Posts Tagged Baskın Oran
HAZİRAN AYAKLANMASI AKP-PKK’Yİ BÖLDÜ
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 23/06/2013
25 gündür aralıksız süren Haziran Ayaklanması Türkiye’yi bölme projesinin aktörlerini böldü: 1. AKP’yi böldü. 2. PKK’yi böldü. 3. Açılım’ı böldü ve AKP ile PKK’nin arasına girdi.
1. AKP’Yİ BÖLDÜ
a. Cemaat, Gezi eylemleri adım adım Tayyip Erdoğan’ın izlediği “şiddet” politikasını eleştirdi. Erdoğan ise Türkçe Olimpiyatları’na katılarak, Gülen’e “bu süreçte kavga etmeyelim” mesajı verdi.
b. TSK karşıtlığı nedeniyle AKP’ye destek veren liberal, piyasacı kesimler, “yetmez ama evetçiler” ve AB sürecinin destekçileri, son birkaç aydır işaretleri beliren ayrılıklarını, Haziran ayaklanması ile netleştirdiler. Hemen hepsi AKP’nin tramvayından indi.
c. Abdullah Gül, Haziran ayaklanmasını fırsat bilerek ön plana çıktı ve polis şiddetini eleştirdi. Gül, Erdoğan Kuzey Afrika’dayken devlet adına “mesaj alındı” dedi; Erdoğan’ın yanıtı ise özetle “alınacak mesaj yok” şeklindeydi. Gül, bu süreçte Rize, Artvin, Ardahan “seçim” gezisine çıkarak, her gün medya önünde olmaya çabaladı.
d. Erdoğan’a vekâlet eden Arınç’ın Gezi eylemleriyle ilgili kimi “olumlu” mesajları Erdoğan’ı kızdırdı. Erdoğan’ın kapalı kapılar ardında “altının oyulmaya çalışıldığından” şikâyet etmesi ve ardından yaptığı konuşmalarda “partisine nifak sokulmaya” çalışıldığından şikâyet etmesi ve hatta son olarak “içimizdeki hainler” vurgusu yapması durumu göstermesi bakımından önemliydi.
Gerçi yalanlandıysa da, bu süreçte Erdoğan’ın kendisine yönelik ağır sözleri nedeniyle Arınç’ın istifa ettiği fakat Gül’ün ısrarıyla vazgeçtiği de iddia edildi.
Bu süreçte Ertuğrul Günay’ın polis şiddetine tepkisi, Erdal Kalkan’ın “Yeter! Söz gençliğin” çıkışı, İbrahim Yiğit’in “iç savaş uyarısı” yapması partideki kırılmalara işaret ediyordu.
Şamil Tayyar ile Kutalmış Türkeş’in tuvalette kavga etmesi ise partinin içine düştüğü gerilimi yansıtıyordu.
e. AKP’yi destekleyen en önemli örgütlerden Mazlum-Der Haziran ayaklanmasına bakış nedeniyle bölündü. Eski milletvekili olan Dernek Başkanı Ahmet Faruk Ünsal’ın bir kısım dernek yöneticisi ve üyesiyle birlikte imzaladığı Gezi Parkı bildirisi, Yönetim Kurulu’nu böldü.
2. PKK-BDP-DTK’Yİ BÖLDÜ
a. Haziran ayaklanmasının ilk günlerinde dozer önüne yatan BDP milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in girişimi şahsiydi. Nitekim bu köşede daha önce de belirttiğimiz gibi BDP’liler durumu “Sırrı’nın kendi eylemi” diye niteliyordu.
Zaten sonrasında BDP hiç yoktu ve hatta BDP grup başkanvekili İdris Baluken, “BDP olarak hiçbir sebep ve durumda biz bu ırkçı, ulusalcı, cinsiyetçi, tekçi, militarist kesimlerle yan yana durmayacağız” diyerek partisinin pozisyonunu özetliyordu. Öyle ki Bülent Arınç BDP’ye şöyle sesleniyordu: “BDP’nin olayın ilk anından itibaren takındığı tavrı takdir ediyor ve kendilerine teşekkür ediyoruz.”
Ancak BDP’nin örgütsel tavrına rağmen, Taksim’e gelen ve eylemlere destek veren BDP’liler vardı.
b. İlerleyen günlerde BDP heyeti İmralı’ya gitti ve Öcalan’ın “Taksim’i ulusalcılara bırakmayın” talimatını getirdi. Ardından BDP Taksim’e çıkmaya ve Apo posteri açmaya başladı. Erdoğan’ın “can simidi” gibi sarıldığı bu görüntüler üzerinden her gün “ulusalcılarla bölücüler yan yana” propagandası yapması, Öcalan’ın talimatının gerçek sahibine işaret ediyordu: Hakan Fidan!
Amaç, Apo posterleri açarak halkın Taksim’e sahip çıkmasının engellenmesiydi. Nitekim BDP İstanbul’da eylemlere katılıyor, İzmir’de katılmaya çabalıyor fakat Diyarbakır’da eylem yapmıyordu! Fakat Fidan’ın hedefinin tutmadığını önemle belirtelim!
c. Haziran ayaklanması Sırrı Süreyya Önder’i DTK ile de karşı karşıya getirdi. Önder Nuçe TV’de açık açık DTK’yi suçladı: “Türkiye yanıyor, dünyanın en büyük isyanlarından biri… DTK tek cümleyle destek açıklaması yapmadı.”
DTK Eş Başkanı Ahmet Türk, Önder’in sözleri karşısında “Ben ve Aysel Tuğluk Gezi hakkında kişisel açıklamalarda bulunduk” yanıtı verdi.
3. AÇILIM’I BÖLDÜ
a. Halk hareketi ile sallanan Erdoğan, rüzgar karşısında durabilmek için söylem değiştirdi. Kendisinin “İmralı”, kurmaylarının da “barış elçisi” diye isimlendirdiği Öcalan, ansızın bölücü başı ve terörist başı oldu. BDP, Erdoğan’ın asıl niyetini bilse de, tabanda rahatsızlık yarattığı için Erdoğan’ın bu sözlerine tepki göstermek zorunda kaldı.
b. BDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş olmak üzere pek çok yetkili, bu süreçte hükümetin Açılım konusunda ev ödevlerini yapmadığını vurgulamaya başladı. Sürecin kesintiye uğradığı hem Ankara’da, hem de Diyarbakır’da fazlasıyla dile getirildi.
c. Daha ilginci şu iki haberdi: PKK, TSK’nin çekildiği bir askeri üsse yerleşmiş ve küçük çaplı bir çatışma yaşanmıştı. PKK, komutanları taşıyan bir helikoptere ateş açmıştı.
d. AKP ve PKK’nin akil adamları da bu süreçte bölündü. Polis şiddetine itiraz edenler olduğu gibi Açılımın tavsadığından şikâyet edenler de vardı. Örneğin Baskın Oran “Erdoğan barış sürecini buruşturup attı” diyordu artık.
Erdoğan’ı Türk bayrağına sarılmaya mecbur eden sürecin farkında olan deneyimli isim Ahmet Türk ise bu tür açıklamalara itiraz etti ve “bu hükümetle barış olmaz” sözlerini şu aşamada gerçekçi bulmadığını söyledi.
Hatta Türk, daha da ileri giderek Erdoğan’ın yardımcısı gibi konuştu ve Gezi eylemlerinde demokrasi talebi olduğu gibi hükümeti yıpratmak isteyen ve çözüm sürecine karşı olan bir senaryonun da devrede olduğunu savundu.
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
23 Haziran 2013
KÜRT’ÜMSÜLER
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 10/03/2013
Türk milleti, Türk milliyetçiliğini karalayanlara ve hedef alanlara haklı olarak soruyor: “Madem milliyetçilik kötü bir şey, neden Türk milliyetçiliğini karalarken, Kürt milliyetçiliğini kutsuyorsunuz?”
Baskın Oran, bu soruya bir yanıt(!) bulmuş. Şöyle açıklıyor bir röportajda: “Milliyetçilik milletini sevmek ve yüceltmek değildir. Milletini yüceltmeyi başkalarını aşağılamaya dayandıran ideolojidir. Kürtler, ‘Biz Türklerden üstünüz’ dediğinde bu milliyetçiliktir. Fakat ‘Biz kendi dilimizi, eğitimimizi istiyoruz, kendimizi yönetmek istiyoruz’ dediklerinde bu milliyetçilik değildir.” (Milliyet, 4 Mart 2013)
Kuşkusuz Baskın Oran, bu kavramları çok iyi bilecek bilgi ve birikime sahiptir. Ancak taraf olmak ama yanlış tarafta olmak, Oran’da bilgiyi eğmeye, bükmeye vesile olmuş. Fakat bizi asıl hayal kırıklığına uğratan, Baskın Oran’ın yaratıcılığının “ırkçılığı milliyetçilik” diye yutturmaya çalışmak seviyesinde kalmasıdır.
TÜRK ÜLKÜCÜSÜ DEĞİL TÜRKİYE ÜLKÜCÜSÜ!
Kavramları eğme bükme işlemi hükümet katında da uygulanıyor. Örneğin Sanayi ve Ticaret Bakanı Zafer Çağlayan…
Biliyorsunuz Çağlayan Kürt olduğunu ilan etti! Zafer Çağlayan’ı uzun süredir tanıyanlar ve onun ilk defa Kürt olduğunu duyanlar, haliyle şaşırdılar.
Fakat daha ilginci, Çağlayan’ın kendisini eski “Türkiye ülkücüsü” olarak da ilan etmesiydi. Anlaşılan AKP katında “Türk milliyetçiliği” dememek için “Türkiye milliyetçiliği” gibi bir kavam da uydurulmuş. Yanıt vermek kuşkusuz o dönemin ülkücülerinin eğitiminden sorumlu olan Devlet Bahçeli’ye ve diğer MHP yöneticilerine düşer!
KÜRT SORUNU İÇİNDE BİR ÇELİŞKİ
Aslında Kürt sorunu içinde yaşanan 40 yıllık iç çelişkilerden biri de budur. Şöyle ki, üç tür Kürt vardır:
1. Etnik olarak Kürt olan ama Türk milletinin bir parçası olduğunu bilen Kürtler. Ki bir kısmı, (soya dayalı) milliyet ile (dil, kültür, ortak pazar ve ortak vatana dayalı) milletin farkını bilir; zira ya 70’lerin sol ikliminde bulunmuştur ya da milli devletin ve Cumhuriyetin kazanımlarının farkındadır! Özellikle 80 öncesinde Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun ağırlıklı olarak CHP’li olması iyi incelenmelidir.
Ancak yine de bedel ödemişlerdir. Özellikle 70’lerle birlikte şehirlere göç edenler, horlanmaya, dışlanmaya maruz kalmıştır.
2. Milliyet, millet ayrımını bilmeden Kürt kimliğiyle yaşayanlar. Bu Kürtlerimizin büyük kısmı bedel ödemiştir: Sırf Kürt köyü olduğu için devletin imkânlarından yararlandırılmayan köylerden tutun, kimliği nedeniyle varı yoğu olan iki ağacına kastedilen köylüye kadar geniş bir kesim geçmişte, sağ iktidarlar döneminde ağır bedeller ödediler.
Başına gelenlerin Kürt kimliğinden kaynaklandığını görenlerin bir bölümü, maalesef etkisi günümüze kadar uzanan “ayrılıkçılığa” işte o dönemde saptılar.
Kuşkusuz bu kitleyi “bilinçli” olarak ayrılıkçılığın neferi olanlardan ayırıyoruz.
SAHTE KİMLİKLİLER
3. Kürt olduğunu gizleyen, bu etnik kökenini perdeleyerek yükselen, sistemin nimetlerinden faydalanan fakat günü geldiğinde Kürt olduğunu hatırlayan Kürt’ümsüler! İşte Zafer Çağlayan bu Kürt’ümsü türündendir.
Çelişki ilk iki grup ile sayısı az olan bu üçüncü grup arasındadır:
Yani bir yanda Türk milletinin bir parçası olarak Kürt milliyetine mensup olan birinci gruptaki yurttaşlarımız ile millet, milliyet ayrımı bilmeden Kürt’üm diyen ve bir kısmı maalesef ayrılıkçılığa sapan, ABD planlarına alet olan yurttaşlarımız vardır.
Bir yanda da Zafer Çağlayan gibi Kürt’ümsü isimlerin içinde bulunduğu, zor günlerde başka kimliklerin altına gizlenerek yükselen, küpünü dolduran, günü geldiğinde de “Ben de aslında Kürt’üm” diye ortaya çıkanlar vardır!
İlk iki grup kimliği nedeniyle bedel öderken, üçüncü gruptakiler sahte kimlikle dolaşmış, sistemden nemalanmıştır!
Kuşkusuz Kürt’ümsüler gibi ABD projeleri içinde olduklarından Türk’üm diyemeyen Türk’ümsüler de vardır. Hem Türk’ümsülere hem de Kürt’ümsülere verilecek en iyi yanıt ise kararlılıkla “Ne mutlu Türk’üm ve Kürt’üm diyene” demektir!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
10 Mart 2013