Posts Tagged İsmet Berkan

GÜL’ÜN ERGENEKON’DAKİ ROLÜ

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün sözcüsü Ahmet Sever’in Vatan’dan Ruşen Çakır’a yaptığı açıklamalar, Cumhurbaşkanlığı için Erdoğan-Gül çarpışmasının başladığını gösteriyor.

Gül, Erdoğan’a ve AKP’ye iki mesaj veriyor: Birincisi, adaylığına karşı olduğunu belirten Erdoğancı AKP’lilere açıkça kızgın olduğunu belirtiyor. İkincisi de 2014 için Erdoğan’la karşı karşıya gelmekten çekinmeyeceğini ilan ederek, AKP’deki destekçilerine “hazırlanın” talimatı veriyor.

2014 Türkiye’sinin Erdoğan’a da Gül’e de mecbur kalmayacağını bildiğimizden, bu konuyu geçiyoruz. Ancak Ahmet Sever’in, Gül’ün Ergenekon operasyonundaki rolünü bir kez daha ortaya koyan sözlerindeki ayrıntılara mercek tutuyoruz.

‘GÜL OLMASAYDI, OPERASYON BAŞARILAMAZDI’

Ahmet Sever, Ergenekon soruşturması sürecinin başarısını, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün sağlam duruşuna bağlıyor. Ruşen Çakır, Ahmet Sever’den bunu biraz açmasını istiyor.

İşte Sever’in yanıtı: “Eğer bazılarının istediği gibi Abdullah Gül’ün yerine daha düşük profilli bir kişi cumhurbaşkanı olsaydı bu süreç bu kadar başarılı olamazdı. Türkiye, bugünkü Türkiye olmazdı, olamazdı. Her şeyi kendisi çıkıp açıklayamıyor, ben de bazı şeyleri açıklamaya mezun değilim, ama şu kadarını söyleyebilirim: Eğer Abdullah Gül o sancılı sürecin sonucunda cumhurbaşkanı olmasaydı bütün bu gelişmeler, ilerlemeler o kadar kolay gerçekleşemezdi.

GÜL’ÜN “ŞEMAYI DELİLLENDİRİN” TALİMATI

Ahmet Sever haklı; çünkü gerçekten de Abdullah Gül, ABD’nin Türk Ordusu’nu ve milli kesimleri hedef aldığı bu operasyonda, önemli bir rol almıştır. Anımsatalım:

17 Mayıs 2006 Danıştay suikastından üç saat sonra, Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin TBMM’de şöyle konuştu: “Bekleyin ve hazırlıklı olun. Sürprizlere şaşıracaksınız. Gladio tipi bir yapılanma var.” Başbakan Erdoğan da “Bu iş başörtüsüyle ilişkili değil. Susurluk, Küre, Sauna bağlantıları var. Saldırı iktidarımıza yöneliktir” diyordu.

Hemen bu bağı kuracak ve Ergenekon tertibini yürütecek bir savcı arandı. İşte o ilk günlerde Abdullah Gül, Başbakan Yardımcısı ve Terörle Mücadele Yüksek Kurulu Başkanı sıfatıyla emniyet ve MİT yöneticilerini topladı. Burada Gül’ün önüne bir şema kondu. Gül inceledi ve İsmet Berkan’ın iki yıl sonra yazdığı şu “açık talimatı” verdi: “Bana anlattıklarınızı delillendirip savcıya da anlatın, hepsi yakalansın, yargılansın.” (Radikal, 4 Temmuz 2008)

İddianamelerdeki tüm dayanaksız suçlamalar, Gül’ün bu açık talimatı nedeniyledir. Zira görevliler, delillendirebilmek için uydurmuşlardır!

Bunun nasıl bir zorluk olduğunu yine İsmet Berkan’dan öğreniyoruz: “Danıştay saldırısı ile çok sonra İstanbul’da başlayacak olan Ergenekon soruşturması arasında somut bir bağlantı kurulamıyor. Emniyet ilk gün getirip Abdullah Gül’e sunduğu istihbari bağlantıları savcıya sunamıyor, delillendiremiyor.” (Radikal, 9 Nisan 2008)

SAVCI NASIL BULUNDU?

Gül’ün “açık talimatı”nı yerine getirecek savcı da öyle kolay bulunamıyor. Hatta Cemaatçi “güvenlik yetkilileri” Radikal’den Murat Yetkin’e “savcı bulunamıyor” diye yakınıyorlar.

Ama en sonunda bir “savcı” bulunuyor. Onun hikâyesini de İsmet Berkan’dan dinleyelim: “Nasıl olduysa İstanbul’da Zekeriya Öz isimli bir savcı bulundu. Bütün bunların 2003 sonu 2004 başında yaşanan darbe girişimleriyle bağını keşfetti.” (Radikal, 4 Temmuz 2008)

“Nasıl olduysa” konusunu ise Fatih Altaylı aydınlattı. Zekeriya Öz, El Kaide soruşturmasında CIA ekibiyle görüşmeler yaptıktan sonra Ergenekon savcılığına getirilmişti! (HaberTürk TV, 3 Eylül 2008)

GÜL’ÜN ABD’YE MESAJI

İşte Cumhurbaşkanlığı sözcüsü Ahmet Sever’in bugün “Gül olmasaydı operasyon başarılamazdı” dediği meselenin kısa hikâyesi budur.

Peki, Ahmet Sever, Gül adına bunu neden söyleme ihtiyacı duydu? Yoksa Gül ABD’ye, “beni Erdoğan’dan daha iyi değerlendirebilirsiniz” mesajı mı veriyor?

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
31 Temmuz 2102

, , , , ,

Yorum bırakın

GÜL’ÜN LİDERLİK SIRRI!

Bu Pazar, üç konuğumuz var. Zaman’dan Hüseyin Gülerce, Yeni Şafak’tan Ali Bayramoğlu ve Hürriyet’ten İsmet Berkan… Hafta içi kaleme aldıkları üç ayrı konuyu değerlendireceğiz; işledikleri konulara, sözcüklerinin gerisinde duran anlamlarıyla birlikte bakacağız:

YENİDEN AB RÜZGARI İHTİYACI

Bir Washington projesi olarak “Türkiye’nin AB’ye tam üyelik adaylığı”nın iki önemli anlamı vardı. Batı, birincisi, Türkiye’yi AB kapısına bağlayarak Avrasya’ya kaymasını engelleyecekti; ikincisi, bu adaylık üzerinden Türkiye’yi istedikleri gibi biçimlendireceklerdi.

Bu nedenle, ne zaman yapmakta zorlandıkları bir icraat olsa, hemen kamuoyuna “Ama AB üyesi olabilmek için…” diye başlayan cümleler sarf ederlerdi.

Sonra, AKP devlet içinde mevzi kazandıkça “AB masalına” ihtiyacı azaldı. Şimdilerde “İyi ki AB üyesi olmadık” diyen hükümet üyeleri bile var.

Ancak, Zaman yazarı Hüseyin Gülerce 23 Mayıs tarihli yazısında Erdoğan hükümetini uyarıyor. GülerceAB rüzgârına neden ihtiyaç var?” başlıklı yazısında yanıtı şöyle veriyor: “Yeni bir anayasa için en kritik düzlüğe gelindi. Türkiye’nin şu anda AB üyelik rüzgârına, her dönemden daha fazla ihtiyacı var.

Dikkat buyurunuz; AB üyeliğine değil, sadece rüzgârına ihtiyaçları var. Çünkü anayasa yapmakta zorlanıyorlar!

LİBERALLER TUTUKLANMAKTAN KORKMUŞ

Son dönemde AKP destekçisi kimi liberallerin yazıları, tutum değişikliği sinyali olarak algılandı. Hatta Fenerbahçeli bir dostum şakayla karışık, “Fenerbahçe kimliği sahibi olmanın, Cengiz Çandar’ı bile bir parça düzelttiğini” iddia etti.

Kimi çevrelerde liberallerin eleştirel yazıları, liberallerin “doğru” rotaya girdikleri şeklinde yorumlandı. Ya da “AKP güç kazandıkça, sırtından liberalleri atmaya başladı” diyenler oldu.

Meğer mesele başkaymış!

Yeni Şafak yazarı Ali Bayramoğlu, 23 Mayıs’taki yazısında başlıktan soruyor: “Bizi de mi tutuklayacaktınız?”

Meğer istihbarat almışlar… Başta Cengiz Çandar olmak üzere 44 gazeteci, KCK iddianamesine takılmış!

Bayramoğlu yazısını şöyle bitiriyor: “İş Çandar’a ve benzerlerine uzanırsa, otoriter cesaret bu noktaya kadar gelmişse, demokrasinin beli doğrulmayacak kadar bükülmüş olacak. Bu durumda asıl beli kırılması gereken o ‘cesaret’tir.”

Bayramoğlu’nun vurgulayarak tırnak içine aldığı “cesaret” kelimesini, nedense ben “cemaat” diye okudum…

Yoksa liberaller bölündü de, bir kısmı AKP’ci, bir kısmı da cemaatçi mi oldu? Selim Uslu ne güzel yorumlardı bu tabloyu…

NATO GÜL’DEN İYİSİNİ BULAMAZ

Hürriyet yazarı İsmet Berkan NATO Zirvesi için ABD’ye giden Gül’ün, Stanford Üniversitesi’ndeki konuşmasından hareketle 25 Mayıs’ta bir yazı yazdı. Başlık şu: “Abdullah Gül’ün liderlik sırları

Berkan 11 maddede ballandıra ballandıra anlatmış bu sırları.

İlginç olan, Gül bu konuşmayı yaparken, bir yandan da “2014 yılında NATO Genel Sekreteri olacağı” konuşuluyordu. Hatta AB Bakanı Egemen Bağış, “NATO Gül’den iyisini bulamaz” diyordu.

Bağış’a katılıyor ancak Gül’ün asıl “liderlik” sırrını anımsatıyoruz:

ABD Dışişleri Bakanlığı’nın internet sitesinde kaydı var. Gül, tıpkı Margareth Thatcher gibi, Helmuth Kohl gibi, Giscard d’Estaing gibi, ABD’nin “liderlik programı” ile yetiştirildi!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
27 Mayıs 2012

, , , , , , , , , , , ,

Yorum bırakın

ABDULLAH GÜL’E 10 SORU

Çankaya, “Cumhurbaşkanına sorun” diye halkla ilişkiler çalışması yürütüyor. Vatandaşların Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e internetten sorduğu binlerce soru içinden 10’u seçiliyor. Gül soruların sahipleriyle Çankaya Köşkü’nde buluşuyor…

Seçilen sorular içinde medyanın en ilgi gösterdiği şöyleydi: “Sizi hep tebessümle görüyoruz ekranlarda. Çok öfkelenip sinirlendiğinizde ne yaparsınız?”

Abdullah Gül’ün yanıtı şu olmuş: “Her insanın yaratılıştan bir fıtratı vardır. Dolayısıyla insanlar bu konularda rol yapmazlar; rol yaparlarsa yapmacık olur. İnsan ne ise odur. Herkes bazen öfkelenir; ama bazıları da benim gibi kendini zorla kontrol ederek öfkesini içinde tutar.”

KİNDAR NESİL

Kimi korkak demokratlar bu yanıtın üzerine atladı, “devlet güler yüzlü de olabilirmiş işte” diyerek aslında Başbakan Erdoğan’a gönderme yaptı. Başbakan’ın kendilerine parmak sallamasından korkan, Başbakan’ın kendilerini patronlarına şikayet etmesinden ürken bu kişilerin Erdoğan’dan korkup Gül’e sarılması, kuşkusuz bir “ileri demokrasi” görüntüsüdür.

Öfkeyi sürekli içe atmakla kin tutmak arasında bir ilgi olup olmadığı da kuşkusuz incelenmesi gereken bir sorundur. Bu soruya verilecek bilimsel yanıtla da hem şu meşhur “kindar nesil” meselesine hem de Erdoğan’dan başlayarak AKP yönetiminin genel öfke sorununa inilebilir.

Konuyu uzmanlarına bırakıp geçiyoruz ve Gül’e soru meselesine dönüyoruz.

POWELL’LA ANLAŞMANIZ YASAL MI?

Ve Cumhurbaşkanı Gül’e, belki sorulanlar arasında da olan ama seçmediği bazı konuları soruyoruz:

1.) Dışişleri Bakanı olarak dönemin ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell’la 2 Nisan 2003’de “2sayfalık 9 maddelik” bir anlaşma yaptığınızı ağzınızdan kaçırdınız.

“Ağzınızdan kaçırdınız” diyoruz, çünkü varlığını ancak siz Vatan’dan Sedat Sertoğlu’na söylediğinizde öğrendiğimiz bu anlaşmanın maddelerini, tüm ısrarlarımıza rağmen nedense hiç açıklamadınız.

Ayrıca biz araştırdık ama bu anlaşmanın kaydına hiçbir devlet kurumunda rastlayamadık. Sizin var dediğiniz ama devlette olmayan bu anlaşma acaba yasal mıdır?

2.) Başkomutanı olduğunuz ordumuzun, savaşlarda bile esir alınamayacak sayıda komutanı şuanda tutuklu… Başkomutan olarak kendinizi nasıl hissediyorsunuz?

3.) Başkomutanı olduğunuz ordumuzun en seçkin subaylarına yöneltilen suçlamaların kimi delillerinin, sonradan “sehven” dosyaya girdiği ortaya çıktı. Subaylarınıza bu çamuru atanlara hesap soracak mısınız?

ZEKERİYA ÖZ’DEN MEMNUN KALDINIZ MI?

4.) İsmet Berkan’dan öğrendik. Daha ortada Ergenekon operasyonu yokken, size getirilen kimi konularla ilgili “bulun bir savcı, delillendirin” demişsiniz. Zekeriya Öz’den memnun kaldınız mı?

5.) Vekilinize, yani siz yurtdışına çıktığınızda makamınıza vekâlet eden devletin iki numarasına, yani dönemin TBMM Başkanı Bülent Arınç’a suikast planlandığı iddia edilerek başkomutanı olduğunuz ordumuzun kozmik odalarına, yani temsil ettiğiniz devletin en mahrem yerine girilmişti, çeşitli evraklara el konulmuştu…

Milliyet’ten Mehmet Yılmaz’ın da ısrarla sorduğu bu suikast işi ne oldu? Aradan bunca zaman geçmesine rağmen suikast iddiasıyla tek bir kişi bile tutuklanmadı. Yoksa suikast iddiası yalan mı çıktı? Öyleyse kozmik odalara bu iddiayla girilmesinin üzerine gidilmeyecek mi?

6.) Aradan iki yıl geçti… Ancak KPSS sorularını çalanlar bir türlü bulunamadı. Devlet Denetleme Kurulu’nu, bu çeteyi bir türlü bulamayan beceriksiz kurumları incelemesi için harekete geçirecek misiniz?

7.) Deniz Baykal’a kaset komplosunu kimin ya da kimlerin yaptığı aradan geçen iki yıla rağmen bulunamadı. Oysa Ergenekon iddianamesine bakılırsa başında olduğunuz devlet, yüz yıl önceki kimi suçların bile sorumlularını bulabiliyor(!)

Peki, Baykal kasetinin faili neden bulunamıyor? Keza MHP yöneticileriyle ilgili kasetlerin faili de hâlâ yargı önüne çıkarılamadı?!

PKK’YLE MÜZAKERELERDE SİZİN TEMSİLCİNİZ KİM?

8.) Kürt Açılımı’nı 8 Mart 2009 tarihinde Tahran’a giderken, yolda “çok güzel şeyler olacak” diyerek siz başlatmıştınız. O zamandan beridir herkes birbirinin etnik aidiyetini, soyunu sopunu merak eder oldu. Siz sonuçlardan memnun kaldınız mı? Ayrıca “çok güzel şeyler olacak” dediğiniz için soruyorum, 3 yılın sonunda güzel neler oldu mesela?

9.) MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın devletin değil ama Başbakan Erdoğan’ın özel temsilcisi olarak Oslo’da PKK’yle pazarlık masasında yer aldığı ortaya çıktı. Kürt Açılımı’nı başlatan makam olarak sizin bu müzakerelerdeki temsilciniz kim acaba?

10.) Uludere’de 34 yurttaşımızın ölümünde istihbaratı kimin verdiğini hükümete ve Genelkurmay Başkanlığı’na defalarca sorduk. Size de bu vesileyle bir daha soralım dedik: Uludere’de istihbaratı kim verdi?

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
8 Mayıs 2012

, , , , , , , , ,

Yorum bırakın

DAVUTOĞLU’NUN SURİYE KIŞKIRTMASINDAKİ ROLÜ

Hürriyet yazarı İsmet Berkan, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun bir grup gazeteciyle yaptığı özel söyleşiyi köşesine taşıdı.

Davutoğlu’nun Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’la yaptığı 6.5 saatlik görüşmenin perde arkası notları olarak değerlendirilebilecek bu özel söyleşi, bir bakıma Kanada Free Press’in yayınına yanıt niteliği taşıyor. Kanada Free Press gazetesi, “Davutoğlu’nun Esad’a değil, aslında Esad’ın Davutoğlu’na sert çıktığını” yazmıştı!

Davutoğlu’nun kendini nasıl övdüğüyle dolduracak değiliz elbette bu köşeyi. Satır aralarındaki özel bir itirafa mercek tutacağız. İsmet Berkan, köşesinde bu özel söyleşiye geçmeden önce, Davutoğlu’nun Libya’ya müdahalenin daha ilk günlerinde yaptığı bir “öngörüye” dikkat çekiyor:

O gün Davutoğlu biz gazetecilerden bu öngörüleri yazmamamızı rica etmişti, bu ricaya herkes uydu. O sırada Suriye görece sakindi ama Davutoğlu’nun saydığı ‘bir sonraki dalga ülkeler’ arasında Suriye de vardı. Nitekim çok geçmeden halk Suriye’de de Cuma namazları sonrası toplanmaya, rejime tepkisini dile getirmeye başladı.”

Ortada herhangi bir emare yokken “sıra Suriye’de” demek, elbette bir öngörü olamaz, ancak emperyalist bir plana ve o planın parçası olmaya işaret eder!

ERDOĞAN’IN ÖNGÖRÜLERİ

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ikilisi, Suriye ile ilgili başka öngörülerde de bulunmuşlardı:

Örneğin Suriye’de henüz hiçbir emare yokken, AKP hükümeti, “Esad halkına zulüm yapacak, halk bizim sınırımıza yığılacak” öngörüsüyle Hatay’da çadır kentler hazırlamıştı!

Yine Suriye’de henüz hiçbir emare yokken, Başbakan Erdoğan, Suriye’de “Alevi – Sünni çatışması” çıkmasından endişe etmişti!

Kuşkusuz bu üç öngörü de niyeti, planı işaret ediyor!

ABD’NİN ORTADOĞU PLANI

ABD’nin Suriye’ye dair hesaplarında kritik tarih 14 Mart 2011’dir. Bu tarihte ABD, AKP hükümetine “Değişim Liderleri Zirvesi”
düzenletti ve Erdoğan – Gül ikilisini Libya ve Suriye hedeflerine doğrulttu!

Erdoğan Zirve’de yaptığı konuşmada rolünü şöyle tarif ediyordu: “ (…) değişime yardımcı olmak, istikamet tavsiyesinde bulunmakla mükellefiz.” (Yeni Şafak, 15 Mart 2011)

Davutoğlu da, Mısır ve Tunus’taki süreci göz önünde bulundurarak şu uyarıda bulunuyordu Zirve’de: “Eğer aktif bir öncülükle değişim liderliğini yürütemezsek, biz bu coğrafyada bu gelişmelerde en olumsuz etkilenen ülke oluruz.”

ABD ve “model ortağı” Türkiye’nin, Tunus, Mısır, Ürdün, Yemen ve Bahreyn gibi Washington müttefiki ülkelerdeki halk hareketine dolaylı müdahale şekli, Libya ve Suriye gibi ABD karşıtı ülkelere müdahalesiydi yani… Yoksa Davutoğlu’nun da itiraf
ettiği gibi “süreçten en olumsuz etkilenen ülke” olurdu Türkiye!

YENİ RÜTBE: KAF EŞBAŞKANLIĞI

Ve anımsayacağınız gibi Erdoğan – Gül ikilisi bu zirveden sonra Suriye’ye dair ince hesaplanmış bir planın aşamalarını sergilemeye soyundular: Hatay’da çadır kentler kurdular, Antalya’da Suriye muhalefetini topladılar, İstanbul’da “Suriye Ulusal Meclisi” adı altında muhalefeti birleştirme çalışmasına soyundular, tek başlarına yaptırım uygulamaya başladılar…

Ve Erdoğan – Gül ikilisine tüm bu aşamalarda yeni bir rütbe de verildi: Bizzat ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’un ağzından ikili, “Küresel Antiterör Forumu KAF” eşbaşkanı olmuşlardı. Erdoğan da bu yeni rütbe altında Mısır, Tunus ve Libya seferine çıkmıştı.

Davutoğlu şimdi de ABD adına, planın yeni bir aşaması olarak, “Suriye ile savaşa da hazırız” mesajı vermektedir!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
9 Ekim 2011

, , , ,

Yorum bırakın

UĞUR DÜNDAR, İSMET BERKAN’I DOĞRULADI

Usta gazeteci Uğru Dündar, Nedim Şener’in hayatını kaleme aldığı “İşte Hayatım” adlı kitabı nedeniyle tv programlarına konuk oluyor. Bu programlardan sonuncusu SkyTürk’te yayınlanan Enver Aysever’in programıydı.

Programın en ilgi çeken bölümü Dündar’ın Fetullah Gülen ile ilgili söyledikleriydi. “Daha önce Fetullah Gülen’den takdir ve övgü dolu mesajlar, mektuplar aldığını” belirten Dündar sonrasında cemaatin hedefi haline nasıl geldiğini anlattı. Ancak konumuz bu değil…

Dündar Aysever’in bir sorusu üzerine bakın ne diyor: “Biz o el bombaları (Ümraniye bombaları – MAG) ortaya çıktığında büyük bir heyecanla habere sarıldık. Hatta ben hemen arkadaşımızı Beşiktaş adliyesinde göndererek savcı Zekeriya Öz’le görüşmesini istedim. Öz, arkadaşımıza 3-4 ay sonra davanın birçok önemli isim etrafında genişleyeceğini biraz daha beklememiz gerektiğini söyledi. Ancak iddianame bittiğinde gördüm ki benim gibi hayatı boyunca çetelerle, mafyayla, yasadışı oluşumlarla hiçbir ilgisi olmayan hatta onlarla mücadele etmiş birinin çeteler içindeki bazı insanlarla arkadaş gibi gösterilmiş. O noktada bu iddianameye olan inancımı kaybettim”. (Vatan Gazetesi, 30 Nisan 2010)

Yani Özel Savcı Zekeriya Öz, daha bombalar ortaya çıktığında (!) “davanın 3-4 ay sonra birçok önemli isim etrafında genişleyeceğini, biraz daha beklenmesi gerektiğini” söylemiş!

Gelin bu çok önemli ipucunu değerlendirebilmek için Ergenekon soruşturmasının ilk günlerine gidelim…

“Danıştay saldırısından hemen sonra Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’e polis bir şema getirir. Bu şemada, Danıştay saldırganı dâhil bugün tutuklu olarak cezaevinde bulunan bütün Ergenekon şüphelileri yer almaktadır. Sadece onlar mı, daha fazlası da var şemada. Ama ilk ağızda Danıştay saldırısı ile çok sonra İstanbul’da başlayacak olan Ergenekon soruşturması arasında somut bir bağlantı kurulamıyor. Emniyet ilk gün getirip Abdullah Gül’e sunduğu istihbari bağlantıları savcılara sunamıyor, delillendiremiyor”. (İsmet Berkan, Etrgenekon’un Yakın Tarihi 5, Radikal, 9 Nisan 2008)

“Bu şema, aynı zamanda Ergenekon’un ‘çete’ tarafını oluşturan, silahlı-külahlı işlere karışanların şemasıydı. Aslında Abdullah Gül çok kararlıydı, ‘Haydi’ dedi, ‘Bana anlattığınızı delillendirip savcıya da anlatın, hepsi yakalansın, yargılansın’. Bu açık talimata rağmen poliste işler umulduğu kadar hızlı gitmedi. Danıştay saldırganının dahi Ergenekon’la ilişkisini kurmayı başaramadı polis ve savcılık”. (İsmer Berkan, Ergenekon bir rövanş mı?, Radikal, 4 Temmuz 2008)

“O dönemde, Murat Yetkin’le birlikte Ankara’da çok önemli bir güvenlik yetkilisiyle sohbet ediyorduk, o yetkili bize ‘Savcı bulunamıyor’ dedi, ‘Elde pek çok şey var ama savcılar soruşturmaktan çekiniyor.’ Nasıl olduysa İstanbul’da Zekeriya Öz isimli bir savcı bulundu”. (İsmet Berkan, Ergenekon bir rövanş mı?, Radikal, 4 Temmuz 2008)

Özetlersek…

“Danıştay Saldırısı oluyor, polis Abdullah Gül’e şu anda tüm tutukluların içinde yer aldığı bir şema getiriyor, polis ilk ağızda Danıştay saldırısı ile sonradan başlayacak olan Ergenekon soruşturması arasında bir bağ kuramıyor, savcılara sunamıyor, delillendiremiyor. Ama Gül kararlı, ‘bir savcı bulun, hepsini anlatın, hepsi yakalansın, yargılansın’ diyor. Bu açık talimat sonunda nasıl olduysa bir savcı, Zekeriya Öz bulunuyor”. (İsmet Berkan)

Sonra tuhaf bir şekilde Ümraniye bombaları bulunuyor!

“Uğur Dündar Savcı Öz’e bir muhabirini gönderiyor.  Özel Savcı Öz, ‘davanın 3-4 ay sonra birçok önemli isim etrafında genişleyeceğini biraz daha beklenmesi gerektiğini’ söylüyor. (Uğur Dündar)

Şimdi bu bilgilerden sonra kendi kendimize sesli olarak soralım mı?

Ortada bir soruşturma mı var, yoksa tertip mi?

MEHMET ALİ GÜLLER

, , ,

Yorum bırakın

WordPress.com ile böyle bir site tasarlayın
Başlayın