Posts Tagged Kıbrıs

NATO turancılığı

Ankara ABD’nin son dönemdeki Güney Kafkasya ve Orta Asya hamleleri karşısında neden sessiz? Yoksa Ankara, politikalarını, ABD’nin 1990’lardan beri dayattığı ve inişli çıkışlı uygulanan “Türkiye üzerinden Orta Asya’ya sarkma” stratejisine uyumlu hale getirmede basamak mı yükseltiyor? İnceleyelim: 

Trump’ın koridor planı

Erdoğan, Karabağ zaferinin 5. yıldönümü için Bakü’deydi. Azerbaycan 30 yıl boyunca Ermenistan’ın işgali altında olan topraklarını nihayet beş yıl önce kurtarabildi. Bunda önemli etkenlerden biri Rusya’nın tutumuydu. Nitekim Erivan yönetimi, Karabağ kaybı nedeniyle Moskova’yı suçladı; Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü’nden çıkmaktan ABD’yle ilişkileri geliştirmeye kadar pek çok tepki gösterdi. 

Peki Rusya neden böyle bir tutum almıştı ya da Erivan’ın ifadesiyle Moskova neden Bakü’ye yeşil ışık yakmıştı? Çünkü Türkiye, Rusya ve İran, Astana Platformu’nda çok stratejik bir işbirliği yürütüyordu. 

Ama ne oldu? Esad’ın devrilmesi Astana Platformu’nu fiilen işlevsizleştirdi. ABD Büyükelçisi Tom Barrack’ın ifadesiyle Suriye’de ABD, İsrail ve Türkiye üçlüsüne alan açıldı. Astana’nın Güney Kafkasya’da açtığı barışa giden yola ABD yandan köprü kurdu: Zengezur Koridoru’nın işletmesi, Beyaz Saray’da yapılan bir anlaşmayla 99 yıllığına ABD’li şirkete verilerek Trump Koridoru’na dönüştürüldü.

Güney Kıbrıs’ı tanıma ve Abraham Anlaşması

Orta Asya ülkeleri Çin ve Rusya’nın yakın müttefiki durumundalar. ABD 90’larda FETÖ gibi örgütlerle bu ülkelere yerleşmeye çalıştı ancak Şanghay İşbirliği Örgütü başta çeşitli platformlar ile Amerikan nüfuzu engellendi. Ancak ABD ve AB Orta Asya’ya yerleşebilmeyi stratejik bir hedef olmayı sürdürüyor. 

Bu yılın Orta Asya’ya ilk hamlesini AB yaptı. Ne yazık ki AB-Orta Asya Zirvesi, KKTC’nin aleyhine bir sonuç doğurdu. Bu köşede “12 milyar Avro’ya KKTC’yi sattılar” başlığıyla yazdım: “Kazakistan, Türkmenistan ve Özbekistan, Güney Kıbrıs Rum Kesimi’ni ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’ olarak tanıdı ve büyükelçi atadı. Böylece üç Türk Cumhuriyeti, KKTC’nin varlığını resmen reddetmiş ve Rumların parçası saymış oldu.” (Cumhuriyet, 7.4.2025)

İkinci hamleyi de ABD yaptı. Trump, beş Orta Asya ülkesinin liderleriyle Washington’da C5+1 formatında zirve yaptı. Trump, “Avrasya’nın kalbindeki konumları Orta Asya ülkelerine inanılmaz bir önem ve inanılmaz bir potansiyel kazandırıyor. ABD’nin bu ülkelerle ortaklığını her zamankinden daha güçlü hale getirmeye kararlıyım” dedi ve Orta Asya ülkeleriyle nadir element anlaşmaları başta çeşitli anlaşmalar yaptı.

Bu zirveden çıkan sonuçlardan biri de Kazakistan’ın İsrail’le Abraham Anlaşması yapmasıydı. Trump’ın müjdelediği anlaşma, Trump, Tokayev ve Netanyahu arasındaki üçlü telefon görüşmesinin ardından geldi. 

Bahçeli’nin NATO sigortası

Ankara ne Zengezur Koridoru’nun Trump koridoruna dönüşmesine tepki gösterdi, ne Kazakistan, Türkmenistan ve Özbekistan’ın, Güney Kıbrıs Rum Kesimi’ni “Kıbrıs Cumhuriyeti” olarak tanımasına itiraz etti, ne de Kazakistan’ın İsrail’le Abraham Anlaşması yapmasına… 

Peki Ankara ABD’nin bu hamleleri karşısında neden sessiz? AKP-MHP koalisyonu, ABD’nin bu hamlelerini rahatsız edici görmüyor mu? Erdoğan-Bahçeli ikilisi bu hamleleri kendi planlamaları ile uyumlu mu görüyor yoksa?

Bahçeli’nin “TRÇ: Türkiye, Rusya, Çin ittifakı” önerisini detaylandırdığı Türkgün gazetesi söyleşisini burada çözümlemiştim. Bahçeli’nin o söyleşideki şu sözü, sorunun yanıtına işaret ediyor: “Türk Devletleri Teşkilatı TDT kamuoyundaki duyarlılıklara koruyucu diplomasi ile yaklaşmak suretiyle ‘çifte sigorta’ (NATO yükümlülükleri + TRÇ’de uyumlu alanlarda derinleşme) ilkesi gözetilerek…”

Yani Bahçeli’nin amaçlarından biri de Orta Asya ülkelerine “NATO sigortası” götürmek! Türkiye-Kafkasya-Orta Asya hattıyla ABD’yi Asrasya’nın kalbine sokmak ise olsa olsa “NATO Turancılığı” anlamına gelir elbette! 

Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
10 Kasım 2025

, , , , , , , , , , ,

Yorum bırakın

ABD’nin üç boyutlu Kıbrıs planı

KKTC’deki cumhurbaşkanlığı seçimi, ABD’nin Kıbrıs konusunu Avrupa ile yeniden ısıtmak istediği bir sürece denk geldi. Zira Kıbrıs adası, ABD’nin İsrail hegemonyasında yeni bir Ortadoğu düzeni kurma hedefi açısından kritik önemde. 

ABD için Kıbrıs adası “Büyük Ortadoğu” açısından güvenlik, “küresel güç mücadelesi” açısından ekonomi ve Doğu Akdeniz açısından enerji meselesidir. 

