Posts Tagged Duran Kalkan

PKK Kongresinde ABD’nin rolü

PKK Kongresinin üç temel mesajı var: 

1) Kararlara göre “PKK adıyla yürütülen çalışmalar sonlandırıldı” ama “Apocu hareket” farklı şekillerde sürecek. Bunu karar metninde bazen “demokratik siyaset yöntemi”, bazen de “öz savunma örgütlülüğü” diye tarif ediyorlar. Yani PKK aslında ortadan kalkmıyor, kimlik ve şekil değiştiriyor.

2) PKK, sorunun kaynağının “Lozan ve 1924 Anayasası” olduğunu ileri sürerek, çözümü de “Lozan ve 1924 Anayasasının öncesine dönmek” şeklinde koyuyor. PKK böylece doğrudan Cumhuriyeti ve ulusal devleti hedef alıyor. Üstelik bir kaç kez Türkiye’yi “soykırım”la suçlayarak!

3) PKK, kararların uygulanabilmesinin şartlarını da açıklıyor: “Öcalan’ın süreci yönlendirmesi, demokratik siyaset hakkının tanınması ve sağlam bütünlüklü bir hukuki güvence!”

Erdoğan ve Bahçeli rahatsız değil

Türkiye’yi ayağa kaldıran bu mesajlar, suçlamalar, iddialar bildirinin muhataplarını hiç rahatsız etmedi! Tersine, Cumhurbaşkanı Erdoğan da MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli de bildiriyle ilgili memnuniyet açıkladılar. Hatta Erdoğan, “yeni bir safhaya” geçildiğini müjdeledi!

AKP medyası da bildirideki Lozan ve soykırım gibi suçlamaların kulak arkası edilmesini savundu. “Lozan hezimettir” diyenler için, “sorunun kaynağı Lozan’dır” denilmesi elbette bir sorun teşkil etmiyor!

Öcalan da ilk kısa değerlendirmesinde “PKK 12. Kongresinde alınan kararları ve önümüzdeki döneme ilişkin mesajları saygıyla selamlıyorum” dedi. (Oysa Öcalan yıllar önce ‘Sevr’e karşı Lozan’ çizgisini savunmuştu ve bu bakımdan siyasal İslamcılardan daha ileri bir tutum almıştı.)

PKK Kongresinde kim, neyi savundu?

PKK Kongresi’ndeki konuşmaları da inceledim. Açıklanan karar metninin, Murat Karayılan, Cemil Bayık ve Duran Kalkan’ın konuşmalarına paralel olduğu görülüyor. Hatta konuşmalar metne göre daha da üst perdeden: Açıkça 52 yıldır sürdürdükleri mücadelenin zaferle sonuçlandığını, Türk devletinin bu nedenle kendileriyle anlaşmaya oturduğunu savunuyorlar.

PKK liderleri, öncelikle PKK’nin varlığının çeşitli şekillerde süreceğini belirtiyorlar. Karayılan “PKK 2002’de de feshedildi, amaç değişim-dönüşümdü, yeni bir sürecin başlangıcıydı” diyor ve bugünkü kararın da “bir son olmadığını, yeni bir başlangıç olduğunu” savunuyor. Duran Kalkan da “bunun bir son olmadığını, yeni çıkışların önünü açacak bir başlangıç olduğunu, kararın 52 yıllık Apocu hareketin PKK adıyla yürüyüşünün sonlandırılmasından ibaret olduğunu” belirtiyor. Kalkan, Kongrenin hızla tamamlandığını ama “fiiliyatının aylarca süreceğini” belirtiyor, bu zaman diliminde de “Apocu hareketin, misyonununa uygun şekilde yeni sürece taşınacağını” söylüyor. Kalkan, “Bu sonladırıp bitirme değildir, PKK’nin kuruluşundan çok daha güçlü biçimde yeni kuruluşlar için ön açmadır” diyor. Öte yandan Karayılan, “silah bırakma kararının uygulanabilmesi için, önce yasal değişikliklerin yapılmasını” istiyor ve “Önder Apo’ya güveniyoruz ama silahları gerçekten devre dışı bırakmamız için devlete de güvenmemiz gerekiyor” diyor. (ANF, 13.5.2025).

ABD’li sözcü detay vermeden işaret etti

ABD, PKK Kongresi bildirisinden memnun. Dahası bu sonuçta parmağının da olduğu anlaşılıyor. Örneğin ”ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcü Yardımcısı Tommy Pigott, ‘ABD’nin, PKK’nin bu kararında bir etkisinin olup olmadığı’ yönündeki soruya net yanıt vermekten kaçınırken, Türk ve ABD’li diplomatlar arasındaki diplomatik görüşmelerin detaylarına girmeyeceğini söyledi. Sözcü ‘terör örgütünün silah bırakması medeniyet için bir zaferdir’ değerlendirmesi yaptı” (AA, 13.5.2025).

Burada kritik konu, Suriye’deki PYD/YPG’nin durumudur. Nitekim DEM Partili Cengiz Çandar, PKK’nin fesih ve silah bırakma kararının PYD/YPG’yi kapsamadığını vurguluyor.

Anımsayacaksınız, ABD önce HTŞ ile SDG’yi (omurgasını YPG’nin oluşturduğu örgüt), ardından da PYD ile ENKS’yi (Barzanicilerin Suriye kolu) anlaşma masasına oturtmuştu. Yaptırımları aşamalı kaldırma, Washington’un buradaki kozuydu.

ABD Başkanı Donald Trump, Suudi Arabistan’dayken Suriye’ye yaptırımları kaldırdığını açıkladı. Kararında “Erdoğan’la görüşmesinin” payı olduğuna dikkat çekti. Trump, Riyad’da hem Suriye Cumhurbaşkanı Şara ile ikili görüşme yaptı, hem de Suudi Veliaht Prensi Selman ve uzaktan erişim yoluyla Erdoğan’ın da dahil olduğu dörtlü zirve yaptı.

Kısacası Açılım ile Suriye’de Esad’ın devrilmesi sürecinin paralel gitmesi ve PKK’nin Kongre kararıyla Suriye’ye yaptırımların kalkması arasında doğrudan bir ilişki var. Hepsinin çıktığı kapı da PKK’nin yeni bir kimlikle Suriye’nin kuzeydoğusunda devletleşmekte olduğudur.

Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
15 Mayıs 2025

, , , , , , , , , , , , , ,

Yorum bırakın

İŞTE ASIL DARBECİ KAFASI

Başbakan Erdoğan, Öcalan ile BDP heyeti arasındaki görüşmeye dair notların yayımlanmasına köpürdü ve Yıldırım Demirören ile Derya Sazak üzerinden medyayı tehdit etti: “Bu haberi yapamazsınız! Batsın gazeteciliğiniz!”

Öncelikle belirtelim: 12 Eylül’ün “Şu, şu haberler yapılacak” diyen generalleri ile günümüzün “bu haberi yapamazsın” diyen Başbakan Erdoğan’ı zihin kardeşidir!

Gelelim Erdoğan’ın neden itiraz ettiğine…

ANCAK SUÇLULAR KORKAR!

BDP heyetinin Öcalan’la görüşmesi kötü bir şeyse, iktidar neden hukuku hiçe sayarak böyle bir görüşmeye olanak yarattı? Bu görüşme MİT-Öcalan görüşmesinin bir parçası olduğuna göre iktidar, Öcalan’la görüşmekten utanıyor mu?

Utanacakları bir şey yapmıyorlarsa, tersine AKP hükümeti çıkıp görüşmeyi de görüşmenin içeriğini de çatır çatır savunmalı.

Ancak savunmak ne kelime, korkuyorlar! Çünkü yaptıklarının suç olduğunu biliyorlar!

Erdoğan özel temsilcisi Hakan Fidan aracılığıyla Öcalan’la görüşmesini “ben değil, devlet görüşüyor” diye kamufle edemiyor artık. Erdoğangörüşüyoruz ama masaya oturmuyoruz” diyerek pazarlık yaptığını gizleyemiyor artık.

“Bu haberi yapamazsınız” demesi şundan: Çünkü o haberde, yani o notlarda, Öcalan aslında Erdoğan’la vardığı mutabakatın “bir bölümünü” dikte ediyor örgütüne. Erdoğan mutabakatın “kamuoyu hazırlanmadan” deşifre edilmesinden rahatsız!

Çünkü biliyor ki, mutabakat hazmettire hazmettire, alıştıramadan ortaya çıkarsa, milletin ayaklarının altında kalacak!

