Posts Tagged Angela Merkel
KAPİTALİZMİN SON AŞAMASI
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 15/04/2013
Lenin, kapitalizmin en yüksek aşamasını “emperyalizm” diye nitelemişti.
20. yüzyıl emperyalizm çağıydı ve çelişme emperyalist devletler ile milli devletler arasındaydı. Emperyalist devlet, bir milli devlete savaş açıyor ve kaynaklarına el koyuyordu. Bu dönemin kendine has bir hukuku vardı.
20. yüzyılın sonuna yaklaşılırken “küreselleşme” çağına girildi. Yeni emperyalizm ya da neo-liberalizm denilen küreselleşmecilikte, milli devletler sadece işgal edilmiyor, etnik ve dini unsurları üzerinden bölünüyor ve parçalanıyordu. Denilebilir ki, bu dönemde bile yine de bir hukuk vardı. ABD, örneğin Yugoslavya’yı parçalamak ya da Irak’ı bölmek için yine de BM içinde bir “meşruiyet” arıyordu.
ABD KRİZE TAMPON ARIYOR
21. yüzyılın ilk on yılının ardından dünya yeni bir çağa girdi! Emperyalizm, “gasp, hırsızlık, mafya eylemi” gibi kavramları bile aratır nitelikte yeni bir soyguna yöneldi.
Offshore ya da kıyı bankacılığından bahsediyoruz…
Kıyı bankalarında 32 trilyon parası olan 130 bin kişinin deşifre edilmesi operasyonundan yani…
Böylesi bir operasyonun tek bir nedeni var: Emperyalist ABD, kendi yarattığı dünya çapındaki “yer altı cennetini” talana hazırlanıyor. Böylece 2008’de başlayan ve bir türlü çözemediği krize tampon yapmış olacak!
EN BÜYÜK HIRSIZ
Kıyı bankacılığı emperyalist kapitalizmin bir icadıydı. Ülkesinin milli kaynaklarını soyanların, parayı hukukun yani verginin dışına çıkarmasının adıydı.
Yani paranın, milli devletlerden emperyalist sisteme kaçırılmasıydı.
Emperyalist ABD, işte bu kaçırttığı paraya artık el koymanın peşindedir.
Yani “en büyük hırsız benim” diye meydan okumaktadır!
ABD KRİZİ SAVAŞLA AŞAMIYOR
Peki neden?
ABD buna mecburdur. Zira krizden çıkmasının öncelikli yolu savaştan geçiyor. Ancak ABD artık savaşı göze alamıyor.
İki kutuplu dünyada diğer kutba rağmen milli devletlere savaş açabilen, 1990-2005 yılları arasındaki tek kutuplu dönemde ise hiç tereddütsüz savaş açabilen ABD, artık bu yöntemi uygulayamayacağı bir dünyayla karşı karşıya… Zira dünya artık çok merkezli dönüyor!
Ve dünyanın ağrılık merkezi yani siyasi ve ekonomik merkezi Asya-Pasifik’e kayıyor.
Böyle bir dünyada savaş artık ABD için başvurulacak bir yöntem olmaktan gün geçtikçe uzaklaşıyor. ABD devlet aygıtına yön verenlerde “kabuğa çekilme” görüşünün baskın hale geldiğini bu köşede daha önce birkaç kez işlemiştik.
İşte ABD, krizi savaşla aşamayınca “büyük soyguna” yöneldi.
Ancak belirtelim: Savaş açamayacağı için bu yönteme başvuran ABD, savaşa kapı açmış oluyor!
Almanya merkezli AB’nin Kıbrıs’ta Rus paralarına el koymaya kalkması ve karşılığında Angela Merkel’in çıplak fotolarının basına servis edilmesi “savaş uyarısı” taşıyan ciddi bir işarettir.
SİSTEMİN İFLASI
Sistem tıkanmıştır ve artık “kapitalizmin son aşamasına” girilmiştir.
Mesele “büyük patlama” olmadan bu çürümüş sistemi tarihe gömebilmektir!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
15 Nisan 2013
ALMANYA, SURİYE CEPHESİNDE
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 04/06/2012
“Suriye’ye ha saldırıldı, ha saldırılacak” propagandasıyla dolu bir yılı geride bıraktık. Ancak Suriye dimdik ayakta!
Bu süreçte Atlantikçilerin Suriye’ye saldıramayacağını iki veri nedeniyle saptıyorduk: Saldırı tarafından bulunan ABD zayıflıyor, savunma tarafında bulunan Çin – Rusya – İran bloğu güçleniyordu!
