Posts Tagged Paris suikastı
ÜÇ CİNAYET, BİR KASET, İKİ İTİRAF
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 14/01/2014
Öcalan tıpkı Haziran Halk Hareketi’nde olduğu gibi yine Erdoğan’a tam destek verdi. O gün “Taksim’i ulusalcılara bırakmayın” diyen Öcalan, bugün de “Bu ateşe benzin taşımayacağız” dedi. (Aksam.com.tr, 11 Ocak 2014)
Öcalan ateşi de tarif ediyor: “17 Aralık, paralel devletin darbe girişimidir.” (DHA, 13 Ocak 2014) (Bakalım Prof. Dr. Metin Feyzioğlu’nun “yeninden yargılama” girişimini “yolsuzluk operasyonunu örten bir tuzak” olarak niteleyenler, Öcalan’ın sözlerine ne diyebilecekler?)
PKK bir bütün olarak bu savaşta Erdoğan’dan yana tutum alıyor. Çünkü biliyorlar ki, Erdoğan varsa “açılım” var! Örneğin BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş “Yolsuzluk operasyonu çözüm sürecini bozar” dedi (Vatan, Hüseyin Yayman, 26 Aralık 2013). Örneğin Cemil Bayık, AKP’nin yolsuzluk operasyonundan kurtulmasının tek yolunun Kürt sorununu çözmesinden geçtiğini açıkladı. (Hürriyet, 20 Aralık 2013)
Bu süreçte PKK iki vurgu daha yaptı: 1) Oslo mutabakatını Cemaat sızdırdı. 2) Paris cinayetinde Cemaat parmağı var.
ÖMER GÜNEY’İN KASETİ
Öcalan’ın açıkça Erdoğan’a destek verdiği gün ilginç bir gelişme oldu. İnternete yüklenen ve Paris cinayetinin zanlısı Ömer Güney’e ait olduğu iddia edilen bir ses kaydıydı bu. Kayıtta Ömer Güney olduğu iddia edilen kişi MİT görevlisi olduğu iddia edilen bir şahısla kimlerin öldürüleceğini konuşuyor!
Kaydı internete yükleyen kişi, kaydın başında Ömer Güney’in yakını olduğunu iddia ederek şunları yazmış:
“Ben Fransa/Paris’te üç kadını öldüren Ömer Güney’in yakınıyım. Paris’te Ömer 17 Ocak’ta tutuklandı. Ömer, tutuklanmadan önce bana verdiği bilgi ve belgeleri başıma bir iş gelirse bunları açıklarsın diyerek verdi. Ömer Paris’te öldürdüğü üç kadının, öldürme talimatlarını MİT’ten almış. Esas hedefi Sakine Cansız’mış. Diğerlerini eylem sırasında orada bulunduklarından dolayı öldürmek zorunda kalmış.
“Eylemden önce defalarca Türkiye’ye giderek MİT’çilerle bir araya gelip eylemi planlamışlar. Fransa’dan Türkiye’ye gelip giderken uçak biletlerini MİT’çiler almış. Öldürmek için kullandığı silahı ve diğer şeylerini almak için parayı Ömer’e MİT’çiler vermiş. MİT’çilerle yapmış olduğu bir toplantının ses kaydını almış. Bu kaydın bazı yerlerini başına bir iş gelirse bunları saklamam ve gerektiğinde yayınlamam için bana verdi. Ömer’i hapiste kimse arayıp sormuyormuş. MİT’çiler Ömer’i kullanmışlar. Ömer’in benden istediği bunlardı. Hepsini yazdım.”
Öcalan’ın Erdoğan’a destek açıklamasıyla birlikte değerlendirildiğinde, ses kaydının mesajı şu olabilirdi: “Paris cinayetinin faili Cemaat değil, MİT!”
EŞZAMANLI İKİ GELİŞME
Paris cinayetinde kimin parmağı var bilemiyoruz. Fakat bildiğimiz şu: Cinayet ortada kaldı. Fransa cinayeti çözmüyor. PKK, öldürülen üyelerinin failini aramıyor. AKP de Cemaat de topu birbirine atıyor.
Açık ki bu bir Gladyo iç mücadelesidir. Yoksa cinayet çoktan çözülürdü… (Yakını, Ömer Güney’in MİT’çilerle yaptığı görüşmenin kaydını aldığını söylüyor! Mümkün mü? Oslo’dan sonra burada da bir beceriksizlik mi var? Yoksa üstlerindeki servisin bir marifeti mi?)
Bakın bu süreçte iki dikkat çekici gelişme daha oldu:
1) Yeni Şafak Hanefi Avcı’yla röportaj yaptı. Manşetten verilen röportajda eski polis şefi şunları söylüyordu: “Cemaat tüm bilgilere hâkim. MİT’in, Emniyet’in, Maliye’nin bilgileri ellerinde. Polisle adliyeyi Cemaatin yönetici kadroları koordine ediyor.” (Yeni Şafak, 13 Ocak 2014)
2) France 24 televizyon kanalının internet sitesi, Paris yakınlarındaki bir Cemaat kolejiyle ilgili haber yaptı. EducActive isimli kolejin müdürü, Fransız istihbarat servislerinde sağlam bağlantılarının olduğunu söylüyordu! (Özgür Gündem, 12 Ocak 2013)
OPERASYON İÇİNDE OPERASYON
Öcalan’ın sözleri, Yeni Şafak’ın zamanlaması dikkat çeken röportajı, Cemaat koleji müdürünün itirafı ve Ömer Güney’in kaseti…
Açık ki, yine operasyon içinde operasyon var.
Rejimin nasıl kokuştuğunun, sitemin nasıl kirlendiğinin bir göstergesi daha… Temizlik için önce hepsini yıkmak ve sonra Cumhuriyeti yeniden inşa etmek lazım!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
14 Ocak 2014
FRANSA MALİ’YE NEDEN SALDIRDI?
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 20/01/2013
Mali’nin kuzeyindeki isyancılar, radikal İslamcılar, Mali’nin bölünmesini engellemek, demokrasi… Tıpkı ABD’nin Irak ya da Afganistan’a saldırmadan önce piyasaya sürdüğü “meşruiyet” sağlamaya dönük kavramlar gibi…
Ancak bugünün dünyasında artık pek inandırıcı değil!
Fransa’nın neden Mali’ye saldırdığını saptamak, yeni dönemi ve güç mücadelesinin nasıl cereyan edeceğini anlamak bakımından önemli…
En sonda söyleyeceğimizi şimdi belirtelim: Gücün ağırlık merkezi, Batı’dan Doğu’ya geçti ve yaşananlar Batı’nın bu gidişata ayak sürümesidir! Kazançlarını kolayca teslim etmeyecek olan Batı, kuşkusuz bu süreci bir oranda kanla boyayacaktır!
ABD ÇİN’LE ÖNCE AFRİKA’DA HESAPLAŞMAYA BAŞLADI
Artık Fransa’nın neden Mali’ye girdiğini incelemeye başlayabiliriz:
1. Afrika, özellikle son 10 yılda Çin ağırlıklı yatırımlara sahne oldu. Çin’in dışında Brezilya, Hindistan ve Rusya da Afrika’ya yatırımlara ağırlık verdi. 1960’lara kadar Batı’nın sömürgesi olan kara kıta, Doğu’nun yatırımlarıyla “sömürülmeden” gelişmeye başladı.
Öyle ki, özellikle Çin pek çok kritik kaynağı Afrika’dan sağlar oldu. Batı’nın etkinliği azalırken, Doğu’nun etkinliğinin artmaya başlaması, Atlantik kampını Afrika’da hamleye zorladı.
Libya ve sonrasında Mali’ye saldırı, Batı’nın, Doğu’yla Afrika’da hesaplaşmaya soyunmasıdır.
Özetle ABD, İngiltere ve Fransa üçlüsü, Afrika’yı Çin’e kaptırmak istemiyor!
2. Ortadoğu’daki ilgi alanlarını müttefiklerine bırakarak çekilen ve Asya-Pasifik merkezli bir strateji geliştiren ABD, son süreçte Afrika’yı da Çin’le hesaplaşma alanı olarak belirledi.
ABD bu nedenle İngiltere ve Fransa’yı Afrika’da operasyonel hamleler yapması için teşvik ediyor, cesaretlendiriyor!
MALİ’DE ASKERİ ÜS ARAYIŞI
3. Almanya’nın Doğu’ya genişleme tutumu ve Berlin’in ekonomik krize karşı Pekin ve Moskova’yla yakınlaşması, Fransa’yı Akdeniz ve Afrika eksenli bir genişlemeye itti. Paris Afrika kaynaklarını, küresel krize karşı bir panzehir olarak görüyor.
