Posts Tagged Arınç

HAZİRAN AYAKLANMASI AKP-PKK’Yİ BÖLDÜ

25 gündür aralıksız süren Haziran Ayaklanması Türkiye’yi bölme projesinin aktörlerini böldü: 1. AKP’yi böldü. 2. PKK’yi böldü. 3. Açılım’ı böldü ve AKP ile PKK’nin arasına girdi.

1. AKP’Yİ BÖLDÜ

a. Cemaat, Gezi eylemleri adım adım Tayyip Erdoğan’ın izlediği “şiddet” politikasını eleştirdi. Erdoğan ise Türkçe Olimpiyatları’na katılarak, Gülen’e “bu süreçte kavga etmeyelim” mesajı verdi.

b. TSK karşıtlığı nedeniyle AKP’ye destek veren liberal, piyasacı kesimler, “yetmez ama evetçiler” ve AB sürecinin destekçileri, son birkaç aydır işaretleri beliren ayrılıklarını, Haziran ayaklanması ile netleştirdiler. Hemen hepsi AKP’nin tramvayından indi.

c. Abdullah Gül, Haziran ayaklanmasını fırsat bilerek ön plana çıktı ve polis şiddetini eleştirdi. Gül, Erdoğan Kuzey Afrika’dayken devlet adına “mesaj alındı” dedi; Erdoğan’ın yanıtı ise özetle “alınacak mesaj yok” şeklindeydi. Gül, bu süreçte Rize, Artvin, Ardahan “seçim” gezisine çıkarak, her gün medya önünde olmaya çabaladı.

d. Erdoğan’a vekâlet eden Arınç’ın Gezi eylemleriyle ilgili kimi “olumlu” mesajları Erdoğan’ı kızdırdı. Erdoğan’ın kapalı kapılar ardında “altının oyulmaya çalışıldığından” şikâyet etmesi ve ardından yaptığı konuşmalarda “partisine nifak sokulmaya” çalışıldığından şikâyet etmesi ve hatta son olarak “içimizdeki hainler” vurgusu yapması durumu göstermesi bakımından önemliydi.

Gerçi yalanlandıysa da, bu süreçte Erdoğan’ın kendisine yönelik ağır sözleri nedeniyle Arınç’ın istifa ettiği fakat Gül’ün ısrarıyla vazgeçtiği de iddia edildi.

Bu süreçte Ertuğrul Günay’ın polis şiddetine tepkisi, Erdal Kalkan’ın “Yeter! Söz gençliğin” çıkışı, İbrahim Yiğit’in “iç savaş uyarısı” yapması partideki kırılmalara işaret ediyordu.

Şamil Tayyar ile Kutalmış Türkeş’in tuvalette kavga etmesi ise partinin içine düştüğü gerilimi yansıtıyordu.

e. AKP’yi destekleyen en önemli örgütlerden Mazlum-Der Haziran ayaklanmasına bakış nedeniyle bölündü. Eski milletvekili olan Dernek Başkanı Ahmet Faruk Ünsal’ın bir kısım dernek yöneticisi ve üyesiyle birlikte imzaladığı Gezi Parkı bildirisi, Yönetim Kurulu’nu böldü.

2. PKK-BDP-DTK’Yİ BÖLDÜ

a. Haziran ayaklanmasının ilk günlerinde dozer önüne yatan BDP milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in girişimi şahsiydi. Nitekim bu köşede daha önce de belirttiğimiz gibi BDP’liler durumu “Sırrı’nın kendi eylemi” diye niteliyordu.

Zaten sonrasında BDP hiç yoktu ve hatta BDP grup başkanvekili İdris Baluken, “BDP olarak hiçbir sebep ve durumda biz bu ırkçı, ulusalcı, cinsiyetçi, tekçi, militarist kesimlerle yan yana durmayacağız” diyerek partisinin pozisyonunu özetliyordu. Öyle ki Bülent Arınç BDP’ye şöyle sesleniyordu: “BDP’nin olayın ilk anından itibaren takındığı tavrı takdir ediyor ve kendilerine teşekkür ediyoruz.”