Washington bu üç temel nedenle Kıbrıs üzerinde yeni bir planlama yürütmeye çalışmaktadır.

1. Kıbrıs’ın güvenlik boyutu

İsrail’in Gazze soykırımı sürecinde Kıbrıs, ABD-İsrail güvenlik politikaları bakımından kritik öneme sahip oldu. 

ABD ve İngiltere, Kıbrıs üslerinden kalkan uçaklarla İsrail’in “bölgesel” savaşına destek verdiler. Kıbrıs hem İsrail’e lojistik destek merkezi oldu, hem ABD’nin silah sevkiyatında rol aldı, hem de İsrail’in hava saldırılarına istihbarattan yakıt ikmaline kadar katkı verdi.

Öte yandan Kıbrıs’taki üsler hem İran’ın yanıt hakkında İsrail’in savunmasına destek vermiş oldu hem de İsrail uçakları için “güvenli geri çekilme” adresi oldu. Bu durum Kıbrıs limanları için de geçerli elbette.

2. Kıbrıs’ın ekonomi boyutu

ABD, Çin’le yürüttüğü küresel güç mücadelesinde, Çin’in liderlik ettiği Kuşak ve Yol’u kesebilmeyi kritik önemde görüyor. Bu amaçla Hindistan – Ortadoğu – Avrupa Koridoru (IMEC) tasarlamıştı. 

Bu koridoru Hindistan ve Güney Asya ile Avrupa arasındaki temel ticaret koridoru yapmak isteyen ABD, aynı zamanda bu koridor ile Ortadoğu’da “siyasi bir inşa” hedefliyor. Koridorun Ortadoğu bölümünü oluşturan Körfez – İsrail/Gazze – Kıbrıs hattı, İsrail’in Körfez’le ve Arap dünyasının önemli bir kısmıyla normalleşmesi ve Kıbrıs yolu üzerinden ticaret merkezi haline gelmesi demek.

IMEC, 7 Ekim 2023’teki Aksa Tufanı ile rafa kalkmıştı. ABD Başkanı Donald Trump şimdi bunu ”Gazze ’barış’ planı” ile raftan indirmeye ve hayata geçirmeye çalışıyor. Trump’ın Gazze’yi Riviera yapma amacından biri de bu.

3. Kıbrıs’ın enerji boyutu

Kıbrıs adası, Doğu Akdeniz’deki enerji-politik mücadelenin merkezinde yer alıyor. 

ABD’nin Türkiye’yi dışlayarak yürüttüğü bu mücadele ve Doğu Akdeniz gazının Kıbrıs ve Girit adaları üzerinden Avrupa’ya boru hatlarıyla ulaştırılması projesi, maliyeti ve gazın kapasitesi nedeniyle ekonomik olmadığı için hayata geçemedi. 

Hatta bu durum, Aksa Tufanı’ndan hemen önce, İsrail’in Türkiye ile ilişkilerini normalleştirmek istemesinin nedenlerinin başında geliyordu. Zira Doğu Akdeniz gazını Avrupa’ya en ucuz şekilde ulaştırmanın adresi Türkiye’ydi. 

Bu durum haliyle KKTC ve Kıbrıs sorununun nasıl çözüleceğini de etkileyecekti. 

Ankara’nın Atina’ya mesajı 

Washington’un bu siyasal planlamaları, Kıbrıs için yeniden harekete geçileceğine işaret ediyor. Diğer yandan Türkiye’nin Avrupa güvenlik sisteminde yer almak istemesi ama Yunanistan’ın bunu engellemesi, Ankara’nın Atina’ya bu konunun çözümü için görüşme teklif etmesi, Kıbrıs sorununu ısıtacaktır.

İşte KKTC’deki cumhurbaşkanlığı seçimi bu nedenlerle önemliydi. Biraz da bunun etkisiyle, AKP-MHP destekli Cumhurbaşkanı Ersin Tatar seçimi “ya iki devletli çözüm ya federasyon” referandumuna çevirmek istemişti ama bu ters tepti. Nitekim Cumhurbaşkanlığı seçilen Tufan Erhürman, ilk açıklamasında Ankara’yla eşgüdüm halinde olacağını önemle belirtti.

Ankara ise yeni dönemin işaretini geçen hafta Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın şu mesajıyla verdi: “Cumhurbaşkanı’mız her seçilen Yunanistan başbakanına şans veriyor. Vermediği hiçbir insan yok. Bakın Türkiye-Yunanistan, Türkiye-Kıbrıs sorunlarını çözecek siyasi meşruiyeti olan tek insan Cumhurbaşkanı’mızdır. Siyasi gerçekçi analizle söylüyorum. Bunu Yunanlılar da biliyor, Kıbrıslılar da biliyor, herkes biliyor.” 

Mehmet Ali Güller
CGTN Türk
21 Ekim 2025

, , , , , , , ,

Yorum bırakın

12 milyar avroya KKTC’yi sattılar

Kazakistan, Türkmenistan ve Özbekistan, Güney Kıbrıs Rum Kesimi’ni “Kıbrıs Cumhuriyeti” olarak tanıdı ve büyükelçi atadı. Böylece üç Türki Cumhuriyet, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) varlığını resmen reddetmiş ve Rumların parçası saymış oldu.

Halbuki AKP hükümeti daha iki sene önce KKTC’nin Türk Devletleri Teşkilatı’na (TDT) gözlemci olarak davet edilmesini “KKTC’nin tanınmasını sağlıyoruz” diye propaganda ediyordu. Türk Devletleri Teşkilatı Aksakallar Konseyi Başkanı Binali Yıldırım, “Kıbrıs Türk’ünün sesi” ilan ediliyordu.

Önce tanıma, sonra para

Üç ülkenin bir kaç aydır sıra sıra Güney Kıbrıs’ı tanıyarak büyükelçi atamalarının nedeni, AB’nin vaat ettiği paraydı. Vaadin karşılığı Güney Kıbrıs’ı tanımaktı. Tanımazsa, AB üyesi Güney Kıbrıs, yatırım için verilecek parayı veto edecekti. 

Özetle “önce para sonra tanıma”yı bile kabul etmediler, “önce tanıma sonra para” deyip, kabul ettirdiler. Üç Türki Cumhuriyet, 12 milyar avroya KKTC’yi sattı.