ÇİN’İN AĞIRLIĞI
Ancak Şam karşıtı kesimler ısrarla gücü parmak hesabıyla yapmaya çalışıyorlardı… “Suriye’yi topu topu üç ülke destekliyor” diyorlardı; onlarca ülkenin ise muhaliflerin arkasında olduğunu söylüyorlardı… Her “Suriye’nin dostları” adı altındaki “Suriye’nin düşmanları” toplantısında “şu kadar ülke temsilcisi, bu kadar katılımcı var” diye gürültü yapıyorlardı…
Hollanda, Belçika, Lüksemburg diyorlardı, Katar, Bahreyn, Arap Emirlikleri diyorlardı… Oysa hepsini toplasan Çin’in bir eyaleti etmiyordu!
BATI BÖLÜNDÜ
ABD karşısında geri adım atmayan Çin – Rusya – İran bloğu, işte bir yılın sonunda hem Suriye’ye saldırıyı engelledi, hem de karşı cepheyi böldü!
Almanya’dan söz ediyoruz, AB’nin motor ülkesinden…
Berlin, artık net bir şekilde Suriye cephesinde mevzilenmiştir!
MOSKOVA – BERLİN BİRLİKTELİĞİ
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Almanya ve Fransa ziyaretleri sırasında tutumunu belirleyen Berlin, hem Paris’le ayrı düştü hem de Moskova’ya açık destek verdi. Anımsayalım:
Önce Almanya Dışişleri Bakanı Guido Westerwelle açıkladı ülkesinin tutumunu… Westerwelle, Suriye’ye askeri müdahalede bulunulması yönündeki görüşlere katılmadıklarını ve siyasi bir çözüm bulunmasını istediklerini söyledi.
Ardından Almanya Başbakanı Angela Merkel konuştu… Putin’le görüşmesinden sonra basının karşısına çıkan Merkel, Moskova ve Berlin’in aynı görüşte olduğuna dikkat çekti. Suriye’deki şiddete son verilmesi gerektiğini, bu konuda kendisi gibi Putin’in de bir siyasi çözümden yana olduğunu kaydeden Merkel, “Suriye’de olası bir iç savaşın önlenmesi için her ülke ne yapabileceğine bakmalı” dedi.
HULA KATLİAMI, MUHALİFLERİN ESERİ
Şiddetin esas kaynağının Esad karşıtları olduğu artık Berlin’in de bilgisi dâhilinde!
Bakın Atlantik medyasının günlerdir üstünde tepindiği “Hula katliamı”, kendi eserleri çıktı. “Esad’ın tankları, elleri bağlı çocukları katletti” diye servis edilen haberler, vicdanı olan habercileri utandırdı! Zira elleri bağlı çocuklar vardı ama tank ateşiyle ölmemişlerdi!
Çocukları bağlayan da öldüren de Esad karşıtı teröristlerdi!
ABD KAYBETTİ, SURİYE KAZANDI
Artık İnsan Hakları İzleme Örgütü de gerçekleri dile getirmeye başladı. Örneğin önceki gün, 14 Suriye askerinin katledildiğini açıkladılar. Dera’da teröristler, tam 14 askeri öldürmüştü…
“Demokrasi” diyen, “Türkiye Suriye’deki şiddete sessiz kalamaz” diyen, “zulüm ile abad olunmaz” diyenler, bu gerçeğe de kör oldular, sessiz kaldılar, yazmadılar, konuşmadılar!
Ama Suriye gerçeği artık gizlenememektedir ve gün geçtikçe daha çok kesimin gözünü açmaktadır!
Gerçek en büyük güçtür ve işte Suriye bu gerçek nedeniyle tam bir yıldır Atlantik’e direnmiş, Batı’nın savaş naralarına karşı birliğini koruyabilmiştir.
Çin – Rusya – İran eksenli Suriye’yi savunma hattı, artık Almanya’nın dâhil olmasıyla daha da güçlenmiştir!
Batı’nın Suriye’ye saldıramayacağını artık daha güçlü ilan edebiliyoruz!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
4 Haziran 2012
AKP’YE AFGANİSTAN GÖREVİ
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 23/05/2012
ABD Afganistan’a 7 Ekim 2001’de saldırdı. 12 Kasım’da Kâbil’in düşmesiyle, Afganistan işgali başlamış oldu.
16 Ocak 2002’de İngiltere’nin liderliğinde NATO’ya bağlı Uluslararası Güvenlik Yardım Kuvveti ISAF oluşturuldu. Türkiye’nin da dâhil edildiği bu yapının görev alanı Kabil ve çevresiyle sınırlıydı.
Ancak 2003 yazından itibaren Taliban’ın toparlanmaya başlaması ve direnişe geçmesi Washington’u yeni hamlelere zorladı. 18 Ekim 2003’te, ISAF’ın yani NATO’nun görev alanı tüm Afganistan’ı kapsayacak şekilde yeniden belirlendi.
2003 Türkiye’sine kabul ettirilemeyeceği için, Türk askerinin muharip olmaması ve görev alanının Kâbil’le sınırlı kalması kararlaştırıldı. Bu kadarı ABD için yeterliydi. Türkiye’nin varlığı, Afganistan’ı işgal eden kuvvetlerin “haçlı ordusu” görüntüsünden çıkmasını sağlayacaktı! Türk bayrağı, Afgan halkının direnişini yumuşatacaktı!
NATO ÜYELERİ ÇEKİLİYOR
Ancak ABD/NATO için işler beklenildiği gibi gitmedi. Taliban, direnişi gittikçe yükseltti ve NATO’ya ağır kayıplar verdirtti. Üstelik işgalin ekonomik maliyeti, 2008 kriziyle derin sarsıntılar yaşayan ABD’yi zorladı, kamuoyunun tepkisini çekti. Obama yönetimi, tıpkı Irak gibi Afganistan’dan da çekilmenin takvimini yapmaya başladı…
Dahası bu yıl Washington, kökünü kazımayı hedeflediği Taliban’la Katar’da müzakerelere bile başladı. Belirlenen takvime göre NATO, 2014 itibariyle Afganistan’dan tamamen çekilmiş olacaktı.
İşte Chicago’da yapılan NATO Zirvesi bu geri çekilme nedeniyle önemliydi. Hatta Fransa’nın yeni Cumhurbaşkanı François Hollande, 2014’ü beklemeyip bu yılsonuna kadar muharip askerlerini çekmeyi planladıklarını açıkladı. Almanya Başbakanı Angela Merkel ise “Afganistan’a beraber girildi, beraber çıkılmalı” görüşünü savundu.
NATO Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen ise “çekilme işini aceleye getirmek istemediklerini, ittifak üyelerinin bu konuda dayanışma içinde olması gerektiğini” savundu.
Esas patron Obama ise 2014 yılı sonuna kadar Afganistan’da savaşın sona erdiğini ilan edeceklerini bir kez daha belirtti.
AKP: NATO ÇEKİLSE DE TSK KALACAK
Ya Türkiye? Ya bugüne kadar “Afganistan’daki askerlerimiz zaten muharip değil, sadece yardım için oradayız” diye kamuoyu tepkisini savuşturan Ankara?
İlginçtir… ABD geri çekilme takvimi açıklıyor, Fransa o takvimden önce geri çekilmek istiyor ama AKP birden, “siz çekilseniz de ben Afganistan’da kalırım” çizgisine giriyor?
Sahneye Chicago zirvesinden iki ay önce Savunma Bakanı İsmet Yılmaz çıkıyor ve 20 Mart’ta “NATO çekilse bile Türkiye Afganistan’da olmayı sürdürecek” diyor. Ardından yandaş medyaya “Türkiye’nin Afganistan’da olmasının önemi” içerikli operasyonel yazılar servis ediliyor.
Ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Chicago yollarına düşerken Türkiye’nin resmi tutumu ilan ediliyor: “Türkiye zirvede her ne karar alınırsa alınsın, talep edildiği sürece Afgan halkına yardım götürülecek.” (TRT, 19 Mayıs 2012)
Sonrası uluslararası oyun: ABD’den ajanslara şu bilgi düşüyor: “BM Genel Sekreteri Ban Ki Mun Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’den, Afganistan’da 2014 yılında ISAF Gücü’nün çekilmesinden sonra da Türkiye’nin desteğine devam etmesi talebinde bulundu.”
Artık AKP’ye Afganistan’da yeni bir görev verildiği ortadaydı. Gül’ün Karzai ile görüşmesinde 1921 tarihli Afganistan’la Dostluk Anlaşması’nı yenileme talebinde bulunması, bu görevin cilasıydı…
NATO’NUN SAVAŞ ALANI
Herkes çekilirken Türk Ordusu neden Afganistan’da olmayı sürdürecekti? Yanıt Aydınlık’ın dünkü saptamasındaydı: “Türkiye NATO’nun savaş alanı oluyor.”
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
23 Mayıs 2012
ÜÇ AVRUPA
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 13/12/2011
AB’nin avroyu kurtarma zirvesinden, bölünme çıktı!
Almanya ve Fransa ikilisinin masaya getirdiği plan özetle daha derin bir mali birlik kurmayı hedefliyordu. Plan, Brüksel’i daha egemen hale getirecek ve diğer ülkelerin politikaları üzerinde daha fazla söz sahibi yapacaktı.
Berlin ve Paris’in diğer başkentlerin egemenliklerine el koyması anlamına gelen bu planı, Londra veto etti ve “yeni Avrupa”nın dışında kaldı!
İngiltere dışındaki bazı devletler de, avrodan dışlanmayı göze alamadıkları için, planı benimsemeseler de kabul etmek zorunda kaldılar. Ancak durumdan memnun olmayan bu ülkelerin anlaşmayı halk oylamasıyla ya da meclis yoluyla geçirmeleri büyük sıkıntı yaratacak. Anlaşmanın geçmeme olasılığının yüksek olduğu bu ülkelerden Danimarka, Finlandiya, Letonya, Çek Cumhuriyeti gibi ülkeler, zamanla İngiltere’yle birlikte “ikinci Avrupa”yı oluşturacaklar.
İNGİLTERE AB’DEN ÇIKTI!
Bu arada İngiltere’nin “mali sözleşme” kararını veto etmesi, İngiltere’yi karıştırdı. Başbakan Yardımcısı Nick Clegg, Başbakan David Cameron’un vetosu karşısında “şiddetli bir hayal kırıklığı” yaşadığını söyledi. Clegg veto kararının İngiltere’yi 27 üyeli AB’den soyutladığını savundu: “Eğer AB ile ilişkilerimizi daha da kötüleştirirsek, bu durum İngiltere’yi dünyada ‘cüce’ konumuna getirir.”
Clegg, Cameron kadar Merkel ve Sarkozy’yi de suçladı. İngiltere Başbakan Yardımcısı, Berlin ve Paris’i Londra’ya karşı “uzlaşmaz” tavır takınmakla ve AB’den izole etmekle suçladı.
Koalisyondaki Liberal Demokrat Parti’nin lideri olan Nick Clegg, önlerindeki bir başka tehlikeye daha dikkat çekti: “Ekonomik belirsizliğin olduğu bir zamanda koalisyon hükümeti de dağılırsa, bu İngiltere’ye büyük zarar verir.”
Cameron’un vetosu, koalisyon hükümeti gibi basını da böldü. The Sun “Cameron İngiltere’nin çıkarlarına sadık kaldı” derken, The Guardian da, kararı “Cameron İngiltere’yi özgürleştirdi” diye savundu. Ancak The Independent “AB İngiltere’yi terk etti”, Times da “İngiltere, tek başına kaldı” gibi başlıklarla kararı eleştirdi.
ALMANYA ve FRANSA DA AYRIŞACAK
“Tek Avrupa” diye yola çıkan Avrupa ülkelerinin, ağır ekonomik kriz nedeniyle fiilen ikiye bölündüğü bu yeni süreç, aslında yeni bölünmelere de gebe… Zira ekonomik kriz son bulmayacak! Avrupalı iktisatçılar, on yıllar sürecek bir krizle karşı karşıya olduklarını kabul ediyorlar.
Süreci en iyi okuyan Berlin, çareyi Doğu’yla yakınlaşmakta bulmuştu. Soldaki Gerhard Schröder zamanında Rusya’yla yakın ilişki yoluna giren Almanya, bu reçeteyi sağdaki Angela Merkel döneminde daha sıkı uyguladı.
Almanya’nın ikinci şansı da, diğer Avrupa ülkelerine göre daha kamu ağırlıklı ekonomisi olması ve üretime dayalı ekonomi politika uygulamasıydı.
Krize kapitalist sistem içinde çare bulunamayacağı önümüzdeki dönemde, Almanya ve Fransa da zorunlu olarak ayrışacak; her iki ülke de birlik çıkarlarından ziyade ulusal çıkarlarına ağırlık verecek. Almanya mevcut yönelimini, yani Doğu’yla işbirliğini daha da artıracak, Fransa ise Akdeniz ülkeleriyle üçüncü bir birlik oluşturacak.
Böylece Avrupa; Almanya, Fransa ve İngiltere merkezli “üç Avrupa” halini alacak!
NOT: ABD projesi olan eski Avrupa ile Almanya merkezli yeni Avrupa değişikliğini de yarın işleyeceğiz.
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
13 Aralık 2011