Posts Tagged Mustafa Karasu
AKP’NİN ‘SURİYE KÜRDİSTANI’ PLANI
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 27/07/2013
PKK’ye bağlı PYD ile El Kaide’ye bağlı Nusra’nın Suriye’nin kuzeyinde ve AKP’nin yarattığı zeminde egemenlik mücadelesi vermesi, Erdoğan hükümetinin Kürt politikasını sonuçları ile birlikte toplu değerlendirmemizi gerektirir. İşte o sonuçlar:
1. Türkiye: Masaya oturarak PKK’yi meşrulaştırdı, siyasallaştırdı, büyümesini sağladı ve ülkenin doğusunda kısmen otorite yaptı.
2. Irak: Barzanistan’ı “Irak Kürdistanı” olarak tanıdı, yarı-resmi hale getirdi ve Bağdat’a karşı himaye etti.
3. Suriye: Esad’ı yıkmak üzere Suriye’ye terör ihraç ederek, PKK’ye “özerklik” kurabilmesi için otorite boşluğu yarattı!
Böylece Erdoğan toplamda Kürt meselesini “bölgeselleştirmiş” oldu!
Erdoğan’ın BOP Eş Başkanı olduktan sonra, “Diyarbakır’ı ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi içerisinde bir merkez yapacağım” demesi, umarız artık daha net anlaşılacaktır!
SURİYE’DE AKP-PKK İŞBİRLİĞİ
Bu saptamaları kuşkusuz olgulara dayandırıyoruz. İşte Suriye’deki gelişmelerle ilgili olan o olgular:
1. PYD Eş Başkanı Salih Müslim, Mayıs ayında Mısır’ın başkenti Kahire’de bir Türk heyetiyle görüştüğünü söyledi. Masadaki en önemli konu sınır güvenliğiydi. (Aydınlık, 21 Temmuz 2013)
2. Irak’ın Selahattin kentinde yapılan “Kürt Ulusal Kongresi hazırlık toplantısı” sırasında MİT, PKK’nin Avrupa sorumlularından Sabri Ok’la görüştü. Ok, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın Oslo’daki muhataplarındandı. (Ulusal Kanal, 25 Temmuz 2013)
3. Sabri Ok, MİT’le görüşmesinden sonra Öcalan’ın mesajını açıkladı: “Liderimiz Ankara 15 Ekim’e kadar adım atmazsa ateşkesin bozulacağını söyledi.” (Milliyet, 26 Temmuz 2013)
4. PYD Eş Başkanı Salih Müslim önceki gün 16:30’da Erbil’den uçakla İstanbul’a geldi! MİT’in karşıladığı Müslim’in Türkiye’de iki gün kalacağı, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan ile görüşeceği basına yansıdı.
Ancak bir başka iddia daha vardı. O iddiaya göre Salih Müslim, bir BDP milletvekili ve PKK’nin Avrupa liderlerinden biri iftarı Bursa’da yaptıktan sonra İmralı’ya, Öcalan’la görüştürülmeye götürülmüştü!
Acaba o üçüncü isim Sabri Ok muydu? Ya da Mustafa Karasu mu? Zira MİT isterse her ikisini de İmralı’ya götürebileceğini Oslo’da özellikle belirtmişti! (İmralı Cezaevi Müdürü Ahmet Düzman’ın kaza yapmasını, içinde Öcalan’ın ses kaydının olduğu çantasını yaralı olduğu halde elinden bırakmamasını ve ancak MİT’e teslim etmesini de buraya not ediyoruz.)
5. PYD Eş Başkanı Salih Müslim İstanbul’a hareketinden önce Erbil’de yaptığı basın toplantısında “federal Suriye” mesajı verdi: “Suriye’deki bütün Kürt partileri ile birlikte geçici bir hükümet kurmak için anlaşmaya vardık. Esad rejimi sonrası federal yapıya gideceğiz.” (Taraf, 26 Temmuz 2013)
Müslim’in yaptığı anlaşmadan hemen sonra da Resulayn’daki PYD bayrağı indirildi, yerine Ulusal Kürt Konseyi bayrağı asıldı! (Vatan, 26 Temmuz 2013)
Böylece AKP ile PKK, hem Esad’ın yıkılmasında hem de Federal Suriye hedefinde buluşmuş oldu.
ÖCALAN İSTEDİ, ERDOĞAN SAĞLADI
Tüm bu olguları Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun radikal grupları Suriye devrimine ihanet etmekle suçladığı açıklamasıyla birlikte okumak lazım. Zira bu açıklamayla Nusra’nın bir “pazarlık kartı” olarak kullanıldığı belirginleşmiş oldu.
El Kaide’nin kolu olan Nusra’nın tasfiyesi şartıyla ABD’nin ÖSO’ya silah verebileceği gündeme gelmiş ve Nusra’nın tasfiyesi işi de PYD’ye kalmıştı! (Fehim Taştekin, Radikal, 22 Temmuz 2013) Böylece PYD Nusra’yı temizlediği yerlerde otorite olmuş ve özerklik için zemin yaratmıştı.
Peki, PYD’den özerklik isteyen kim? Öcalan! AKP’nin bilgisi dâhilinde PYD’ye iletilen Öcalan’ın mesajı şuydu: “6 ili ele geçirmekle sorun çözülmez, hedefiniz demokratik özerklik olsun.” (Hürriyet, 18 Kasım 2012)
Tamam, PYD’ye özerklik zeminini Esad’ı düşmanlık yaparak AKP yaratacaktı ama somut kuvvet nereden sağlanacaktı? Yanıt Öcalan’la “PKK’nin çekilmesi(!) anlaşması” yapan Erdoğan’ın şu sözlerinde: “Türkiye’den Suriyeli olan PKK’lilerin bir kısmı Suriye’deki gelişmeler artıkça geçmişlerdi.” (Hürriyet, 11 Nisan 2013)
Kaldı ki daha sonra hem Öcalan hem de Aysel Tuğluk, PKK’nin Suriye’de “görevi” olduğunu söyleyeceklerdi!
Daha vahimi, bizzat Öcalan’ın talimatıyla yapılan, yöneticilerini Öcalan’ın atadığı ve kararları Öcalan’ın aldığı 9. Genel Kongre’de “Suriye’de Kürt mahalli idare teşkilatının inşa edileceği” ilan ediliyordu üç hafta önce!
Peki, Öcalan’ın kararları nasıl ulaştı Kandil’e? Yanıtı tarih önünde önce Erdoğan, sonra da Hakan Fidan verecek!
KÜRT KORİDORU İÇİN ÖCALAN AÇILIMI
Tüm bu olgular gösteriyor ki, AKP Irak Kürdistanı’ndan sonra Suriye Kürdistanı kurulmasına soyunmuştur! Zira ABD, BOP Eş Başkanlığı’na Irak’ın kuzeyini, Suriye’nin kuzeyinden Akdeniz’e açarak bir Kürt Koridoru kurma görevi vermiştir.
Erdoğan’ın 2013’te başlattığı “Öcalan Açılımı” işte bu koridorun Suriye ayağı içindir!
Ancak ısrarla vurguluyoruz; “Büyük Kürdistan” dün büyük olsa da artık küçük bir hayaldir! Zira hayalin arkasındaki ABD artık “büyük” değildir!
ABD’nin Fars ve Arap’a karşı Türk-Kürt ittifakı kurma planı bu nedenle kâğıtta kalacaktır ve bölgede ABD’ye karşı Fars-Arap-Türk-Kürt cephesi kurulacaktır!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
27 Temmuz 2013
PKK’NİN 4 KIRMIZI ÇİZGİSİ
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 27/11/2012
Tüm gelişmeler gösteriyor ki, Abdullah Öcalan’ın hazırladığı ve üzerinde anlaşılan “ikişer sayfalık üç protokol” artık hayata geçiriliyor.
