Posts Tagged Ukrayna
Paris’teki masa
Posted by Mehmet Ali Güller in CGTN Türk, Politika Yazıları on 18/02/2025
ABD Başkanı Donald Trump’ın Ukrayna-Rusya savaşını sona erdirmek amacıyla Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin’e açtığı telefon, önce ABD-AB ilişkilerini vurdu.
Zira Trump ile Putin’in “uzun telefonundan” ikili görüşme çıktı. ABD’nin Ukrayna ve Rusya Özel Temsilcisi Keith Kellogg, Avrupa’nın Rusya-Ukrayna barış görüşmelerinde yer almayacağını duyurdu (AA, 15.2.2025).
Nitekim ABD ve Rusya bugün ilk yüz yüze görüşmeyi Riyad’da yapıyorlar.
İngiltere’nin rolü
Avrupa ülkeleri ABD’nin bu tutumuna tepki olarak Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un davetiyle Paris’te toplandı.
Ukrayna konulu olağanüstü güvenlik zirvesine Almanya Başbakanı Olaf Scholz, İngiltere Başbakanı Keir Starmer, İtalya Başbakanı Giorgia Meloni, Polonya Başbakanı Donald Tusk, İspanya Başbakanı Pedro Sanchez, Hollanda Başbakanı Dick Scoof ve Danimarka Başbakanı Mette Frederiksen katıldı.
Zirveye ayrıca AB Konseyi Başkanı Antonio Costa, AB Komisyonu Başkanı Ursula von Der Leyen ve NATO Genel Sekreteri Mark Rutte katıldı.
Görüldüğü üzere Riyad’da AB yok ama Paris’te Starmer ve Rustte ile aslında ABD vardı. İngiltere Başbakanı Starmer, toplantıdan sonra yaptığı açıklamada ABD’ye gidip Trump’la görüşeceğini, sonraAB liderleriyle yeniden bir araya geleceğini açıkladı.
Paris’te fikir birliği yok
Paris’teki toplantıdan çıkan tek ortak sonuç ABD’ye verilen “Avrupa ve ABD arasında güvenlik ve sorumluluk paylaşımında bölünme olmaması gerektiği” mesajıydı.
Ama nasıl bir yol izleneceği konusunda fikir birliği oluşmadı. Fransa’nın başını çektiği kesim Ukrayna’ya asker göndermeyi savunurken, Almanya’nın başını çektiği kesim buna karşı çıktı.
AB Konseyi ve AB Komisyonu başkanları ise yaptıkları ortak basın açıklamasında Ukrayna’nın barış masasına güçlü bir pozisyonda oturması gerektiğini belirterek, barışın ancak Ukrayna’nın bağımsızlığı, egemenliği, toprak bütünlüğü ve güçlü güvenlik garantileriyle birlikte gelebileceğini savundu.
Savaşı ABD başlattı
Masada olma tartışması ABD-AB ilişkilerini nereye götürür ya da AB’nin olmadığı bir masadan barış çıkar mı gibi sorular tartışılıyor.
Öncelikle şu iki saptamayı yapalım:
1) Tamam, savaş Avrupa topraklarında yaşanıyor ama savaşın sahibi Avrupa değil ABD’dir. Nitekim Kissinger başta pek çok ABD’li siyaset bilimci ve uluslararası ilişkiler uzmanı da savaşın “ana nedeninin” NATO’nun genişlemesi olduğunu belirtiyorlar. NATO’nun genişlemesi ise en başında beri bir Washington stratejisiydi.
2) Savaşın Ukrayna’dan sonra en çok kaybedeni ise doğrudan Avrupa ülkeleri oldu. AB-Rusya enerji bağının kesilmesi ve açığın daha pahalı ABD sıvılaştırılmış doğalgazıyla kapatılmaya çalışılması Avrupa ekonomilerini vurdu. Avrupa’nın Ukrayna’ya zorunlu mali ve askeri desteği ile Ukraynalı göçü gibi faktörler de AB ülkelerini olumsuz etkiledi. Ve asıl önemlisi, ABD zoruyla Rusya’ya yapılan yaptırımlar AB ekonomilerini daralttı. Sonuçta Avrupa’nın en büyük ekonomisi olan Almanya başta pek ülkede ekonomik durgunluk yaşanıyor.
Avrupa’nın asıl sorunu
Bu iki sonuçtan hareket edilirse, Ukrayna savaşının bir an önce sona erdirilmesi, öncelikle AB ülkelerinin çıkarınadır. Dolayısıyla masanın olmasının masada bulunulmasından daha önemli olduğu ortada.
Öte yandan AB’nin masada olması hangi sonucu değiştirecek? AB, ABD’den farklı bir tutum alabilecek mi? Savaşları sona erdirme masalarında pozisyon alabilmede belirleyici olan güç, askeri güçtür ve AB’nin böyle bir gücü yok. Nitekim İngiltere Başbakanı Keir Starmer de Paris’teki toplantıdan sonra yaptığı açıklamada net bir şekilde ifade etti: “Ukrayna’da barışa giden tek yol ABD’nin güvenlik garantisidir” (AA, 17.2.2025).
AB’nin asıl sorunu masada olup olmama sorunu değildir, AB’nin asıl sorunu ABD’den stratejik özerklik kazanıp kazanamayacağı sorunudur. Çok kutuplu dünya inşasında Avrupa ABD’nin Asya’ya karşı cephesi mi olacak yoksa başlı başına bir merkez mi olacak? Asıl mesele budur…
Mehmet Ali Güller
CGTN Türk
18 Şubat 2025
Kissinger’ın dönüşü
Posted by Mehmet Ali Güller in Cumhuriyet Gazetesi, Politika Yazıları on 15/02/2025
ABD Başkanı Donald Trump’ın Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin ile yaptığı “uzun telefon” görüşmesini, Amerikan devlet aygıtının Kissinger stratejisine dönüşünün başlangıcı olarak niteleyebiliriz.
ABD’nin Soğuk Savaş dönemi stratejilerinde belirleyici bir isim olan ve sonrasında da Amerikan hükümetlerine akıl hocalığı yapan Henry Kissinger, ölmeden önce Joe Biden’ın Ukrayna politikalarına eleştiriler yapmış ve ABD’nin ne yapması gerektiğini söylemişti.
İşte Trump “uzun telefon” ile Kissinger’ın işaret ettiği hamleleri yapmaya başlıyor.
Kissinger’ın ABD’ye uyarıları
Kissinger’ın 2022’de yaptığı o saptamalarını, uyarılarını ve önerilerini anımsayalım önce:
– Kissinger, savaşın ana nedenini doğru saptamış ve açıkça ortaya koymuştu: “Kiev, NATO üyeliği peşinde koşarak bugünkü çatışmaların taşlarını döşedi.” Kuşkusuz Kiev’i o yanlışa yönlendiren de ABD yönetimleriydi.
– Kissinger’ın şu uyarısı özellikle Avrupalı siyasetçiler açısından önemliydi: “Batı, Rusya’yı ezici bir yenilgiye uğratma çalışması peşinde koşmamalı. Rusya’nın 400 yıldır Avrupa’nın ana parçalarından biri olduğu hatırlanmalı.”
– Kissinger konunun artık toprak tavizini zorunlu kıldığının da kabul edilmesi gerektiğini vurguluyordu: “Ukrayna, savaşın sona ermesi ve barış anlaşmasına varılması için Rusya’ya toprak vermeli.”
Tabi asıl önemlisi şuydu: Kissinger bunları ABD’nin “ana stratejisinin” gereği olarak savunuyordu. Açalım:
Kissinger’a göre Rusya Çin’den koparılmalı
Kissinger’ın ABD-AB-Rusya üçgeninde dile getirdikleri aslında Çin’le ilgiliydi. Rusya’ya neden taviz verilmesi gerektiğini şu sözlerle açıklıyordu Davos’ta: “Aksi taktirde Rusya Avrupa’dan tümüyle kopup Çin’in kalıcı müttefiki haline gelecek.”
Bu ABD’nin ana stratejisi açısından o kadar önemliydi ki Kissinger Davos’tan sonra da bu uyarılarını sürdürdü: “Artık soru, bu savaşın nasıl sona erdirileceği olacak. Sonunda hem Ukrayna hem de Rusya için birer yer bulunmalı, eğer ki, Rusya’nın Çin’in Avrupa’daki ileri karakolu olmasını istemiyorsak” (Times, 11.6.2022).
Kissinger ve başka pek çok ABD’li siyaset bilimci, uluslararası ilişkiler uzmanı ve analist önemle belirtiyordu: ABD’nin asıl rakibi Çin’di. Ve ABD, hızla büyüyen Çin’e karşı, a) mevcut müttefiklerini (AB) sağlamlaştırmalı, b) yeni müttefikler (Hindistan) bulmalı ve c) Çin’i (Rusya’yı Bayı’ya çekerek) yalnızlaştırmalıydı. Hatta Brzezinski bunu “daha büyük Batı” inşası diye formüle etmişti.
Trump Kissinger’ı izliyor
İşte Trump bu stratejiye uygun adımlar atıyor.
– Trump savaşın ana nedenini tıpkı Kissinger gibi belirliyor: “Ukrayna’nın NATO’ya girme ihtimali, savaşın ana nedeniydi.”
– Trump, tıpkı Kissinger’ın önerdiği gibi Rusya’ya Batı kapısı açıyor: “Rusya G7’ye geri dönemli.”
– Trump tıpkı Kissinger’ın işaret ettiği gibi esas olarak Çin’e odaklanmak istiyor.
Transatlantik ilişkilerin revizyonu
Trump’ın bu adımları Avrupa’da bir kaç türlü endişeye yol açmış görünüyor. Bazıları Putin’e taviz verilmesinin yol açacağı sorunlara dikkat çekiyor, bazıları ABD’nin Avrupa’yı yüzüstü bıraktığını düşünüyor, bazıları da geleneksel Transatlantik ilişkinin zarar göreceğini belirtiyor.
ABD’nin diğer konuları tavizle de olsa çözerek sadece Çin’e odaklanması, Transatlantik ilişkilere sırtını döneceği anlamına gelmiyor kanaatimce. Ana stratejisine dayalı bu politikaların, Transatlantik ilişkileri de bir revizyona zorlayacağını düşünüyorum.
Zira Rusya’nın yerinin neresi olduğu konusu, Avrupa Güvenlik Mimarisi’nin nasıl olacağını da belirleyecektir.
Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
15 Şubat 2025
Trump’ın ana stratejisi ne?
Posted by Mehmet Ali Güller in Cumhuriyet Gazetesi, Politika Yazıları on 18/11/2024
Dünya, Donald Trump’ın yeni döneminde hangi politikaları izleyeceğini tartışıyor.
Trump ve ekibi seçim kampanyası sırasında ilan ettiği gibi Ukrayna savaşına son vermeye çalışacak mı, yoksa ABD’nin “uzun savaş” stratejisi sürecek mi? İsrail yanlısı isimlerin ağırlıkta olacağı bir kabine inşa etmekte olan Trump İsrail-Filistin meselesinde ne yapacak? Asıl önemlisi, Çin’le rekabeti nasıl yürütecek?
Dünya basınında yanıtları aranan bu soruları tartışalım:
Çin’den Biden/Trump’a üç uyarı
Asya Pasifik Ekonomik İşbirliği (APEC) zirvesinde ABD Başkanı Joe Biden ile görüşen Çin Devlet Başkanı Xi Jinping üç mesaj verdi:
1) “Tukidides Tuzağı” tarihsel olarak kaçınılmaz değil.
2) Yeni bir “Soğuk Savaş” yapılmamalı çünkü kazanılamaz.
3) Çin’i çevrelemek akılsızcadır, kabul edilemez ve başarısızlığa mahkumdur.
Kuşkusuz bu üç mesaj, “topal ördek” Biden’dan çok, 20 Ocak 2025’te Beyaz Saray’a oturacak Donald Trump’aydı.
Trump Asya-Pasifik’e odaklanmak istiyor
Başkanlığının ilk döneminde Çin’e “ticaret savaşı” açan Trump’ın yeni dönemde de “Çin’le mücadele” stratejisini izleyeceği öngörülüyor. Ama bu mücadelenin nasıl olacağı, rekabetle sınırlı mı kalacağı, Biden’ın sürdürdüğü ticaret savaşının çıtasının yükseltilip yükseltilmeyeceği, Çin’i çevrelemek üzere ikili, üçlü, dörtlü müttefikler kurma stratejisinin artarak devam edip etmeyeceği tartışılıyor. Bunu Trump’ın koltuğa oturduktan sonra ilan edeceği ulusal güvenlik stratejisiyle daha net anlayacağız.
Ancak hem Trump’ın ilk dönemine bakarak, hem seçim sürecinde söylediklerini dikkate alarak ve hem de Washington’un NATO belgelerine dahil ettiği ifadeleri anımsayarak şunu söyleyebiliriz: Trump döneminde ABD, Asya-Pasifik’e daha fazla odaklanacak. Bunun için de diğer iki konuyu hafifletmesi gerekiyor: Rusya-Ukrayna savaşı ve İsrail’in Filistin soykırımı…
Ortadoğu’da iki konu
Trump’ın Ortadoğu’daki mevcut durumu, ilk döneminde başlattığı “İbrahim anlaşmalarını” yeniden canlandırmakta kullanacağı anlaşılıyor.
1) Trump’ın Filistin sorununa “iki devletli çözüm” yerine Arap-İsrail normalleşmesi zemininde çözüm dayatacağını söyleyebiliriz.
2) Trump’ın geçen dönemden farklı olarak bu kez İran’ı “sistem içine çekme” yolu arayabileceği ihtimal dahilinde.
Elon Musk’ın güçlü ilişkileri nedeniyle Çin, Rusya ve İran konularında Trump’a “özel elçilik” yapacağı anlaşılıyor.
Ukrayna’da barış masası hazırlığı mı?
Trump, Çin ve Asya-Pasifik’e odaklanabilmek için Rusya-Ukrayna meselesini çözmek istiyor. Nitekim seçim süreci boyunca, kazanması halinde bu savaşa son vereceğini söylemişti. Bunu yapabilmek için, öncelikle bu savaştan nemalanan askeri endüstri ve enerji şirketleri ile “çarpışması” gerekiyor; bu da Biden’ın inşa ettiği “uzun savaş” stratejisinin çöpe atılması demek.
Trump ve ekibi, Çin-Rusya işbirliğini derinleştiren zemini ortadan kaldırmayı ve Çin’i yalnızlaştırmayı savunuyor.
Savaşın bir an önce bitmesini isteyen bir başka merkez ise Alman sermayesi. Alman ekonomisinin küçülmesi Berlin’de yeni hükümet formülünü ya da erken seçimi dayatmış durumda. Almanya Başbakanı Olaf Scholz’un iki yıl aradan sonra Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’i telefonla araması bu nedenle. Avrupa’da pek çok ülke artık Ukrayna’da barış masasının kurulmasının zamanının geldiğini düşünüyor.
