Posts Tagged Mehmet Baransu

ÇATIRDAYAN KOALİSYONUN KALEMŞORLARI

Aydınlık yazı işleri, Nazlı Ilıcak’la Şamil Tayyar’ın sokak kavgasını “seviyesizlik” diye nitelemiş. Birbirine “namussuz, şerefsiz, ahlaksız” diye bağıranları sadece “seviyesizlikle” nitelemek de Aydınlık’ın seviyesidir, gurur duyduk.
Ilıcak, Tayyar’ın 28 Şubat’ta MİT’le ortak çalıştığını, DSP’nin kapısını aşındırdığını ancak 15 yıl sonra anımsayabilmiş… Tayyar bu, durur mu? Ağza alınmayacak kelimeleri sıraladıktan sonra “Emin Şirin’le ilişkiniz başladığında Kemal Ilıcak sağ mıydı? Kemal bey niye öldü?” diye sormuş.
Her yerleri dökülüyor… Meslektaşlarımız olmalarına mı hayıflansak, yoksa milletin vekili olmalarına mı?
SEVİYESİZLİKTE BÜYÜK YARIŞ
Yalnız seviyenin tek sahipleri Nazlı Ilıcak ve Şamil Tayyar değil elbette. Tıpkı onlar gibi eskiden birlikte, omuz omuza TSK’ye saldıran Sevilay Yükselir ile Yıldıray Oğur da, MİT olayından sonra seviyelerini yarıştırmaya başladılar.
Örneğin Taraf’ın yayın koordinatörü Yıldıray Oğur “Birisi her düğünün halaycıbaşısı teyzeye söyleyebilir mi, Taraf yasadışı dinleme kayıtlarını haber yapmıyor!” diyerek gönderdi Yükselir’e…
Yıldıray Oğur sonra da en zayıf yerinden vurdu Sevilay Yükselir’e: “4 yıl öncesine kadar Fatih Altaylı ile Türk Silahlı Kuvvetleri saatini sunan bu hanım ne zaman demokrat oldu kaçırdım ben?”
Sevilay Yükselir de, muhatabını “psikolojik savaş” yürütmekle suçladı.
Bu arada, Altaylı demişken… Sevilay Yükselir, Altaylı’nın Orhan Pamuk’un sevgilisi Karolin Fişekçi ile yaptığı programı “seviyesiz” bulup ona seslenirken, inceden şöyle bir ifşaatta bulunuyor:
“Zira daha iki üç ay önce, benzer bir hatun ortalara dökülüp, senin (Fatih Altaylı) hakkında da abuk sabuk bir yığın iddiada bulunmuş ve kapı kapı dolaşıp, ben dâhil bütün gazetecilere, televizyonculara, ‘Fatih Altaylı ile gazetedeki ofisinde şunu yaptık. Bunu yaptık. Seviştik. Sevgili olduk. Bana çanta aldı. Ayakkabı aldı. Mailleştik. Telefonlaştık. Beni golf sopasıyla dövdürttü’ filan diye bir yığın hikâye anlatmıştı.”
MİTÇİLER, EMNİYETÇİLER
Taraf’ın bavullusu Mehmet Baransu örneğin, Sabah’ın özel istihbarat müdürü Abdurrahman Şimşek’i MİT’çi olmakla itham ediyor.
Sevilay Yükselir de Baransu’nun aniden “Emniyetin maşası” olduğunu anımsıyor!
Yükselir, cemaatin diğer baloncusu Emrullah Uslu’ya da “zavallı” diye sesleniyor ve onun yalnızca “bel altı saldırmakla” bilindiğini savunuyor.
Ancak hiçbirisi uluslararası çapta çirkinleşen Nagehan Alçı’nın eline su dökemedi, dökemiyor. Alçı, Ahmet Kekeç’le yaptığı TV programında, mesleğini unutarak şöyle sesleniyordu NATO’ya: “NATO’yu kınıyorum. Neden Usame Bin Ladin’e yapılan nokta vuruşunu Kaddafi’ye de yapmıyorsunuz?”
NATO Nagehan Alçı’yı dinlemiş midir bilinmez ama bir süre sonra ABD nokta vuruşuyla Kaddafi’nin konvoyunu vurmuş ve Kaddafi, insanımsı canlılar tarafından işkenceyle, hunharca katledilmişti!
GEMİYİ İLK KİM TERKEDECEK?
Bunlar, bir dönemin “gazetecileri” maalesef… Benzerlerinden daha bir düzine kadar var.
Aydınlık, “Ergenekon’u halka bunlar anlattı”, “kavga gerçek yüzlerini ortaya çıkardı” demişti dün. Ekleyelim: Ancak inişe geçen kuvvetin araçları birbirine düşer, çirkinleşir, seviyeyi düşürür.
Irak’a saldıran ABD askeriyle birlikte çıkışa geçen “iktidar koalisyonu”, silahlı dayanağının Irak’tan çekilmesiyle birlikte çatırdamaya başladı, inişe geçti.
Ve AKP – Cemaat koalisyonu çatırdadıkça, kalemşorları birbirine girmeyi sürdürecek.
Bakalım, gemiyi ilk hangisi terk edecek?
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
27 Şubat 2011

, , , , , , , , , ,

Yorum bırakın

ERDOĞAN – GÜLEN ÇATIŞMASI

MİT olayıyla ileri bir aşamaya sıçrayan Erdoğan – Gülen çatışmasının nereye varabileceğini görebilmek için, tarafların hangi olaylarda, nasıl karşı karşıya geldiklerini anımsamamız gerekiyor:

1. Erdoğan, Mavi Marmara olayında, İsrail’i “devlet terörü” yapmakla suçlarken, Fethullah Gülen İsrail’le uzlaşılmamasını eleştirmiş ve İsrail’in onayı olmadan yola çıkılmasını “otoriteye başkaldırı” olarak eleştirmişti.

2. AKP, Ergenekon soruşturmasının savcısı Zekeriya Öz ile polisi Ali Fuat Yılmazer’i görevden aldı. Zaman karara sert tepki gösterdi.

3. Seçimlerden hemen sonra cemaatin sözcüsü Hüseyin Gülerce, Erdoğan’ın ustalık döneminde iki sınavı olduğunu söyledi. Biri bakanlar kurulunun oluşturulması, diğeri de YAŞ süreciydi. Cemaat AKP’den açıkça Ergenekon ve Balyoz’da adı geçen tüm subayları emekli etmesini istiyordu. AKP bu talebi yerine getiremedi. Org. Koşaner ve komutanlar bu plana fren koydu.

Gülerce, YAŞ sonucunu Habertürk’te şu sözlerle yorumladı: “Bu nasıl ustalık dönemi, anlayabilmiş değilim.” Gülerce, yeni bakanlar kurulu ile ilgili hoşnutsuz olduğunu da ima etti.

4. Erdoğan’ın İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ı terörle mücadeleden sorumlu başbakan yardımcısı ve ikinci adam yapması, cemaatin tepkisini çekti. Emre Uslu ve Mehmet Baransu gibi yazarlar, hemen her konuda Atalay’ı hedef aldılar, istifasını istediler! İkiliye göre Atalay, Ergenekon soruşturmasını sekteye uğratıyordu!

5. Zaman gazetesi Usta’yı açıkça hedef almaya başladı. Ali Ünal, “Ustalık dönemi ile ilgili üç endişe” başlıklı yazısında Erdoğan’ı “kendini beğenmişlikle” suçladı, böyle giderse hezimete uğrayacağını ima etti. Ardından Zaman yazarı Bülent Korucu da yine Erdoğan’ı hedef alan yazılar kaleme aldı.

6. Zaman, uzun tutukluluk sürelerinden rahatsızlığını dile getiren Bülent Arınç’a tepki gösterdi ve Arınç’ın bu türden açıklamalarına sayfalarında yer vermedi. Hatta Arınç’ı hedef alarak, tutukluluk sürelerinin düşürülmemesini savunan AKP milletvekili Şamil Tayyar’a geniş yer verdi.

7. Ali Fuat Yılmazer’den sonra İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Tufan Ergüder de, Hakkâri Emniyet Müdürü yapılarak sürgün edildi. İlginçtir, Zaman Ergüder’in sürgünüyle ilgili emniyet müdürleri kararnamesini haber yapmadı!

8. Zaman gazetesi 23 Kasım günü Fethullah Gülen’in Sızıntı’daki bir yazısını yayımladı. Durum dikkat çekiciydi, çünkü yazı 2005 yılına aitti. Yazı bir nevi “hatırlatma” mesajı taşıyordu: “Böyle (kibirli) bir hasta her zaman kendini olağanüstü görmenin yanında çok defa, başkalarını, hususiyle de meslek, meşrep, yol-yöntem açısından kendine/kendilerine rakip saydığı kimseleri küçük görür ve gösterir; onlara karşı sürekli faikiyet hezeyanları yaşar; başkalarına ait fazilet ve meziyetleri duymaya asla tahammül edemez; edemez ve duydukça öfkeden çatlayacak hale gelir.”

9. Şamil Tayyar’ın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e yazdığı mektupla ortaya çıkan şike yasası kavgasında, cemaat Gül’den yana tavır aldı.

10. Gülen, cemaatine “yeni gömlek giyin” mesajı verdi: “Bir kere daha kefeni yırtıp, bir kere daha yeniden gömlek giyip, bir kere daha vira bismillah diyerek meseleyi yeniden ele alma, yeniden anlama ve yeniden tahlil etmeye koyulmamız iktiza ediyor.”

11. Erdoğan‘ın birinci ameliyatında Fethulah Gülen’in “geçmiş olsun” mesajı yayınlamaması, AKP kurmaylarınca not edildi.

12. Erdoğan ile Gül arasındaki cumhurbaşkanlığı görev süresi çatışmasında, cemaat açıkça Gül‘e destek verdi.

13. Cemaat yazarları, Uludere bombalamasında açıkça MİT’i suçladı.

14. AKP’yi iyi analiz eden kesimlerde, İlker Başbuğ’un tutuklanması şöyle yorumlandı: “Başbuğ’un tutuklanmasında Erdoğan’ın taraf değil, hedef olduğunu söylemiştik. Başbuğ’u tutuklayan irade Erdoğan’a da dokunur.”

15. Erdoğan ile Gülen arasındaki çatışmanın son perdesinde Özel Yetkili Savcı, Erdoğan’ın PKK ile görüşmelerde özel temsilciliğini yapan MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı ve MİT’in eski üst düzey yöneticilerini şüpheli olarak ifadeye çağırdı. AKP kurmaylarına göre “artık cemaatin hedefinde Erdoğan vardı.”

AKP, operasyonda rol alan ve cemaate yakınlıklarıyla bilinen savcı ve polisleri görevden aldı; Fidan‘ı korumak için “kişiye özel yasa” tasarısı hazırladı.

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
14 Şubat 2012

, , , , , , , , , , , , , , , ,

Yorum bırakın

ULUDERE KAVGASI – 2

Uludere’de 34 yurttaşımızın ölümüyle sonuçlanan olayın, AKP ve Cemaat kalemşorlarını birbirine düşürdüğünü yazdık dün.

Sevilay Yükselir, Mehmet Baransu’yu Uludere olayını perdelemekle suçladı. Akif Beki de Baransu’yu “Eline çanta tutuşturulmuş, eline kâğıt kalem verilmiş tıfıl kurye, sabiyane akıl” diye niteledi.

Baransu ise Başbakan Erdoğan’ın eski danışmanı Akif Beki’yi “saray soytarısı” diye yaftaladı.

Beki, yanıtında cemaati hedef aldı: “Cemaatin ferdi birey değildir.” Sevilay Yükselir de, Uludere’nin GES Komutanlığı’nın MİT’e devredilmesinin intikamı olduğunu yazdı.

Kuşkusuz, Yükselir’in sözlerini Baransu’ya “Boşver MİT’i, gel tıpkı eski günlerdeki gibi hep birlikte TSK’ye yüklenelim” çağrısı şeklinde de okuyabiliriz.

KİRLİ ÇAMAŞIRLAR DÖKÜLDÜ

Taraflar, Uludere olayıyla birlikte aslında birbirlerinin kirli çamaşırlarını da sergilemiş oldular. Baransu’dan, Erdoğan’ın basın danışmanı aracılığıyla medyaya yaptığı baskıyı öğrenmiş olduk. Beki’den de, Baransu’nun “eline çanta tutuşturulduğunu” öğrenmiş olduk.

Elbette bunları biliyorduk ama bizim bilgimizin dışında kendilerinin de bu gerçeği kayda düşmeleri önemli!

GERÇEK, AYDINLIK’IN MANŞETİNDE

Gelelim, aralayacağımızı söylediğimiz perdeye…

Evet, birbirlerine düştüler çünkü Uludere faciası ile iki taraf da gerçeği perdelemeye çalışıyor. Baransu MİT’i suçlayarak, Yükselir de Genelkurmay’ı suçlayarak, gerçeği gizliyor.

Peki, gerçek ne? Aydınlık gerçeği manşetten duyurmuştu:

İlk Bomba Predatörden: Uludere’de 34 yurttaşımızı öldüren bombaların önce predatörden atıldığı ortaya çıktı. F-16’lar bombalamadan 16-18 dakika sonra olay yerine ulaştı.” (Aydınlık, 8 Ocak 2012)

Predatörleri ateşleme yetkisinin ABD’de olduğunu, Nevada’dan kumanda edildiğini de vurgulayalım.

ORG. ÖZEL’İN ŞİFRELERİ

Genelkurmay Başkanı Org. Necdet Özel’in Milliyet’ten Fikret Bila’ya söylediklerinin satır aralarında önemli ayrıntılar vardı. Org. Özel, İncirlik’te konuşlu 4 predatörün 23 Kasım 2011’den beri faaliyette olduğunu ama sadece Irak’ın kuzeyinden istihbarat sağladığını açıkladı.

Org. Özel, söyleşinin başka bir yerinde de Uludere olayının sınır ötesinde, yani Irak’ın kuzeyinde gerçekleştiğini vurguladı! (Milliyet, 5 Ocak 2012)

PREDATÖRLÜ TERÖRLE MÜCADELE

Milliyet’ten Aslı Aydıntaşbaş’ın 2 Ocak 2012 tarihli “Ne güzel heronlarımız olacaktı” başlıklı yazısı da dikkat çekiciydi:

“Meğerse aylardır arkası kesilmeyen ‘Vay, Heron’dan istihbarat geldi hain subaylar harekete geçmedi’, ‘Vay, Predator koordinatları verdi, Genelkurmay bilginin üstüne yattı’ haberleri sonucunda medya gazıyla oluşturulan ‘süper hızlandırılmış süper sivil’ sistem de buraya kadarmış! Meğerse bizzat ‘Sayın Obama’dan’ istenen Reaper model silahlı Predatorleri satın almış olsak, 35 kişiyi hiç vakit kaybetmeden, gördüğümüz anda, çok daha ‘etkin’ bir biçimde yok edebilirmişiz!

ÜÇLÜ NEREYE BAĞLI?

“Cambaz”ın biri MİT derken, diğeri Genelkurmay diyerek gerçeği perdeliyor. Gerçi MİT’e de TSK’ye de CIA sızması olduğu ortada… Uludere, her iki adresten “dolaylı” kaynaklansa bile, esas adres ABD’dir!

Bitirirken bir ayrıntıya daha dikkat çekelim:

Zaman’ın Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı, “Mehmet Baransu, Emre Uslu ve Önder Aytaç’ın cemaatin kalemleri olarak algılanmasından rahatsız olduklarını” açıkladı. (Zaman, 9 Ocak 2012)

Acaba bu üçlünün cemaat bağını da aşan, başka bir bağı mı var?

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
20 Ocak 2012

, , , , , , ,

Yorum bırakın

ULUDERE KAVGASI – 1

Uludere’de 34 yurttaşımızın bombalanarak öldürülmesi, AKP kalemşorlarını birbirine düşürdü; daha doğrusu Cemaatin kalemşorlarıyla, Tayyip Erdoğan’ın kalemşorları birbirlerine girdi.

Anımsayacaksınız, olaydan hemen sonra Mehmet Baransu, istihbaratın MİT’ten geldiğini belirterek, 34 yurttaşımızın ölümünden bu kurumu sorumlu tutmuştu. Başbakan Erdoğan ise Baransu’yu “cambaz” diye damgalamıştı. MİT de bir açıklama yaparak Baransu’yu yalanlamıştı.

Baransu ise Başbakan Erdoğan’a yönelik sert ifadeler kullanmış, “Kasımpaşalı Erdoğan’dan korkmuyorum” demişti.

Sonra sular biraz durulmuş, Baransu iddiasının arkasında durmakla birlikte Erdoğan’dan üslubu nedeniyle özür dilemişti.

Ancak Erdoğan ile Gülen arasındaki çelişkinin sürmesi, kalemşorları yeniden hesaplaşmaya yöneltti.

YÜKSELİR: BARANSU, ULUDERE’Yİ PERDELEDİ

Sabah’tan Sevilay Yükselir, Baransu’yu hedef alan yazısında, onu açıkça Uludere olayını perdelemekle suçladı: “Bana göre Baransu Uludere faciasının meydana geldiğinin hemen akabinde ortaya attığı iddialarla aslında olayın çözümlenmesinin, aydınlanmasının önünü de tıkadı. Maalesef Uludere’de fokuslanmamız gereken asıl noktalardan uzaklaşmamıza sebep oldu.” (Sabah, 15 Ocak 2012)

Baransu’nun bu suçlamaya yanıtı sert oldu: “Sevgili Sevilay’a da şunu salık vereyim… Bence gerçeğin peşinden koş. Yetkin istihbarat uzmanlarıyla uğraşma. Yukarıdaki dalkavuk yazımı da iyi oku.” (Taraf, 16 Ocak 2012)

BARANSU’DAN BEKİ’YE: SARAY SOYTARISI

Baransu’nun Sevilay Yükselir’e gönderme yaptığı dalkavuk yazısı ise Akif Beki’yle ilgiliydi.

Önce Başbakan Erdoğan’ın eski basın danışmanı Akif Beki yazdı ve Baransu’yu, “Eline çanta tutuşturulmuş, eline kâğıt kalem verilmiş tıfıl kurye, sabiyane akıl” diye niteledi. (Radikal, 14 Ocak 2012)

Baransu ise Beki’yi “saray soytarısı” ilan etti: “Çamurlardan biri ayaklarıma bulaşmış, dile gelip konuşmaya başlamıştı. Kendisini hemen tanıdım. Dalkavukluğuyla bilinirdi. Bu arkadaş bir ara saray soytarılığına da terfi etmişti. Kendisini o zaman da ‘padişah’ zannediyordu. Sağa sola ferman göndermekle meşhurdu; ‘Şu haberi girmeyeceksin, şu haberi çıkaracaksın… Yoksa sizi sürüm sürüm süründürürüm, bak fena olur.Devlet gücü bu sabi sübyan saray soytarısının elinde bir korkutma aracına dönüşmüştü.

Baransu, Akif Beki’ye bir de soru yöneltti: “Uçakta ve dört duvar arasında ne oldu da efendinden tokat yiyip, saray soytarılığından atıldın?” (Taraf, 16 Ocak 2012)

BEKİ: CEMAAT FERDİ BİREY DEĞİLDİR

Ertesi gün Baransu’ya yanıt yazan Beki, bu kez cemaati hedef aldı: “Bir cemaat ferdi ‘birey’ midir? Hayır, bir cemaat ferdi kati surette birey olarak mütalaa edilemez. Evet, belki bir ‘insan teki’dir ama asla ve kata kendi başına hareket eden, kendi kararlarını alabilen, kendi aklıyla düşünebilen biri gibi görülemez. Bireysel davranmaz çünkü, bir tercihten diğerine cemaat halinde intikal eder. Eleştirel akıldan mahrumdur. Ne söylenirse onu tekrarlar, ne verilirse onu hatmeder. Ne dediğini bilmesi gerekmez. Ama ezberi kuvvetlidir gerçekten. Kişiliği bastırılmışsa fesatlığa, fıtratı bozulmuşsa da fitneye aşırı meyyal olur ayrıca.” (Radikal, 17 Ocak 2012)

YÜKSELİR: ULUDERE, TSK’NIN İNTİKAMI

Öte yandan, Sevilay Yükselir de Baransu’ya yanıtında Genelkurmay’ı suçladı. Yükselir, Uludere’nin GES Komutanlığı’nın MİT’e devrinin intikamı olduğunu iddia etti. (Sabah, 18 Ocak 2012)

Bugünlük sadece kavganın taraflarını ve söylediklerini yazdık. Yarın, perdeyi aralayacağız…

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
19 Ocak 2011

, , , ,

Yorum bırakın

ULUDERE KATLİAMI VE 5. OSLO GÖRÜŞMESİ

Hiçbir hesap, hiçbir mazeret 36 canımızı geri getirmeyecek. Uludere’de hava bombardımanında yitirdiğimiz yurttaşlarımızın yakınlarına kalan acıyı hiçbir açıklama dindirmeyecek. Ancak 36 parçamızı yitirdiğimiz o bombardımanın nedenlerini bulmak, ülkemizin boynunun borcu…

Önce bir anımsatma yapalım. Cemaatin kalemşörleri son bir kaç haftadır iki konu üzerinde duruyorlar. Birincisi, TSK bombardımanlarında yanlış koordinat verildi, verilmedi tartışması; ikincisi de MİT’e yönelik operasyon çağrıları.

Şimdi gelelim Uludere’deki katliama dair olgulara…

‘İSTİHBARATIN KAYNAĞI MİT’

Mehmet Baransu, Uludere’deki bombardımanın kaynağının MİT olduğunu söylüyor: “Bilgi öncelikle PKK içerisindeki bir MİT ajanından gelmiş. Bombalan bölgeden PKK’lıların geçeceği bu ajan sayesinde MİT’e iletilmiş. Hatta grup içerisinde Fehman Hüseyin’in olacağı yönünde de bir bilginin Ankara’ya iletildiği iddiası var. MİT kendisine iletilen bu istihbaratı Genelkurmay Başkanlığı’yla paylaşıyor. Ardından da bölgeye heron gönderiliyor. Heron, bölgedeki sivil vatandaşların görüntüsünü alıp, Ankara’ya iletiyor. Ankara’da görüntüleri gören yetkililerden biri durumdan şüpheleniyor. Grubun sivil olma ihtimali üzerinde duruyor. Şüphe üzerine konu yetkililerle paylaşıyor. MİT’le iki kez temasa geçiliyor. MİT yetkililerine şüphe aktarılıyor. MİT, ‘grup kesin PKK’lı’ deyip, kendilerine gelen istihbaratın sağlam olduğunu Karargâh’a bildiriyor. ‘Kesin’” ifadesi üzerine de Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nın emriyle uçaklar bölgeyi bombalıyor.”

CEMAATİN MARAŞ AŞKI

Cemaatin sözcüsü Hüseyin Gülerce ikidir yazıyor: “Eski İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş diyor ki: ‘Alevilerin evi tespit edilmiş, yakılacak evler işaretlenmiş. Saldırı olacağı belli ama MİT bilgi vermiyor. MİT bizzat katkı yapıyor.”

Hüseyin Gülerce eski Bakan Güneş’in 30 yıldır söylediği bu sözleri sanki yeni duymuş gibi feveran ediyor: “Eski İçişleri Bakanı’nın feryadı üzerine, Türkiye’de yer yerinden oynamalı, değil mi? MİT hakkında derhal soruşturma başlatılmalı, değil mi? Halen AK Parti milletvekili olan Şamil Tayyar, geçen ay çıkan kitabında ‘PKK’yı MİT kurdurdu’ diyor. Vesayetin askeriyede, medyada, üniversitede, siyasette ayağı var da, MİT’te yok mu? Bu soruşturulmayacak mı?”

Tıpkı Hasan Fehmi Güneş’in Maraş katliamıyla ilgili açıklaması gibi Şamil Tayyar’ın “PKK’yi MİT kurdu” tespiti de yeni değil. Sırf Aydınlık arşivlerinde, Bakan Güneş’in bu konudaki 30 yıllık mücadelesi de dâhil olmak üzere, yığınla bilgi, belge ve açıklama mevcut.

Hal böyleyken, nereden çıktı cemaatin bu sözde Maraş faillerinin peşine düşme girişimi? Bugüne kadar MİT’le koyun koyuna olan kuvvetler, şimdi neden MİT’ten rahatsızlar?

MİT’in Fuat Doğu’dan beri CIA’nın bir alt teşkilatı gibi çalıştığı bilinmiyor muydu? MİT’in Ergenekon soruşturmasına katkıları, şemaları kendi gazetelerinde manşet olmadı mı?

5. OSLO GÖRÜŞMESİNİ KİM SIZDIRDI?

Cemaatin MİT’ten rahatsızlığının kaynağı ne olabilir?

Sahi, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın “Başbakan özel temsilcisi” olarak PKK yetkilileriyle yaptığı 5. Oslo görüşmesini kim sızdırmıştı? PKK kendilerinin sızdırmadığını birkaç kez açıklamıştı. Başbakan Erdoğan ise “hataya rağmen” Hakan Fidan’ı sahipleneceğini söylemişti.

Hayır, Hakan Fidan’ın sızdırdığını söylemiyoruz elbette… Ancak Erdoğan’ın açıklamasından anlaşılıyor ki, MİT’in başına oturttukları Hakan Fidan, henüz MİT’e hâkim olamamış!

Ve eğer Türkiye’de “yeni Anayasa” çalışmasıyla paralel olarak ikinci bir “açılım” yapılacaksa, önce yeni Oslo sızdırmalarının önüne geçilmesi gerekiyor!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
31 Aralık 2011

, , , , , ,

Yorum bırakın

İSVİÇRE’DEN GELEN BAVUL

Recep Tayyip Erdoğan sonrası AKP” sorunu, ittifakın çatırdamasına neden oluyor. İttifakın bileşenleri hem kılıçları çekti hem de kirli çamaşırları sergilemeye başladı.

Örneğin, bir kesimin sözcüsü olarak Mehmet Baransu, 12 Haziran seçimlerinden önce Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün bir parti kurmaya niyet ettiğini ifşa etti.

Bizi bu bilgiden ziyade Baransu’nun şu ifşaatı ilgilendirdi: “Parantezi kapatırken, AK Partili bir ismin 2004 yılında İsviçre’ye neden gittiğini, gelirken yanında bulunan valizde kaç milyon dolar olduğunu, bu paranın Türkiye’ye neden getirildiğini de doğrusu merak ediyorum.”

Dün gün boyu pek çok kişi, Baransu gibi, bu paranın Türkiye’ye neden getirildiğini merak etti. Parayı hangi ismin getirdiği soruşturuldu…

KİMİN PARASI?

Bizi ne kadar paranın, kim tarafından ve nerede kullanılmak üzere getirildiğinden çok, kimin parasının getirildiği ilgilendiriyor.

Daha doğrusu, “kimin hesabındaki para” sorusu ilgilendiriyor.

Çünkü bu konu, Türkiye’nin konusudur!

HAYRULLAH MAHMUT’UN E-POSTASI

Erdoğan’ın İsviçre’deki hesaplarıyla ilgili ilk duyum, 2006’da geldi. Ulusal Kanal Haber Müdürü olduğum o dönemde e-postama gelen Hayrullah Mahmut imzalı bir yazıda vardı bu bilgi…

İnternette dolaşan bu e-postayı, 30 Ocak 2006 günü saat 16.54’te Ulusal Kanal ve Aydınlık yöneticileri ile birlikte Doğu Perinçek’e de yolladım. Perinçek, Mahmut’un bu e-postasını Ergenekon ana davasında açıkladı. Mahmut’un belirttiği olay özetle şudur:

2005 yılının ilk çeyreğinde ABD Büyükelçisi Eric Edelman, Tayyip Erdoğan ile görüşür. Edelman, Erdoğan’ın önüne, İsviçre’deki sırdaş hesabıyla ilgili dosyayı atar ve İncirlik üssü, Kıbrıs, Kuzey Irak, Afganistan ve Kürt sorunu konularında ABD’nin isteklerini yapması karşılığında, dosyayı gizli tutacaklarını söyler.

EDELMAN’IN WASHİNGTON’A KRİPTOSU

Wikileaks’in tam beş yıl sonra yayımladığı ABD gizli bilgileri, Edelman’ın, Erdoğan’ın İsviçre hesaplarını daha 2004 yılının sonunda öğrendiğini ortaya koydu. 30 Aralık 2004 tarihli kriptoda şöyle söylüyordu Edelman: “İki ayrı kaynaktan edindiğimiz bilgiye göre, Erdoğan’ın İsviçre bankalarında sekiz ayrı hesabı var.”

ABD Büyükelçisi, bu bilgiyi önce Washington’a geçmiş, yaklaşık üç ay sonra da ülkesinin çıkarlarını AKP’ye uygulatmak için Erdoğan’ın önüne getirmiştir. Gazeteci Hayrullah Mahmut da, bu bilgiye yaklaşık bir yıl sonra ulaşmış ve internette duyurmuştur.

Ancak konu, İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’in ele almasıyla Türkiye’nin gündemine oturdu!

Erdoğan servetiyle ilgili iddia karşısında “ispat edin” dedi. Perinçek, tam yedi ayrı kanıt sundu!

MİT: 8 HESAPTA 800 MİLYON VAR

Konu bilahare, Silivri Cezaevi’nde hayatını kaybeden MİT’çi Kâşif Kozinoğlu’nun Aydınlık’a açıklamalarıyla da gündeme geldi.

Kozinoğlu, Başbakan Erdoğan’ın İsviçre bankalarındaki 8 ayrı hesapta yaklaşık 800 milyon dolar parası olduğunu açıkladı.

Kozinoğlu, bu bilgiyi, CIA’nın dışında Alman istihbarat örgütü BND’nin de 30 milyon avro karşılığında temin ettiğini ifade etti. Almanya’nın belge ve bilgileri Eyşan Adalarındaki İsviçre Bankası müdürü üzerinden elde ettiğini belirten Kozinoğlu, Berlin’in belgeleri Erdoğan’a karşı koz olarak kullandığını vurguladı.

Kâşif Kozinoğlu, Erdoğan’ın İsviçre bankalarındaki gizli hesaplarıyla ilgili bilgileri CIA’ya da Bülent Arınç’ın verdiğini açıkladı.

TÜRKİYE BU ŞANTAJ ARACINDAN KURTULMALI

ABD Büyükelçisi’nin kriptosuna ve MİT’e göre, Erdoğan’ın İsviçre’deki hesabı, hem ABD tarafından hem de Almanya tarafından şantaj aracı olarak kullanılmıştır.

Mehmet Baransu’nun ifşaatı, bu hesapların Erdoğan sonrası AKP için de kullanıldığını göstermektedir.

Dolayısıyla, Erdoğan’ın İsviçre’deki hesabı, Türkiye’nin milli meselesidir. Ve bu meselenin, Türkiye’ye karşı komplonun bir aracı olmaması için, acilen hesabı sorulmalıdır.

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
22 Aralık 2011 

, , , ,

Yorum bırakın

WordPress.com ile böyle bir site tasarlayın
Başlayın