Posts Tagged İran

ABD’nin İran planı

Siyaset ve Uluslararası Çalışmalar Enstitüsü’nün (IPIS) İran’ın başkenti Tahran’da düzenlediği “Saldırı Altında Uluslararası Hukuk” konferansına yazılı sunduğum görüşlerimi Ufuk Ötesi’nde siz Cumhuriyet gazetesi okurlarının da dikkatine sunacağım. 

Çünkü İran üzerindeki ABD-İsrail baskısı ve emperyalizmin İran planlaması, doğrudan ülkemizi ve bölgemizi ilgilendiriyor, geleceğimizi etkiliyor. 

1. Nükleer çifte standart

Nükleer silahlanma konusunda endişeli olan tüm ülkeler, öncelikle İsrail’in nükleer silahı olup olmadığını resmileştirmelidir. 

Biliyoruz, İsrail’in nükleer silahları var, uzun yıllar önce ABD desteğiyle geliştirildi ama resmi olarak varlığı gizleniyor. 

Peki nükleer silah sahibi ülkeler, nükleer silahları olduğunu ilan etmişken, İsrail’in nükleer silahları neden gizleniyor? Ortadoğu’da İsrail’in nükleer silahının olduğu kabul edilirse, bölgedeki diğer ülkelerin de edinme hakkı doğar diye… 

Nükleer silahlanma konusundaki bu çifte standart, uluslararası hukukun şu anda en temel sorunlarının başında gelmektedir.

2. İsrail’i durdurmak isteyen, ABD’ye karşı durmalı

İsrail, ABD Başkanı’nın ifadesiyle ABD emperyalizmin Ortadoğu’daki ileri karakoludur. İsrail, Almanya Başbakanı’nın ifadesiyle, Avrupa’nın kirli işlerini yapan taşerondur.

Bu nedenle Ortadoğu’nun asıl sorunu İsrail değildir, emperyalist ABD’dir. Emperyalist ABD’nin siyasi, askeri, istihbari ve ekonomik desteği olmasa, İsrail saldırganlığı da olmaz. ABD varsa İsrail tehdidi vardır, ABD yoksa İsrail tehdidi yoktur.

O nedenle bölge ülkeleri okun ucunu ABD’ye yöneltmelidir. 

Bölge ülkelerinin Amerikancılık yaparak İsrail’e karşı çıkmaları gerçekçi değildir, işlevsel değildir, etik değildir. 

3. ABD’nin İsrail hegemonyasında yeni Ortadoğu planı

ABD İsrail hegemonyasında yeni bir Ortadoğu düzeni kurmaya çalışıyor.

ABD 1990-2005 arasında 15 yıl Irak’ı hedef aldı, 2010-2025 arasında 15 yıl Suriye’yi hedef aldı, şimdi de 15 yıl boyunca İran’ı hedef almak istiyor. 

Bu amaçla ABD bölgede İran’a karşı bir cephe inşa etmeye çalışıyor: İran’ı kuzeyinden Güney Kafkasya’dan, batısından Türkiye ve Irak’taki üsleri üzerinden, güneyinden Körfez’deki üsleri ile kuşatmak istiyor. Ve ABD Pakistan’ı da İran’ı doğusundan çevrelemekte kullanabilmek için zorluyor. 

4. ABD Kuşak ve Yol’u Ortadoğu’da düğümlemek istiyor

Emperyalist ABD’nin ana stratejik hedefi Çin’dir.

ABD, Çin’in liderlik ettiği Kuşak ve Yol’u, Ortadoğu’da düğümlemek istemektedir. ABD sponsorlu Hindistan-Ortadoğu-Avrupa (IMEC) Koridoru bu amaçladır. 

ABD bunun altyapısı için Arap ülkeleriyle İsrail arasında İbrahim Anlaşmaları yapmaya çalışıyor, bu koridor için stratejik önemde olan Gazze’yi işgal ediyor, Filistinlilerden arındırarak bir emlak merkezi yapmaya çalışıyor. 

5. Beşli güvenlik mekanizması

İsrail hegemonyasına, İsrail saldırganlığına karşı “beşli bölgesel güvenlik mekanizması” oluşturulması tarihi bir ihtiyaçtır. 

Türkiye, İran, Mısır, Suudi Arabistan ve Pakistan’ın oluşturacağı bu beşli mekanizma, İsrail’in Filistin’de, Lübnan’da, Suriye’de, Yemen’de ve İran’da süren saldırganlığına karşı en gerçekçi caydırıcılık olacaktır.

Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
20 Kasım 2025

, , ,

Yorum bırakın

Tahran izlenimleri

İran – Siyaset ve Uluslararası Çalışmalar Enstitüsü’nün (IPIS) düzenlediği “Saldırı Altında Uluslararası Hukuk” konferansı nedeniyle Yeni Dünya Araştırmaları Merkezi (YDAM) Koordinatörü ve Cumhuriyet gazetesi yazarı olarak Tahran’dayım. 

İlk kez geldiğim Tahran’da iki zorlukla karşılaştım: Birincisi sabahın 5’indeki trafik nedeniyle otele 1.5 saatte ulaşmam, ikincisi de otelde karşılaştığım pasaport kuralı! 

Pasaport krizi

Ülkeye girenlerin pasaportları, İran’daki kurallar gereği otelden ayrılana kadar otelde kalıyormuş! Haliyle itiraz ettim, gerekli bilgilerin fotokopisini çekip pasaportumu vermelerini istedim, gün içinde Tahran’da pasaportsuz gezmenin doğuracağı riskler olacağını iddia ettim. Küçük çaplı bir kriz yaşadık ve İran Dışişleri Bakanlığı görevlilerinin de yardımıyla sorunu çözdük, pasaportumu aldım. 

Bunu şundan anlatıyorum: Daha sonra İranlı bir gazeteci, benzerinin Türkiye’de de uygulandığını söyledi. Bir süre önce gittiği Van’da, ayrılana kadar pasaportunun otelde tutulduğunu söyledi. 

İyi komşuluğa yakışmıyor. İlk kimin başlattığı bir kenara bırakılarak Ankara ve Tahran’ın bu uygulamayı terk etmesinde yarar var.

Kadınların zaferi

Tahran sokaklarında ilk dikkatimi çeken başörtüsüz kadınların varlığıydı. İranlı kadınların başörtülerini, Türkiye’de türban kullananlardan farklı olarak saçını gösteren, başının yarısını dışarıda bırakan şekilde taktıklarını biliyordum. Ama artık dileyen tümden çıkarıyor. 

İranlı gazetecilerle bu değişimi konuştum. Söylediklerini birleştirirsem, bunun üç önemli nedeni olduğu anlaşılıyor. 