Semerkant’ta yapılan AB-Orta Asya Zirvesi’nde, ilişkilerin stratejik bir ortaklığa yükseltilmesi kararı alındı. Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, AB’nin 5 Orta Asya ülkesine, “stratejik ortaklık” kapsamında 12 milyar avro yatırım yapacağını duyurdu. 

Bu yatırımın 2,5 milyar avrosu kritik hammaddeler için, 3 milyar avrosu Çin’i Avrupa’ya bağlayan Orta Koridor ticaret rotasının geliştirilmesi için, 6,5 milyar avrosu da çeşitli çevresel projeler için verilecek.

AKP’nin dış politika fiyaskosu

Üç Orta Asya ülkesinin AB’yle stratejik ortaklık yapabilmelerinin şartı olarak Güney Kıbrıs’ı “Kıbrıs Cumhuriyeti” olarak tanıması, AKP’nin dış politikası açısından tam bir fiyaskodur.

Annan Planı’nı desteklemekle çıkılan yolda, gelinen sonuçlardan biridir bu fiyasko. ”AB üyeliği” masalıyla Güney Kıbrıs’ın, “Kıbrıs Cumhuriyeti” olarak AB üyesi olmasına yol açmışlardı. Şimdi AB Türkiye’nin “kardeşlerine”, “12 milyar avroyu istiyorsan, önce Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tanı” demiş oldu.

Güney Kıbrıs’ı “Kıbrıs Cumhuriyeti” olarak tanımak demek, KKTC’yi tanımamak, dahası Kıbrıs Türklerini de Kıbrıs Cumhuriyeti’nin parçası saymak anlamına gelir.

İslamcılık ve Türkçülükle dış politika olmaz

Türk sağının sloganlarındandır, “Türk’ün Türk’ten başka dostu yok” derler. Etnisiteyi, “Türk kardeşliğini” ana parametre alarak dış politika yapılamayacağının göstergesidir bu sonuç. 

AKP benzerini, “İslam kardeşliği” üzerinden de yürüttü, dahası yürütmekte ısrar da ediyor. Oysa orada da fiyasko yaşanmıştı. Sünni İslamcılık üzerinden, İhvancılık üzerinden yürüttükleri o dış politika Türkiye’yi bölgede yalnızlaştırmıştı.

Kısacası İslamcılıkla da Türkçülükle de dış politika yapılabilmesinin mümkün olamayacağı ortada. 

Dış politika, dışarıda ortaklar sağlamak içindir, güç kazanmak içindir, ekonomik çıkarlar sağlamak içindir ama son tahlilde, iç politika içindir; içeride kalkınma ve refah (gönenç) sağlamak içindir. Ancak AKP’nin hemen her dış politika hamlesi içeriyi zayıflattı, halkı yoksullaştırdı, Türkiye’nin yüz yıllık çağdaş uygarlık seviyesinin üzerine çıkma hedefini ağırlaştırdı… 

Ankara’nın dostu, Türkiye’nin düşmanıdır

Türk dış politikasının felsefesi “yurtta barış, dünyada barış” olmalıdır: İki barış birbirini beslemektedir. Çevrenizde barış olması, sizin barış içinde olmanızın garantisidir; sizin barışınız da çevrenizde barış sağlanmasının etkenidir. 

Türk dış politikasının karakteri “bağımsızlık” olmalıdır: NATO üyeliği ve AB üyeliği hedefi bu karaktere aykırıdır. Çünkü bu platformlar, egemenliğin önemli oranda devrini gerektirir. Türkiye, elbette ittifaklar ve ortaklıklar kurmalıdır ama bu egemenliği aşındırmayan türden olmalıdır.

Türk dış politikasının zemini ulusal çıkarlar olmalıdır: Ulusal çıkarların yerine dar bir grubun çıkarını ve iktidarı besleyen sermaye sınıfının çıkarlarını esas alan her dış politik hamle, Türkiye’yi zayıflatır.

Türk dış politikasının stratejisi, tehditlere göre belirlenmelidir: Ne yazık ki Türkiye 80 yıldır kendisine yönelen türlü tehdidin ana kaynağı durumundaki emperyalist ABD’yle müttefiktir. Ankara’nın dostu, Türkiye’nin düşmanıdır.

Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
7 Nisan 2025

, , , , , , ,

Yorum bırakın

Güney Kıbrıs’ın NATO üyeliği için Türkiye’ye AB havucu

Yunan Kathimerini gazetesi, “Kıbrıs’ın NATO’ya Katılımı Planı” başlıklı özel haberiyle duyurdu: Güney Kıbrıs Cumhurbaşkanı Nikos Hristodulidis, 30 Ekim’de Washington’a yaptığı ziyarette, ABD Başkanı Joe Biden ile Beyaz Saray’da “NATO üyeliği” planını el aldı.

Peki böylesi bir konu, Türkiye’nin vetosunu aşarak nasıl hayata geçirilebilecek? Planın ayrıntılarına bakılırsa, Türkiye’nin önüne yine AB havucu uzatılacak.

İnceleyelim:

ABD’den üç stratejik hedef talebi

Kathimerini’nin haberine göre plan şu: 

Güney Kıbrıs’ın öncelikle “NATO’ya üyeliğin başlangıcı sayılan önemli bir organizasyona katılımı” sağlanacak. Böylece NATO-Güney Kıbrıs ilişkisinin kurumsallaşması amaçlanacak.

Bu süreçte Türkiye’nin vetosunu önlemek için a) Kıbrıs konusunda olumlu gelişmeler başlatılacak, b) Türkiye-AB ilişkilerinde ilerleme sağlanacak, Güney Kıbrıs bazı veto ettiği süreçlerin önünü açacak.

Güney Kıbrıs bu süreçte ABD’den “üç stratejik hedef”i yerine getirmesini talep edecek:

1) ABD’den savunma donanımı: Güney Kıbrıs bu amaçla yıllık silah ambargosu muafiyetinin beş ya da en azından üç yıla uzatılmasını istiyor.

2) Rum Milli Muhafız Ordusu askerlerinin ABD’de eğitilmesi: ABD ile Güney Kıbrıs arasında daha önce yapılan anlaşmaya göre zaten milli muhafızlar ABD’deki iki akademide dört yıllık programlara katılabiliyordu. Rumlar bunun artırılmasını istiyor. ABD olumlu bakıyor.

3) ABD’nin, Güney Kıbrıs’ın askeri tesislerini NATO standartlarında modernize etmesi: Bu konuda adımlar atılmış durumda zaten. Örneğin yakın zamanda ABD helikopter üssü açıldı. Ayrıca Baf’taki Andreas Papandreu Üssü’nün modernize edilerek ABD için kalıcı üsse dönüştürülmesi gündeme geldi.

Planın asıl sahibi kim?

Her ne kadar plan Güney Kıbrıs’ın diye sunuluyorsa da, son bir kaç yıllık gelişmeler dikkate alınırsa, planının asıl sahibinin Washington olduğu görülecektir. 

Nitekim Yunan gazetesi Kathimerini plandan bahsederken, “Washington tarafından zaten kabul edilmiş, birbirine bağlı birçok aşamadan oluşan” demektedir.

Zaten plan ilk kez 30 Ekim’de Biden-Hristodulidis arasında görüşülmüş değil. Planın ABD Dışişleri Bakanlığındaki görevinden ayrılmadan önce Victoria Nuland’la ele alındığı bilgisi var. ABD’nin turuncu darbelerinde aktif rol alan “operasyonel diplomat” Nuland, 9 ay önce görevinden ayrılmıştı.

Kaldı ki ABD’nin son iki yıldır Güney Kıbrıs’la yaptığı savunma ve güvenlik anlaşmaları da aslında bu planın parçalarıdır.

Bu arada planın yeni NATO Genel Sekreteri Mark Rutte’ye de hızla aktarıldığı bilgisi var. 

ABD’nin yeni demir perde stratejisi

Güney Kıbrıs’ın NATO üyeliği, Güney Kıbrıs’ın ya da Yunanistan’ın talebinden çok, ABD’nin stratejisinin gereğidir. 

Çünkü ABD Avrupa ile Asya’nın arasına “yeni demir perde” indirmeye çalışıyor. Arktik Okyanusu’ndan Doğu Akdeniz’e inen bu demir perdede Yunanistan ve Kıbrıs önemli bir konumda. ABD’nin son yıllarda Yunan anakarası ile adalarına çok sayıda üs açmasının nedeni bu… 

Perde Arktik Okyanusu’ndan başlıyor, zira bu okyanus, buzulların erimesiyle yeni küresel güç mücadelesinin önemli merkezlerinden biri olacak. İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliği esas olarak bu nedenleydi.

Perde Arktik Okyanusu’ndan sonra Baltık Denizi’ne iniyor. ABD burayı bir NATO gölü yapmaya ve Rusya’nın çıkış alanını daraltmaya çalışıyor.

Ardından Ukrayna merkezli Doğu Avrupa geliyor: Daha Ukrayna savaşından önce İngiltere, Ukrayna ve Polonya arasında kurulan “üçlü ittifak”ı anımsayın.

Perde daha sonra Batı Karadeniz’e iniyor. ABD ve NATO’nun son yıllarda Bulgaristan ve Romanya’ya ağırlık vermesi, Karadeniz’de yeni üsler açmalarını sağlaması bu nedenledir. Ayrıca ABD Montrö Sözleşmesi’ni delerek Karadeniz’e sınırsız girmeyi ve Ukrayna ile Gürcistan’ın NATO üyeliğini sağlayarak, Karadeniz’i bir NATO gölü yapmayı hedefliyor.

Yeni demir perde ardından Yunanistan topraklarını, Ege’yi, Girit’i içererek Kıbrıs’a uzanıyor. 

Ve en önemlisi, perde Kıbrıs’tan İsrail’e bağlanıyor!

Ankara yeniden taviz verir mi?

Başta da işaret ettiğimiz gibi Türkiye’nin vetosunu önlemek için yine AB havucu uzatılıyor. AB’yle müzakerelerde tıkanan bazı başlıkların açılması, Güney Kıbrıs’ın bazı vetolarının kaldırılması ve Kıbrıs için yine bir “çözüm” sürecinin başlatılması gibi konular var. 

Peki Ankara bu havucu yine yer mi? 

Tam bu noktada soralım: Ne oldu da Türkiye ile Yunanistan arasında yine bir bahar havası başlatıldı? Ne oldu da “benim için Miçotakis bitmiştir, bir daha görüşmem” diyen Erdoğan Atina’ya gidip Miçotakis’le görüştü? Hangi sorun çözüldü de Ankara Atina ile “iyi dostluk ve komşuluk bildirisi” imzaladı? 

Çünkü ABD 11-12 Temmuz 2023’te, NATO’nun Vilnius Zirvesi sırasında, Erdoğan’a Miçotakis’le “normalleşme kapısı” açtı. Ve anımsayın, Erdoğan Vilnius’tan kısa bir süre sonra aynen şöyle dedi: “Samimiyetimizi Annan planı dahil, şimdiye kadarki tüm süreçlerde gösterdik, gerekirse yine gösteririz” (AA, 24.7.2023). Bunun “gerekirse yine taviz verilebileceği” anlamına geldiği açık!

Ve bitirirken önemle anımsatalım: Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, birkaç gün önce geniş bir gazeteci grubuyla basın toplantısı yaparak, Türk dış politikasının hedeflerini ortaya koydu. Yunanistan konusunda söylediği ise ilginçti, Anadolu Ajansı metninden aktarıyorum: “Fidan, Türkiye-Yunanistan ilişkilerine dair, tüm sorunları bir paket olarak kamuoyundan uzakta ele almayı tercih ettiklerini dile getirerek, meselelerin aşırı politize edilmesini doğru bulmadıklarını…” (AA, 23.11.2024).

Dolayısıyla önümüzdeki soru(n) şudur: Daha önce Güney Kıbrıs’ın AB üyeliğinin önünü açan Ankara, şimdi de NATO üyeliğinin önünü açar mı? 

Mehmet Ali Güller
CGTN Türk
26 Kasım 2024

, , , ,

Yorum bırakın

ABD’nin Kıbrıs-İsrail ekseni

ABD Güney Kıbrıs ile beş yıllık savunma işbirliğinin yol haritasını belirleyen bir anlaşma imzaladı. Bu anlaşma ABD’nin Güney Kıbrıs’ı adım adım İsrail’le birlikte Avrupa-Kuzey Afrika-Ortadoğu üçgeninde eksen yapma çalışmasının son halkası oldu. 

ABD Güney Kıbrıs ile 2018’de Savunma İşbirliği Niyet Beyanı imzladı; 2021’de Güvenlik Diyalogu İşbirliği Mekanizması kurdu; Güney Kıbrıs’a 1987’den beri uyguladığı silah ambargosunu Eylül 2022’de kaldırdı; Rum Ulusal Muhafız Ordusu’nu New Jersey Eyaleti Ulusal Muhafızı ile eşleştirerek Devlet Ortaklığı Programı başlattı; 17 Haziran 2024’te stratejik diyalog anlaşması yaptı ve şimdi de “İkili Savunma İşbirliği Yol Haritası” anlaşmasını imzaladı.  

ABD için Kıbrıs’ın anlamı

Peki ABD Güney Kıbrıs’a neden böylesi bir askeri yığınaklanma içinde? 

Güney Kıbrıs Savunma Bakanı Vassilis Palmas ile “İkili Savunma İşbirliği Yol Haritası” anlaşmasını imzalayan ABD Savunma Bakan Yardımcısı Celeste Wallender “adayı Avrupa, Kuzey Afrika ve Ortadoğu’nun kesişme alanında güvenli bir liman” olarak niteledi ve Güney Kıbrıs’ın kilit role sahip olduğunu belirtti.

ABD Savunma Bakanlığı Pentagon da anlaşma sonrası yayınladığı açıklamada “Avrupa ve Doğu Akdeniz’in istikrar ve güvenliği ABD ve Güney Kıbrıs için hayati önem taşıyor” dedi. 

Dedeağaç-Girit-Kıbrıs zinciri

Evet, başta da belirttiğimiz gibi ABD Doğu Akdeniz merkezli, Avrupa-Kuzey Afrika-Ortadoğu üçgeninde Kıbrıs-İsrail ekseni oluşturmaya çalışıyor. 

Bu ABD’nin Avrupa ile Asya arasına inşa etmeye çalıştığı “yeni demir perde” hedefinin bir gereği. ABD’nin Ukrayna’da “uzun savaş” stratejisini incelediğim makalelerde işaret etmiştim. ABD Arktik Okyanusu’ndan Doğu Akdeniz’e yeni bir demir perde indirmeye çalışıyor. ABD’nin İsveç ve Finlandiya’yı NATO üyesi yapmaya çalışmasının nedenlerinden biri buydu. Böylece Arktik Okyanusu, Baltık Denizi, Ukrayna merkezli Doğu Avrupa, Batı Karadeniz, Batı Trakya ve Ege’den Doğu Akdeniz ile Kıbrıs-İsrail’e bağlanan bir perde… 

ABD’nin Batı Trakya’da Dedeağaç, Ege’nin ağzında Girit-Suda ve Güney Kıbrıs’ta askeri varlık gösteren zinciri de işte bu demir perdenin gereği… 

ABD’nin dört amacı

ABD böylece şu amaçlara ulaşmak istiyor:

1) İsrail’i Güney Kıbrıs’tan da koruyarak güvenliğini artırmak.

2) Güney Kıbrıs’tan Süveyş Kanalı’nın girişini tutmak.

3) Güney Kıbrıs’tan İskenderun Körfezi – Levanten Kıyıları hattını tutmak.

4) İsrail’i Körfez ile Doğu Akdeniz arasında enerji ve ulaşım hatlarının merkezi yapmak.

Güney Kıbrıs sırf Türkiye ve KKTC’ye karşı destek bulmak adına bu projeleri kabulleniyor ancak aynı zamanda güvenliğini de riske atıyor. Çünkü ABD’nin İngiltere’yle birlikte İsrail’i Güney Kıbrıs’tan askeri olarak desteklemesi, adayı İsrail karşıtı kuvvetlerin hedefi haline getiriyor. (Nasrallah’ın “vururuz” açıklaması bu bağlamda anımsanmalıdır.)

NATO üyeliği sorunu

Asıl soru şu: ABD aslında adım adım Güney Kıbrıs’ı NATO üyeliğine mi hazırlıyor? 

Ankara’nın AB kapısında Annan Planı savunma hataları Güney Kıbrıs’ı AB üyesi yaptı. Ankara’nın “stratejik hedefimiz AB üyeliği” körlüğü Güney Kıbrıs’ı Doğu Akdeniz’de önemli bir aktör haline getirdi. Ankara’nın 2018’den beri izleyici konumunda kalması, ABD’nin Güney Kıbrıs ile adım adım ilişkilerini derinleştirmesine neden oldu.

Ankara böyle devam ederse, ABD’nin Güney Kıbrıs’ı NATO üyesi yapma baskısıyla da karşılacaktır. 

Peki bu süreç karşısında ne yapılmalı? Üzerinde duracağız ama bugünlük “elbette bir bütünlüklü strateji belirlenmeli” demekle yetinelim….

Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
14 Eylül 2024

, , ,

Yorum bırakın

Askeri üsse karşı mescit

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kıbrıs Barış Harekatı’nın 50. yıl töreninden dönüşte, uçakta gazetecilerin sorularını yanıtlarken çok vahim bir karşılaştırma yapıyor…

Gazeteci, KKTC Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanı Erhan Arıklı’nın açıklamasını anımsatıyor önce: “Güney Kıbrıs, Yunanistan’la Larnaka kıyılarında deniz üssü inşa etme girişiminde. ABD ve AB ile anlaştıkları haberleri çıktı ve yalanlanmadı.”

Gazeteci, ardından Arıklı’nın “Kuzey Kıbrıs’ta Türkiye’yle anlaşarak deniz üssü kurma zamanı geldi” beklentisini de aktararak soruyor: “Deniz ve Hava üssü kurulması kısa zamanda söz konusu olur mu?” 

Erdoğan’ın bu net soruya yanıtı ise şöyle: “Ada’da Kuzey Kıbrıs Cumhurbaşkanlığı binasıyla, Kuzey Kıbrıs Parlamento binası inşaatını yapıyoruz. Yanında da oraya hizmet verecek gayet güzel bir mescit yapılıyor. Herhalde bu üslerden daha önemli bir şey yok. Onlar askeri üs yapıyor, biz siyasi üs yapıyoruz” (AA, 21.7.2024)

Böylece Kıbrıs konusunda Türkiye’nin en vahim politikalarını izleyen ve son yıllarda düzelttiği iddia edilen Erdoğan, “Yunan deniz üssüne karşı Türk mesciti” politikasıyla kırık dolu Kıbrıs karnesine bir kırık daha eklemiş oldu!