Ancak BDP’nin örgütsel tavrına rağmen, Taksim’e gelen ve eylemlere destek veren BDP’liler vardı.

b. İlerleyen günlerde BDP heyeti İmralı’ya gitti ve Öcalan’ın “Taksim’i ulusalcılara bırakmayın” talimatını getirdi. Ardından BDP Taksim’e çıkmaya ve Apo posteri açmaya başladı. Erdoğan’ın “can simidi” gibi sarıldığı bu görüntüler üzerinden her gün “ulusalcılarla bölücüler yan yana” propagandası yapması, Öcalan’ın talimatının gerçek sahibine işaret ediyordu: Hakan Fidan!

Amaç, Apo posterleri açarak halkın Taksim’e sahip çıkmasının engellenmesiydi. Nitekim BDP İstanbul’da eylemlere katılıyor, İzmir’de katılmaya çabalıyor fakat Diyarbakır’da eylem yapmıyordu! Fakat Fidan’ın hedefinin tutmadığını önemle belirtelim!

c. Haziran ayaklanması Sırrı Süreyya Önder’i DTK ile de karşı karşıya getirdi. Önder Nuçe TV’de açık açık DTK’yi suçladı: “Türkiye yanıyor, dünyanın en büyük isyanlarından biri… DTK tek cümleyle destek açıklaması yapmadı.”

DTK Eş Başkanı Ahmet Türk, Önder’in sözleri karşısında “Ben ve Aysel Tuğluk Gezi hakkında kişisel açıklamalarda bulunduk” yanıtı verdi.

3. AÇILIM’I BÖLDÜ

a. Halk hareketi ile sallanan Erdoğan, rüzgar karşısında durabilmek için söylem değiştirdi. Kendisinin “İmralı”, kurmaylarının da “barış elçisi” diye isimlendirdiği Öcalan, ansızın bölücü başı ve terörist başı oldu. BDP, Erdoğan’ın asıl niyetini bilse de, tabanda rahatsızlık yarattığı için Erdoğan’ın bu sözlerine tepki göstermek zorunda kaldı.

b. BDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş olmak üzere pek çok yetkili, bu süreçte hükümetin Açılım konusunda ev ödevlerini yapmadığını vurgulamaya başladı. Sürecin kesintiye uğradığı hem Ankara’da, hem de Diyarbakır’da fazlasıyla dile getirildi.

c. Daha ilginci şu iki haberdi: PKK, TSK’nin çekildiği bir askeri üsse yerleşmiş ve küçük çaplı bir çatışma yaşanmıştı. PKK, komutanları taşıyan bir helikoptere ateş açmıştı.

d. AKP ve PKK’nin akil adamları da bu süreçte bölündü. Polis şiddetine itiraz edenler olduğu gibi Açılımın tavsadığından şikâyet edenler de vardı. Örneğin Baskın OranErdoğan barış sürecini buruşturup attı” diyordu artık.

Erdoğan’ı Türk bayrağına sarılmaya mecbur eden sürecin farkında olan deneyimli isim Ahmet Türk ise bu tür açıklamalara itiraz etti ve “bu hükümetle barış olmaz” sözlerini şu aşamada gerçekçi bulmadığını söyledi.

Hatta Türk, daha da ileri giderek Erdoğan’ın yardımcısı gibi konuştu ve Gezi eylemlerinde demokrasi talebi olduğu gibi hükümeti yıpratmak isteyen ve çözüm sürecine karşı olan bir senaryonun da devrede olduğunu savundu.

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
23 Haziran 2013

, , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Yorum bırakın

ABDÜLHAMİT DÜŞERKEN

Nabi Avcı’nın durumu saptayan itirafı önemli: “Normal koşullarda bir araya gelmesi düşünülemeyecek birbirinden çok farklı kesimleri, grupları, fraksiyonları toz duman içerisinde birbirleriyle buluşturduk.”

Peki, Erdoğan tüm Türkiye’yi karşısında birleştirirken, kendi cephesinde durum ne? İnceleyelim:

AKP TAKSİM’İ DEĞİL, TAKSİM AKP’Yİ BÖLDÜ

1. Erdoğan’ın kurmayları açıkça Gül-Arınç ittifakına dikkat çekiyor. Erdoğan cephesine göre ikili, süreçten yararlanmak için çaba sarf ediyorlar. Abdülkadir Selvi üzerinden “Eğer Erdoğan’ı tasfiye operasyonu başarılı olursa, Gül’ü ikinci kez Çankaya’ya çıkaralım, Arınç’ı başbakan yapalım diye hareket etmeyecekler”  uyarısı yapıyorlar. Mesaj açık: Sizi de yerler, dönün bu tarafa!

2. Erdoğan’ın kurmayları, bu ikili ile Cemaatin ittifakı üzerinde önemle duruyorlar. Zira bu ittifak AKP içindeki Erdoğan nüfuzuna önemli oranda darbe vuruyor.

3. AKP’ye oy veren geniş kitle bölündü. Erdoğan’ın faşizan uygulamalarından rahatsız olanlar her türlü karşı propagandaya rağmen alanlara gidiyorlar. Erdoğan bu yön değişikliğini engellemek için önce Taksim’e Cami lafını ortaya attı. “Taksim’dekiler Cami karşıtı” diye yaftalayarak, tabanının o kitleyle karışmasını engellemeye çalıştı, tutmadı.

Erdoğan’ın kurmayları ardından psikolojik savaş üretimi “Cami’de grup seks yapıyorlar”, “Başörtülülere saldırıyorlar” yalanlarıyla kitleyi ayrıştırmayı denedi, tutmadı. Olan Erdoğan’ın medyadaki “başörtüsü mağduriyeti fetişizmi” yaşayan sözcülerine oldu.

4. AKP içinde durumdan rahatsız olan alt düzey yönetici istifaları başladı. Kimi il ve ilçelerdeki Yönetim Kurulu üyelerinin tepki istifası daha da büyüyecek gibi görülüyor.

5. Erdoğan’ın kimi destekçileri, ekranlardan onun artık alanlara kulak vereceğini iddia ederek tansiyonu düşürmeye çalıştı. Nitekim Erdoğan’ın Kuzey Afrika’daki basın toplantıları süngüsünün düştüğünü gösteriyordu. Ancak şikâyet edilen özellikleri, Erdoğan’ın karakterini oluşturuyordu ve alttan alırken bile o faşizan tutumu sivilce gibi çıkıyordu: “Demokratik talep olsa canım feda.”

Yani alanlardaki kitlenin talebinin demokratik olup olmadığına da o karar verecekti! 23 Nisan’da koltuğunu verdiği çocuğa “Artık başbakansın, ister asar, ister kesersin” diyen birinden “demokrat” portresi çıkarmak mümkün değildi!

5. Kuzey Afrika dönüşü Erdoğan’ın kitlesel karşılanıp karşılanmayacağı da partide tartışma yarattı. Bir yandan “ya fiyasko olursa” endişesi, bir yandan “karşılanmayan bir başbakan” pozisyonuna düşme endişesi, partiyi ikircikli duruma düşürdü.

Bazı üst düzey AKP’lilerin ekranlara çıkıp karşılama olmayacağını ilan etmesine rağmen, 6 Haziran gece yarısı İstanbul’daki tüm örgütlere ve üyelere SMS’le Atatürk Havalimanı’nda toplanma çağrısı yapıldı. Ancak bu “orta yol” çözümü, duruma çare olmadı!

Üstelik az sayıdaki taraftara attırılan şu sloganlar “çaresizlik atağı” olmaktan öteye gidemedi: “Yol ver gidelim, Taksim’i ezelim”, “Azınlık şaşırma sabrımızı taşırma”, “Tayyip’in askerleriyiz.”

“Yüzde 50’yi evinde zor tutuyorum” diyerek halkını tehdit eden Erdoğan, alanlara çıkan milyonları bu sloganlarla da korkutamadı, tersine taraftarlarının arasındaki itibarını daha da aşındırdı ve tabanda eylemcilere hak verenlerin oranını yükseltti.

AKP-MHP-BDP KOALİSYONU

6. Erdoğan’ın cephesi gibi TBMM’deki partiler de fiilen bölündü.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli partisine eylemlere katılmayı yasakladı, ısrar eden milletvekillerinin istifasını istedi. Bahçeli’nin gerekçesi, alanlarda PKK-BDP’nin ve sol maskeli örgütlerin de bulunmasıydı.

