Posts Tagged Rusya

ABD suçu Zalujni’ye yıkmaya çalışıyor

Mayıs 2022’de bir avuç Ukraynalı subay ve işadamı, Rus işgalini durdurma başarısını kutlamak için bir toplantı yapıyor. Alkol ve vatanseverlik coşkusuyla birileri radikal bir sonraki adımı öneriyor: Kuzey Akım’ı yok etmek. 

Sonra operasyon “kamu-özel sektör ortaklığı” ile uygulanmaya başlıyor. Operasyonu doğrudan Ukrayna Genel Kurmay Başkanı Zalujni’ye rapor verecek bir deneyimli general üstleniyor. 

Ancak Hollanda askeri istihbarat örgütü MIVD planı öğreniyor ve CIA’yı uyarıyor. ABD’li yetkililer de derhal Almanya’yı bilgilendiriyor. CIA, operasyonu durdurması için Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski’nin ofisini uyarıyor. Zelenski’de Zalujni’ye operasyonu durdurmasını emrediyor. 

Ancak Zalujni emri görmezden geliyor. Bir subay, dört derin deniz dalgıcı ve bir kaptandan oluşan altı kişilik ekip küçük bir tekneyle yola çıkarak operasyona devam ediyor; Kuzey Akım 1 ve 2’yi patlatıyor. Zalujni Zelenski’ye “ekip bir kez gönderilince iletişimsiz kaldı” diyor. 

WSJ’nin operasyon haberi

Bu okuduğunuz ABD mali sermaye sınıfının sözcüsü Wall Street Journall (WSJ) gazetesinin özel haberiydi. WSJ bu özel operasyon haberiyle Kuzey Akım sabotaj suçunu doğrudan eski Ukrayna Genelkurmay Başkanı Zalujni’ye atıyor. 

Peki neden? Zelenski’yi koruyarak Zalujni’yi haracayan bu haberin amacı ne?

Ya da soruyu şöyle soralım: Kuzey Akım 1 ve 2 sabotajı sadece Ukraynalıların işi miydi? 

Gerçi WSJ’nin haberiyle aynı günlerde bir başka iddia da gündeme gelmişti. Eski Almanya Federal Haber Alma Servisi (BND) Direktörü August Hanning, Kuzey Akım 1-2 sabotajında Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenski ile Polonya Cumhurbaşkanı Andrej Duda’nın işbirliği yaptığını söyledi. 

Elbette sabotajda Ukrayna ile birlikte Polonya’nın da rolü ve sorumluluğu olabilir ama ya ABD? Hanning’in Die Welt gazetesine verdiği röportajda ABD yoktu… 

ABD’nin rolünü perdeleme operasyonu

Olan şu: WSJ, bu özel operasyonla Kuzey Akım sabotajındaki ABD rolönü perdelemeye çalışıyor. 

Almanya’daki soruşturmanın çıktıları her ne kadar kamuoyuna eksik ve bükülmüş şekilde yansıtılsa da, bazı önemli ipuçlarına işaret ettiği anlaşılıyor. Rus yetkililer de bu nedenle Almanya’dan soruşturmanın sonuçlarını şeffaf bir şekilde açıklamasını istiyor.

Almanya içindeki Atlantikçi Almanya ile CIA ise, soruşturmadaki bazı notları, “suçu Zalujni’ye atacak şekilde” kurgulayarak WSJ üzerinden dünyaya servis ediyor. 

Böylece kolay ilk çıtadan atlayanların ikinci çıtayı pas geçmesi sağlanmaya çalışılıyor. “Suçlu Rusya değil meğer Ukrayna’ymış” basit verisine takılanların, “Asıl fail ABD” verisini görmemeleri sağlanmaya çalışılıyor. 

Washington’un kurbanları

WSJ’nin inşa etmeye çalıştığı sahne eksiklerle ve çelişkilerle dolu…

ABD’nin Kuzey Akım sabotajındaki rolünü perdelemek için Zalujni’nin fail ilan edilmesi, Washington’un kolunun bu işte hangi derinliğe indiğine işaret ediyor aslında… 

Zira Zalujni fail ilan edilebilmeye en uygun aday ABD için. 

Anımsayın: Zalujni, zaten “Pentagon’un gönderdiği askeri danışmanları dinlemediği, kendi taktiklerini uyguladığı” için ABD tarafından Zelenski’ye tasfiye ettirilmişti. 

Dolayısıyla Ukrayna’daki aktörleri açısından asıl mesele şu: Bakalım ABD suçtan korunmak için başka kimleri kurban verecek önümüzdeki günlerde?

Mehmet Ali Güller
CGTN Türk
27 Ağustos 2024

, , , , , , , , ,

2 Yorum

Avrasya’da koridor savaşları

Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ile Bakü’de yaptığı zirve, sadece iki ülkeyi değil, bölgeyi ve Avrasya’yı ilgilendiren sonuçlar doğurdu. 

En önemli sonuç, elbette Kuzey-Güney Koridoru anlaşmasıydı. Hindistan, İran, Azerbaycan, Hazar Denizi, Rusya rotalı bu koridor, ABD’nin Rus enerji-politiğini çevreleme hamlesine karşı yeni bir hava koridoru özelliği taşıyor. 

Zira Kuzey-Güney Koridoru, aynı zamanda Rus gazının Azerbaycan’a taşınmasını amaçlıyor. Bu da Moskova’nın Avrupa’ya dolaylı yoldan gaz ihraç edebilmesinde yeni bir yol demek. Elbette mevcut TAP ve TANAP’ın hacmi yetersiz ancak şöyle bir formül gündemde: Yaklaşık 50 milyar metreküp doğalgaz üreten ve bunun yarısını içeride kullanan Azerbaycan, Rusya’dan alacağı gazı içeride kullanıp, kendi ürettiğini Avrupa’ya satacak: kazan-kazan!

Kuzey-Güney Koridoru anlaşmasının parçası olarak iki ülke, birlikte ortak gemi üretimi de yapacak. Modern petrol tankeri ve sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) gemileri inşa edecek iki ülke hem Karadeniz’de, hem de Volga-Don kanalı üzerinden Hazar-Azak rotasında ticareti artıracak.

Kalkınma Yolu ve Zengezur Koridoru

Peki Putin ile Aliyev’in Kuzey-Güney Koridoru, Türkiye’yi nasıl etkileyecek? Türkiye’nin Irak’la Kalkınma Yolu projesi ve Azerbaycan’la Zengezur Koridoru projesi var. 