Tam bu süreçte ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin’in yeni döneme işaret eder nitelikteki şu mesajını not etmeliyiz: “Ortadoğu’da gerilimi azaltmamız ve Ukrayna’da geçişe giden yolu bulmamız gerekiyor. Bu çatışma bir noktada bir tür müzakereyle sona erecek.”
Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
18 Kasım 2024
Zelenski’nin Ukrayna’yı mahvetme planı
Posted by Mehmet Ali Güller in Cumhuriyet Gazetesi, Politika Yazıları on 21/10/2024
Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski de, İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu da yaklaşan ABD seçiminden azami yararlanma hamleleri sergiliyorlar.
Zelenski bu amaçla bir “zafer planı” açıkladı. Beş maddeden oluşan ve üç gizli eki olan plan, içeriği itibariyle, bir zafer planı değil fakat Ukrayna’yı mahvetme planıdır.
Barış girişimlerini baskılama planı
Zelenski’nin planını açıklaması elbette sadece yaklaşan ABD seçiminden yararlanmak amaçlı değil, bir önemli nedeni de Avrupa’da yükselen “artık barış masası kurulmalı” sesleridir.
O sesler yükselirken, Zelenski “zafer planı” açıklayarak ABD-İngiltere’nin “son Ukraynalı kalana kadar uzun savaş” stratejisini sürdüreceğini ortaya koyuyor ve böylece barış seslerini boşa düşürmeyi amaçlıyor.
Beş maddeli o plan
Zelenski’nin zafer planı şu beş maddeden oluşuyor:
1) NATO üyeliği: Ukrayna’nın NATO’ya şartsız davet edilmesi.
2) Savunma: Savaşı Moskova kapılarına kadar götürebilmek için daha fazla silah sağlanması ve verilen silahların kullanımına dair tüm kısıtlamaların kaldırılması. Müttefiklerle ortak savunma anlaşmaları yapılması.
3) Caydırıcılık: Ukrayna’da nükleer olmayan bir stratejik caydırıcılık paketi oluşturulması.
4) Stratejik ekonomik potansiyel: Lityum, titanyum gibi kritik Ukrayna madenlerinin ABD ve AB ile ortak kullanımı ve enerji üretimi konusunda özel anlaşmalar yapılması.
5) Savaş sonrası dönem: Ukrayna savaş sonrasında Avrupa’nın güvenliğinde kritik rol üstlenecek. Ukrayna savaşa her an hazır bir ordu ile Avrupa’yı koruyacak. Avrupa’daki bazı ABD güçlerinin yerini Ukrayna birlikleri alabilecek.
Zelenski ülkesini peşkeş çekiyor
Maddelerden de görüleceği üzere bu plan bir zafer planı değil, savaşı uzatma planıdır, NATO’yu Rusya ile doğrudan çatışmaya itme planıdır, Ukrayna halkını felakete götürme ve Ukrayna’yı mahvetme planıdır.
Dahası, Zelenski aynı zamanda bu plan ile Ukrayna’yı doğrudan ABD ve AB’ye peşkeş çekmektedir; Ukrayna’nın değerli madenlerini, doğal kaynaklarını Washington ve Brüksel’e pazarlamaktadır, hatta basına yansıyan gizli eklere göre pazarlamaktan öte yönetim ve mülkiyetini Batılılara vermektedir; Ukraynalıları zengin Avrupa’nın jandarması ve bekçisi yapmak istemektedir.
Zelenski’nin nükleer şantajı
Zelenski’nin NATO’yu doğrudan Rusya’yla savaşa iten tutumu elbette Avrupa’da NATO üyesi Macaristan başta bir çok ülkeden onay alamayacaktır. Ancak iç politikada sıkışan Macron yönetimi için, üzerinde iç politikaya ayar verecek bir dış politika alanı oluşturmaktadır.
Nitekim Fransa’nın Avrupa İşlerinden Sorumlu Bakanı Benjamin Haddad, Parisien gazetesine verdiği demeçte, Ukrayna’nın NATO’ya davet edilebilmesi için Fransa’nın ortaklarını ikna etmeye çalıştığını söyledi.
Asıl vahimi ise Zelenski’nin Avrupalılara şantaja da yönelmiş olması. Zelenski NATO üyelerine seslenerek, Ukrayna’nın NATO’ya kabul edilmemesi halinde nükleer silah geliştireceklerini söyledi.
Ülkelerini mahveden liderler listesi
Sonuç olarak bu plan uygulanırsa, bir devlet başkanının emperyalist ülkelerin çıkarları uğruna halkını ve ülkesini nasıl mahvettiğinin 21. yüzyıldaki örneği olarak tarihe geçecektir.
Ancak bir halkın da 20. yüzyıldaki örneklerden hiç ders çıkarmadığının göstergesi olacaktır aynı zamanda…
Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
21 Ekim 2024
Askeri Komite’de görüş birliği yok
Posted by Mehmet Ali Güller in Cumhuriyet Gazetesi, Politika Yazıları on 16/09/2024
ABD ve İngiltere, “uzun savaş” gereği, Ukrayna’da savaşın düzeyini yükseltmeye çalışıyor. Kursk saldırısı bunun gereğiydi. Şimdi de Ukrayna’ya yüksek hassasiyetli uzun menzilli füzeler vermeye çalışıyorlar.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, bu çabanın “NATO’nun savaşa doğrudan taraf olması anlamına geldiğini” belirterek, Washington ve Londra’yı uyardı. Bu tür silahlarla saldırıya uğradığında, Moskova, bunu Ukrayna’nın değil, NATO’nun saldırısı olarak değerlendirecek ve ona göre hareket edecek.
Putin bunun neden NATO saldırısı sayılacağını da açıkça ortaya koydu:
1) Ukrayna’nın elinde bu silahları yönlendirecek uydu yok. Ukrayna bu füzeleri ancak Batı uydularının yardımıyla kullanabilecek.
2) Askeri personel desteği verilmeden, Ukrayna’nın bu tür silahları kullanabilmesi olası değil.
NATO’da birlik sağlanamadı
ABD Başkanı Joe Biden’ın Beyaz Saray’da İngiltere Başbakanı Keir Starmer ile yaptığı görüşmenin ana konusu da Ukrayna’ya desteğin sürdürülebilmesiydi.
NATO Askeri Komitesi de önceki gün yine bu gündemle Prag’da toplandı. Toplantı sonrası basına konuşan NATO Askeri Komitesi Başkanı Oramiral Rob Bauer, iki konuya işaret etti:
1) Rus topraklarını hedef alacak uzun menzilli silahlar kullanmak Ukrayna’nın hakkı. Ancak ABD buna henüz onay vermedi.
2) NATO ülkeleri, Ukrayna’ya gönderdikleri silahlara sınırlama getirme konusunda egemenlik hakkına sahiptir.
Bu iki açıklama şu anlama geliyor: Ukrayna’ya verilen füzelerle Rus topraklarının vurulabilmesi konusunda NATO’da birlik sağlanamadı, itiraz eden ülkeler var. ABD bu nedenle onay veremiyor.
Harris aynı stratejiyi sürdürecek mi?
Peki Biden yönetimi, üç aylık ömrü kalmasına rağmen, neden dünyayı ateşe atacak böylesi bir kararı zorluyor?
1) Çünkü Donald Trump seçimi kazanırsa, Ukrayna savaşını 24 saatte bitireceğini belirtiyor. Trump’ın yardımcı adayı James David Vance, seçimi kazanınca Rusya’yla masaya oturacaklarını, mevcut sınırı tescil ettireceklerini, ihtilaflı bölgelerin silahtan arındırılacağını, Ukrayna’nın NATO üyesi yapılmayacağını, daimi tarafsız statü verileceğini söylüyor.
Bu, Rusya’nın Ukrayna’da savaş çıkmaması için Aralık 2021’de ABD ve NATO’ya sunduğu anlaşmanın zeminiydi aslında. Ancak Rusya’nın bu saatten sonra, bunu yine bir anlaşmanın zemini olarak kabul edip etmeyeceği ise artık şüpheli…
2) Çünkü Kamala Harris’in seçimi kazanması durumunda, Biden yönetiminin mevcut Ukrayna stratejisini tamamen sürdürüp sürdürmeyeceği kesin değil. Harris’in başkan seçildiğinde Ukrayna politikalarını gözden geçirebileceği belirtiliyor.
ABD mali sermaye sınıfı da işte bu riskler nedeniyle Ukrayna’da “uzun savaş” stratejisinden geri dönüş yapılamamasını sağlayacak kadar ileri gidebilmeye çalışıyor. Biden yönetiminin kalan son haftaları, bu amaçla değerlendirilmeye çalışılıyor. Kursk saldırısının istenilen sonucu getirmemesi nedeniyle, şimdi yeni bir yol daha denemek istiyorlar.
Türkiye ne yapmalı?
Ancak bu yol çok riskli. Rusya Devlet Başkanı Putin’in “açık uyarısı”, herkesin üzerinde uzun uzun düşünmesini gerektiriyor. Zira NATO’nun yeni kışkırtıcılığı nükleer riski artıracaktır. Bundan en fazla zarar görecek ülkelerin başında da ne yazık ki ülkemiz geliyor.
Türkiye bu nedenle ABD’nin NATO’daki o çabalarına engel olmaya çalışan Macaristan ve Slovakya gibi ülkelerle birlikte çalışmalı ve güç birliği yapmalıdır.
Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
16 Eylül 2024
CIA-MI6’nın ortak mesajı kimlere?
Posted by Mehmet Ali Güller in Cumhuriyet Gazetesi, Politika Yazıları on 12/09/2024
Eski ABD Başkanı Donald Trump, ABD Başkan Yardımcısı Kamala Harris ile seçim yarışında yaptığı canlı yayın tartışmasında tekrarladı: “Seçildiğimde 24 saat içerisinde Ukrayna’daki savaşı durduracağım.”
Trump’ın bunu gerçekleştirebilmesi için Amerikan mali sermaye sınıfını hem seçimde hem de seçim sonrasındaki iç mücadelede yenebilmesi gerekiyor. Zira Ukrayna’da son Ukraynalı kalana kadar “uzun savaş” isteyen asıl kesim mali sermayedir, finans kapitaldir…
Burns ve Moore’un ortak mesajı
CIA-MI6 şeflerinin ortak deklarasyonu da aslında bir yönüyle Trump’a ve onu destekleyen sermaye kesimlerine, bir yönüyle de Avrupa’ya mesajdır.
CIA Direktörü William J. Burns ile MI6 Başkanı Richard Moore’un ortak kaleme aldıkları ve 7 Eylül’de Financial Times’ta yayınlanan makale, üç temel mesaj veriyor:
1) Artık çekişmeli bir uluslararası sistem var ve CIA ile MI6 birlikte direniyor ama bu işbirliğini özel sektörle olan ortaklık ağıyla güçlendirmeliyiz.
2) ABD ve İngiltere, Ukrayna’yı savunmaktan vazgeçemez.
3) CIA ve MI6 için asıl zorluk Çin’dir; buna göre hazırlanıyoruz. Çin’i Rusya, Ortadoğu ve ekonomi alanındaki mücadele izliyor.
Scholz’un çıkışı
Ukrayna’nın Kursk saldırısı 5 Kasım seçimi öncesinde ABD’yi “uzun savaş” stratejisinde tutmak için CIA ve Pentagon tarafından planlanmış bir saldırıydı. Ukrayna Batı’nın büyük desteğiyle bin kilometrekarelik alanı köprü başı yapmaya çalışırken, Rusya bu süreçte Donetsk’in batısında bunun bir kaç katı alanı ele geçirdi.
Kurks’teki durum, ABD mali sermaye sınıfını memnun edemese de, Alman sanayi sınıfı için yeni bir hamle yapma fırsatı doğurdu muhtemelen. Alman Şansölyesi Olaf Scholz’un şu çıkışı buna işaret olmalı: “Ukrayna’da barışla ilgili yeni bir konferans daha yapılmalı. Üstelik Rusya da müzakere masasında olmalı. Bu görevi şimdi yerine getirmeliyiz.”
Amerikan mali sermayesi, askeri endüstrisi, enerji şirketleri Ukrayna’da savaşın uzamasından memnun ama savaş uzadıkça bu Alman sanayisini zayıflatıyor. Geçen yıl binlerce şirket iflas etmişti, bu yıl sayı daha da arttı: Almanya’daki iflas eden şirket sayısı, bu yılın ilk yarısında, geçen yıla göre yüzde 24,9 artarak, 10 bin 702 şirketin iflasına ulaştı.
Draghi’nin raporu
Ukrayna krizi sadece Almana’yı değil, Avrupa’yı tümden olumsuz etkiledi. ABD’nin Avrupa’yı Rusya’ya karşı yaptırımlara zorlaması, Rusya-Avrupa ucuz enerji işbirliğini kesmesi Avrupa ülkelerinin ekonomilerini çok olumsuz etkiledi.
İşte Avrupa Komisyonu bu amaçla Eski Avrupa Merkez Bankası Başkanı ve Eski İtalya Başbakanı Mario Draghi’den “Avrupa sanayisi için yeni bir çıkış/çare stratejisi” hazırlamasını istemişti. Draghi raporunu bu hafta sundu. Özetle rapor AB’nin yılda ek 800 milyar avro yatırıma ihtiyacı olduğuna işaret ediyor! Rapor ayrıca “kamu desteği olmadan özel sektör finansmanının yetmeyeceğini” saptıyor ve AB düzeyinde yeni vergi çağrısı yapıyor.
İşin daha önemli yanı ise Draghi’nin Avrupa Parlamentosu üyelerine ve daha sonra üye ülke diplomatlarına yaptığı sunumlarda, hem Çin’den ama hem de ABD’den, “Avrupa’nın ekonomik rakipleri” diye bahsetmesi oldu.
Final değil başlangıç
Kısacası ABD’de Donald Trump ile mali sermaye, Avrupa’da stratejik özerkçilerle transatlantikçiler, Almanya içinde “iki Almanya” çarpışıyor.
5 Kasım ise final değil, yeni bir başlangıç olacak.
Peki Türkiye bu tablodan nasıl etkilenecek, bu çelişmelerden yararlanabilecek mi? Bizim için ise asıl mesele bu elbette…
Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
12 Eylül 2024
ABD suçu Zalujni’ye yıkmaya çalışıyor
Posted by Mehmet Ali Güller in CGTN Türk, Politika Yazıları on 27/08/2024
Mayıs 2022’de bir avuç Ukraynalı subay ve işadamı, Rus işgalini durdurma başarısını kutlamak için bir toplantı yapıyor. Alkol ve vatanseverlik coşkusuyla birileri radikal bir sonraki adımı öneriyor: Kuzey Akım’ı yok etmek.
Sonra operasyon “kamu-özel sektör ortaklığı” ile uygulanmaya başlıyor. Operasyonu doğrudan Ukrayna Genel Kurmay Başkanı Zalujni’ye rapor verecek bir deneyimli general üstleniyor.
Ancak Hollanda askeri istihbarat örgütü MIVD planı öğreniyor ve CIA’yı uyarıyor. ABD’li yetkililer de derhal Almanya’yı bilgilendiriyor. CIA, operasyonu durdurması için Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski’nin ofisini uyarıyor. Zelenski’de Zalujni’ye operasyonu durdurmasını emrediyor.
Ancak Zalujni emri görmezden geliyor. Bir subay, dört derin deniz dalgıcı ve bir kaptandan oluşan altı kişilik ekip küçük bir tekneyle yola çıkarak operasyona devam ediyor; Kuzey Akım 1 ve 2’yi patlatıyor. Zalujni Zelenski’ye “ekip bir kez gönderilince iletişimsiz kaldı” diyor.
WSJ’nin operasyon haberi
Bu okuduğunuz ABD mali sermaye sınıfının sözcüsü Wall Street Journall (WSJ) gazetesinin özel haberiydi. WSJ bu özel operasyon haberiyle Kuzey Akım sabotaj suçunu doğrudan eski Ukrayna Genelkurmay Başkanı Zalujni’ye atıyor.
Peki neden? Zelenski’yi koruyarak Zalujni’yi haracayan bu haberin amacı ne?
Ya da soruyu şöyle soralım: Kuzey Akım 1 ve 2 sabotajı sadece Ukraynalıların işi miydi?
Gerçi WSJ’nin haberiyle aynı günlerde bir başka iddia da gündeme gelmişti. Eski Almanya Federal Haber Alma Servisi (BND) Direktörü August Hanning, Kuzey Akım 1-2 sabotajında Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenski ile Polonya Cumhurbaşkanı Andrej Duda’nın işbirliği yaptığını söyledi.
Elbette sabotajda Ukrayna ile birlikte Polonya’nın da rolü ve sorumluluğu olabilir ama ya ABD? Hanning’in Die Welt gazetesine verdiği röportajda ABD yoktu…
ABD’nin rolünü perdeleme operasyonu
Olan şu: WSJ, bu özel operasyonla Kuzey Akım sabotajındaki ABD rolönü perdelemeye çalışıyor.
Almanya’daki soruşturmanın çıktıları her ne kadar kamuoyuna eksik ve bükülmüş şekilde yansıtılsa da, bazı önemli ipuçlarına işaret ettiği anlaşılıyor. Rus yetkililer de bu nedenle Almanya’dan soruşturmanın sonuçlarını şeffaf bir şekilde açıklamasını istiyor.
Almanya içindeki Atlantikçi Almanya ile CIA ise, soruşturmadaki bazı notları, “suçu Zalujni’ye atacak şekilde” kurgulayarak WSJ üzerinden dünyaya servis ediyor.
Böylece kolay ilk çıtadan atlayanların ikinci çıtayı pas geçmesi sağlanmaya çalışılıyor. “Suçlu Rusya değil meğer Ukrayna’ymış” basit verisine takılanların, “Asıl fail ABD” verisini görmemeleri sağlanmaya çalışılıyor.
Washington’un kurbanları
WSJ’nin inşa etmeye çalıştığı sahne eksiklerle ve çelişkilerle dolu…
ABD’nin Kuzey Akım sabotajındaki rolünü perdelemek için Zalujni’nin fail ilan edilmesi, Washington’un kolunun bu işte hangi derinliğe indiğine işaret ediyor aslında…
Zira Zalujni fail ilan edilebilmeye en uygun aday ABD için.
Anımsayın: Zalujni, zaten “Pentagon’un gönderdiği askeri danışmanları dinlemediği, kendi taktiklerini uyguladığı” için ABD tarafından Zelenski’ye tasfiye ettirilmişti.
Dolayısıyla Ukrayna’daki aktörleri açısından asıl mesele şu: Bakalım ABD suçtan korunmak için başka kimleri kurban verecek önümüzdeki günlerde?
Mehmet Ali Güller
CGTN Türk
27 Ağustos 2024
Trump’a ‘uzun savaş’ kurşunu
Posted by Mehmet Ali Güller in Cumhuriyet Gazetesi, Politika Yazıları on 18/07/2024
Çağımız ne yazık ki kavramların alt üst edildiği, anlamlarının boşaltıldığı ve olgunun algıyla perdelenmeye çalışıldığı bir çağ. Bunun bir örneği ABD seçiminde yaşanıyor. Biden ile Trump’ın seçim yarışı, demokrasi ile faşizmin mücadelesi diye sunuluyor. Trump’ın adaylığı Amerikan demokrasisine tehdit olarak görülüyor.
Amerikan demokrasisinin ne derece demokrasi olduğu zaten ayrı konu. Ancak Biden’ı demokrat, Trump’ı faşist yapan ne?
