Posts Tagged Martin Dempsey
ABD-ÇİN ARASINDA ‘YENİ DENGE’
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 25/04/2013
ABD Genelkurmay Başkanı Org. Martin Dempsey’in Çin gezisi dünya basınında oldukça yoğun ilgi gördü. Zira bu ziyaret Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti’nin ABD’yi “nükleer silahla” tehdit ettiği şartlarda gerçekleşti.
Kısaca anımsatırsak: Kore DHC, Asya-Pasifik’i merkez alan yeni savunma stratejisiyle Çin’i kuşatmaya başlayan ABD’ye karşı nükleer silah göstererek bölgeyi savunmuştu. ABD önce bu hamleye yüksek perdeden yanıt verdi. Ancak Washington, Kore DHC’nin ne kadar ileri gidebileceğini kestiremediği için sonunda geri adım attı.
ABD Dışişleri Bakanı John Kerry Çin’e giderek hem Pekin’le anlaşma yolu aradı hem de Kore DHC’ye “altılı görüşmeleri yeniden başlatma” çağrısı yaptı.
İşte Martin Dempsey bu koşullarda Çin’i ziyaret etti…
‘YENİ TİP ASKERİ İLİŞKİ’
Ziyaret Türk basınında genel olarak “ABD ile Çin arasında yeni tip askeri ilişki dönemi başladı” şeklinde yorumlandı.
Zira Çin Genelkurmay Başkanı Org. Fang Fenghui ile ABD Genelkurmay Başkanı Org. Martin Dempsey, iki ülkenin “eşitlik, karşılıklı yarar, işbirliği ve ortak kazanç” ilkeleri temelinde “yeni tip askeri ilişki” kurmaya hazır olduklarını açıklamışlardı. Nitekim görüşme sonunda iki ülke, bu yıl insani afet yardımı tatbikatı ile Aden Körfezi’nde deniz korsanlarına karşı mücadele tatbikatı yapacağını açıkladı.
Görüşme sonrası yapılan basın toplantısında Martin Dempsey’in söyledikleri de bu “yeni tip askeri ilişkiye” vurgu yapıyordu. Dempsey, ülkesinin ulusal çıkarlarının Asya-pasifik bölgesinin ekonomik gelişmesi, demografik yapısı ve güvenlik durumuyla sıkı bağı olduğunu belirtiyor ve buna “yeni denge” diyordu.
Dempsey’e göre yeni dengenin özü sayılarla değil, “üç daha fazla” ile ilgiliydi: “Daha fazla ilgi, daha fazla katılım, insan ve donanım açısından daha fazla yatırım.”
ÇİN: ABD’NİN YARATTIĞI ÜÇ ENGEL
“Yeni dengenin” ne olduğunu anlamamızı sağlayacak verilere bakalım şimdi de…
Çin Askeri Bilimler Akademisi Çin-ABD Savunma İlişkileri Araştırma Merkezi Başkanı Yao Yunzhu, Dempsey’in ziyareti sırasında iki ülke ordusu arasında, “ABD’nin yarattığı üç engel” olduğunu ilan etti:
1. Tayvan sorunu. Çin ABD’nin Tayvan’ı silahlandırmasını öncelikli sorun olarak görüyor.
2. ABD’nin Çin’i kuşatma hamleleri. Çin, ABD’nin düşmanca davranarak çevresinde ve kendisine bağlı ekonomik bölgelerde hava ve deniz gözetimi yapmasını ve çeşitli eylemlerde bulunmasını “ikinci engel” görüyor.
3. ABD Kongresi’nin çıkardığı kanunlar. Çin, ABD Kongresi’nin çıkardığı bazı kanunlarla iki ordunun temaslarına sınırlama getirmesini ve hangi konularda temas kurulacağını belirleyerek, iki ordu ilişkilerinde eşitsizlik yaratmasını “üçüncü engel” olarak görüyor.
KARŞILIK VERİRİZ!