İlki Mahsa Amini’nin ölümüyle kadınların başlattığı özgürlük mücadelesiydi. Evet, kadınlar mücadele ede ede, bedel ödeye ödeye bu kazanımı elde etmişti esas olarak. 

İkincisi ise Mesud Pezeşkiyan’ın cumhurbaşkanlığıyla siyasal iklimin yumuşamasıydı. O iklim, “ahlak polisinin” elini tutmuş ve böylesi bir birimi gereksizleştirmiş, fiilen sahadan da çekmiş. 

Bir üçüncü etken olarak da İsrail saldırısını gösterdiler! Bana ilginç geldi. Yorum şöyle: Halk kabaca rejim yanlıları ve reformistler diye ikiye bölünmüş olmasına rağmen, İsrail saldırısında İran halkının tek yumruk olması, Netanyahu’nun “kalkışma çağrılarına” birlik yanıtı verilmesi, rejimin “özgürlüklere” bakışında bir ölçüde yumuşama sağlamış. ABD ve İsrail tehdidi altında, rejim nezdinde özgürlükçülerin talepleri tehdit olmaktan çıkmış.

Alt kimliklerin tutumu konusu

İranlı akademisyenlerle ve gazetecilerle ikili sohbetlerimin ana konusu bölgedeki ABD ve İsrail saldırganlığıydı haliyle… 

İranlı bir gazetecinin Türkiye’yle ilgili şu yorumu ilginçti: “Türk halkı Türk hükümetine göre daha anti-Amerikancı, daha anti-İsrailci. İran’da ise bunun tersi yaşanıyor. İran yönetimi İran halkına göre daha anti-Amerikancı, anti-İsrailci. İran halkı İran yönetimine göre daha liberal.”

ABD demişken…

İki ülkede de üst kimliklerin altında alt kimlikler var ve bu alt kimlikler aynı zamanda ortaklık, akrabalık ve kardeşlik demek.

ABD’nin uzun yıllar üzerinde çalıştığı “Türk ayrılıkçılığının” İran’da neden tutmadığı hemen anlaşılıyor: Konuştuğum tüm İran Türkleri, İran devletini kendi devletleri olarak görüyorlar çünkü. Türkiye Kürtlerinin önemli bir kısmı da böyle düşünüyor. Bunca abanmasına rağmen ABD’nin Türkiye’de Kürt ayrılıkçılığını başarıya ulaştıramamasının nedeni de bu.

İranlılara Anıtkabir ziyareti önerim

Konuştuğum hemen her İranlıya şu genel prensibi içeren önerimi anlatmaya çalıştım: “Türkiye’nin rejimi Türkiye’ye, İran’ın rejimi İran’a… İki devlet de halklarının bir bölümünde var olan bazı hassasiyetleri kaşıyan değil, törpüleyen bir yönelimde olmalı. Örneğin keşke İranlı yetkililer Türkiye’ye geldiklerinde Anıtkabir’e gitmeme politikalarını değiştirse. İran Cumhurbaşkanlarının Anıtkabir’i ziyareti onların İslamcılıklarından birşey götürmez ama Türkiye’deki laik kesimin İran’a bakışını hızla çok olumlu yapar.”

İki ülkenin işbirliğine dünden daha fazla ihtiyaç duyduğumuz yeni ve zor bir döneme giriyoruz çünkü…

Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
17 Kasım 2025

, ,

Yorum bırakın

Tahran izlenimleri

İran – Siyaset ve Uluslararası Çalışmalar Enstitüsü’nün (IPIS) düzenlediği “Saldırı Altında Uluslararası Hukuk” konferansı nedeniyle Yeni Dünya Araştırmaları Merkezi (YDAM) Koordinatörü ve Cumhuriyet gazetesi yazarı olarak Tahran’dayım. 

İlk kez geldiğim Tahran’da iki zorlukla karşılaştım: Birincisi sabahın 5’indeki trafik nedeniyle otele 1.5 saatte ulaşmam, ikincisi de otelde karşılaştığım pasaport kuralı! 

Pasaport krizi

Ülkeye girenlerin pasaportları, İran’daki kurallar gereği otelden ayrılana kadar otelde kalıyormuş! Haliyle itiraz ettim, gerekli bilgilerin fotokopisini çekip pasaportumu vermelerini istedim, gün içinde Tahran’da pasaportsuz gezmenin doğuracağı riskler olacağını iddia ettim. Küçük çaplı bir kriz yaşadık ve İran Dışişleri Bakanlığı görevlilerinin de yardımıyla sorunu çözdük, pasaportumu aldım. 

Bunu şundan anlatıyorum: Daha sonra İranlı bir gazeteci, benzerinin Türkiye’de de uygulandığını söyledi. Bir süre önce gittiği Van’da, ayrılana kadar pasaportunun otelde tutulduğunu söyledi. 

İyi komşuluğa yakışmıyor. İlk kimin başlattığı bir kenara bırakılarak Ankara ve Tahran’ın bu uygulamayı terk etmesinde yarar var.

Kadınların zaferi

Tahran sokaklarında ilk dikkatimi çeken başörtüsüz kadınların varlığıydı. İranlı kadınların başörtülerini, Türkiye’de türban kullananlardan farklı olarak saçını gösteren, başının yarısını dışarıda bırakan şekilde taktıklarını biliyordum. Ama artık dileyen tümden çıkarıyor. 

İranlı gazetecilerle bu değişimi konuştum. Söylediklerini birleştirirsem, bunun üç önemli nedeni olduğu anlaşılıyor. 

İlki Mahsa Amini’nin ölümüyle kadınların başlattığı özgürlük mücadelesiydi. Evet, kadınlar mücadele ede ede, bedel ödeye ödeye bu kazanımı elde etmişti esas olarak. 

İkincisi ise Mesud Pezeşkiyan’ın cumhurbaşkanlığıyla siyasal iklimin yumuşamasıydı. O iklim, “ahlak polisinin” elini tutmuş ve böylesi bir birimi gereksizleştirmiş, fiilen sahadan da çekmiş. 

Bir üçüncü etken olarak da İsrail saldırısını gösterdiler! Bana ilginç geldi. Yorum şöyle: Halk kabaca rejim yanlıları ve reformistler diye ikiye bölünmüş olmasına rağmen, İsrail saldırısında İran halkının tek yumruk olması, Netanyahu’nun “kalkışma çağrılarına” birlik yanıtı verilmesi, rejimin “özgürlüklere” bakışında bir ölçüde yumuşama sağlamış. ABD ve İsrail tehdidi altında, rejim nezdinde özgürlükçülerin talepleri tehdit olmaktan çıkmış.

Alt kimliklerin tutumu konusu

İranlı akademisyenlerle ve gazetecilerle ikili sohbetlerimin ana konusu bölgedeki ABD ve İsrail saldırganlığıydı haliyle… 

İranlı bir gazetecinin Türkiye’yle ilgili şu yorumu ilginçti: “Türk halkı Türk hükümetine göre daha anti-Amerikancı, daha anti-İsrailci. İran’da ise bunun tersi yaşanıyor. İran yönetimi İran halkına göre daha anti-Amerikancı, anti-İsrailci. İran halkı İran yönetimine göre daha liberal.”

ABD demişken…

İki ülkede de üst kimliklerin altında alt kimlikler var ve bu alt kimlikler aynı zamanda ortaklık, akrabalık ve kardeşlik demek.

ABD’nin uzun yıllar üzerinde çalıştığı “Türk ayrılıkçılığının” İran’da neden tutmadığı hemen anlaşılıyor: Konuştuğum tüm İran Türkleri, İran devletini kendi devletleri olarak görüyorlar çünkü. Türkiye Kürtlerinin önemli bir kısmı da böyle düşünüyor. Bunca abanmasına rağmen ABD’nin Türkiye’de Kürt ayrılıkçılığını başarıya ulaştıramamasının nedeni de bu.

İranlılara Anıtkabir ziyareti önerim

Konuştuğum hemen her İranlıya şu genel prensibi içeren önerimi anlatmaya çalıştım: “Türkiye’nin rejimi Türkiye’ye, İran’ın rejimi İran’a… İki devlet de halklarının bir bölümünde var olan bazı hassasiyetleri kaşıyan değil, törpüleyen bir yönelimde olmalı. Örneğin keşke İranlı yetkililer Türkiye’ye geldiklerinde Anıtkabir’e gitmeme politikalarını değiştirse. İran Cumhurbaşkanlarının Anıtkabir’i ziyareti onların İslamcılıklarından birşey götürmez ama Türkiye’deki laik kesimin İran’a bakışını hızla çok olumlu yapar.”

İki ülkenin işbirliğine dünden daha fazla ihtiyaç duyduğumuz yeni ve zor bir döneme giriyoruz çünkü…

Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
17 Kasım 2025

, , ,

Yorum bırakın

Bahçeli Barrack’ı eksik hedef aldı

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, TBMM Grup Toplantısı konuşmasında şöyle dedi: “ABD’nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack’ın Bahreyn’in başkentinde ‘Türkiye ile İsrail arasında Hazar Denizi’nden Akdeniz’e kadar işbirliği göreceksiniz’ beyanatı görev yaptığı ülkeye politik rota çizme densizliğine heves eden bir sefilin ileri düzeyli akıl tutulmasıdır. Ülkemizde görev yapan dış misyon görevlilerinin yerini yurdunu bilmesi lazımdır. Hudut aşımına asla girmemeleri asıldır, kaçınılmazdır!”

Güzel. Böylece niyahet iktidar cephesinden Barrack’a bir yanıt gelmiş oldu. Ancak ne yazık ki bu tepki eksiktir, çünkü meselenin esasına işaret etmiyor. 

Meselenin esası İran

Bahçeli’nin bu açıklamasından bir gün önce, bu köşede, “Barrack ince ince dokuyor” başlığı altında, ABD Büyükelçisi Tom Barrack’ın “yeni Ortadoğu”da İran’a karşı nasıl bir Türkiye-İsrail cephesi inşa etmeye çalıştığını incelemiştim.

Barrack 1 Nisan’daki ABD Senatosundaki açıklamalarından başlayarak, son “Hazar’dan Akdeniz’de Türkiye-İsrail işbirliği göreceksiniz” açıklamasına kadar adım adım hemen her konuşmasında işin esasına işaret etti: ABD bölgede İran’a karşı bir Türkiye-İsrail cephesi inşa etmeye çalışıyor. 

Dolayısıyla meselenin esasına, yani bu işbirliğinin hedefinin İran olduğu gerçeğine işaret ederek Barrack’a ve dolayısıyla ABD planına tepki göstermek gerekiyor. 

Ama Bahçeli “TRÇ: Türkiye – Rusya – Çin” ittifakı modeli önerisinde de olduğu gibi İran’ı görmüyor, İran’ı dışarıda bırakıyor… 

Türkiye Atlantik’te boğuluyor 

Açıkça belirtmeliyim: Bölgede İran’ı dışlayan her politika, İsrail’e ve ABD’ye yaramaktadır. ABD, 15 yıl boyunca Irak’ı, 15 yıl boyunca Suriye’yi hedef aldı ve önümüzdeki 15 yıl boyunca da İran’ı hedef almak istiyor. 

ABD Irak ve Suriye’yi hedef alırken Ankara’yı kullandı, İran’da daha fazla kullanmak istiyor. Çünkü İran ABD-İsrail için Irak ve Suriye’den daha büyük bir lokma. 

Bu stratejik planlamayı görmeden günlük dar politikalarla yol alınamaz. Hatta “TRT Farsçayla İran’ı rahatsız edeceğiz” türünden dar politikalar, adım adım Türkiye’yi ABD-İsrail stratejisine eklemler. 

Asıl vahimi, Irak, Suriye ve İran derken, sıra Türkiye’ye gelir! Ki “NATO’körlük” ile Atlantik’te boğulmak, tam da budur. Türkiye, hadi öncesini geçtim ama en azından son 30 yıldır, açık açık ABD “müttefikliği” adı altında Atlantik’te boğulmaktadır… 

Ne yapılmalı?

– Türkiye, ABD’nin İran’a karşı Türkiye-İsrail cephesi planına karşı açık ve net duruşla karşı çıkmalıdır. 

– Bu planlamayı pervasızca dile getiren ve “Yeni Ortadoğu”da bu cepheyi ören Barrack, “istenmeyen adam” ilan edilmelidir. 

– Türkiye, en önemli komşusu İran’la işbirliğini güçlendireceğini ilan etmeli ve Türkiye, Çin ve Rusya’yla işbirliği modeline, Çin ve Rusya’nın bölgedeki en önemli ortağı olan İran’ı dahil etmelidir. 

– ABD’nin İsrail hegemonyasındaki yeni Ortadoğu düzenine karşı verilecek en sağlam yanıt, Türkiye’nin İran, Mısır, Suudi Arabistan ve Pakistan’la “beşli güvenlik mekanizması” kurmasıdır.

AKP hükümeti ise tersine ABD’nin bu yeni Ortadoğu düzeninden pay kapma görüntüsü vermektedir, tıpkı iktidar olabilmelerini sağlayan Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) eşbaşkanlığını kabul etmeleri gibi… 

Bahçeli’nin bazı Asyacı kurmaylarının  öncelikle bunu görmesi gerekiyor…  

Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
6 Kasım 2025

, , , ,

Yorum bırakın

Barrack ince ince dokuyor

ABD Büyükelçisi Barrack, Bahreyn’in başkenti Manama’da düzenlenen Uluslararası Stratejik Çalışmalar Enstitüsü forumunda yaptığı konuşmada şöyle dedi: “Türkiye ve İsrail savaşmayacak. Hazar Denizi’nden Akdeniz’e kadar bir işbirliği göreceksiniz.” (AA, 1.11.2025)

ABD’nin Hazar-Akdeniz hattında Türkiye ile İsrail’in işbirliği yapmasını istemesi demek, ABD’nin İran’a karşı Türkiye-İsrail işbirliğini istemesi demektir.

Başından beri iddiam bu: İçerideki açılım da Suriye’deki HTŞ-SDG’li “çözüm” de, İran’a karşı Türkiye-İsrail cephesi inşa etmenin ara aşamalarıdır. 

İran’a karşı ABD-İsrail-Türkiye cephesi 

Ufuk Ötesi okurları anımsayacaktır, aylardır olgularını inceleyerek yaptığım çözümleme şu: ABD, inşa etmeye çalıştığı İsrail hegemonyasında yeni Ortadoğu düzeninde, İran’a karşı Türkiye-İsrail merkezli bir cephe inşa etmeye çalışıyor. Bu cephede Azerbaycan’ın, dört ülkedeki Kürt örgütlerinin, Irak ve Suriye’deki bazı Arap aşiretlerinin ve Körfez sermayesinin olmasını istiyor… 

Barrack daha Türkiye’ye gelmeden önce 5 Nisan’da bu köşede “Barrack’ın Türkiye hedefi” başlığı altında incelemiştim. 1 Nisan’da ABD Senatosundaki onay oturumunda sorulara verdiği yanıtların “Türkiye’yi komşularıyla ve Asya’yla düşmanlaştırmayı hedefleyen bir diplomata” işaret ettiğini belirtmiştim. 

Barrack’ın 1 Nisan’daki o mesajlarından şu ikisini anımsatmalıyım: 

– “Suriye’de Beşşar Esad’ın devrilmesiyle hem ABD hem Türkiye hem de İsrail için yeni bir alan açıldı. İran’a yakın bir ismin devreden çıkması ABD, Türkiye ve İsrail için iyi bir gelişme.” 

– “Türkiye, Başkan Trump’ın İran’ın Ortadoğu’daki nüfuzuna karşı yürüttüğü azami baskı kampanyasının önemli bir ortağı.”

Bu iki mesaj açıkça ABD’nin İran’a karşı Türkiye-İsrail işbirliği istediğine işaret ediyordu. 

Barrack’ın yeni Ortadoğu siyasi haritası

ABD’nin Ankara Büyükelçiliği dışında Suriye Özel Temsilciliği de yapan ama Güney Kafkasya’dan Irak’a, Lübnan’dan Körfez’e cirit atarak bir nevi Trump’ın Ortadoğu Özel Valisi gibi hareket eden Barrack’ın sonrasında kurduğu şu özel denklem ve hedeflediği şu harita zaten çok şey ifade ediyor: “Türkiye, İsrail, Körfez, Suriye, Lübnan, Irak, Ürdün, kuzeye çıkın Azerbaycan, Ermenistan… Bunları birleştirdiğinizde dünyanın en güçlü bölgesi ortaya çıkar.” (Haber Türk, 30.7.2025)

Barrack bölgede işte bu “siyasi haritayı” dizayn etmeye çalışıyor: 

– Azerbaycan-Ermenistan barışına dahil olup Zengezur Koridorunu 99 yıllığına Trump Koridoruna dönüştürerek, Azerbaycan-İsrail işbirliğini destekleyerek, Suriye’de HTŞ ile YPG/SDG arasında bir anlaşma yapılmasına çalışarak, Suriye-İsrail normalleşmesini sağlayarak… 

– Gazze’nin Filistinlisizleştirilmesi planını adım adım uygulayarak, Körfez sermayesini “Riviera tipi Gazze”ya sponsor yapmaya çalışarak, Türkiye’den Hamas’ı Trump’ın Gazze planına ikna etmesini isteyerek… 

– Irak, Suriye, Lübnan ve Gazze’deki İran etkisini ortadan kaldıracak işbirlikleri hazırlayarak, Lübnan’ı Hizbullah’ı silahsızlandırması için baskılayarak…

Şara ABD’ye çağırıldı

ABD’nin yeni Ortadoğu düzeninin modeli Suriye. Suriye’de HTŞ ile SDG anlaşmasına dayalı “federasyonumsu” yapı ile ABD hem Kürt planında bir aşama katetmiş olacak, hem Suriye-İsrail normalleşmesi sağlayacak hem de buradaki uzlaşı üzerinden Türkiye-İsrail işbirliği zemini oluşturacak… 

Barrack duyurdu: HTŞ lideri ve geçici Suriye Cumhurbaşkanı Şara 10 Kasım’da Beyaz Saray’a gidecek. Barrack’ın açıklamasına göre ABD’ye çağrılan Şara’dan istenilenler şunlar: 

– Şara, ABD liderliğindeki IŞİD karşıtı koalisyona katılım anlaşması imzalayacak. (Böylece ABD’nin IŞİD’e karşı “kara ordum” dediği YPG/SDG ile HTŞ aynı cephede birleştirilecek.)

– Şara’nın ziyareti sırasında Suriye-İsrail müzakerelerinin beşincisi Washington’da yapılacak. Barrack’a göre Trump yıl sonuna kadar iki ülke arasında bir güvenlik anlaşması imzalanmasını bekliyor. 

Devlet aklı değil ebelik görevi

Görüleceği üzere ortada bir “devlet aklı” yok, tersine Ankara’nın Amerikan stratejisine eklemlenen iç ve dış politika uygulamaları var. 

ABD, Türkiye’yi Saddam’a karşı Irak stratejisine ve Esad’a karşı Suriye stratejisine eklemleyebildi. Ve böylece ABD, Irak’ta Barzani devletinin ve Suriye’de PYD bölgesinin doğumu için Ankara’ya “ebelik” yaptırabildi. (ABD İran’da da Azeri Türkleri ve Kürtler için ebe peşinde.) 

Nasılsa Türkiye’nin buralarda inşaat yapmaya, enerji ihalesi almaya iştahlı burjuvazisi var. Kimin umurunda ABD ve İsrail’in 50 yıllık planları!

Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
3 Kasım 2025

, , ,

2 Yorum

Trump ‘barışı’: İran cephesi inşası

ABD, Ortadoğu’da yeni bir düzen inşa ediyor. ABD bu düzenin işlevselliği için “Türkiye-İsrail normalleşmesi” istiyor. Bu yeni düzenin ana hedefi İran. 

ABD İran’a karşı bir cephe oluşturmaya çalışıyor. Kafkasya’daki Trump Koridoru da, Trump’ın Gazze “barışı” da, Suriye’de Şam-SDG entegrasyonu da, bir yönüyle Türkiye’deki açılım da o cepheye odun taşıyor.

Mesele şu ki hem iktidar hem de ana muhalefet partisi, ABD’nin bu yeni düzeninde rol almaya hevesli. İnceleyelim:

ABD’nin Türkiye-İsrail normalleşmesi hedefi

Trump’ın 20 maddelik Gazze planından sonra, Türkiye, Mısır ve Katar liderleriyle imzaladığı bildiri de gerçek bir barışı hedeflemiyor. Gerçek barışın tek yolu var: Filistin devletinin 1967 sınırlarıyla kabulü. Bunu içermeyen her barış planı, Filistin’in Sevr barışıdır.

Trump’ın Kalıcı Barış ve Refah Bildirisi ismini taşıyan ve Trump’la birlikte Erdoğan, Mısır Cumhurbaşkanı Sisi ve Katar Emiri El-Tani’nin imzaladığı bildiri, Gazze’deki ilerlemeden hareketle “İsrail’in bölgesel komşularıyla ilişkisinin” gelişmesini hedefliyor. 

ABD’nin İsrail’le ilişkisini geliştirmesini istediği “bölgesel komşusu”, esas olarak Türkiye’dir.

ABD Kongresi Araştırma Merkezi’nin 15 Eylül 2025 tarihli, 26 sayfalık “Türkiye: Başlıca Sorunlar ve ABD ile İlişkiler” başlıklı raporu da Türkiye ile İsrail’in “İran’ın etkisini azaltmak şeklindeki ortak çıkarına” odaklanmasına ve iki ülkenin “bölgesel düzende üstleneceği rollere” işaret ediyor.

Suriye’de adım adım Amerikan düzeni

Hem Trump’ın bildirisi hem de ABD Kongresi raporu, Türkiye-İsrail normalleşmesinin Gazze ve Suriye sütunları üzerinde gelişebileceğine işaret ediyor.

Suriye’de Ankara’nın zorladığı “üniter” çözümü ABD adım adım rafa kaldırdı. Şara yaptırım üzerinden Barrack-CENTCOM planına razı edildi. ABD’nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack ile CENTCOM Komutanı Brad Cooper, Suriye Cumhurbaşkanı Şara ile SDG komutanı Abdi’yi uzlaştırdı: 1) SDG, kendi bölgesinde, üç tümen halinde Suriye ordusunun parçası olacak. 2) Suriye, Barrack’ın ifadesiyle “federasyon olmayan ama federasyona yakın bir yapı” olacak.

Bu durum Türkiye’deki açılımı ne oranda etkileyecek, göreceğiz. Ama açılımın “Türk-Kürt-Arap ittifakı” modeliyle ve tarafların Safevi’ye (İran’a) karşı Yavuz-Kürt İdris müttefikliği vurgusuyla, zaten Washington’un istediği gibi İran karşıtı bir görünüm oluşturuyor.

Trump’ın Zengezur Koridoru’nu Trump Koridoru’na dönüştürerek 99 yıllığına ABD şirketi ile paralı askerlerinin kontrolüne alması, yine İran’ı kuzeyden baskılayacak bir mekanizmayı amaçlamasından.

İran’a karşı NATO raporu

Sorun şu ki iktidar da muhalefet de NATO’culuk ve Atlantikçilik zemininde, ABD’nin bu yeni düzeninde İran karşıtı cephede rol almaya hevesli. 

Raportörlüğünü CHP’li Utku Çakırözer’in yaptığı NATO Akdeniz ve Ortadoğu Özel Grubu’nun hazırladığı 28 sayfalık “İran’ın Bölgesel ve Avrupa-Atlantik Güvenliğine Tahdidi” başlıklı rapor, o hevesin göstergelerinden biridir. Ama raportörün kimliği nedeniyle bunun salt ana muhalefetin görüşü olduğu anlaşılmasın. Zira bu raporun ele alındığı NATO Parlamenter Asamblesi Siyasi Komisyonu ile NATO Akdeniz ve Ortadoğu Özel Grubu Ortak Toplantısı İstanbul’daydı ve katılımcı üyeleri elbette ağırlıkla AKP’lilerdi.

Sonuç olarak iktidar da ana muhalefet de “Amerikan Barışı” adıyla inşa edilen “yeni Ortadoğu düzeninde” rol almakta yarış halinde. CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in CNN’e verdiği “Batı ile entegrasyonu ve NATO ile güçlü bir ittifakı biz destekliyoruz ama iktidar bunun önünde bir engel” mesajı, o yarışın tipik bir ifadesiydi ne acı ki…

Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
16 Ekim 2025

, , , , , , ,

1 Yorum

Bölgesel mekanizma ihtiyacı

İsrail’in ABD desteğinde Gazze’yi, Lübnan’ı ve Suriye’yi işgali ile Yemen‘e, İran’a ve Katar’a saldırısı, bir bölgesel mekanizma ihtiyacının en temel nedenidir. Özellikle ABD’nin güvenlik garantisine sahip Katar’ın bile saldırıya uğraması, bu ihtiyacı daha yakıcı hale getirdi.

Nitekim Bahçeli ”TRÇ: Türkiye – Rusya – Çin ittifakını” önce “ABD-İsrail şer koalisyonuna” karşı diye önermiş ama sonra “düzeltmek” zorunda kalarak TRÇ’nin NATO’ya karşı olmadığını belirtmiş, hatta NATO’nun bütünleyeni gibi rollerle tarif etmişti.

Ben de 20 Eylül’de bu köşede ”Türkiye, İran, Mısır, Suudi Arabistan ve Pakistan işbirliğiyle oluşturulabilecek bir beşli güvenlik mekanizması” önermiştim ve ancak böyle bir mekanizmayla, “ABD-İsrail saldırganlığının durdurulabileceğini” savunmuştum.

Fidan’ın mekanizma önerisi

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da bölgenin bir mekanizmaya ihtiyacı olduğunu savunuyor. Hatta TRT’teki söyleşisinde bunun pakt, platform, anlaşma, konvansiyon olabileceğini savundu. Gerçi adları iddialı ama Fidan, önerisinin birinci amacının caydırıcılık olmadığını, karşılıklı güven oluşturmayı esas aldığını belirtti. (TRT Haber, 4.10.2024)

Dolayısıyla Fidan, kendi bölgesel mekanizma önerisine, Bahçeli’nin başladığı “ABD-İsrail şer koalisyonuna karşı” noktasından bile geride başlamış oldu. Umarım dönüşümü Bahçeli’nin ki kadar hızlı ve geniş çerçeveli olmaz.

Trump’ın Erdoğan’dan istediği

Fidan’ın başladığı yer şu bakımdan da önemli. Fidan doğrudan söylemiyor ama tarifinden, düşündüğü mekanizmanın, Trump’la görüşen “sekiz ülke” olduğu anlaşılıyor. 23 Eylül’de New York’ta Trump’ın ev sahipliğinde toplanan Türkiye, Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Endonezya, Pakistan, Suudi Arabistan, Katar ve Mısır’dan oluşan bu sekiz ülkenin dışişleri bakanları, Trump’ın Gazze planını “memnuniyetle karşıladığını” ilan etti son olarak.

Fidan bu sekizli mekanizmayı, Trump’ı bir plan hazırlamaya mecbur eden mekanizma gibi resmetti. Ancak öyle olmadığı ortada. Zira önce Pakistan, ardından da Mısır, özetle “New York’ta ele alınan plandan farklı” diyerek yorumlamıştı Trump’ın Gazze planını. 

Kaldı ki Trump’ın şu sözleri de Fidan’ın resmetmeye çalıştığı manzaradan farklı bir manzaraya işaret ediyor: “Erdoğan çok yardım etti. Sert biri ama benim arkadaşım ve süper biri. Bibi (Netanyahu) plana karşı iyi. İyi olmak zorunda. Başka bir seçeneği yok. Ben söz konusu olunca, iyi olacaksın.” 

Açık ki Erdoğan ile Trump’ın Beyaz Saray’da konuştuğu başlıklardan biri de buydu ve Trump, Erdoğan’dan Hamas’ı kendi planına ikna etmesini istedi.

İransız mekanizma olmaz

Gelelim işin esasına. Bir bölgesel mekanizmaya neden ihtiyaç duyulmaya başlandı? Çünkü ABD destekli İsrail saldırganlığı sürüyor. Gazze bitse, Lübnan ve Suriye’de sürebileceği olasılık. Dolayısıyla kurulacak bir mekanizmanın çıkış noktası “ABD-İsrail ikilisine karşı” olmasıdır.

Peki Fidan’ın önerdiği mekanizmanın çıkış noktası bu olabilecek mi? Mesele budur ve Fidan’ın açıklamalarından anlaşılan, “ABD’yle işbirliği yaparak çözüm arayan” bir mekanizma düşünülüyor.

Öte yandan içinde İran’ın olmadığı bir güvenlik mekanizması, mekanizmanın çıkış ihtiyacına uygun değildir. Dahası “emperyalizmle işbirliği arama” perspektifi, mekanizmanın zamanla emperyalizmin İran karşıtı siyasetlerine uyum göstermesi riskini doğurur.

Türkiye’nin iki deneyimi

Türkiye’nin bu konuda iki zıt güvenlik mekanizması deneyimi var zaten. Birincisi Mustafa Kemal’in dış politikasının eseri olan Sadabad Paktı’dır; 1937’de Türkiye, İran, Irak ve Afganistan arasında imzalanmıştır. İkincisi de Bağdat Paktı ya da diğer adıyla CENTO’dur; 1955’te Türkiye, İran, Irak, Pakistan ve İngiltere arasında imzalanmıştır.

İki mekanizma arasındaki temel fark, bölgenin çıkarlarını mı yoksa emperyalizmin çıkarını mı esas aldığıdır!

Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
6 Ekim 2025

, , , , , , ,

1 Yorum

ABD’nin Şara’dan istedikleri

Eski HTŞ terör örgütü lideri Colani’nin geçici Suriye Cumhurbaşkanı Şara ismiyle ABD’de, BM Genel Kurulu’nda boy göstermesi her yönüyle ironiktir.

ABD’nin başına 10 milyon dolar ödül koyduğu Colani, henüz dünyaca meşruiyet kazanmış değil. Nitekim BM Genel Kuruluna katılabilmesi için, 21-25 Eylül tarihlerine özel dört günlük izin ayrıcalığı tanındı.

Şara’nın mesajları

Şara’nın BM Genel Kurulu’nda 25 Eylül günü ne konuşacağı belli. Zaten ABD’de boy gösterdiği etkinliklerde Washington’un istediği mesajları bol bol veriyor.

Örneğin ABD’nin CBS televizyonuna röportaj veren Suriye Cumhurbaşkanı Şara, “İran milislerini ve Hizbullah’ı bölgeden kovduk” dedi. 

Kuşkusuz ne İran milislerini ne de Hizbullah’ı Suriye’den kovan, Şara’ya başlı HTŞ’li teröristler değildi. 

Suriye ordusunun Halep komutanlığında satın almalar yapılarak ordunun direnci kırıldı. İsrail satın alınmışlar aracılığıyla silah depolarını uçurdu, havalanlarını vurdu. Ve İsrail ABD’nin desteğiyle, HTŞ’nin Şam’a ilerlemesi için yol temizliği yaptı. Putin’in ifadesiyle 30 bin kişilik Halep ordusu 300 kişilik HTŞ’nin önünden çekilince, Rusya’nın da yapabileceği pek bir şey kalmamıştı. 

İsrail’le müzakerelerde ileri aşama  

HTŞ terör örgütü lideri Colani, yeni geçici Suriye Cumhurbaşkanı Şara, başına 10 milyon dolar ödül koyan ABD’de, eski CIA Direktörü General David Petraeus’un moderatörlüğünde Concordia Zirvesi’nde gündeme ilişkin soruları da yanıtladı.

Şara orada da Washington’un asıl istediği mesajı verdi: “İsrail ile güvenlik anlaşması konusunda müzakereler sürüyor ve ileri aşamalara gelmiş durumdayız.”

Esad’ın devrilmesinde HTŞ’ye önemli destek veren, devrildiği andan itibaren Suriye’ye girerek Golan’ın üstünü işgal eden, işgal ettiği topraklarda 10 askeri üs kuran ve bunları pazarlık konusu yapmadığını söyleyen İsrail, bir süredir Suriye’yle müzakereler yürütüyor!

Ve Şara da bu müzakerelerde ileri aşamaya geçildiğini müjdeliyor.

Şara’nın durumu

İşte Şara budur!

Bir terör örgütü lideri olarak emperyalizmin desteğiyle rejimin başına oturtuldu, şimdi bedelini ödüyor. Suriye-Lübnan Hizbullah’ı bağını keserek, Suriye-İran bağını keserek, Suriye topraklarını işgal eden İsrail’le normalleşerek bedelini ödüyor.

Ve biliyor ki bedel ödemeye ayak direse, kullanılıp atılacak. Bu nedenle zaman zaman Ankara’nın desteği üzerinden pozisyonunu güçlü tutmaya çalışıyor. 

Direniş Ekseninin hedef alınmasının sonuçları

Dünya bugün Filistin’e kan ağlıyor, ABD destekli İsrail’in durdurulamamasından yakınıyor. 

Çünkü ABD ve onun Ortadoğu’daki ileri karakolu İsrail, uzun yıllar boyunca Filistin için direnenleri yokederek ve İran’ın oluşturduğu direniş eksenini zayıfltarak bunları yapabildi, yapabiliyor.

Saddam Hüseyin’in ve Muammer Kaddafi’nin öldürülmelerinin, ardından Irak ve Libya’nın Filistin’e desteğinin kesilmesinin bugünlerin yaşanmasında payı var. 

İran, Irak, Suriye ve Lübnan üzerinde oluşan Direniş Ekseni’nin medyada şeytanlaştırılmasının bugünlerin yaşanmasında payı var. Direniş Ekseni’nin Filistin’i desteklediği gerçeğini perdelediler. 

İran ile Filistin arasındaki Irak, Suriye ve Lübnan bağlarının zayıflaması ABD’ye ve İsrail’e yarıyor, Filistinlilere ölüm oluyor…

ABD o eksen tamamen ortadan kalksın diye Lübnan’da Hizbullah’ın silahlarına el konulmasını zorluyor, Suriye’de Şara’nın İsrail’e taviz vererek tanımasını sağlamaya çalışıyor.

Ağır maliyetleri olacak

Bölgemizde değil günlük veya aylık, bazen yıllık projeksiyon tutarak siyaset yapmak bile yetersizdir. Zira emperyalizm uzun yılları hedefleyen stratejiler yapıyor. 

15 yıldır bölgede yürütülen Esad karşıtlığına itiraz etmemiz bu nedenleydi. 

Bölge liderlerinin, Saddam Hüseyin’in, Muammer Kaddafi’nin, Beşar Esad’ın sıra sıra tasfiye edilmesinin komşularına değil ABD ve İsrail’e yarayacağını uzun yıllardır anlatmaya çalışmamız bundandı. 

Esad karşıtlığının ağır maliyetleri Türkiye ve bölge için daha yeni başlıyor ne yazık ki!

Mehmet Ali Güller
CGTN Türk
23 Eylül 2025

, , , , , ,

Yorum bırakın

Trump koridoru

Azerbaycan ve Ermenistan liderlerinin Beyaz Saray’da, Donald Trump’ın huzurunda imzaladıkları “barış için yol haritası”, iki ülkenin barış anlaşmasından çok, ABD’yi Kafkaslara sokmanın yol haritasıdır. 

ABD, Azerbaycan ve Ermenistan liderlerinin imzaladığı 7 maddelik metnin 3. maddesine göre Zengezur koridorunun Trump koridoruna dönüşmesi, Güney Kafkasya için kama, Azerbaycan ve Ermenistan için kelepçe anlamına gelmektedir. Aliyev ve Peşinyan’ın bu kama ve kelepçe için Trump’ı Nobel Barış Ödülü’ne aday göstermesi ise tarihsel bir ayıp olarak şimdiden kayıtlara geçmiştir.

Astana ve 3+3 platformlarına sabotaj

1) Dar anlamda Azerbaycan’ı Nahçıvan’a, geniş anlamda Çin’den başlayarak Orta Asya ve Kafkasya’yı Türkiye’ye bağlayan Zengezur koridorunun Trump koridoruna dönüşmesi, 3+3 Platformu’na sabotajdır.

Bölge sorunlarını Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan üçlüsü ile Türkiye, İran ve Rusya üçlüsünün birarada çözmesi esasına dayalı platform, 90’larda Tahran, yeni dönemde Ankara tarafından önerilmiş ve hayata geçmesi için de ilk adımlar atılmıştı.

2) Türkiye, İran ve Rusya üçlüsünün oluşturduğu Astana Platformu, ne yazık ki ABD-İsrail ikilisinin Esad’ı devirip Şara’yı iktidar yapma operasyonuna AKP’nin destek vermesi ile ciddi yara almıştı. ABD, başından beri rahatsızlığını ilan ettiği bu platformu, Trump koridoru ile rafa kaldırmak istiyor. 

Oysa Astana Platformu, Suriye’de işbirliği yapmanın ötesinde, Azerbaycan’ın 30 yıl sonra işgal altındaki topraklarına kavuşabilmesini kolaylaştırması bakımından da kritik önemdeydi.

Kuşak ve Yol’a Amerikan düğümü

3) ABD, Ermenistan topraklarından geçecek bu koridoru 100 yıllığına işletme hakkını alarak, Kafkasya’nın Kuzey-Güney hattına kama sokmuş oldu. Washington bu koridorla Rusya ve İran arasına girmiş oldu. 

4) ABD sadece Rusya-İran hattını değil, daha geniş planda, Avrasya stratejisi gereği Çin, Rusya, İran işbirliğini hedef almaktadır. Zengezur koridoru Orta Koridor’u birleştirecek, Orta Koridor da Çin’in liderlik ettiği Kuşak ve Yol’un parçası olacaktı. ABD Zengezur’u Trump koridoru yaparak Kuşak ve Yol’a Kafkasya’da düğüm atmak istiyor.

Amaç: Türkiye-Azerbaycan-İsrail ittifakı

5) ABD Büyükelçisi Barrack, Trump’ın güncellenmiş BOP’u anlamına gelen Ortadoğu haritasını ülke ülke sayarken, Azerbaycan ve Ermenistan’ı da dahil etmişti. Dolayısıyla Trump koridoru, Trump BOP’unun gereğidir. 

Trump’ın BOP’u ise İsrail hegemonyasında yeni bir Ortadoğu düzeni içindir. ABD, bu düzende Türkiye ile İsrail’in birlikte hareket etmesini istemektedir. İsrail-Azerbaycan ilişkilerinin stratejik düzeye çıkarılması, bu amacı kolaylaştırmak içindir. 

Peki ABD bölgede neden Türkiye-İsrail-Azerbaycan ittifakı istemektedir? Cumhur İttifakı bu süreçte neden Safevilere karşı Yavuz-Kürt İdris ittifakını anımsatmaktadır? Bu süreçte neden “Türkiye’yi Kürtlerle genişletme” planı yeniden raftan indirilmiştir? 

Çünkü Trump’ın BOP’unun hedefi İran’dır.

Emperyalist barışın köprüsü

6) SSCB yıkıldığında, ABD, Türkiye’yi Orta Asya’ya açılan kapı görmüştü. Türkiye’nin NATO’cu kanadı FETÖ okullarıyla Orta Asya’yı ABD’ye açmaya çalışıyor, ulusalcı kanadı ise kapatmaya çalışıyordu. O mücadele sürüyor. 

