Posts Tagged Öcalan’la müzakere
HARİTA DEĞİŞTİRMEK ‘ÇÖZÜM’ DEĞİLDİR
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 22/01/2013
2005 yılında “Kürt sorunu benim sorunumdur” diyen Başbakan Erdoğan’ın 2013 yılında “Kürt sorunu diye bir şey yok” demesi, normal koşullarda, sözün sahibinin o sorunu 8 yıl içinde çözmüş olduğu anlamına gelir…
Ancak ne koşullar normaldir, ne de iktidar. Üstelik “Kürt sorununa çözüm” diye PKK’yle müzakere etmektedirler.
Peki, nereden çıktı bu cümle o zaman? Erdoğan’ın siyaset yapma tarzına bakılırsa, “Kürt sorunu diye bir şey yok” demek, “Öcalan’la, kamuoyun kabul edemeyeceği türden bir anlaşma yaptım” demektir!
Göreceğiz…
SYKES-PİCOT OLMAYA SOYUNANLAR
20 gündür hem AK medyanın hem de ana akım medyanın “barış” ve “çözüm” kelimelerine dayanan yayınlar yapması bundandır: Kamuoyu “çözüme” hazırlanmaktadır!
Peki, çözümleri nedir?
Bakın Yeni Şafak’a konuşan eski MİT Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş şu sözlerle açıklıyor çözümü: “Türkiye’nin Kürt sorununu çözmesi bölgede sınır ve harita değişikliğini gündeme getirir.”
Yeni Şafak, “akil adam” Cevat Öneş’in bu sözlerini “Çözüm harita bile değiştirir” başlığıyla büyük bir müjde diye vermiş!
Kuşkusuz normal ülkelerde bu bir suçtur! Komşuların sınırlarını değiştirmeyi arzuladığını böyle pervasızca dile getirenleri, normal ülkelerde en azından tıbba havale ederler!
Ama bizde normalleşmiştir. Kalemi eline alan Gertrude Bell, ağzına mikrofon dayandırılan Sykes-Picot olmaya soyunmaktadır!
‘KÜRT SORUNUNU ÇÖZMEK’ HEDEF DEĞİL, ARAÇ
Başbakanın “Suriye iç meselemizdir”, “Bağdat’a karşı Erbil’le oluruz”, “ABD Irak’a girdi, biz de Suriye’ye gireriz” dediği bir ülkede, artık “harita değişikliğini” çözüm saymak olağandır!
Ancak belirtelim: Haritalar demeçle değişmez, sınırlar kalemle çizilmez!
Gertrude Bell’in eline kalem alıp Ortadoğu haritası çizebilmesi için, önce bu coğrafyada milyonların ölmesi gerekti! Bell, Sykes ve Picot İngiliz’di, Fransız’dı ama ölenler İngiliz ve Fransız’dan ziyade Türk’tü, Kürt’tü, Arap’tı…
Kalemi elinize alabilmeniz için önce silahı kullanmanız gerekmektedir!
Ve komşularının sınırlarını değiştirmek üzere silaha sarılanlar, “çözüm” değil “sorun” yaratırlar!
Bu gerçeği öncelikle Kürtlerin görmesi gerekmektedir: “Kürt sorununu çözmek” harita ve sınır değiştirmek isteyenler için hedef değil araçtır!
Ama daha önemlisi, harita ve sınır değiştirmek “çözüm” değil, sorundur!
ANLAŞMADA AF MI VAR?
Bitirirken Başbakan Erdoğan’ın sözüne yeniden dönelim.
Dün “Kürt sorunu benim sorunumdur” deyip, bugün “Kürt sorunu diye bir şey yok” noktasına gelmek, şu anlamdadır demiştik: “Öcalan’la, kamuoyun kabul edemeyeceği türden bir anlaşma yaptım.”
Anlaşmada ne mi var?
Hadi onu da eski MİT Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş söylesin yine: “Barış süreci sorunsuz ilerler, yeni anayasa yapılırsa; bu final, adı konmayan bir affı gündeme getirebilir. Ama buna daha zaman var.”
Ne demişti Erdoğan 2009 yılında? “Hazmettire hazmettire bu süreci devam ettirmemiz lazım.”
Ve ne deniyordu ABD Ulusal İstihbarat Konseyi’nin “Küresel eğilimler 2030” raporunda: “Ortadoğu sınırları ortaya çıkmakta olan Kürdistan ile yeniden çizilir.”
Bu nedenle uyaralım: Plan kiminse, kalemi o tutar!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
22 Ocak 2013
AKP TARZI SİYASET
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 16/01/2013
Abdullah Öcalan’la görüşen kardeşi Mehmet Öcalan televizyon meselesini şöyle açıklıyor: “Televizyon kendi talebi değildi. Cezaevi müdürünün iknası sonucu televizyonu kabul etti.”
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ise şöyle açıklıyor: “İmralı’da idari ve gözlem kurulu var. Bu kurul Abdullah Öcalan’a çeşitli disiplin cezaları vermiş. 2011’de bu cezalar sona ermiş. Bir yıl kendisi gözlenmiş. Sonuç olarak uyumsuz davranışlarının olmadığı gözlemlenmiş ve televizyon verilmesine karar verilmiş. Buna ceza infaz kurumu karar veriyor.”
Gelin en iyisi birkaç gün öncesine dönelim ve Başbakan Erdoğan’ın Senegal’deki şu açıklamasını anımsayalım: “Öcalan 12 metrekarelik yerde kalıyor, karyolası, her şeyi var. Radyosu vardı, şimdi o radyoyu televizyon ile değiştirecekler. Ben talimatı verdim belki de değiştirmişlerdir bile. Talimatı vereli epey oldu. Bir televizyonu oraya koyun dedim.”
Başbakan ile Başbakan Yardımcısı’nın 3 gün arayla yaptığı bu açıklamalara bakılırsa ya “AKP tarzı siyasete uygun olarak yine millete yalan söylüyorlar” diyeceğiz ya da “Erdoğan, İmralı idari ve gözlem kurulu başkanı olmuş” diyeceğiz!
Siz tercih edin!
ERDOĞAN’A GÖRE ÖCALAN TERÖRİST DEĞİL
Başbakan Erdoğan, birkaç kez dile getirdiği şu sözleri, son süreçte de kullandı: “Bölücü terör örgütüyle mücadele ederiz, siyasi uzantısıyla da müzakere ederiz. Terör örgütüyle bir şey müzakere etmedik.”
Hatta Erdoğan bir konuşmasında, müzakereyle görüşmelerin farklı şeyler olduğunu kaydederek, “Görüşmeleri yaparsınız. Görüşme esnasındaki gelişmelere göre de adımınızı atarsınız.” diye konuştu.
Peki, o zaman bugün yapılan ne? Yine Erdoğan’ın ağzından açıklayalım: “Eğer müzakere edilen başlıklara sadık kalırlarsa süreç devam eder. Ama kalmazlarsa bunu devam ettirmeyiz.”
Farkındayım, Erdoğan’ın sözleri birbirini tutmuyor ve her konuşması bir öncekini tekzip ediyor. İşte bu AKP tarzı siyasettir. Ve tıpkı televizyon meselesinde olduğu gibi “AKP, sürekli millete yalan söylüyor” demeyeceksek, “terör örgütüyle müzakere etmedik” diyen Erdoğan’ın artık Öcalan’ı terörist olarak görmediğini kabul edeceğiz!
YENİ KAVRAMLARLA PSİKOLOJİK SAVAŞ
Bu aslında müzakere sürecini beslemek ve kamuoyunu hedefe yönlendirmek üzere yapılan, ABD ürünü bir psikolojik savaş yöntemidir. PKK ile Öcalan’ı uygun bir üslupla birbirinden ayırmak ve aşama aşama onun bir terörist olmadığını satır aralarında işlemek, bu sürecin önemli bir parçasıdır.
Nitekim bu yöntem, 15 gündür sıklıkla uygulanmaktadır. İşte örnekler:
Taraflar “ateşkes” yerine “çatışmasızlık ortamı” gibi daha yumuşak kavramlar kullanıyorlar. “Demokratik özerklik” yerine bu aşamada “yerel yönetim” veya “güçlendirilmiş yerel yönetim” diyorlar. “Müzakere” yerine “diyalog”, “Öcalan” yerine “İmralı”, “PKK” yerine “Kandil” isimlerini kullanıyorlar. Hatta “devlet” yerine de “ünite” demeye başladılar!
AKP medyası da süreci bu yeni terminolojiyi kullanarak şöyle tarif ediyor: “MİT, Kandil’i “silah bırakmaya” ikna etmek için İmralı’yla diyalog kurdu. Kandil, yerel yönetimlerin güçlendirilmesini ve demokratik bir ünite oluşturulmasını istiyor.”
Oysa yeni kavramlarla yumuşatılan cümle, aslında tam olarak şu demektir: “Erdoğan, PKK’yle pazarlık yapmak için Öcalan’la müzakereye başladı. PKK’nin şartı, devletin bölünmesi sonucunu doğuracak olan demokratik özerkliktir.”
DEVLETİN HİZMETİNDEN, DEVLETLE PAZARLIĞA
Kategorik olarak devletin Öcalan’la görüşmesine karşı değilim. Ancak kimin, ne amaçla görüştüğü kritik önemdedir!
Örneğin Albay Atilla Uğur’un Öcalan’ı sorgulaması ve Türk Ordusu’nun Öcalan’la görüşmesi, PKK’nın sınır dışına çekildiği ve terörün sıfırlandığı bir beş yıllık dönem yaratmıştır. 2004 yılına kadar süren bu süreç, Öcalan’ın ifade ettiği tarzıyla “devletimin hizmetindeyim” dönemidir!
Ancak AKP’nin ABD adına yürüttüğü türden müzakereler, Öcalan’ı devletin hizmetinden çıkarmış ve onu devletle pazarlık yapan bir otorite haline getirmiştir. Bu tip süreçler, 2009’da da olduğu gibi “barışı” getirmez, PKK’nin daha da güçlenmesini sağlar!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
16 Ocak 2013
ÖCALAN ERDOĞAN’A SURİYE’DE İŞBİRLİĞİ ÖNERDİ
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 10/01/2013
AKP Hükümeti PKK’nin silah bırakması için Abdullah Öcalan’la müzakere yürütüyor ama hem Başbakan Erdoğan’ın hem de sözcülerinin açıklamalarına bakılırsa Öcalan karşılığında hiçbir şey istemiyor!
PKK silah bırakacak ama karşılığında genel af yok, Öcalan’a ev hapsi yok… Hatta Öcalan, Hakan Fidan’a, bırakın ayrı devleti, demokratik özerklik bile istemediğinin sözünü veriyor! (Yeni Şafak, 9 Ocak 2013)
Tüm bu yazılanlar ya kamuoyunu esasa hazırlama faaliyetinin bir parçasıdır ya da Öcalan AKP Hükümeti’yle fena halde kafa bulmaktadır!
Hakan Fidan ile Abdullah Öcalan görüşmesine dair ayrıntılı bilgilerin tek kaynağının MİT olduğunu da belirtelim. Zira BDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş önceki gün yaptığı grup konuşmasında “müzakere yok, diyalog var” demiş, kendilerine ulaştırılmış bir yol haritası bulunmadığını da belirtmişti!
Ancak MİT’in bazı özel gazetecilere servis ettiği geniş içerikli bir yol haritası var, yaza yaza bitiremiyorlar! Üstelik parça parça verilen o yol haritası birleştirildiğinde ve farklı bir okuma yapıldığında, ortaya yok denilenlerin de olduğu, asıl müzakere konuları çıkmaktadır:
1. AF VE PKK’YE SİYASET YOLU
a. Türkiye’deki PKK’liler, Barış Gücü gözetiminde Kuzey Irak’a çekilecek.
b. 4. yargı paketi ya da gerekirse başka bir ek yasal düzenlemeyle, terör suçlarına “şiddet” kriteri getirilerek KCK tutukluları serbest bırakılacak.
c. Tutuklu PKK’liler, denetimli serbestlik uygulamasıyla, cezasının bir bölümünü tamamladığı için açık cezaevine alınacak, bir yıl sonra da serbest bırakılacak.
d. Eyleme katılmayan PKK’lilerin hızla dağdan inmesinin yasal olanağı sağlanacak.
e. Eyleme katılan PKK’lilerin ülkeye dönüp siyaset yapmasına olanak verecek bir düzenleme yapılacak. Ancak Öcalan, “pişmanlık” ya da “af” gibi kavramları özellikle kabul etmiyor.
f. AKP Hükümeti, 50 üst düzey PKK yöneticisinin başka bir ülkeye yerleştirilmesini istiyor.
g. Öcalan yeniden yargılanarak, serbest bırakılacak!
2. YENİ ANAYASA ORTAKLIĞI
a. Yeni Anayasa’da PKK’yi memnun edecek bir vatandaşlık tanımı yer alacak.
b. Yeni Anayasa’dan “Türklük” çıkarılacak.
3. ANADİLDE EĞİTİM
a. Anadilde savunma hakkı sağlanacak. TBMM’ye sevk edilen AKP taslağındaki eksiklikler giderilecek.
b. Kürtçe seçmeli dersi ve Kürtçe eğitimi, zamanla tüm derslerin Kürtçe verilmesine dönüştürülecek.
4. DEMOKRATİK ÖZERKLİK
a. Yeni Anayasa’da yerel yönetimlere geniş yetkiler tanınacak.
b. Avrupa Konseyi Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’ndaki şerhler kaldırılarak, onaylanacak. Son MGK’de bu konuda bir mutabakat sağlandığı belirtiliyor.
c. AKP’nin çıkardığı Bütünşehir Yasası, Valilerin seçimle belirlenmesi gibi yeni düzenlemelerle güçlendirilecek.
d. Seçim Yasası değişecek.
5. SURİYE’DE İŞBİRLİĞİ
Öcalan, Erdoğan’a Suriye’de işbirliği öneriyor. Yeni Şafak’ın Ankara Temsilcisi Abdülkadir Selvi’nin belirttiğine göre Öcalan, teklifini ete kemiğe büründürmek için PYD’ye şu mesajı gönderiyor: “Diğer oluşumları tasfiye edin. Diğer grupları tasfiye etmek için gerekirse şiddet kullanın. Bunlara vereceğiniz (Esad) enerjiyi, Araplara verin.” (Yeni Şafak, 9 Ocak 2013)
Zaten Öcalan, kardeşi Mehmet Öcalan’a teslim ettiği “açlık grevlerini bitirin” talimatını içeren mektupta da PYD’ye mesaj göndermişti. Öcalan, “6 ili ele geçirmekle sorun çözülmez, hedefiniz demokratik özerklik olsun” demişti! (Hürriyet, 18 Kasım 2012)
KÜRT KORİDORU AÇILIMI
Yol haritasındaki tüm bu maddeler ve özellikle Suriye’de işbirliği önerisi, en başından beri dile getirdiğimiz gerçeği doğrulamaktadır: 2009’daki Kürt Açılımı, Kuzey Irak açılımıydı. Şimdi ki açılım da, devamı olarak, Kürt Koridoru Açılımı’dır.
Erdoğan-Öcalan müzakeresi, Irak’ın kuzeyindeki yapıyı Suriye’nin kuzeyinden Akdeniz’e açmak ve Basra’dan Akdeniz’e bir Kürt Koridoru kurmak göreviyle ilgilidir!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
10 Ocak 2013
TÜRKEŞ-GÜLEN’İN İRAN KARŞITLIĞI
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 09/01/2013
Eski Ülkücü, eski Çiller danışmanı, yeni Cemaatçi ve her daim Amerikancı olan Mümtazer Türköne’ye göre, “Öcalan’la müzakerenin” önündeki en önemli engel, İran. (Zaman, 8 Ocak 2013)
Türköne’nin gerekçesi ise İran-PKK ilişkisi. Öncelikle belirtelim; PKK’nin arkasındaki kuvvet olarak ABD yerine başka ülkeyi görenler, gözleriyle değil, görevleriyle bakanlardır!
Meselenin esasına gelecek olursak, İran’a düşmanlıkları aslında şundandır: İran devleti bölgede bir Kürt devletine izin vermeme kararlılığı ilan etti. “Öcalan’la müzakere” de, son tahlilde AKP’nin Kuzey Irak’ı himaye göreviyle ve ABD’nin Kürt Koridoru planıyla ilgilidir.
Türköne, işte bu nedenle “Öcalan’la müzakereye” itiraz edenleri İrancı diye suçlamaktadır: “İran’ın Türkiye’deki propaganda gücü o kadar yüksek ki, bazı milliyetçi gazetelerde bile doğrudan İran propagandasına rastlayabilirsiniz. MHP liderinin, İran’la PKK arasındaki bağlantıyı bilmemesi mümkün mü? Marjinal sol örgütlerin bugün, Suriye üzerinden İran politikalarını savunmaları tesadüf olabilir mi? İçeride ‘mürteci avı’na çıkan 28 Şubatçıların dışarıda İran’ın dâhil olduğu ‘Avrusya’ eksenine yönelmelerinin mutlaka bir açıklaması olmalıydı. Silivri’deki ‘Mustafa Kemal’in askerleri’nin günlük yayın organı, hâlâ İran’ın sesi olarak yayın yapıyor.”
TÜRKEŞ: GERÇEK DÜŞMANIMIZ SSCB DEĞİL, İRAN’DIR
Mümtazer Türköne, İran düşmanlığına destek bulmak niyetiyle olsa gerek, eski Başbuğ’u Alparslan Türkeş’e yaslanma gereği duymuş. Şöyle diyor: “1977 yılında rahmetli Alparslan Türkeş’ten ‘eğitimciler’ grubu olarak bir seminer dinlemiştim. Türkeş, bir tarih profesörü dikkati ve bilgisi ile Türk-İran ilişkilerini özetlemiş ve sonucu ‘Bizim gerçek düşmanımız Sovyetler Birliği değil; İran’dır’ diye bağlamıştı.” (Zaman, 8 Ocak 2013)
Aslında bu anekdot şu gerçeği doğrulamaktadır: ABD kime düşmansa, yerli işbirlikçileri de ona düşmandır. Bu düşman kimi zaman Sol’dur, SSCB’dir; kimi zaman da bağımsızlık yanlılarıdır, İran’dır!
Eski ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice’ın “İran, günümüzün Marx’ıdır” demesi, meseleyi özetlemektedir.
NATOCULUK
Mümtazer Türköne ise bu çizginin en sadık uygulayıcı olması bakımından önemlidir. Onun sırasıyla Türkeşçilik, Çillercilik ve Fethullah Gülencilik yapabilmesi, ancak NATO bağlamında anlaşılabilir.
Bakın bu NATOTürkçülük, daha doğrusu NATO’culuk kritik önemdedir. Alparslan Türkeş’e bağlı bir komandoyu, önce “devlet için kurşun atan da, yiyen de şereflidir” noktasına, en sonunda da Fethullah Gülen müritliğine getiren NATO’culuktur.
Yol aynı yere çıkmaktadır; Türkeş, Ruzi Nazar’a bağlı olarak sola saldırırken, Fethullah Gülen de Erzurum’da Komünizmle Mücadele Derneği kuruyordu!
İRAN İLE TÜRKİYE AYNI CEPHEDEDİR
Bölgedeki meseleler bir cepheleşme yaratmıştır. ABD ve bölgedeki aktörleri ile bölge ülkeleri birbirine karşıt konumlanmıştır. Suriye ve Irak, İran ile ittifak yapmaktadır. İran ile Türk milleti nesnel olarak aynı cephededir. AKP ise Barzani, Öcalan ve İsrail ile ABD’nin yanındadır.
Atatürk’e düşman olanların, Esad’a, Suriye’ye ve İran’a da düşman olması bundandır. Ve NATO’cuların bugün İran’a saldırıya geçmesi, Tahran’ın Kürecik Radarı’na, Patriotlara, İsrail’in güvenliğine ve Kürt Koridoru’na karşı çıkması nedeniyledir.
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
9 Ocak 2012