Çin ayrıca Martin Dempsey’in ziyaretinden hemen önce Çin ordusunun stratejik hedefleri ve faaliyetlerini anlatan “Beyaz Kitap”ı da yayımladı: “Yeni yüzyılla birlikte hegemonizm ve neo-müdahalecilik arttı. Asya-Pasifik bölgesi önem kazandı. ABD bu bölgedeki güvenlik stratejisini yeniden düzenlemeye gitti. Ancak Asya-Pasifik’te askeri varlığın artması bölgedeki durumu daha da derinleştirdi.”
Çin’in asıl mesajı ise ordusunun temel felsefesini belirttiği cümledeydi: “Saldırı olmadıkça saldırmayız, ama saldırı olursa da mutlaka karşılık veririz.”
İLK MURAREBE TAMAMLANDI
Dolayısıyla artık “yeni tip askeri ilişkiyi” ve “yeni dengeyi” yorumlayabiliriz:
ABD, Asya-Pasifik savunma stratejisiyle Çin’i kuşatmayı hedef aldı. Washington iki yıldır bu stratejiye uygun olarak konumlanıyor. Çin’i kuşatacak şekilde bölgedeki ülkelerle ilişki geliştiriyor.
Ancak Çin bu hamlelere hem yanıt verdi hem de kuşatılmayı engelleyecek şekilde ikili ilişkiler geliştirerek hilal örülmesini engelledi.
Böylece “büyük savaş” öncesindeki ilk büyük muharebe, ABD’nin kazanamamasıyla sonuçlanmış oldu.
ABD, bu ilk muharebenin ardından daha fazla ileriye gitmeyi “şimdilik” erteledi ve ikinci muharebeye hazırlık için “mola” verdi; yani “yeni denge” sürecini başlattı.
Ancak “yeni denge” Washington açısından yeni bir çıkmaza işaret ediyor. Zira “yeni dengeyi” etkileyecek zaman parametresi Pekin’in lehine…
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
25 Nisan 2013
AKPAŞA
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 12/09/2012
Genelkurmay Başkanı Org. Necdet Özel’in teröristle mücadele konusundaki eleştirileri yanıtladığı açıklamasını, dün Aydınlık’ta okudunuz…
Org. Özel, özetle “sorumluluk valilerin” diyor ve topu taca atıyor. “Asker yenilmez, komutan yenilir” ilkesinin ve sorumluluk anlayışının hâkim olduğu bir kurumun başının “sorumluluk valide” demesi, 10 yıllık AKP hükümetinin devlette yarattığı tahribatı göstermektedir aslında.
Zira AKP Hükümeti ile birlikte devlete egemen olan anlayış, “yöneticiler her başarının sahibidir ama başarısızlığın sorumlusu başkalarıdır” şeklinde özetlenebilir…
Hızlı tren faciasından başlayarak, son 10 yılda tek bir olayda bile hiç istifa yaşanmaması, bu anlayışın ne oranda yerleştiğine işarettir! Örneğin, döneminde tek bir sınavın bile sorunsuz geçmediği biri, en başarılı bürokrat diye nitelenebilmektedir…
ÖZEL: EM. ASKERLER YANILTIYOR
Org. Necdet Özel’in “sorumluluk valinin” ifadesinden, “aslında hükümeti işaret ediyor” ya da “bir nevi AKP’nin çıkardığı yasaya itiraz” anlamı çıkaranlar, fazlasıyla iyimserler. Çünkü bu konularda şikâyetin ne yeridir ne de zamanıdır, nitekim o yer ve o zamanda Org. Necdet Özel, ziyadesiyle sessizdi!
Ve bu anlamı çıkaranlar, Org. Necdet Özel’in sorumluluğu valiye atan açıklamasında olan ama Aydınlık’ın yer vermediği şu sözlerini dikkatle okumalılar: “2000 yılı öncesinde bölgede görev yapmış kişilerin yorumlarına yer verilerek kamuoyu yanlış bilgilendirilmektedir.”
Komutanlarını, emekli askerleri kamuoyunu yanıltmakla suçlayan, silah arkadaşlarının sözlerinin güvenilmez olduğunu belirten Org. Necdet Özel, neden 2000 yılını temel almıştır? Teröristle mücadele etmenin yöntemi mi değişti o tarihte?
ÖZEL: TSK’NİN GÖREVİ POLİSE DESTEKTİR
Org. Necdet Özel’in sorumluluğu valiye atan açıklaması içinde yer alan şu sözler de çok önemlidir: “TSK unsurları teröristle mücadelede Kolluk Kuvvetlerine destek görevi ile görevlendirilmişlerdir.”
Yani Türk Ordusu’nun görevi, PKK ile mücadelede polise ve jandarmaya destek vermektir!
Bu bir şikâyetse, bu yasa çıkarken neden yasayı millete şikâyet etmediler? Neden bu yasanın yanlışlığı konusunda kamuoyunu bilgilendirmediler?
Demokrasiye aykırı diye mi susulmuştur? “Atanmış atanmışlığını bilecek” diye mi sessiz kalınmıştır? “Genelkurmay Başkanı, seçilmişlerin emrindedir” diye mi başlar eğilmiştir?
Teröristle mücadelede anlık istihbarat alınan(!) büyük müttefikin Genelkurmay Başkanı Martin Dempsey daha birkaç hafta önce ABD Devlet Başkanı Barrack Obama’nın Suriye politikasını dünyanın gözü önünde eleştirmedi mi? Büyük Amerika’da oluyor da, küçük Amerika’da neden olmuyor?
Yoksa susmanın, itiraz etmemenin, yanlışlığı seyretmenin nedeni, Silivri korkusu mu?
KOMUTAN YENİLDİ, ORDU DEĞİL!
Org. Necdet Özel’in sorumluluğu valiye atan açıklaması, emekli silah arkadaşlarında büyük tepkiye neden oldu.
Acaba bu sözler Genelkurmay Karargâhında nasıl yorumlandı? Kara Kuvvetleri’nde, Deniz Kuvvetleri’nde, Hava Kuvvetleri’nde nasıl değerlendirildi? Jandarma Genel Komutanlığı’nda nasıl anlaşıldı?
Acaba içlerinde “yarın ülke parçalanırsa, ‘ne yapalım yasa öyleydi, sorumluluk valideydi’ demeye utanmayacak mıyız?” şeklinde tepki gösteren oldu mu?
Acaba içlerinde “Görevden alınan Mustafa Kemal, ‘ne yapalım sorumluluk İstanbul’un’ deyip Samsun’dan döndü mü?” diyerek isyan eden olmadı mı?
Yoksa onlar da tıpkı daha 25 can yerdeyken Afyon Valisi’nin hediye ettiği kilim karşısında “anında reaksiyon gösteremeyen” Org. Özel gibi basireti bağlanmış durumdalar mı?
Öyleyse, zaten kaybedecek bir şey kalmamış demektir… Ama öyle olmadığını biliyoruz ve güveniyoruz!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
12 Eylül 2012
ABD’NİN ESAD’A TEKLİFİ
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 06/09/2012
Başbakan Erdoğan CNN’e ABD’nin Suriye konusunda neden “inisiyatifi olmadığını” açıklamış: “Belki de bu seçimler nedeniyledir, belki ABD’deki seçim öncesi ortamından dolayıdır. İnisiyatif eksikliğinin kökeninde bu olabilir. Hiç kimse bize bunun sebepleriyle ilgili bir şey söylemedi, zaten açıklama yapmak zorunda da değiller.”
Ama Erdoğan her halükarda ABD’ye “minnettar olduklarını” bir kez daha vurgulamış!
Anlaşılan Başbakan Erdoğan, ABD Genelkurmay Başkanı Martin Dempsey’in birkaç gün önce basına yansıyan Obama’nın Suriye politikasına yönelik eleştirilerini hiç okumamış! Okusaydı, kuvvet meselesinin seçimlerden daha öncelikli olduğunu anlardı.
İRAN KARŞITI ESAD, EN DEMOKRATTIR!
Erdoğan için değil ama Türkiye’nin bataklığa girmesinden endişe eden AKP’liler için aktaralım. Hizbullah’ın lideri Seyyid Hasan Nasrallah, önceki gün Lübnan’ın Meyadin televizyonuna konuştu ve ABD’nin Esad’a teklifini açıkladı.
Nasrallah’ın belirttiğine göre ABD Esad’a, “İsrail’e karşı tutumunu sona erdirmesi, İran ve Hizbullah’la ilişkisini kesmesi” karşılığında, Suriye krizini bitirmeyi teklif etmiş!
