Posts Tagged Patriot

BİR SÜPERNATO OPERASYONU

Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, NATO Patriotları konusunda TBMM Genel Kurulu’nu bilgilendirdi. Yılmaz’ın açıklamaları üç önemli konuya açıklık getirdi:

PATRİOT KİMİN TALEBİ?

Patriot konusu Türkiye’nin gündemine ilk olarak Reuters ajansına konuşan biri Dışişleri Bakanlığı yetkilisi, diğeri de NATO yetkilisi olan iki isimsiz kişinin açıklamasıyla geldi.

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu 7 Kasım 2012’de Belçika Dışişleri Bakanı Didier Reynders ile yaptığı görüşmenin ardından gazetecilerin soruları üzerine her iki açıklamayı da doğruladı ve “NATO Patriot vermeye hazırlanıyor” dedi.

Gazeteciler Endonezya’da bulunan Başbakan Erdoğan’a da sordular. Yanıt “ipler kimin elinde” dedirtecek cinstendi: “NATO’dan sınıra füze talebimiz olmadı, iddialar asılsız. Bu füzeyi alma konusunda karar verecek merci biziz. Bu dışişleri yetkilisi kim. Böyle bir şeyden haberimiz yok. Sağır duymaz uydurur cinsinden Reuters bir haber yapıyor.”

Oysa sağır da yoktu, uyduran da… Türkiye’nin Ankara yerine Washington ve Brüksel’den yönetildiği gerçeği vardı. O nedenle Erdoğan sözlerini yuttu ve Patriot konusu gerçeğe dönüştü.

Hatta 4 Aralık 2012 tarihli NATO Dışişleri Bakanları toplantısında ortaya çıktı ki, aslında talep Ankara’dan değil, NATO’dan gelmişti! Bir NATO görevlisinin şu sözleri tam bir dış politika faciasıydı: “Suriye ile gerginlik arttığında, Türkiye’ye ‘talep edin, hemen size Patriot verelim’ dedik.” (Hürriyet, 4 Aralık 2013)

Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın önceki gün TBMM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşma ise Patiotların Erdoğan’a rağmen Davutoğlu üzerinden getirildiğini doğruluyor. Yılmaz, NATO’dan “resmi olarak” 21 Kasım 2012’de Patriot talebinde bulunduklarını açıklıyor! Yani Erdoğan’ın “sağır duymaz, uydurur” demesinden 14 gün sonra…

Nitekim NATO Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen de 21 Kasım 2012’de yaptığı açıklamada, Türkiye’nin “resmi olarak” Patriot talebinde bulunduğunu açıklamıştı. Ancak daha ilginci ve aslında iplerin kimin elinde olduğunu gösteren açıklama ise dört gün önce, 17 Kasım 2012’de ABD Savunma Bakanı Leon Panetta’dan gelmişti. Panetta, “Türkiye Patirot talep etti, verebiliriz” diyordu!

KOMUTA KİMDE?

AKP sözcüsü Hüseyin Çelik, 22 Kasım 2012’de parti genel merkezinde düzenlediği basın bilgilendirme toplantısında “Tetik, Türkiye’de olacak” diyordu.

Hiçbir doğruluğu olmadığı ortada olan bu sözler, kuşkusuz tabanın gazını almaya yönelikti. Nitekim NATO Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen 27 Kasım 2012’de “komuta NATO’da olacak” diyerek son noktayı koyuyordu.

Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz da TBMM Genel Kurulu’nu bilgilendirdiği konuşmasında “Patriotların komutası Avrupa Müttefik Kuvvetler Komutanlığı’nda olacaktır” dedi. Yani Brüksel’deki ünlü SHAPE karargâhında, yani komutası Pentagon’da olan NATO’da…

PATRİOTLARIN MENZİLİ

Peki, Patriotların asıl hedefi ve menzili neydi? Bakan Yılmaz’dan dinleyelim: “Bazı arkadaşlarımız, ‘bunların konuşlandırılmasının amacı, İran’dan atılacak füzelerin İsrail’i korumasına yöneliktir’ şeklinde, gerçekle hiç bağdaşmayan iddialarda bulunmuştur. Hedefi 36 kilometre olan bir füzenin, İran’dan İsrail’e atılan bir füzeyi Türkiye’de bulunduğu mevzilerde yok edebilmesi teknik olarak mümkün değildir.”

Peki, Patriot bataryaları sınırdan 300 km geriye Adana, Antep ve Maraş’a konuşlandırıldığına göre, 36 km menzille nereyi koruyabilecektir? Bu durumda sınırdan itibaren 264 km’lik iç hat savunmasız olmayacak mı? Hesap ortada…

Aslında gerçek de ortada. ABD, Türkiye’yi NATO’ya resmi talepte bulundurarak, Patriotlarla Kürecik Radarını ve İncirlik Üssünü korumaktadır!

Nasılsa Türk Ordusu bu kepazeliğe itiraz edemeyecek denli diz çöktürülmüş ve Genelkurmay Başkanı dâhil 400 subay ve astsubay zindanlarda esirdir!

Üstelik Türkiye bu operasyonla “NATO faaliyet alanı” ilan edilerek Batı’ya çıpalanmayı sürdürecektir!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
7 Şubat 2013

, , , , , , , , ,

Yorum bırakın

ABD’NİN ‘KÜRT KORİDORU’ HAMLELERİ

Cengiz Çandar’ın, “Meğer AKP’nin 2010’daki Irak politikası, aslında ABD’nin politikasıymış” demesi, kuşkusuz bir keşif ve bilinçlerde sıçrama değil fakat ABD içi hesaplaşma ile ABD-İsrail çelişmesinin neticesidir. Yoksa AKP’nin taşeronluğunu en iyi Çandar, üstelik yerinden bilmektedir. Nitekim AKP’nin Suriye’de de ABD taşeronluğu yaptığını bir vesileyle dile getirmişti daha önce.

Bu girişi bölgedeki tüm çarpışmaların “Kürt Koridoru” eksenli olduğunu belirtmek için yaptık. Suriye konusu da, Irak konusu da, Bağdat ile Erbil’in mücadelesi de, Ankara ile Bağdat’ın karşı karşıya gelmesi de, AKP’nin Kürt hamiliğine soyunması da, Türk topraklarına Patriot yerleştirilmesi de doğrudan ABD’nin “Kürt Koridoru” planıyla ilgilidir.

Çünkü ABD’nin bu bölgedeki 60 yıllık ama esas olarak son 20 yıllık ana hedefinin, ikinci bir İsrail işlevi taşıyacak ve kopardığı topraklarla bölge ülkelerini parçalayacak bir “Kukla Devlet” olduğunu Washington’un resmi belgelerine dayanarak biliyoruz.

ABD bu stratejisi gereği, kartı olan Kürt aktörlerini sürekli büyütmeye yönelik taktikler uyguluyor. ABD 1991’den beri PKK, Barzani ve Talabani’yi büyütüyor; hem de toplamda bu sıralamayla…

ABD’nin son dönemdeki kimi taktik hamlelerinin de, “Kürt Koridoru” atağı için PKK’yi büyütmek ve örgüte alan açmak hedefli olduğu anlaşılıyor. İnceleyelim:

NEDEN SUK YERİNE SUKO?

1. ABD, Türkiye merkezli Suriye Ulusal Konseyi SUK’un yeterli olmadığını belirterek, Katar merkezli Suriye Ulusal Koalisyonu SUKO’yu kurdu bildiğiniz gibi geçen ay.

PYD lideri Salih Müslim, Radikal’den Fehim Taştekin’e, ABD’nin SUK yerine neden SUKO’yu inşa ettiğini açıklıyor: “SUK, SUKO olunca, Türkiye’nin kontrolünden çıkmış oldu. Şimdi bizi dâhil etme konusunda daha esnekler.

2.  El Nusra cephesi, Suriye’nin kuzeyinde son dönemde PYD’ye karşı ciddi saldırılar yaptı. PYD ve PKK, El Nusra’nın Türkiye’nin (hatta TSK’nin) kontrolünde olduğunu, Ankara’nın El Nusra’yı üstlerine sürdüğünü iddia etti.