Ancak Zengezur Koridoru beklemeye alınmış görünüyor. Zira Bakü ve Erivan, yakın zamanda bu konuyu barış antlaşması taslağından çıkarma kararı aldılar. Erivan egemenlik hakkının korunmasını istiyor ve koridorun Rus muhafızların kontrolünde olmasına karşı çıkıyor. İran da Ermenistan ile sınırının ortadan kalkmasına karşı olduğu için projeye sıcak bakmıyor. 

Anlaşılan Aliyev ve Putin, Zengezur’un Batı’nın iştahını kabartacak şekilde bir bölgesel soruna dönüşmemesi ve çözüm zemininin olgunlaşması için konuyu beklemeye aldılar. 

ABD’nin Orta Asya-Kafkasya Koridoru planı

Kuzey-Güney Koridoru’nun önemli özelliklerinden biri, Hindistan’ı bölge projesinin içinde tutmasıdır. Zira ABD Hindistan’ı kendi projelerine eklemleyebilmek için olağanüstü çaba harcıyor. Örneğin Hindistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Suudi Arabistan, Ürdün, İsrail, Doğu Akdeniz, Avrupa rotalı Hindistan – Ortadoğu – Avrupa Koridoru ABD sponsorluydu. 7 Ekim Aksa Tufanı ile birlikte rafa kalktı.

ABD demişken… Ufuk Ötesi okurları anımsayacaktır. Bu köşede yakın zamanda ABD’nin Orta Asya – Kafkasya / Karadeniz – Avrupa Koridoru planına dikkat çekmiştik. ABD Ticaret Temsilcisi Kathleen Tai Kazakistan ve Özbekistan’a “alternatif orta koridor” teklif etmiş, ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı James O’Brien, Senato oturumunda yaptığı konuşmada Orta Asya’dan başlayıp, Ermenistan ve Azerbaycan toprakları üzerinden ilerleyip, Avrupa’ya ulaşacak ticaret koridorunu anlatmıştı. 

Kuşak ve Yol çatısı

Küresel güç mücadelesi açısından asıl konu şudur: ABD, Çin’in liderlik ettiği Asya’yı Avrupa ve Afrika’ya bağlayan Kuşak ve Yol İnisiyatifi’ni, küresel liderliğinin önündeki en önemli engel olarak görüyor. Washington bu nedenle Kuşak ve Yol’u çeşitli düğüm noktalarından kesmek ve alternatifler üreterek gelişmesini durdurmak istiyor. İşte ABD’nin Orta Asya – Kafkasya / Karadeniz – Avrupa Koridoru hedefi bu stratejinin gereğidir. 

Haliyle genel tablo da şöyledir: Avrasya (Avrupa + Asya) coğrafyasında iki temel “yol” savaşı yaşanmaktadır: Asya’yı birbirine ve Avrupa’ya bağlayan yollar ile buna karşı ABD’nin geliştirmeye çalıştığı alternatifler. 

Dolayısıyla yukarıda işaret ettiğimiz Kuzey-Güney Koridoru, Zengezur Koridoru, Türkiye-Irak Kalkınma Yolu, Türkiye’nin Kuşak ve Yol’la entegrasyonunu önerdiği Orta Koridor vb koridorlar / yollar taktik düzlemde birbirleriyle çelişiyorsa da, stratejik düzlemde hepsi bölgenin projesidir ve kazan-kazan ilkesiyle tüm coğrafyanın birlikte yararlanabilmesine açıktır.

Tüm koridorları Kuşak ve Yol çatısına bağlayarak birleştirmek, Asya ve Avrupa ülkeleri için büyük kazanç olacaktır.

Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
24 Ağustos 2024

, , , , , , , , , ,

2 Yorum

Çin’in barış yapma gücü

Çin, 14 Filistin örgütünü uzlaştırarak tarihi bir iş yaptı. Daha önce 30 Nisan’da El Fetih ile Hamas’ı bir araya getiren Çin Dışişleri Bakanlığı, bu kez 21-22 Temmuz’da 14 Filistinli örgütün “birlik bildirisi” imzalamasına aracılık etti.

İmzalanan Beijing Diyaloğu bildirisi, ABD-İsrail stratejisini bozacağı için kritik önemde. Zira ABD ve İsrail, Filistin’deki ayrılığı, iki parçalılığı, iki yönetimliliği bir avantaj olarak kullanıyordu yıllardır. Ayrıca ABD, İsrail-Filistin meselesini tekeline alarak İsrail lehine bir çözümsüzlük dayatıyordu.

İşte Çin’in hamlesi hem meseleyi ABD’nin tekelinden kurtarmanın yolunu açmış oluyor hem de Filistin’de birlik sağlanmasının zeminini oluşturuyor.

Çin İran-Suudi barışı sağladı

Bu başarı Çin’in artık küresel düzeyde bir “barış yapma” gücüne ulaştığına işaret ediyor. Ve barış masası kurma gücü, çoğu zaman savaş çıkarma gücünden daha önemlidir. 

Anımsayalım: Çin bir yıl önce, 10 Mart 2023’te, büyük bir sürprizle İran ile Suudi Arabistan’ın barış yapmasına aracılık etmişti. Ortadoğu açısından çok önemli bir adımdı o barış. Çünkü ABD İran-Suudi Arabistan karşıtlığı üzerinden Ortadoğu’da oyun kuruyor, İran karşıtlığı üzerinden İsrail-Körfez cephesi kurmaya çalışıyordu. 

Çin Dışişleri Bakanlığı, CIA Direktörü William Burns’ün ifadesiyle “ABD’yi gafil avlayarak” Tahran-Riyad barışı sağlamış, bu da hızla bölgeye Körfez-İran normalleşmesi getirmişti.

Ukrayna Dışişleri Bakanı Çin’de

Çin’in etkili bir “barış yapma” gücüne dönüştüğünün bir başka işaretini de Ukrayna cephesinde görüyoruz. ABD Ukrayna’da “uzun savaş” stratejisi uyguluyor. “Uzun savaş” üzerinden Rusya’yı yıpratmayı, “uzun savaş” üzerinden Avrupalı müttefikleri kendi stratejisine mahkum etmeyi, “uzun savaş” üzerinden askeri endüstride ve enerjide büyük kazançlar elde etmeyi hesaplıyor. 

Çin ise ABD’nin “uzun savaş” stratejisinin karşısına “yararlı barış” programı koymuş durumda. Çin Dışişleri Bakanlığı, “barış yapma” gücünün etkisiyle Ukrayna Dışişleri Bakanı Dimitri Kuleba’yı misafir etmiş durumda. Kuleba, 24-26 Temmuz tarihleri arasında yetkililerle barışı görüşecek. 

İlk gün Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi ile görüşen Kuleba, Çin’in barışı ve uluslararası düzeni korumak için oynadığı aktif rolü takdir ettiklerini belirterek, Çin ile Brezilya’nın “Ortak Anlayışlar” belgesini incelediklerini ve Rusya ile müzakereye hazır olduklarını söyledi. Kuleba, müzakerenin akılcı, somut, adil ve kalıcı barışı amaçlaması gerektiğini belirtti (CGTN Türk, 24.7.2024).

BRICS’in iki ortağı Çin ve Brezilya, mayıs ayında “Ukrayna Krizinin Siyasi Çözümüne İlişkin Ortak Anlayışlar Belgesi”ni yayınlamıştı. 

Bu arada Ukrayna’nın “müzakereye hazırız” mesajı, Moskova’da olumlu karşılandı. Kremlin Sözcüsü Dmitri Peskov, “Ukrayna’nın müzakere mesajının Rusya’nın yaklaşımıyla uyumlu olduğunu” belirtti (AA, 24.7.2024). 

Türkiye’nin önündeki fırsat

Çin’in hem İsrail-Filistin cephesinde hem de Ukrayna-Rusya cephesinde barış arayan ve tarafları barış için bir araya getiren tutumu, çok kutupluluğun inşasında yeni bir aşamaya işaret ediyor. 

Dünya, özellikle de Küresel Güney, Çin’in “barış yapma” gücünün avantajlarından önümüzdeki yıllarda çok daha fazla yararlanacak. 

Biz mi? Çin’in “barış yapma” gücünden, Kuşak ve Yol İnisiyatifi’nden ve ABD’ye karşı denge oluşturmasından, KKTC başta bir kaç alanda yararlanabiliriz. Tabii buna uygun politikalar üretebilirsek… 

Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
25 Temmuz 2024

, , , , , , ,

Yorum bırakın

ABD’nin Karadeniz-Kafkasya planı

Washington’da yapılan son NATO Liderler Zirvesi’nin sonuç bildirisindeki bir madde, AK-Medya tarafından AKP’nin başarısı olarak nitelendi. Zira bildirinin 31. maddesinde 1936 tarihli Montrö Sözleşmesine atıf vardı. 

Doğru, vardı ama çarpıcı bir detayla… 

“Karadeniz’in güvenliği, emniyeti, istikrarı” denilirken araya “seyrüsefer özgürlüğü” kavramı da eklenmişti!

ABD’nin ‘seyrüsefer özgürlüğü’ kurnazlığı

Oysa Montrö Sözleşmesi, tam da Karadeniz’in güvenliği için savaş gemilerine “seyrüsefer özgürlüğünü” sınırlamanın sözleşmesidir. Karadeniz’de savaş gemileri için “seyrüsefer özgürlüğü” yok, “seyrüsefer kısıtlılığı” var. 

Elbette bunu en iyi bilen de “özgür/açık Karadeniz” isteyen ABD’dir. ABD, 75 yıldır Karadeniz’e “sınırsızca” girebilmek için “açık kapılar” bulma peşindedir. 

Dahası ABD için Karadeniz stratejik bir hedeftir; Arktik Okyanusu’ndan Doğu Akdeniz’e indirdiği “yeni demir perde”de Karadeniz kritik önemdedir. 

Öyle olduğu için de ABD, daha Ukrayna savaşı bile ortada yokken, bu hedefini ince ince o zamanki NATO bildirisine işaretlemişti.

NATO bildirisindeki Karadeniz hedefleri

Bugünü anlamanın önemli kılavuz metinlerden biri NATO’nun 14 Haziran 2021 tarihli bildirisidir. 

ABD NATO bildirisine iki kritik madde eklemişti:

1) NATO üyeleri, üyelikleri gerçekleşene kadar Ukrayna ve Gürcistan’la ikili ilişkilerini, özellikle de askeri ilişkilerini geliştirmelidir.

2) NATO, Karadeniz bölgesinde bir bütün olarak, karada, denizde ve havada daha çok varlık bulundurmalıdır. 

Ermenistan’da Pentagon temsilcisi

ABD Ukrayna üzerinden Rusya’ya açtığı Batı cephesine ek olarak bir de Kafkasya’da Güney cephesi açmaya uğraşıyor ama bunda bir türlü başarılı olamadı. Saakaşvili’nin Ukrayna’dan dönerek ayaklanma başlatmaya çalışması Tiflis’in kararlı duruşuyla boşa çıkarıldı. Gürcistan hükümeti devamını önlemek için “Yabancı Acente Yasası”nı çıkardı.

ABD şimdilerde bir de Ermenistan kartı oynamaya çalışıyor. Ermenistan Dışişleri Bakanı Ararat Mirzoyan Washington’daki NATO Zirvesi’nin etkinliklerine davet edildi. Ardından ABD ordusunun Ermenistan Savunma Bakanlığı’nda temsilci bulunduracağı gündeme geldi. ABD Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Uzra Zeya haberi doğruladı ve ABD ile Ermenistan arasında “yeni bir stratejik aşamanın başladığını” söyledi.

İki bölgesel adım ihtiyacı

ABD bu hamlesiyle ikili bir hedefi sağlamaya çalışıyor:

1) Rusya’ya karşı Güney cephesi açmaya uğraşıyor.

2) Astana üçgeni (Türkiye-Rusya-İran) arasına kama gibi girmeye çalışıyor. 

Tam da bu zamanda, Astana üçgeninin en önemli gündemi olan Ankara-Şam normalleşmesi konusunda ABD’nin tutum açıklaması da önemli. ABD Dışişleri Bakanlığı “Türkiye ile Suriye arasındaki normalleşme çabalarını desteklemediğini” açıkça ilan etti.

Bu durumda yapılacaklar ortada ve net: 

1) Ankara-Şam normalleşmesini başlatmak, hızlandırmak. 

2) 3+3 platformunu (Türkiye – Rusya – İran) + (Azerbaycan – Gürcistan – Ermenistan) hayata geçirmek.

Görüldüğü üzere Türkiye’nin NATO üyeliği, NATO’nun Türkiye’yi hedef almasını önlemiyor! Çare içinde değil, NATO’nun dışında olmakta… 

Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
20 Temmuz 2024

, , , , , , , , , ,

1 Yorum

Lityum darbesi nasıl önlendi?

Bolivya’daki askeri darbe girişimi, bu ülkenin Çin ve Rusya ile kurduğu “eşit ekonomik ilişki”ye karşı ABD’nin denediği ikinci lityum darbesidir. 

Batarya (pil) nedeniyle zaten iletişim teknolojisinin en önemli ihtiyacı olan lityum, özellikle son yıllarda elektrikli otomotiv sektörünün ihtiyacı da eklenince, çok daha önemli hale geldi. Lityumun fiyatı hızla arttı. Tahminlere göre 2040’a kadar lityuma talep 40 kat daha artacak.

Peki lityum nerede? Dünyadaki bilenen toplam lityumun 86 milyon ton olduğu hesaplanıyor. Lityuma en fazla sahip üç ülke ise şöyle sıralanıyor: Bolivya’da 21, Arjantin’de 19 ve Şili de 10 milyon ton. Yani toplam lityumun yüzde 60’ı sadece bu üç ülkede.

Tesla markalı darbe

Ancak ABD açısından bir sorun var: Washington, “arka bahçesindeki” ülkelerle eskisi gibi sömürge anlaşmaları yapamıyor. Latin Amerika’da yükselen Bolivarcı dalga ile çok kutupluluk ve Küresel Güney’in uluslararası ilişkilere ağırlık koymasının birleşmesi, tıpkı Afrika’da olduğu gibi bu kıtada da ülkelerin ABD yerine Çin’le “eşit ilişki” modelini seçmesine neden oluyor. 

2006 yılında Bolivya’nın ilk yerli devlet başkanı seçilen Eva Morales, 2019’a kadar yönettiği ülkede sadece okuma yazma oranını artırıp, yoksulluğu azaltmadı, sadece ülkenin Gayri Safi Milli Hasılasını dört kat büyütmedi; bunu sağlamak için öncelikle ülkenin doğal kaynaklarını yöneten şirketleri kamulaştırarak sömürü düzenini değiştirdi. 

Kamulaştırılmış bu devlet şirketleri 2019 yılında Çin’le çok önemli lityum anlaşması imzalayınca, ABD harekete geçti ve darbe yaptı. Lityum’a Tesla otomobili nedeniyle en çok ihtiyaç duyan Elon Musk’ın sosyal medyadaki o mesajı küstahçaydı ama açıklığı nedeniyle öğreticiydi: Bir sosyal medya kullanıcısı Musk’a “Asıl halkın çıkarına olmayan şey, senin lityuma sahip olabilmen için ABD hükümetinin Bolivya’da darbe yapmasaydı” deyince, Musk şu yanıtı vermişti: “Kime istersek darbe yaparız.”

ABD’nin Çin-Rusya rahatsızlığı

Evet, ABD 2019’da Bolivya’da lityum darbesi yaptı ve Morales’i devirdi. Ancak Amerikancı cuntanın Jeanine Anez hükümeti bir yıl sonra halka ve Morales’in Sosyalizme Doğru Hareket Partisi’ne yenildi. 8 Kasım 2020’de Luis Arce hükümeti işbaşı yaptı, Morales 9 Kasım 2020’de Bolivya’ya döndü. 

Morales’in eski Maliye Bakanı Arce, gerçi kimi konularda ondan ayrılsa da, temel konularda kamucu çizgiyi sürdürdü. Bolivya, bu yıl Çin’le yeni bir lityum anlaşması daha imzaladı. Buna göre Çin 1 milyar dolarlık yatırım daha yapacaktı. Bolivya bu yıl ayrıca Rusya’yla da lityum anlaşması yaptı. 

Yani ABD lityum için 2019’da Morales’i devirmiş ama hedefine ulaşamamıştı. Cuntacılar yenilmiş, Bolivya kamucu çizgisini sürdürmüştü: ABD’yle değil, Çin ve Rusya’yla işbirliği yapıyordu.

Darbeye karşı grev gücü

ABD Güney Komutanlığı (SOUTHCOM) Komutanı General Laura J. Richardson iki yıl önce Atlantik Council’de şu mesajı vermişti: “Dünyadaki lityumun yüzde 60’i lityum üçgeni olan Bolivya, Arjantin ve Şili’de. ABD Büyükelçileriyle konuştuğumuzda görüyoruz ki Çin lityum konusunda bu bölgede çok gelişmiş ve çok agresif bir zeminde. Bölgenin bu stratejik doğal kaynakları ABD için ulusal güvenlik meselesidir. Bölgedeki rakip güçlere karşı oyunu hızlandırmamız gerekir” (Caner Çiftçi, cumhuriyet.com.tr, 27.6.2024).

İki yıl sonra ABD ikinci kez harekete geçti ama bu kez başaramadı: Bolivya İşçi Merkezi darbeye karşı süresiz grev ilan ederek, sosyalistler militan tutum alarak, halk alanlara çıkarak Amerikancı darbe girişimini önledi.

Bitirirken önemli bir değişime işaret edelim. Emperyalist ABD, hegemonyası zirvedeyken, 20 yüzyıl boyunca, Latin Amerika’dan Afrika ve Ortadoğu’ya, kolayca darbe yapıyor ve rejimleri değiştiriyordu. 21. yüzyılda ise hegemonyası zayıfladıkça Amerikancı darbelerin yerini, püskürtülen darbe girişimleri alıyor.

Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
29 Haziran 2024

, , , , , , , ,

1 Yorum

Avrupa Parlamentosunda Amerikancılık kaybetti

Avrupa Parlamentosu (AP) seçim sonuçları, genişçe bir genelleme ile “aşırı sağın zaferi” olarak yorumlanıyor. Elbette oylarını artıran partileri “aşırı sağ” diye nitelemek doğrudur.

Ancak neden-sonuç ilişkisi kurmadan ve “aşırı sağın” neden yükseldiğini analiz etmeden konuyu “faşizm geliyor” darlığıyla yorumlamak da yanlıştır. Çünkü “aşırı sağın” kazanması kadar, hangi ekonomi-politik çizginin kaybettiği de önemlidir.

AP’de 2019 – 2024 değişimi

Cumhuriyet gazetesinin bugün birinci sayfasından verdiği Avrupa Parlamentosu 2019 (705 sandalye) – 2024 (720 sandalye) seçim kıyaslaması grafiğine göre değişim şöyle:

Sol grup 1 sandalye kaybetmiş (37-36).