Bu protokollerde yer alan en önemli dört şart şu: 1. Kürt kimliğinin anayasal güvenceye alınması. 2. Anadilde eğitim. 3. Kürtlerin özyönetimi. 4. Öcalan’ın tutukluluk şartları.
Bu şartlar, aynı zamanda PKK’nin AKP’ye sunduğu kırmızı çizgilerdir.
ERDOĞAN İLE ÖCALAN YÜZDE 95 ANLAŞTI
2006’dan beri süren AKP-PKK görüşmelerinde parça parça ele alınan bu şartlar üzerinde bir anlaşma olduğunu biliyoruz. Zira Başbakan Erdoğan’ın özel temsilcisi olarak Oslo’da hükümeti temsil eden Hakan Fidan, muhatapları olan Mustafa Karasu, Sabri Ok ve Zübeyr Aydar’a “Erdoğan ile Öcalan’ın yüzde 95 anlaştığını” söylüyordu!
Ancak tıpkı Başbakan Erdoğan’ın geçen yıl New York’ta buluştuğu Celal Talabani’ye “kamuoyu hazır değil” dediği türden zorluklar yaşanıyordu. Adım adım gidilmeliydi. Başbakan Erdoğan, nasıl bir yöntem izleyeceğini 2009 yılında ABD Princeton Üniversitesi’nde verdiği bir konferansa açıklıyordu: “Hazmettire hazmettire bu süreci devam ettirmemiz lazım.”
ÖCALAN’IN PROTOKOLLERİ UYGULANIYOR
Gelin bugün PKK’nin “Öcalan protokollerinde” yer alan 4 kırmızı çizgisinde nasıl ilerlendiğini inceleyelim. AKP’nin ve hatta CHP ile MHP’nin bu kırmızı çizgilerin gerçekleşmesine ne tür katkılar yaptıklarına bakalım:
1. Kürt kimliğinin anayasal güvenceye alınması.
Protokoldeki bu şart, pratikte “Anayasa’dan Türk kimliğinin çıkarılması” şeklinde uygulanıyor.
Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nda yer alan parti taslaklarına bakılırsa, bu konuda AKP, CHP ve BDP arasında bir ölçüde uzlaşma sağlanmış görünüyor.
2. Anadilde eğitim.
Kürtçe yayın yapan devlet televizyonundan sonra, Kürtçe seçmeli ders olarak Milli Eğitim müfredatına girdi.
Kürtçe savunma yapma hakkı da elde edildi. Aynı zamanda “açlık grevlerini” bitirme şartı olan bu konunun AKP kurmaylarınca “biz açlık grevleri öncesinde bu hazırlığa başlamıştık” diyerek savunulması, aslında Öcalan protokollerinin kabul edildiğinin çarpıcı bir itirafıdır.
Son olarak Kürtçenin resmi dairelerde kullanılması için hazırlıklara başlandı!
3. Kürtlerin özyönetimi.
Protokolde “Kürtlerin özyönetimi” denilen şart, BDP’nin 19-20 Haziran 2010’da Diyarbakır’da tartıştığı yerel yönetim modeli toplantısında “demokratik özerklik” olarak bildiride yer aldı ve partinin önüne görev olarak kondu. Ardından Demokratik Toplum Kongresi DTK, 14 Temmuz 2011’de Diyarbakır merkezli demokratik özerklik ilan etti!
Sırada AKP’nin katkıları vardı: Bütünşehir yasası ile “Kürt özerk bölgesinin” temelleri atıldı. Son tuğlayı da “valileri halk seçmeli” diyen Başbakan Erdoğan yerleştirdi!
OPERASYONA MGK’DE KARAR VERİLDİ
4. Öcalan’ın tutukluluk şartları.
