Posts Tagged Nebil Fehmi

TSK, PKK, ESAD AYNI SAFTA!

Türkiye, ABD’nin Suriye politikasının taşeronu olunca ve AKP’liler de ABD’lilerden daha Amerikancı olunca, ortaya politik-mizah örnekleri çıkıyor. Türkiye’nin Ankara’dan değil de Washington’dan yönetilmesi, dış politikada ucubelikler yaşanmasına neden oluyor.

Son örnek, Suriye’de Türk Ordusu’nun, PKK’nin ve Suriye Ordusu’nun El Kaide’ye karşı operasyon yaparak kendiliğinden aynı cephede yer almasıdır.

EL KAİDE’YE KARŞI OPERASYON

Kamışlı’nın güneydoğusundaki Cevadiye bölgesinde bir süredir PKK’nin Suriye kolu olan PYD ile El Kaide bağlantılı Irak-Şam İslam Devleti (IŞİD) adlı örgüt çatışıyordu. Son olarak Suriye ordusu bu bölgeye girdi ve IŞİD’e karşı operasyon yaptı. (YDH, 15 Ekim 2013)

Daha ilginci ise aynı gün Türk Ordusu’nun da El Kaide bağlantılı IŞİD’i hedef almasıydı. Genelkurmay Başkanlığı’nın yaptığı açıklama aynen şöyleydi: “15 Ekim 2013 tarihinde saat 13.30’da Azaz/Parsa Dağı bölgesinden atılan bir havan mermisi, Kilis/Demirışık Hudut Karakolunun 450 metre doğusuna düşmüş ve patlamamıştır. Olayda herhangi bir zayiat meydana gelmemiştir. Gelişen durum üzerine, Azaz/Parsa Dağı’ndaki Irak Şam İslam Devleti Örgütü’ne ait mevziilere iki adet Fırtına obüsüyle 4 atış yapılarak mukabele edilmiştir.” (tsk.tr, 15 Ekim 2013)

Böylece Beşar Esad’ın ordusu, Türk ordusu ve PKK, El Kaide’ye karşı operasyon yaparak aynı cephede buluşmuştur!

SURİYE MUHALEFETİ SÜREKLİ BÖLÜNÜYOR

AKP’nin bağımlı dış politikasının yarattığı tablo sadece bununla sınırlı değildi. Örneğin bu operasyonların yapıldığı süreçte, AKP’nin açık destek verdiği Suriye muhalefeti de sürekli bölünüyordu.

AKP’nin SUK’unun, Cenevre-2 konferansına katılacağı için Katar’ın SUKO’sundan ayrılmayı gündemine aldığını daha önce bu köşede dikkatinize sunmuştuk. Diğer yandan El Kaide bağlantılı grupların Eylül ayı sonunda kendi aralarında SUKO’ya karşı birleştiğini de yazmıştık.

Ancak bölünme bitmedi:

1. Suriye’nin güneyinde 70 grup bir araya gelerek SUKO’dan ayrıldıklarını ve Devrim Komuta Konseyi’ni kurduklarını ila etti. (YDH, 16 Ekim 2013)

2. Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde bir kafeteryada buluşan 106 grubun temsilcisi, Ahrar Suriye Birliği isimli yeni bir örgüt kurdu. (YDH, 16 Ekim 2013)

ABD’nin 23-24 Kasım tarihli Cenevre-2 konferansına mecbur kalması ve Rusya’ya Suriye muhalefetini de konferansa katacağı sözünü vermesi, böylece hem AKP hükümetini, hem de AKP’nin desteklediği muhalif grupları ortada bırakmış oldu!

Kuşkusuz bağımlı dış politikanın varacağı yer burasıydı. Ancak bağımsız dış politika izlendikçe bakın neler olabiliyor:

İŞTE BAĞIMSIZ DIŞ POLİTİKA

Önce Hüsnü Mübarek’i, sonra da Muhammed Mursi’yi yıkan Mısır Halk Hareketi öncelikle Suriye politikasını değiştirdi. ABD ise Mısır’a 30 yıldır yaptığı askeri yardımları askıya aldığını ilan etti.

Bakın Mısır Dışişleri Bakanı Nebil Fehmi ABD’nin kararına ne dedi: “Gerçek şu ki sorunun kökeni çok daha geride. Sorun, Mısır’ın son 30 yıl boyunca ABD yardımına bağlı kalmasından kaynaklanıyor. Bu yardım, seçenekleri çoğaltmak yerine kolay olanı tercih etmemize neden oldu. ABD bu süre zarfında, Mısır’ın daima Washington’ın dış siyaseti doğrultusunda hareket edeceği gibi bir yanılgıya kapıldı. Mısır, yeni dönemde uluslararası platformda seçeneklerin artırılmasına yönelik bir dış politika çizgisi izleyecek. Mısır halkı, ABD’yle ilişkilerde yaşanacak olumsuzlukların üstesinden gelecek güçtedir.” (Dünya Bülteni, 16 Ekim 2013)

Nebil Fehmi’nin bu özlü sözlerinden sadece Türk Dışişleri Bakanlığı değil, “NATO’suz yapamayız” takıntısındaki Türk subayları da önemli dersler çıkarmalıdır!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
18 Ekim 2013

, , , , , ,

Yorum bırakın

ARTIK BAŞKA BİR DÜNYADAYIZ

Olası görmediğimizi belirttiğimiz Suriye’ye saldırı, savaş medyasının ilan ettiği Perşembe sabahı gerçekleşmedi. Hatta bizi doğrulayan tersine rüzgârlar esmeye başladı…

Önce ABD geri adım attı, ardından da İngiltere ile Fransa çark etti. Erdoğan ise artık daha yalnız! Üstelik “değerli bir yalnızlık” da değil bu…

Son 24 saatte olanları hızla özetleyelim: ABD Başkanı Barack Obama “kesin bir kararımız yok” dedi. İngiltere İşçi Partisi, parlamentoda müdahale kararının önüne barikat kurdu. En ateşlisi olan Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande bu kez “Siyasi çözüm için her şey yapılmalı” dedi. BM Genel Sekreteri Ban Ki Mun, Suriye’deki heyetin süresini uzattı. NATO ise “bizlik bir şey yok” havasında…

Bir tek Erdoğan geri adım atmıyor. Daha doğrusu, adımlarını fazlasıyla ileri attığı için, şimdi geri atamıyor! Üstelik içeride çok daha sıkıntılı… Zira daha dün “Mısır’da darbenin arkasındalar” dedikleriyle Suriye’ye karşı savaşa soyunmayı tabanına açıklamak durumunda!

Aslında tablonun iki günde hızla değişeceğini Ahmet Davutoğlu’nun sözlerine bakarak da anlayabilirdik. Davutoğlu “yeni bir Suriye kurulacak” diyor. 15 gün ömür biçtiği Beşar Esad’ın hâlâ koltuğunu ve üstelik daha da sağlam bir şekilde koruduğu düşünülürse, elbette rüzgâr hızla ters esmeye başlayacaktı…

SURİYE MÜTTEFİK KAZANIYOR

Yeni bir Suriye kurulmayacak ama yeni bir dünya kuruluyor. Artık ABD’nin tek başına at koşturduğu, tek bir hamlesiyle ülkeleri hizaya soktuğu bir dünyada değiliz…

Örneğin Avusturya Başbakanı Werner Faymann, Almanya’daki Ramstein Amerikan üssünden kalkarak Suriye’yi vurmaya gidecek F-16 savaş uçaklarına hava sahasını açmayacağını ilan etti.

Örneğin, KKTC Dışişleri Bakanlığı, Kıbrıs’ın Suriye’ye saldırı için bir sıçrama tahtası olmayacağını açıkladı.

Örneğin Almanya’daki iktidar partisi dâhil tüm partiler, Suriye’ye müdahaleye karşı çıktı.

Örneğin Mursi’nin devrilmesiyle oluşturulan geçici hükümetin Dışişleri Bakanı Nebil Fehmi, Suriye’ye müdahaleye karşı çıktı. Mursi döneminin Mısır’ının Haziran ayının son haftasında Suriye’ye cihat ilan ettiği anımsanırsa, bu köklü değişikliğin önemi daha iyi anlaşılır.

Rusya, Çin ve İran destekli Suriye’nin artık daha çok müttefiki var!

CENEVRE’YE GÜÇLÜ GİTME MÜCADELESİ

Bakınız oluşan tablo İsrail’i bile tedirgin etti. İsrail basınına da yansıyan tedirginlik şu: Olası bir Suriye saldırısıyla hedef olacak ilk ülke İsrail! Üstelik sadece Suriye değil, Hizbullah ve İran da İsrail’in üstüne çökecek.

Bu gerçeklik, ABD’nin müdahale isteklerini frenleyen etkenler içerisinde gün geçtikçe daha üst sıralara çıkmaya başladı.

Diğer yandan ABD’nin ekonomisi, ucu açık bir savaşa izin vermiyor. Ve Çin’in varlığı, ABD’nin ekonomisini savaşla düzeltmesine de imkân vermiyor!

ABD’nin nasıl bir açmaz içinde olduğu, en iyi New York Times’ın yayımladığı makalede görülüyor: “Şişirilmiş tehditlere ve hızlanan askeri hazırlıklara karşın Başkan Obama henüz Suriye’ye yönelik askeri operasyon konusunda ikna edici bir hukuki ve stratejik savunma ortaya koyabilmiş değil. (…) Askeri ya da başka türlü, her türlü eylemin Esad rejimiyle muhalefet arasında bir siyasi anlaşma kurmak için planlanması gerekiyor. Eğer askeri operasyonun daha geniş bir stratejik amacı varsa ve operasyon kapsamlı bir diplomatik planın parçasıysa, Obama’nın bunu açıklaması gerekiyor.”

Dün de belirttiğimiz gibi, Cenevre-2 toplantısı öncesinde masaya güçlü oturma hamleleri sıklaştı! Kimyasal komployla başlayan gelişmelere bu pencereden bakmak gerekiyor…

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
30 Ağustos 2013

, , , , , , , ,

Yorum bırakın

MOSSAD SİSİ’YE Mİ ERDOĞAN’A MI YAKIN?

Başbakan Erdoğan, Mısır’daki “darbenin” arkasında İsrail’in olduğunu iddia ediyor ve ekliyor: “Elimizde belgeler var.” (Ajanslar, 20 Ağustos 2013)

Başbakan Erdoğan’ın elindeki “belge” ise bir gün önceki Yeni Şafak’ın manşetiydi: “Cuntanın patronu MOSSAD.”

Kanıt? Çetiner Çetin imzalı manşet haberde şöyle deniyor: “MOSSAD Başkanı Pardo’nun darbeden 3 gün önce Mısır İstihbarat Başkanı ile bir araya geldiği ortaya çıktı.” (Yeni Şafak, 19 Ağustos 2013)

Peki, MOSSAD Başkanı Tamir Pardo’nun 27 Haziran’da Mısır İstihbarat Servisi Başkanı’yla görüşmesi General Sisi’ye destek anlamına geliyorsa, iki hafta öncesinde de, yani 12 Haziran’da Türkiye’ye gelip gizlice MİT Müsteşarı Hakan Fidan’la görüşmesi ne anlama geliyor? (hürriyet.com.tr, 12 Haziran 2013)

Yani MOSSAD Erdoğan’a da mı destek verdi? Üstelik Pardo’nun çantasında “Gezi eylemleri” olduğu da biliniyorken…

Gezi’nin arkasında faiz lobisinden Ergenekon’a, Beşar Esad’dan Vikingler’e kadar geniş bir yelpazede fail arayan bir hükümetin, Mısır’da “darbeye” bulduğu fail de ancak bu kadar olur!

İSRAİL İÇİN TEK ÖLÇÜT: CAMP DAVİD

Mısır’da olanı “darbe” diye nitelemediğimizi, 30 Haziran 2013’ün, çalınmış 25 Ocak 2011 devriminin ikinci dalgası olduğunu bu köşede yazdık, yinelemeyeceğiz…

Ancak biz Erdoğan’ın belgesini yine de ciddiye alıp, İsrail’in Mısır devrimini destekleyip desteklemediğini incelemeye çalışacağız. Ölçütümüz Cam David rejimidir.

Bildiğiniz gibi 1978 tarihli Camp David anlaşması, ABD’nin Mısır’a dayattığı ve İsrail’in güvenliğini garanti altına alan anlaşmadır. Ancak anlaşma, aynı zamanda Ortadoğu’da bir rejimin adıdır. Ve bu özelliğinden dolayı, Filistin meselesi ile İran konusu Camp David’in iki önemli sütunudur.

Dolayısıyla İsrail’in Mısır’daki her hangi bir siyasi olayı ya da aktörü destekleyip desteklemeyeceğinin göstergesi, o aktörün Camp David’e karşı tutumuna bağlıdır.

Örneğin Mursi, Camp David’e sadık kalmıştı; hatta Camp David’e imza atan Enver Sedat’ın ailesine, onun anısına üstün hizmet madalyası takmıştı! Peki, Mursi’yi yıkan halk-ordu devrimi Camp David’in neresinde? Bakalım…

MISIR’IN DEVRİMCİ PROGRAMI

Mısır Dışişleri Bakanı Nebil Fehmi, ülkenin yeni dış politika önceliklerini sıraladığı açıklamasında sorumuzun ipuçlarını veriyor:

1. Nebil Fehmi Filistin meselesine nasıl baktıklarını şu sözlerle açıklıyor: “Mısır’da istikrar olmazsa, Filistinliler haklarını elde edemez. Mısır’ın sahneden çekilmesiyle İsrail-Filistin barış görüşmeleri girdiği yoldan çıkar. Filistin davası Mısır Dışişleri Bakanlığı’nın önceliğinde olacaktır.”

2. Ya İran? Bu köşede iki yıl önce belirtmiştik: 25 Ocak 2011 devrimi, 30 yıldır kesilmiş olan Mısır-İran ilişkilerini başlattı. Hatta bu ilişkiler birkaç ayda öyle bir ivme kazandı ki, Kahire Tahran’a Akdeniz’de savaş gemisi bulundurması için Süveyş’i bile açtı.

Bugün daha net anlaşılıyor ki, Mursi, devrimin bu devrimci gelişmesine doğrudan karşı çıkamamış. Nebil Fehmi’den dinleyelim: “Şimdi Mısır’da ve İran’da yeni hükümetler var, bu tabii ki Mısır’la olan eski dosyaların göz ardı edilmesi demek değildir. Mursi zamanında gerçekten bir yakınlaşma yoktu, sadece ziyaretler ve bir takım açıklamalar oldu.”

Yani Nebil Fehmi, İran’la yakınlaşmanın asıl şimdi başlayacağını belirtiyor.

3. Peki ya Batı’nın Sünni-Şii eksenli bölmeye çalıştığı Arapların birliğine nasıl bakıyor yeni hükümet?

“Arap dünyasını aynı 2. Dünya Savaşı’nda olduğu gibi bölmeye çalışan yoğun bir çabaya şahit oluyoruz” diyen Mısır Dışişleri Bakanı Nebil Fehmi, bu tabloya karşı mücadele edeceklerini ilan etmiş oluyor!

İSRAİL’İN BÖLGESEL STEPNESİ: AKP

İşte Mısır “darbesinin” arkasında İsrail’in olup olmadığının ölçütü bu açıklamalardır, hatta açıklamadan ziyade Kahire’nin bu konularda önümüzdeki aylarda neler yapacağıdır!

Dolayısıyla kimin arkasında kimin olduğunu tespit etmek için komplo yerine, bu türden ölçütlere başvurmalıyız. Ve o ölçütleri koyduğumuz zaman da karşımıza şu tablo çıkar:

1. AKP, Kürecik Radarı ile İran’a karşı İsrail’in güvenliğini sağlıyor.

2. AKP, İsrail’in OECD üyeliğine geçit verdi.

3. AKP, İsrail’in Akdeniz diyaloğu çerçevesinde NATO çalışmalarına katılmasına onay verdi.

4. AKP, Suriye’yi vurması için İsrail’e, hem de birkaç kez, hava sahasını açtı.

Dolayısıyla one minute’dı, özürdü, Mavi Marmara’ydı, faiz lobisiydi, MOSSAD cuntanın başıydı lafları, hikâyedir!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
21 Ağustos 2013

, , , , , , , , ,

Yorum bırakın

WordPress.com ile böyle bir site tasarlayın
Başlayın