Sosyalistler ve Demokratlar 4 sandalye kaybetmiş (139-135).

Yeşiller 18 sandalye kaybetmiş (71-53).

Liberaller ve Merkez 23 sandalye kaybetmiş (102-79).

Hristiyan Demokratlar 10 sandalye kazanmış (176-186).

Aşırı sağcı denilen Muhafazakarlar ve Reformistler 4 sandalye kazanmış (69-73).

Aşırı sağcı denilen Kimlik ve Demokrasi grubu 9 sandalye kazanmış (49-58).

Bir gruba dahil olmayanlar ise 38 sandalye artırmış (62-100).

Görüldüğü üzere asıl kaybedenler Avrupa’yı yöneten Liberal, Merkez, Yeşil ve kısmen Sosyal Demokratlardır. 

Ukrayna, ekonomi ve göç kaybettirdi

Peki liberal, merkez, yeşil ve kısmen sosyal demokrat yönetenler neden kaybetti? Hepsi birbirine bağlı üç temel neden olduğu anlaşılıyor:

1) ABD’nin Ukrayna savaşına destek verdiler. 

2) Yönettikleri ülkelerin ekonomileri sıkıntıda.

3) Göç sorunu.

Oylarını artıran partilerin ise neredeyse tamamı ABD’nin stratejisine eklemlenerek Ukrayna’ya destek vermeye itiraz ediyorlar. Ukrayna’nın askeri ve ekonomik olarak desteklenmesine karşı çıkıyorlar. 

Oylarını artıran partilerin bir bölümü Rusya’ya yaptırımları onaylamıyorlar, çünkü bunun ekonomiye faturası olduğunu belirtiyorlar. 

Oylarını artıran partilerin neredeyse tamamı mevcut göç politikasına karşı çıkıyor, bunun ekonomiden demografik değişime bir çok sorun doğurduğunu savunuyolar. 

Görüldüğü üzere üç konu da birbirine bağlı. ABD stratejisine eklemlenerek Ukrayna’ya destek vermek Avrupa ekonomilerini vurdu, Polonya başta bazı ülkeler Ukraynalı göçmenlerden rahatsız. 

Asya, Ortadoğu ve Afrika kaynaklı göçler de son tahlilde emperyalist ABD’nin işgalciliğinin sonucudur. ABD’nin ve ona eklemlenen Avrupa’nın Afganistan, Irak, Suriye, Libya ve Afrika’daki işgal ve müdahaleleri küresel göç krizinin asıl nedenidir. Bu nedene itiraz etmeden ve bu nedeni değiştirecek politikalar savunmadan salt yabancı düşmanlığı yapmak elbette aşırı sağcılıktır, ırkçılıktır, neofaşizmdir. Göç sorunu üzerinden oylarını artıran partilerin bir kısmı o nedene itiraz ediyor, bir kısmı ek olarak o nedeni değiştirecek politikalar savunuyor ama önemli bir kısmı da ne yazık ki sadece yabancı düşmanlığı, renk düşmanlığı, din düşmanlığı yapıyor.

Çare: Stratejik özerklik

Avrupa’yı ABD’nin stratejisine eklemleyerek Ukrayna cephesinde kan kaybettirenler liberal, merkez, yeşil ve kısmen sosyal demokrat iktidarlardır. Bu emperyalist tutumları nedeniyle bu partiler de fiilen aşırı sağcıdır!

Ve daha önemlisi, bu iktidar partilerin ekonomi-politikaları nedeniyle Avrupa’da ırkçılık, yabancı düşmanlığı yükselmektedir: Müziğinden edebiyatına kaba bir Rus karşıtlığı bu iktidarların yönetiminde oldu. Avrupa’ya girmeye çalışan göçmenler bu iktidarların yönetiminde baskı görüyor ve kovuluyor. Türkiye başta kimi sınır ülkelerle fon karşılığı anlaşma yaparak “tampon” oluşturanlar da bu iktidarlardır. Uluslararası hukuku ayaklar altına alarak Rus varlıklarına el koymayı tartışanlar da bu iktidarlardır. ABD’nin savaş aygıtı NATO içinde Rusya’dan Çin’e küresel bir savaş stratejisine soyunan da bu iktidarlardır. Rusya’dan ucuz enerjiyi kesip ABD’den pahalı enerji alarak ve Ukrayna’yı fonlayarak ekonomiyi bozan ve bunun faturasını şirketlere değil halka kesen de bu iktidarlardır. 

Kısacası Avrupa’yı yönetenler, ABD’ye verdikleri savaş desteği ve bunun ekonomi ile göçe faturası nedeniyle oy kaybettiler. “Aşırı sağ yükseliyor” korkusu üzerinden pozisyonlarını korumaya çalışarak değil, ABD stratejisinden koparak tabloyu düzeltebilirler. Çare, stratejik özerkliktir, Avrupa güvenlik mimarisinin inşası konusundan ABD’yi çıkartmaktır, ABD’den bağımsız Çin ve Rusya’yla ilişki yürütmektir.

Mehmet Ali Güller
CGTN Türk
11 Haziran 2024

, , , , , , , ,

4 Yorum

Londra-Kiev’in son tezgahı

Singapur’da düzenlenen 21. Shangri-La Diyalogu toplantısı, Londra ile Kiev’in Çin’e karşı son tezgahına sahne oldu. Ancak tezgah o kadar zayıftı ki, AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell’in tekzibiyle bozuldu.

Shapps’ın sunamadığı kanıt!

Önce 23 Mayıs’ta İngiltere Savunma Bakanı Grant Shapps sahneye çıktı ve “Çin ve Rusya, Ukrayna’da kullanılan silahlar konusunda işbirliği yapıyor” dedi. Daha da önemlisi İngiliz Bakan “elimizde kanıt var” dedi. 

Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Wang Wenbin İngiliz Bakanın açıklamasına tepki gösterdi ve Shapps’ın “temelsiz iddialarla Çin’i sorumsuzca düşmanlaştırmasını” kınadıklarını belirtti. 

İki gün sonra bu kez NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg sahne aldı ve “Çin’in Rusya’yı destekleyerek Avrupa’daki savaşı körüklediğini” savundu. 