ABD’nin yeni Ortadoğu düzeninden pay almak isteyen, o düzenle uyumlu olarak iktidarını sürdürmek isteyen AKP-MHP ittifakı, Trump koridoru’ndan memnun. Atlantik’e bağlanarak Türk milliyetçiliğini ülkücülüğe dönüştürenler için Trump koridoru elbette “Orta Asya’ya uzanan Amerikan Turancılığı” diye kabul görecektir!

7) Aliyev’in Washington’da ifade ettiği üzere Trump koridori aynı zamanda bir enerji koridorudur ve sadece Azeri petrol ve gazı için değil, Hazar bölgesi petrol ve gazı için de köprü görevi görecektir. 

Anlaşmaları yapılmaktadır: Azerbaycan ve Hazar enerjisi bir yandan Karadeniz üzerinden Ukrayna’ya, diğer yandan da Türkiye üzerinden Suriye’ye akacaktır. Hatta Suriye’ye akış başladı. Sonrası için asıl merkez İsrail’dir. Çünkü ABD İsrail’i Körfez, Kafkasya ve Doğu Akdeniz’in enerji merkezi yapmak istemektedir.

Kısacası Trump koridoru, “emperyalist barışın” köprüsüdür ve asıl büyük savaş için kurulmaktadır!

Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
11 Ağustos 2025

, , , , , , , , , , , , ,

1 Yorum

Gazze‘yi Filistinsizleştirme planı

İsrail Güvenlik Kabinesi, günlerdir süren tartışmaların ardından Gazze’nin tamamının işgali planına onay verdi. 

Plan tartışıldı çünkü İsrail ordusu plana karşıydı. Gazze’nin tamamının işgali hem askeri riskler taşıyordu ama hem de rehineleri kurtarma olanağını zayıflatıyordu. 

Netanyahu’nun planı

İsrail zaten Gazze’nin yüzde 75’ini işgal etmiş durumda. Buna rağmen İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu neden Gazze’nin tamamını işgal etmek istiyor? Mesele ileri sürüldüğü gibi Hamas’ı silahsızlandırmak mı? Mesele rehineleri kurtarmak mı? 

Planın Netanyahu tarafından açıklanan hedefleri, asıl amaca işaret ediyor. Buna göre: 

– İsrail Gazze’nin tamamını işgal edecek.

– Yönetimi Filistin / Batı Şeria hükümetine değil geçici olarak bir Arap gücüne bırakacak.

– Gazze’nin genel güvenliğinden İsrail ordusu sorumlu olacak. 

Bu hedefler, Netanyahu’nun asıl amacını ortaya koyuyor: Gazze’yi Filistinlisizleştirmek!

İsrail’e merkezi rol

Plan bu ve ABD Başkanı Donald Trump’ın Gazze planıyla da uyumlu. İkili Gazze’nin geleceğini, İsrail’i bölgesinde merkezileştirme planına göre tasarlıyorlar. ABD yeni Ortadoğu düzeni kurmaya çalışıyor ve o düzende İsrail’e merkezi rol oynatmak istiyor. O rol için:

1) İsrail’in Filistin’de, Lübnan’da, Suriye’de ve hatta zamanla Ürdün’de genişlemesi hedefi var. 

2) İsrail’in ABD’yle birlikte İran’a basınç oluşturmak amacıyla Kafkasya’da aktif oyuncu yapılması planı var. (Zengezur koridorunun 100 yıllığına ABD’li bir şirkete verilmesi, Türkiye’nin Esad’ı devirme yanlışından sonra ikinci büyük bölgesel yanlışı olacak ne yazık ki.)

3) İsrail’in enerji merkezi yapılması: Körfez, Doğu Akdeniz ve Kafkasya petrol ve gazlarının önemli bölümünün İsrail’de toplanması. 

4) İsrail’in Hindistan-Körfez ile Kıbrıs-Avrupa hatlarının kesişimi yapılmasına çalışılıyor. 

ABD’nin İsrail işleri

İsrail’in bu misyona kavuşabilmesi için;

– ABD, Arap ülkelerinin İsrail’le İbrahim Anlaşmaları imzalamasını istiyor.

– ABD, Türkiye’nin yeni Ortadoğu düzeninde İran’a karşı İsrail’le birlikte hareket etmesini istiyor. Washington, İran-Ermenistan ilişkilerini bozmayı, Rusya’yla İran’ın arasına kama gibi girmeyi ve Kafkasya’da İsrail-Türkiye-Azerbaycan üçgeni kurabilmeyi amaçlıyor. (Açılımın eş zamanlı başlaması da bu nedenle.)

– İsrail’in tüm bu işler için Filistin topraklarında rahat edebilmesi, bunun için de Gazze’nin Filistinsizleştirilmesi isteniyor. ABD’nin Lübnan’da Hizbullah’ı silahsızlandırmak istemesi de bu nedenle.

Geciken tanıma kararı

Yakın zamanda G7’nin dört ülkesi, İngiltere, Fransa, Almanya ve Kanada Eylül’de Filistin devletini tanıyacaklarını açıkladılar. Netanyahu’nun insanlık dışı yeni Gazze planı hayata geçerse, bu ülkelerin tanıyacakları gerçek bir Filistin devleti kalmayacak!

Bugüne kadar Filistin’i tanımayan, dahası İsrail’e bugüne kadar silah satan ve siyasi destek veren bu devletlerin fikir değiştirmesi, elbette doğru şeyi yapma arzularından kaynaklanmıyor. İki nedeni var:

1) Bu ülkelerde İsrail’e karşı ve haliyle İsrail’e destek veren hükümetlerine karşı kamuoyu tepkisi olağanüstü yükselmiş durumda. 

2) Trump yönetmiyle ticaret savaşı yaşayan bu “müttefik” ülkeler, Filistin’i tanıma kartı üzerinden ABD’yle mücadele etmeye çalışıyorlar.

Tarih not ediyor

Kısacası, ABD Başkanı’nın ifadesiyle “ileri karakol” olarak kullandıkları, Alman Başbakanı’nın ifadesiyle “kötü işlerini yaptırdıkları” İsrail, çağımızın en büyük soykırımını, dünyanın gözleri önünde yapmayı sürdürüyor. 

“Amerikancılık yaparak İsrail’e karşı olmaya” çalışanların, sahada değil belagatta İsrail’e karşı sertleşenlerin, “Gazze’de çocuklar ölüyor” diye ağıt yakıp yeni silah anlaşması yapanların, zar zor İsrail’le ticareti kesenlerin bu soykırımda küçüklü büyüklü paylarını tarih not ediyor… 

Ve btirirken önemle belirtelim: Plan uygulamaya girdiğinde, Netanyahu beklemediği iç ve dış gelişmelerle karşılaşabilir!

Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
9 Ağustos 2025

, , , , , , , , , ,

Yorum bırakın

WordPress.com ile böyle bir site tasarlayın
Başlayın