Posts Tagged Yunanistan
Aile arasında, kamuoyundan uzakta dış politika!
Posted by Mehmet Ali Güller in Cumhuriyet Gazetesi, Politika Yazıları on 26/04/2025
Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinin AB ile stratejik ortaklık anlaşması yaptığı ve 12 milyar avroluk fonun karşılığı olarak Güney Kıbrıs’a büyükelçi atadığı sırada, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan sosyal medyadan ana muhalefet partisi liderine “had bildirme” mesajları atıyordu. Haliyle eleştirildi.
Fidan o eleştirilere ancak 20 gün sonra bir “yanıt” verdi: “Bu son olaylardan hareketle aramızı bozmak isteyen bazı çevreler, bu sorunu bizim açıktan kamuoyunda tartışmamızı istiyorlar. Biz prensip olarak ailevi konuları kamuoyu önünde tartışmamayı tercih ediyoruz. Türk dünyasıyla aramızı bozmak isteyenlerin manipülasyonları bu açıdan başarılı olmayacak” (AA 24.4.2025).
Semerkand anlaşmasının esası
Baştan belirteyim: Meseleyi “Türk dünyasıyla aramızı bozmaya çalışıyorlar” diyerek ele almak, bir dış politika başarısızlığını ortadan kaldıramaz. Konu çok önemli. Türkiye’nin Türk dünyası ortakları, AB fonu alabilmek için Güney Kıbrıs’a büyükelçi atadılar. Üstelik bu bir gecede olmadı, en az altı aylık geçmişi var. Dahası Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinin Güney Kıbrıs’ı tanıma anlamına gelecek türden ilişkileri yıllara dayanıyor. Mesele Türkiye’nin bu süreçte, özellikle kritik son altı ayda ne yaptığıdır!
Diğer yandan üstü örtülmeye çalışılan asıl mesele şudur: Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinin AB ile imzaladığı Semerkand anlaşmasının 4. maddesinde BM Güvenlik Konseyinin 541 ve 550 sayılı kararlarına atıf var. Bu iki karar KKTC’nin reddine ve Güney Kıbrıs’ın Kıbrıs Cumhuriyeti olarak tanınmasına ilişkindir.
Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinin bu imzayla KKTC‘ye sırtını dönmüş olması, aile arasında kalacak bir konu değildir ve her Türk vatandaşının ilgilenmesi gereken bir konudur. Dış politikayı “aile arası” bir iş olarak nitelemek yanlıştır; o durumda sorulır: “Aileniz kendi halkınız mı, Yunanistan veya Orta Asya Türk Cumhuriyetleri mi?”
Dış politika istihbarat faaliyeti değildir
İstihbarat kökenli olmasından kaynaklanıyor olsa gerek, Hakan Fidan dış politikayı aile arasında, kamuoyundan uzakta yapılan bir iş gibi görüyor. Anısmarsanız, Fidan Yunanistan ile sorunları da “bir paket olarak kamuoyundan uzakta ele almayı tercih ettiğini” söylemişti (AA, 23.11.2024).
Dış politika bir istihbarat faaliyeti değildir. Kimi konular bazı aşamalarında sessiz sedasız yürütülebilir ama her halükârda millete/halka açıklanmak zorundadır. Kamuoyundan uzakta, “aile arasında” gizli kapaklı yürütülebilecek iş değildir. Tersine, dış politika, kamuoyunu bilgilendirerek, onun desteğini arkasına alarak daha güçlü yapılır.
Mesele “Türkiye’nin Orta Asya ülkeleriyle arasını bozmak istiyorlar” diyerek geçiştirilemeyecek önemdedir. Tersine Türkiye’nin arasını aslında Orta Asya ülkeleriyle sorunlu götürenler kendileridir. Bakınız, Temmuz 2024’te Şanghay İşbirliği Örgütü’nün (ŞİÖ) üye, gözlemci üye ve diyalog partnerlerinin (Türkiye dahil toplam 23 ülke) katıldığı bir enerji forumu vardı. İran’ın cumhurbaşkanı yardımcısı, Orta Türk Cumhuriyetlerinin enerjiyle ilgili bakanlar seviyesinde katıldığı bu toplantıya Türkiye’den tek bir yetkili, alt düzeyde bir bürokrat bile katılmadı. (Her ülkeden bir medya temsilcisinin olduğu Çin’deki bu toplantıları izledim.)
Colani İsrail’le anlaşma arayışında
Türk dış politikası ciddi sorunlar yaşıyor. Bunlardan sonuncusu da Suriye’dir. Ne yazık ki 8 Aralık 2024’te HTŞ’nin Şam’a girmesini kendi başarıları olarak sundular, günlerce “zafer” dediler. Olmadığını, tersine önümüzde sorunlar bulunduğunu anlatmaya çalıştık.
Sonuç ortada: HTŞ lideri Colani ile görüşen ABD Kongre Üyesi Cory Mills açıkladı. “Mills, Colani’nin ABD’nin endişelerini gidermeye açık olduğunu, İsrail ile ilişkilerin normalleştirildiği Abraham Anlaşmalarına katılmakla ilgilendiğini aktardı.” (Harici, 24.4.2025).
Sonuç olarak Türkiye’nin dış politikasının ciddi sorunları var ve bunların bilinmesi ve özellikle tartışılması gerekiyor. Kamuoyundan uzakta ele alarak başarı sağlanmaz, tersine başarısızlıklar örtülmüş olur.
Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
26 Nisan 2025
Katargate
Posted by Mehmet Ali Güller in Cumhuriyet Gazetesi, Politika Yazıları on 03/04/2025
İsrail’deki Katargate skandalı, aslında Arap ülkelerini ve Türkiye’yi de ilgilendiriyor. Ama konu İsraillileri rahatsız ettiği kadar ne yazık ki Arapları ve Türkleri rahatsız etmiyor!
Önce bilmeyenler için Katargate skandalını anımsatalım:
İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu’nun yakın çalışma arkadaşlarının Katar’dan 2012 seçiminde 15 milyon dolar, 2018 seçiminde 50 milyon dolar para aldığı ortaya çıktı. Netanyahu’nun sözcüsü Eliezer Feldstein ile Netanyahu’nun danışmanları Jonathan Urich ve Srulik Einhorn’un aldığı paraların açığa çıkması İsrail’de kriz yarattı. Soruşturma başladı, Netanyahu’nun ekibi sanık sandalyesine oturdu ve tutuklandı. Dahası Başbakan Netanyahu da polise ifade vermek zorunda kaldı.
Netanyahu her ne kadar bunu siyasi rakiplerinin bir oyunu olarak sunsa da ses kayıtları ve itiraflar Katar-Netanyahu hükümeti ilişkisini ortaya koymuş oldu.
Ankara sessiz
İsrailliler, “Netanyahu hükümeti nasıl olur da Katarlı işadamları üzerinden para alırlar“ diye tepki gösterirken, Araplar, “Katarlı işadamı üzerinden İsrail’in soykırımcı hükümeti nasıl fonlanır” diye bir rahatsızlık duymuyor!
Filistin meselesinde “söylem düzeyinde” en ileri tutumu alan Türk hükümeti de sessiz. Ankara’dan “Katarlı işadamları üzerinden katil Netanyahu nasıl desteklenir” diye bir tepki gelmedi.
Filistin konusunda başından beri bölge ülkelerinin en azından bir kısmının aslında hiç de net bir tutumu olmadığı gerçeği, bu olayla birlikte bir kez daha görüldü. Filistin’in yenilgi tarihi, aynı zamanda bazı Arap ülkelerinin Filistinlileri satma tarihidir çünkü…
Katar İsrail’le ortak tatbikatta
Gelelim konunun bir başka boyutuna…
Yunanistan’da “Iniochos 2025” hava tatbikatı başladı. Ev sahibi Yunanistan dışında, katılımcıları arasında ABD, Fransa, İtalya, İspanya, Polonya, Karadağ ve Slovenya gibi Batı ülkeleri ile Hindistan var.
Ve İsrail de var. Ama daha dikkat çekici olanı Katar ile Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) de bu tatbikatta yer alması! Bahreyn ise Güney Kıbrıs ve Slovakya ile birlikte gözlemci. Katar F-15 uçaklarıyla, BAE Mirage 2000 uçaklarıyla İsrail’le ortak tatbikatta…
Gazze’de soykırım bitmedi, sürüyor ama Katar, BAE ve Bahreyn, İsrail’le birlikte tatbikat yapıyor!
Dikkat ederseniz tatbikattaki bu cephenin iki yönü var: Bu ülkeler hem Türkiye karşıtı Doğu Akdeniz’deki enerji işbirliği cephesini oluşturuyor ama hem de Hindistan-İsrail-Güney Kıbrıs üzerinden Avrupa’ya uzanan Kuşak ve Yol’a alternatif projenin ortaklarını biraraya getiriyor.