ABD’nin bu teklifini Esad’a, Suriye’de “rejim karşıtlarını” destekleyen Arap ülkelerden biri iletmiş.
Suriye rejimi, daha önce de ABD’nin böylesi bir teklifi olduğunu dolaylı ifadelerle dillendirmişti.
DAVUTOĞLU YALANLARI VE 3 GERÇEK
ABD’nin bu teklifi birkaç nedenle önemlidir, öğreticidir ve AKP tabanı bu gerçeği düşünmelidir:
1.) Bölgedeki ilişkiler incelendiğinde görülecektir ki, ABD’nin çıkarlarına hizmet eden bir liderin demokrat mı, diktatör mü olduğu Washington’u ilgilendirmemektedir. Nitekim ABD’nin bölgedeki çıkarlarının temsilcileri olan Suudi Kralı ve Katar Şeyhi, Suriye’nin devlet başkanından daha demokrat değildir.
Dolayısıyla Tayyip Erdoğan ve Ahmet Davutoğlu’nun Suriye politikasını tabana karşı açıklarken savunduğu “zalimin yanında olmama” ilkesi, aslında taşeronluk gerçeğini perdelemek içindir.
2.) ABD’nin Esad’e teklifi, daha önce bu köşede birkaç kez tartıştığımız bir konuya da açılık getirmiştir. CHP’nin Erdoğan’a yönelik “daha geçen yıl ilişkileriniz çok iyiydi, ne oldu da bir günde Esad’a karşı oldunuz” şeklindeki suçlamanın doğru olmadığını belirtmiştik.
Ve demiştik ki; AKP o zaman da yine ABD’nin istediğiyle, Suriye’yi İran’dan koparmak, Tahran’ı bölgede yalnızlaştırmak için Esad’a “dost eli” uzattı!
LAÇİNER’İN İNTİHARI
3.) ABD’nin Suriye’ye teklifi, AKP’nin kamuoyu yaratmak adına söylediği “İsrail Esad’ı destekliyor” yalanını da çürütüyor.
Bakınız bu yalan öyle bir noktaya geldi ki, koskoca üniversite rektörleri bile, AKP yandaşlığı için hem bilimi hem de itibarlarını riske attılar! Örneğin Çanakkale Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Sedat Laçiner…
Uzman sıfatıyla köşe yazan, büyük teorisyen sıfatıyla her akşam bir ekranda ağırlanan Sedat Laçiner’in 3 Eylül günü Milliyet gazetesine verdiği tam sayfa röportaj, bu açıdan ibretliktir!
Sedat Laçiner pek çok köşe yazarının da iki gündür alıntı yaptığı bu röportajında İran, Irak, Suriye ve İsrail’in, birlikte PKK’yi desteklediğini savunuyor!
AKP yandaşlığı adına İsrail’i hele de İran’la aynı cepheye yerleştirmek, bir akademisyenin normal şartlar altında intiharıdır! Aslıdan bu kadar bariz olmayan bir yalanı gerçek diye yutturmaya çalışmayı salt siyasi yandaşlıkla da açıklayamayız!
Her neyse, böylesi bir yalana başvurduklarına göre, sandığımızdan daha çaresiz olmalılar…
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
6 Eylül 2012
BÖLGEDE GÜÇ DENGESİ
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 20/02/2012
ABD ile İsrail’in, İran konusunda farklı düşündüğünü belirtmemizin üzerinden geçen şubir ay zarfında pek çok yeni olguyla karşılaştık.
Washington’un diplomatik uyarılarıları, ABD Genelkurmay BaşkanıMartin Dempsey’inİsrail Genelkurmay Başkanı’nı ikna turları, ABD-İsrail ortak askeri tatbikatınınertelenmesi gibi gelişmeler, Tel Aviv’de de kırılma yarattı.
Bu kırılma Suriye konusunda da su yüzüne çıktı. Ki zaten İran ile Suriye’yi birlikte düşünmek gerekiyor.
ESAD, İSRAİL’İ BÖLDÜ
Haaretzgazetesi, İsrail Dışişleri BakanıAvigdor Liberman’ın, Suriye’ye tutumkonusunda BaşbakanBinyamin Netanyahuile Savunma BakanıEhud Barak’dan farklıdüşündüğünü yazdı.
Liberman’a göre İsrail, Suriye konusunda artık kesin bir tutum belirlemeli. AncakNetanyahuileBarak’a göre İsrail’in bu konuda keskin sözler sarfetmesi, “Suriyeli isyancıların arkasında İsrail var” düşüncesinin oluşmasına neden olacak.
ASIL TEHLİKE HANGİSİ
ABD’nin önemli gazetecilerindenFarid Zakaria, İran tehdidinin mi, yoksa İsrail’in İran’a saldırmasının mı daha tehlikeli olduğunu sorguluyor.
İsrail Savunma BakanıEhud Barak’ın “yakında İran’ın nükleer kapasitesi, İsrail’in önüne geçemeyeceği düzeye erişmiş olacak” sözlerine değinen Zakaria, “dokunulmazlık bölgesi” kavramı üzerinden riskleri karşılaştırıyor.
Zakaria, İsrail’in İran’a saldırmasının, İran’ın nükleer güce kavuşmasından daha tehlikeli olduğunusavunmak için iki örnek veriyor.
Birinci örnek, Almanya’nın yenilmesiyle sonuçlanan birinci dünya savaşı…
Zakaria’ya göre Alman Genelkurmayı, hızla silahlanan Rusya’nın kısa süre içinde Almanya’nın askeri üstünlüğüne son vereceğine inanıyordu. Bu nedenle Almanya, Rusların “dokunulmazlık bölgesine”girmeden engellenmesini sağlamak için harekete geçti ve birinci dünya savaşını başlattı.
Zakaria’nın ikinci örnegi ise ABD’nin Irak’a saldırısı… ABD, nükleer denetçilerin işlerini bitirmelerinibekleyememiş, trenin kaçmaması için hemen harekete geçmiş ama işte dokuz yıl süren bir savaşın içindebulmuştu kendini…
KARŞILIKLI YOK OLMA KORKUSU
“İsrailli yetkililer biz Amerikalılar’ın korkularını anlayamadığımızı, İran’ın onlar için varoluşsal bir tehditolduğunu söylüyorlar” diyenFarid Zakaria, İsraili aslında anladıklarını belirterek, ABD-SSCB mücadelesini anımsatıyor.
Zakaria,ABD’nin 2. Dünya savaşından sonra SSCB’nin nükleer kapasiteye erişecek olmasından paniğekapıldığını belirtiyor ve ekliyor: “Bugün İsrail’in İran hakkında söylediği her şeyi, biz geçmişte Sovyetleriçin söylüyorduk.”
Zakaria,tıpkı bugün İsrail’in İran’a karşı önleyici saldırılar düzenlemeyi düşündüğü gibi, o gün deABD’nin SSCB’ye önleyici saldırılar yapmayı düşündüğünü belirtiyor ve “karşılıklı yok olma korkusu”nunfelaketi önlediğine dikkat çekiyor.
Foreign Affairsdergisi editörü Gideon Rose’un İsrail’e uyarısı da anlamlı: “Sonunda İsrail de, ABD ve İngiltere’nin altmış yıldan uzun süre önce karşı karşıya kaldığı türden seçeneklerle karşı karşıya.Umarım oda, nükleer çağda mutlak güvenlik diye bir şey olmadığının ve düşmanlarının nükleer programlarını geciktirmek veya önlemek imkansızsa savaştan caymanın, önleyici savaştan daha az felakete yolaçtığının farkına varır.”
İRAN’IN CAYDIRILICIĞI
İsrail karşısında caydırıcı bir konuma ulaşan Tahran’ın izlediği bölgesel politika, Ortadoğu’da sağlam bir İran – Irak – Suriye – Lübnan cephesi oluşturdu.
Batısını bu ittifak cephesiyle güvenceye almaya çalışan Tahran, şimdi de doğusunu tahkim etmeye çalışıyor. İran, Pakistan ve Afganistan’la bölgesel işbirliğini geliştiriyor ve her iki ülkeye de “bölge ülkeleribirbirinin tamamlayıcısı olmalı” mesajı veriyor.
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
20 Şubat 2012