BDP de alana mesafe koydu. Onların gerekçesi özetle “Ulusalcılarla ve ırkçılarla yan yana olmayız.” şeklindeydi.

Yani MHP bölücülerle, BDP de ırkçılarla yan yana durmayacaktı ama her iki parti de Erdoğan’ın eteğinde birleşecekti!

Üstelik BDP, Erdoğan’ın imdadına iki kere yetişecekti. BDP 9. günden itibaren Taksim’e gelme kararı aldı. Böylece Öcalan posterleri açarak halkı alandan soğutacaktı. Erdoğan, biber gazıyla yapamadığını Öcalan posterleriyle deneyecekti!

7. Erdoğan’ın ekibi, alanlardaki Cumhuriyetçi kitleyi etkileyebilmek adına, özellikle Yeni Şafak üzerinden “CIA operasyonu” yalanına başvurdu. Güya CIA Erdoğan’ı devirmek için düğmeye basmıştı! Alanlardaki orantısız zekâ haliyle sordu: “Obama’yla yağan yağmurda beraber yürümeniz yalan mıydı?”

Erdoğan ekibinin bu tezgâhı da tutmadı, tersine tezgâhın sahipleri de bölündü. Hem Yeni Şafak içinde, hem de diğer yandaş gazeteler içinde bu tür “dış düğme” haberlerine ciddi itiraz eden kalemler oldu.

8. Erdoğan eylemlerin arkasında “faiz lobisinin” olduğunu belirterek, açıkça büyük sermayeye ve medyasına devletin “maliye” kılıcını sallamış oldu. Ekonomisini faiz lobisi üzerine inşa eden Erdoğan, istemese de bu kesimi hedef almak zorundaydı zira tutunabilmek adına ayrışma mecburiyetine düşmüştü.

Yani Erdoğan’ın üstünde bulunduğu cam tepsi, artık kırılmıştı!

HALK HÜKMÜNÜ VERDİ

Sonuç olarak diyebiliriz ki, Erdoğan için yolun sonu göründü. Halk hükmünü verdi: “Hükümet istifa!”

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
8 Haziran 2013

, , , , , ,

Yorum bırakın

ERDOĞAN’IN SUÇU BÜYÜK

“Yüzde 50’yi evinde zor tutuyorum” diyerek açıkça 10 gündür eylem yapan halkı tehdit eden Erdoğan, bu sözleriyle hem meşruiyetinin kalan kısmını yitirmiş hem de “halkı, kin ve düşmanlığa” aleni tahrik suçu işlemiştir!

Bir ülkenin başbakanının halkının yarısını, diğer yarısı üzerinden tehdit etmesi Hitler’in ya da Mussollini’nin bile aklına gelmemiştir!

HALKI HALKA KIŞKIRTMAK

Kimileri bu büyük suçun farkında olduğundan durumu kurtarmaya yönelik açıklamalara soyunmaktadır: “Başbakan o lafı şundan dedi. Kaç gündür taban arıyor ve sokağa çıkmak istiyor. Başbakan’a büyük baskı var sokağa çıkmak için.”

Acaba söylerken kendileri de inanıyor mu buna? Yani yüzde 50, yani milyonlar Erdoğan’ı arayıp “Reis, bırak da sokağa çıkalım, şunlara haddini bildirelim” mi diyor?

Neresinden baksanız tutarsız, neresinden baksanız ciddiyetsiz.

Hiçbir açıklama Erdoğan’ın bu tahrik suçunu hafifletemez. Zaten Erdoğan suç içeren bu konuşmasından iki gün önce de şöyle bağırıyordu: “Siz 250 bin kişi topluyorsanız, ben de 1 milyon kişi toplarım.”

BAKANLARININ BAŞI

Sadece bu sözleri bile neden Erdoğan karşıtı bir başkaldırının olduğunu anlamaya yeter!

Erdoğan başbakanlık yapmıyor; kendisini sadece oy verenlerin başbakanı sayıyor, kendisine oy vermeyene düşman oluyor, yaşam alanlarını daraltıyor, hor görüyor, aşağılıyor, alkolik diyor, çapulcu diyor, marjinal diyor, ahlaksız diyor, “kucağa oturtma” benzetmeleri yapıyor, “benim istediğim kalıba gireceksiniz” diyor!

