Posts Tagged Zaman

CEMAATİN PARTİLEŞMESİ – PARTİNİN CEMAATLEŞMESİ

AKP hükümeti ile Cemaat arasındaki yarı-açık savaş, Sabah ile Zaman gazetesi yazarları arasındaki polemiklerle yeni bir aşamaya sıçradı. Özetleyelim:

Önce Mehmet Barlas “Cemaatler sivil toplum değildir” diye yazdı (Sabah, 6 Ağustos 2013). Hüseyin Gülerce ertesi gün “Hizmet hareketinin bir ‘dini cemaat’ olmadığını” savundu (7 Ağustos 2013). Ardından Mehmet Barlas “gücünü abartanların (Cemaat) ancak gerçek güçlü (AKP) öfkelenene kadar gösteri yapabileceğini” yazarak cemaati uyardı (Sabah, 10 Ağustos 2013). Mümtazer Türköne tehdide tehditle yanıt verdi ve “parti mezarlığına intikal eden çok sayıda parti bulunduğunu” belirterek, “partilerin değil, cemaatlerin geleceğe kalacağını” yazdı (Zaman, 11 Ağustos 2013).

ÇATIŞMANIN KAYNAĞI

AKP ile Cemaat’in son iki yıldır çarpışması kuşkusuz çok önemli. Daha önce bu köşede birkaç kez değindik. Özetleyelim:

1. 11 yıl önce koalisyon kuran Erdoğan ile Fethullah Gülen, iktidar zayıfladığı ve inişe geçtiği için çarpışıyor. İnişi görerek kazandığı mevzileri korumaya çalışan Cemaat’in hamleleri, Erdoğan’ı ürkütüyor ve bu nedenle o hamleleri “devlet içinde devlet” şeklinde niteliyor.

2. ABD’nin dünya çapında inişe geçmesi iç çelişmelerini büyütüyor. Hâkim sınıflar arasındaki bu çelişmeler, Washington’dan başlayarak müttefik ülkelerdeki aktörlere kadar uzanıyor. ABD’deki bu iç çarpışma Erdoğan ile Gülen arasındaki çarpışmayı besliyor.

“7 Şubat” operasyonu ile zirve yapan bu çarpışma, yukarıda da özetlediğimiz gibi şimdi şu iki konu üzerinden yürütülüyor: 1. Parti mi, Cemaat mi? 2. Cemaatler Sivil Toplum Kuruluşu mudur?

ESKİ VE YENİ KURUMLAR

Bu konunun berraklaştırılması için önce bazı saptamalar yapmalıyız:

1. Her üçü de, yani Parti, Cemaat ve Sivil Toplum Kuruluşu, toplumsal örgütlerdir.

2. Bu üç toplumsal örgütlenme modellerinden Cemaat feodal sistemin, Parti ve Sivil Toplum Kuruluşu ise esas olarak kapitalist sistemin örgütlenme modelidir.

3. Sivil Toplum Kuruluşları, milli devletlerdeki “Demokratik Kitle Örgütlerinin” yerini alması için 80’lerde, Yeni Dünya Düzeni koşullarında rüzgârı estirilen yeni bir örgütlenme modelidir.

4. Partiler, sınıfsal ortaklığı ve ideolojik birlikteliği bulunan kesimlerin siyaset yapma ve iktidar olma aracıdır. Demokratik Kitle Örgütleri ise belirli bir konuda aynı amacı paylaşan insanların bir araya geldiği ve esas olarak o konu ve alanda ama genel olarak da her alanda, siyaseti denetleyen, itiraz eden ve öneriler üreten bir örgütlenme modelidir.

Sivil Toplum Kuruluşları ise kendi alanında faaliyet üreten ve siyasetin alanına pek girmeyen yapılardır. Ancak Sivil Toplum Kuruluşları, Türkiye’de güçlü bir Demokratik Kitle Örgütü geleneği olduğu ve oradan tam olarak kopamadığı için, genel olarak karma bir yapıya dönüştü.

CUMHURİYET YURTTAŞI MI, CEMAAT MÜRİDİ Mİ?

Tüm bu saptamalar ışığında ortaya çıkan sonuçlar ise şunlardır:

1. Partiler ve Sivil Toplum Kuruluşları günümüze, fakat Cemaatler eskiye aittir. O nedenle de Cumhuriyet kurulurken ve kurucular milli bir devlet inşa ederken, feodalizme ait bu yapıları yasaklamış ve tasfiye etmeye çalışmıştır.

Çünkü hilafetin ve saltanatın olduğu bir rejimde cemaatler ve tarikatlar yasaldır fakat parlamenter demokrasilerde, milli egemenliklerde bu yapılar yasadışıdır! Ve zaten mücadele de cumhuriyet ile hilafet, millet ile ümmet ve vatandaş ile mürit arasındadır.

2. Milli devleti yıkmak ve Kemalizm’i tasfiye etmek isteyen emperyalizmin, 30 yıldır, önce Türk-İslam sentezini ardından da Ilımlı İslamcılığı Türkiye’de egemen kılmaya çalışması, bu eski yapıları yeniden “yasal alana” çıkartmıştır.

Bu nedenle Said’i Nursi’nin ismi okullara verilmeye başlamış, evi devlet eliyle açılmıştır. Bu nedenle “bir de ulemaya soralım” cümleleri başbakanlık koltuğundan seslendirilmiştir. Bu nedenle “muhafazakâr otellerde” müzisyenler paravan arkasına gizlenmiştir.

Milli iradenin çıkarlara göre yorumlandığı ve popüler olduğu şu günlerde özellikle belirtelim: Partilerin liderleri kongrelerde parti üyelerince ve Sivil Toplum Kuruluşlarının yönetimleri üyelerince seçilir fakat cemaat liderleri müritlerce seçilmez! Parti ve STK’lerde denetim ve disiplin kurulları en tepeyi denetler fakat müritler cemaat liderini asla sorgulayamaz!

Tek başına bu bile Cemaatlerin Sivil Toplum Kuruluşu olmadığını ve olamayacağını ortaya koyar!

Fakat Ilımlı İslamcılığın etkin olduğu koşullarda asıl sorun, cemaatlerin partileşmesi ve partilerin işleyiş bakımından cemaatleşmesidir!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
12 Ağustos 2013

, , , , , , , , , ,

Yorum bırakın

BÖCEK SAVAŞLARI

Başbakan Erdoğan’ın bir yıl önce bulunan böcekleri ansızın konu edinerek “dinlendiğini” ilan etmesi AKP-Cemaat savaşında yeni bir aşamaya işaret ediyor. Bu tür “böcek savaşlarını” doğru okuyabilmek ve analiz edebilmek, öncelikle tüm olguları masaya yatırmaktan geçiyor. İşte -yerimiz yettiği ölçüde- bu savaşta yaşananlar:

1. Fethullah Gülen, İsrail’le Mavi Marmara krizi sonrasında “İsrail’in onayı olmadan hareket edilmesini otoriteye başkaldırı” olarak niteledi ve İHH üzerinden AKP’yi eleştirdi

2. İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak, 1 Ağustos 2010’da “İran destekçisi bir adam Türkiye MOSSAD’ının başına atandı. Onların elinde önemli miktarda sırrımız var” diyerek Hakan Fidan’ı hedef aldı.

3. Başbakan Erdoğan’ın özel temsilcisi olarak PKK ile masaya oturan Hakan Fidan’ın Oslo’daki görüşme ses kaydı internete düştü. Hem MİT hem de PKK, görüşmeyi sızdırmadığını açıkladı!

4. AKP, 12 Haziran 2011 seçimlerinden hemen önce Ergenekon soruşturmasının savcısı Zekeriya Öz ile polisi Ali Fuat Yılmazer’i görevden aldı. Zaman karara sert tepki gösterdi. (AKP bilahare Tufan Ergüder’i de, Hakkâri Emniyet Müdürü yaparak sürgüne gönderdi!)

5. Seçimlerden hemen sonra cemaatin sözcüsü Hüseyin GülerceErdoğan’ın ustalık döneminde iki sınavı olduğunu söyledi. Biri bakanlar kurulunun oluşturulması, diğeri de YAŞ süreciydi.

6. Erdoğan’ın İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ı terörle mücadeleden sorumlu başbakan yardımcısı ve ikinci adam yapması, cemaatin tepkisini çekti. Emre Uslu ve Mehmet Baransu gibi yazarlar, hemen her konuda Atalay’ı hedef aldılar, istifasını istediler! İkiliye göre Atalay, Ergenekon soruşturmasını sekteye uğratıyordu!

7. Zaman gazetesi bu süreçte Usta’yı açıkça hedef almaya başladı. Ali Ünal, “Ustalık dönemi ile ilgili üç endişe” başlıklı yazısında Erdoğan’ı “kendini beğenmişlikle” suçladı, böyle giderse hezimete uğrayacağını ima etti. Ardından Zaman yazarı Bülent Korucu da yine Erdoğan’ı hedef alan yazılar kaleme aldı.

8. Zaman gazetesi 23 Kasım 2011 günü Fethullah Gülen’in Sızıntı’daki bir yazısını yayımladı. 2005 tarihli yazıdaki “kibirli hasta” mesajı yerine ulaştı!

9. Şamil Tayyar’ın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e yazdığı mektupla ortaya çıkan şike yasası kavgasında, cemaat Gül’den yana tavır aldı.

10. Fethullah Gülen, Erdoğan’ın hamleleri karşısında cemaate “Bir kere daha kefeni yırtıp, bir kere daha yeniden gömlek giyin” mesajı verdi.

11. Uludere’de 34 yurttaşımızın bombalanması olayında Cemaat yazarları istihbaratın kaynağının MİT olduğunu yazarak, kurumu hedef alan bir yayın çizgisi izledi.

12. Cemaat, 7 Şubat 2011’de, Oslo görüşmesi ve KCK davası üzerinden Hakan Fidan ile üst düzey MİT yöneticilerini sorgulamaya çalıştı. Erdoğan’ın ameliyat dönemine denk getirilen bu operasyon, karşı operasyonla ve çıkarılan bir yasayla durduruldu.

13. Erdoğan, bu operasyonun ameliyat sürecine denk getirilmesinden şüphelenerek MİT’e ev, araç ve ofislerinde böcek arattı. Erdoğan’ın bugün olduğunu açıkladığı böcekler işte o aramada bulundu.

14. Erdoğan, Başbakanlık korumalarının tümünü birden değiştirdi. Yeni korumalar ile eşyalarını toplayan eski korumalar arasında silah çekmeye kadar varan gerilim yaşandı!

15. Cemaat yazarları bir kez deBaşkanlık Sistemi üzerinden Erdoğan’ı hedef aldılar. Bu dönemde İhsan Dağı gibi yazarların, Erdoğan’ın sık sık referans aldığı Necip Fazıl’ın 12 Eylülcülüğüne gönderme yapması anlamlıydı.

16. Erdoğan Eylül 2012’de dershaneleri kapatma kararı aldı. Dershaneler, Cemaatin en önemli siyasal ve ekonomik faaliyet alanıydı. KPSS başta olmak üzere tüm sınavlarda kopya skandallarının ortaya çıkması, hatta son iki dönemde polis okulu sınav sorularının cemaate verilmemesi de bu savaşın parçasıydı.

17. Cemaat yazarları, dershanelerini kapatma kararı alan Erdoğan’ı “28 Şubat generallerine” benzeten yazılarla hedef aldı. Kimi cemaat yazarları da 4+4+4 sistemi tartışmaları üzerinden karşı atağa geçip, AKP’nin okulları olarak değerlendirilen İmam Hatip’lerin kapatılmasını savundu.

18. Taraf, bertaraf oldu!

19. Cemaat yazarları son günlerde sık sık Erdoğan’ın “tiranlaştığına” vurgu yapan eleştirilerde bulunuyorlar; AKP’nin İslamcılık ile demokrasi sentezinden totalitarizme yakın bir post-otoriterliğin çıktığını savunuyorlar.

ÇÜRÜMENİN GÖSTERGESİ

Böcek savaşları kuşkusuz stratejik piyonluğun sonucudur. ABD’deki iç çarpışmadan ve ABD ile İsrail arasındaki kimi çelişmelerden kaynaklanan bu böcek savaşları, bir yandan çürümenin ve karanlığın göstergesidir fakat diğer yandan da aydınlık yarınların işaretidir!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
26 Aralık 2012

, , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Yorum bırakın

CEMAAT ÜÇ KOLDAN ATEŞ AÇTI

Dünkü Zaman gazetesi dikkat çekiciydi. Üç cemaat yazarı, üç ayrı konuda Başbakan Erdoğan’ı hedef aldı. Mümtazer Türköne Uludere, Şahin Alpay ise Başkanlık sistemi konusunda Erdoğan’ı eleştirirken, İhsan Dağı’nın Necip Fazıl’ın 12 Eylülcülüğünü gündeme getirmesi anlamlıydı!

CEMAAT KURBAN İSTİYOR

Dönemlerinin Amerikancılık seviyesine uygun olarak MHP’den Çiller’e, oradan da cemaate yönelen Mümtazer Türköne, dün “Uludere’den çıkış” başlıklı “özel” bir yazı kaleme aldı. Yazısının giriş bölümünde “devleti adam etmek” ifadelerini kullanan Türköne, ardından şu saptamayı yaptı: “Devlet kim? Uludere’de oluşan bataklığın sırrı bu soruda saklı. Bütün öfkemi dizginleyip, sabırla anlamaya çalışıyorum. Devlet bugün sadece AK Parti hükümeti.”

“Uludere katliamı AK Parti hükümeti için bataklığa dönüştü” diyen cemaat yazarı, Erdoğan’a şu çıkış yolunu öneriyor: “Bir tek kişinin etini kuşbaşı doğrayıp, sağda solda hırlayan köpeklerin önüne atmak. Sonra kalan parçalarını Uludere bataklığına gömüp üzerinden devlet denen devasa aracı geçirmek.”

Acaba cemaatin istediği kurban kim?

CEMAAT: ERDOĞAN YORULDU

Bir diğer cemaat yazarı Şahin Alpay ise “Başkanlık niçin bize yaramaz?” başlıklı yazısıyla, Erdoğan’ı can evinden vurdu.

Alpay’ın başkanlık ve yarı başkanlık sistemine itirazlarını dile getirdiği yazısı bakın nasıl bitiyor: “Başkanlık sistemleri demokratikleşmemize hizmet etmez. Bunu Başbakan Erdoğan’ın son zamanlardaki tavırları da göstermiyor mu? Başbakan, Türkiye halkını güdülmeye muhtaç bir sürü, kendisini de onun çobanı görmeye başladı. Bunun için sanattan spora, tiyatrodan kürtaja, medyanın neyi yazıp yazmayacağına kadar kendisini ilgilendirmeyen her konuya müdahale etmeye başladı. Başbakan Erdoğan’ın bu ülkeye çok büyük hizmetleri oldu. Ama anlaşılan uzun süren iktidar liderleri yoruyor, yıpratıyor.”

Alpay’ın bir tek “artık yeter, görevi bırak” demediği kaldı!

CEMAAT: ERDOĞAN’IN İDEOLOĞU DARBECİDİR!

Cemaatin Erdoğan’ı aynı gün hedef alan üçüncü yazarı ise İhsan Dağı’ydı.

Necip Fazıl’ın Erdoğan için anlamı ve önemi herkesin malumudur. Başbakan, Necip Fazıl’ın görüşlerini, sözlerini her vesileyle dile getirir. Erdoğan daha geçenlerde Necip Fazıl’ın hitabesini okumuş ve onun sözlerinden hareketle “dindar nesil” özlemini, hedefini ilan etmişti.

Ancak cemaat yazarı İhsan Dağı, dünkü yazısında Necip Fazıl’ın darbeciliğini gündeme getirdi ve sorguladı; sözlerinden örnekler verdi:

“Hareketin mahiyeti… Malum klasik darbelerden biri değildir… Bu hareket olmasaydı, yıl değil, ay değil, belki hafta ve gün hesabiyle Türkiye’nin çöküşü gerçekleşebilirdi… 27 Mayıs 1960 ile 12 Eylül 1980 Hareketi arasında şu fark vardır ki, ilki milli iradeye tam zıt ve fikirsiz bir gece baskını olmuşken, ikincisi milli ihtiyaca tam uygun bir imdat davranışı olmak istidadındadır… 27 Mayıs 1960 hareketi ‘millete rağmen’ diye belirtilirken, 12 Eylül 1980 müdahalesi ancak ‘millet için’ formülüyle ifade edilebilir.”

Necip Fazıl bir başka yerde de 12 Eylül’ü şöyle tanımlar: “Bir iç darbe değil, iç şahlanıştır. İsyan değil, ıslah…” Necip Fazıl, “şeriatın kestiği parmak acımaz” diyen Kenan Evren için “başımızdan hiçbir an için eksik olmayın” da demiştir!

Dağı’nın “Üstad’a göre ‘ordu mecbur’dur. Orduya davetiye çıkarmayan siyasilere de sitem eder” sözleri oldukça anlamlı. Zira Fethullah Gülen de 28 Şubat’ta Erbakan hükümetine sitem etmişti!

Dağı yazısını şu saptamayla bitirmiş: “Sağın Soğuk Savaş yıllarında devletle ve uluslararası anti-komünist hareketle ilişkisi, 1970’li yıllarda da şiddetle ilişkisi hem karanlık, hem sorunlu. Bence sağın tarihi de yeniden yazılmalı…”

Dağı’nın, “Necip Fazıl, 12 Eylül ve Türk sağı” başlıklı bu yazısı sanırız önemli bir tartışma da başlatacak. İlk sözü de 12 Eylül’ün en ateşli savunucusu Nazlı Ilıcak söylemeli!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
30 Mayıs 2012 

, , , , , , ,

Yorum bırakın

“AZİZ’İN PİÇLERİ”

Fenerbahçe’ye yönelik operasyonun arkasında cemaatin ya da şampiyonluk maçı sonrasında yaşananların polisin eseri olmadığını iddia edenler, dünkü Zaman gazetesini iyi incelesinler. Çünkü Zaman gazetesinin manşeti her şeyi ortaya koyuyor: “Olaylar, organize ve marjinal grupların işi.

Kurgu – haberi inceleyeceğiz ama baştan soralım: Cemaat tüm bu yaşananların bir tarafı değilse eğer, Zaman gazetesi bu kadar operasyonel bir manşete neden ihtiyaç duyar?

POLİS KURGUSU

Zaman’ın operasyonel bir haberde başvurduğu yöntem ve kurgu, akıllara Ergenekon tertibinin gizli tanıklarını getirmektedir: “Kadıköy’deki Fenerbahçe – Galatasaray derbisinden sonra çıkan olaylara şahitlik eden Ali A. (37) isimli esnaf, grup içindeki bazı kişilerin, ‘Hadi polisleri öldürelim’ diye bağırdıklarını söyledi.”

Zaman bu iftiranın bir parça inandırıcılık kazanması için de olayı sözde “somut” verilerle süslemiş. Güya “hadi polisleri öldürelim” diyenler, sonra Ali A.’nın işyerine girmiş ve kendisinden polis öldürmek için bıçak istemiş!

Samanyolu dizilerinin berbat senaryolarını bile aratan bu kurgunun bir gazeteciden çıkması pek mümkün değil! Nitekim haberdeki şu cümleler gerçeği ele veriyor: “Büyük bir yangın tehlikesi belirdi. Bunun üzerine polis sahaya yeniden çıkarak öfkeli kalabalığı biber gazıyla durdurdu. Copla müdahalenin taraftarların yaralanmasını önlemek için özellikle yapılmadığı kaydedildi.”

Biber gazı sıkılmasına yönelik kamuoyu tepkisine karşı ürettikleri mazerete bakar mısınız siz? İnsanlar yaralanmasın diye cop kullanmayıp, biber gazı sıkmışlar! Yeri gelmişken belirtelim, İstanbul Valisi’nin de bu gerekçeye sarılması oldukça anlamlı.

Zaman bütün stadın, hatta koridorların bile biber gazıyla dolduğu gerçeğini, okurun belleğinde negatife çevirmek için de haberde şöyle numaralara başvurmuşlar: “Bunu önlemeye çalışan polis, Şili biberinden yapılan ve sadece sıkıldığı alanda etki gösteren Model 5 isimli biber gazı sıktı. Yaralama ve can kaybı olmaması için polise talimat verildi.”

Neymiş? Şili biberinden üretilen gaz, “sadece sıkıldığı alanda” etki gösterirmiş! Ekrem Dumanlı ve ekibi bu model 5’in özelliğini bize uygulamalı göstersinler önce…

CEMAAT POLİSİ

“Biber gazı fırlatmaya doyamayan” polisin olaylar sırasında ve sonrasında söyledikleri bile aslında gerçeği anlamaya yeterli:

Örneğin maraton tribününe saldıran polislerin “Aziz’in piçleri, hadi gelsin kurtarsın sizi” diye bağırmaları…

Facebook’ta olay sonrasında kimi polislerin birbirini “ellerine sağlık devrem” diye kutlamaları… Mesaisi Fenerbahçe stadında olmayan kimi polislerin “Allah herkese nasip etsin” demeleri…

Normal bir polis, hiç tanımadığı bir insana neden “Aziz’in piçi” der? Normal bir polis, normal bir polisi sırf Fenerbahçeli dövdü diye kutlar mı? Normal bir polis, o gün orada Fenerbahçeli dövemediği için üzülür mü?

CEMAAT OPERASYONU

“Olaylar, organize ve marjinal grupların işi” diye manşet atan Zaman, aslında operasyona Fenerbahçe – Galatasaray maçından önce başlamıştı!

Cemaatin dergisi Aksiyon, son sayısında Fenerbahçe’yi ve sanki 1 Mayıs’a katılmak suçmuş gibi alanlarda yer alan taraftar gruplarını hedef aldı. Oradan da Fenerbahçe – Ergenekon bağı kurdu aklınca!

Ağabeyleri ve sözcüleri “Fenerbahçe’yi neden ele geçirelim ki?” diye savunma yapan cemaat mensuplarına soralım o zaman: Cemaat bu tertibin arkasında değilse, yayın organlarınızın bu düşmanlığının nedeni ne peki? Hepiniz sadece başka kulüplerin fanatiği misiniz?

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
16 Mayıs 2012

, , , ,

1 Yorum

ZAMAN, 9 YILDIR NEREDEYDİ?

Önceki gün, “Enerji Bakanlığı dokuz yıldır petrol stoku oluşturamadı. Fonda toplanan 400 milyon nerede?” diye sordu bir gazete…

Kutluyoruz. İşte gazetecilik budur, kamunun kaynaklarını savunmaktır, hükümetten kamu için hesap sorabilmektir, diyoruz…

Siz bu satırları okurken, adını vermediğimiz bu gazetenin hangisi olabileceği geçiyordur eminim zihninizden: Aydınlık, Sözcü, Yeniçağ, Cumhuriyet, Yurt? Hangisi? Bilemediniz!

ZAMAN’IN MERAKI

“Enerji Bakanlığı dokuz yıldır petrol stoku oluşturamadı. Fonda toplanan 400 milyon nerede?” diye soran gazetenin ismi Zaman!

Biliyorum, şaşırdınız. Hatta içinizden, “dokuz yıldır petrol stoku oluşturmayan Enerji Bakanlığı’na bugün hesap soran Zaman gazetesi dokuz yıldır neredeydi?” diye soranlar da vardır, eminim. Güzel soru. Biz de soralım ve yanıtını araştıralım:

ERDOĞAN – CEMAAT KAVGASI

İlk elde, hemen “zaten Erdoğan ile cemaat, MİT Olayı nedeniyle savaş halinde. O yüzden cemaat, AKP’nin açıklarına yükleniyor” diye bir değerlendirmede bulunabiliriz haliyle. Nitekim bu gerçeğin bir parçasıdır. Ama biz, gerçeği, tüm boyutlarıyla ortaya çıkarmaya çalışalım bugün.

Kuşkusuz, daha önce de bu köşede belirttiğimiz gibi, MİT olayı, esas olarak Atlantik’in cemaat üzerinden AKP’ye attığı Suriye sopasıydı; Washington’un Suriye’de sahaya sürmeye çalıştığı AKP’ye baskısıydı.

Ancak tarafların geri adım atmaması, kavgayı büyütmesi, derinlerde başka gerekçelerin de, başka çelişmelerin de olduğunu gösteriyor. Örneğin, cemaati yakından izleyen birinin MİT Olayı’ndan çok önce söylediği şu sözleri geliyor aklımıza: “Hükümet, son iki Polis Koleji sınavında da, cemaate soruları vermedi.” Elbette, bu da kavganın büyütülmesinin nedenlerinden biri olabilir.

Gelin biz konuya politik ekonomi çerçevesinden yanıt arayalım ve şu soruyu soralım: Siyasal büyümesine paralel bir ekonomik büyüme sağlayamayan cemaat ne olur?

Bu soruyu burada bırakıp, bazı olguları anımsayalım şimdi: Rant diyince örneğin, cemaatin yakın zamanda, “Kamu İhale Kurumu’nda yolsuzluk” diyerek yine hükümete saldırdığını anımsayalım.

En büyük rant alanı, kuşkusuz enerji alanıdır. Gelin şimdi sizi 30 Mart 2011 gününe götürelim.

BOTAŞ YERİNE ÖZEL SEKTÖR

Enerji Bakanı Taner Yıldız, bir kamu kuruluşu olan BOTAŞ’ın 1986 yılında Rusya ile imzaladığı 6 milyar metreküplük doğalgaz anlaşmasının, 2011’de sona ereceğini açıkladı. Yıldız, arkasından da müjdeyi(!) verdi: “Yeni anlaşmayı BOTAŞ yerine özel sektörün yapmasını istiyoruz.”

O süre doldu, anlaşma imzalandı bildiğiniz gibi… Hatta AKP hükümeti, yani Atlantik’e siyaseten çıpalı olan Erdoğan kabinesi, üstelik bir de Rusya ile Güney Akım anlaşması imzaladı. Erdoğan’ın sağlık nedeniyle katılamadığı Moskova’daki törende, Putin’le anlaşmayı, Enerji Bakanı Taner Yıldız imzaladı.

Biz Güney Akım’ın, ABD’nin Nabucco Projesi’ne alternatif olduğunu söyleyelim, bu imzanın önemini artık siz tayin edin!

CEMAATE PAY VERİLMEDİ

Bitmedi. Bildiğiniz gibi Washington, İran’ı köşeye sıkıştırmak için geçen aylarda İran’dan petrol ve doğal gaz alan tüm ülkelere, alımları durdurmaları için baskı uyguladı. Peki, Türkiye ne yaptı?

Anımsayalım: Enerji Bakanı Taner Yıldız, defalarca, “yaptırım bizi bağlamaz”, “İran’a doğal gaz ambargosu olmamalı”, “İran’dan petrol almaya devam ediyoruz” şeklinde açıklamalar yaptı.

Ve son olarak AKP’yi içinden bilen bir ismin bize söylediklerini aktaralım: “Erdoğan ve çevresi, başta enerji olmak üzere büyük kalemlerde, cemaate neredeyse hiç pay vermedi!

ZAMAN’IN SORUSU

Şimdi gelin Zaman Gazetesi’nin, “Enerji Bakanlığı dokuz yıldır petrol stoku oluşturamadı. Fonda toplanan 400 milyon nerede?” diye neden şimdi sorduğunu, yeniden düşünelim!

NOT: Bugün 12:00 – 18:00 saatleri arasında Bursa TÜYAP Kitap Fuarı’nda, okurlarla buluşacağız…

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
18 Mart 2012

, , ,

Yorum bırakın

TARAF’IN HABERCİLİĞİ

Zaman yazarı İhsan Dağı, cemaatin çıkarları gereği haklı olarak soruyor: “Stratfor bu kavgaya değer mi?” (Zaman, 13 Mart 2012)

İhsan Dağı, MİT olayıyla AKP ve cemaatin; Stratfor belgeleri nedeniyle de ikisinin bu kez Taraf’la karşı karşıya geldiğine dikkat çekiyor.

Ve İhsan Dağı on yıllık bu “büyük koalisyon”un, “iş bitmeden” dağılma sinyalleri verdiğini saptayarak, tüm aktörleri uyarıyor!

AMERİKAN İŞİ

Hangi iş, dediğinizi duyar gibiyim…

Ortada İhsan Dağı’nın iddia ettiği gibi “kendiliğinden gelişen informal ve fiili bir koalisyon” yok elbette.

Dağı’nın “büyük koalisyon” dediği bu birleşme, ancak ortak bir görev olarak verilmiş ortak bir “iş” varsa eğer, gerçekleşirdi.

TARAF’IN BALONLARI

İhsan Dağı, “Bilgi Destek Planı ve Faaliyet Çizelgesi”, “İrticayla Mücadele Eylem Planı”, “Balyoz Operasyonu”, “Aktütün Görüntüleri”, “İnternet Andıcı”, “Pimi Çekilip Askere Verilen Bomba” gibi CIA imalatı haberleri, Taraf’ın gazetecilik başarıları olarak listelemiş ve soruyor: Tüm bu başarılı haberlerden sonra gazetecilik değeri olmayan Stratfor belgelerini yayınlamaya değer mi bu kavga?

Taraf’ın belgeleri hangi amaçla yayımladığını, kuşkusuz en iyi, Wikileaks belgelerini nasıl tahrif ettiklerini orijinalleriyle karşılaştırarak saptayan Aydınlık bilir!

Dolayısıyla Taraf’ın Stratfor belgelerini sırf gazetecilik olsun diye değil, AKP’ye Atlantik’ten atılan Suriye sopası olarak saptayabiliriz haliyle…

Taraf’ın haberciliğinin ne olduğu şu birkaç örnekten bile anlaşılır aslında:

TARAF’IN YALANLARI

Örneğin Muhsin Yazıcıoğlu’nun helikopterini NTV’nin düşürdüğünü iddia etmişlerdi. Güya Mirgün Cabas, telefon sinyalleriyle başarmıştı bu işi. Telefonların ne zaman edildiğinin saptanmasından sonra bile utanmadılar hiç!

Örneğin İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, Taraf’ın yalanları nedeniyle birkaç kez tazminat kazandı. Önder Aytaç, 14 Aralık 2009 tarihli “Kürt Ergenekon ve Derin Öcalan” başlıklı yazısı nedeniyle Perinçek’e 5 bin lira tazminat ödemeye mahkûm edildi.

Yine Taraf gazetesi 6 Şubat 2010 tarihli “emirleri Perinçek veriyor” başlıklı yalan haberi nedeniyle, 5 bin lira tazminatla cezalandırıldı!

Yine Taraf yazarı Roni Marguiles 3 Nisan 2010 günü Perinçek’e karşı kullandığı ifadeler nedeniyle 5 bin lira tazminata mahkûm edildi.

2 BİN 760 YALAN

Bu tip operasyonel yalanlar dışında, göz önündeki olaylarda bile nasıl rahatça yalan söylediklerine en önemli örnek, 25 Kasım 2011’de Genelkurmay Başkanı Org. Işık Koşaner’in Silivri’ye dava izlemeye gittiğini yazmaları oldu.

Taraf, ertesi günü “ajanstan gelen haberi yanlış anladık” diye kıvırmıştı anımsarsınız…

Unutmadan, bir de TGB’nin Emre Uslu’yu işlettiği Taraf’ın “büyük bombası” var, hani şu ellerinde patlayan!

Uzatmayalım. Google arama motoruna “Taraf’ın yalanı” yazdığınızda, karşınıza çıkan tam 2 bin 760 sonuç, ne anlatmak istediğimizi somut olarak ortaya koyuyor zaten!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
17 Mart 2012

, , , , , , , , , ,

Yorum bırakın

AKP – CEMAAT KAVGASI

Şike yasasıyla birlikte iyice beliren AKP – cemaat çelişmeleri, 12 Haziran seçimi sürecinde ortaya çıkmaya başlamıştı. Gülen’in Mavi Marmara çıkışı gibi önceki açıklamalarını çelişmelerin ilk belirtisi olarak görebiliriz.

İşte Aydınlık ve Odatv arşivlerinden derlediğimiz çelişmelerin listesi:

1. AKP, Ergenekon soruşturmasının savcısı Zekeriya Öz ile polisi Ali Fuat Yılmazer’i görevden aldı. Zaman karara sert tepki gösterdi. Öyle ki, cemaate yakınlığıyla bilinen Bekir Bozdağ ekranlara çıkarak kararı eleştirdi. Başbakan Erdoğan, kurmayının açıklamasını “yanlış yapmış” diye değerlendirdi.

2. Seçimlerden hemen sonra cemaatin sözcüsü Hüseyin Gülerce, Erdoğan’ın ustalık döneminde iki sınavı olduğunu söyledi. Biri bakanlar kurulunun oluşturulması, diğeri de YAŞ süreciydi. Cemaat AKP’den açıkça Ergenekon ve Balyoz’da adı geçen tüm subayları emekli etmesini istiyordu. AKP bu talebi yerine getiremedi. Org. Koşaner ve komutanlar bu plana fren koydu.

Gülerce, YAŞ sonucunu Habertürk’te şu sözlerle yorumladı: “Bu nasıl ustalık dönemi, anlayabilmiş değilim.” Gülerce, yeni bakanlar kurulu ile ilgili hoşnutsuz olduğunu da ima etti.

3. Erdoğan’ın İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ı terörle mücadeleden sorumlu başbakan yardımcısı ve ikinci adam yapması, cemaatin tepkisini çekti. Emre Uslu ve Mehmet Baransu gibi yazarlar, hemen her konuda Atalay’ı hedef aldılar, istifasını istediler! İkiliye göre Atalay, Ergenekon soruşturmasını sekteye uğratıyordu!

4. Zaman gazetesi Usta’yı açıkça hedef almaya başladı. Ali Ünal, “Ustalık dönemi ile ilgili üç endişe” başlıklı yazısında Erdoğan’ı “kendini beğenmişlikle” suçladı, böyle giderse hezimete uğrayacağını ima etti. Ardından Zaman yazarı Bülent Korucu da yine Erdoğan’ı hedef alan yazılar kaleme aldı.

5. Zaman, uzun tutukluluk sürelerinden rahatsızlığını dile getiren Bülent Arınç’a tepki gösterdi ve Arınç’ın bu türden açıklamalarına sayfalarında yer vermedi. Hatta Arınç’ı hedef alarak, tutukluluk sürelerinin düşürülmemesini savunan AKP milletvekili Şamil Tayyar’a geniş yer verdi.

Mehmet Baransu da, “Usta gemin su almaya başladı” başlıklı yazısıyla açıkça Arınç’ı hedef aldı.

6. Ali Fuat Yılmazer’den sonra İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Tufan Ergüder de, Hakkâri Emniyet Müdürü yapılarak sürgün edildi. İlginçtir, Zaman Ergüder’in sürgünüyle ilgili emniyet müdürleri kararnamesini haber yapmadı!

7. Zaman gazetesi 23 Kasım günü Fethullah Gülen’in Sızıntı’daki bir yazısını yayımladı. Durum dikkat çekiciydi, çünkü yazı 2005 yılına aitti. Yazı bir nevi “hatırlatma” mesajı taşıyordu: “Böyle (kibirli) bir hasta her zaman kendini olağanüstü görmenin yanında çok defa, başkalarını, hususiyle de meslek, meşrep, yol-yöntem açısından kendine/kendilerine rakip saydığı kimseleri küçük görür ve gösterir; onlara karşı sürekli faikiyet hezeyanları yaşar; başkalarına ait fazilet ve meziyetleri duymaya asla tahammül edemez; edemez ve duydukça öfkeden çatlayacak hale gelir.”

Meğer Ali Ünal’ın Erdoğan’ı “kendini beğenmişlikle” suçlaması, Gülen’den önce bir ön uyarıymış!

8. Şamil Tayyar’ın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e yazdığı mektupla ortaya çıkan şike yasası kavgasında, cemaat Gül’den yana tavır aldı; Gül’ün yasayı veto etmesini onayladı.

9. Gülen, son olarak çok dikkat çeken bir konuşmayla kavgaya girdi ve cemaatine “yeni gömlek giyin” mesajı verdi: “Bir kere daha kefeni yırtıp, bir kere daha yeniden gömlek giyip, bir kere daha vira bismillah diyerek meseleyi yeniden ele alma, yeniden anlama ve yeniden tahlil etmeye koyulmamız iktiza ediyor.”

AKP ile cemaat arasında su yüzüne çıkan çelişmeleri anlamamıza yarayacak iki önemli notla bitirelim yazımızı:

Birincisi, Erdoğan’ı bulunduğu makamlara çıkaran isimlerden eski ABD Büyükelçisi Morton Abramowitz’in, Hürriyet’te çıkan, Erdoğan’ı tiranlıkla suçladığı açıklamasıydı.

İkincisi ise Mehmet Eymür’ün, Tansu Çiller’in MOSSAD’la görüştüğünü ifşa ederek aslında gerçek Türkiye Gladyo’sunu açığa düşürmesiydi. Mehmet Eymür’ün gözaltına alınarak, açıklamalarının resmiyete kavuşturulması önemidir. Zira Kâşif Kozinoğlu, Eymür’ün Gülen’in 50 bin dolar maaşlı adamı olduğunu belirtmişti!

Sizce de hem yukarıdaki çelişmeler, hem de bu iki not, Gladyo’nun çatladığını göstermez mi?

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
12 Aralık 2011 

, , , ,

Yorum bırakın

WordPress.com ile böyle bir site tasarlayın
Başlayın