Posts Tagged Almanya

Ukrayna için en sağlam güvenlik garantisi

ABD Başkanı Donald Trump, Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin ile yaptığı Alaska Zirvesi’nin ardından, Ukrayna Devlet Başkanı Vlodimir Zelenski ve Avrupalı liderler ile NATO ve AB şeflerini Beyaz Saray’da topladı. 

Fotoğraflara bakınca “topladı” kelimesi hafif kalıyor. Çünkü görüşmeler daha çok Atlantik şefinin, vasal muamelesi yaptığı müttefiklerine “neler yapılacağını dikte etmesi” havasında geçti.

Rusya’nın Ukrayna’nın ne kadarını işgal ettiğini gösteren haritanın Oval Ofis’te sergilenmesi bile tek başına olanları ve olacakları anlatmaya yetiyor aslında. 

Barışın üç başlığı

Trump ve Putin’in üzerinde uzlaştığı ve Trump’ın şimdi Avrupalılara dayattığı “barış anlaşması” temelde üç başlıktan oluşuyor..

Bu başlıklar 1) toprak tavizi, 2) savaşın ana nedeninin ortadan kaldırılması ve 3) güvenlik garantileri şeklinde… 

1) Toprak tavizi:

a) Ukrayna Kırım iddiasından vazgeçecek. Avrupa da bunu kabullenecek.

b) Ukrayna, büyük kısmı Rusların egemenliğine geçen Donbas’ı bırakacak.

2) Savaşın ana nedeninin ortadan kaldırılması:

a) Ukrayna NATO’ya girmeyecek. (Trump’ın, ABD, NATO ve SSCB anlaşmalarına atıfla bunu ifade etmesi kritik önemde.)

b) Ukrayna zamanla AB’ye girebilir. (Rusya başından beri Ukrayna’nın AB üyeliğine değil NATO üyeliğine karşı çıkıyordu zaten.)

Güvenlik garantileri meselesi

3) Güvenlik garantileri:

a) ABD Ukrayna’ya güvenlik garantisi olarak uçak ve hava savunma sistemi ağırlıklı 90 milyar dolarlık silah satacak.

b) Ukrayna’nın güvenlik garantisi olarak alacağı bu silahların finansmanını Avruplılar karşılayacak.

c) İngiltere, Almanya ve Fransa güvenlik garantisi kapsamında Ukrayna’ya asker gönderecek. (ABD Ukrayna’ya kesinlikle asker göndermeyecek.)

Avrupa’nın ABD’siz yapabileceği bir şey yok

Avrupalılar açısından gerçek şu ki ABD’nin olmadığı bir Ukrayna savaşını sürdürebilmeleri mümkün değil. Dolayısıyla ABD askerlerinin olmadığı şartlarda İngiltere, Almanya ve Fransa askerlerinin varlığı, Rusya açısından büyük sorun anlamına gelmiyor. Kuşkusuz Rusya onların da varlığını kolay kolay kabul etmeyecektir.

Avrupalı liderler de bunun farkında ve o nedenle NATO’nun 5. maddesine benzer, ABD’nin de desteğini alacak bir güvenlik garantisi peşindeler. Bu nedenle İngiltere’nin öncülüğünde kurulan Gönüllüler Koalisyonunu sürece aktif katmak istiyorlar. (Bu Türkiye’nin de kısmen sorumluluk alması anlamına geliyor.)

Ukrayna’nın vasallığı sorunu

Ukrayna için en sağlam güvenlik garantisi, Ukrayna’nın NATO üyesi olmayacağının garanti edilmesidir. Savaşın ana nedeninin ortadan kalkması, Ukrayna için en büyük güvenlik garantisidir.

Avrupalıların Ukrayna’daki askeri varlığı, Ukrayna için güvenlik garantisi anlamına gelmeyecektir, tersine Ukrayna’yı Avrupa’nın sömürgesi haline getirecektir. 

ABD iki yıl boyunca Ukrayna’ya verdiği yardımların karşılığında nasıl “nadir element” anlaşması yaparak bu ülkenin madenlerine kısmen el koyduysa, Avrupalı ülkeler de zamanla finansmanını sağladıkları silahların karşılığını Ukrayna’dan çıkaracaktır.

Avrupa Ukrayna’yı tampon olarak görüyor, AB liderleri açık açık “Ukrayna ordusu Avrupa’nın ilk savunma hattıdır” diyor. Bu anlayış Ukrayna’nın güvenliğini garanti etmez, tersine Ukrayna’yı vasallaştırır.

Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
21 Ağustos 2025

, , , , , , , , , , , , , , ,

Yorum bırakın

İngiltere ve Almanya’nın Asya-Pasifik hesapları

Eski ABD yönetimi Avrupalı liderleri zorla Ukrayna savaşına itti, önce direndiler ama sonra ABD’nin stratejisine eklemlendiler. Sonuç? Ucuz Rus enerjisinden mahrum ekonomileri perişan durumda. Şimdi yeni ABD yönetimi Ukrayna’da barış arıyor ama Avrupa liderleri bu kez barışa direnip, “savaşa devam” diyor!

Bitmedi..

Yeni ABD yönetimi Avrupalı liderlere, “siz bölgenizle ilgilenin, Asya-Pasifik’te Çin’i sıkıştırmak bizim işimiz” diyor özetle ama Avrupalı liderler kabul etmiyor, “Çin asıl bizim düşmanımız, düşmanımıza karşı Asya-Pasifik’te çıkarlarımızı savunmak için asker bulunduracağız” diyor!