Denktaş’ı Türkiye’den kovmaya kalktılar

Üstelik Erdoğan’ın Kıbrıs’daki hataları, telafi edilecek taktik hatalar da değil, stratejik düzeyde hatalardı. Karşılığı, Rumların Kıbrıs Cumhuriyeti adıyla 1 Mayıs 2004’te AB’ye katılması oldu. Böylece Kıbrıs meselesi, garantörler Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’nin meselesi olmaktan, fiilen AB’nin meselesi olmaya dönüşmüş oldu. 

Özetle AKP’nin Annan Planı’nı desteklemesi, stratejik düzlemde bir hataydı ve bedeli ağır oldu. O süreçte Annan Planı’na karşı Rauf Denktaş çırpınıyor, Türkiye’deki havayı değiştirmek için toplantılara katılıyordu. Başbakan Erdoğan ise ne yazık ki Denktaş’ı Türkiye’den kovmaya bile kalkmıştı, “Ne anlatacaksan git Kıbrıs’ta anlat” demişti. 

Bakmayın bugün iktidarın 50. yıl ve Denktaş söylemlerine… O yıllarda AKP-FETÖ-liberaller Denktaş’a karşı birleşmişti. Öyle ki Denktaş’ın adını Ergenekon iddianamesine bile koymuşlardı!

Toprak verme ve asker çekme tavizi

Şimdilerde unutuldu ama o yıllarda toprak vermeye bile hazırlardı. Örneğin 2004 yılında, ABD’de, Harvard Üniversitesinde şöyle diyordu Başbakan Erdoğan: “Adanın şu an yüzde 36’sı KKTC’nin yaşam alanıdır. Belli bir oranda toprak verebiliriz. Biz garantör ülke olarak tavsiye ederiz. KKTC bu yaklaşımı gösterir” (Hürriyet, 31 Ocak 2004).

Sırf AB’den müzakere tarihi alabilmek için, KKTC’den Türk askerini bile çekmeye hazırlardı! Örneğin o süreçte Erdoğan, KKTC Başbakanı Mehmet Ali Talat ile 5 bin Türk askerini çekme formülünü bile görüşmüştü (Barkın Şık, Milliyet, 14.6.2004).

AKP’nin Kıbrıs’taki teslimiyetçi politikasını anlamak için Batılı diplomatların anılarına bakmak bile yeterli aslında. Örneğin İngiliz diplomat Peter Westmacott’un, kitabında, “başta Türk limanlarının ve havaalanlarının açılmasını öngören Ankara Protokolü’nün imzalanması olmak üzere, Başbakan Erdoğan ile Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ü nasıl tek taraflı ödünler vermeye ikna ettiklerini ve Türkiye’ye verilen sözlerin ne kadar havada kaldığını” yazması ibretliktir (E. Büyükelçi Süha Umar, Cumhuriyet, 15.9.2021).

Erdoğan yeni tavizlere açık

Peki Erdoğan Kıbrıs politikasındaki tüm hatalarından döndü mü? 15 Temmuz’dan sonra Kıbrıs konusunda değiştiği söyleniyor. Öyle mi peki? 

6-7 Temmuz 2017’de Crans-Montana’da hangi tavizlerin verildiğini KKTC’li gazeteci Sabahattin İsmail açıklamıştı. Daha geçen yıl Erdoğan “Samimiyetimizi Annan Planı dahil, şimdiye kadarki tüm süreçlerde gösterdik, gerekirse yine gösteririz” demişti (AA, 24.7.2023). 

Erdoğan, gerekirse yeni tavizler verebileceğini açık açık söylüyorken ve “askeri üsse karşı mescit” politikası açıklıyorken, elbette hiçbir şeyin garantisi yoktur. Dahası ana muhalefet partisinin Kıbrıs politikası da bundan pek ileride ve olası tavizleri frenleyebilecek nitelikte değildir ne yazık ki…

Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
22 Temmuz 2024

, , , , , , , ,

1 Yorum

AKP, MOSKOVA-LEFKOŞA BAĞINI KESTİ

Rusya yönetimi, vatandaşlarına KKTC’den gayrimenkul almamalarını tavsiye etti. Rusya Dışişleri Bakanlığı, tavsiyesine KKTC’nin “meşru devlet” olmadığını gerekçe gösterdi.

Böylece AKP hükümeti, ABD’ye tam bağımlı dış politikası nedeniyle Rusya’yı da Kıbrıs konusunda karşısına almış oldu.

Oysa 7 yıl önce bu konuda çok önemli bir gelişme yaşanmıştı. Anımsatalım:

PERİNÇEK, DUGİN’İ DENKTAŞ’LA BULUŞTURDU

İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, bundan 7 yıl önce, KKTC’ye yönelik Atlantik baskısını kırmak ve uluslararası alanda bir destek yaratabilmek için Lefkoşa – Moskova teması sağladı.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in dış politika danışmanı olan Uluslararası Avrasya Hareketi Yüksek Konseyi Başkanı Aleksandr Dugin, Perinçek’in isteğiyle KKTC’ye gitti ve Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’la görüştü.

Rus Duma’sına bağlı Jeopolitik İncelemeler Merkezi Başkanı da olan Dugin, Denktaş’la görüşmesinde, ülkesinin geleneksel olarak Rum tarafını desteklediğini ancak koşulların değiştiğini, Moskova’nın artık Kıbrıs konusuna Rum ve Türk penceresinden birlikte bakması gerektiğini savundu.

Denktaş ve Dugin, Kıbrıs Türklerinin uluslararası tecritten kurtulması için neler yapılabileceği konusunda görüş alışverişi yaptılar ve bazı somut projeler üzerinde durdular.

AKP, ÖNCE DENKTAŞ’I ÇİZDİ

Sonrasını hep birlikte yaşadık. ABD- AKP operasyonuyla Rauf Denktaş devre dışı bırakıldı. KKTC’de Batı yanlısı Mehmet Ali Talat başa getirildi. KKTC’ye Annan Planı kabul ettirildi, ancak Rumlar reddetti.

ABD ve AB verdiği sözlerin hiçbirini tutmadı. KKTC’ye yönelik izolasyon olanca ağırlığıyla sürdü. AKP hükümeti, KKTC’nin tanınması için tek bir hamle bile yapmadı. (Hatta Denktaş’ın söylediği gibi KKTC’nin tanınmasını engelledi!)

İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek ise ABD’nin bölge politikalarına karşı dik durduğu için Türk Ordusu’nun en seçkin subaylarıyla birlikte tutuklandı.

AKP’NİN AMERİKANCI UYGULAMALARI

AKP hükümeti ise bu yıllar içinde stratejik işbirliği kurabileceği Rusya ile adım adım karşı karşıya geldi.

Erdoğan’ın BOP eşbaşkanlığı, Moskova’yı Ankara’ya düşman ettirecek şu hamlelere imza attı: İran ve Rusya’yı hedef alan ABD – NATO füze radarına ev sahipliği yaptı. Suriye konusunda ABD’nin sopası oldu. ABD isteğiyle İran’a karşı yaptırım uyguladı. Irak’taki Maliki yönetimini hedef alan ilişkiler kurdu. Kuzey Irak’ı Bağdat’a karşı himayeye soyundu.

Rusya’yı adım adım Türkiye’yle karşı karşıya getiren AKP hükümeti, diğer yandan değil KKTC’yi kimi “dost” ülkelere tanıtmak, yıllardır yönettiği İslam İşbirliği Teşkilatı’na dahi tam üye yapamadı! Daha doğrusu yapmadı!

ABD, RUSYA’YI KIBRIS’TAN DİNLİYOR

Rusya’nın vatandaşlarına KKTC’den gayrimenkul almamalarını tavsiye ettiğini öğrendiğimde aklıma Rauf Denktaş’ın şu çok önemli saptaması geldi:

Denktaş, Doğu Perinçek gibi Ergenekon’dan tutuklu olan Mehmet Perinçek’e şunları söylemişti: “Amerikalılar Güney Kıbrıs’ta bulunan egemen İngiliz üslerini de kullanmaktadırlar. Kıbrıs’ta Rusya’yı, Çin’i dinleme tesisleri vardır. Rum tarafını bu nedenle kızdırıp gücendirmek istemezler. AB de Kıbrıs’ta stratejik çıkarları olduğunu açıklamıştır. Bunlar nedir sorusuna verilen cevap şudur: Petrol kuyularını kontrol gerekmektedir, bölgede ne yapacağı bilinmeyen kökten dinci hükümetler vardır. En iyi kontrol merkezi Kıbrıs’tır.”

Denktaş için “o adam bitmiştir” diyen Erdoğan ise bugün Güney Kıbrıs’ın İsrail’le Akdeniz’de ortak doğalgaz aramasını ve ABD-İsrail-Yunanistan askeri tatbikatını izlemektedir!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
10 Nisan 2012

, , , , , ,

Yorum bırakın

KIBRIS’TAKİ İNGİLİZ ÜSLERİ

Kıbrıs’ın Doğu Akdeniz’de bir uçak gemisi olduğunu kuşkusuz en iyi Rauf Denktaş biliyordu ve bu nedenle adanın, Anadolu’nun güvenliğinin garantisi olduğunu belirtiyordu sık sık.

Nitekim bu olgu, NATO’nun Libya’ya saldırısı sırasında bir kez daha net olarak görülmüştü. İngiltere, Afganistan operasyonunun ardından Libya’ya saldırıda da adadaki üslerini kullanmıştı.

İNGİLİZ GİZLİ BELGELERİ

Üzerindeki 30 yıllık gizlilik süresi kaldırılarak kamuoyuna açıklanan İngiliz Dışişleri Bakanlığı’na ait belgelerde, Kıbrıs sorunuyla ilgili önemli bilgiler ortaya çıkmaya başladı.

Kıbrıs Rum gazetesi Mahi, bu belgelere dayanarak yaptığı haberde, İngiltere’nin 1981 yılından bu yana Kıbrıs’taki üslerinin karasularını genişletmeyi planladığını yazdı. Belgelere göre 1981 Haziran’ında İngiltere’nin üst düzey yetkilisi Julian Bulart, bu amaçla Kıbrıs’ta hem kuzeyi hem de güneyi ziyaret etmişti.

Mahi gazetesine göre, İngiltere’nin üslerini genişletme hedefi, 2004 yılındaki Annan Planı’nda da öngörülmüştü.

İngiltere, adanın yüzde 2,5’u büyüklüğündeki Agratur ve Dikelya üslerinin varlığını Annan Planı içinde de korumuştu.

LARNAKA’DAKİ KUŞKULU PATLAMA

Rumlar, belgelerin ortaya çıkmasından bir süre önce de, bu ayın başında, İngiliz üssü Agratur’a, taşlı sopalı bir saldırı düzenlemişti. “Anti – Sömürge Platformu”nun protestosunda Agratur’u koruyan güvenlik güçleriyle çatışma çıkmış ve 5 polis yaralanmıştı.

Rum basınında, protesto saldırısının liderinin, Nikolas Yoannidis isimli bir genç olduğu yer aldı. İlginç olan, Nikolas’ın, bir deniz subayı olan ve 11 Temmuz 2011’deki patlamada ölen Andreas Yoannidis’in oğlu olmasıydı.

11 Temmuz 2011 günü, Rum Milli Muhafız Ordusu’na bağlı Larnaka’daki bir askeri üste, Suriye’ye silah taşıdığı iddiasıyla üç yıldır alıkonulan bir gemide art arda patlamalar meydana gelmiş ve 12 asker ölmüştü.

İSRAİL KIBRIS’TA ÜS TALEP ETTİ

Doğu Akdeniz’de bir uçak gemisi olan Kıbrıs adası, son olarak İsrail’in üs talebiyle gündeme geldi.

İsrail Haaretz gazetesi, İsrail Dışişleri Bakanlığı kaynaklarına dayandırdığı haberinde, 16 Şubat’ta Kıbrıs Rum kesimine tarihi bir ziyaret yapacak olan İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun Doğu Akdeniz’deki petrol ve doğalgaz arama çalışmalarının güvenliğini masaya yatıracağını yazdı.

Haaretz’e göre Netanyahu, daha önce imzalanan bir anlaşmaya dayanarak, ortak çalışmalarının güvenliği için Rumlardan bir hava üssü talep etti. Rum lider Hristofyas’ın henüz net bir yanıt vermediği bu talebin, 16 Şubat’taki ziyaret sırasında yeniden gündeme geleceği belirtiliyor.

AKP SESSİZ

İsrail’in Rumlarla ortak doğalgaz ve petrol arama kararı aldığı günlerde sert perdeden açıklamalar yapan ve bölgeye savaş gemisi göndereceğini(!) ilan eden AKP hükümeti, adadaki üslerle ilgili gelişmeleri sessizce izliyor.

İsrail, Rumlarla ve Yunanistan’la Doğu Akdeniz’de bir güvenlik yayı oluşturuyor. AKP hükümeti ise ilişkilerini normalleştirmeye başladığı İsrail’le, üstelik Suriye konusunda nesnel bir ortaklık yürütüyor!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
24 Ocak 2011

, , , , , , , , , ,

Yorum bırakın

ABD ORG. KIVRIKOĞLU’NA NASIL BAKIYOR?

Ufuk Ötesi okurları anımsayacaktır. 27 Ağustos 2011’de bu köşede “AKP, Türk tarihini kimlere yazdırmaya kalkmış?” diye sormuş
ve yanıtını bizzat AKP’nin ilk Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış’ın ağzından vermiştik:

Talat’ın Cumhurbaşkanı olduğu dönemde ise karşılıklı anlaşma ile tarihin tarihçiler tarafından yeniden yazılmasına karar verildi. Buna göre iki savaş arası dönem Bulgar bir tarihçi tarafından ve İkinci Dünya Savaşı sonrası dönem ise Romanyalı bir tarihçi tarafından yazılacaktı.

ABD-AB FONLU TARİH KİTAPLARI

Yazımız üzerine değerli bir okurumuz bizi uyardı. Meğer Yaşar Yakış’ın bahsettiği kitaplar ABD ve AB fonlarıyla dört cilt halinde yayımlanmış:

1. Kitap: Osmanlı İmparatorluğu – Bogdan Murgescu ve Halil Bektay

2. Kitap: Güneydoğu Avrupa’da milletler ve devletler – Mirela Luminita Murgescu

3. Kitap: Balkan Savaşı – Valery Kolev ve Christina Koulouri

4. Kitap: İkinci Dünya Savaşı – Kresimir Erdelja Kitaplar, belirtildiği gibi Bulgar ve Romen tarihçiler tarafından yazılmış… Yaşar akış’ın Halil Berktay’dan ne Türk olarak ne de tarihçi olarak hiç bahsetmemesi, sanırım sizin de dikkatinizi çekmiştir.

KİTAPLAR GİZLİ ABD BELGESİNDE

Gelelim ABD’nin Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Hayri Kıvrıkoğlu’na nasıl baktığına?

Wikileaks, 21 Şubat 2007 tarihli Lefkoşa çıkışlı bir ABD belgesi yayımladı. Belge yukarıda belirttiğimiz kitaplara paralel olarak
yazılan, her iki kesimin yeni tarih ders kitaplarıyla ilgili…

Belgede oldukça dikkat çeken tartışmalar var. Yerimizin sınırları nedeniyle bir kaçını anımsatacağız:

Öncelikle ABD’li yetkililerin, tarih kitaplarının hızla değiştirilmesinin neden gerektiğini belirten şu saptamasına dikkat ediniz: “2004’teki yeniden birleşme Annan Planı referandumunda, tüm nüfusa oranla 25 yaş altı Kıbrıslı Rumların daha büyük oranda reddetmeleri sürpriz değildir.”

Belgeye göre, Rum kesiminden kitaplara yoğun tepki var. Örneğin Rum yetkililer, kitap taslağında “bölümlenme” diye yazılan 1974
Kıbrıs çıkartmasının, “Şiddetle, Kıbrıs’ın kanunsuz bölünmesi” diye değiştirilmesini istemiş.

Yine Rum yetkililer, Kıbrıs’ın kuzeyinin “Türkiye’nin işgali altındaki Kıbrıs Cumhuriyeti Toprağı” olarak, güneyinin de “Kıbrıs Cumhuriyeti Özgür Bölgesi” olarak isimlendirilmesini istemiş.

ABD’li yetkililer, kitaplara sadece Güney’den gelen itirazları değil, Kuzey’den gelen itirazları da Washington’a iletmişler:

ABD: KIBRIKOĞLU MİLLİYETÇİLİĞİ KÖRÜKLÜYOR

Belgede şimdiki Kara Kuvvetleri Komutanı olan dönemin Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri Komutanı Org. Hayri Kıvrıkoğlu’nun hem güneyin hem de kuzeyin kimi kurumlarının değerlendirmelerine tepki gösterdiği belirtiliyor.

ABD’nin Lefkoşa Büyükelçiliği, Org. Kıvrıkoğlu’nu “milliyetçiliği körüklemekle” ve “Kıbrıs sorununa bütünlüklü bir çözüm bulmak için gereken yapıcı atmosferin oluşmasını engellemekle” suçluyor.

ABD: KIVRIKOĞLU ÇÖZÜME KARŞI

ABD, Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri Komutanlığı’nın, KKTC’nin Türkiye’nin bir parçasıymış gibi davrandığından yakınıyor.

ABD’ye göre Org. Kıvrıkoğlu tarih kitaplarının değiştirilmesine iki nedenle karşı çıkıyor: Birincisi Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’ı iğnelemek, ikincisi de KKTC’nin kalıcı olacağının mesajını vermek için.

ABD görevlilerinin Washington’a raporladıkları en dikkat çeken saptamaları ise tarih kitaplarına karşı çıkan Org. Kıvrıkoğlu ile Rumların hedefinin ortak olduğu. ABD’li görevlilere göre bu ortak hedef, Kıbrıs sorununa bütünlüklü çözümü engellemek!

Anlaşılan Washington, Annan Planı’na itiraz eden Türk ulusalcıları gibi, Annan Planı’nı reddeden Rum varlığı gerçeğini de üç yıl sonra bile unutmamış!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
20 Ekim 2011

, , ,

Yorum bırakın

WordPress.com ile böyle bir site tasarlayın
Başlayın