Amerikan mali sermayesinin, askeri endüstrisinin, enerji şirketlerinin çıkarları için Ukrayna’da son Ukraynalı kalana kadar “uzun savaş” isteyen Biden demokrat ama Ukrayna’da savaşa karşı olan Trump faşist, öyle mi? Uluslararası hukuku ve kurallı düzeni ayakları altına alarak Rusya’nın 300 milyar dolarına çöken Biden demokrat ama Rusya’ya yaptırıma karşı çıkan Trump faşist, öyle mi? (İkisi de emperyalist ABD’nin başkanıdır nihayetinde!)
Brüksel’den Budapeşte’ye yaptırım
Benzer durum Macaristan Başbakanı Viktor Orban için de geçerli. Orban da ülkesinin AB dönem başkanlığını alır almaz, Avrupa için büyük bir tehdit olan Ukrayna-Rusya savaşını durdurmaya soyundu. 10 günde Ukrayna, Rusya, Çin ve ABD’de barış turu yaptı; Zelenski, Putin, Xi Jinping ve Trump’la barışı konuştu.
Ama Atlantik medyasına göre Avrupa için barış arayan Orban faşist, ABD’nin arkasına vagon gibi dizilerek kıtayı ateşe atan Avrupa liderleri ise demokrat, öyle mi?
Avrupa’nın Atlantikçi liderleri Orban’a kazan kaldırmış durumdalar:
– 63 Avrupa Parlamentosu milletvekili, Macaristan’ın AB’deki oy hakkının elinden alınmasını talep etti.
– AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, Orban’ın Avrupa’nın kararlılığını baltaladığını savundu.
– AB Konseyi Başkanı Charles Michel “AB dönem başkanlığının AB adına Rusya ile temas kurma yetkisi yoktur” dedi.
– AB Dış ilişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell “Macaristan Başbakanı’nın hiçbir şekilde AB’yi temsil etmediğini” iddia etti.
– AB Komisyonu, AB üyesi Macaristan’a yaptırım uyguladı.
– AB hükümetleri, Macaristan’daki bakanlık toplantısına bakan yerine devlet memuru gönderdi.
Orban’ın üç önerisi
Oysa Ukrayna’daki savaşın bitmesi Ukrayna’nın da Avrupa’nın da çıkarına. Ama ABD mali sermayesinin, askeri endüstrisinin, enerji şirketlerinin çıkarlarına değil!
Washington, bu çıkarların gereği olarak adım adım, zorlaya zorlaya Berlin’i Paris’i, Brüksel’i kendi stratejisine eklemledi ve şimdi bu başkentler Avrupa’nın çıkarını savunan Orban’a karşı ABD’nin çıkarının tetikçiliğini yapıyorlar!
Orban’ın temaslarının ardından Avrupalı liderlere gönderdiği mektup gerçeği çırılçıplak ortaya koyuyor. Washington-Brüksel hattında olgu algıyla ne kadar eğilip bükülmeye çalışılsa da bükülemiyor. İşte barış misyonuna soyunan Orban’ın mektubundaki üç öneri:
1) “NATO adına Avrupa stratejimiz, ABD’nin savaş yanlısı politikasını kopyaladı. Bugüne kadar egemen ve bağımsız bir Avrupa stratejimiz ya da siyasi eylem planımız olmadı. Bu politikanın devamının, gelecek için mantıklı olup olmadığının tartışılmasını öneriyorum.”
2) “Kiev ile üst düzey temasları sürdürürken, Moskova ile doğrudan diplomatik iletişim hatlarının yeniden açılmasını öneriyorum.”
3) “Çin ile bir sonraki barış konferansının detayları üzerine görüşmeler yapılmasını öneriyorum.”
Barış arayışına kurşun
Ve asıl önemlisi de şu: Trump’la görüşmesinden edindiği izlenimi bir mektupla Avrupalı liderlere aktaran Orban açık açık belirtiyor: “Trump, seçim zaferinin hemen ardından, resmen göreve başlamayı bile beklemeden Ukrayna’da barış için arabulucu olarak hareket etmeye hazır.”
İşte Trump’a 13 Temmuz 2024’te sıkılan kurşunun önemli bir nedeni de bu. O kurşun Amerikan egemen sınıfı içindeki 2008 kriziyle birlikte derinleşmeye başlayan çelişmenin, artık uzlaşmazlığa evrildiğinin işaretidir.
Trump seçildiğinde iddia ettiği gibi hızla Ukrayna’ya barış getirebilir mi getiremez mi göreceğiz. Zira uzlaşmaz çelişkiler nedeniyle, namluya yeni mermiler sürülebilir!
Ama mesele şudur: Son tahlilde Türkiye için de, stratejik özerklik ve bağımsızlık arayan Avrupa için de, Ukraynalılar için de, dünya için de asıl önemli olan bu savaşın bir an önce bitmesidir. Üstelik, Trump’ın bu bitişi “asıl hedefimize yani Çin’e yönelelim” diye istiyor olmasına rağmen!
Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
18 Temmuz 2024