Ayrıca Paris, eski bir Fransız sömürgesi olan Mali üzerinden nüfuz alanı yaratmak istiyor. Burada elde edeceği bir askeri üs, Paris’i Mali’nin komşularına yönelik hedeflere ilerletecek.
4. Örneğin Mali’nin kuzeyindeki Nijer’e…
Elektrik üretiminin yüzde 70’ini nükleer santrallerle sağlayan Fransa, uranyum kaynakları peşinde; Nijer ise geniş uranyum kaynaklarına sahip!
Nijer dışındaki Mali’nin komşuları olan Burkina Faso, Cezayir ve Moritanya da, uranyum, altın, fosfat ve petrol yatakları nedeniyle Paris’in ilgi alanında.
Fransa ve İngiltere’nin bir diğer ilgi alanı ise Sahra Çölü’nün altında varlığı tespit edilen ve yerüstünün 100 katı büyüklükte olduğu söylenen tatlı su kaynaklarıdır.
Sahra Çölü aynı zamanda güneş enerjisi deposu olarak düşünülüyor. Nitekim son yıllarda çölde dev güneş panelleriyle çeşitli deneyler yapılmaya başlanmıştı.
ÖNCE PARİS SUİKASTI, SONRA TUAREGLER
Öte yandan Fransa’nın Mali’ye girmesi, Paris’te 3 PKK’linin öldürülmesinin ardından Ankara ile Paris’i ikinci kez karşı karşıya getirmiş oldu.
Paris suikastı ve Mali’ye operasyonun birkaç gün öncesinde Afrika ziyaretine çıkan Erdoğan, Senegal’deki bir heykeli “ucube” olarak değerlendirmiş ve yetkililerden heykeli Fransa’ya iade etmesini istemişti!
Daha da ilginci, Erdoğan’ın Nijer’deyken Tuareglerle görüşmesi ve Tuareglerin kendisine deve hediye etmesiydi.
Fransa’nın Mali’ye saldırma gerekçesi ise Tuareglerin Mali’nin kuzeyini ele geçirmesiydi!
Bakalım bu durum Suriye sorununa nasıl yansıyacak?
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
20 Ocak 2012
AKP ve PKK, İRAN HEDEFİNDE BİRLEŞTİ
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 17/01/2013
Ahmet Türk TBMM’de gazetecilerle sohbeti sırasında, Paris suikastının arkasında İran ve Suriye olduğunu açıklamış. Keza AKP çevrelerinden de benzer açıklamalar geliyor.
İlk günkü karşılıklı suçlamaların ardından, tarafların İran’ı hedef göstermekte birleşmesi hem anlamlıdır, hem de suikastla amaçlananı ortaya koymaktadır!
WASHİNGTON KOMPLOSU
Kuşkusuz hem AKP hem de PKK’nin İran ve Suriye’yi Paris suikastının arkasındaki adres olarak sunmaları bir veriye değil, ABD’nin dayattığı yeni politik hattın ihtiyaçlarına dayanıyor.
Sundukları gerekçe de özetle şöyle: “AKP’nin Kürt meselesini çözmesi, Türkiye’nin büyümesi ve Ortadoğu’da güçlenmesi demek. Kürt meselesinin çözümü ise AKP ile PKK’nin anlaşmasına bağlı. İran ve Suriye, Türkiye’nin güçlenmesini istemediği için AKP-PKK görüşmelerine karşı çıkıyor.”
Kendi içinde bile bir mantığı olmayan bu yaklaşım, kuşkusuz “barış” anonslu medya kalemleri üzerinden kamuoyunu teslim almaya dönük. Üstelik bu yaklaşım öyle bir komplo içeriyor ki, karşılığında Tahran ya da Şam’ın kalkıp aynı mantıkla, “Sırf Suriye’yi köşeye sıkıştırmak için önce Paris’te suikast düzenlediler, sonra da suçu Şam’a attılar” bile demesi mümkündür!
ABD – BATI ASYA ÇARPIŞMASI
Oysa gerçek şudur: ABD yıllardır, bölgede sıçrama tahtası olarak kullanacağı ve ikinci bir İsrail işlevi taşıyacak bir Kürt devleti peşindedir. Birinci ve İkinci Irak savaşlarıyla bu yapı büyük oranda inşa edilmişti. Ancak resmiyete kavuşması, Türkiye’nin Kuzey Irak’taki bu yapıyı himaye etmesine ve bölgeye karşı savunmasına bağlıdır. AKP, sıcak para ihtiyacıyla ABD’nin bu planını kabul etti ve Kuzey Irak’ı himayeye soyundu. Kuzey Irak’taki yapının Suriye’nin kuzeyinden Akdeniz’e bağlanması için Şam hedef alındı. Ancak böylesi bir yapı sadece Irak ve Suriye’yi bölmekle kalmayacak, ileride Türkiye’yi de parçalayacaktır. Nitekim bu gelişmeye engel olamazsa, İran da aynı tehditle yüzleşecektir.
Bu nedenle bölgede iki ayrı cephe oluştu. ABD’nin cephesinde AKP, Kuzey Irak, PKK ve Suriyeli rejim karşıtları var. Karşılarında ise Çin ve Rusya’nın desteğini alan İran, Irak, Suriye hattı var.
Savaş, “bölgenin (Batı Asya) çıkarı mı” yoksa “ABD’nin çıkarı mı” sorusunun yanıtı için bu iki cephe arasında sürmektedir.
Nitekim BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın AKP’nin Öcalan’la başlattığı sürece “İmralı-Erbil” adını önermesi, bu gerçeğe ve cepheleşmeye işaret etmektedir!
MÜZAKERE BARIŞ DEĞİL SAVAŞ GETİRİR
AKP medyasının PKK’yi bazen Suriye’nin bazen de İran’ın ve hatta kimi zaman da Ergenekon’un kontrolündeki bir aktör olarak sunması Atlantik cephesinin ihtiyaçları içindir. Yoksa ellerindeki tüm istihbarat verileri, PKK’yi asıl kontrol eden gücün ABD-İsrail olduğunu ortaya koymaktadır.
Kuşkusuz 1999’a kadar Öcalan Suriye’nin kontrolündedir ve “yerel” ile “bölgesel” arası bir konumdadır. Ancak ABD Öcalan’ı Türkiye’ye şartlı teslim ederek, onu “uluslararası” bir konuma yükseltmiştir. Beşar Esad’ın PKK’nin Suriye kolu olan PYD’yle ilişkisi ise ABD’ninki gibi stratejik değil, taktikseldir ve dönemseldir; karşıtlarının çelişkisinden faydalanma amaçlıdır ve vatan savunması düzlemindedir!
Ve kuşkusuz İran da PKK’yi kontrol etmek istemektedir. Tahran’ın geçen yıl PKK’nin İran kolu olan PJAK’a yönelik kapsamlı operasyonları sonrasında, örgütün bir kanadını o da bir ölçüde teslim aldığı doğrudur. Ancak bu gerçek, PKK’yi esas kontrol eden kuvvetin ABD olduğu gerçeğini değiştirmez.
Ve bitirirken belirtelim. AKP ile PKK’nin müzakeresi elbette İran ve Suriye’yi rahatsız edecektir. Ancak müzakerenin içerik ve hedefi dikkate alınırsa, Ankara’nın rahatsızlığı Tahran ve Şam’a göre daha fazla olmalıdır! Zira ABD’nin projesi İran ve Suriye’den çok, Türkiye’nin çıkarlarına aykırıdır; elbette Türklerin ve Kürtlerin de…
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
17 Ocak 2013
PARİS’TE İSTİHBARAT SAVAŞI
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 13/01/2013
Fransa önceki gün Afrika ülkesi Mali’ye girdi. Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande, ülkesinin Nijerya ve Senegal’le birlikte Mali güvenlik güçlerinin yanında, Konna terör gruplarına karşı operasyon başlattığını açıkladı. Hollande operasyonun “gerektiği kadar” süreceğini açıkladı.
Fransa Mali’ye girerken, Başbakan Erdoğan da Gabon, Nijer ve Senegal’i kapsayan beş günlük Afrika ziyaretini tamamlıyor ve yurda dönüyordu. 300 işadamıyla yapılan ziyarette en dikkat çeken şey ise Başbakan Erdoğan’ın, Senegal’de köle ticaretini simgeleyen heykel için “Bunu Fransa’ya geri göndermek lazım” demesiydi.
Fransa’nın Mali’ye girdiği günün öncesindeki akşam ise Paris’te 3 PKK’li öldürüldü. PKK kurucularından Sakine Cansız, KNK Paris temsilcisi Fidan Doğan ve Gençlik Hareketi üyesi Leyla Şaylemez (Söylemez), şifreyle girilebilen bir apartmandaki Kürt Enformasyon Bürosu’nda, susturuculu silah ya da silahlarla ikisi üçer, biri de dört kurşunla başlarından vurulmuştu.
Erdoğan ile Öcalan’ın ABD’nin Kürt Koridoru planı içinde müzakere yürüttüğü bir süreçte işlenen bu cinayet, tarafları karşı karşıya getirdi. AKP sözcüleri olayı “PKK içi infaz” diye nitelerken, BDP Eş Genel Başkanı Gülten Kışanak, birinci olağan şüphelinin AKP Hükümeti olduğunu söyledi. BDP’nin diğer Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’a göre suikast aslında Öcalan’a yapılmıştı!
Başbakan Erdoğan’ın danışmanı Yalçın Akdoğan ise karşılıklı suçlamaların ardından yeni bir adres gösterdi: Dost ülkeler!
Peki, kimdi bu dost ülke ya da ülkeler? ABD? Almanya? Fransa? Akdoğan isim vermiyordu…
SAKİNE CANSIZ DEĞİL FİDAN DOĞAN!
Çetiner Çetin’in haberine göre Sakine Cansız, 1. ve 4. Oslo görüşmelerine katılmıştı. Hatta MİT, Hakan Fidan’ın Almanya’da tedavi gören Celal Talabani’yi ziyareti sırasında Cansız’la, bu yeni süreç öncesinde, Kasım ve Aralık aylarında iki kez Köln’de görüşmüştü. (Yeni Şafak, 12 Ocak 2013)
Yine iddialara göre Sakine Cansız, Öcalan’ın süreçle ilgili göndereceği dört mektuptan birinin de muhatabı olacaktı.
Ancak böylesi bir suikastın, üstelik izlenen bir büroda, Fransız istihbaratının bilgisi dışında işlenmesinin mümkün olmayacağı gerçeği, Sakine Cansız’dan ziyade Fidan Doğan üstünde durulmasını gerektiriyor. Nitekim Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande’ın onu tanıdığını açıklaması oldukça anlamlı. Fidan Doğan’ın, PKK’nin Avrupa’daki en etkin “diplomatlarından” biri olduğu ve Fransa İçişleri Bakanı ile yakın ilişkisi olduğu da belirtiliyor.
Daha da ilginci, Sakine Cansız ile Leyla Şaylemez’in, Paris’e Fidan Doğan’ı alıp Almanya’ya götürmek üzere geldiği bilgisidir!
Ayrıca suikastın otopsi sonucuna göre 18:00 ile 18:30 arasında yapıldığı belirtilmekteyse de, ölenlerle telefon bağlantısının 6 saat önce, yani 12:00’de kesildiği, üstelik 11:30’da Almanya’ya bilet alındığı gibi olgular, olayı Fransa açısından sorunlu hale getirmektedir.
ABD SONRASI İÇİN MÜCADELE
Kuşkusuz bu tip istihbarat ilintili, örgüt içindeki çelişmelere dayanarak işlenen suikastlarda asıl adres sis perdesinin arkasındadır. Örneğin güçlü bir istihbarat örgütü, daha zayıf bir istihbarat örgütünün içindedir; o istihbarat örgütü içinde kendine bağlı bir klik vardır.
Bu genel doğruyu belirttikten sonra şu olgulara bakalım şimdide…
ABD’nin Asya-Pasifik merkezli bir strateji benimseyerek Kuzey Afrika’yı da kapsayan Büyük Ortadoğu’dan adım adım çekildiği bir süreçte, Türkiye ile Fransa’nın önce Libya’da, sonra da Suriye’de “birbirini dirsekleyerek” aynı cephede yer aldığını biliyoruz.
Eski bir Fransız Mandası olan Suriye’nin geleceğinde söz sahibi olmak isteyen Paris’le, ABD’nin Kürt Koridoru planından “Kerkük – Musul” petrolleri ile nemalanmak isteyen Ankara arasında bir çelişme olduğu da görülüyor. Özellikle Suriye muhalefetinin nasıl şekillendirileceği konularında dönem dönem bilek güreşi de yaşanmıştı.
Dolayısıyla Ankara ile Paris Ortadoğu’da çıkar çatışması içindedir. Bu çıkar çatışması, tarafları, “Öcalan’la müzakereyi” ve “PKK’ye desteği” birbirleri aleyhlerinde düğümlemeye itmektedir.
Tüm bunlar, kuşkusuz Paris’teki suikastı aydınlatmaz. Ama meseleye farklı bir bakış açısı sunar belki…
İzleri araştırmayı sürdüreceğiz.
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
13 Ocak 2013