“Baldıran zehri içtim” demesi ondan…

HANİ DEMOKRATTINIZ?

Medyada “İmralı zabıtlarından” en rahatsız olanlar AK medya ile Gülen cemaati. AK medya rahatsız çünkü “Barışsever” diye pazarlamaya kalktıkları Öcalan portresi, hesaplarını tersyüz etti. Gülen cemaati rahatsız, çünkü “boşaltmak zorunda kaldıkları yere Öcalan’ın talip olduğunu” gördüler.

Merkez medyada “İmralı zabıtlarından” en mustarip olan isim ise Nagehan Alçı! Zira Nagehan Alçı daha iki hafta önce transfer olduğu yeni gazetesinin bu haberini savunmak ile Başbakan Erdoğan’la ters düşmemek arasında kaldı.

Nitekim son yazısında bu sıkışmışlık vardı. Önce yazısının başında Milliyet’in yaptığının habercilik olduğunu savunarak üzerindeki “yeni işyeri” baskısını atmış, ardından da Sol’dan Sağ’a dönen ağabeylerine nal toplatırcasına Erdoğan’a desteğe geçmiş!

Öyle ki, barış sürecine ve Erdoğan’a destek çıkmayanları ahlaksızlıkla hatta daha çok insanın ölümüne yol açmakla suçlamış! (Milliyet, 3 Mart 2013) Neredeyse Erdoğan’a destek vermeyen meslektaşlarını Duran Kalkan’la, Fehman Hüseyin’le bir tutacak!

Hani demokrattınız? Demokrasiden, aynı şeyi düşünmeyen meslektaşınıza iktidarın kanatları altında posta koymayı mı anlıyorsunuz?

Açık söyleyelim: Bu kafa Bushgil kafasıdır!

MUTABAKAT’A DESTEK BÖLGESEL SAVAŞA DESTEKTİR!

2003’ü hatırlayın… O zaman da Bush’un “Irak’a özgürlük götürmesine” destek vermeyenleri Saddam’ın “zulmüne” ortak olmakla ve daha çok insanın ölmesine yol açmakla suçluyorlardı!

Sonuç ortada: 1 milyon Iraklı Müslüman katledildi!

Bush’un Irak’ı işgal planının adı Irak’a özgürlük götürmekti; Erdoğan’ın Öcalan’la Kürt Koridoru mutabakatı ise “Barış” oldu!

Biri CIA’nın perdesidir, diğer de MİT’in…

Onlarca nedeni bir yana bıraksak bile, zabıtlarda yer alan Öcalan’ın “çekilirsek gerilla biter görüşüne katılmıyorum; Suriye var, İran var” sözleri, “Barış’ı değil, Savaş’ı getireceklerini” tek başına kanıtlar!

Barış adı altında Kürtleri Ortadoğu’da ateşe sürüyorlar! Barış adı altında Türkiye Cumhuriyeti’nin rejimini yıkıyorlar! Barış adı altında Türk-Kürt federasyonu inşa ediyorlar! Barış adı altında komşularının topraklarına göz dikiyorlar! Barış adı altında Türk ve Kürt’ü, bölgede Fars ve Arap’la karşı karşıya getiriyorlar! Barış adı altında Savaş tezgahlıyorlar!

Asıl bu gerçeğe rağmen susanlar ve çıkarları için Erdoğan’a destek verenler ahlaksızdır ve daha çok insanın ölümüne yol açacaktır!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
5 Mart 2013

, , , , , , , , , ,

Yorum bırakın

PKK: ERGENEKON’DA YARGILANAN TSK YENİLDİ

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ile PKK yöneticisi Duran Kalkan’ı bir ortaklıkta buluşturan ne olabilir?

Hayır, birinin dağda olması, diğerinin de “ben de dağa çıkardım” demesi değil. Zira Arınç, Başbakan Erdoğan’ın ayarından sonra “düz ovada siyasete devam” kararı aldı.

Peki, o zaman bu iki isim hangi konuda ortaklar, hangi söylemde mutabıklar?

TÜRK SUBAYI KARŞITLIĞI

Anımsayacaksınızdır. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç Ergenekon davasında yargılanan subaylar için şöyle demişti: “Allah’a çok şükrediyorum ki Türkiye bunların zamanında bir savaşa falan girmemiş, yoksa bunların savaşacak halleri yok.

Arınç sonrasında Sakarya’da yaptığı bir konuşmada da generallere seslenmiş ve “Türkiye’de AK Parti iktidarı var. Meydan okuyoruz.” demişti.

Mevlithan ve hafızlar, bizim manevi komutanlarımızdır” diyen Arınç, geçen yıllar içinde her vesileyle Türk subayı karşıtlığını sergilemişti.

Bülent Arınç’ın şahsında cisimleşen bu TSK karşıtlığı, AKP’nin en önemli politikasıydı. Öyle ki AKP MKYK üyesi Yasin Aktay,  “Türk devleti ile PKK’nin savaştığını, tarafsız olan AKP’nin ise bu savaşı durdurmaya soyunduğunu” belirtiyordu.

PKK’NİN ERGENEKON DAVASI YORUMU

Kendisini TSK ile PKK’ye eşit uzaklıkta konumlayanın, nesnel olarak hangi cephede yer aldığı kuşkusuz ortadadır. İşte o nesnel ortaklık nedeniyle, AKP ve PKK Ergenekon davasında Türk Ordusu’nun tam karşısında birlikte konumlanmışlardır.

Bakınız PKK’nin üst düzey yöneticisi Duran Kalkan ne söylüyor: “Türk ordusu savaşta aslında yenilmiş durumda. Bunu darbe ve Ergenekon davalarında yargılanan generallerin, subayların durumunda görüyoruz.

AKP SAVCI, PKK TANIK, TSK SANIK

Ergenekon davasındaki bu ortaklığı sadece Bülent Arınç ile Duran Kalkan’ın birbirini besleyen açıklamalarına bakarak saptamıyoruz elbette…

Başka?

1. TSK’nin sanık yapıldığı bu davada PKK tanıktır, AKP savcıdır!

2. Yargılanan subaylarla ilgili suçlamalarda, “teröristle mücadelesi” vardır!

3. Öcalan’ı sorgulayan Albay Atilla Uğur başta olmak üzere, bu davada yargılananlar PKK ile mücadelede en kritik görev üstlenenlerdir.

4. Nitekim Başbakan Erdoğan’ın özel temsilcisi sıfatıyla Oslo’da PKK yöneticileriyle görüşen Hakan Fidan, muhataplarından bölgede şikâyetçi oldukları kamu görevlilerinin isimlerini istemiştir. Ne için? Kuşkusuz çeşitli yöntemlerle tasfiye etmek için.

5. Genelkurmay Başkanı’nı “terör örgütü lideri” diye suçlayanlar, doğal olarak PKK’yi aklamaktadırlar!

6. PKK, Balyoz davası sonuçları için “daha çok ceza verilmeliydi” diyerek “iddia makamında” olduğunu göstermiştir.

ATATÜRK YERİNE İŞGAL TERCİH EDENLER

Peki, iktidarda olan bir hükümet ordusuna nasıl bu kadar karşıt olabilir? Nasıl ordusunun düşmanı olan bir terörist örgütle aynı frekansta buluşabilir? Bu nasıl bir psikolojidir?

Yanıtı, yıllar önce Fatih Altaylı’nın Teke Tek programında “Mustafa Kemal yerine İngiliz işgalini tercih ederdik” diyen o genç kızın sözlerinde!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
25 Aralık 2012

, , , , , , , ,

Yorum bırakın

İSTİHBARATIN SEFALETİ

Uludere’de yanlış istihbarat vardı… Suriye’de düşen uçağımızda hâlâ soru işaretleri var…  Şemdinli’ye günlerce süren sızma engellenmediğine göre bilinmiyordu, ya da bilenler duyurmuyordu…

Kimi Erdoğancı köşe yazarları, bu durumla ilgili olarak cemaati suçluyor. Onlara göre MİT PKK’ye her seviyede sızmıştı ama KCK davasının savcıları MİT Müsteşarı Hakan Fidan dâhil önemli isimleri soruşturmaya kalkınca, bu istihbarat çalışması deşifre olmuştu. Hatta PKK’nin “7 Şubat Olayı” sonrası içindeki MİT’çileri öldürdüğünü de yazdılar.

Bu iddiaların gerçek olup olmadığı zamanla ortaya çıkar.

Ancak dün basına servis edilen bir rapor, istihbarat zafiyetinin yapısal olduğunu ortaya koydu.

‘PKK ÖCALAN’I TASFİYE EDİYOR’

Haber şöyle: Abdullah Öcalan ve Murat Karayılan PKK’den tasfiye edilecekmiş!

Durun daha bitmedi. Duran Kalkan ve Mustafa Karasu da tasfiye olacakmış!

Dahası da var. Cemil Bayık ve Rıza Altun gibi isimler de bu süreçten olumsuz etkilenecekmiş!

Hatta durumu anlayan Karayılan, Kalkan ve Karasu, Kandil’den kaçmak için İskandinav ülkelerinden pasaport bile almışlar!

İstihbarat birimlerinin aldığı ve basına servis ettiği bu bilginin kaynağı ise İran uyruklu bir erkek ile Ağrılı bir kadın militanın anlattıklarıymış.

Nitekim “istihbarat birimimiz” son dönemde İran ve Suriyeli Kürtlerin PKK’de etkin pozisyonlara yükseldiğini saptamış! Beşar Esad, Bahoz Erdal ve Nureddin Sofi isimli Suriyeli Kürtler üzerinden PKK’de etkinlik kuruyormuş. Yine Tahran da, İran uyruklu Kürtler üzerinden PKK’de nüfuzunu artırmaya başlamış!

Okurda şu duyguyu yaratmaya çalışmışlar anlaşılan: “Bizim Türkiyeli Kürtler nasıl olur da PKK’yi İranlı ve Suriyeli Kürtlere kaptırır! Yazıklar olsun!”

AKP, PKK’Yİ ESAD’A KAPTIRMAMALI!

Yukarıdaki raporu, bu köşenin bir şakası sananlar varsa içinizde, rapordaki şu saptamayı da aktaralım: Son dönemde örgüte katılan her beş kişiden üçü Suriye uyruklu, biri İran uyrukluymuş!

Gazetelerde yok ama böyle bir raporun değerlendirme bölümünde mutlaka şu tavsiye olmalı: “Türk hükümeti, PKK’nin İranlı ve Suriyeli Kürtlere kaptırılmaması için, Türkiye’den PKK’ye katılımların artırılması yönünde acil tedbirler almalı!”

PYD, ÖSO İLE ANLAŞTI

İstihbarat birimi bu raporu hazırlarken, Suriye’nin kuzeyinde PYD(PKK)  ile Özgür Suriye Ordusu ÖSO arasında bir silah anlaşması yapılıyor.

Kuzey Irak’tan yayın yapan Rudaw gazetesi yazıyor: “PYD, Özgür Suriye Ordusu’na adamlarını kaçırması için yardım ediyor. Ayrıca iki grup arasında bir anlaşma da var. Silah nakliyatları PYD tarafından yürütülüyor.”

PYD kim? İstihbarat biriminin raporlarına ve AKP Hükümetine göre PYD, Esad’ın bir kartıdır! Hatta Hükümet, Şemdinli saldırısının arkasındaki adres olarak açıkça Şam’ı işaret etti.

Peki, ÖSO kim? ÖSO da, AKP Hükümeti’nin Esad’ı devirmesi için desteklediği rejim karşıtları…

En ilkel mantık yürütme yöntemine göre bile, iddialardan en az biri yalandır!

İNİSİYATİF PKK’DE

Tüm bu çapsız istihbaratları, istihbaratçıların çapsızlığıyla açıklayamayız elbette.

AKP’nin Suriye politikası çöktükçe, kurumlar duruma uygun rapor üretmeye çalışıyorlar!

PKK’yle mücadelede İran’ı ve Suriye’yi geçen dönem yanında gören Türkiye, bu iki ülkeye ABD adına “savaş açınca” yalnız kalmış oldu. Tahran ve Şam, PKK’ye karşı en azından bir şey yapmamaya yöneldiler.

AKP ise kamuoyunda İran ve Suriye karşıtlığı oluşturabilmek için, bu iki ülkenin PKK’yi ele geçirdiğini propaganda etmeye çalışıyor.

Yani ABD, Türkiye’yi İran ve Suriye’ye karşı sürüyor, oluşan boşluktan en çok PKK yararlanıyor!

PKK’ye inisiyatifi kaptıranlar, şimdi acz içinde gelişmeleri izliyorlar!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
15 Ağustos 2012

, , , , , , , , ,

Yorum bırakın

WordPress.com ile böyle bir site tasarlayın
Başlayın