Posts Tagged Laiklik
Cumhuriyet devrimle yaşar
Posted by Mehmet Ali Güller in CGTN Türk, Politika Yazıları on 29/10/2024
Cumhuriyet 101 yaşında; genç ama yorgun…
Çünkü Cumhuriyet tehdit altında ve tehlikede…
Çünkü birinci yüzyılda ortaya çıkan ve ikinci yüzyılda mutlaka çözülmesi gereken sorunlarla karşı karşıya…
Bağımsızlık Cumhuriyetin karakteridir
Mustafa Kemal, “bağımsızlık benim karakterim” derken, kişisel bir özelliğine değil, kurucu öznesi olduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin siyasi karakterine işaret ediyordu.
Kurtuluş Savaşı, sadece bir işgalden kurtulma savaşı değil, çeşitli düzlemlerdeki bağımlılık ilişkilerini ortadan kaldırma savaşıydı:
a) İstanbul’un siyaseten son elli yılda önce Londra’ya, sonra Berlin’e bağımlı olmasının kesilmesidir.
b) Ekonominin Düyûn-ı Umûmiye ve benzeri mekanizmalarla büyük devletlere bağımlılığının kesilmesidir.
c) Kul-hanedan ilişkisinin kesilmesi ve çağdaş devlet-yurttaşlık ilişkisinin inşa edilmesidir.
Ancak Cumhuriyet’in birinci yüzyılında, Kemalist Devrim’in sürdürülememesi sonucunda Türkiye tüm bunları yitirmeye başladı:
a) Ankara, NATO üzerinden Washington’a bağlandı; Atlantik kampı içinde ve blok siyasetleri düzleminde tam bağımsızlığını kaybetti. AB üyeliği gibi tam bağımsızlık ilkesine aykırı bir “hayal” hedef, hâlâ Ankara’nın stratejik hedefi.
b) Türkiye, ekonomide önce IMF’ye, ardından Londra tefecileri ile New York bankerlerine bağlandı. Türkiye’de lira değil dolar egemen oldu. Üreten değil satın alan, parası bitince borçlanan ülkeye dönüşüldü.
c) Egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olmasının siyasi mekanizması olan meclis pek çok işlevini yitirdi ve birinci yüzyılın sonunda bu topraklarda yeni tür bir saray rejimi oluştu.
Laiklik Cumhuriyetin temelidir
Kurtuluş Savaşı ve devrimci Cumhuriyet ile kul vatandaşa/yurttaşa, ümmet millete/ulusa dönüştü. Kulun ve ümmetin hanedanla ve hilafetle ilişkisi yerine yurttaşın ve ulusun laik devletle ilişkisi inşa edildi.
Ancak Atlantik kampı içinde bağımsızlığın yitirilmesiyle birlikte, laiklik de aşındırılmaya başlandı. Çünkü Ankara’nın çağdaşlaşma hedefinin yerini, Ankara’nın bağlandığı emperyalist merkezin stratejik hedefi almaya başladı. Emperyalizmin stratejik hedefi, komünizmle mücadeleydi ve SSCB’yi İslamcılıkla kuşatmaktı.
Türkiye o çizginin devamında adım adım siyasal İslamcılığa teslim oldu ve ne yazık ki rejim değişiklikleriyle bugün bir “proto-Sünni İslam devleti” haline gelmeye başladı. Yarın için de ulusun ümmetleştirilmesi ve “federal bir din/ümmet devleti” kurulması hedefleniyor.
Devrimci olma zamanı
Dolayısıyla hepimiz için karar zamanıdır: Cumhuriyet’in birinci yüzyılının başındaki bağımsızlık ve laiklik hedeflerine mi sahip çıkılacak, yoksa birinci yüzyılın ortasında başlatılan ve sonuna doğru hızlandırılan ve yarın “federal din/ümmet devleti“ olması planlanan hedefe mi teslim olunacak?
Altı ok bir parti logosu değildir, programdır, stratejidir.
Altı ok, bir bütündür; eksik okla program uygulanamaz.
Devrimcilik, altı okun içinde en önemlisidir. Çünkü o ok olmayınca, diğer okların ulaşacağı mesafe kısalmaktadır.
Mustafa Kemal’i diğer kuruculardan ayıran en temel özelliği devrimciliğidir. O devrimci olduğu için devirebildi ve kurabildi.
Günümüzde de geçerlidir: Gerçekten Cumhuriyetçi olmak için önce devrimci olunmalıdır.
Mehmet Ali Güller
CGTN Türk
29 Ekim 2024
ALTI OK, CHP’DEN KURTULUYOR
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 13/07/2012
Kurultaya hazırlanan Yeni CHP’nin “sosyaldemokrasi, liberalizm, sosyalizm ve Atatürkçülük” eğilimlerini birleştirme hamlesi ilgi çekti.
Konu bir partinin iktidar olabilmek için bazı eğilimleri hedeflemesi olsaydı eğer, eminiz bu kadar konuşulmazdı. Ancak CHP Atatürk’ün Altı Ok’unu artık sözde de savunmayı bırakıp, bu dört eğilimden yeni bir program icat etmeye kalkınca, haliyle tartışma yarattı.
Atatürkçülük zaten sosyalizmle aydınlanmanın bir sentezi değil mi, liberalizmle sosyalizm bir arada olur mu, Atatürk’ün halkçılığıyla emperyalizmin sol hançeri olan Avrupa sosyaldemokrasisi örtüşür mü, gibi sorulara ve yanıtlarına hiç girmiyoruz.
Bizim sorumuz başka: Bir partinin genel başkanıyla, yardımcısı en temel konuda birbirinden 180 derece zıt şeyler savunur mu?
LOĞOĞLU’NUN AB’YE MEKTUBU
CHP Genel Başkan Yardımcısı Faruk Loğoğlu, geçenlerde 16 AB Dışişleri Bakanı’na ortak mektup yazdı. Mektup, 16 AB Bakanı’nın yayımladığı “AB ve Türkiye: Birlikte daha güçlü” başlıklı makaleye yanıttı aslında…
CHP’nin internet sitesinde yer alan ve “Türkiye hakkındaki gerçekler” başlığını taşıyan bu mektup, AKP’nin de tepkisini çekti. AKP’liler, CHP’yi Türkiye’yi yabancılara şikayet etmekle suçladı. Biz ise öncelikle mektubun içindeki ifadelerle ilgileniyoruz.
LAİKLİK TEHLİKEDE Mİ, DEĞİL Mİ?
CHP Genel Başkan Yardımcısı Faruk Loğoğlu mektubunda 16 AB Dışişleri Bakanı’na diyor ki: “Türkiye’nin ‘komşularına laik ve demokratik bir ülkenin ilham verici bir örneğini sunması…’ yanlış bir adlandırmadır. Laikliğe, hayatın bütün aşamalarında, iktidardaki AKP tarafından sürekli ve sistematik olarak meydan okunmaktadır.”
Yani CHP’nin Genel Başkan Yardımcısı, laikliğin saldırı altında olduğunu belirtiyor.
Haliyle bu saptama bize ilginç geliyor. Çünkü CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, çok tepki toplayan açıklamasında “laikliğin tehlikede olmadığını” savunmuştu.
Kılıçdaroğlu’nun bu sözlerinin bir gaf olmadığı, başka açıklamalarıyla da kanıtlandı. Nitekim Kılıçdaroğlu AKP’nin 8 yılda yapamadığını bir ayda yaptı ve türbanın üniversitelere girmesinin yolunu açtı. Aslında 2006’da hukuk yoluyla kapanan ve AKP’nin de gündeminde olmayan bu konuyu, 12 Eylül halk oylaması sırasında “türbanı biz çözeriz” diyerek, Kemal Kılıçdaroğlu gündeme taşımıştı zaten…
Yol bir kez açılınca, Atatürk’ün kapattığı tekke ve zaviyeler, cemaat ve tarikatlar o yoldan girip, türbanı ilköğretim okullarına kadar soktular!
AKP’nin 8 yıllık kesintisiz eğitimi iptal edip, İmam Hatiplerin orta bölümünün yeniden açılmasını sağlayan 4+4+4 şeklindeki kesintili eğitim modelini yaratması da, maalesef Kılıçdaroğlu’nun açtığı bu yolun sonucudur!
Ve Yeni CHP, bu köşeye sığmayacak çoklukta açıklamayla, Atatürk’ün altı okundan biri olan laikliği tırpanladı! Öyle ki, Kılıçdaroğlu CHP’sinin laikliği aşındırmakta AKP’yle başa baş yarıştığını bile söyleyebiliriz.
ALTI OK’TA BİRLEŞME ŞANSI
Sonuç olarak, Genel Başkanı’nın başka, yardımcısının başka konuştuğu bir partinin, dört ideolojiden bir bulamaç yapmaya soyunması, hiç de tuhaf değildir.
Tersine, CHP’yi hâlâ Atatürk’ün partisi sanarak peşinden çaresizce koşanlar için, daha doğrusu Türkiye için bir şanstır. Çünkü aslında Y-CHP Altı Ok’dan değil, Altı Ok Y-CHP’den kurtulmaktadır!
Böylece Türk milletinin önüne, şimdi gerçekten Altı Ok’ta birleşme ve iktidar olma fırsatı doğmuştur!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
13 Temmuz 2012
İRAN, ERDOĞAN’IN MISIR ZİYARETİNİ NASIL DEĞERLENDİRİYOR?
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 30/09/2011
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Mısır, Tunus, Libya seferinin anlamı üzerinde daha önce durmuştuk. Özetlersek;
ABD’nin “model ortağı” olan Türkiye, Büyük Ortadoğu’daki gelişmelere Washington adına müdahale ediyor. Washington Mısır ve
Tunus gibi müttefiklerinin yıkıldığı ülkelerde “rejimi kurtarmaya”, Yemen ve Bahreyn gibi ülkelerde de halk hareketinin hedef aldığı yönetimleri savunmaya odaklandı. (ABD karşıtı Libya ve Suriye müdahalelerinin farklı olduğunu daha önce incelemiştik)
İşte AKP hükümeti, ABD’nin bu ihtiyaçları temelinde devreye giriyor. Mısır’da verilen sözde laiklik mesajları da “rejimi kurtarmak” için “ılımlı İslam” dayatılması anlamına geliyor.
AKP hükümeti bu görevi BOP eşbaşkanı olarak, yeni kurulan “Küresel Antiterörizm Forumu”nun eşbaşkanı olarak ve ABD’nin “model ortağı” olarak yerine getiriyor.
İRAN DIŞ POLİTİKASINDA MISIR’IN YERİ
ABD’nin uzun yıllardır Mısır üzerinden İsrail’in güvenliğini garantiye alması, Mısır-Suudi Arabistan-Ürdün ittifakıyla bölgeye müdahale etmesi, Tahran’ın çıkarlarına aykırıydı. İşte bu yüzden Mübarek’in yıkılması, bölgede en çok İsrail’i endişelendirdi, İran’ı memnun etti.
30 yıldır İran’la diplomatik ilişkileri olmayan Mısır’ın yeni yönetiminin, Tahran’a altı aydır sunduğu kolaylıkları, bu köşede
daha önce birkaç kez incelemiştik.
Tahran yönetimi bu nedenle Mısır’daki değişimi en başından beri destekliyor ve ABD’nin “rejimi kurtarmaya” yönelik hamlelerine
itiraz ediyor.
LAİKLİKTEN DEĞİL ILIMLI İSLAM’DAN ENDİŞE
Türkiye’yle Suriye ve Füze Kalkanı gibi iki temel konuda büyük sıkıntı yaşayan İran, bu nedenle AKP hükümetinin Mısır, Tunus,
Libya seferine özel olarak dikkat kesilmişti.
Tahran, Ankara’yla ilişkileri daha da germemek adına, Erdoğan’ın ziyareti ve mesajlarıyla ilgili önemli bir açıklama yapmadı şimdiye kadar. Ancak İran İslam İnkilabı Rehberi’nin başdanışmanı olan Tümgeneral Yahya Rahim Safevi, Erdoğan’ın
ziyaretiyle ilgili dikkat çeken bir çıkış yaptı.
Tümg. Safevi, Erdoğan’ın Mısır ziyaretinin, İran’ın model olmasını önlemeye yönelik olduğunu savundu. Tümg. Safevi, Erdoğan’ın Mısır halkına laik sistem tavsiyesinde bulunmasının, çifte standart olduğunu belirtti.
Tahran, AKP hükümetinin çizgisini “laik” olduğu için değil, “ılımlı İslam” olduğu için tehdit görüyor. Tahran yönetimi, alt seviyeden de olsa, AKP’nin “ılımlı İslam” anlayışının ABD kaynaklı olduğunu ve bölgeyi tehdit ettiğini son bir yıldır dile getiriyordu.
IRAK – SURİYE – MISIR CEPHELERİ
Tahran ile Washington arasında bölgede var olan mücadelenin cepheleri şimdiye kadar esas olarak Irak ve Suriye’ydi. Ancak son
bir yıldır Mısır, Yemen ve Bahreyn, yeni cephe haline geldi.
ABD bu cephelerden Irak, Suriye ve Mısır’da AKP hükümetini, Yemen ve Bahreyn’de de Suudi Arabistan’ı kullanıyor.
Dolayısıyla bu üç cephede, Tahran ile Ankara karşı karşıya geliyor. ABD’nin BOP eşbaşkanı olan AKP hükümeti, Türkiye’yi İran’a düşman ediyor!
ABD’nin Türkiye’yi attığı ateşin büyüklüğü İran’la da sınırlı değil. Aydınlık yazdı: İran, Rusya ve Çin ortak füze kalkanı kuruyor. Dolayısıyla Türkiye sadece İran’la değil, tüm komşularıyla ve Çin, Rusya gibi iki küresel güçle de karşı karşıya geliyor!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
30 Eylül 2011
ŞEHZADELER DEĞİL, CUMHURİYET BOĞAZLANIYOR
Posted by Mehmet Ali Güller in Odatv Yazıları, Politika Yazıları on 24/01/2011
Başbakan yardımcısı Bülent Arınç, konuşması sırasında ezan başlayınca şöyle demiş: “Ben, ‘ezan okunurken konuşmaya devam edilebilir’ diye bir fetva aldım. O yüzden konuşmama devam edeceğim. Güzel bir şeydir, ezan bitene kadar susar sonra devam ederler. Bu bazen istismar gibi algılanır bazen hürmet kabul edilir. Ezan bizim ezanımız çok şükür ‘Tanrı uludur’ demiyor ‘Allahüekber’ diyor, bugünleri gösteren Rabbime şükürler olsun.” (1) Vatan Gazetesi, 24 Ocak 2011
Türk Dil Kurumu sözlüğüne göre fetva, “dini hukuk kurallarına göre çözüm açıklayan, şeyhülislam veya müftü tarafından verilebilen belge”ye deniyor.
Başbakan’ın geçen yıllarda dile getirdiği “bir de ulemalara soralım” cümlesinden sonra, Başbakan Yardımcısı’nın da “fetva aldığını” beyan etmesi, Laik Cumhuriyet’e vurulan yeni bir darbe oldu!
Hilafet, saltanat boşuna kaldırılmış, modern hukuk boşuna getirilmiş!
TARİKATALARA SAYGILI CHP
İktidar böyle de muhalefet farklı mı?
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu “siyasallaşmayan, siyaset yapmayan tarikatlara saygılı” olduklarını bir kez daha ilan etmiş! (2) Hürriyet Gazetesi, 24 Ocak 2011
Atatürk, boşuna “Türkiye Cumhuriyet şeyhler, dervişler, müritler, cemaatler, tarikatlar memleketi olamaz” demiş!
12 Eylül halk oylaması öncesi “türbanı biz çözeriz” diyerek, AKP’nin rafa kaldırmak zorunda kaldığı “türban savaşlarını” yeniden ama karşı cepheden başlatan Kılıçdaroğlu, YÖK’ün “türban serbest” yönetmeliği hazırlamasına ve türbanın ilköğretim okullarına kadar girmesine yol açmıştı. Kılıçdaroğlu yetinmemiş, “cemaatlere saygılıyım, yeter ki siyasallaşmasınlar” ve “laiklik tehlikededir diyemem” demişti! (3) Akşam Gazetesi, 21-22 Eylül 2010)
Konuştuğum CHP’lilerin iki savunması var:
Birincisi, toplumun bu kadar “dincileştiği” bir durumda, AKP ile baş etmenin yolunun buradan geçtiğini düşünüyorlar. Bu sözde savunmaya şu yanıtı veriyoruz: Sorun, toplumdaki dincileşme oranıysa, Cumhuriyetin ilk yılları, günümüze göre dinin toplumun her kanalına daha çok nüfuz ettiği bir dönemdi. Ayrıca, CHP AKP ile aynı kulvara girerek, AKP’nin oy havuzundan çalamaz! Gerçeği varken, kimse sahtesine oy vermez!
İkincisi, siyaset yapan ve yapmayan tarikat ile cemaatleri ayrıştırarak, cepheyi daraltacaklarını düşünüyorlar. Tarikat ve cemaatlerin tarihini iyi araştırmalarını, tarihte siyaset yapmayan tarikat ya da cemaat bulunup bulunmadığına bir bakmalarını öneriyoruz. Kaldı ki, böyle bir gerçek olsa, Kılıçdaroğlu’na kalmadan, 80 yıl önce Atatürk bunu zaten uygulardı!
