Posts Tagged Hariri

ERDOĞAN TIKANDI, AÇILIM BİTTİ

BOP Eş Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, ABD’nin önüne koyduğu bir numaralı görevi şu sözlerle tarif etmişti: “Diyarbakır’ı ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi içerisinde bir merkez yapacağız.” (Kanal D, 14 Şubat 2004)

Diyarbakır nasıl merkez olacaktı? ABD Irak’ı iki kere işgal ederek Erbil merkezli bir devletçik kurmuştu zaten. AKP, ABD adına Suriye’de Esad’ı yıkarak, Kamışlı merkezli ikinci bir devletçiğe aracılık edecek, ardından Erbil ile Kamışlı birleşerek, Kürdistan Akdeniz’e açılmış olacaktı. Sonra bu yapı ile “demokratik özerklik” ilan edilen Türkiye’deki parça birleşecek, ortaya Diyarbakır merkezli Büyük Kürdistan çıkacaktı.

Bu projenin gerçekleşebilmesi için AKP’nin hem içeride hem de dışarıda yapması gereken ödevleri vardı. İçeride PKK’yle masaya oturmak ve Kürt Açılımı yapmak gibi… Dışarıda Suriye’ye terör ihraç etmek, Kuzey Irak’ı himaye etmek, Sünni mezhepçiliği üzerinden İran’ı kuşatmak ve yalnızlaştırmak, Ortadoğu’ya “model” olarak İhvan diktatörlükleri kurmak…

Erdoğan ve kurmayları, bu projeyi AKP tabanına yutturabilmek için Osmanlıcılık oynadılar. Davutoğlu “100 yıl sonra yeniden buluşmak” diyerek anlatıyordu projeyi… Elbette Osmanlıcı değillerdi; Neo-Osmanlıcı’ydılar, yani BOP’çu!

Erdoğan’ın bu projedeki iş arkadaşları şu isimlerden oluşuyordu: Türkiye’den Öcalan ve Fethullah Gülen. Irak’tan Allawi, Haşimi, Barzani ve Karayılan. Suriye’den El Hatip ve Salih Müslim. Mısır’dan Muhammed Mursi. Katar’dan El Tani. Lübnan’dan Hariri.

Erdoğan önce Bush’un “stratejik ortağı” olarak, ardından da Obama’nın “model ortağı” olarak bu ekipten ve işlerden sorumluydu. Yani Erdoğan Atlantik cephesinin Ortadoğu koordinatörüydü.

Peki, şimdi durum ne?

IRAK’TA BARZANİ SAF DEĞİŞTİRDİ

Atlantik cephesi, Irak’ta Allawi’yi başbakan yapmaya çalıştı. Hatta kabine üyeleri Ankara’da Davutoğlu’nun evinde belirlendi. Ama güçleri yetmedi. Irak’ta Maliki kazandı. Erdoğan ve ekibi daha sonra Haşimi üzerinden Irak’ta saray darbesine soyundu. Ancak Talabani’nin de katkısıyla oyunları bozuldu, maskeleri düştü. Son olarak Erbil’i Bağdat’tan koparma hamlesine soyundular ve fakat yine başaramadılar!

Maliki “Irak’ın birliğini yeniden oluşturmak” için gerekirse silaha başvuracağını Dicle Ordusu kurarak Barzani’ye gösterdi. Moskova ise Suriye’ye peşmerge sevk eden Barzani’yi açık bir şekilde tehdit etti. Ve Barzani mecburen saf değiştirdi.

Maliki ve Barzani’nin hafta sonu Bağdat’ta bir araya gelmesi, hem Irak’ın birliği demekti hem de Esad’ın doğu cephesinin rahatlaması demekti. Ama hepsinden önemlisi Erdoğan’ın yenilgisi demekti!

SURİYE KURTULUŞ SAVAŞINI KAZANIYOR

2 yıl önce AKP hükümetinin 15 gün ömür biçtiği Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad bugün çok daha güçlü. Birkaç ay önce Obama’nın zorlamasıyla Erdoğan ve Netenyahu Suriye hedefli olarak barışmış ve Esad kuzeyden sonra güneyden de kuşatılmıştı.

İsrail Golan tepeleri üzerinden ve hava uçuşlarıyla saldırıya geçmiş, güney cephesinin doğu kanadında ise ABD ile Ürdün küçük manevralar yaparak hazırlıklara başlamıştı. Güney cephesinin gerisindeki Mısır ise son olarak Esad’a karşı cihat ilan etmişti!

Önce Hizbullah’ın devreye girerek İsrail’i yavaşlatması, ardından da Mısır’da Mursi’nin devrilmesi güney cephesini dağıttı! Ürdün de kısa bir süre içerisinde pozisyon değiştirecektir.

Doğu cephesindeki son durumu Irak konusunda işlemiştik. Esas cephe ise AKP’nin abandığı kuzey cephesiydi. Üç dört ay önce Şam’ın dış mahallelerine kadar inebilmiş olan teröristler bu süreç içerisinde adım adım kuzeye sürüldü. Suriye devleti önce Halep’i sonra da Homs’u teröristlerden temizledi ve sınıra doğru ilerlemeyi sürdürüyor. Koltuğunu koruma manevralarıyla uğraşan Erdoğan’ın ise Esad’a karşı hamle yapacak hali yok!

Davutoğlu’nun koordine ettiği SUKO ve Özgür Suriye Ordusu’nun “Ramazan’da ateşkes” çağrısı yapmak zorunda kalması, bu cephedeki durumu en açık şekilde ortaya koyuyor!

ABD KAYBETTİ, ERDOĞAN KAYBETTİ, PKK KAYBETTİ

Peki, tüm bunlar ne anlamına mı geliyor?

1. ABD’nin Büyük Kürdistan projesi çöktü. Basra’dan Doğu Akdeniz’e Kürt Koridoru kurmak hayal oldu.

2. Barzani’yi yanında tutamayan, Esad’ı deviremeyen, Mursi’yi iktidar yapamayan AKP hükümeti, bölgede yalnızlaştı. Erdoğan’ın yönettiği Türkiye, tüm komşularıyla ve hatta komşularının komşularıyla sorunlu hale geldi.

Peki, şimdi ne olacak? Esad güçlenince yeniden “üçüncü yol” diyerek Suriye’de pozisyon değiştiren PKK, benzerini Türkiye’de de yapabileceğinin sinyalini verdi. Murat Karayılan’ın yerine Cemil Bayık’ın geçmesi bu nedenle önemli.

Gezi eylemleri PKK-BDP içinde yeni bir tartışma başlattı; müzakere yürüttükleri AKP, masadan her an düşebilirdi… Bu nedenle “Açılım tıkandı” diyerek AKP’yi somut adımlar atmaya zorluyorlar. AKP düşmeden, yeni kazanımlar peşindeler.

Ama Türkiye artık şu gerçeği yaşamaktadır: Tıkanan Açılım değil, aslında Erdoğan’ın gücüdür; daha doğrusu Erdoğan’a o gücü veren ABD’dir!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
11 Temmuz 2013

, , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Yorum bırakın

EL-HASAN SUİKASTININ KODLARI

Beyrut’ta düzenlenen ve Lübnan İç İstihbarat Servisi Başkanı Visam El-Hasan dâhil 8 kişinin ölümüne neden olan bombalı saldırı, tahmin edileceği gibi Suriye’ye ve Beşar Esad’a yıkılmaya çalışılıyor. Tıpkı 2005 tarihli Başbakan Refik Hariri suikastında olduğu gibi…

Lübnan Emniyet Müdürü Eşref Rifi, suikastla ilgili dört senaryo ortaya koyuyor: Yakın Doğu Haber’in Lübnan Es-Sefir gazetesinden aktardığı senaryolar şöyle:

1) “Bu suikast, Enformasyon Bakanı Mişel Semaha’nın tutuklanmasına bir yanıttır.” (Yani suikastın adresi Suriye’dir.)

2) “Bir ‘5. Kol’ faaliyeti söz konusudur ve ülkede fitne ve güvenlik sorunları çıkarılmak istenmektedir.”

3) “Bu saldırı, El-Hasan’ın İsrail casusluk şebekelerini durdurmasına bir yanıttır.”

4) “Veya bir terörist şebekesinin El-Hasan tarafından ortaya çıkarılmasının bir sonucudur.”

BÖLGEDEKİ İSTİHBARAT SAVAŞLARI

Senaryolar böyle… Gerçekten de isimler, ilişkiler ve olaylar, bölgede büyük çaplı bir istihbarat savaşına işaret ediyor. Şimdilik bir sonuca varmadan kimi olguları incelemeliyiz:

1) Visam El-Hasan, eski Başbakan Refik Hariri’nin koruma şefiydi. Ancak Visam El-Hasan, 2005 yılında öldürülen Başbakan Refik Hariri’nin suikast sırasında yanında değildi. Bu nedenle de suçlanmıştı.

El-Hassan ise konvoyda bulunmamasına şu gerekçeyi sunmuştu: “Üniversite sınavı için ders çalışmam gerekiyordu, bu nedenle izin almıştım.” Ancak ders çalışması gereken El-Hassan, o saatlerde 24 telefon görüşmesi yapmıştı!

El-Hasan’ın imdadına, Refik Hariri’nin oğlu Said Hariri yetişti! Said Hariri’nin güven ilan ettiği Visam El-Hasan, bilahare Hariri suikastını soruşturma komisyonuna başkanlık etmekle görevlendirildi.

Çok hızlı çalışan bu komisyon suikasttan Suriye’yi sorumlu tuttu. Oluşturulan baskılar neticesinde Suriye Ordusu Lübnan’dan çekildi.

2) El-Hassan, daha sonra Başbakan olan oğul Said Hariri tarafından İç İstihbarat Başkanı yapıldı. El-Hassan’ın atanması, Wikileaks’in yayımladığı belgelerde de önemli tartışma konusuydu. Lübnan siyasetinin kimi isimleri ABD Büyükelçisi Jeffrey Feltman’la temas kurarak, bu atamaya itiraz ediyorlardı.

3) Visam El-Hasan sonraki yıllarda da Suriye karşıtı bir çizgi izledi. El-Hasan, Suriye’yle iyi ilişkiler isteyen Lübnanlı siyasetçilere yönelik komploların ve bu isimlerin devre dışı bırakılmasının arkasındaki isimdi.

4) Visam El-Hasan, bombalı saldırıdan birkaç gün önce, Lübnan Emniyet Müdürü Eşref Rifi ile birlikte Almanya’ya gitmişti. İkili, Alman Güvenlik makamlarıyla çeşitli görüşmeler yapmıştı.

Ancak Eşref Rifi Berlin’den tek döndü. Çünkü El-Hassan ailesini görmek üzere Fransa’ya gitmişti. Bu nedenle Rifi, Beyrut’taki bombalı saldırıda El-Hasan’ın ölmesine şaşırdı, zira El-Hasan o saatlerde Fransa’da olmalıydı!

Lübnan İç İstihbarat Başkanı, neden Lübnan Emniyet Müdürü’ne Fransa’ya geçeceğini söylemiş ve sonra onu atlatıp ülkesine dönmüştü? Bu soru yanıt bulmalı.

5) Said Hariri, bölgede ABD’nin ve dolayısıyla Suudi Arabistan ile Katar’ın desteklediği isim olarak biliniyor.

6) El-Hassan, öldürülmesinden iki hafta önce de CIA Başkanı David Petraeus ile bir araya gelmişti. Görüşmede Lübnan’ın dizaynının ele alındığı iddia edilmiş ve görüşme bazı siyasi kesimlerce eleştirilmişti.

7) Babasının öldürülmesi suikastında El-Hasan’ı kurtaran Said Hariri, El-Hasan’ın öldürülmesinden de Beşar Esad’la birlikte Lübnan Başbakanı Necib Mikati’yi sorumlu tuttu.

8) 18 Temmuz’da Şam’daki bombalı saldırıda Hıristiyan asıllı Savunma Bakanı Korg. Davud Raşa, Cumhurbaşkanı Beşar Esad’ın yardımcısı Türkmen asıllı Korg. Hasan Türkmani, Savunma Bakan Yardımcısı General Asaf Şevket ve Milli Güvenlik Kurulu Başkanı General Hişam İhtiyar öldürülmüştü.

9) Bu patlamayla aynı günlerde, biri Türk, diğeri Arap iki önemli istihbaratçı kaybolmuştu.

10) 26 Temmuz’da ise Suudi İstihbaratının başı olan Bender Sultan’ın bir saldırıda yaralandığı ve hastanede öldüğü iddia edildi. Bender Sultan, Suudi Arabistan’ın en öne çıkan veliaht prensiydi… Dahası Bender Sultan, ABD’nin büyük yatırım yaptığı ve 1983-2005 yılları arasında da tam 22 yıl boyunca Washington Büyükelçiliği yapan bir prensti.

SUİKASTLARIN ZEMİNİ

Bölgedeki tüm bu suikastlar, kuşkusuz Ortadoğu’nun istikrarsızlık zemininden besleniyor. Dolayısıyla adresin kaynağı, istikrarsızlıktan en çok beslenendir.

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
22 Ekim 2012

, , , , , ,

Yorum bırakın

ADAMLARI DA, ABD’NİN GİDİŞATINI PAYLAŞIYOR

Washington bir adamını daha kaybetti! Ukrayna’nın eski başbakanı Yulia Timoşenko artık parmaklıklar ardında. 2004 yılında Yuşenko ile birlikte Sorosçu turuncu darbeye liderlik yapan Timoşenko‘nun durumu, ABD’nin durumunu da özetliyor.

ABD’NİN ‘LİDER’ AĞI

Açalım: 2001 sonrasında dünyaya hakim olma atağı yapan ABD, buna paralel olarak çeşitli kilit ülkelerde, kendi çizgisini uygulayacak adamlarını işbaşı yaptırdı. En tipik örneği, 3 Kasım 2002’de Erdoğan-Gül ikilisine hükümet sunulmasıydı.

Mısır’da Mübarek ve Tunus’ta Bin Ali Batı’nın zaten bölgedeki en eski isimleriydi. Ekibe Lübnan’da Hariri eklendi.

ABD’nin adamları diyebileceğimiz bu liste zamanla genişledi. Soros‘un finanse ettiği turuncu darbelerle Ukrayna’da Yuşenko-Timoşenko ikilisi, Gürcistan’da Saakaşvili, Kırgızıistan’da Bakiyev iktidara getirildi.

ABD işgal ettiği Afganistan ve Irak’ta da zaten kuklalarını başa getirmişti!

Özetlersek, ABD hakim sınıfları 21. yüzyılı Amerikan yüzyılı yapma hedefindeydiler. Bunun yolu Avrasya’ya egemen olmaktan geçiyordu. Avrasya’ya egemenlik ise Çin ve Rusya’yı kuşatmayı gerektiriyordu. ABD bu kuşatma çemberinde uygun yerlere uygun isimler yerleştiriyordu. Bazen silah zoruyla ve işgalle, bazen “turuncu darbelerle”, bazen de “sandık” darbeleriyle…

ÇÖZÜLME ARKA BAHÇEDE BAŞLADI

Ancak süreç ABD’nin hedeflerine uygun ilerlemedi: Çin olağanüstü hızlı büyümesini siyasal bir araç olarak iyi değerlendirdi. Rusya Putin yönetimiyle geri çekilme dönemini kapatıp, atak yapma sürecine girdi.

Rüzgarın ilk sesleri ise aslında ABD’nin arka bahçesinde çoktan gelmeye başlamıştı. Latin Amerika’da Bolivarcı iktidarlar birbirini izleyerek işbaşı yapıyordu.

RUSYA’NIN ASKERİ YANITI

En kritik hamle, Rusya’nın 8 Ağustos 2008’de Saakaşvili‘ye Gürcistan’da verdiği dersti! Bu tarih, aynı zamanda ABD’nin yayılma eğiliminden geri çekilme eğilimine denk düşüyordu.

Saakaşvili‘nin Putin‘den yediği tokatın arkası geldi. Kırgızistan’da ABD’nin işbaşı yaptırdığı Bakiyev, halk hareketi karşısında ülkeden kaçmak zorunda kaldı. Ukrayna’da ABD’nin işbaşı yaptırdığı Yuşenko-Timoşenko ikilisi Yanukoviç‘e karşı kaybetti.

Ardından 2010 başında Tunus’ta Bin Ali ve Mısır’da Mübarek halk hareketi sonucunda devrildi.

Kısacası, Washington’dan bakılınca, ABD’nin baş aşağı gitmesi ülkelerde iktidar yaptığı adamlarının devrilmesine neden oluyor. O ülkelerden bakılınca, gelişen halk hareketleri ABD’nin adamlarını deviriyor ve ABD’yi zayıflatıyor.

‘ABD DÜNYA JANDARMASI DEĞİL’

Aydınlık uzun zamandır bu gelişmeye dikkat çekiyor. Artık dünyada başka yayın organları da bu gerçeği görmeye başladı. Örneğin son olarak İngiliz Daily Telegraph’ta çıkan bir analizde, “ABD, dünyaya hakim olma döneminin sonuna geldi” deniliyor. “İflasın eşiğine gelmiş ve bu yüzden Afganistan’daki güçlerinin maaşlarını ödeyemeyecek” ABD’nin “yeni bir jeopolitik gerçekle karşılaştığını” vurgulayan gazete, “Bu gerçek şu; ABD artık ‘dünya jandarması’ sıfatını taşıyabilecek güçte değil” diye yazdı.

Mehmet Ali Güller

Aydınlık Gazetesi / s:6
7 Ağustos 2011

, , , , , , , , ,

Yorum bırakın

%d blogcu bunu beğendi: