Posts Tagged MHP
Hukukun MHP sorunu
Posted by Mehmet Ali Güller in Cumhuriyet Gazetesi, Politika Yazıları on 27/07/2024
MHP’nin hukukla olan sorunu, “hukukun MHP sorunu”na dönüşüyor haliyle…
Bunu sadece bugünkü “154’ler listesine” bakarak söylemiyorum elbette. Hukukun MHP sorunu en başından beri olmuştur, sürmektedir ve siyasal çizgisi nedeniyle de sürecektir.
Atlantik hukukunun örgütü!
Hukukun MHP sorunu üç aşamada incelenebilir:
1) Kuruluşundan 1980’e kadar olan sürede MHP, ABD’nin komünizmle mücadelede kullandığı bir örgüt olarak Türk hukukuyla sorunluydu. Türkiye “küçük Amerika”ya dönüştürüldükçe ve Atlantik hukuku Türk hukuku üzerinde yeni ve melez bir hukuka dönüştükçe, MHP o melez hukuk içinde kendisine yer buldu, MC (Milliyetçi Cephe) hükümetlerine monte edildi.
2) 12 Eylül 1980’den AKP’nin iktidar olduğu 2002 yılına kadar geçen süre ise hukukun MHP’yle sorununun ikinci aşamasını oluşturur. Bu süreç oldukça karışıktır ve MHP’nin hukukla, hukukun MHP’yle sorunu iç içe geçmiştir. Fikirleri iktidarda, yönetimi geçici bir süreliğine hapiste ama silahşorları da hâlâ Gladyo’nun emrindedir.
Bu sürecin ikinci yarısı, değişen dünya koşullarının da etkisiyle, Gladyo’yla belli oranda mücadele edilebildiği yıllardır. MHP bu süreçte kısmen sokaktan çekilmiş ama devletin içinde, özellikle güvenlik bürokrasisi içinde “paralel bir örgütlenme” kurabilmiştir.
MHP’nin anayasaya ve hukuk karşıtlığı
3) MHP’nin ilk bölümünde muhalefet ederek AKP’ye yararlı olduğu, ikinci bölümünde ise artık doğrudan ittifak kurarak AKP’yi iktidarda tuttuğu aşama, içinde bulunduğumuz son aşamadır.
Muhalefet ederek AKP’ye yararlı olduğu yıllarda Bahçeli, örneğin 2007’de Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı olmasının yolunu açtı; 2014’te Ekmeleddin İhsanoğlu’nu Kılıçdaroğlu’na cumhurbaşkanı adayı diye kabul ettirerek, Erdoğan’a kazanma yolunu açtı; Haziran 2015’te, hükümet kuramayacak durumdaki AKP’ye, koalisyon seçeneklerini baltalayarak, erken seçime gitme ve hükümet oluşturacak sayıya ulaşma olanağı sağladı.
AKP’yle ittifak kurduğu süreçte ise Bahçeli, bugünkü hukuk devletinin gerilediği yerin iki numaralı sorumlusu oldu. “Erdoğan anayasaya uymuyorsa anayasayı Erdoğan’a uyduralım” hukuksuzluğu üzerinden tek adam rejiminin kapısını açan Bahçeli, sonrasında “hukukun MHP sorunu”nunun şu örneklerine imza attı: Anayasa Mahkemesi istediği kararı vermediğinde “Anayasa Mahkemesi kapatılsın” dedi; partisi yüzde 10 barajının altına gerilediğinde “yüzde 10 barajı kalksın” dedi; hatta tuttuğu takım (Karagümrük) küme düştüğünde “bu sezon küme düşme olmasın” bile dedi!
MHP’nin FETÖ’vari 154’ler torbası
Özetle MHP, AKP’li yıllarda hem Erdoğan’ın rejim değiştirebilmesinin kaldıracı oldu, hem devletin FETÖ’den boşalan bazı odalarına yerleşti, hem de Türk-İslam sentezi ideolojisine uygun olarak toplum-siyaset üzerinde baskı aparatı rolünü aldı.
Devlet memurlarının, polis şeflerinin elini öpebilmek için yerlere eğildiği Bahçeli, partisinin adının karıştığı “Sinan Ateş davasını” aydınlatmaya çalışan gazetecileri, karartılmasına karşı çıkan aydınları, siyasetçileri, akademisyenleri, tıpkı bir dönem AKP’nin diğer ortağı FETÖ’nün yaptığı gibi “154’ler torbasına” doldurarak, “hukukun MHP sorunu”na bir halka daha eklemiş oldu!
Hukuk devletini erozyona uğratanlar ve hukuku kanunla boğmaya çalışanlar, şimdi de hukuk arayanları fişliyor, 154’ler torbasına dolduruyor, açık açık “hesap soracağız” diyerek tehdit ediyor…
Unutulmamalı, hukukun MHP sorunu, aynı zamanda demokrasi sorunudur, insan hakları sorunudur, yaşam hakkı sorunudur…
Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
27 Temmuz 2024
HALKÇI-MİLLİYETÇİ CEPHE
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 13/08/2013
Cumhuriyet Gazetesi’nin Ankara Temsilcisi Utku Çakırözer yazdı: CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile İşçi Partisi Genel Başkanvekili Hasan Basri Özbey 3 Ağustos günü yanlarında yardımcıları da olduğu halde özel bir görüşme yapmışlar. Çakırözer’e göre Kılıçdaroğlu’nun makamında yapılan görüşmenin konusu seçim ittifakıydı…
Kılıçdaroğlu özetle “ortak mücadele şart ama ittifak olmaz” demiş. Ancak Çakırözer’e göre Kılıçdaroğlu’nun 3 çekincesi var:
1. “Cephe tipi bir bloklaşma AKP’yi alternatifsiz hale getirebilir.”
2. “MHP’nin bugünkü yönetimine bir ittifak konusunda güvenmek zor. AKP’ye can simidi, stepne oluyorlar.”
3. “Olası bir ittifak modelinin ‘Kürt sorunu’ konusuna çözüm önerisi sunamayacağı şeklinde bir kaygıya sahibiz.” (Cumhuriyet, 12 Ağustos 2013)
Her üç çekincenin de geçerli olmadığı ortada, şimdilik üzerinde durmuyoruz ama bu haber dolayısıyla esas konuya dair fikirlerimizi belirtmeliyiz.
TÜRKİYE AKP’DEN NASIL KURTULUR?
Nedir esas mesele? Türkiye’nin AKP hükümetinden nasıl kurtulacağıdır…
Bu sorunun yanıtı da, Türkiye’nin önüne bir hükümet seçeneği çıkarabilmekten geçmektedir ve üzerinde durulması gereken asıl konu artık budur.
Bir hükümet seçeneği yaratabilmek, şu gerçeklerden hareket etmeyi gerektirir:
1. AKP’yi devirecek bir hükümet seçeneği, en önemlisi, AKP’nin tabanından da oy alabilmelidir.
2. AKP’yi devirecek ve Türkiye’yi yeniden birleştirecek bir hükümet seçeneği Kürtlerden de oy alabilmelidir.
3. AKP’yi devirecek bir hükümet seçeneği, ancak mevcut partilerin bir ittifak, bir birliktelik, bir cephe oluşturabilmesine ya da ortak hareket edebilmesine bağlıdır. (Nasıl ve hangi modelle yapılacağının yanıtı, kuşkusuz ne yapılacağında birleştikten sonra verilebilecektir. Biz şimdilik “cephe” diyeceğiz.)
4. AKP’yi yıkacak ve Türkiye’yi birleştirecek bir cephe, ancak halkçı-milliyetçi ana çatısı altında olabilir.
AYNI KÖKTEN GELİYORUZ
Türkiye’nin AKP’yi yıkacak hükümet seçeneği halkçı-milliyetçi bir cepheden geçecekse, gelin o zaman önce o cephenin özelliklerine bakalım:
1. Türkiye’nin halkçıları ve milliyetçileri aslında aynı kökten gelmektedir ve 150 yıl öncenin devrimcileridir.
2. Halkçı çatısının altında fiilen sol sosyalistlerden sol Kemalistlere oradan da ulusalcılara kadar uzanan geniş bir yelpaze vardır.
3. Milliyetçi çatısı da ulusalcılardan başlayarak kendisini toplumcu Türkçü, sağ milliyetçi diye niteleyen kesimlere kadar uzanır.
4. Halkçı-milliyetçi cephe hem sol hem de sağ kesimlerden oy alır.
5. Halkçı-milliyetçi cephe muhafazakâr kesimleri de yanına çeker.
CHP-MHP-İP ORTAKLIĞI AKP’Yİ DEVİRİR
Peki AKP’nin karşısına bir hükümet seçeneği oluşturabilecek bu halkçı-milliyetçi cephe hangi siyasal dinamiklerden oluşmaktadır, hangi partiler bu cepheye dahil olabilir?
1. Halkçı-milliyetçi cepheyi oluşturacak asıl aktörüler CHP, MHP ve İşçi Partisi’dir.
2. Her üç partinin son seçimlerdeki oy toplamı yüzde 40’a yakındır. Ancak bu üç partinin oluşturacağı bir cephenin alacağı oy, tek tek aldıkları oyların toplamından çok daha fazladır.
3. CHP, MHP ve İşçi Partisi’nin kuracağı bir cephe, son anketlerde oranı oldukça yüksek çıkan kararsızların karar vereceği adres olacaktır.
4. Gezi dinamiğini sandığa kurban etmemenin ve sandıklara bölmemenin tek yolu, CHP-MHP-İP ittifakıdır.
5. Halkçı-milliyetçi cephe, aynı zamanda yurtsever bir cephedir. “Yurtsever cephe”, ayrılıkçı olmayan ve büyük çoğunluğu birlikten yana olan Kürt’ümüzün de esas adresi olacaktır.
CEPHE, TEK KURTULUŞ SEÇENEĞİ
Üstelik CHP, MHP ve İşçi Partisi’nin yan yana gelerek kuracağı bu halkçı-milliyetçi cephe, “demokrasinin sandıktan ibaret olmadığını” da sonbaharda gösterecek cephedir.
Haziran halk hareketinin sonbaharda yeniden dirileceğini işaret eden gelişmeler ortadadır. İşte o sonbahar halk hareketinin Türkiye adına daha somut başarılar elde etmesinin yolu da halkçı-milliyetçi bir cephe inşa etmekten geçmektedir.
Ne Kemal Kılıçdaroğlu’nun ne Devlet Bahçeli’nin ne de Doğu Perinçek’in başka seçeneği yoktur. Zira bir tek bu seçenek, yani bir tek halkçı-milliyetçi cephe, dışarıda komşularına düşmanlaştırılan ve içeride milleti ikiye bölünen bir Türkiye’yi yeniden düzlüğe çıkarır…
Her üç partinin tabanı da, partilerinin yönetimlerini bu cepheyi kurmaları için zorlamalıdır. Geç kalmadan ve iş işten geçmeden…
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
13 Ağustos 2013
ÇİN’DE TÜRKLERE ZULÜM VAR MI?
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 04/11/2012
Çin’in Sinciar-Uygur Özerk bölgesindeki ayrılıkçı örgüt üyelerinin El Kaide lideri Ayman El Zevahiri’nin çağrısıyla Beşar Esad’a karşı savaşmak üzere Suriye’ye gitmesi üzerine yazdığımız makale, bazı Türkçü kesimlerle düzeyli ve yararlı tartışmalara vesile oldu.
Kuşkusuz MHP üyesi olduğunu belirten ve beni sosyalist olmamdan ötürü Çin yanlısı gören okurlar da oldu. Yanıtladık, tartıştık…
Hakaret içermeyen her türlü eleştiriye açığız. Bu nedenle “biri” hariç “Çin maşası” gibi sıfatlar kullanan okurlardan hiçbirine yanıt vermedik.
Çin’in Doğu Türkistan’da zulüm yaptığını söyleyen okurlarımızdan ellerindeki somut kanıtları paylaşmalarını özellikle istedik. Özerk bir yapı olan Sincian-Uygur’da yaşayan Türklerin dillerini kullanmak ya da dini vecibelerini yerine getirmek konusunda ne gibi sıkıntılar yaşadıklarını sorduk. Doğrusu genel geçer ifadeler dışında somut bir veri sunan da olmadı. Her neyse…
MHP HEYETİNİN SİNCİAN ZİYARETİ
Bugün özellikle MHP üyesi olan okurlarımıza partilerinin 2011 yılında yaptığı Sincian-Uygur gezisiyle ilgili değerlendirmesini anımsatacağız.
MHP Genel Başkan Yardımcısı Tuğrul Türkeş’in başkanlık ettiği ve milletvekilleri Tunca Toskay, Mehmet Gürel, Mustafa Erdem, Ruhsar Demirel, Enver Erdem, Sinan Ogan, Atilla Kaya ve Hasan Hüseyin Türkoğlu’ndan oluşan bir parti heyeti, 2011 yılında, Çin Komünist Partisi ÇKP’nin davetlisi olarak bu ülkeye 11 günlük bir ziyaret gerçekleştirdi.
Heyet Çin’in Sincian-Uygur Özerk Bölgesi’ndeki Urumçi, Turfan ve Kaşgar’da çeşitli temaslarda bulundu.
MHP heyetinin değerlendirmelerini aktaracağız ama gelin önce Çin’in ne dediğine bakalım.
ÇİN: MHP MEMNUN AYRILDI
ÇKP Merkez Komitesi Dış İrtibat Başkanlığı Ortadoğu İlişkiler Daire başkan Yardımcısı Guo Yamin, önceki gün Çin Uluslararası Radyosu’na, ÇKP’nin Türk partileriyle temasları hakkında bir değerlendirmede bulundu.
Guo Yamin, özellikle AKP, CHP ve MHP ile çok yakın ve yoğun temaslar sürdürdüklerini açıkladı. Ayrıntılara girmeyeceğiz ancak konumuzla doğrudan ilgili olduğu için ÇKP yetkilisinin şu sözlerine dikkatinizi çekiyoruz:
“2011 yılının ocak ayında MHP, ÇKP’nin daveti üzerine Çin’e bir inceleme heyeti gönderdi. Bu heyet, Sincian-Uygur Özerk Bölgesi’ne gelip inceleme yaptı. Sincian’ın gelişmesini öğrendi ve azınlık etnik gruplara mensup halkın evlerine misafir oldu. Heyet, farklı etnik gruplara mensup şirketleri ziyaret etti. Ziyaretten sonra heyet üyeleri söyledi ki, Çin’in farklı etnik gruplara mensup vatandaşlar dayanışma içinde yaşıyor, Çin’de farklı dinler uyum içinde bulunuyor. Sincian bölgesinin ekonomik gelişmesinin başarılı olduğunu kendi gözleriyle gördüler. Bu ziyaretle Çin’in etnik ve dini politikalarını, uygulamalarını somut olarak öğrendiklerini söylediler. Gerçekten Çin’in başarılarını gördüler. Bu ziyaretten sonra, ÇKP ile ilişkisini geliştirme arzusu daha da güçlü oldu.”
Denilebilir ki, bu açıklama Pekin’indir ve yanlıdır. O zaman arşivleri açalım ve MHP heyetinin kendi değerlendirmelerini okurlarımıza sunalım:
MHP: ÇİN’İN KENDİ SORUNU
Çin dönüşü değerlendirme yapan MHP heyetinin açıklamaları Milliyet’te yayınlandı. Tunca Toskay’ın Çin’in Sincian-Uygur’a yaptığı olağanüstü yatırımlara övgü düzdüğü, Atilla Kaya’nın Turfan’da Uygur çocuklara bozkurt işareti yapmayı öğrettiği, Çin heyetine “Doğu Perinçek’i tanıyor musunuz” diye sorup, “tanıyoruz” yanıtını aldığı, Türkeş’in “Her iki kesim farklılıklarını biliyor. Diyaloglar bu saygı çerçevesinde oluyor. Kimsenin karşı tarafı kendi tarafına çekmesi söz konusu değil” yorumunu yaptığı gezi notları, haliyle bazı Türkçü kesimleri memnun etmedi.
Öyle ki, MHP heyetinin “Çin’i kızdırmamak için yuvarlak konuştuğu” bile iddia edildi. Oysa “Uygur bölgesindeki rahatsızlıklar bizi de rahatsız eder” diyen Tuğrul Türkeş, net bir şey söylüyordu: “Ancak her ülkenin konuyu kendi içinde çözmesi gerektiğine dikkat çektik.”
MHP üyesi okurlarımız, hâlâ “milletvekillerimiz Çin’den korkmuş, o yüzden asimilasyondan, zulümden bahsetmiyorlar” diyorlarsa, bizim söyleyecek bir lafımız kalmaz elbette… Herkes istediğine inanmakta özgürdür!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
4 Kasım 2012
TBMM’DE FEDERASYON ORTAKLIĞI
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 17/10/2012
AKP Kongresi’nin baş konuğu ve Başbakan Erdoğan’ın siyasi ortağı Mesud Barzani, “PKK’nin kayıtsız şartsız silah bırakması talebi mantıklı değil” diyerek Ankara’ya itiraz ediyor. (BBC Farsça, 16 Ekim 2012)
Barzani, Erdoğan’a bu talep yerine şu üç şeyi yapmasını öneriyor:
1) Ankara, Abdullah Öcalan’ın şartlarını düzeltmeli!
2) PKK ve Türkiye çatışmaları durdurmalı!
3) Ankara, Öcalan ve PKK’yle masaya oturmalı!
Barzani yetinmiyor, Ankara ile PKK arasında hem arabulucu olabileceklerini hem de görüşmeye ev sahipliği yapabileceklerini söylüyor. Yakışır…
‘TÜRKİYE 25 EYALETE BÖLÜNSÜN’
BDP de, son kongresinde müzakere masasından çıkarılması gereken hedefi ilan etmişti.
BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş Türkiye için istedikleri yeni idari yapıyı şöyle tarif etmişti: “Biz 20-25 bölgeden oluşmuş özerk yönetim bölgeleri istiyoruz.”
Başbakan Erdoğan’ın “Diyarbakır’ı ABD’nin BOP’u içinde bir merkez yapma” hedefi, Demirtaş’ın ilan ettiği bu “eyalet sistemi”nin hayata geçmesine bağlı…
Kuşkusuz bu da, AKP ve BDP’nin, üstelik yanlarına CHP ve MHP’yi de alarak yeni anayasayı çıkarmalarından ve başkanlık sistemini onaylamalarından geçiyor…
AKP ile PKK’nin masaya oturtulmaları, bu hedefler içindir.
AKP’NİN BÖLÜNME YASALARI
Erdoğan’a daha 1993 yılında söyletilen şu sözler, işte bugünler içindir: “Değişim süreci içerisinde eğer, ülke içinde yaşayan bazı gruplar, insanlar, milli yapı içerisinde kalmak istemezlerse, bu durumda belki eyaletler sistemi benzeri bir şey olabilir.” (Metin Sever, Cem Dizdar, 2. Cumhuriyet Tartışmaları, Başak Yayınları)
1) BM İkiz Sözleşmeleri işte bu yeni Türkiye için Ankara’ya kabul ettirildi ve TBMM’den geçirildi!
2) AKP, “bölgelerdeki iktidar odaklarına yerel hükümetler kurabilsinler” diye, 15 Temmuz 2004’te Kamu Yönetimi Temel Kanunu’nu TBMM’den çıkarttı!
3) AKP, Türkiye 12 eyalete bölünsün diye, 26 Ocak 2006’da Kalkınma Ajansları Yasası’nı TBMM’den geçirtti!
Ancak Kamu Yönetimi Temel Kanunu da, Kalkınma Ajansları Kanunu da dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’e takıldı.
BARZANİ-DAKA GÖRÜŞMESİ
AKP, Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığı döneminde bu yasaları çıkarttı ve artık Türkiye’de 25 Kalkınma Ajansı var…
Bu ajanslar şimdilik Kalkınma Bakanlığı’nın sorumluluğunda…
Şimdilik diyoruz zira bu 25 Kalkınma Ajansı’ndan örneğin Doğu Anadolu Kalkınma Ajansı DAKA, kendi başına Mesud Barzani’yle görüşüp yeni sınır kapısı müzakeresi yapmaya başladı bile!
AYNI PROJEYE FARKLI İSİMLER
Türkiye adım adım milli devlet olmaktan çıkarılmaya ve eyaletlerden oluşmuş federatif bir yapıya götürülüyor…
İlginçler, TBMM’deki “kavgalı” her dört parti de, bu ABD projesinde ortaklık yapabiliyorlar:
1) Selahattin Demirtaş’ın 25 eyaleti ile Erdoğan’ın 25 Kalkınma Ajansı aynı şeydir!
2) PKK’nin demokratik özerkliği ile AKP ve MHP’nin oylarıyla çıkan yeni Büyükşehirler Yasası aynı şeydir!
3) CHP’nin Sosyalist Entertasyonlist’te altına imza attığı, ayrıca uzun zamandır üstündeki çekincenin kaldırılmasını istediği Avrupa Konseyi Yerel Yönetimler Özerklik şartı da aynı şeydir!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
17 Ekim 2012
KÜRT SORUNUNU KİM ÇÖZER?
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 05/07/2012
Leyla Zana’nın “Erdoğan çözer” demesinin ardından, Öcalan’ın kardeşi de AKP’yi çözüm için adres gösterdi.
Acaba ikili, Erdoğan’dan “Kürt sorununu” çözmesini mi bekliyor, yoksa Öcalan’ın İmralı’daki tutukluluk durumunu halletmesini mi? Son dönemin trafiğine bakılırsa, Atlantikçi cephe için bugünün “Kürt sorunu”, Öcalan’ın durumunu düzeltmek demektir.
ABD İLE BÖLGE KARŞI KARŞIYA
“Kürt sorunu” bugün Kürt kökenli yurttaşlarımızın gündelik sorunlarının çok ötesindedir. Bugün Kürt meselesinin iki çözümü vardır: ABD’nin çözümü ve ABD’ye karşı bölgenin çözümü.
ABD’nin çözümü; bölgede sıçrama tahtası işlevi görecek bir Kürt devletinin kurulması ve bunun diğer bölge devletlerinden parçalar kopararak büyütülmesidir. Ki bu emperyalizmin bölgedeki temel hedefidir. Bu nedenle ABD’nin çözümü, bölge için sorundur!
Bugün “Kürt sorunu”nu kimin çözebileceğini saptayabilmek, derdi Türkiye olanlar için hayati derecede önemlidir. Çünkü mesele, bütün meselelerin üstündedir. Meseleyi kimin çözebileceğini saptayabilmenin yollarından biri de, meseleyi kimlerin çözemeyeceğini saptamaktır:
AKP ÇÖZEMEZ
Kimi Kürt kesimlerin çözüm adresi gösterdiği AKP’nin, bu sorunu Türkiye yararına çözemeyeceği en kolay saptanabilecek durumdur. Zira AKP bu meselede (ve her meselede), sorunu kendi çıkarları temelinde ele alan ABD’nin safında yer almaktadır ve soruna onun çıkarları düzleminde bakmaktadır.
CHP ÇÖZEMEZ
Öcalan’ın “akil adamlar” önerisini “çözüm paketi”nin ana unsuru yaparak AKP’ye koşan bir CHP’nin, bırakın çözüme katkı yapabilmesini, üyesi 100 milletvekili yerine sorunu birkaç akil adama havale etmesinden dolayı, kendine hayrı yoktur!
İktidar olabilme ihtimalini AKP’lileşmekte arayan bir ana muhalefet partisi için asıl sorun kendi yeni kimliği ve programıdır artık.
MHP ÇÖZEMEZ
70’lerde ABD planlarında rol alan, solun karşısına “ırkçılık” silahıyla konumlandırılan bir partinin, 2010’larda bu misyonundan temelde bir şey kaybetmediği, zira en kritik Türkiye meselelerinde Batı’yla uyumlu hareket ettiği görülmektedir. Dahası MHP, varlığını Kürt sorununun karşısında konumlanmaya borçludur.
MHP’nin Suriye konusundaki tavrı bile, bu partinin en temel konularda Atlantik cephesinde yer aldığını göstermektedir.
BDP ÇÖZEMEZ
BDP Eşbaşkanı Gülten Kışanak’ın ABD dönüşü söylediği, “Obama yönetiminden rol istedik” açıklaması bile bu sorunu BDP’nin çözemeyeceğine yeterli kanıttır. Zira ABD’den rol talep eden bir parti, ABD’nin çözümü içindedir.
İŞÇİ PARTİSİ ÇÖZER
TBMM’deki dört parti de meseleye Atlantik penceresinden bakmakta ve Atlantik’in planlarında yer almaktadır. Atlantik’in meseleye getirdiği “bölünme” çözümü, bölge için yeni ve daha büyük bir sorundur!
Ayrı devlet çözümü, bölünmüş ülkeler sorunudur. Dolayısıyla Kürt halkı ile diğer bölge halklarının karşı karşıya gelmesi demektir.
Bu gerçek bile soruna ancak tüm bölge ülkelerinin işbirliği halinde çözüm bulunacağını göstermektedir. Türkiye, İran, Irak ve Suriye’nin bölgesel işbirliği yaptığı koşullarda “Kürt sorunu” diye bir sorun yoktur; zira “Türk sorunu”, “Arap sorunu”, “Fars sorunu” ve hatta “Şii sorunu” ile “Sünni sorunu” da yoktur!
Bugün bölgede ABD’ye karşı böyle bir işbirliği modeli savunan tek parti İşçi Partisi’dir. O nedenle “Kürt sorununu” ancak İşçi Partisi çözer!
Nitekim Sosyalist Parti, yani “Kürt soruna” çözüm açıklayan bugünkü İşçi Partisi, şimdiki “çözücülerin” kart-kurt dediği günlerde “Türkiye’de Kürt sorunu vardır” demiş ve o günden beri Kurtuluş Savaşı’nda sınanmış ve başarılı olmuş “Türk-Kürt kardeşliği” formülünü programının en başına yazmıştır!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
5 Temmuz 2012