Oysa Wang Wenbin’in de önemle belirttiği gibi savaşın daha başında, iki yıl önce Ukrayna ve Rusya anlaşmış ama ABD ve İngiltere Zelenski’ye baskı yaparak imza atmasını engellemişti. Yani Avrupa’da savaşı körükleyen bizzat ABD ve İngiltere’ydi; Wang Wenbin’in ifadesiyle “Ukrayna’daki çatışmanın üzerine benzin döken İngiltere’ydi.” “Beijing, çatışmanın taraflarına silah teslim etmedi, etmeyecek” diyen Çin’in Birleşmiş Milletler (BM) Daimi Temsilci Yardımcısı Geng Shuang’ın dikkat çektiği gibi “Çin, ABD’nin aksine, krizin uzamasına katkıda bulunmayacaktı.”

Sonuç olarak İngiltere Savunma Bakanı Shapps, “elimizde kanıt var” demesine rağmen günlerce bir kanıt sunamadı, çünkü yoktu.

Borrell’den Shapps’a tekzip

Konu, Singapur’daki 21. Shangri-La Diyalogu toplantısında da gündeme geldi. AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek temsilcisi Josep Borrell, İngiltere Savunma Bakanı Shapps’ın aksine, kendilerinin elinde Çin’in Rusya’ya silah verdiğine ya da vermeye hazırlandığına dair bir kanıt bulunmadığını belirtti. 

Borrell sadece Shapps’ın yalanlamakla kalmadı, aynı zamanda Batı blokunun ikiyüzlülüğünü de ortaya koydu. AB Dış Politika Şefi Borrell, “Rus askeri teçhizatında ABD, İngiltere ve AB ülkelerinde üretilen parçalar kullanılıyor” dedi!

Böylece İngiltere’nin Çin’i hedef alan tezgahı, Shangri-La’da bizzat AB yetkilisi tarafından çürütülmüş oldu.

Kiev başarısızlığa sorumlu arıyor

Ancak Londra-Kiev tezgahı bitmedi. Shangri-La’da bu kez Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski sahne aldı ve konuşmasında Çin’i hedef aldı. 

Zelenski, “Çin’in Cenevre Konferansı’na ülkelerin gelmesini engellemek için yoğun çaba sarf ettiğini” iddia etti. 

Oysa bu da düzmeceydi. Çin 15-16 Haziran’da Cenevre’de yapılacak konferansa katılmıyordu ama hiçbir ülkeye de “katılmayın” dediğine dair kanıt yoktu. Kaldı ki ABD Başkanı Joe Biden bile seçim mazeretiyle Cenevre’de olmayacağını açıklamıştı. 

Aslında olan şuydu: Londra-Kiev ikilisi, başarısız olacağı görülen Cenevre Konferansı için baştan “sorumlu” arıyordu. 

Başarısız olacak çünkü konferansta çatışmanın bir tarafı var, diğer tarafı yok. Nitekim Çin, Cenevre’den sonuç çıkabilmesi için Rusya’nın da temsil edilmesini gerektiğini savundu. Bu talebi yerine getirilmeyince de Cenevre’ye katılmama kararı aldı.

Özetle ABD ve İngiltere ikilisi Ukrayna krizinde barış aramıyor; “uzun savaş” ile Rusya’yı yıpratmayı ve AB’yi “Rus tehdidi” üzerinden stratejiisne eklemlemeyi hedefliyor. Çin-Rusya ekonomik ilişkileri ise Washington-Londra ikilisinin “Rus ekonomisini felç ederek Putin’i devirme” planını bozuyor.

Mehmet Ali Güller
CGTN Türk
4 Haziran 2024

, , , , ,

Yorum bırakın

NATO’nun ‘Batı silahı kullanma’ kartı

32 NATO ülkesinden 24’ü, pazartesi günü Bulgaristan’ın başkenti Sofya’da “ortak bir bildiri” yayınladılar. Bildiri sahipleri, “Rusya topraklarındaki hedeflere karşı Batı silahlarının kullanımına dair kısıtlamaları artık kabul etmeyeceklerini” taahhüt ettiler. Ve bildiriyi imzalayan 24 NATO ülkesi, Ukrayna’ya mümkün olan “her şeyi” sağlama sözü verdiler. 

24’ler bildirisinin başını çeken ülkeler İngiltere ve Fransa. İtiraz edenlerin başını çekenler ise İtalya ve Almanya. 

Bildiriyi savunan İngiliz temsilci, “Ukrayna’nın savaşı kaybettiğini kabul etmek zorundayız. O nedenle Ukrayna’ya artık füzeleri Rusya’ya ateşlememesini söyleyemeyiz” dedi. 

Ramstein formatından NATO şemsiyesine

ABD yönetiminin Batı kampı içi dengeler, Rusya’yla karşı karşıya gelme riskinin maliyeti ve Pentagon’un “Batı silahı kullanmaya” muhalefeti nedeniyle geriden izlediği bu konu, aslında Ukrayna cephesinde yeni bir hamleye işaret ediyor. Zira NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, toplantı sonrasında yaptığı açıklamada, Ukrayna’ya yardım konusunda NATO’nun rolünü artıracaklarını söyledi. 

Bunun için iki adım atacakları anlaşılıyor: 

Birincisi, NATO’nun Brüksel’deki genel merkezinde, “Demokratik Dayanıklılık Merkezi” kuracaklar. Bu merkezin amacını “NATO’nun temel değerlerini korumak ve dezenformasyonla mücadele etmek” şeklinde açıklıyorlar. Kime karşı? 24 imzalı bildiride yanıtını veriyorlar: Çin, Rusya ve İran “rejimlerine” karşı… 

İkincisi ise Ukrayna’ya askeri destek koordinasyonunu Ramstein formatından NATO şemsiyesi altına taşımayı planlıyorlar. Bunun için de 100 milyar avroluk bir fon oluşturulmasını öneriyorlar.

ABD seçimini gözetme amacı

Peki “NATO Genel Sekreteri Stoltenberg merkezli” bu hamlelerin asıl hedefi ne? Neden Ukrayna’ya askeri yardımları artırmak istiyorlar ve daha önemlisi neden Ukrayna’nın Batı silahlarını Rusya’ya karşı kullanması kartını “masaya” sürüyorlar? 

Bunun üç nedeni olduğu anlaşılıyor:

1) Sofya toplantısındaki İngiliz temsilcinin de belirttiği gibi Ukrayna savaşı kaybetti. ABD-İngiltere stratejisi gereği savaşın uzaması gerekiyor. Hele de Biden yönetimi için savaşın Kasım seçimi netleşene kadar uzaması gerekiyor. Aksi takdirde Trump’ın kazanacağı kesin. Savaşın uzaması için de risk alarak NATO’yu savaşa biraz da açık dahil eden “Batı silahı kullanımı” kartını “masaya” getiriyorlar. 

İlginçtir, İsrail Ulusal Güvenlik Danışmanı Tzachi Hanegbi de dün yaptığı açıklamada, Gazze’ye saldırılarının en az yedi ay daha süreceğini açıkladı. Yedi ay, ABD seçimlerinin yapılması ve kazananın netleşmesi demek.

Cenevre’deki konferansını güçlendirme amacı

2) “Batı silahı kullanma” kartı, ikincil olarak da 15-16 Haziran’da İsviçre/Cenevre’de yapılacak “Barış Konferansı”nı gözetiyor. Rusya’nın çağrılmadığı bu konferans zaten barışı değil, Batı blokunu tahkim etmeyi ve Ukrayna’ya destek konusunda birlik sağlamayı hedefliyor.

İşte Ukrayna’nın sahada savaşı kaybettiği şartlarda, NATO “Batı silahı kullanma” kartını göstererek, Cenevre’deki konferansı güçlendirmeye çalışıyor.

3) Diğer yandan bu kart ile NATO içindeki çatlakların da onarılması/bastırılması amaçlanıyor. Macaristan’ın NATO şartını tartışmaya açtığı, Türkiye dahil bazı NATO ülkelerinin ABD yaptırımlarına tam katılmadığı şartlarda “geniş NATO”nun zapturapt altına alınmaya ihtiyacı var. Ama görüldüğü üzere 32 NATO üyesinden 8’inin bildiriyi imzalamaması bile, işlerin iyi gitmediğini gösteriyor. 

“Batı silahı kullanma” kartıyla Rusya’ya karşı NATO ülkelerinin ateşe atılma riskinin yükseldiği bu şartlarda, Türkiye’nin NATO’yla ilişkilerini yeniden ve yeniden düşünmeye daha çok ihtiyacı var.

Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
30 Mayıs 2024

, , , ,

1 Yorum

NATO Genel Sekreteri’nin Çin mesajı

NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, “Çin’in Rusya’yı destekleyerek Avrupa’daki savaşı körüklediğini” ileri sürdü.

Oysa Avrupa’daki savaşı başlatan da, körükleyen de NATO’dur ve efendisi ABD’dir. Dahası ABD bu savaşla hem “stratejik özerklik” arayan Avrupa’yı tam tahakkümü altına almaya çalışıyor hem de Avrupa’yı “asıl rakibi” olan Çin’le esas hesaplaşmasına müttefik yapmaya çalışıyor.

Kuşatmaya karşı yarma harekatı

Rusya-Ukrayna meselesi ne yazık ki solun bir kısmında bile tam anlaşılmış değil, meseleyi “emperyalistler arası paylaşım savaşı” görenler bile var. Filmin son karesine bakarak “emperyalist Rusya komşusuna saldırdı” diyorlar. Oysa bırakın başından, filme ortasından bile baksalar, bunun “Rusya’nın kuşatmayı yarma harekatı” olduğunu anlayacaklar. 

Bu tablo anlaşılmayınca, Çin meselesi de, ABD’nin neden NATO konseptine Çin’i “mücadele edilecek baş rakip” ve Rusya’yı “yakın tehdit” yazdığını da anlayamıyorlar ne yazık ki… 

Anlatmayı sürdüreceğiz. Üstelik bu kez belki daha iyi anlaşılır diye bizzat ABD’lilerin yazdıkları üzerinden anlatacağız. 

Perry: Suçun büyüğü ABD’de

Savaşın kaynağı konusunda gerçekle yanlılık arasında kalarak bir denge saptaması yapan The New York Times’ın dünyaca ünlü yazarı Thomas L. Friedman’la başlayalım. Şöyle demişti: “Bu Putin’in savaşı. Lakin ABD ve NATO da masum seyirciler değiller.” Friedman, makalesinin devamında ABD’nin aslında “seyirciden” ötesi olduğunu da kabul etmek zorunda kalıyordu, çünkü “ABD’nin yangını körüklediğini” söylüyordu. 

Peki ABD ve NATO neden masum değildi? Onu da eski ABD Savunma Bakanı William Perry’nin 2016’daki şu açıklamasıyla yanıtlayalım: “Son birkaç yılda, suçun çoğu Putin’in eylemlerine atılabilir. Ancak başlangıçta ABD’nin suçlamaların çoğunu hak ettiğini söyleyebiliriz. Bizi gerçekten kötü yola sokan ilk eylemimiz, NATO’nun genişlemeye başlaması ve Rusya’nın sınır komşusu olan Doğu Avrupa ülkelerinin NATO’ya katılmasıydı.”

Kennan: NATO’yu genişletmek trajik hata

ABD Senatosu Mayıs 1998’de NATO’nun genişlemesini onayladığında, bunun nasıl büyük bir hata olduğunu önemle belirtenlerin başında George Kennan geliyordu. Bilmeyenler için tanıtalım: Kennan, ABD’nin SSCB’yi çevreleme doktrininin mimarıdır. 1946 yılında Moskova’da genç bir diplomatken Washington’a gönderdiği ünlü “uzun telgraf”, bu doktrinin temelini oluşturdu. Ardından Kennan ABD Dışişleri Bakanlığı Siyaset Planlama Dairesi başkanlığı yaparak doğrudan soğuk savaşı yöneten aktörlerden oldu.

İşte o Kennan, ABD’nin NATO’yu genişletme kararı aldığı 1998’de şöyle diyordu: “Bence bu yeni bir soğuk savaşın başlangıcı. Bence bu trajik bir hata. Bu karar için hiçbir sebep yoktu. Kimse kimseyi tehdit etmiyordu. Bu genişleme, ülkenin kurucu babalarını mezarlarında ters çevirecek. (…) Tabii ki Rusya’dan kötü bir tepki gelecek ve ardından NATO’yu genişletenler, size her zaman Rusların böyle olduğunu söylediklerini söyleyecekler. Ama bu tamamen yanlış.”

Tam da böyle oldu: ABD NATO’yu genişletti, genişletti, genişletti ve en sonunda Ruslar boğulmamak için kuşatmayı yarmaya çalıştılar. Şimdi Atlantik liderleri ve medyası Kennan’ın öngördüğü gibi “Ruslar böyledir” yalanına sarılıyorlar.