Türkiye’nin Katargate skandalı
Türkiye karşıtı bu cephede, AKP hükümetinin en önemli ortağı Katar da var yani.
Dolayısıyla tablo şudur: Türkiye’nin askeri, ekonomik, finans, hizmet, turizm ve medya şirketleri ve arazileri Katar’a “satılıyor”, AKP hükümeti Katar’la çok özel bir ilişki sürdürüyor, Katar Türkiye karşıtı Doğu Akdeniz cephesinde yer alıyor, Katarlı işadamı İsrail seçimlerinde Netanyahu hükümetini fonluyor, Katar İsrail’le ortak tatbikat yapıyor ve AKP hükümeti sessiz!
İşte asıl Katargate skandalı budur ve Türkiye açısından vahimdir!
AKP’nin Katarcılığı
Katar’a 23 yılda nelerin verildiğinin listesi için internette bir arama yaptığınızda, ne yazık ki ”Türk” sandığınız, “yerli ve milli” sandığınız pek çok markanın bile yıllar içinde adım adım Katarlaştığını göreceksiniz.
İktidarın uzun süre İsrail’le ticareti kesmekte ayak sürmesinin ve ancak kamuoyu baskısı karşısında ambargo uygulamak zorunda kalmasının nedenlerinden biri de demek ki bu Katarcılığıymış!
Ortadoğu’da ne yazık ki sahne ve arkası böyledir. İktidarların ne söylediği değil, ne yaptığı önemlidir. İktidarlar yaptıklarını örtmek için tersini söylerler. Katargate skandalı işte budur.
Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
3 Nisan 2025
ATİNA, “BAŞ TEHDİT TÜRKİYE” İÇİN SALDIRI SİLAHLARI DEPOLUYOR – ABD, YUNANİSTAN’I SAVAŞA HAZIRLIYOR
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları on 25/01/2004
ATİNA, “BAŞ TEHDİT TÜRKİYE” İÇİN SALDIRI SİLAHLARI DEPOLUYOR
ABD, Yunanistan’ı savaşa hazırlıyor
Dışişleri Bakanı Gül, savunma harcamalarını azaltmayı savunuyor. Oysa, gelişmeler, ABD’nin Yunanistan’ı savaşa hazırladığını gösteriyor. ABD, “saldırı silahları”yla donattığı Yunan Ordusu’nu “baş tehdit Türkiye” doktriniyle yeniden yapılandırdı. Yunan Ordusu, “doğudan gelen tehdit” nedeniyle Ege ve Meriç Nehri boyunca yeni bir düzenlemeye gitti. Yeni plan, Türkiye ile Kıbrıs arasında “adayı ablukaya alacak şekilde” askeri bir operasyon yapmak!
MEHMET ALİ GÜLLER
Aydınlık Dergisi
25 Ocak 2004
Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, Yunanistan’la yakınlaşmak adına savunma harcamalarını azaltmayı savunurken, ABD, Yunanistan’ı savaşa hazırlıyor. Gül, 20 Ocak 2003’te yaptığı açıklamada, Yunanistan Dışişleri Bakanı Yorgo Papandreu’nun Türkiye ve Yunanistan arasında savunma harcamalarının kademeli olarak düşürülmesine ilişkin anlaşma önerisine sıcak baktığını söyledi. Papandreu’ya övgüler dizen Gül, Türkiye’nin savunma harcamalarını aslında düşürmeye başladığını söyledi.
Ancak, Yunanistan’ın “savunma harcamalarını kademeli olarak düşürme” önerisi, tam bir aldatmaca. Çünkü, Yunanistan, baş tehdit olarak gördüğü Türkiye’ye karşı yeni bir askeri doktrin geliştirdi. ABD’nin “saldırı silahlarıyla” donattığı ve yapılandırdığı Yunan Ordusu, Türkiye’ye karşı oluşturulan “savunma ve güvenlik konsepti”yle, savaşa hazırlanıyor. İşte Yunanistan Savunma Bakanı Papandoniu’nun ağzından gerçekler!
DOĞUDAKİ BÜYÜK TEHLİKE: TÜRKİYE
Yıllarca NATO konsepti gereği kuzey cephesini esas alacak şekilde yapılanan Yunanistan Silahlı Kuvvetleri, Savunma Bakanı Papandoniu’nun tarifiyle “kuzeydeki tehlikenin ortadan kalkmasıyla birlikte doğudaki büyük tehlikeye karşı koymak amacıyla yeniden düzenlendi.”
Yunanistan’ın yeni askeri doktriniyle ilgili 29 Ekim 2003’de basını bilgilendiren Papandoniu, “yeni yapılanmanın artık Kardak türü olayların yaşanmasını imkansız kıldığını” söyleyerek “herhangi bir tahrike çok kısa zamanda kararlı ve sonuç alıcı bir biçimde karşılık verebilecek durumdayız” dedi.
5 Kasım 2003 tarihli Savunma ve Dışilişkiler Konseyi toplantısında konuşan Papandoniu, “Ege ve Meriç’teki düzenlemelerin doğudaki tehdidin (Türkiye) varlığını koruduğu dikkate alınarak yapıldığını” söyledi. Papandoniu, ordunun yapılandırılma gerekçelerini şöyle sıraladı: “Ülkelerimiz arasındaki ortamın iyileşmesine rağmen Ankara’nın Ege ve Kıbrıs’taki yasadışı talepleri ve uzlaşmaz tavrı yüzünden doğudaki tehdidin varlığını koruması, kuzeydeki tehdidin yok olması, uluslararası terör ve organize suçlardan kaynaklanan asimetrik tehditler doğması, Kıbrıs (Rum) ile ortak savunma doktrinimizin güvenilirliğinin garanti altına alınması ve ülkemizin yurtdışındaki barış operasyonlarına katılması.”
BAŞ TEHDİT: TÜRKİYE
12 Kasım 2003’te yine basını bilgilendiren Papandoniu, 2004 yılının Türk-Yunan ilişkileri açısından çok kritik olduğunu belirtti. İki ülke arasında son yıllardaki yakınlaşmaya rağmen temel sorunların çözülememiş olduğunu kaydeden Papandoniu, “Doğudaki tehdit nedeniyle Yunanistan’ın toprak bütünlüğünün sürekli tehdit altında olduğunu savundu. Yunanistan Savunma Bakanı 19 Kasım 2003’te de Türkiye’nin, Yunanistan’ın ulusal güvenliğine başlıca tehdit olmaya devam ettiğini ileri sürdü.
ABD’DEN YUNANİSTAN’A SALDIRI SİLAHLARI
ABD’nin savaşa hazırladığı Yunanistan, Türkiye’ye karşı hem sınırda askeri yığınak yapıyor hem de AB’nin savunma harcamalarına getirdiği sınırlamalara rağmen “saldırı silahları” satın alıyor. ABD, bu amaçla, Türk Hava Kuvvetleri’ne karşı üstünlük sağlayabilmesi için Yunanistan’la F-16 yenileme projesini onayladı. Pentagon proje için Lockheed Martin silah şirketiyle anlaşma imzaladı. Proje, Yunan F-16’larının elektronik sistemlerinin modernizasyonunu da içeriyor. Ekim ayında başlayan proje, iki yıl boyunca devam edecek.
Öte yandan Yunanistan, Kıbrıs’taki 40 bin Türk askerine karşı ABD’ye F-16 Blok 52 modeli savaş uçağı ile Apachi saldırı helikopteri siparişi verdi.
Yunanistan, 2001-2010 arasındaki 10 yıllık dönemde de, 29.7 milyar dolarlık silahlanma bağlantısı yaptı. Bu miktarın 4.7 milyar dolarlık bölümü Eurofighter savaş uçağı programına ayrıldı. 2001 yılı sonlarında ABD’den 70 adet F-16 satın alındı.
TÜRKİYE SINIRINA ASKERİ YIĞINAK
Yunanistan Savunma Bakanı Papndoniu’nun 5 Kasım 2003’de “Ege ve Meriç’teki düzenlemelerin doğudaki tehdidin (Türkiye) varlığını koruduğu dikkate alınarak yapıldığını” söylemesinin ardından, Yunanistan Savunma ve Dişişleri Konseyi’nin orduyu Türkiye sınırı boyunca yayma kararı aldığı ortaya çıktı.
ABD Savunma çevrelerine yakınlığıyla bilinen Middle East News Line adlı internet sitesindeki habere göre, Yunan Savunma Bakanı Yannis Papandoniu, Meriç nehri ve Ege denizindeki birliklerini yeniden yapılandırma ve yayma kararı aldıklarını açıkladı.
KIBRIS’I ABLUKAYA ALMA OPERASYONU
Öte yandan, Kıbrıs Rum yönetiminin, Avrupa Birliği üyesi ülkelerle önümüzdeki günlerde, hava ve deniz araçlarının katılımıyla Kıbrıs’ın kuzeyindeki uluslararası suları da kapsayacak şekilde bir “mülteci operasyonu” düzenleyeceği ortaya çıktı.
21 Ocak 2004 tarihli Fileleftheros gazetesi, önümüzdeki günlerde yapılacak operasyonla, ilk kez Güney Kıbrıs’ın botlarının KKTC ile Türkiye arasındaki uluslararası sularda, AB üyesi ülkelerin botlarıyla birlikte devriye gezeceklerini yazdı. Haberde, bunun bir tatbikat değil operasyon olduğu belirtilirken, İtalya, Yunanistan, İspanya ve diğer AB ülkelerinin katılacağı operasyonda Güney Kıbrıs’ın koordinasyon görevini üstleneceği ve Rum yetkililerinin karargahının eski Limasol Limanı olacağı açıklandı. Gazete, operasyon merkezinde Rum polis gücü, hava kuvvetleri, liman ve sahil polisi ile Göçmenlik Bürosu yetkililerinin hazır bulunacağını, operasyonda birkaç gün süreyle geçecek gemilerin kontrolünün yapılacağını kaydetti. Rum Adalet Bakanı Doros Theodoru da operasyonu doğruladı, ancak ne zaman yapılacağını belirtmedi.
“Mülteci önleme” adı altında yapılan operasyon, askeri çevrelerde, Avrupa’nın Türkiye ile ada arasında tampon oluşturulmasını ve adanın abluka altına alınmasını amaçladığı şeklinde yorumlandı.
KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş da, gelişmeyi yeni bir Rum tahriki olarak değerlendirdi ve Avrupa Birliği’nin Kıbrıs’ı havadan ve denizden kontrol altına almak istediğine dikkat çekti. Denktaş, “operasyonun” Türkiye ve KKTC’nin haklarına tecavüz olduğunu söyledi.
ABD, KIBRIS’A ÜS TAŞIYOR
ABD, Yunanistan’ı savaşa hazırlamanın dışında bizzat adaya da yerleşme çalışmaları yürütüyor. 12 Aralık 2003 tarihli Kipros Simera gazetesinin haberine göre ABD, İspanya’daki Maron Hava Üssü’nü Kıbrıs’a taşıyarak, bu üssünü Kıbrıs’taki İngiliz üsleriyle birleştirme hazırlığı yapıyor. Gazete, İngiltere’nin Kıbrıs’taki iki üssünden biri olan “Agratur’un ABD’nin ölüm üssü haline geleceğini” yazdı. “İspanya’daki üs Kıbrıs’a taşınıyor. NATO üsleri Girit-İncirlik’le birleşecek1 ifadesini kullanan gazete, Pentagon’un Limasol’daki Agratur üssü ile Magosa bölgesindeki Dikelya İngiliz üslerini “ele geçirdiğini” savundu.
İspanya’daki üssün Kıbrıs’a nakledileceğinin “çok gizli” ibaresiyle Türkiye, Yunanistan ve İsrail Savunma bakanlıklarına bildirildiğini öne süren gazete, “Amerikalıların bu ‘ölüm üssünün’ Doğu Akdeniz’de Amerikan nüfuzunu önemli ölçüde güçlendireceğini ve ABD için büyük stratejik öneme haiz bu bölgede, tamamen denetimi elde tutmak için kara, hava ve deniz birliklerinin her an saldırıya hazır durumda bulunacağını” savundu. Haberde, bu “çok gizli” dosyadan KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın da haberdar edildiği, ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Mark Grossman’ın son Türkiye ziyaretinin bu olayla da ilgisi bulunduğu belirtildi.
Aynı gün bir uyarı yapan Cumhurbaşkanı Denktaş, ABD’nin bu üssü “Türkiye’ye karşı bir kontrol merkezi olarak kullanacağına” dikkat çekti. Denktaş, şöyle konuştu: “Bizim bildiğimiz bir şey vardır. Kıbrıs meselesinde Rum tarafını bu kadar destekleyenler kendi çıkarları için uğraşmaktadırlar, KKTC halkının çıkarları için değil. Nedir çıkarları? Kıbrıs’ı bir AB, ABD-İngiliz üssü haline getirmek. Bu nedenle İngilizler üslerini AB’ye sokmamıştır. ABD ile ortak kullanabilmek için. AB de ‘stratejik açıdan Kıbrıs bize lazımdır’ demiştir. Demek ki aralarında bir mutabakat var. Böylelikle hem AB, hem de ABD ve İngiltere, Kıbrıs’ı petrol kuyularına, Arap ülkelerine ve belki de Türkiye’ye karşı bir kontrol merkezi olarak kullanacaklardır.”
Bu tehlikeli gelişmeyle ilgili uyarılarını sürdüren Cumhurbaşkanı Denktaş, KKTC seçimlerinin hemen ardından Ulusal Kanal ve Aydınlık’tan Saim Gözek’e yaptığı açıklamada, ABD üssünün Rusya ve Ortadoğu’yu hedef aldığını, Türkiye’yi de kontrol etme amacı taşıdığını vurguladı.
YUNANİSTAN 5 KAT FAZLA SİLAHLANIYOR
ABD’nin, Yunanistan’ı savaşa hazırladığının en önemli işaretlerinden birisi de silahlanmaya ayırdığı bütçe. Yunanistan yıllarca Türkiye’nin savunmaya aşırı harcama yaptığı propagandasıyla, artan oranlarda askeri harcamaya yöneldi. Yunanistan, son oniki yılda, yıllık ortalama 5,2 milyar dolarlık askeri harcama yaparken bu oran Türkiye’de ortalama 6.2 milyar dolardı. Aradaki 1 milyar dolarlık farkı propaganda malzemesi yapan Atina, ABD’nin de teşvikiyle aşırı silahlanmaya gitti. Oysa bu tablo gerçeği yansıtmıyor. 12 milyonluk Yunanistan’ın askeri harcamasının 70 milyonluk Türkiye’nin askeri harcamasına denk olması zaten mümkün değil.
Gerçekte Türkiye, silahlanma harcamalarında, Yunanistan’ın çok gerisinde… Tablo 1-2 kıyaslaması yapıldığında bu sonuç tüm çıplaklığıyla görülüyor.
Yunanistan’ın son oniki yılda silahlanma ayırdığı miktarın GSMH’ya oranı yüzde 4,6 iken bu oran Türkiye’de 3,8’de kalıyor.
Yunanistan’ın son oniki yılda ortala kişi başına yaptığı yıllık askeri harcama 502 dolarken, bu oran Türkiye’de yalnızca 104 dolarda kalıyor.
Kişi başına yapılan askeri harcamalardaki 5 katlık fark çarpıcı bir gerçeği de ortaya çıkarıyor. Bu fark, Türkiye’nin savunma ağırlıklı, Yunanistan’ın ise saldırı ağırlıklı silahlandığının en önemli kanıtı. Kaldı ki, ABD’nin son 10 yılda Yunanistan’a çok miktarda saldırı silahları sattığı Yunan basınına bile yansıdı.
Burada özel bir duruma da dikkat çekmek gerekiyor: Türkiye’nin askeri harcamalarında görülen artışın olduğu yıllar, ABD’nin Irak’ın kuzeyinde kukla devleti kurdurma yönündeki faaliyetlerini yoğunlaştırdığı döneme denk geliyor. Bu dönemde Türkiye’nin, PKK’ye karşı yürüttüğü askeri mücadele, 1993’den sonra görülen artışa neden oldu.
Yunanistan, herhangi askeri bir problem yaşamadığı 1987-99 döneminde, 67,5 milyar dolarlık askeri harcama yaptı. Türkiye ise tüm dış tehditlere rağmen 1987-199 döneminde yalnızca 80.5 milyar dolarlık askeri harcama yaptı. Tabi, Rumlarla ortak savunma doktrini uygulayan Yunanistan’ın harcamalarına Rumlar’ın savunma giderleri de eklenince, ikilinin Türkiye’den çok fazla silahlandığı açık bir şekilde görülüyor.
Bir başka dikkat çekici nokta da şu: AB’nin üyelik kriterleri arasında, savunma harcaması oranının GSMH’nın yüzde 3’ü geçmemesi şartı da var. Ancak Yunanistan, bu orana bir türlü düşmedi, tam tersine AB’nin toleransıyla yıllarca bu oranı artırdı.
MİLLİ İKTİDAR – MİLLİ KARARLILIK
Tüm bu gerçekler şunu gösteriyor: ABD, 2020 planı açısından tehdit olarak gördüğü Türkiye’ye karşı güç kullanmaya hazırlanıyor. Bu coğrafyada kalıcı olmayı ve Avrasya’nın içlerine uzanmayı amaçlayan ABD’nin önündeki en önemli engel Türkiye. Parçalanmış bir Türkiye, ABD için engel olmaktan çıkacaktır. ABD bu amaçla izlediği strateji doğrultusunda, hem kuzeye genişletmeye çalıştığı kukla devlet faaliyetlerini artırıyor, hem Kıbrıs baskısıyla kukla devlet konusunda Türkiye’yi sıkıştırmaya çalışıyor, hem Türkiye’nin etrafına üsler kuruyor hem de Yunanistan’ı savaşa hazırlıyor.
Türkiye, bu stratejiyi bozacak askeri ve siyasi güce sahiptir. Yeter ki, tehdidin kaynağını doğru tespit etsin ve buna göre milletin kararlılığını harekete geçirsin. Unutulmamalıdır ki, ABD’yi caydıracak en önemli gelişme, gösterilecek “milli kararlılıktır.” Milli kararlılık ise “milli bir iktidarın” icraatı olacaktır.
| Yunanistan’ın silahlanma harcamaları | ||||||
| Yıl | Askeri Harcama (Milyon $) | Asker Sayısı (Bin) | Nüfus (Milyon) | Askeri Har. GSMH İçindeki Payı | Kişi Başına Yıllık Askeri Harcama | |
| 1987 | 5070 | 199 | 10 | 5,2 | 508 | |
| 1988 | 5270 | 199 | 10 | 5,2 | 527 | |
| 1989 | 4910 | 201 | 10 | 4,6 | 489 | |
| 1990 | 4960 | 201 | 10,1 | 4,6 | 490 | |
| 1991 | 4680 | 205 | 10,3 | 4,2 | 456 | |
| 1992 | 4900 | 208 | 10,3 | 4,4 | 474 | |
| 1993 | 4870 | 213 | 10,4 | 4,4 | 468 | |
| 1994 | 4960 | 206 | 10,5 | 4,4 | 474 | |
| 1995 | 5070 | 213 | 10,5 | 4,4 | 482 | |
| 1996 | 5360 | 212 | 10,6 | 4,5 | 507 | |
| 1997 | 5530 | 206 | 10,6 | 4,6 | 521 | |
| 1998 | 5810 | 202 | 10,6 | 4,7 | 551 | |
| 1999 | 6060 | 204 | 10,6 | 4,7 | 573 | |
| Kaynak: World Military Expenditures and Arms Transfers -1999, US Arms Control and Disarmament Agency, 2003 | ||||||
| Türkiye’nin silahlanma harcamaları | ||||||
| Yıl | Askeri Harcama (Milyon $) | Asker Sayısı (Bin) | Nüfus (Milyon) | Askeri Har. GSMH İçindeki Payı | Kişi Başına Yıllık Askeri Harcama | |
| 1987 | 4180 | 879 | 52,9 | 3,3 | 79 | |
| 1988 | 3760 | 847 | 54 | 2,9 | 70 | |
| 1989 | 4050 | 780 | 55,1 | 3,1 | 74 | |
| 1990 | 4980 | 769 | 56,1 | 3,4 | 89 | |
| 1991 | 5340 | 804 | 57,2 | 3,7 | 93 | |
| 1992 | 5830 | 704 | 58,3 | 3,8 | 100 | |
| 1993 | 6420 | 686 | 59,3 | 3,9 | 108 | |
| 1994 | 6220 | 811 | 60,4 | 4 | 103 | |
| 1995 | 6430 | 805 | 61,4 | 3,9 | 105 | |
| 1996 | 7280 | 818 | 62,5 | 4,1 | 117 | |
| 1997 | 7790 | 820 | 63,5 | 4 | 123 | |
| 1998 | 8520 | 788 | 63,9 | 4,3 | 133 | |
| 1999 | 9950 | 789 | 64,8 | 5,3 | 154 | |
| Kaynak: World Military Expenditures and Arms Transfers -1999, US Arms Control and Disarmament Agency, 2003 | ||||||