Neyse, bizi muhalefetin yanlışlarından çok iktidarın uygulamaları ilgilendiriyor. Arınç’ın fetva aldığını söylemesi Cumhuriyet açısından ciddi bir kırılma dönemine işarettir.
Türkiye Cumhuriyeti, İslam hukuku yerine Cumhuriyet hukuku uygulanması ilkesi üzerine kurulmuştu! Hukuk kaynağını dinden alamazdı! Laiklik, “din ile dünya işlerinin ayrılması”ydı!
Ama önce laiklik tanımını değiştirdiler. Türkiye Cumhuriyeti “küçük Amerika” sürecine sokulurken, laikliği “din ve dünya işlerinin ayrılması” yerine “din ve devlet işlerinin ayrılması” şeklinde tarif ettiler. Tarif “devlet katında” kabul görünce, “cemaatlere de, tarikatlara da” yol açılmış oldu…
ABD’NİN YEŞİL KUÇAKÇILARI, ILIMLI İSLAMCILARI
24 Ocak kararlarını uygulamak üzere 12 Eylül darbesini yaptıklarında, ABD’nin SSCB’ye yönelik “yeşil kuşak” projesine evet diyerek “Türk-İslam sentezini” kabul ettiler. ABD’nin “Kemalist devlet” yerine “ılımlı İslam” ülkesi ödevine el birliğiyle sarıldılar.
Cumhuriyet hükümeti diye, “tarikatlar ve cemaatler koalisyonu” kurdular!
Palazlandıkça, toplumu biçimlendirmeye başladılar: Darwin anlatan öğretmenlerin “müfredat dışına çıktığı” gerekçesiyle ceza aldığı, kız ve erkek öğrencilerin ayrı merdivenleri kullandığı; hatta kız ve erkek öğrencilere 45 cm uzakta durma kuralı uygulandığı; Kamu çalışanının etek boyunun, -ki dizaltında- sürgüne neden olduğu; alkol servis eden sanat açılışlarının saldırıya uğradığı; film galalarından alkol servisinin çıkarıldığı; Başbakan’ın “tıksırıncaya kadar için”, yardımcısının “hayat seks ve alkolden ibaret değil” dediği; Başbakan’ın bir heykeli “ucube” diye değerlendirdiği, yetinmeyip “tez yıkıla” diye hüküm verdiği; yumurta atmaktan, ıslık çalmaya kadar ve neredeyse yan bakmaya kadar her türden protestonun yasaklandığı bir ülkeye dönüştük…
TÜRKÇÜLÜK SUÇ, KÜRTÇÜLÜK ve DİNCİLİK ÖZGÜRLÜK!
Cumhuriyet deforme edildi: Kavramlar yer değiştirdi, beyinler iğfal edildi, cehalet prim yaptı…
Örneğin söze “liberal demokratım” diye başlayan Taraf’tar Rasim Ozan Kütahyalı, “Milliyetçilik, bu topraklara batıdan gelmiş bir mikroptur” diyebilmekteydi artık! (4) Kanaltürk, Pazar Politika Programı
Sanırsın, liberallik batıda değil, Arap yarımadasında doğdu!
Dahası, Sinan Oğan’ı telefonla programa katılarak hedef alan Kütahyalı’nın bu sözlerine, stüdyodaki konuklar Mehmet Metiner ve Şenol Özbek alkış tutmakla yetinmiyor, kaynakça da gösteriyordu(!): Saidi Nursi’ye göre milliyetçilik, bu topraklara ait olmayan, yabancı bir ideolojiydi!
Emniyet Genel Müdürlüğü’nün “ulusalcılığı” bir tehdit olarak algılayan raporundan, Anayasa Mahkemesi üyelerinin yemin metninden “Türk” ifadesinin çıkarıldığı bir döneme girmiştik ne de olsa…
Ulusalcılık, milliyetçilik, Türkçülük suç artık! Kürtçülük, her türden etnik ve dinsel ayrımcılık ise özgürlük ve insan hakkı!
Çünkü artık “ileri demokrasi” var!
Çünkü yıllar önce “demokrasi bir tramvaydır, istediğimiz durakta ineriz” diyen Başbakan Erdoğan, artık makas değiştirdi!
Çünkü muhteşem saraylarda, şehzadelerin değil Cumhuriyetin boğazlanması artık gündemde!
MEHMET ALİ GÜLLER