Putin ABD planını bozdu

Peki ABD neden NATO’yu genişletme kararı aldı, neden dalga dalga genişletti? Onu da Stratfor’un kurucusu George Friedman’ın sözleriyle yanıtlayalım: “Eğer Batı Ukrayna’yı kontrol altında tutabilseydi (ilk turuncu darbenin yenilgisinden sonra yazdı – mag) Rusya savunmasız kalabilecekti, güneybatı sınırı açık hale gelecekti. Ukrayna ve Batı Kazakistan arasındaki mesafe yaklaşık 400 mildir ve Rusya Kafkaslara gücünü bu bölgeden gösteriyordu. Rusya bu durumda Kafkasları kontrol gücünü yitirecek ve Çeçenya’dan daha kuzeye çekilecekti. Ruslar, Rusya Federasyonu’nun bazı bölümlerinden çıkacak, Rusya’nın güney sınırları çok zayıflayacaktı. Böylece Rusya çok eski sınırlarına çekilene kadar parçalanma sürecekti.”

Mesele özetle budur: ABD Rusya’yı parçalamak istiyor, bunun için NATO’yu genişletiyor, turuncu darbelerle ve kışkırttığı ayrılıkçılıklarla Rusya’yı geri çekilmeye zorluyor. Putin delirip Ukrayna’ya saldırmış değil yani, ABD’nin yıkım planını bozuyor.

Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
27 Mayıs 2024

, , , , , , , ,

1 Yorum

Xi-Putin zirvesinin sonuçları

Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin ile Çin Halk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Xi Jinping zirvesinden, tarihi önemdeki “Yeni Dönemde Kapsamlı Stratejik İşbirliği Ortaklığının Derinleştirilmesi Ortak Bildirisi” çıktı.

Bugün bu ortak bildiriyi inceleyelim:

Tehdit: ABD

Bildiri, öncelikle bir tehdit değerlendirmesi yapıyor. Sadece iki ülkeyi değil, tün dünyayı tehdit eden kuvvetin ABD olduğunu saptıyor. 

İki lider, ABD’nin, “askeri üstünlük için stratejik dengeyi bozmaya çalıştığını” belirtiyor. Özellikle ABD’nin bunu “küresel füze savunma sistemi kurma” çabasıyla yerine getirmeye çalıştığına dikkat çekiyor. 

ABD özellikle son dönemde Pasifik bölgesini hedef alan askeri hamleler başlatmıştı. Konuyu 13 Nisan 2024’te bu köşede “ABD Asya-Pasifik’i askeleştiriyor” başlığı altında işlemiştik: ABD’nin çeşitli ülkelerle ikili askeri işbirlikleri, Japonya’yla “ortak komuta yapısı” kurma adımı, Japonya ve Avustralya ile “ortak hava ve füze savunma ağı” kurma çabası, üçlü askeri tatbikatlar, USARPAC Komutanı Charles Flynn’in “bölgeye orta menzilli füze yerleştireceklerini” açıklaması vb.

Özetle ABD Çin’le hesaplaşmaya hazırlık olarak Pasifik’i askerileştiriyor, silahlandırıyor, cephe inşa ediyor.

Küresel Güney’in birliği ve gücü

Ortak bildiri ve liderlerin açıklamaları, bu tehdidin panzehirinin “çok kutupluluk” olduğuna işaret ediyor. 

Xi Jinping ortak basın toplantısında, “Dünyanın çok kutupluluğa yönelik genel tarihi eğilimi izlemesi ortak stratejik tercihimiz” diyerek Çin ve Rusya’nın ortak hedefine işaret etti.

Kuşkusuz bunda yeni bir şey yok, iki lider de hem daha önceki ortak bildirilerinde, hem de tek tek açıklamalarında bu hedefi defalarca ilan etmişlerdi. Ancak bu seferki yeni ve çok önemli vurgu şu: Xi Jinping, Çin ve Rusya’nın “Küresel Güney’in birliğini ve gücünü tesis edeceğini” ilan etti.

BRICS’in rolü artacak

Peki zaten inşa olmakta olan “çok kutupluluğa” hangi mekanizmalarla ilerlenecek? Ya da Küresel Güney’in birliği ve gücü hangi mekanizmalarla tesis edilecek?

Putin’in önceki yazımda incelediğim Xinhua söyleşisinde de BRICS’e yeni dönemde özel bir rol verileceğine işaret ediliyordu. Nitekim Xi ve Putin’in ortak bildirisinden de o yönde kararlar çıktı.

– BRICS’in küresel meselelerdeki rolü artırılacak.

– BRICS, küresel gündemin şekillendirilmesine katkıda bulunacak.

– BRICS + platformu geliştirilecek.

– BRICS, küresel ticarette dolar yerine ulusal para birimlerinin kullanımını teşvik edecek.

Ortak bildiriye göre çok kutupluluk hedefine ilerlemede yararlanılacak diğer araçlar ise Avrasya Ekonomik Birliği ile Kuşak ve Yol İnisiyatifi. Ancak daha önemlisi, ortak bildiride bu iki mekanizmanın entegrasyonu hedefleniyor!

IMF’den ABD’ye tavsiye/uyarı

ABD’nin Çin ve Rusya’nın inşa etmekte olduğu Xi’nin ifadesiyle “yüksek karakterli ortaklık”tan ne kadar rahatsız olduğu ortada. Tam bu süreçte ticaret savaşı kapsamında Çin’e yönelik yeni yaptırım ve tarife yükseltme kararı alması buna işaret ediyor. 

Ama daha önemlisi ise IMF’nin bu ABD hamlesine karşı yaptığı açıklamaydı. IMF Sözcüsü Julie Kozack, 1) ABD’nin Çin’den ithal edilen ürünlere tarife artırmasının açık kapı politikasına aykırı olduğunu, 2) ABD’nin açık ticaret politikalarını sürdürmesinin ülkeye daha iyi hizmet edeceğini ve 3) ABD ile Çin’in ticari gerilimleri çözmek için birlikte çalışması gerektiğini “tavsiye” etti.

IMF’den ABD’ye tavsiye/uyarı gelmesi bile dünyanın değişmekte olduğu gerçeğine işaret etmeye tek başına yeter aslında…

Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
18 Mayıs 2024

, , , , , ,

2 Yorum

WordPress.com ile böyle bir site tasarlayın
Başlayın