“Açlık grevlerini bitiren adam” ilan edilen Öcalan’ın, “bir sözüyle savaşa da son verebileceğinin” topluma enjekte edilmesi, özel bir operasyondur. Operasyona “Öcalan’ın tecrit edildiği 1,5 yıldaki terör olayları ile Öcalan’la diyalogun olduğu sürecin masaya yatırıldığı” son MGK toplantısında karar verildi.
Erdoğan ile Öcalan’ın Türk siyasi hayatının en önemli iki aktörü olduğu şeklindeki yazılar, Öcalan’ı İmralı’dan çıkarma operasyonu hazırlığıdır.
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
27 Kasım 2012
BİRKAÇ MEHMET DAHA ÖLDÜ
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 04/09/2012
BİRKAÇ MEHMET DAHA ÖLDÜ
PKK’nin Beytüşşebap saldırısının ardından birkaç Mehmet daha ölmüş oldu…
“Birkaç Mehmet öldü diye” toplanmayan TBMM, yine toplanmayacak. Çünkü AKP sözcüleri de ilan ettiler ki, TBMM’nin toplanması, PKK’ye teslimiyet anlamına gelir. Toplanmayarak, teslimiyetlerinin anlaşılmasını engellemiş oluyorlar!?
Başbakan Erdoğan daha köklü bir çözüm emretti: “Medya şehit haberlerini hiç vermesin, yok saysın.” Böylece birkaç Mehmet ölmemiş olacaktı!
Başbakan Erdoğan’ın talimatı medya yöneticilerini harekete geçirdi. Örneğin Hürriyet’in Genel Yayın Yönetmeni Enis Berberoğlu, Şemdinli’de hayatın normal olduğunu göstermek için dağa çıktı, çiçekli bir masa kurdu, sandalyeden manzara izledi…
Bakalım Beytüşşebap’ta birkaç Mehmet’in ölmesi nasıl yok sayılacak? Bakalım hangi medyanın genel yayın yönetmeni, Beytüşşebap dağlarında brunc verecek?!
3 YILDIR UYGULANAN REÇETELER
Son üç yılda, her “birkaç Mehmet öldüğünde”, daha ciddi reçete sunanlar da oldu elbette.
Kimi gerillaya karşı Özel Harekât Polisi önerdi, uygulandı!
Kimi, “düzenli ordu değil, özel birlikler dağa çıkmalı” dedi.
Sonra “profesyonel ordu” dediler, bedelli askerlik çıkardılar, kısmen paralı askerliğe geçtiler. Ancak yine de ölenler birkaç Mehmet’ti, Mehmet beyler değil!
Kimisi, Kandil’i havadan bombalayalım dedi, uygulandı. Jetler kayalıklara periyodik bomba bırakıp bırakıp döndü.
Kimisi “karakolları güçlendirelim” dedi, yakında “duvar örelim” de derler!
Kimisi “ABD’den istihbarat alalım” dedi, uygulandı; daha doğrusu ABD’yle anlık istihbarat paylaşıldı! ABD Türkiye’yle istihbarat paylaşırken, PKK’ye istihbarat sağladı!
ŞEMDİNLİ’DEN ÖCE OSLO’DA KUCAKLAŞILDI
3 yıl boyunca bu reçeteler uygulanırken, Başbakan Erdoğan’ın özel temsilcisi Oslo’da PKK şefleriyle kucaklaşıyordu. Erdoğan’ın adamı, PKK şeflerinden, rahatsız oldukları kamu görevlilerinin ismini istiyordu.
PKK şefleri Oslo’da listeyi verirken, PKK itirafçıları da Silivri’de TSK komutanlarını şikâyet ediyordu özel yetkili savcılara, hâkimlere…
Hakan Fidan, Mustafa Karasu ve Sabri Ok’a, Erdoğan ile Öcalan’ın yüzde 95 anlaştığını müjdelerken, Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ, terör örgütü yönetmekten tutuklanıyordu!
Velhasıl BDP milletvekillerinin Şemdinli’de PKK’li teröristlerle kucaklaşmasından daha önce Erdoğan’ın temsilcisi Oslo’da o teröristlerin şefleriyle kucaklaşıyordu!
TERÖRLE MCÜADELE, ABD’YLE MÜCADELEDİR
Yani aslında “Siyasetle müzakere, teröristle mücadele” diyenler yalan söylüyordu; çünkü mücadele yerine müzakere ediyorlardı.
Çünkü mücadele etmek isteyenlere çözüm reçetesi hazırdı. Anımsatalım:
Tarih 20 Mart 1995. Türk Ordusu, Irak’ın kuzeyine 44 gün süren Çelik Harekâtı düzenledi. ABD, istihbaratını aldığı bu harekâtı önlemek için Gazi mahallesinde Alevi-Sünni çatışması tezgâhlamış ancak 10 gün erteletebilmişti. Bu nedenle Türk Ordusu, Başbakan Tansu Çiller’i bile harekât başladıktan birkaç saat sonra haberdar etmişti!
Sonuç mu? Türk Ordusu ABD’nin kukla devletini dağıttı, PKK’nin belini kırdı, CIA eğittiği beş bin peşmergeyi Guam adasına taşıdı!
Yani terörle mücadele için, ABD’yle mücadele edeceksin! Kendi topraklarında karakolunu savunmayacak, ABD’nin topraklarında PKK’yi vuracaksın!
Ha bunun için önce bağımsız ve milli olman gerekiyor tabi…
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
4 Eylül 2012
İSTİHBARATIN SEFALETİ
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 15/08/2012
Uludere’de yanlış istihbarat vardı… Suriye’de düşen uçağımızda hâlâ soru işaretleri var… Şemdinli’ye günlerce süren sızma engellenmediğine göre bilinmiyordu, ya da bilenler duyurmuyordu…
Kimi Erdoğancı köşe yazarları, bu durumla ilgili olarak cemaati suçluyor. Onlara göre MİT PKK’ye her seviyede sızmıştı ama KCK davasının savcıları MİT Müsteşarı Hakan Fidan dâhil önemli isimleri soruşturmaya kalkınca, bu istihbarat çalışması deşifre olmuştu. Hatta PKK’nin “7 Şubat Olayı” sonrası içindeki MİT’çileri öldürdüğünü de yazdılar.
Bu iddiaların gerçek olup olmadığı zamanla ortaya çıkar.
Ancak dün basına servis edilen bir rapor, istihbarat zafiyetinin yapısal olduğunu ortaya koydu.
‘PKK ÖCALAN’I TASFİYE EDİYOR’
Haber şöyle: Abdullah Öcalan ve Murat Karayılan PKK’den tasfiye edilecekmiş!
Durun daha bitmedi. Duran Kalkan ve Mustafa Karasu da tasfiye olacakmış!
Dahası da var. Cemil Bayık ve Rıza Altun gibi isimler de bu süreçten olumsuz etkilenecekmiş!
Hatta durumu anlayan Karayılan, Kalkan ve Karasu, Kandil’den kaçmak için İskandinav ülkelerinden pasaport bile almışlar!
İstihbarat birimlerinin aldığı ve basına servis ettiği bu bilginin kaynağı ise İran uyruklu bir erkek ile Ağrılı bir kadın militanın anlattıklarıymış.
Nitekim “istihbarat birimimiz” son dönemde İran ve Suriyeli Kürtlerin PKK’de etkin pozisyonlara yükseldiğini saptamış! Beşar Esad, Bahoz Erdal ve Nureddin Sofi isimli Suriyeli Kürtler üzerinden PKK’de etkinlik kuruyormuş. Yine Tahran da, İran uyruklu Kürtler üzerinden PKK’de nüfuzunu artırmaya başlamış!
Okurda şu duyguyu yaratmaya çalışmışlar anlaşılan: “Bizim Türkiyeli Kürtler nasıl olur da PKK’yi İranlı ve Suriyeli Kürtlere kaptırır! Yazıklar olsun!”
AKP, PKK’Yİ ESAD’A KAPTIRMAMALI!
Yukarıdaki raporu, bu köşenin bir şakası sananlar varsa içinizde, rapordaki şu saptamayı da aktaralım: Son dönemde örgüte katılan her beş kişiden üçü Suriye uyruklu, biri İran uyrukluymuş!
Gazetelerde yok ama böyle bir raporun değerlendirme bölümünde mutlaka şu tavsiye olmalı: “Türk hükümeti, PKK’nin İranlı ve Suriyeli Kürtlere kaptırılmaması için, Türkiye’den PKK’ye katılımların artırılması yönünde acil tedbirler almalı!”
PYD, ÖSO İLE ANLAŞTI
İstihbarat birimi bu raporu hazırlarken, Suriye’nin kuzeyinde PYD(PKK) ile Özgür Suriye Ordusu ÖSO arasında bir silah anlaşması yapılıyor.
Kuzey Irak’tan yayın yapan Rudaw gazetesi yazıyor: “PYD, Özgür Suriye Ordusu’na adamlarını kaçırması için yardım ediyor. Ayrıca iki grup arasında bir anlaşma da var. Silah nakliyatları PYD tarafından yürütülüyor.”
PYD kim? İstihbarat biriminin raporlarına ve AKP Hükümetine göre PYD, Esad’ın bir kartıdır! Hatta Hükümet, Şemdinli saldırısının arkasındaki adres olarak açıkça Şam’ı işaret etti.
Peki, ÖSO kim? ÖSO da, AKP Hükümeti’nin Esad’ı devirmesi için desteklediği rejim karşıtları…
En ilkel mantık yürütme yöntemine göre bile, iddialardan en az biri yalandır!
İNİSİYATİF PKK’DE
Tüm bu çapsız istihbaratları, istihbaratçıların çapsızlığıyla açıklayamayız elbette.
AKP’nin Suriye politikası çöktükçe, kurumlar duruma uygun rapor üretmeye çalışıyorlar!
PKK’yle mücadelede İran’ı ve Suriye’yi geçen dönem yanında gören Türkiye, bu iki ülkeye ABD adına “savaş açınca” yalnız kalmış oldu. Tahran ve Şam, PKK’ye karşı en azından bir şey yapmamaya yöneldiler.
AKP ise kamuoyunda İran ve Suriye karşıtlığı oluşturabilmek için, bu iki ülkenin PKK’yi ele geçirdiğini propaganda etmeye çalışıyor.
Yani ABD, Türkiye’yi İran ve Suriye’ye karşı sürüyor, oluşan boşluktan en çok PKK yararlanıyor!
PKK’ye inisiyatifi kaptıranlar, şimdi acz içinde gelişmeleri izliyorlar!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
15 Ağustos 2012
PKK, MİT OLAYINA NASIL BAKIYOR?
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 24/02/2012
Özel Yetkili Savcı Sadrettin Sarıkaya’nın, Başbakan Erdoğan’ın özel temsilcisi olarak Oslo’da PKK ile masaya oturan MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı, KCK soruşturmasında şüpheli olarak ifadeye çağırması, PKK’yi de yakından ilgilendiriyor.
PKK de bu sürecin boylu boyunca içindedir, çünkü:
1. Soruşturmanın konusunun KCK olması nedeniyle,
2. KCK’de MİT elemanlarının olduğunun ortaya çıkması nedeniyle,
3. MİT müsteşarının bizzat kendileriyle müzakere etmesi nedeniyle,
4. Erdoğan – Gülen çatışmasının Suriye ve Irak’ın kuzeyinin geleceğiyle doğrudan ilgisi olması nedeniyle,
5. Tıpkı Erdoğan ve Gülen gibi PKK’nin de ABD’nin stratejik aracı olması nedeniyle.
KCK İÇİNDE MİT VARLIĞI SORUNU
Kuşkusuz, içlerine yerleştirilmiş MİT elemanı sayısının 1000 düzeyinde olduğunun ortaya çıkması, örgütte herkesin herkesten şüphelendiği bir sürecin başlamasına neden olmuştur. Kaldı ki, örgütün MİT tarafından kurulduğuyla ilgili tezin somutlanması, bu kuşkunun daha da derin hissedilmesine neden oluyordur.
Peki, kendilerini bu kadar derinden ilgilendiren Erdoğan – Gülen çatışmasını ya da MİT olayını PKK nasıl okudu?
Bu konuda değerlendirme yapan en üst düzey PKK’linin Mustafa Karasu olduğu görülüyor. Karasu 14 Şubat günü “Yeni Özgür Politika”da PKK’nin görüşlerini “Fethullahçıların Kürt düşmanlığı yarışı” başlıklı yazısıyla aktardı.
FETHULLAHÇILARIN ARACI OLARAK OSLO SÜRECİ
Karasu, öncelikle meselenin basında yansıtıldığı gibi “müzakerecilerle, güvenlikçilerin kavgası” olmadığını belirtiyor; aralarında renk farkı bulunmakla birlikte, her iki kesimin de tasfiyelerini istediklerini vurguluyor. “PKK’yi tasfiye etme konusunda AKP ve Fethullahçılar arasında bir fark yoktur. Bu konuda ortak davranmaktadırlar. Belki Fethullahçılar daha ideolojik, daha dogmatik olduğundan ve her alanda tam hâkimiyet kurmak istediklerinden PKK’ye düşmanlıkları daha fazladır. PKK’yi sadece Türkiye’de değil, her alanda kendi gelişmesi önünde engel görmektedirler.”
Karasu, Fethullahçıların devletin tüm birimlerine sızmak ve o birimleri kendilerine uygun hale getirmek istediklerini belirterek şöyle diyor: “Fethullahçılar Oslo görüşmelerini ve bu süreci kendi hedefleri konusunda bir araç olarak kullanmak istemektedir. MİT’i ele geçirme sürecinde Oslo görüşmeleri ve bu süreçteki hükümetin taktik yumuşamalarını bu mücadelede sonuç alacakları psikolojik ortamı yaratmak için kullanmak istiyorlar.”
Karasu’ya göre Tayyip Erdoğan, Fethullahçıların kendisini tümden kuşatmaması için buna izin vermemiştir. Fethullahçılar da MİT’i ele geçirmeden ellerindeki imkânları güvencede görmedikleri için böyle bir hamle yapmışlardır.
DERİN DEVLETİ KİM KONTROL EDECEK?
Mustafa Karasu’ya göre devlet, son on yılda yeniden şekillendirilmektedir: “Devletin bu şekillenişinde yeni bir derin devlet oluşuyor. Şu andaki çekişme ‘Bu derin devleti kim kontrol edecek’ çekişmesidir. (…) Her eski devlet düzeninin yıkıldığı ve yerine yenisinin şekillendirildiği süreçte, iktidar mücadelesinin şiddetlendiği bilinir. Kuşkusuz eski devletin hâkimleri bir blok tarafından aşılır. Bu da evrensel bir doğrudur. Eski devleti aşanlar sonradan kendi aralarında iktidar mücadelesi verirler. Şimdi bu durum yaşanmaktadır. Eğer bu çatışma çok şiddetli bir hale gelmemişse, bunun nedeni yeni iktidar bloklarının halen devleti tam kendi istedikleri doğrultuda şekillendiremedikleri içindir. Eğer yeni devletin artık tümüyle kendi kontrollerinde şekillendirildiğine inanırlarsa, bu çatışmanın daha da şiddetlenmesi beklenir. Mevcut durumda bu çatışmanın bir uzlaşma ile sonuçlandırılıp gündemden düşürülmesini beklemek gerekir. Ancak alttan alta bu mücadele sürecektir.”
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
24 Şubat 2012