İtiraz gelince maliyeyle, denetimle, ihaleyle gözdağı veriyor.

İtiraz gelince Ergenekon tertipleriyle zindanı gösteriyor.

İtiraz gelince polisle, biber gazıyla, olmadı kendisine oy verenlerle tehdit ediyor!

Ama artık yolun sonuna gelindi. Zira “korku duvarı” aşıldı, Erdoğan’ın fermanı yırtıldı!

MHP VE BDP’DEN AKP’YE CAN SİMİDİ

İlginçtir, Erdoğan ne zaman sıkışsa, sistem içinden kendisine can simidi atanlar oluyor.

Örneğin Devlet BahçeliBahçeli Salı grup konuşmasında “Parti olarak Taksim’de olayların kıyısında köşesinde olmamız dahi söz konusu değildir.” dedi.

Bahçeli yetinmedi, ertesi gün de eyleme katılmak isteyen milletvekillerinin istifasını istedi!

Erdoğan’a can simidi atan bir başka parti ise BDP oldu. BDP Grup Başkanvekili İdris Baluken şöyle diyor: “Statükoyu güçlendirecek sloganlar ve imgeler bu protestoların başat özneleri konumuna gelmiştir. BDP olarak hiçbir sebep ve durumda biz bu ırkçı, ulusalcı, cinsiyetçi, tekçi, militarist kesimlerle yan yana durmayacağımızı ifade etmek istiyoruz.”

Yani AKP, MHP ve BDP ile halka karşı ittifak kurmuş oluyor!

AMPULLER SÖNÜYOR

Ancak Erdoğan’ı ne MHP ve BDP desteği, ne de Gül-Arınç üzerinden sergilenen gaz alma ve süreçten yararlanma projesi kurtaracak. Çünkü Erdoğan-Gül iktidarı 11 yıllık saltanatının sonuna geldi!

Bu akşam Türk milleti, Kuzey Afrika’dan dönen Erdoğan’ı akşam evlerindeki ampulleri söndürerek karşılayacak!

Ta ki son ampul sönene kadar!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
6 Haziran 2013

, , , , ,

Yorum bırakın

ARINÇ’TA EMİNE ERDOĞAN’IN KASETİ Mİ VAR?

Başlıktaki soruyu Ergenekon davasında dinlenen 31 gizli tanıktan birinin iddiası nedeniyle sorduk. Madem Ergenekon’un hâkimleri ciddiye alıp da bunları dinliyor, bugünlük biz de kulak verelim…

27 Temmuz 2012 günü dinlenen Yıldız kod isimli gizli tanık anlatıyor: “Papa Türkiye’ye geldiği gün, Bülent Arınç Emine Hanım ile Ergün Poyraz’ı buluşturmuş, Emine Hanım demiş ki, ‘Niçin bizle uğraşıyorsun, biz sana ne yaptık’ demiş… Pardon Bülent Arınç buluşturmamış, Bülent Arınç’ta bu kaset varmış… Bülent Arınç’ın bildiği isimler çekmişler, bu benim mantığım. Tayyip’i yıkacağını, bu kasetle Tayyip’i yıkacağını…

İşin ilginç yanı, gizli tanık Yıldız, sözlerinin devamında tertibi de aslında ifşa ediyor: “Bakın duyduğumu ben yazdırdım. Polis sadece isim söyledi, Bülent Arınç, Emine Erdoğan dedi… Çünkü biliyorlar.

Hâkim “Emniyet nasıl biliyor?” diye soruyor. Yıldız’ın yanıtı: “O Türk polisinin gücü işte.”

Tek başına bu sözler bile Ergenekon tertibini, tertipte Emniyet içindeki F Tipi yapının rolünü ortaya koymaya yetiyor!

GİZLİ TANIK TERÖRÜ

Bu çarpıcı sözleri, Ergenekon davasının kıdemli sanıklarından Hikmet Çiçek’in son kitabından alıntıladım. Yılların usta gazetecisi Hikmet Çiçek, Ergenekon davasında dinlenen 31 gizli tanığı kitaplaştırdı. Kaynak Yayınları’ndan çıkan “Ergenekon Tertibinde Gizli Tanıklar” isimli bu kitap, biz gazeteciler için bir hazine!