Yanıt Ankara yerine Washington’dan geldi. ABD, El Nusra cephesini “terör örgütleri listesine” dâhil etti!

PATRİOTLAR ‘KÜRT KORİDORU’ İÇİN

3. Patriotların Adana, Maraş ve Antep’e konuşlandırılacağı ilan edildi. Suriye’den gelecek füzelere karşı olduğu söylenen Patriotların sınırdan 100 km geriye yerleştirilmesi, asıl niyetin başka olduğunu ortaya koydu. Zira Patriotların füzelere karşı menzili 20 km.

Türk Atlantik Konseyi’nin Antalya’da düzenlediği Güvenlik ve İşbirliği Konferansı’nda Zeynep Gürcanlı’nın sorularını yanıtlayan emekli Büyükelçi Yusuf Buluç’un saptaması, Patriotların ana hedefini anlamamız bakımından önemli: “Patriotlar, Türkiye halkı için değil, Türkiye’deki tesisleri korumak için yerleştiriliyor. Aksi halde, bölge halkına da gaz maskesi dağıtılırdı.”

Demek ABD ve NATO Patriotlarla Adana’daki İncirlik Üssü’nü, Diyarbakır’daki Pirinçlik Üssü’nü ve Malatya’daki Kürecik Radarı’nı korumayı planlıyor. (Bu arada, 1997’de kapatılan Pirinçlik Üssü’nün geçen yıl yeniden faaliyete açılmasının “Kürt Koridoru” ile ilgili olduğunu belirtelim.)

Son olarak Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov da, Patriotların Suriye için değil, İran için yerleştirileceğini söyledi.

Hepsi birleştirildiğinde korunacak ana hedefin “Kürt Koridoru”, bu hedefi besleyen alt hedefin de İsrail’in güvenliği olduğu anlaşılıyor! Kaldı ki, Irak’ın kuzeyinin Barzanistan’a dönüşmesinde Çekiç Güç ve İncirlik Üssü’nin nasıl bir rol oynadığına dair önemli bir deneyime sahibiz.

DERİN PATRİOT

Bir de işin “Derin Patriot” kısmı var elbette. Dün kısmen değinmiştik. ABD Patirotlarla ve İzmir’i kara karargâhı yapma kararıyla NATO’ya faaliyet alanı yaratıyor ve Türkiye’yi bu faaliyetin merkezi haline getiriyor. Böylece Türkiye NATO üzerinden bir daha Atlantik’e çıpalanıyor!

Patriot konusu gündeme ilk geldiğinde Erdoğan’ın haberinin olmadığını fakat sonra savunmaya mecbur kaldığını yazmıştık. Son olarak bir NATO görevlisinin “Patriotları Türkiye istemedi, biz önerdik” demesi, “Derin Patriot” konusuna noktayı koyuyor!

5. AKP’nin Öcalan Açılımı başlatması ve Erdoğan’ın açılımın ayrıntılarını netleştirmek üzere Washington’a gidecek olması da “Kürt Koridoru” ile doğrudan ilgilidir!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
24 Aralık 2012

, , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Yorum bırakın

KÜRT KONFERANSI’NDA KÜRTÇE YOK

AKP Hükümeti’nin Suriye’de Esad karşıtı ve Irak’ta Barzani’yle ittifaka dayanan bölge politikası, sadece bu ülkeleri değil, en başta Türkiye’yi bölünme sürecine sokuyor.

Nitekim önce Beşar Esadbölgede bağımsız bir Kürt devleti kurulması başka devletlerin de kurulmasını tetikler” diyerek, son olarak da Nuri El Maliki, “Suriye bölünürse Irak bölünür, Irak bölünürse Türkiye bölünür” diyerek Ankara’yı dostça uyardılar.

PATRİOT, KÜRDİSTAN İÇİN

Özellikle PKK/PYD’nin Suriye’nin kuzeyindeki boşluktan yararlanarak kimi yerleşim yerlerinde otorite olmaya başlaması, Ankara’da, izlenen politikaya dair soru işaretleri yarattı. Bu durumun başka faktörlerle birleşmesi, AKP içinde bazı kırılmalara yol açtı. Erdoğan ile Gül-Davutoğlu ikilisi arasındaki farklılık, gün geçtikçe daha da belirginleşiyor…

Bu durum, AKP Hükümeti’nin dış halkasına da yansıyor.

Örneğin Ali Bulaç’ın şu saptaması oldukça dikkat çekici: “Fiili durumda Irak gibi Suriye’nin de kuzeyinde bir ‘Kürt federe bölgesi’ teşekkül etmiş durumda. Suriye Kürt federe bölgesi de diğer iki parçanın (Türkiye ve İran) ‘federe’ yapılar kazanıncaya kadar yürüyüşünde acele etmeyecek, ama durmayacaktır da. Sınıra yerleştirilen Patriotlar, bir yandan Kuzey Irak’taki ‘çekiç güç’ görevini görecek, diğer yandan İsrail’i koruyacaklardır. (…) Taktik, birinci aşamada dört ülkede bölgesel Kürt federasyonları kurmak, ikinci aşamada Ortadoğu’da ‘Kürdistan Cumhuriyeti’ni kurmaktır. Suriye’nin alacağı şekil Türkiye ve İran’ı yakından etkileyecektir. Şimdilik görünen şu ki, Türkiye’nin güneydoğusunda bir Kürt federe bölgesinin teşekkülü yolunda ‘emin adımlar’ atılıyor. (…) Suriye olayının üç sebebi; İsrail’i tehdit eden İran ve Hizbullah’ın kanadının kırılması; bölgesel Kürt yönetiminin önünün açılması ve elbette Filistin/Hamas’ın direnişten vazgeçirilmesidir.” (Zaman, 6 Aralık 2012)

‘TÜRKİYE, İSRAİL’E KOMŞU OLACAK’

Bulaç’ın işaret ettiği bu tehlikeye rağmen, AKP destekçisi kalemler ağırlıklı olarak Esad karşıtı ve Barzani yanlısı politikaları destekliyor.

Hatta Tamer Korkmaz gibileri, “Beşar devrildiğinde, Türkiye bir anlamda İsrail’e komşu olacak” diyerek, o ünlü “Türkiye ya büyüyecek, ya küçülecek” havuç-sopa ilişkisine göre konumlandığını ortaya koyuyor. (Yeni Şafak, 7 Aralık 2012)

PKK’NİN STRATEJİK ROLÜ

Aslında Avrupa Parlamentosu’nun düzenlediği Kürt Konferansı’nda dile getirilenler bile Maliki’nin sözlerinin Türkiye’nin yararına olduğunu göstermektedir. Özetleyelim:

PYD eşbaşkanı Salih Müslüm: “Demokratik özerklik bölgede yaşanan sorunlara tek çözüm modelidir.”

İsrailli akademisyen Ofra Bengo: “PKK güçlendi. Bölgede stratejik bir rol kapmış oldu. Bölgedeki devletler önemlerini yitirdiklerinde Kürtlerin gelecekleri parlak olacak.”

Cengiz Çandar: “Güney Kürdistan’da ‘yarı bağımsız’ bir Kürt yönetim bölgesinin var olacak olması, Kürtlerin tarih sahnesine çıkışında anlamlı bir adımdır. Kürtler için iyi olan, Türkiye için de iyidir. Türkiye’yi yöneten irade bunu anlamazsa da, bunu anlayacak irade Türkiye’nin başına gelir.

Hollandalı akademisyen Joost Jongerden: “2005 yılından bu yana PKK ve bağlı örgütler yeniden yapılanma projesine girdi. Bu da toplumsal bir örgütlenmedir. Ulus devlete alternatif olarak kurulmuştur.

AB: TÜRKİYE İKNA EDİLMELİ

Avrupa Konseyi Eski Genel Sekreteri Walter Schwimmer: “Kürt sorununun çözümü için her şeyden önce Türkiye ikna edilmeli.”

AP Kürt Dostluk Grubu Koordinatörü Jürgen Klüte: “Türkiye hiç olmadığı kadar önemli bir dönüm noktasında bulunuyor.” AP Milletvekili Ana Miranda: “Artık bu dönüm noktasında olumlu gelişmeler olmalı.”

AP Türkiye Karma Parlamento Eşbaşkanı Helene Flautre: “Öcalan’ın siyasi rolünü oynamasının yolu açılmalı.”

Leyla Zana: “21. Yüzyılda Kürt halkı mutlaka bir statüye sahip olmalı.”

KCK Yürütme Konseyi Üyesi Zübeyir Aydar, içinde Öcalan’a af da olan 14 maddelik talepte bulundu. Aydar talepleri için “olması gerekenlerin asgarisidir” dedi.

Bu arada Kürt Konferansı’nın sadece Türkçe, İngilizce, Almanca, İspanyolca ve Flamanca dillerinde çevrildiğini belirtelim. Yani Kürt Konferansı’nda Kürtçe yoktu!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
8 Aralık 2012

, , , , , , , , , , , , ,

Yorum bırakın

DAVUTOĞLU TASFİYE Mİ EDİLDİ?

Dolmabahçe fotoğrafı aslında çok şey anlatıyor. 3 Türk ile 3 Rus yetkilinin müzakere görüntüsünden bahsediyoruz… Bu tip heyetler arası görüşmelerde her yetkili kendi mevkidaşının karşısında yer alır. O fotoğrafta ise farklıydı…

Tamam, Putin’in karşısında Erdoğan oturuyordu ama Rusya Dışişleri Bakanı’nın karşısında Ömer Çelik, Putin’in dış politika danışmanının karşısında ise Ahmet Davutoğlu oturuyordu!

Yoksa hükümette adı konmamış bir görev değişikliği mi vardı? Ahmet Davutoğlu danışmanlığa dönmüş, Ömer Çelik de Dışişleri Bakanı mı olmuştu?

ÖMER ÇELİK DENETÇİ Mİ?

Bu tablo aslında bir süredir sergileniyor… AKP Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik, yurt dışı gezilerinde Erdoğan’a Dışişleri Bakanı gibi eşlik ediyor! Ya da Davutoğlu’nun gezilerinde Ömer Çelik mutlaka yer alıyor! Denetçi gibi…

Ufuk Ötesi’ni düzenli izleyen okurlarımız, Suriye konusunda son dönemde AKP içinde bir kırılma yaşandığını, Erdoğan ile Davutoğlu-Gül arasında farklılıklar belirdiğini, Erdoğan’ın Suriye sahnesinden çekilmek için İran ve Rusya ile müzakerelere yeşil ışık yaktığını anımsayacaklardır…

İşte bu fotoğraf, anlatmaya çalıştığımız ayrışmayı sergiliyor.

ANKARA-MOSKOVA HATTINA ABD SABOTAJI

Bakın bir ayrışma olduğunu başka nasıl anlıyoruz:

Dikkat ettiyseniz Erdoğan ile Putin’in buluşması aşağı yukarı her gazeteye olumlu yansıdı. Manşetlerde Erdoğan ile Putin’in Suriye konusunda birbirlerine yaklaştığına dikkat çekildi. Kimi gazeteciler konumları gereği Erdoğan’ın Putin’e değil, Putin’in Erdoğan’a yaklaştığını iddia ettiyseler de, ortada bir yakınlaşma vardı nihayetinde!

Tüm gazeteler Suriye konusunda Türkiye ile Rusya arasındaki görüş farklılığı makasının daraldığını saptıyordu. Başlıklar da öyle…

Peki, ideolojik bir araç işlevi olan ünlü Amerika’nın Sesi nasıl verdi bu haberi? İnternet sitelerindeki manşetlerinde başlık şöyleydi: “Putin ve Erdoğan, Suriye konusunda uzlaşamadı!

Bu manşet hem Moskova’dan kalkan Suriye uçağının CIA istihbaratıyla neden zorla Ankara’ya indirildiğini açıklıyor, hem de “füze yerine elektrik teçhizatı çıkan” operasyonun neden Ankara-Moskova hattında soğutulduğunu açıkılıyor!

MOSKOVA’NIN ANKARA’YA TEKLİFİ

Putin basın toplantısında çok açık bir şekilde ”Suriye’de pozisyonlarımız aynı ama hangi metotları kullanacağımız konusunda farklılık var” dedi. Bu söz tescilli Amerikancı gazeteciler tarafından her ne kadar “Esad’ın sandalyesini kim tekmeleyecek” şeklinde sunulduysa da, Ankara ile Moskova’nın “pozisyon yakınlaşması” içinde bulunduklarını dünyaya ilan etmesi çok önemli!

Nitekim Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, 23 Kasım’da Moskova’da yaptığı basın toplantısında çok önemli bir bilgi vermişti: “Biz, Ankara ve Şam arasında doğrudan diyalogun kurulmasını teklif ettik. Maalesef, teklif henüz yerine getirilmedi, ama halen yürürlükte.

Erdoğan ve Putin’in 3 Aralık’taki buluşmasında işte bu teklif de konuşuldu. Nitekim önce Putin “Görüşmede yeni görüşler dile getirildi” dedi, ardından da Erdoğan şu sözlerle tamamladı: “Komşumuz Suriye’de barış ve istikrarın yeniden tesis edilmesi, hiç kuşkusuz hem ülkemiz hem de bölge için hayati bir öneme sahiptir. (…) Suriye’de akan kanın bir an önce durmasını istiyoruz. Dışişleri bakanlarımız bu konuda daha yoğun bir çalışma yolunda adımlar atacaktır.

Peki, daha önce Suriye politikası nedeniyle “Rusya’nın cezalandırılmasını” isteyen Davutoğlu, Erdoğan’ın işaret ettiği bu çalışmayı yürütebilir mi? Ya da Lavrov’un karşısında Davutoğlu yerine Ömer Çelik’in oturmasının sebebi bu mu?

ERDOĞAN PATRİOT’U BASINDAN ÖĞRENDİ!

Suriye konusunda yaşanan bu değişikliğin nedenlerinin başında kuşkusuz “Kürt koridoru” geliyor. Son dönemde Washington’dan Ankara’ya gelen “Suriyeli Kürtlerle anlaşın” baskısı, Suriye sahnesinden çekilme arayışlarını hızlandırdı!

İşte NATO ve Patriot meselesi de aslında bu arayışa Washington’un yanıtıdır. ABD ve Davutoğlu, Patriotlarla Türkiye’yi sahnede kalmaya mecbur etmeye çalışıyor.

Erdoğan ile Davutoğlu’nun basına yansıyan “Patriot istendi, istenmedi” tartışması da bu nedenledir. Türkiye Cumhuriyet Başbakanı, ülkesinin NATO’dan resmen Patriot istediğini basından öğrenmişti!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
5 Aralık 2012

, , , , , ,

Yorum bırakın

MUHTEŞEM ERDOĞAN

Meclis Darbe Komisyonu, bir daha darbe olmaması için 20 öneri yapmış. Raporda yer alan öneriler arasında “okul, hastane, sosyal tesislerden darbecilerin isimlerinin kaldırılması” bile var ama NATO’dan çıkmak yok!

İçinde “NATO’dan çıkalım” önerisi olmayan bir rapor, darbeyle değil TSK’yle hesaplaşıyordur. Nitekim raporda yer alan “AB reformları devam etmeli” önerisi, hedefin TSK olduğunu ortaya koymaktadır.

ERGENEKON İLE GLADYO’NUN NATO FARKI

NATO meselesi turnusol kâğıdı gibidir. “Türk Ordusu NATO’dan çıkmalı mı” sorusuna verilen yanıta göre, bir insanın TSK’ye bakışı da, emperyalizme bakışı da net olarak anlaşılır.

Yani “NATO’ya hayır” demek, gerçekten “one minute” demektir!

Çünkü NATO, ABD’nin üye ülkeleri denetleme aracıdır, o ülkeleri sinir merkezinden teslim alma organıdır, üye ülkelerin en kritik kurumlarını ele geçirme aracıdır… NATO, başkentleri Washington’a bağlama operasyonunun adıdır.

ABD bu operasyonu Gladyo ile gerçekleştirir, yani SüperNATO’yla… Bu nedenle Gladyo’nun üyeleri, Washington’da “bizim oğlanlar” diye bilinir.

Gladyo üyeleri pratikte en Amerikancı isimlerdir aynı zamanda… Onları Türk-Amerikan ilişkilerinde nasıl konumlandıklarına bakarak da tanıyabilirsiniz. En Türkiyeci görünene, en milli laflar edene şu soruyu sormanız yeterli: “Türkiye NATO’dan çıkmalı mı?”

NATO meselesi, Ergenekon ile Gladyo’nun farkını da ortaya koyar. ABD’ye en mesafeli isimler Ergenekoncu ilan edilerek tutuklanırken, Gladyo’nun en has memurları dışarıdadır ve Ergenekoncu avındadır!

NATO ÇARPMASI

Bakın bu NATO meselesi o kadar kritiktir ki, ecdadının gittiği yerlere göz diken ve at sırtında oralara gitmek isteyen Muhteşem Erdoğan’ın karizmasını, onu sırtından atan Cihangir isimli attan beter çizer!

Anımsayın: NATO’nun bir Haçlı Koalisyonu olarak Libya’ya çullanması gündeme geldiğinde Muhteşem Erdoğan kükremiş ve “NATO’nun ne işi var Libya’da” diyerek tepki göstermişti. Sonra bağıtlar anımsatılmış olmalı ki, Muhteşem Erdoğan şöyle demişti: “NATO, Libya’nın Libyalılara ait olduğunu tescil etmek için Libya’ya girmelidir.”

Bu tescil işi sıradan bir laf değildir. Doğrudur, NATO bir tescil makamıdır. Girdiği yere el kor!

Nitekim Muhteşem Erdoğan bu NATO çarpmasından sonra her yere NATO’yu çağırmaya başladı. Kuzey Irak’a çağırdı, Kandil’e çağırdı, Suriye’ye çağırdı… Olmayınca Türk topraklarına çağırdı ve tescil durumunu da daha NATO gelmeden kendi ilan etti: “Burası NATO toprağıdır.

E, madem buralar artık NATO toprağıydı, o zaman NATO, karargâhını da buralara taşımalıydı! Öyle de oldu. Yarın yapılacak törenle, İzmir’deki Müttefik Hava Komutanlığı, yerini NATO Kara Komutanlığı’na bırakacak. Yani artık karadan girecek NATO askerleri!

PARGALI ABDULLAH

Bakın bu NATO çarpması sıradan bir olay değildir. Kimi zaman Muhteşem Erdoğan’ın Pargalı Abdullah tarafından hizaya sokulmasını sağlar.

Anımsayın: Danimarka Başbakanı Anders Fogh Rasmussen’in NATO Genel Sekreterliği gündeme gelmiş ancak Müslümanlara hakaret eden karikatürleri ifade özgürlüğü sayan Rasmussen’in adaylığına Muhteşem Erdoğan karşı çıkmıştı. Öylesine karşıydı ki, tüm dünyaya “hayır” diyeceklerini ilan etmişti!

Sonra NATO çarptı ve Pargalı Abdullah, Rasmussen’in genel sekreterliğine Türkiye adına “evet” dedi.

HÜSEYİN TETİK

NATO’nun Patriot’larını, Kilis çevresindeki NATO toprağına getirten Muhteşem Erdoğan’ın yardımcısı Hüseyin Çelik, biliyorsunuz, “ama tetik bizde olacak” demişti.

Sonra onu da NATO çarptı. NATO Genel Sekreteri Rasmussen, “komuta NATO’da” dedi.

NATO çarpınca, Hüseyin Çelik, Hüseyin Tetik’e döndü ama “Hüseyin Ç. Bir Ankara Faciası” dizisinin senaryosu da tamamlanmış oldu!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
29 Kasım 2012

, , , ,

Yorum bırakın

%d blogcu bunu beğendi: