Posts Tagged Merdan Yanardağ
Trump ve Erdoğan’ın 2028 amacı
Posted by Mehmet Ali Güller in Cumhuriyet Gazetesi, Politika Yazıları on 25/10/2025
ABD Başkanı Donald Trump’ın akıl hocalarından Steve Bannon Economist dergisine açıkladı: “Trump (anayasaya aykırı da olsa) 2028’de başkan olacak. Üçüncü dönem başkanlık yapacak. İnsanlar buna alışmalı çünkü ABD’nin onun başkanlığına ihtiyacı var. Başladığımız işi bitirmeliyiz.”
Ne kadar tanıdık durum ve sözler. Benzerini “Küçük Amerika”da da yaşıyoruz. Burada da “Türkiye’nin bir dönem daha Erdoğan’ın başkanlığına ihtiyacı olduğu” iddia edilerek, anayasayı atlayacak bir yol ya da yeni anayasa aranıyor.
Cumhurbaşkanlığı savaşı
30 yıllık diploma, yolsuzluk iddiası, terörle iltisak suçlaması, arada sayısız hakaret davası ve son olarak da dün sabah açılan casusluk soruşturması…
Tüm bunlar, Erdoğan’ın kendisini üç kez yenen rakibini tasfiye operasyonudur. Bu davaların arasında hukuk aramak ve bulmak olası değil, zira hepsi siyasidir ve “bir dönem daha cumhurbaşkanlığı” içindir.
Türkiye’de cumhurbaşkanlığı seçimleri hep sert olmuştur ama ilk kez bu çapta sertlik yaşanmaktadır. Esir ve rehin alınan CHP’lilerin sayılarına bakılırsa, bu kez “savaş” yaşanmaktadır.
İktidarın uzlaşı mesajı
Son operasyon, yani Ekrem İmamoğlu ve 2019’deki seçim kampanyasının direktörü Necati Özkan’ın casuslukla suçlandığı operasyon, CHP kurultayı davasında karar açıklanacağı günün sabahı yapıldı. Elbette tesadüf değil.
Demoklesin kılıcı gibi CHP genel merkezinin üzerinde sallanan bu davanın sonucu, kayyım testi yapılan İstanbul il kurultayı sonrasında merakla bekleniyordu. Çünkü iktidar o testte istediğini tam olarak alamamıştı; CHP İstanbul örgütünü bölememiş, dahası kayyım ve ekibi yalnızlaşmıştı. Ankara’da benzer görevi bekleyen Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Gürsel Tekin’in düştüğü duruma düşmekten çok çekindiği konuşuluyordu kulislerde.
Ve onca ertelemeden ve kurultay savaşlarından sonra CHP’nin kurultay davası, olması gerektiği gibi düştü dün. Ama sabahında İmamoğlu’na casusluk soruşturması açılmıştı. Casusluk ki İBB’ye kayyım olasılığı oluşsun!
Tesadüf olmadığını yineleyerek ikisinin toplamının iktidardan Özgür Özel’e şöyle bir mesaj anlamına geldiğini belirteyim: “Diploma, terör, yolsuzluk, üstüne casusluk soruşturması açtık, dosyaların içinin boş olmasının bir önemi yok, Ekrem İmamoğlu’nu unut, aday yaptırmayacağız. Mansur Yavaş’a konser soruşturmasıyla mesajı verdik, ısrar ederse ona da operasyonlar yapacağız. Ey Özgür Özel, bak dava düştü, partini sana bırakıyoruz, İmamoğlu’nu da Yavaş’ı da bırak, sen onlarsız yürü.”
Uzlaşı aramak, iktidar cephesinde işlerin iyi gitmediğine işaret eder aslında. Çünkü geri adım atanın kaybedeceği bir mücadele bu…
2019 seçim sonucuyla mücadele operasyonu
Gelelim casusluk soruşturmasına. Gazeteci Merdan Yanardağ da bu soruşturmaya dahil edildi. Türkiye’deki sert siyasi mücadelenin her aşamasının Yanardağ’a dokunmaması olası değil, zira Tele1’in haberciliği etkili.
Bu soruşturmada da özetle İmamoğlu-Özkan-Yanardağ’ın “2019 yerel seçimlerinde yabancı istihbarat servisleri ile iştirak halinde seçimlerin manipüle edilmesi noktasında faaliyette bulunduğu” iddia ediliyor. Dayanak da üçlünün irtibatlı olduğu iddia edilen Hüseyin Gün. Bu şahsın ABD, İngiltere, İsrail dahil bir çok yere ajanlık yaptığını iddia ediyor Başsavcılık. Yanardağ, avukatına yaptığı ilk açıklamada bu şahsı tanımadığını söyledi.
Suriyeli muhaliflere destek suçlaması
Daha ilginci de şu: Başsavcılık şöyle diyor: “Hüseyin Gün’e ait olduğu değerlendirilen belgeler içerisinde (…) Suriye ülkesinde meydana gelen savaş ile alakalı muhalif grupların siyasi ve maddi olarak desteklenmeleri gerektiği yönünde içeriklerin (…)”
Satırları okuyunca, önce yanlış mı anladım diye, tekrar okudum. Başsavcılık, Suriye’deki muhalif gruplara siyasi ve maddi desteği, açık açık suç ve ajanlık faaliyeti kapsamında değerlendiriyor! İyi de bu durum Esad’ı destekleyen Merdan Yanardağ’ın lehine ve muhalifleri destekleyen iktidarın aleyhine değil mi?
Dedim ya diplomadan yolsuzluğa, terörden casusluğa, bu davaların içinde boşuna hukuk aramayın, mantık aramayın…
Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
25 Ekim 2025
Trump’ın Netanyahu’dan farkı ne?
Posted by Mehmet Ali Güller in Cumhuriyet Gazetesi, Politika Yazıları on 25/09/2025
Başlıktaki çok önemli soru bir canlı yayın kazasına uğrayınca, ne yazık ki mevcut siyasal iklimde bir soruşturmaya dönüştü.
Duymayanlar için özetleyeyim: Pazar akşamları benim de sabit konuğu olduğum Tele1 TV’deki Türkiye’nin Yönü programında, programın sabit konuklarından emekli general Dr. Haldun Solmaztürk, konuşmasını bitirirken sordu bu soruyu ve kendi yanıtını da verdi.
Konuşma sırası bana geçerken, rejideki görevli arkadaş, televizyoncuların KJ dediği, daha doğru bir tabirle ekran alt bant yazısına dönüştürüyor bu sözü. Fakat bizim programımızın sonuna yaklaştığımız için, çalışanlar bir yandan da bir sonraki canlı spor programının görüntülerini hazırlıyorlar, zira Fenerbahçe Kongresi konuşulacak.
İşte o şartlarda, ne yazık ki görevli arkadaş Trump yerine Erdoğan yazıyor. Sunucu Musa Özuğurlu fark etmiyor bile. Zira çok kısa süre ekranda kalıyor yazı. Hatayı fark edip, altyazıyı çekiyor reji. Ama böyle bir hatayı “kollayanlar” var elbette. Pazartesi günü troller devreye sokuldu ve Tele1 hedef alındı.
Ya TRT Haber’in hatası?
Kuşkusuz altyazı aslında hukuken sorun içermiyor ama siyaseten de insani açıdan da Erdoğan ile Netanyahu’yu karşılaştırmak hem yanlış hem haksızlık. Tele1 Yayın Kurulu da bu gerekçeyle kamuoyuna açık bir özür metni yayınladı. Nitekim bir süre sonra açıklama yapan AKP Sözcüsü Ömer Çelik, altyazıya tepki gösterdi ama özre de dikkat çekti. Fakat ne olduysa ondan sonra oldu ve önce danışmanlar ardından resmi kurumlar Tele1’i hedef almaya başladı. Sonunda Adalet Bakanı Yılmaz Tunç bir açıklama yapıp soruşturma başlatıldığını duyurdu.
Salı günü Tele1 Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ, Tele1 Sorumlu Müdürü İhsan Demir ve programın sunucusu Musa Özuğurlu, polis eşliğinde ifadeye götürüldü. Üç arkadaşımız yurtdışına çıkış yasağı ve adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı.
Oysa bırakın özel televizyonları, en geniş kadroyla yayıncılık yapan TRT Haber bile zaman zaman bu tür canlı yayın kazaları yapıyor. Örneğin bir kaç yıl önce Karabağ Savaşı sırasında ekranda beliren “Azerbaycan sivillere saldırıyor” altyazısı bunlardan en hafifiydi. Hata olduğu ortadaydı ve soruşturma açılmadı elbette.
Halkın hoşgörüsü
Durum, kamuoyunun önemli bir kısmı tarafından basın özgürlüğünü sınırlama boyutu nedeniyle tepki gördü. Ortada bir suç olmamasına rağmen, bir hatanın soruşturmaya dönüştürülmesi, elbette budanan demokrasimizin geldiği yeri resmediyor.
Öte yandan bu süreçte bazı sanatçılar ve mizahçılar da hedef alınmış durumda. “Halkı kin ve nefrete tahrik” diye bir suçlamayla kültür ortamı baskılanıyor. Halbuki halkımız gayet hoşgörülüdür ve öyle kolay kolay tahrik olmaz. (Geride kalan yıllarda yaşanan bazı “tahrik” olayları, elbette halka maledilemez, zira tipik Gladyo operasyonlarıydı.) Nitekim bu suçlamayla sayısız soruşturma yaşandı son yıllarda ama gerçekte sokaklarda tahrik olan bir halk yoktu. Ne vardı? Sosyal medyada görevli trollerin yaygarası!
Bu toprakların hoşgörüsü, hâlâ dinlenen ve söylenen türkülerimizde yaşıyor. Ama o türkülerden daha “muhafazakâr” olan şarkı sözleri nedeniyle bugün sanatçılar hedef alınıyor.
Erdoğan’ın Batı’ya demokrasi eleştirisi!
Bu arada kimi “çok cesurlar” da Tele1’in özrüne, “korkup geri adım attınız” diyerek tepki gösterdiler.
Merdan Yanardağ başta Tele1 ailesinin korkmadığını herkes bilir. Bilmeyenlere şöyle anlatayım: Birincisi, Tele1 henüz hiçbir açıklama yokken bu özrü yaptı, bir baskı üzerine değil! İkincisi, biz devrimciler kendimize güveniriz, hata olduğunu düşünüyorsak, özür dileriz, bizim kültürümüz böyledir. Başka kültürlerdeki gibi kamuoyundan ve muhatabından özür dilemek yerine, “Allah affetsin” diyerek meseleyi geçiştirmeyiz!
Ve bitirirken konuyu trajik yapan asıl noktaya dikkat çekeyim. Arkadaşlarımızın ifade verdiği akşam, Cumhurbaşkanı Erdoğan BM genel Kurulu’nda konuştu ve şöyle dedi: “İsrail‘in artan saldırganlığı sebebiyle Avrupa başta olmak üzere Batı’da, II. Dünya Savaşı sonrası ortaya çıkan değerler de çok ağır yara almıştır. En temel insan hakları, ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü, gösteri ve protesto özgürlüğü, kadın hakları, çocuk hakları, demokrasi, eşitlik, adalet gibi kavramlar rafa kaldırılmıştır.”
Doğru, bu demokrasi kazanımları İsrail’i savunmak adına Batı’da rafa kaldırılmış durumda. Ancak ne acı ki iç siyasi mücadele nedeniyle biz de çoktan rafa kalkmış durumda!
Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
25 Eylül 2025
PEYGAMBER’İN MESCİDİ DAHA ÇOK CEMEVİ GİBİYDİ
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 15/10/2012
Hafta sonu 9. Kaş Kitap Şenliği nedeniyle Antalya’nın ilçesi Kaş’taydım. Kaş’ın güzel insanlarına “Suriye ve Türk Dış Politikası” başlıklı bir konferans verdim. Canan Erdoğan’ın koordinatörlüğünde yürütülen ve pek çok kuruluşun destek verdiği 10 günlük şenliğin son üç gününde, bizim dışımızda İhsan Eliaçık ve Mervan Yanardağ vardı. Her iki konferansı da izledim.
MÜSLÜMAN’IN EKSENİ
İhsan Eliaçık’a göre bir insanın gerçekten Müslüman olup olmadığı şu üç eksen üzerinden anlaşılabilir: Mülk, adalet ve velayet.
İhsan Eliaçık, kelime-i şahadetin eksik söylendiğini, bilinen ifadenin önündeki “Lehül mülkü” yani “mülk Allah’ındır” ifadesinin söylenmediğini belirtiyor. Aydınlık okurları anımsamıştır; Eren Erdem de daha önce bu konuyu gündeme getirmişti.
Eliaçık, özel mülkün olamayacağını, çünkü tüm mülkün Allah’a ait olduğunu belirtiyor. Hoca’ya göre maddenin yaratıcısı Allah’tır, insan ise sadece maddeyi işleyebilir. İşte o işleme durumu alın teridir, emektir; insanın “sahip” olabilecekleri bunlardır.
İhsan Hoca, ardından adalet ve velayet eksenlerini de dinleyicilere aktardı. İlgiyle izlenen konferansın ardından görüldü ki, kendisini İslamcı parti olarak sunan ve muhafazakar demokrat olarak niteleyen AKP iktidarı, her üç eksene göre de sınıfta kalıyordu!
TÜRKÇE KURAN
Konferansın ardında gelen çok sayıda soruya, İhsan Eliaçık çarpıcı yorumlarla yanıt verdi. Örneğin Türkçe dua konusunda ilginç bir olay anlattı…
Eliaçık ölen bir arkadaşının cenazesinde Yasin’i mezara değil, mezarın etrafındakilere okumuş. Hoca’ya göre ölen artık duayı duymayacak, dua o nedenle mezarın etrafındakileri ilgilendirir. Ancak Hoca Yasin’i Arapça değil Türkçe okumuş, insanlar anlasın diye.
Bitirip gitmeye hazırlanınca cenazenin sahipleri itiraz etmiş, “Yasin okumadan nereye” diye kızmışlar.
CAMİLER NASIL BOZULDU?
Hoca’nın günümüz Camilerine de itirazı var. Nedeni önemli…
Hoca, Salat’ın120 yerde yardımlaşma ve dayanışma, 10 yerde ise namaz anlamında olmak üzere Kuran’da 130 yerde geçtiğini söylüyor. Dolayısıyla Hoca, Camilerde hem ibadetin hem de sosyal dayanışmanın olması gerektiğini, Peygamber’in mescidinin tam da böyle olduğunu belirtiyor.
Oysa Hoca, günümüz Camilerinde insanların sadece namaz kıldığını, yan yana duranların bırakın paylaşıp dayanışmayı, hiç konuşmadıklarını söylüyor. Çünkü Camileri, toplanma yerinden çıkarıp, tapınma yerine çevirdiler.
YÜZDE 70 CEMEVİ, YÜZDE 30 CAMİ
İhsan Eliaçık’ın en çarpıcı sözleri ise “Peygamber’in mescidinin, yüzde 70 Cemevi’ne, yüzde 30 Cami’ye benzediğini” söylemesi oldu…
Hoca Cemevi’nde sohbetin, cemin, deyişlerin, kadın ve erkeklerin yan yana olmasını, Salat’ın Kuran’da daha çok geçen dayanışma anlamında görüyor; bu nedenle de Peygamber’in mescidinin, Cami’den çok Cemevi’ne benzediğini belirtiyor.
BİR HIRKA, BİR LOKMA
Konferansın ardından İhsan Eliaçık ve Merdan Yanardağ ile birlikte, şenlik kapsamında yapılan Dolunay Platformu’nun şiir ve türkü etkinliğine katıldık.
Konu türkü olunca, İhsan Eliaçık mülk konusuna Neşet Ertaş’tan örnek verdi; Ertaş’ın ölümünün ardından bu köşede de yayınladığımız şu sözlerini anımsattı: “Bugün son ekmeğini yiyip ölmeli, artan bir şey kalmamalı. Eğer ben öldüğümde bir çuval unum kalmışsa, ben suç işledim demektir.”
Halk ozanı Neşet Ertaş, “bir hırka, bir lokma” diyerek yaşayabilenler mertebesine ulaşmıştı…
KANLI PAZAR’DAN 1 MAYIS’A
İhsan Eliaçık ve arkadaşları biliyorsunuz geçen 1 Mayıs’ta Taksim’e çıkmışlardı… Bu konuyu konuşurken, Hoca İslamcılarımızın tarihi açısından çok önemli bir şey aktardı:
İhsan Hoca ve arkadaşları Fatih Cami’sinde namazlarını kılmışlar ve Hoca şöyle seslenmiş insanlara: “Namazımızı kıldık, şimdi tıpkı 40 yıl önce olduğu gibi yine Taksim’e yürüyeceğiz… Ama bu sefer şu farkla… 40 yıl önce buradan çıkıp 6. Filo’ya karşı olan Deniz Gezmiş ve arkadaşlarına saldırmışlardı… Biz ise Deniz Gezmiş’in fotoğraflarını taşıyanlarla yan yana durmaya gideceğiz.”
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
15 Ekim 2012