Cinayet, uyuşturucu kaçakçılığı, gasp, tecavüz, adam yaralama, adam kaçırma, dolandırıcılık, fuhuş hükümlüsü gibi “saygın” mesleklere sahip bu gizli tanıklar içinde PKK, Dev-Sol ve Hizbullah itirafçıları da var.

Hikmet Çiçek bu gizli tanıkların anlattıklarını yazarken, aslında tam bir gizli tanık terörüyle karşı karşıya bulunduğumuzu da sergilemiş oluyor.

MİT: ERDOĞAN’IN HESAPLARINI CIA’YA ARINÇ VERDİ

Son olarak Fethullah Gülen’le görüşen Bülent Arınç’la ilgili bu iddia önemli.

Zira Cemaati “devlet içinde devlet” olarak nitelendiren Tayyip Erdoğan da biliyor ki, kendisini dinleme olanağına sahip tek yapı Fethullah Gülen’in Emniyet’in TEM ve İstihbarat birimlerine yerleşmiş çocuklarıdır. Nitekim dinlendiği ortaya çıkınca ilk iş olarak polis korumalarının tamamını değiştirdi.

Bülent Arınç’ın adı bu tip işlere ilk kez karışmıyor tabii… Örneğin Ergenekon sanığı olarak Silivri’de yatarken şüpheli bir şekilde ölen MİT’in üst düzey yöneticisi Kâşif Kozinoğlu, Tayyip Erdoğan’ın gizli hesap bilgilerini CIA’ya Arınç’ın verdiğini iddia etmişti!

DENİZ YILDIRIM: ERDOĞAN’I KİM DİNLEYEBİLİR?

Bülent Arınç faslını burada kapatıyor ve bu kez Hikmet Çiçek’in koğuş arkadaşı Deniz Yıldırım’a kulak veriyoruz. Erdoğan’ın kasetlerini haberleştirdiği için Ergenekon’da yargılanan Aydınlık Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Deniz Yıldırım, önceki gün son savunmasını yaptı.

Yıldırım, Çiçek’in kitaplaştırdığı 31 gizli tanığın ifadeleri dışında, dinlenen tüm tanıkların, yani 157 kişinin ifadelerini de incelemişti. 10 bin sayfayı aşkın ifadelerden çıkardığı sonuçları son savunmasında özetledi. Biz sadece 157 tanığın da varlığı iddia edilen Ergenekon örgütüne dair tek bir somut şey söyleyemediğini, en fazla “görmedim, bilmiyorum, sadece duydum” diyebildiklerini köşemize alalım.

Yıldırım savunmasının ikinci bölümünde üç önemli saptamayı dile getirdi:

1. Deniz Yıldırım, savcının mütalaasında da görüldüğü gibi, sadece 4 konuşmayı yayımladığı için yargılanıyordu.

2. Ancak Yıldırım’ın yayımladığı 4 konuşma da, basın savcılarının açtığı davalar nedeniyle yargılanmıştı fakat tamamı beraat etmişti. Suç bulunmamış, tersine gerekçeli kararda da belirtildiği gibi kamu yararı bulunmuştu!

3. Üstelik mahkemede tanık olarak dinlenen Vatan Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Tayfun Devecioğlu,  Yıldırım’ım yayımladığı görüşmelerin Aydınlık gibi diğer gazetelere de gönderildiğini açıklamıştı. Üstelik Vatan ve Haber Türk, bunları kısmen haberleştirmişti.

Savcıların iddialarını tek tek çürüten Deniz Yıldırım savunmasının sonunda haklı olarak mahkeme heyetine soruyordu: “Erdoğan’ı kim dinleyebilir?

Yanıtı da yine kendisi veriyordu: “Başbakan Erdoğan’ı ben dinlemedim, dinleyemem de… Erdoğan’ı sadece en yakınındakiler dinleyebilir!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
26 Mayıs 2013

, , , , , , , , , , , , ,

Yorum bırakın

%d blogcu bunu beğendi: