Mehmet Ali Güller
Posts Tagged Barack Obama
FİDAN OLAYININ PERDE ARKASI
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 19/10/2013
Önce Wall Street Journal hedef aldı MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı, ardında da Washington Post.
Wall Street Journall’a göre Fidan Suriye’deki radikal grupların güçlenmesini sağlamıştı ve üç yıl önce İran’a İsrail hakkında istihbarat sızdırmıştı. David Ignatius ise daha da ileri gitmiş ve Washington Post’ta, Fidan’ın 10 MOSSAD ajanının isimlerini İran’a verdiğini iddia etmişti.
FİDAN DEMEK, ERDOĞAN DEMEK
Kuşkusuz Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 7 Şubat 2012’de Hakan Fidan’ın Cemaat tarafından hedef alınmasını nasıl algıladıysa, bugün de aynı şekilde algılıyor: Yani Fidan demek, Erdoğan demektir!
Nitekim her iki makale de genel olarak , “ABD Fidan’ı (Erdoğan) hedef alıyor” diye yorumlandı.
Ancak Hakan Fidan’ın hedef alınış biçiminde bir anormallik var. Zira Fidan’ı, dolayısıyla Erdoğan’ı İrancılık yapmakla suçlamak Batı’da “Erdoğan karşıtlığı” şeklinde okunsa da, Türkiye’de ve Ortadoğu’da hem inandırıcı bulunmaz, hem de Erdoğan’ın aleyhine bir durum oluşturmaz!
Üstelik MOSSAD Başkanı Tamir Pardo ile MİT Müsteşarı Hakan Fidan son 6 ayda, Kahire’de, İstanbul’da birkaç kez görüştü ve iki kurum ilişkisi sorunsuzdu. Hatta “özür olayından” sonra ilişkilerin geliştiği de kamuoyuna servis edilmişti.
Dolayısıyla Washington acaba bu haberlerle, Türkiye düzleminde AKP’ye destek veriyor fakat dünya düzleminde beysbol sopası mı göstermiş oluyor? İçeride tahkim edip, dışarıda terbiye mi ediyor? Fidan ile Erdoğan’ın hedef alınması aslında ne anlama geliyor? Anlamaya çalışalım:
YENİ ORTADOĞU SÜRECİ
1. Suriye savaşındaki yeni durum, yani ABD’nin Rusya’nın planına mecbur kalması, haliyle yeni bir süreci başlattı. Böyle süreçlerin atlatılması, aynı zamanda bir suçlu ya da kurban bulunmasına bağlıdır. Fidan’ı kurban etmek ABD’yi, hatta iyi yönetilirse, aslında Erdoğan’ı bile rahatlatabilir!
2. Suriye’deki yeni durum, ABD’nin İran ile ilişkisine de yansıdı. ABD Başkanı Barack Obama ile İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani önce mektuplaştı, sonra telefonlaştı. ABD Dışişleri Bakanı John Kerry ile İran Dışişleri Bakanı Cevat Zarif ise baş başa görüştü.
Süreç, haliyle İsrail’i rahatsız etti. Böyle bir süreçte Erdoğan ile Fidan’ın İrancı diye suçlanması, gerçeği yansıtmasa bile ancak İsrail açısından bir değer kazanacaktır.
3. Mısır’daki devrim Suriye’de ABD’nin taşeronları olan Türkiye ve Katar ile Suudi Arabistan’ı karşı karşıya getirdi. Ankara Mursi’yi, Riyad ise geleneksel İhvan çekincesi nedeniyle Sisi’yi destekledi.
Bu saflaşmanın hemen ardından Suudi Arabistan’ın Türkiye’deki istihbarat ofisini kapatması dikkat çekti. Bunu Ankara mı talep etti, yoksa Riyad kendiliğinden mi yaptı, henüz bilmiyoruz ama bu ofisin kapanmasının ilk ciddi sonucunun Suriyeli muhalifleri ilgilendireceğini, Riyad’ın yardım ve desteği belli oranda askıya alacağını tahmin edebiliyoruz.
4. Öte yandan Katar’ın da Suriye konusunda tavır değişikliğine gittiğini, ayrıntılarıyla bu köşede incelemiştik. Erdoğan’ın müttefiki olan Katar Emiri El Tani tasfiye olmuş, yerine oğlu El Tamim geçmişti. El Tamim de öncelikle Filistin Özerk Yönetimi üzerinden Şam’a “ülkesinin Suriye politikasını değiştireceği” mesajını göndermişti.
5. Bu durum tarafların kontrolündeki muhaliflere de yansıdı. Ülkeler ve istihbarat kurumlarının karşı karşıya gelmesi gibi, denetimlerindeki Suriye muhalefeti de birkaç parçaya bölündü.
6. “Yeni Ortadoğu Süreci” en çok Erdoğan hükümetini zor durumda bıraktı. AKP bir yandan Adana’daki “sarin gazı” operasyonu nedeniyle, bir yandan 21 Ağustos kimyasal komplosundaki rolü nedeniyle, bir yandan da El Kaide türevi örgütlerle ilişkisi nedeniyle Rusya’nın hedefi oldu. ABD’nin Rusya planına mecbur kalması, hatta Suriye muhalefetini Cenevre-2 Konferansı’na ikna etmek için Moskova’ya söz vermesi, benzer argümanların Batı’da da kullanılmasına yol açtı.
YENİ SÜRECE, SAVAŞ SUÇLUSU LAZIM!
İşte Hakan Fidan bu şartlar altında hedef alınmıştır. Fidan üzerinden Atlantik cephesinin, yani ABD, Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan’ın “aklanması” dört ülkeyi de rahatlatacaktır.
Ancak Erdoğan ve kurmaylarının bu istihbarat savaşını iyi yönetememesi halinde, süreç Türkiye açısından Hakan Fidan’ın hatta Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun feda edilmesiyle de aşılamayacaktır!
Zaten son tahlil de öyle de olacaktır!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
19 Ekim 2013
Barack Obama, Cevat Zarif, Erdoğan, Hakan Fidan, Hasan Ruhani, John Kerry, MOSSAD, MİT, İsrail
İRAN KARŞITLIĞININ PERDE ARKASI
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 27/09/2013
Önce “Yeni Taraf” diye haklı bir unvan kazanan “Yeni Türkiye” gazetesi haber yaptı: “İran’ın böcekleri Başbakanlık’ta” (Türkiye, 17 Eylül 2013).
Doğru, böcek vardı. İki kadın da vardı. Hatta soruşturma da vardı. Ama İran yoktu! Birkaç gün tartışılan haber “aşk meselesiymiş” denilerek kapatıldı.
Ardından Hürriyet’in manşeti geldi: “İran turuna ajan sorgusu” (Hürriyet, 25 Eylül 2013). Habere göre götürüldükleri İran’da 20 gün boyunca dini eğitim verilen 25 çocuk, dönüşte Ağrı’da ajanlık sorgusuna çekilmişti.
Aynı gün Vatan’ın internet sitesi de “flaş flaş” diyerek şu başlığı attı: “O ülke İran çıktı”(gazetevatan.com, 25 Eylül 2013). Vatan’ın iddiasına göre MGK’nin 28 Şubat toplantısında adı gizlenen ve rejim aleyhinde faaliyet yürüten ülke İran’dı.
Haber doğru değildi, zira İran’ın ismi gizlenmiyor tersine o yıllarda sürekli Türkiye’de rejimi yıkma faaliyetlerinde bulunmakla suçlanıyordu. 28 Şubat’ın Truva atlarının rol aldığı bu İran düşmanlığı kampanyası aslında 1993’te başlamış ve Gladyo cinayetleri Tahran’a yıkılmaya çalışılarak, Atatürkçüleri İran karşıtı bir çizgiye çekmeye çalışmışlardı!
CEMAAT’İN İRAN KARŞITLIĞI
Kuşkusuz bir haftaya sığdırılan bu üç İran karşıtı haberin mutlaka özel bir anlamı olmalıydı:
Cemaatin gazetecilerinden Nuh Albayrak’ın Yeni Türkiye gazetesinin başına geçmesi ve Taraf’tan ayrılanlarla bir ekip kurmuş olması “İran böceği” haberine salt Cemaat düzleminde bile bir anlam katıyordu. Zira Cemaat okullarına topraklarında kesinlikle izin vermeyen İran Fethullah Gülen’in hep hedefindeydi…
Ancak meseleye Hürriyet ve Vatan’ın da bulaştırılmış olması, konuyu Cemaat düzleminden daha ileriye taşıyordu… Peki, o düzlem neydi? Gelin en iyisi işe olguları sıralayarak başlayalım:
OBAMA İRAN’A EL UZATTI
İlginçtir, Yeni Türkiye’nin haberinden iki gün önce ABD Başkanı Barack Obama İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ile mektuplaştıklarını açıklamıştı (AP, 15 Eylül 2013). Ruhani bir hafta sonra BM toplantıları için New York’a gidecekti ve ikilinin 30 yıl sonra ilk kez görüşen liderler olarak tarihe bile geçebilecekleri konuşuluyordu.
Yine BM toplantıları için New York’a yola çıkan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün “Suriye’de İran’sız çözüm olmaz” mesajları Obama’nın başlattığı yeni duruma “uyum” anlamına geliyordu.
New York’taki BM oturumları sırasında gerçi Obama ile Ruhani görüşmedi ama ilk kez ABD heyeti, İran lideri konuşurken salonu terk etmedi ve dinledi! Üstelik İsrail heyeti salonu terk etmişken…
Öte yandan Obama konuşmasında “İran’da rejim değişikliği istemediklerini” özellikle vurguladı. Ruhani de Obama’nın jestlerine olumlu yanıt verdi ve “Batı’yla anlaşmak istediklerini” ve “ABD ile farklılıklarının yönetilebilir olduğunu” açıkladı. (Washington Post, 25 Eylül 2013)
Diğer yandan Obama ile Ruhani’nin görüşmemesi ya da tokalaşmamasının İran tarafından kaynaklandığı, ABD’nin görüşmeye daha istekli olduğu da ortaya çıktı. Örneğin üst düzey ABD’li yönetim yetkilisi, “İranlılar bu aşamada el sıkışmanın kendileri için çok karmaşık olduğunu bize ilettiler” dedi (Hürriyet Planet, 25 Eylül 2013). Örneğin Reuters’e konuşan bir ABD’li yetkiliye göre Obama ile Ruhani’nin görüşmesine itiraz, ABD’den değil, İran heyetinden geldi. (Rusya’nın Sesi, 25 Eylül 2013)
ERDOĞAN LORDLARLA, GÜL MONROE’CÜLERLE
Peki, tüm bunlar ne anlama geliyor? Açık ki, ABD iç hesaplaşmaları ve hâkimiyet mücadelesi sadece Suriye politikasına değil, İran’la ilişkilere de yansımış durumda. Daha önceki makalelerimizde incelediğimiz gibi ABD’deki “savaş lordları” ile “yeni Monroe’cüler” kıyasıya mücadele etmektedir.
Yeni Monroe’cüler yani “geri çekilmeciler” ABD’nin geleceğinin Ortadoğu’daki bir savaştan değil, diplomasiden, akıllı güçten ve içeriye yönelerek ekonomiyi yeniden büyütmekten geçtiğini savunuyorlar. Cumhurbaşkanı Gül’ün açıklamaları, bu ekibe yaslandığını ortaya koyuyor.
“Savaş lordları” ise her halükarda savaşların ABD’ye yarayacağını savunarak Suriye’ye hemen savaş ilan edilmesini istiyor. Başbakan Erdoğan işte bu ekibe, kökleri Cumhuriyetçiler ve Neo-Con’lar olan bu kesimlere yaslanıyor.
İlginç olan CHP heyetinin de ABD’de Erdoğan’ın yaslandığı “savaş lordlarını” temsil eden kuvvetlerle görüşmüş olmasıdır!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
27 Eylül 2013
Abdullah Gül, Barack Obama, Cemaat, Fethullah Gülen, Hasan Ruhani, Neo-Con, Nuh Albayrak, Savaş lordları, Yeni Monroe'cüler, İran
ERDOĞAN’I TATMİN ETMEK
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 01/09/2013
ABD Başkanı Barack Obama, Suriye’ye “dar kapsamlı bir eylem” düşündüklerini açıkladığında ilk itiraz Erdoğan’dan geldi. Başbakan Erdoğan “sınırlı operasyon bizi tatmin etmez” dedi.
Peki, Erdoğan’ı nasıl bir operasyon tatmin ediyor? Yanıtını da vermiş: Kosova tipi operasyon! Yani en az 78 gün sürsün istiyor Suriye’nin bombalanması…
Bu girişle dün bıraktığımız yere, Suriye meselesinin Türkiye’yi nasıl etkilediğine dönebiliriz arttık.
AKP, TÜRKİYE’Yİ BÖLGE DÜŞMANI YAPTI
2,5 yıldır süren Suriye’ye emperyalist baskı konusu, Suriye’den çok Türkiye’yi olumsuz etkiledi. Kuşkusuz somut ölümler, yıkılmış binalar üzerinden bir karşılaştırma değil bu. Siyasal bir karşılaştırma ve değerlendirme yapıyoruz:
1. AKP Hükümeti, Suriye ile olan 910 kilometrelik sınırı terör ihracı için açarak, Türkiye’nin güvenliğini riske attı. Sınır boyu, uluslararası terör yuvasına döndü.
2. AKP’nin Suriye karşıtı terör gruplarına ev sahipliği yapması, Türkiye’yi bölgede güvenlik sorunu haline getirdi.
3. AKP Hükümeti’nin komşulara düşmanlık politikası, Türkiye’yi bölgede itibarsızlaştırdı. 1 Mart 2003’te Irak’a saldırı için topraklarını ABD’ye açmayan Türkiye’nin bölgede kazandığı bu itibar, adım adım sıfırlandı…
4. Emperyalizmin Suriye planının esası, Kürt Koridoru’dur; yani Irak’ın kuzeyinin Suriye’nin kuzeyinden Doğu Akdeniz’e açılması. Bu gerçekleşirse, ardından Koridor Türkiye’ye doğru genişleyecek ve Diyarbakır merkezli Büyük Kürdistan kurulacak.
Yani Türkiye bölünmüş ve Türk milleti parçalamış olacak! İşte AKP Hükümeti bu planın görevlisi olarak Türkiye’nin geleceğini tehlikeye atmış durumdadır.
5. AKP Hükümeti, ABD’nin Kürt Koridoru’nu gerçekleştirebilmek için, Irak’ın kuzeyini de Irak’ta kopartmaya yönelik adımlar attı. Ankara’nın Bağdat’ı aşarak, Erbil’le bağımsız devletmiş gibi enerji anlaşmaları yapması, Türkiye’yi düşman mertebesine yerleştirdi.
Üzerine bir de AKP’nin Irak’ta açıkça Maliki’ye karşı darbe girişimlerine yönelmesi eklenince, Ankara-Bağdat hattı kopmuş oldu!
6. AKP Hükümeti, Suriye politikasıyla paralel olarak içeride Kürt Açılımı uygulamaktadır. Bu Açılım, PKK’nin sadece Türkiye’de siyasallaşmasına ve Türkiye’nin bir parçasında otorite olmasına yol açmakla kalmıyor, aynı zamanda örgütü bölgede daha da önemli bir aktör haline getiriyor.
AKP ile PKK’nin mutabakatlarından Öcalan’ın söylediklerine yansıdığına göre örgüt İran, Irak ve Suriye’de de kullanılacak! Yani AKP’nin dış politikası, sadece Türkleri Araplara düşman yapmakla yetinmiyor, Kürtleri de Araplara karşı düşman haline getiriyor.
EN ÇOK TÜRKMENLER OLUMSUZ ETKİLENDİ
7. AKP’nin uyguladığı Suriye politikası ve ayrıca Irak politikası, bu iki ülkedeki Türkmenleri de savunmasız bırakmış durumda. 2003’ten itibaren Irak’ın en çok kaybeden halkı Türkmenler olmuştu!
8. AKP’nin Suriye politikası, Türkiye’yi en önemli komşusu ve bölgesel bir güç olan İran’la karşı karşıya getirdi.
9. AKP’nin Suriye politikası, Türkiye’yi emperyalizme karşı bölgenin doğal müttefiki olan Çin ve Rusya’yla da karşı karşıya getirdi.
10. AKP Hükümeti’nin Türk hava sahasını Suriye’yi bombalasın diye İsrail savaş uçaklarına açması, Türkiye’nin Filistin politikasından genel güvenilirliğine kadar her konuyu tartışmalı hale getirdi.
11. AKP Hükümeti, İsrail’in güvenliği için Kürecik Radarı’nı topraklarında kabul ederek, Türkiye’yi başta İran olmak üzere bölge ülkeleriyle karşı karşıya getirdi.
12. AKP Hükümeti’nin Suriye politikası, Türkiye’nin Lübnan’la ilişkilerini de bozdu. Lübnan, artık uçak pilotlarımız için bile güvensiz hale dönüştü.
13. AKP Hükümeti’nin Suriye politikası, özel olarak Güneydoğu Anadolu bölgemizin, genel olarak da yurdumuzun tamamının ekonomisini olumsuz etkiledi. Suriye’den Mısır’a kadar Türk TIR’ları, AKP’nin politikalarının kurbanı oldu. Hatay, Urfa, Antep, Kilis gibi kentlerimizde esnaf kepenk indirmek zorunda kaldı. Savaş hali, illegal ticareti ve kaçakçılığı teşvik etti.
14. AKP’nin Suriye politikası, Türkiye’yi Suudi Arabistan ve Katar’ın kanlı petrol paralarına açtı. Bu paralar hem Suriye karşıtı terör gruplarına harcandı, hem de Türkiye’nin rantını Körfez’e açtı.
ERDOĞAN TATMİN OLURSA, BÖLGE KAN AĞLAR!
Kısacası Erdoğan henüz tatmin olmadan, yani Suriye Batı’nın açık saldırısına uğramadan önce Türkiye’nin başına bunlar geldi.
Bir de Erdoğan’ın tatmin olduğu, yani kendi ifadesiyle Suriye’nin en azından Kosova gibi 78 gün boyunca bombalandığı durumu düşünün!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
1 Eylül 2013
ARTIK BAŞKA BİR DÜNYADAYIZ
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 30/08/2013
Olası görmediğimizi belirttiğimiz Suriye’ye saldırı, savaş medyasının ilan ettiği Perşembe sabahı gerçekleşmedi. Hatta bizi doğrulayan tersine rüzgârlar esmeye başladı…
Önce ABD geri adım attı, ardından da İngiltere ile Fransa çark etti. Erdoğan ise artık daha yalnız! Üstelik “değerli bir yalnızlık” da değil bu…
Son 24 saatte olanları hızla özetleyelim: ABD Başkanı Barack Obama “kesin bir kararımız yok” dedi. İngiltere İşçi Partisi, parlamentoda müdahale kararının önüne barikat kurdu. En ateşlisi olan Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande bu kez “Siyasi çözüm için her şey yapılmalı” dedi. BM Genel Sekreteri Ban Ki Mun, Suriye’deki heyetin süresini uzattı. NATO ise “bizlik bir şey yok” havasında…
Bir tek Erdoğan geri adım atmıyor. Daha doğrusu, adımlarını fazlasıyla ileri attığı için, şimdi geri atamıyor! Üstelik içeride çok daha sıkıntılı… Zira daha dün “Mısır’da darbenin arkasındalar” dedikleriyle Suriye’ye karşı savaşa soyunmayı tabanına açıklamak durumunda!
Aslında tablonun iki günde hızla değişeceğini Ahmet Davutoğlu’nun sözlerine bakarak da anlayabilirdik. Davutoğlu “yeni bir Suriye kurulacak” diyor. 15 gün ömür biçtiği Beşar Esad’ın hâlâ koltuğunu ve üstelik daha da sağlam bir şekilde koruduğu düşünülürse, elbette rüzgâr hızla ters esmeye başlayacaktı…
SURİYE MÜTTEFİK KAZANIYOR
Yeni bir Suriye kurulmayacak ama yeni bir dünya kuruluyor. Artık ABD’nin tek başına at koşturduğu, tek bir hamlesiyle ülkeleri hizaya soktuğu bir dünyada değiliz…
Örneğin Avusturya Başbakanı Werner Faymann, Almanya’daki Ramstein Amerikan üssünden kalkarak Suriye’yi vurmaya gidecek F-16 savaş uçaklarına hava sahasını açmayacağını ilan etti.
Örneğin, KKTC Dışişleri Bakanlığı, Kıbrıs’ın Suriye’ye saldırı için bir sıçrama tahtası olmayacağını açıkladı.
Örneğin Almanya’daki iktidar partisi dâhil tüm partiler, Suriye’ye müdahaleye karşı çıktı.
Örneğin Mursi’nin devrilmesiyle oluşturulan geçici hükümetin Dışişleri Bakanı Nebil Fehmi, Suriye’ye müdahaleye karşı çıktı. Mursi döneminin Mısır’ının Haziran ayının son haftasında Suriye’ye cihat ilan ettiği anımsanırsa, bu köklü değişikliğin önemi daha iyi anlaşılır.
Rusya, Çin ve İran destekli Suriye’nin artık daha çok müttefiki var!
CENEVRE’YE GÜÇLÜ GİTME MÜCADELESİ
Bakınız oluşan tablo İsrail’i bile tedirgin etti. İsrail basınına da yansıyan tedirginlik şu: Olası bir Suriye saldırısıyla hedef olacak ilk ülke İsrail! Üstelik sadece Suriye değil, Hizbullah ve İran da İsrail’in üstüne çökecek.
Bu gerçeklik, ABD’nin müdahale isteklerini frenleyen etkenler içerisinde gün geçtikçe daha üst sıralara çıkmaya başladı.
Diğer yandan ABD’nin ekonomisi, ucu açık bir savaşa izin vermiyor. Ve Çin’in varlığı, ABD’nin ekonomisini savaşla düzeltmesine de imkân vermiyor!
ABD’nin nasıl bir açmaz içinde olduğu, en iyi New York Times’ın yayımladığı makalede görülüyor: “Şişirilmiş tehditlere ve hızlanan askeri hazırlıklara karşın Başkan Obama henüz Suriye’ye yönelik askeri operasyon konusunda ikna edici bir hukuki ve stratejik savunma ortaya koyabilmiş değil. (…) Askeri ya da başka türlü, her türlü eylemin Esad rejimiyle muhalefet arasında bir siyasi anlaşma kurmak için planlanması gerekiyor. Eğer askeri operasyonun daha geniş bir stratejik amacı varsa ve operasyon kapsamlı bir diplomatik planın parçasıysa, Obama’nın bunu açıklaması gerekiyor.”
Dün de belirttiğimiz gibi, Cenevre-2 toplantısı öncesinde masaya güçlü oturma hamleleri sıklaştı! Kimyasal komployla başlayan gelişmelere bu pencereden bakmak gerekiyor…
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
30 Ağustos 2013
Ban Ki-Mun, Barack Obama, Davutoğlu, Esad, François Hollande, Mursi, Nebil Fehmi, Suriye, Werner Faymann
- Diğer 1.458 aboneye katılın
Kategoriler
- ABC Yazıları (23)
- Aydınlık Gazetesi Yazıları (1.402)
- CGTN Türk (256)
- Cumhuriyet Gazetesi (976)
- Film Yazıları (1)
- Kitap-Film Yazıları (14)
- Mesleki Yazılar (5)
- Odatv Yazıları (216)
- Politika Yazıları (2.996)
- Radikal Kitap Yazıları (1)
- Teori Dergisi Yazıları (6)
- Uncategorized (10)
Arşivler
İstatistikler
- 1.145.851 hits