Şimdi bu tabloyu nasıl açıklayabiliriz? Avrupalı liderlerin bu politikalarını akılla açıklamak mümkün mü? Politik genlerindeki sömürgecilik mi depreşiyor yoksa?

Alman ordusu neden Asya-Pasifik’te?

ABD Savunma Bakanı Pete Hegseth, “Avrupa kendi bölgesine odaklanmalı ki biz de Çin’den gelen tehditleri ele almaya odaklanabilelim” dedi.  

Ama Almanya ve İngiltere, ABD’nin bu “Asya-Pasifik’te Çin’le mücadeleyi bize bırakın” tutumuna karşı. 

Singapur’daki Shangri-La Diyalog Konferasında konuşan Almanya Savunma Bakanı Casten Reuer, ABD’nin bu çağrısına rağmen, “Alman ordusu Asya-Pasifik güvenliğinde rol almaya devam edecek” dedi. 

Böylece 2021’de ABD’nin zoruyla bölgeye savaş gemisi gönderin Almanya, ABD’nin “artık gerek yok” demesine rağmen Asya-Pasifik’te olmak istiyor. 

Peki Çin karasularına yakın denizlerde savaş gemisi bulundurmak, Almanya’nın hangi çıkarının gereği? Tersine Çin, Batı yarımküredeki denizlerde, bu ülkelerin karasularına yakın denizlerde sürekli savaş gemisi dolaştırsa ne olur?

Alman profesörün “çöküş” uyarısı

Almanya bir yandan Rusya’ya karşı Ukrayna’yı daha fazla destekleyerek kendisini neredeyse doğrudan savaşa eklemliyor, bir yandan da Çin’e karşı Asya-Pasifik’te savaş gemisi dolaştırıyor!

Oysa ABD’nin bu politikaları Alman ekonomisini geriletti. Hatta ünlü Alman Prof. Max Otte’ye göre Alman ekonomisi bir gerileme değil, çöküş yaşıyor. 

Max Otte, Almanya’nın sistematik olarak sanayisizleştiğini, egemenliğini yitirdiğini ve ABD’nin çıkarlarına hizmet eden politikalar izlediğini vurgulayarak, Rus gazına ve nükleer enerjiye dönüş olmadan toparlanmanın on yıllar alacağını belirtti (Harici, 2.6.2025).

Evet, Almanya ABD’nin çıkarlarına zorlandı, Rusya’dan ucuz gaz temin etme ayrıcalığını kaybetti, bu durum Alman sanayisinin avantajlarını yok etti, ABD’nin zorlamasıyla Rusya’ya yaptırım uygulayıp ekonomisine zarar verdi ama Almanya şimdi bu yanlıştan dönme şansı varken, tersine yanlışı daha da derinleştirme peşinde… 

İngiliz savunma raporundaki Amerikancılık

Politik sömürgeci genleri daha baskın olan İngiltere de Çin düşmanlığının tonunu artırıyor. 

İngiltere, yeni yayımlanan savunma değerlendirme raporunda Çin’i “karmaşık ve kalıcı bir tehdit” olarak nitelendiriyor. 

İngiliz hükümetinin resmi sitesinde yayımlanan belgede şu ifadeler yer alıyor: “Çin, karmaşık ve sürekli bir meydan okumadır. Beijing, Hint-Pasifik bölgesinde hakimiyet kurmak, ABD’nin etkisini zayıflatmak ve uluslararası düzene baskı uygulamak amacıyla ekonomik, teknolojik ve askeri kapasitesini giderek daha aktif biçimde kullanmaktadır” (Sputnik, 3.6.2025).

Ne denilebilir ki! Amerika’dan çok Amerikancılık yapmak, tam da budur! Şöyle ki, ABD’de iki ABD var artık. Bu Londra ve Berlin’e de sirayet ediyor… 

Mehmet Ali Güller
CGTN Türk
3 Haziran 2025

, , , , , , ,

1 Yorum

ABD suçu Zalujni’ye yıkmaya çalışıyor

Mayıs 2022’de bir avuç Ukraynalı subay ve işadamı, Rus işgalini durdurma başarısını kutlamak için bir toplantı yapıyor. Alkol ve vatanseverlik coşkusuyla birileri radikal bir sonraki adımı öneriyor: Kuzey Akım’ı yok etmek. 

Sonra operasyon “kamu-özel sektör ortaklığı” ile uygulanmaya başlıyor. Operasyonu doğrudan Ukrayna Genel Kurmay Başkanı Zalujni’ye rapor verecek bir deneyimli general üstleniyor. 

Ancak Hollanda askeri istihbarat örgütü MIVD planı öğreniyor ve CIA’yı uyarıyor. ABD’li yetkililer de derhal Almanya’yı bilgilendiriyor. CIA, operasyonu durdurması için Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski’nin ofisini uyarıyor. Zelenski’de Zalujni’ye operasyonu durdurmasını emrediyor. 

Ancak Zalujni emri görmezden geliyor. Bir subay, dört derin deniz dalgıcı ve bir kaptandan oluşan altı kişilik ekip küçük bir tekneyle yola çıkarak operasyona devam ediyor; Kuzey Akım 1 ve 2’yi patlatıyor. Zalujni Zelenski’ye “ekip bir kez gönderilince iletişimsiz kaldı” diyor. 

WSJ’nin operasyon haberi

Bu okuduğunuz ABD mali sermaye sınıfının sözcüsü Wall Street Journall (WSJ) gazetesinin özel haberiydi. WSJ bu özel operasyon haberiyle Kuzey Akım sabotaj suçunu doğrudan eski Ukrayna Genelkurmay Başkanı Zalujni’ye atıyor. 

Peki neden? Zelenski’yi koruyarak Zalujni’yi haracayan bu haberin amacı ne?

Ya da soruyu şöyle soralım: Kuzey Akım 1 ve 2 sabotajı sadece Ukraynalıların işi miydi? 

Gerçi WSJ’nin haberiyle aynı günlerde bir başka iddia da gündeme gelmişti. Eski Almanya Federal Haber Alma Servisi (BND) Direktörü August Hanning, Kuzey Akım 1-2 sabotajında Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenski ile Polonya Cumhurbaşkanı Andrej Duda’nın işbirliği yaptığını söyledi. 

Elbette sabotajda Ukrayna ile birlikte Polonya’nın da rolü ve sorumluluğu olabilir ama ya ABD? Hanning’in Die Welt gazetesine verdiği röportajda ABD yoktu… 

ABD’nin rolünü perdeleme operasyonu

Olan şu: WSJ, bu özel operasyonla Kuzey Akım sabotajındaki ABD rolönü perdelemeye çalışıyor. 

Almanya’daki soruşturmanın çıktıları her ne kadar kamuoyuna eksik ve bükülmüş şekilde yansıtılsa da, bazı önemli ipuçlarına işaret ettiği anlaşılıyor. Rus yetkililer de bu nedenle Almanya’dan soruşturmanın sonuçlarını şeffaf bir şekilde açıklamasını istiyor.

Almanya içindeki Atlantikçi Almanya ile CIA ise, soruşturmadaki bazı notları, “suçu Zalujni’ye atacak şekilde” kurgulayarak WSJ üzerinden dünyaya servis ediyor. 

Böylece kolay ilk çıtadan atlayanların ikinci çıtayı pas geçmesi sağlanmaya çalışılıyor. “Suçlu Rusya değil meğer Ukrayna’ymış” basit verisine takılanların, “Asıl fail ABD” verisini görmemeleri sağlanmaya çalışılıyor. 

Washington’un kurbanları

WSJ’nin inşa etmeye çalıştığı sahne eksiklerle ve çelişkilerle dolu…

ABD’nin Kuzey Akım sabotajındaki rolünü perdelemek için Zalujni’nin fail ilan edilmesi, Washington’un kolunun bu işte hangi derinliğe indiğine işaret ediyor aslında… 

Zira Zalujni fail ilan edilebilmeye en uygun aday ABD için. 

Anımsayın: Zalujni, zaten “Pentagon’un gönderdiği askeri danışmanları dinlemediği, kendi taktiklerini uyguladığı” için ABD tarafından Zelenski’ye tasfiye ettirilmişti. 

Dolayısıyla Ukrayna’daki aktörleri açısından asıl mesele şu: Bakalım ABD suçtan korunmak için başka kimleri kurban verecek önümüzdeki günlerde?

Mehmet Ali Güller
CGTN Türk
27 Ağustos 2024

, , , , , , , , ,

2 Yorum

Avrupa’yı Nazilerden kim kurtardı?

II. Dünya Savaşı, emperyalistler arasındaki savaş boyutuyla I. Dünya Savaşı’nın devamıdır. Hatta İngiliz-Fransız emperyalizmi, çelişmeyi kapitalizm ile sosyalizm arasında bir çatışmaya dönüştürme stratejisi gereği, başta Nazi saldırganlığını Sovyetler Birliği’nin üstüne sürme politikasını uyguladılar. 

Emperyalistlerin niyetlerini doğru saptayan SSCB, Almanya ile ekonomik anlaşma yaparak, kendisini hedef alması kaçınılmaz saldırıya karşı hazırlık yapmak üzere zaman kazanma taktiği uyguladı.

Almanya 1 Eylül 1939’da Polonya’ya saldırdığında bile, İngiltere-Fransa ikilisinin Avrupa’nın kapitalist başkentlerini hedef alan Nazileri ilk sosyalist devletin üzerine sürebilme hayali devam ediyordu. Ve ne acı ki o hayalin faturasını işgale uğrayan Avrupa’nın halkları ödedi.

Hitler’le anlaşma aradılar

Fransız Komünist Partisi Genel Sekreteri Maurice Thorez bu gerçeği şu sözleriyle ortaya koyuyordu: “Bizim yöneticilerimiz Hitler’i öfkelendirmek istemedi. Onlar, Hitler’in Sovyetler Birliği’ne saldıracağı gün kendisiyle gizlice anlaşacakları ümidini besliyordu.”

İngiltere ve Fransa’nın bu tutumu, savaş sonrası Nürnberg Duruşması kayıtlarına da geçti. Alman General Alfred Jodl şöyle diyordu: “Batıdaki 110 Fransız ve İngiliz tümeni, 23 Alman tümeni karşısında tamamen eylemsiz kaldıkları için biz bir savaş felaketinden kurtulmuş olduk.”

İngiliz General Bernard Montgomery de anılarında belirtiyordu: “Almanya Polonya’yı yuttuğunda Fransa ve İngiltere’nin kılı kıpardamamıştı.” Çünkü o süreçte özellikle Fransa’da kimi siyasetçiler hâlâ Hitler’le bir anlaşma arıyordu. 

ABD de Hitler’in Polonya’yı yutmasından beş gün sonra “tarafsızlık politikası” uygulayacağını ilan ediyordu. Sonuç olarak Hitler bu durumu, 1940’ın başına kadar “barış manevraları” ile kullanarak zaman kazanıyor, konumunu güçlendiriyordu. 

ABD ikinci cepheyi geciktirdi

Bu uzun girişi şundan yaptık: ABD ve Fransa liderleri, Avrupa’yı Nazilerden kurtardığı iddiasıyla Normandiya Çıkarması’nın 80. yılını kutluyor. Oysa Avrupa’yı Nazilerden kurtaran Normandiya Çıkarması değildir, milyonlarca emekçisinin canı pahasıha Sovyetler Birliği’dir!

Yukarıda özetlediğimiz sürecin devamında Naziler, 22 Haziran 1941’de Barbarossa Harekatı ile SSCB’ye saldırdı ve Moskova önlerine kadar geldi. Sovyet emekçilerinin büyük direnişi ve ardından 2 Şubat 1943’te Alman birliklerinin Stalingrad’da teslim oluşuyla II. Dünya Savaşı’nın gidişatı değişmeye başladı. Sonrasında Almanlar adım adım önce SSCB’den ardından Doğu Avrupa’dan çıkarıldı. 

Savaş boyunca SSCB lideri Stalin, ABD ve İngiltere’den Avrupa’da bir “ikinci cephe” açmalarını istedi. Ancak ABD ve İngiltere ağırdan aldı, çünkü Nazileri geriletmeye başlayan komünistlerin güç kaybetmesini istiyorlardı. İşte bu nedenle ikinci cepheyi ancak Haziran 1944’te açtılar. ABD’li General Dwight Eisenhower komutasında Amerikan ve İngiliz birlikleri Fransa sahillerinden Normandiya Çıkarması’nı yaptılar. Çünkü daha fazla gecikirseler, Almanya’ya kadar dayanmış olan SSCB güçleri Avrupa’nın diğer ucundan çıkabilirdi!

Avrupa’yı Sovyet emekçiler kurtardı

Sonuç olarak Nazi hükümet merkezi Berlin 2 Mayıs 1945’te kente giren Sovyet birliklerine, batıdaki kuvvetleri 7 Mayıs’ta, doğudaki kuvvetleri 9 Mayıs’ta teslim oldu. 

Normandiya Çıkarması’nın gecikmesinin faturasını bedenleriyle milyonlarca Sovyet emekçisi ödedi. Ama 80 yıl sonra “Avrupa’yı Nazilerden kurtardık” diye kaymağını emperyalistler yemeye çalışıyor. Üstelik tıpkı Amerikan şirketlerinin savaşın ilk dönemi boyunca Nazilerle ticareti sürdürmesindeki ikiyüzlülük gibi, şimdi de Normandiya Çıkarması’nı Ukrayna’ya desteğe dönüştürmeye çalışıyorlar.

Unutulmamalı: Bolşevikler 1917’de Çarlık Rusya’sını yıkıp ilk sosyalist devleti inşa etmeye başladığında, Avrupalı emperyalistler bir süre Kızıl Ordu’ya karşı Beyaz Ordu’yu destekleyerek sosyalistleri ezmeye çalıştı. İngiltere 1924’te, ABD ise 1933’te SSCB’yi tanıyabildi.

Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
10 Haziran 2024

, , , , , , , , , , , , ,

3 Yorum

GLADYO SİLİVRİ’DE DEĞİL, ANKARA’DA

NATO’nun en önemli işlevi, “müttefik” ülkeleri denetim altında tutmaktır. Nitelim eski ABD Dışişleri Bakanı Henrry Kissinger, “Amerika’nın müttefiki olmak, Amerika’nın düşmanı olmaktan daha tehlikelidir” diyerek bir bakıma bu gerçeğe işaret etmiştir.

Washington bu denetimi Gladyo, SüperNATO, Kontrgerilla diye adlandırılan gizli örgütlerle sağlar. ABD bu örgüte kaydettiği adamlarını devletin, ordunun, istihbaratın, kolluk kuvvetlerinin, partilerin en kritik noktalarına ve hatta en tepesine getirir. O nedenle de Gladyo’lar mutlaka iktidarda olur, muhalefette değil. Ve her ülkenin Gladyo’su, Brüksel’deki ana karargâh üzerinden doğrudan Washington’a bağlıdır.

Tüm bu genel bilgileri neden mi anımsattık? Çünkü Washington’un kirli işlerini deşifre eden ABD Ulusal Güvenlik Ajansı (NSA) elemanı Edward Snowden’in sızdırdığı son belgeler, Gladyo’ya işaret etmektedir!

NATO, AB’Yİ DİNLİYOR

Snowden’in Alman Spiegel dergisine sızdırdığı belgelere göre NSA, AB’nin Washington ve Brüksel ofislerini dinlemiş. Üstelik dinleme sistemi NATO ana karargâhından kontrol edilmiş!

Yani ABD, Atlantik ittifakının diğer parçası olan AB’yi sürekli izleyerek, denetim altında tutmuş. Kuşkusuz şaşırmadık.

Peki, ABD bu “kirli” işi nasıl yapmış? “Çok gizli” kodlu Eylül 2010 tarihli belgelere göre NSA, hem AB Temsilciliği’ne dinleme cihazları yerleştirmiş, hem bilgisayar sistemlerine girerek tüm e-postaları izlemiş hem de ağdaki tüm dosyaları kontrol altına almış. NSA, benzer şekilde AB’nin BM’deki temsilciliğini de izlemiş.

NATO Ana Karargâhı’ndan kontrol edilen bu sistemle AB’ye ait binalardaki tüm telefon konuşmaları da en az beş yıldır dinleniyormuş.

ABD, İSTİHBARAT SERVİSLERİ ÜZERİNDEN BİLGİ ALIYOR

Edward Snowden dışında, eski NSA elemanı Wayne Madsen da çok önemli şeyler söylüyor. Örneğin Madsen, Avrupa’daki en az 7 istihbarat servisinin, ülkelerindeki telefon ve internet faaliyetleri hakkında NSA’ya düzenli bilgi verdiğini belirtiyor.

Nasıl ve neye dayanarak? ABD ile bu ülkeler arasında NATO ilişkileri üzerinden yasal ve yasadışı anlaşmalar var. İstihbarat servisleri bu anlaşmalara(!) dayanarak ülkelerini Washington’un denetimine açıyor.

Yine Kissinger’ın bir sözünden hareket ederek bu ilişkiye açıklık getirebiliriz: “Yasadışı olanı hemen yapabiliriz. Anayasaya aykırı olanı yapmak ise biraz daha vakit alır.” Kuşkusuz bu söz ABD için hem içeride, hem de dışarıda geçerlidir…

Ayrıca ille de bir anlaşmaya gerek de yoktur. Gladyo marifetiyle en önemli adamların istihbarat servislerinde en üst kademelere yükseltildiği, CIA’nın bu istihbarat servisleri içinde doğrudan kendine bağlı klikler oluşturduğu da artık bilinmektedir.

ABD, SİLİVRİ’DEN YENİLECEK

Gelelim meselenin bizi ilgilendiren kısmına…

Dün Aydınlık sürmanşetten duyurdu: NSA’ya vatandaşlarının telefon konuşmalarını ve internet yazışmalarını veren bir diğer istihbarat kuruluşu da MİT!

Doğrusu buna da şaşırmadık. ABD’yle “2 sayfa 9 maddelik gizli bir anlaşma” yapan bir ülkenin istihbarat servisi de bağımsızlık konusunda soru işaretlidir!

Bu tablo Galdyo’nun Türkiye’de iş başında olduğunu göstermektedir. Anormal olan ise kimi “safların” hâlâ Silivri’de Gladyo’nun yargılandığını sanmasıdır!

Ama tıpkı ABD’nin ipliğinin pazara çıkması gibi, Silivri gerçeği de kısa zamanda tescillenecektir.

Şu nedenle eminiz: ABD’nin “kirli işlerinin” son bir iki yıldır çokça ortaya dökülmesi, bu ülkenin zayıflaması ve inişe geçmesiyle ilgilidir. Güçlü ülkelerin sırrı olur ama zayıflayan ülkelerin sırları ortalığa dökülür!

Sırrı ortalığa saçılan ABD, yenilen ABD’dir. Ve ABD Silivri’de de yenilecektir!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
2 Temmuz 2013

, , , , , ,

Yorum bırakın

ALMANYA, SURİYE CEPHESİNDE

“Suriye’ye ha saldırıldı, ha saldırılacak” propagandasıyla dolu bir yılı geride bıraktık. Ancak Suriye dimdik ayakta!

Bu süreçte Atlantikçilerin Suriye’ye saldıramayacağını iki veri nedeniyle saptıyorduk: Saldırı tarafından bulunan ABD zayıflıyor, savunma tarafında bulunan Çin – Rusya – İran bloğu güçleniyordu!

ÇİN’İN AĞIRLIĞI

Ancak Şam karşıtı kesimler ısrarla gücü parmak hesabıyla yapmaya çalışıyorlardı… “Suriye’yi topu topu üç ülke destekliyor” diyorlardı; onlarca ülkenin ise muhaliflerin arkasında olduğunu söylüyorlardı… Her “Suriye’nin dostları” adı altındaki “Suriye’nin düşmanları” toplantısında “şu kadar ülke temsilcisi, bu kadar katılımcı var” diye gürültü yapıyorlardı…

Hollanda, Belçika, Lüksemburg diyorlardı, Katar, Bahreyn, Arap Emirlikleri diyorlardı… Oysa hepsini toplasan Çin’in bir eyaleti etmiyordu!

BATI BÖLÜNDÜ

ABD karşısında geri adım atmayan Çin – Rusya – İran bloğu, işte bir yılın sonunda hem Suriye’ye saldırıyı engelledi, hem de karşı cepheyi böldü!

Almanya’dan söz ediyoruz, AB’nin motor ülkesinden…

Berlin, artık net bir şekilde Suriye cephesinde mevzilenmiştir!

MOSKOVA – BERLİN BİRLİKTELİĞİ

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Almanya ve Fransa ziyaretleri sırasında tutumunu belirleyen Berlin, hem Paris’le ayrı düştü hem de Moskova’ya açık destek verdi. Anımsayalım:

Önce Almanya Dışişleri Bakanı Guido Westerwelle açıkladı ülkesinin tutumunu… Westerwelle, Suriye’ye askeri müdahalede bulunulması yönündeki görüşlere katılmadıklarını ve siyasi bir çözüm bulunmasını istediklerini söyledi.

Ardından Almanya Başbakanı Angela Merkel konuştu… Putin’le görüşmesinden sonra basının karşısına çıkan Merkel, Moskova ve Berlin’in aynı görüşte olduğuna dikkat çekti. Suriye’deki şiddete son verilmesi gerektiğini, bu konuda kendisi gibi Putin’in de bir siyasi çözümden yana olduğunu kaydeden Merkel, “Suriye’de olası bir iç savaşın önlenmesi için her ülke ne yapabileceğine bakmalı” dedi.

HULA KATLİAMI, MUHALİFLERİN ESERİ

Şiddetin esas kaynağının Esad karşıtları olduğu artık Berlin’in de bilgisi dâhilinde!

Bakın Atlantik medyasının günlerdir üstünde tepindiği “Hula katliamı”, kendi eserleri çıktı. “Esad’ın tankları, elleri bağlı çocukları katletti” diye servis edilen haberler, vicdanı olan habercileri utandırdı! Zira elleri bağlı çocuklar vardı ama tank ateşiyle ölmemişlerdi!

Çocukları bağlayan da öldüren de Esad karşıtı teröristlerdi!

ABD KAYBETTİ, SURİYE KAZANDI

Artık İnsan Hakları İzleme Örgütü de gerçekleri dile getirmeye başladı. Örneğin önceki gün, 14 Suriye askerinin katledildiğini açıkladılar. Dera’da teröristler, tam 14 askeri öldürmüştü…

“Demokrasi” diyen, “Türkiye Suriye’deki şiddete sessiz kalamaz” diyen, “zulüm ile abad olunmaz” diyenler, bu gerçeğe de kör oldular, sessiz kaldılar, yazmadılar, konuşmadılar!

Ama Suriye gerçeği artık gizlenememektedir ve gün geçtikçe daha çok kesimin gözünü açmaktadır!

Gerçek en büyük güçtür ve işte Suriye bu gerçek nedeniyle tam bir yıldır Atlantik’e direnmiş, Batı’nın savaş naralarına karşı birliğini koruyabilmiştir.

Çin – Rusya – İran eksenli Suriye’yi savunma hattı, artık Almanya’nın dâhil olmasıyla daha da güçlenmiştir!

Batı’nın Suriye’ye saldıramayacağını artık daha güçlü ilan edebiliyoruz!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
4 Haziran 2012

, , , , , , ,

Yorum bırakın

ÇOK KUTUPLU YENİ DÜNYA

Yeni yılın ilk gününde, yeni dünyamızı inceleyelim. Çünkü 2011 yılında oluşmaya başlayan bu yeni dünya 2012 yılında daha da pekişecek ve Türkiye de yeni dünyadaki yerini alacak…

2003 yılındaki tek kutuplu dünya görüntüsü, sadece 8 yıl sürdü. ABD, 2011 yılında yeni dünyanın kurulmasını çaresizlik içinde izledi.

Artık dünya tek bir kutuptan değil, birkaç kutuptan oluşuyor:

1. KUTUP: ABD

ABD, kuzey komşusu Kanada ile birlikte Kuzey Amerika kutbunu oluşturuyor. Bu kutbun en önemli iki müttefiki Avrupa’daki İngiltere ile Ortadoğu’daki İsrail’dir.

ABD’nin Ortadoğu’daki en önemli taşeronu ise AKP hükümetidir. ABD, AKP üzerinden İran ve Suriye konusunda hâlâ hamleler yapabilmektedir.

Irak’tan çekilen ABD, Afganistan’da da siyasal yenilgi içindedir. ABD, Afganistan politikasını güçlendirmek için önemli bir araç gördüğü Pakistan’ı da 2011’de kaybetti.

ABD’nin Pasifik’teki müttefikleri ise Japonya, Güney Kore ve Avustralya’dır. Ancak büyük bir ekonomik güç olan Japonya da son dönemde Çin’e yanaşmaktadır. İki ülkenin ticarette dolar yerine kendi ulusal paralarını kullanmaya yönelmesi, ABD için küresel bir darbe daha olacaktır. Öte yandan Pekin ve Tokyo’nun Kore yarımadasının güvenliği için işbirliğine yöneleceği işareti de ABD’nin Pasifik’e müdahale zeminini daha kaygan hale getirecektir.

2. KUTUP: LATİN AMERİKA

ABD ve Kanada’yı dışarıda bırakan Amerika kıta ülkeleri, CELAC isimli bir yeni yapı kurdular. Son 10 yıldır teker teker Bolivarcı devrimlere sahne olan Latin Amerika ülkeleri, ABD’ye karşı birlik oluşturdular.

Brezilya ve Venezüella liderliğindeki birlik, ABD’yi güneyden kuşatırken, Ortadoğu’da bile aktif tutumlar sergiledi.

3. KUTUP: ALMANYA MERKEZLİ AB

ABD’nin İngiltere üzerinden müdahale edebildiği AB, 2011 yılında Almanya merkezli AB’ye dönüştü.

2000’lerde başlattığı Doğu’yla işbirliğinin avantajlarından yararlanan Almanya, Avrupa kıtasını etkisi altına alan ekonomik krizden en az etkilenen ülke oldu. Avro krizi ve avro bölge tartışmaları sırasında kıta politikalarına ağırlığını koyan Berlin, Londra’yı devre dışı tuttu.

4. KUTUP: İRAN MERKEZLİ ORTADOĞU

2011 yılı İran ve Ortadoğu için çok önemli bir dönüm noktası oldu. Irak işgalinin ilk gününden beri ağır bir ABD baskısı altında olan İran, yüzyıllara dayanan devlet geleneğinin de avantajlarını kullanarak, süreci çok az kayıpla atlattı ve 2011 yılında atağa geçti.

Tahran, Tunus ve Mısır’da başlayan halk hareketlerinin, bölgenin çıkarlarına hizmet etmesini sağlayacak politik hamleler yaptı. ABD, İran’ın bu hamlelerine Libya ve Suriye’de karışıklık çıkararak yanıt verdi. Yemen ve Bahreyn gibi ülkelerde tüm askeri baskılara rağmen dinmeyen halk hareketleri, Washington’un bölgesel çıkarlarını tehdit etmeyi sürdürüyor.

İran, Irak ve Suriye ile de çok önemli bir siyasal ittifak oluşturdu 2011’de…

2006’da Hizbullah’ın İsrail’i yenmesiyle başlayan ve 2011’de Hamas’ın FKÖ’ye katılmasıyla devam eden yeni dönem, Tahran’ın başarısı olarak değerlendiriliyor.

5. KUTUP: RUSYA

Putin ve Medvedev ikilisinin ayağa kaldırdığı Rusya, 2011’de ABD’ye karşı askeri hamleler de yapmaya başladı. Bu hamlelerin en önemlisi kuşkusuz uçak gemisini Akdeniz’e, Suriye’ye desteğe göndermesiydi.

Rusya, 2011’de Kazakistan ve Belarus’la birlikte Avrasya Birliği’ni başlattı. Birlik, 2012’de önüne kurumsallaşma ve yeni üyelerle genişleme görevi koydu.

Moskova, enerji hamleleriyle ABD’nin bölgedeki çıkarlarını zayıflattı. 2011’de imzalanan Mavi Akım ve Güney Akım projeleri, ABD’nin desteklediği Nabucco Projesi’nin çökmesine neden oldu.

6. KUTUP: ÇİN

Çin, kesintisiz büyüme sürecinin bu aşamasında, yani 2011’de çok önemli siyasal ataklar yaptı. ABD’nin emperyalist müdahalelerde bulunduğu bölgelere, ekonomisiyle nüfuz edip, Washington’un altını oydu. Batısında Afganistan ve Pakistan’la, doğrusunda da Japonya ile yakın işbirliği dönemi başlatan Çin, Asya kıtasının en geniş ölçeğinde etkin bir hale geldi. Pekin’in Latin Amerika’da başlattığı yatırım dönemi, Ortadoğu ve Afrika’da sürüyor.

Çin, 2011’de ABD’yi çok rahatsız eden bir silahlanma atağına da başladı. İlk uçak gemisini tamamlayan Pekin, uzayda Washington’la yarışa girdi.

Öte yandan Hindistan ve Brezilya gibi tek başına kutup olabilme potansiyeli taşıyan ülkeler de, 2011’de önemli hamleler yaptı. Her iki ülke de Rusya ve Çin’le yakın işbirliği dönemleri içine girdi.

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
1 Ocak 2012

, , , , , , , ,

2 Yorum

ÜÇ AVRUPA

AB’nin avroyu kurtarma zirvesinden, bölünme çıktı!

Almanya ve Fransa ikilisinin masaya getirdiği plan özetle daha derin bir mali birlik kurmayı hedefliyordu. Plan, Brüksel’i daha egemen hale getirecek ve diğer ülkelerin politikaları üzerinde daha fazla söz sahibi yapacaktı.

Berlin ve Paris’in diğer başkentlerin egemenliklerine el koyması anlamına gelen bu planı, Londra veto etti ve “yeni Avrupa”nın dışında kaldı!

İngiltere dışındaki bazı devletler de, avrodan dışlanmayı göze alamadıkları için, planı benimsemeseler de kabul etmek zorunda kaldılar. Ancak durumdan memnun olmayan bu ülkelerin anlaşmayı halk oylamasıyla ya da meclis yoluyla geçirmeleri büyük sıkıntı yaratacak. Anlaşmanın geçmeme olasılığının yüksek olduğu bu ülkelerden Danimarka, Finlandiya, Letonya, Çek Cumhuriyeti gibi ülkeler, zamanla İngiltere’yle birlikte “ikinci Avrupa”yı oluşturacaklar.

İNGİLTERE AB’DEN ÇIKTI!

Bu arada İngiltere’nin “mali sözleşme” kararını veto etmesi, İngiltere’yi karıştırdı. Başbakan Yardımcısı Nick Clegg, Başbakan David Cameron’un vetosu karşısında “şiddetli bir hayal kırıklığı” yaşadığını söyledi. Clegg veto kararının İngiltere’yi 27 üyeli AB’den soyutladığını savundu: “Eğer AB ile ilişkilerimizi daha da kötüleştirirsek, bu durum İngiltere’yi dünyada ‘cüce’ konumuna getirir.”

Clegg, Cameron kadar Merkel ve Sarkozy’yi de suçladı. İngiltere Başbakan Yardımcısı, Berlin ve Paris’i Londra’ya karşı “uzlaşmaz” tavır takınmakla ve AB’den izole etmekle suçladı.

Koalisyondaki Liberal Demokrat Parti’nin lideri olan Nick Clegg, önlerindeki bir başka tehlikeye daha dikkat çekti: “Ekonomik belirsizliğin olduğu bir zamanda koalisyon hükümeti de dağılırsa, bu İngiltere’ye büyük zarar verir.”

Cameron’un vetosu, koalisyon hükümeti gibi basını da böldü.  The Sun “Cameron İngiltere’nin çıkarlarına sadık kaldı” derken, The Guardian da, kararı “Cameron İngiltere’yi özgürleştirdi” diye savundu. Ancak The Independent “AB İngiltere’yi terk etti”, Times da “İngiltere, tek başına kaldı” gibi başlıklarla kararı eleştirdi.

ALMANYA ve FRANSA DA AYRIŞACAK

“Tek Avrupa” diye yola çıkan Avrupa ülkelerinin, ağır ekonomik kriz nedeniyle fiilen ikiye bölündüğü bu yeni süreç, aslında yeni bölünmelere de gebe… Zira ekonomik kriz son bulmayacak! Avrupalı iktisatçılar, on yıllar sürecek bir krizle karşı karşıya olduklarını kabul ediyorlar.

Süreci en iyi okuyan Berlin, çareyi Doğu’yla yakınlaşmakta bulmuştu. Soldaki Gerhard Schröder zamanında Rusya’yla yakın ilişki yoluna giren Almanya, bu reçeteyi sağdaki Angela Merkel döneminde daha sıkı uyguladı.

Almanya’nın ikinci şansı da, diğer Avrupa ülkelerine göre daha kamu ağırlıklı ekonomisi olması ve üretime dayalı ekonomi politika uygulamasıydı.

Krize kapitalist sistem içinde çare bulunamayacağı önümüzdeki dönemde, Almanya ve Fransa da zorunlu olarak ayrışacak; her iki ülke de birlik çıkarlarından ziyade ulusal çıkarlarına ağırlık verecek. Almanya mevcut yönelimini, yani Doğu’yla işbirliğini daha da artıracak, Fransa ise Akdeniz ülkeleriyle üçüncü bir birlik oluşturacak.

Böylece Avrupa; Almanya, Fransa ve İngiltere merkezli “üç Avrupa” halini alacak!

NOT: ABD projesi olan eski Avrupa ile Almanya merkezli yeni Avrupa değişikliğini de yarın işleyeceğiz.

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
13 Aralık 2011 

, , , , ,

Yorum bırakın

ALMANYA RUSYA’YA “KUZEY AKIM”LA BAĞLANDI

Rusya’nın Viborg kentinden başlayıp Baltık Denizi’nin altından Almanya’nın Greifswald kentine bağlanan Kuzey Akımı doğal gaz boru hattı açıldı.

Projenin açılışı Almanya’nın Lubmin kentinde, Rusya Devlet Başkanı Dimitri Medvedev ile Almanya Başbakanı Angela Merkel tarafından yapıldı. Açılışa, Kuzey Akım’dan yararlanacak iki ülkenin lideri, Fransa Başbakanı Franois Fillon ile Hollanda Başbakanı Mart Rutte de katıldı.

1224 kilometre ile dünyanın deniz altından geçen en uzun boru hattı olan Kuzey Akım, yılda 27,5 milyar metreküp doğalgaz taşıma kapasitesine sahip. 10 milyar dolarlık hattın ikinci aşamasının devreye girmesiyle, kapasite 55 milyar metreküpe çıkacak.

MOSKOVA – BERLİN BAĞI

Nükleer enerjiden vazgeçme kararı alan ve 2022 yılına kadar tüm nükleer enerji santrallerini aşamalı olarak kapatacak olan Almanya, oluşan yüzde 23’lük açığı Kuzey Akım ile kapatmayı hedefliyor.

Bu durum Moskova ile Berlin’i birbirine daha da sıkı bağlayıp; Almanya’nın Doğu’ya yönelme politikasını bir aşama daha ilerletecek.

İki ülke arasındaki enerjiye dayalı bu gelişme, toplam ticarete de yansıyor. Kuzey Akımı açılışında, iki ülke ticaretinin bu yıl yüzde 20 artarak 50 milyar dolara çıkacağı açıklandı.

2012 yılı Rusya’da “Almanya yılı”, 2013 yılı da Almanya’da “Rusya yılı” olarak kutlanacak.

AB İÇİNDE KIRILMA

2005 yılında dönemin Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile Almanya Başbakanı Gerhard Schröder tarafından imzalanan Kuzey Akım anlaşması, AB içinde tepki toplamıştı.

Keza Beyaz Rusya ve Ukrayna da bu anlaşmadan memnun değildi. Çünkü iki ülke de, Kuzey Akım’la birlikte, Rus gazının Avrupa’ya taşınması güzergahı olmaktan çıkıyordu.

ALMANYA AVRASYA’YA YÖNELİYOR

Almanya, AB içindeki tepkilere rağmen ısrarla Doğu’ya yöneliyor. Ancak bu yöneliş, geçen yüzyıldaki gibi emperyalist yayılma amacı taşımıyor. Berlin tersine, dünya kapitalist sisteminin küresel çöküşünden en az zararla çıkmak için Doğu’ya yöneliyor.

Bir önceki dönemde Sosyal Demokrat lider Schröder’in, şimdi de Hristiyan Demokrat Birlik partisi lideri Merkel’in aynı poltikayı uygulaması bu zorunlu ihtiyaçtandır.

Almanya, Rusya dışında Çin’e de yöneliyor. Berlin yılın ilk yarısında Pekin ile 250 milyar avroluk anlaşmalar imzaladı

Almanya’nın Doğu’ya yönelişinin AB’ye en önemli yansıması, kriz içindeki Avrupa’nın geleceğine dair geliştirdiği politikalardır. Almanya’nın son olarak, “isteyen ülkelerin Avro bölgesinden gönüllü çıkabilmesi” için bir çalışma yürüttüğü ortaya çıktı.

Almanya’nın Doğu’ya yönelmesinden rahatsız olan ABD’de, Merkel karışıtı çıkışlar gittikçe hız kazanıyor.

Ancak Yunanistan ve İtalya’nın ardından sırasıyla Portekiz ve İspanya’nın, hatta Fransa ve İngiltere’nin de kriz batağına gireceğinin öngörüldüğü bir süreçte, Berlin’in transatlantik ilişkiler yerine Avrasya’yla ilişkilere daha da ağırlık vereceği anlaşılıyor.

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
12 Kasım 2011 

, , , , , ,

Yorum bırakın

WordPress.com ile böyle bir site tasarlayın
Başlayın