Posts Tagged Mao
ABD, Çin-Rusya ortaklığını bozabilir mi?
Posted by Mehmet Ali Güller in Cumhuriyet Gazetesi, Politika Yazıları on 22/02/2025
Küresel ölçekte, Avrupa güvenlik mimarisinde ve Transatlantik ilişkilerde çok hızlı gelişmeler yaşıyoruz. Bu baş döndürücü trafik, özellikle Avrupa açısından önem kazanıyor.
Avrupalı liderlerin temel endişesi, II. Dünya Savaşı ile birlikte kotarılmış Transatlantik düzen ve ilişkilerin, ABD Başkanı Donald Trump’ın politikaları nedeniyle zayıflamakta olduğudur.
Avrupa’nın üç endişesi
Trump-Musk merkezli Silikon Vadisi iktidarının üç uygulaması Avrupa’da bu endişeleri artırmış durumda:
1) ABD hükümetinin Avrupalı sağ partilerle ilişkisi ile Brüksel’e dönük demokrasi ve ifade özgürlüğü eleştirisi.
2) ABD’nin Avrupa’yı pek dikkate almadan Rusya’yla Ukrayna savaşını bitirmek üzere müzakerelere başlaması.
3) ABD hükümetinin Avrupa ülkelerini daha da olumsuz etkileyecek ek vergi hazırlığı.
Trump ve Putin “ittifak” mı kuruyor?
Avrupalı liderlerin çoğunluğu, Trump-Putin telefon görüşmesiyle başlayan yeni süreci kabaca “ABD’nin AB’ye sırtını dönmesi” olarak yorumluyorlar. Bundan daha önemlisi ise bir kısmının olanları “Trump-Putin ittifakı” inşası diye yorumlamasıdır.
Önceki yazımda da işaret etmiştim, Fransa Başbakanı François Bayrou bu görüşü en net şekilde ortaya koydu: “Putin ve Trump arasında düşünülemez bir ittifaka tanık oluyoruz, bu da Avrupa’yı kendi topraklarında marjinalleştiriyor. AB’nin bu konuda ne kadar zayıf olduğunu görmek korkunç” (Sputnik, 19.2.2025).
Burada temel soru şudur: Paris’in ve AB’nin çoğunluğunun endişe ettiği “Trump-Putin ittifakı”, “ABD-Rusya ittifakı”na dönüşür mü?
Rusya’ya Batı kapısı açma hamlesi
Trump’ın Ukrayna merkezli politikalarını daha önce bu köşede “Kissinger’ın dönüşü” metaforu ile incelemiştim. ABD’li ünlü stratejist Henry Kissinger, ölmeden önce yaptığı pek çok konuşmada, Ukrayna‘yı NATO üyesi yapma çabası üzerinden ABD’nin Rusya’yla karşı karşıya gelmesinin ”Rusya’yı Çin’in Avrupa’daki ileri karakolu” yapacağını, bunun da ABD’nin çıkarlarına aykırı olduğunu belirtiyordu. Kissinger, özetle, 50 yıl önce ABD nasıl SSCB’yi yalnızlaştırmak için Çin açılımı yaptıysa, 50 yıl sonra bu kez Çin’i yalnızlaştırmak için Rusya açılımı yapması gerektiğini savunuyordu.
İşte Trump’ın yapmaya çalıştığı budur. Trump tıpkı Kissinger gibi Ukrayna’nın NATO üyeliği konusunun bu savaşın ana nedeni olduğunu söylüyor, “Rusya G7’ye dönmeli” diyerek tıpkı Kissinger’ın işaret ettiği gibi Rusya’ya Batı kapısı açmaya çalışıyor.
Peki bu politikalar sonuç alabilir mi? Yani ABD, Çin-Rusya ortaklığını bozabilir mi?
Putin Yeltsin değil
Bu soruyu ”Rusya, Yeltsin dönemindeki gibi Putin döneminde de aynı tuzağa yeniden düşer mi?” diye sorabilir ve yanıta şu iki ilişki düzlemine bakarak ulaşabiliriz:
1) Rusya, bir Atlantik ekonomi saldırısı altında, esas yaslanacağı adresin Çin ve Asya olduğunu çok iyi deneyimledi. Biden hükümeti yaptırımları başlattığında Rusya ekonomisinin çökeceğini, bunun da Putin yönetiminin yıkılmasına yol açacağını hesaplıyordu. Çin’in Rusya’yla yürüttüğü petrol ve doğalgaz merkezli ticaret, ABD’nin hesabının tutmamasını kolaylaştırdı.
2) Xi Jinping ile Putin’in derinleştirdiği çok boyutlu işbirliği, hem Pekin’de hem de Moskova’da Mao ile Stalin’in kurduğu stratejik ortaklığı aşan bir işbirliği olarak nitelendiriliyor. Çünkü iki ülkenin işbirliği 1+1‘in 2’den fazla etmesi ölçeğindedir. İki ülkenin işbirliği, ŞİÖ ve BRICS platformlarının etkisini artırarak, çok kutuplu dünya inşasını sağlamaktadır.
Elbette bu iki temel ilişki düzlemine başka düzlemler de ekleyebiliriz ve bu, şu sonucu daha da pekiştirir: Trump’ın Rusya-Çin ortaklığını bozabilme olasılığı yok ama Putin’in Trump’ın hamlesinden yararlanma olasılığı çok.
Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
22 Şubat 2025
Kurşun asker
Posted by Mehmet Ali Güller in Cumhuriyet Gazetesi, Politika Yazıları on 08/07/2024
Türk-İslam sentezli ideoloji, varlığını topluma kabul ettirebilmek için başından beri aynı yöntemi uyguluyor: 1) Ne ise tersinin olduğunu iddia ediyor. 2) Tersinin olduğunu iddia etmekte zorlandığı durumlarda, konumunu maskeliyor.
Örneğin başından beri Batıcı bir harekettirler ama tersini iddia ederler, karşıtlarının Batıcı olduğunu savunurlar. “Biz Batının teknolojisini alırız ama kültürüne karşıyız” deyip, solcuları Batıcılıkla suçlamaya kalkarlar.
Nedir dayanakları? Çünkü solcular Batı’nın aydınlanma kültürüne işaret ediyorlardır; örneğin Fransız Devrimi’nin eşitlik, özgürlük, kardeşlik şiarını savunuyorlardır, örneğin Marksizmi devrimci bir eylem kılavuzu görüyorlardır, örneğin Batı’nın aydınlanmacı filozoflarının ve Batı’nın bilimsel katkılarının öneminin altını çiziyorlardır.
Böylece ABD’yi, AB’yi, NATO’yu savunan Türk-İslam sentezi güya Batı karşıtı olmuş olacak, ABD’ye, AB’ye, NATO’ya karşı mücadele eden solcu ise Batıcı olmuş olacak!
Utanmaz kalem
Amerikancı Soğuk Savaş kültürünün gri propaganda yöntemidir bu. Çünkü neredeyse hiçbir sağcı gururla “ben sağcıyım” diyemez. Ancak gururla solcu olduğunu söyleyenlere karşı her türlü kirli savaşı yürütürler.
İşte son örneği: Bazı solcu gazetecileri ABD ve AB’nin dolma kalemi olmakla suçlayıp, sosyal medyadan “kurşun” kalemli tehditler savuruyorlar! Oysa asıl dolma kalem kendileridir; dahası ABD’nin, AB’nin, NATO’nun gönüllü kurşun askeridirler.
“Batı’nın dolma kalemi” diye çamur attıkları o kalemler, ABD’nin FETÖ eliyle yürüttüğü Ergenekon kumpaslarına karşı kalemleriyle mücadele ederken, kendileri “utanmaz kalem”di.
En utanmazları da bu Batıcılık tartışmasında “Kemalizm İngilizdir” diyerek, feslisinden kumarbazına sözde ideologlarının kalemşörlüğünü yapanlardır kuşkusuz.
Bozkurt meselesi
Bozkurt tartışması da böyledir. Türk-İslam sentezi yine yaptığının tersini savunmakta, savunduğunun tersini yapmaktadır.
Kısaca tarihlerine bakarsak: Türk-İslam sentezcileri NATO’cudurlar, Amerikancıdırlar, AB’yi stratejik hedef ilan ederler, “her türlü milliyetçiliği ayaklarımızın altına alırız” derler, Andımız’ı kaldırırlar, tabelalardan T.C.’yi sökerler, ümmetçilik yaparlar…
Sonra, işte şimdi olduğu gibi, ihtiyaca göre Bozkurtçuluk yaparlar…
Çünkü besledikleri cihatçı aparatlar Türk bayrağını yırtarak kendilerini zor durumda bırakmıştır; futbolcunun bozkurt selamı o tabloyu perdelemek için bulunmaz fırsattır.
Dolayısıyla Türk-İslamcıların tuzağına düşmemek gerekir. Bu tür tartışmaları günlük dar siyaset koridorunda değil, geniş ideolojik alanda ve sınıfsal düzlemde yapmak gerekir.
Atatürk’ün ülkesinden Mao’nun ülkesine
Ah güzel ülkem…
Şanghay İşbirliği Örgütü’nün çeşitli toplantıları için bulunduğum Şanghay’da, Beijing’de, Qingdao’da ayın arka yüzünden otomasyonlu limanlara, yapay zekadan yeşil enerjiye çeşitli konular ele alınırken, ülkemde bu konuların tartışılıyor olması ne acı…
Oysa Mao’nun mozolesini ziyaretimde deftere “Büyük devrimci Atatürk’ün ülkesinden büyük devrimci Mao’nun ülkesine dostluk ve dayanışma duygularıyla geldim” diye başlamıştım sözlerime…
”Kemalizm İngilizdir” çamuruyla ellerini kirletenlerle mücadele ede ede, büyük devrimci Atatürk’ün ülkesinde elbette yeniden bilimi kılavuz edineceğiz bir gün…
Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
8 Temmuz 2024
SOROS’UN KOÇ’BAŞI
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 19/01/2013
Mustafa Koç’un AKP-PKK görüşmeleri için “silahla çözemedik, müzakereyle barışalım” demesi “milli devletten vazgeçelim” demektir ve birkaç bakımdan önemlidir:
TÜSİAD, MİLLİ DEĞİLDİR
1. TÜSİAD’ın milli burjuva karakterinin olmadığı bir kez daha ortaya çıkmıştır. Çünkü milli devlet, öncelikle millet egemenliğine, milli ekonomiye (pazara), milli burjuvaya ve milli orduya dayanır.
Milli burjuva milli devletinden vazgeçmez; milli devletten vazgeçen burjuva, kompradordur! Yani uluslararası burjuvazinin yerel temsilcisidir ve emperyalizmin taşeronudur!
2. TÜSİAD milli devletin karşısındadır. Bunu birincisi 24 Ocak 1980 kararlarıyla yani milli devletin milli ekonomisini serbest piyasa ekonomisiyle bütünleştirerek ve küresel şirketlere açarak; ikincisi de Türkiye’yi AB sürecine sokarak fazlasıyla göstermiştir.
KÜRT SORUNU TÜSİAD’IN ESERİDİR
3. Koç’un açıklaması bir yönüyle de itiraftır çünkü Kürt sorununun müsebbibi kendileridir. Kürt’ü yok sayan, Kürt’e “kart kurt” diyen, Kürt’ü topraksız bırakıp ağaya mecbur eden, Kürt’ü sopayla terbiye etmeye kalkan ve Kürt’e Kürt olmayı yasaklayan kendileridir!
Kürt sorununu yaratan etkenlerin başında gelen toprak reformunun yapılamamasının müsebbibi de kendileridir.
TÜSİAD 1971’de kurulduysa da kökleri toprak reformuna direnen CHP’nin gerici kanadına dayanmaktadır. O kanat Kemalist Devlet’in arasız devrimlerle ilerlemesinin önüne geçmiş, ortaçağ kuvvetleri olan şeyh ve ağalarla birleşerek Demokrat Parti’yi kurmuştur. Ve sonunda da Türk devletini NATO süreciyle ABD’ye çıpalamıştır!
TÜRK ORDUSU TÜSİAD İÇİN ‘İHRAÇ MALIDIR’
4. Türkiye’yi Atlantik cephesine sokan TÜSİAD, o tarihten beri Soros’un Koçbaşı’dır. Soros için “en iyi ihraç malı” olan Mehmetçik, TÜSİAD için de öyledir.
TÜSİAD programının dört uygulayıcısı olan Menderes, Özal, Çiller ve Erdoğan yönetimindeki Türkiye ise ABD’nin bölgedeki jandarmasıdır: Kore’de, Somali’de, Bosna’da, Irak’ta, Afganistan’da, Lübnan’da, Libya’da, şimdi de Suriye’de…
5. Mustafa Koç’un sözleri kimlerin aynı cephede yer aldığının anlaşılması bakımından önemlidir. TÜSİAD’ın “barış” anonslu müzakere sürecinin başına geçmesi, projenin Amerikan yapımı olduğunu göstermektedir fakat daha önemlisi başta solcular olmak üzere çeşitli kesimlere kimin kuyruğuna takıldıklarını görme fırsatı vermektedir!
Çünkü TÜSAD’ın koçbaşı olduğu bir proje “devletlere bağımsızlık, milletlere kurtuluş ve halklara devrim” getirmez! TÜSİAD’ın başını çektiği programlar kendilerine kâr, gericilere özgürlük, halklara ise esaret getirir. TÜSİAD’ın programları o nedenle dün ancak 12 Eylül darbesiyle uygulanabildi, bugün de AK faşizmle uygulanabiliyor!
KÜRESELLEŞME DEĞİL MİLLİ DEVLETLER KAZANIYOR
6. ABD, küreselleşme programı ile milli devletleri hedef almıştır. Ancak o program sadece 20 yıl sürebilmiştir. Milli devletler direnmiştir.
Bu direnişin en somut örneği Irak’tır. 1. Dünya Savaşı sonrasında İngiltere’nin çıkarına göre kurulan bu Arap devleti, asıl şimdi “milli devlet” olmaktadır ve bu ülkede yaşayanlar, Iraklılaşarak yurttaş olmaktadır!
Böylesi bir süreçte Türk milli devletinin tasfiye olacağını sanmak, aldanmaktır!
KÜRESELLEŞMEYE KARŞI BÖLGESELLEŞME
7. Öcalan, basına yansıyan sözlerinde “ulus devletçiliği aştığını” söylemekte ve “ulusun kendisinin son birkaç yüzyılın en boş gerçeği olduğunu”, “ulus devlet modelinin toplumlar için bir kafes olduğunu” savunmaktadır.
Bu sözler basında her ne kadar PKK’nin Kürt devleti hedefinden vazgeçtiği şeklinde yorumlandıysa da, daha önemli olanı, Öcalan’ın bu sözlerle aslında Türkiye’nin üniter ve milli devlet yapısını AKP’yle müzakere ettiğini ortaya koymasıdır!
Ancak çağımız hâlâ emperyalizm çağıdır ve Lenin’in “ezen-ezilen”, Mustafa Kemal’in de “zalimler-mazlumlar” diyerek tarif ettiği çelişme sürmektedir. Bu nedenle de Mao’nun saptadığı “devletler bağımsızlık, milletler kurtuluş, halklar devrim istiyor” denklemi hâlâ geçerlidir.
Üstelik şartlar devletlerin, milletlerin ve halkların şimdi daha çok lehinedir. Ve milli devletler, milli devlet mevziisinin de ilerisinden, çok daha güçlü savunulabilir. Milli devletlerin “küreselleşme” saldırısına karşı geliştirdiği “bölgeselleşme” çözümü, bizim için daha da yakıcı ihtiyaçtır, çözümdür!
Türkiye, İran, Irak ve Suriye’nin Batı Asya Birliği içinde bölgeselleşerek emperyalizme direnmesi, en başta Kürtlerin lehinedir!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
19 Ocak 2013