Posts Tagged Yalçın Akdoğan

PKK SİLAH BIRAKIR MI?

Hürriyet’ten Okan Konuralp, Başbakan Erdoğan’ın varlığını açıkladığı Öcalan’la görüşmelerin sonuncusunun 24 Aralık 2012’de gerçekleştiğini yazdı. (Hürriyet, 31 Aralık 2012)

Konuralp’i bilgilendirenlere göre MİT yöneticileri ile Öcalan’ın 4 saatlik pazarlığında devlet “PKK’nin silah bırakmasını” istemiş, Öcalan da karşılığında şu talebi masaya sürmüş: “Örgütle doğrudan temas kurmam sağlanmalı, infaz koşullarım iyileştirilmeli. Bu durumda silah bıraktırmaya paralel olarak PKK’nin ve Kürt halkının PKK’yi destekleyen kesiminin ‘çözüme’ psikolojik ve siyasal olarak ikna olması kolaylaşır.”

Hürriyet’in haber kaynağı oldukça iddialı… Pazarlık bu kez bir takvime endekslenmiş ve taraflar, “2013 yılının ilk aylarında kamuoyunun karşısına sorunun çözümüne ilişkin bir bildirimle çıkılmasını” kararlaştırmış.

Bu kez süreçten o denli eminler ki, örneğin Öcalan’ın kardeşi Mehmet Öcalan da Erdoğan’ın Urfa’da PKK’ye “silahları bırakın” çağrısı yapmasından sonra şu müjdeyi şimdi açıklama gereği görüyor: “Açlık grevleri sürecinde görüştüğümde ağabeyim, 1-2 ay içinde sorunun çözümü konusunda bazı adımların atılabileceğini söylemişti.” (Hürriyet, 31 Aralık 2012)

AKP: DİYALOG BİZİ NEREYE GÖTÜRÜR, BİLMİYORUZ

10 yıldır iktidarda olan bir partinin Öcalan’ı ikna ederek PKK’ye silah bıraktıracağını sanması ya çapsızlıktır ya da başka hesaplar vardır. AKP’nin konuyla ilgili uzmanlarının açıklamalarına bakılırsa, her iki seçenek de yan yana ilerliyor…

Örneğin Başbakan Erdoğan’ın danışmanı da olan AKP milletvekili Yalçın Akdoğan, NTV’de konuyla ilgili soruları yanıtlarken şöyle diyor: “Bu diyalog bizi nereye götürür, bilmiyoruz…” (NTV, 31 Aralık 2012)

Meseleye en hâkim olduğu söylenen Yalçın Akdoğan’ın NTV’deki söyleşisinden önce Star’daki köşesinde yazdığı şu satırlar daha da aydınlatıcıdır: “BDP, PKK’den daha şahin.” (Star, 29 Aralık 2012)

Yakında silahların masumiyeti üzerine teori bile yapabileceğinin işaretini veren Akdoğan, zaten bir süredir PKK ile BDP’yi ayrıştırmak amaçlı olsa gerek, PKK’ye daha yakın duruyordu. Son yazısındaki şu ifadeler de o bakışın eseri: “AK Parti, BDP’nin emir eri değildir. Siz bozacaksınız hükümet yapacak, siz yıkacaksınız hükümet tamir edecek, siz sabote edeceksiniz hükümet çözmek için uğraşacak… Hükümet sizin partinizin ve örgütünüzün kölesi mi?”

TARAFLARI MASAYA SOPA OTURTTU

Normalde “ikna yöntemiyle” PKK’ye silah bıraktıramayacağını en iyi AKP’nin biliyor olması gerek. Zira PKK’yle masaya örgütün silahlı gücü nedeniyle oturmak zorunda kaldıklarını biliyorlar.

AKP’ye oy veren yurttaşlarımızın şu soruyu sorması yararlıdır: “PKK silahlı olmasa, terör estirmese, hiç AKP PKK’yi muhatap alır mı?”

Sorunun yanıtı kesindir ve PKK de şundan emindir: “Silaha dayanan gücümüz olmasa, AKP bizi muhatap almaz.”

AKP ile PKK’yi aynı masaya oturtan silahtır, sopadır! Esas olarak da Obama’nın beyzbol sopasıdır!

PKK’DE BÖLÜNME OLASILIĞI

“Madem durum bu, taraflar neyin peşinde” diye soruyor olabilirsiniz. Anlayabildiğimiz kadarıyla Öcalan İmralı’dan kurtulmanın ve eve çıkmanın, Erdoğan da başkanlık öncesi ayağına dolanacak konuları “geçiştirmenin” peşinde…

Ancak artık mesele çok boyutludur ve inisiyatif ABD yerine bölge kuvvetlerindedir. Irak ve Suriye’deki Kürt eksenli gelişmeler ve İran’ın ABD’nin “Kürt Koridoruna” karşı sert mücadelesi tüm aktörleri etkilemektedir.

ABD’nin gerilemesi kuşkusuz merkezkaç kuvvetine bağlı olarak PKK’yi de etkileyecektir. ABD’nin bölgedeki askeri varlığına bağlı olarak sıçramalı büyüyen PKK için şartlar tersine dönmüştür; Washington’un geri çekilmesi ve bölge ülkelerinin inisiyatif kazanması, PKK’ye zemin kaybettirmektedir.

Bu doğal olarak örgütte “emperyalizm” eksenli kırılmaları tetikleyecektir.

Zira kartlar güçlü eli sever!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
2 Ocak 2012

, , , , , , ,

Yorum bırakın

ŞAM’IN ANKARA’YA GÖRE AVANTAJI

Beşar Esad’ın Halep’i teröristlerden bir taarruzla temizlemesi ama Türk devletinin Şemdinli yolunu 20 gündür açamaması çok önemli bir soruna işaret etmektedir. Ülkeyi kimin yönettiğine…

Bu iki olaydaki farklılık da gösteriyor ki, Suriye, büyük Batı baskısına rağmen, ülkesinin birliğini savunma noktasında Türkiye’ye göre çok daha avantajlı.

Neden? Çünkü konjonktürel olumsuzluklara rağmen Suriye’nin çok temel bir üstünlüğü var: Şam’da birlikçi bir iktidar var!

Ankara mı?

DAHA TESPİTTE ARIZA VAR!

Başbakan Erdoğan’ın danışmanı Yalçın Akdoğan’ın şu sözleri Ankara’nın zafiyetini özetliyor: “Şemdinli saldırısı, iki açıdan değerlendirilebilir. Birincisi Suriye’de yaşanan gelişmeler ve PYD’nin çocuksu güç gösterilerinin PKK’nin kimyasını bozması ve eylemliliği tetiklemesi… İkincisi de PKK’nin geçtiği yeni stratejik aşamayla başlattığı eylemlilik tarzı…” (Star, 10 Ağustos 2012)

Neymiş? PYD Suriye’nin kuzeyinde çocuksu bir güç gösterisi yapmış. Bu, PKK’nin kimyasını bozmuş ve “o zaman biz de eylem yapalım bari” demiş PKK yöneticileri…

Bu sözler, bir başbakanın en önemli danışmanına aitse, o ülkede Şemdinli yolu elbette açılamaz!

MERKEZİ TUTMAYAN PİYON, KOLAY FEDA EDİLİR!

Bu hükümet zafiyeti, Türkiye’yi adım adım büyük tehlikeye sürüklüyor.

Uludere, F4, Suriye’nin kuzeyi ve Şemdinli diye özetleyebileceğimiz son 8 ay, AKP Hükümeti’nin iddia ettiği gibi “düzen kurucu” olmadığını gösteriyor.

Satrançta önemli bir ilkedir: Merkezi tutan piyon kuvvetli, merkezin dışındaki piyon zayıftır. Ve zayıf piyonlar, kolay feda edilir!

Ne demek istediğimizi anlatan gelişmelerden biri, AKP’nin Barzani karşısındaki çaresizliğidir örneğin… Daha birkaç ay önce Ankara’da ağırlanan, stratejik ortaklık yapılan, Bağdat’a karşı ittifaka dâhil edilen, boru hattı anlaşması yapılan, PKK’ye karşı mücadele edeceği söylenen Barzani’ye, Suriye’nin kuzeyindeki gelişmelerden sonra Davutoğlu’nu gönderdi Erdoğan

AKP’nin servis ettiği haberlere göre “Barzani’ye mesaj verilmiş, o da almıştı”. Hatta “Türkiye, Barzani ile birlikte PKK’yi vurmak için anlaştı” haberleri bile yapıldı.

KDP: PKK’YE YAPTIRIM UYGULAMAYIZ

Ancak balonlar artık hızlı patlıyor! Barzani’nin partisi KDP’nin resmi sözcüsü Cafer Emneki, AKP’nin iddiasını yalanladı: “Bu haberin doğru yanı yok. KDP Kürdistan topraklarında hiçbir Kürt hareketine karşı bir yaptırımda bulunmayacak.”

Yani Barzani, PKK’ye karşı kılını bile kıpırdatmayacak. Eski ifadelerle söylersek, “Kürt kedisi bile vermeyecek!”

ŞAM DOSTUNU DA, DÜŞMANINI DA BİLİYOR!

Barzani cephesinde durum bu… Ya ABD cephesi? Ya PKK’ye karşı anlık istihbarat paylaşımı anlaşması yapılan ABD? Ya bu anlaşmayla “PKK’nin BBG evi gibi izlendiği” sözler? Ya İnsansız Hava Araçları?

Şemdinli neden çözülemiyor sorusunun yanıtı şu sorudadır: PKK’nin Şemdinli’ye harekâtı neden tespit edilemedi?

İşte Şam’ın avantajı bu! Şam, kim dost, kim düşman, biliyor!

Ankara ise bölmeye çalışanla birlik arayışına giriyor!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
11 Ağustos 2012

, , , ,

Yorum bırakın

ZİNCİRİN ZAYIF HALKASI: DAVUTOĞLU

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Suriye politikasına yönelik eleştirileri şu sözlerle savunmaya çalışması Neo-Osmanlıcılık’tan ziyade, “koltuğunu koruma çabası” olarak değerlendirilebilir. “Biz geçen asırda, yüz yıl önce, Trablus, Yemen, Balkan Savaşları’nda ne yaptıysak onu yapıyoruz. Bu halklarla aramıza hangi duvarları koyarlarsa koysunlar bunları tek tek yıkmaya kararlıyız.”

Bugün emperyalist bir uygulamada görev almayı, 100 yıl önceki “emperyalizme karşı savunmalarla” eşitlemeye çalışmak başka nasıl açıklanabilir ki? Davutoğlu’nun bugün yaslandığı o yüz yıl önceki savunmaları kim yaptı? AKP’nin düşman kategorisine koyduğu Jöntürkler, İttihat Terakkiciler! Bugün Ergenekon operasyonlarıyla Silivri’de esir ettikleri insanları neyle suçluyorlar? İttihatçı zihniyeti taşımakla!

Ama Davutoğlu, şimdi o İttihatçı zihniyete muhtaç kaldı!

BOMBA DAVUTOĞLU’NA YARADI

Oysa 18 Temmuz’daki bombalı saldırıyı izleyen birkaç gün boyunca ne de mutluydu Ahmet Davutoğlu… Hatta medyadaki güzellemelere bakılırsa, Suriye Ulusal Güvenlik Konseyi’nde patlayan bomba, en çok Ahmet Davutoğlu’na yaramıştı. Ahmet Davutoğlu’nun “stratejik kafasına” övgüler dizme yarışına girenlere göre, o bir Neo-Kissinger’dı, Neo-Brzezisnki’ydi…

Ama işte o mutluluk sadece birkaç gün sürdü… Rejimin Şam çevresindeki terörist oluşumlara kesin darbe düzenlemek üzere Suriye’nin kuzeyindeki güçlerini çekmesi ve kuzeyde oluşan boşluğu PKK-PYD’nin doldurması, bu kısa süreli mutluluğu ortadan kaldırdı.

BARZANİ İKİLİ Mİ OYNUYOR?

Gelişmeler karşısında o kadar çaresiz, o kadar aciz kaldılar ki, büyük dostları Barzani konusunda şüphe bile duymaya başladılar! Davutoğlu’nun “kak Mesaud” dediği, Beşir Atalay’ın “Kandil’le kendileri adına temas kurduğunu” söylediği Barzani yoksa ikili mi oynuyordu?

Başbakan Erdoğan’ın Barzani’nin sözlerine gösterdiği şu tepki, hem bir kazık yediklerinin itirafı, hem de aslında “düzen kurucu” olmadıklarının göstergesidir: “Son olarak söylenen şu ifade çok daha çirkin. ‘Biz Kuzey Irak’ta bunlara eğitim verdik ve bu eğitim neticesinde şimdi onları geri gönderiyoruz’ yaklaşımları bu işin çok daha farklı boyutlara doğru gittiğini gösteriyor.”

Bütün bu dış politika iflası içinde Erdoğan’ın yapabildiği tek hamle, Davutoğlu’nu Barzani’ye gönderme kararı alması oldu!

CEMAAT DE HEDEF ALMAYA BAŞLIYOR

Ahmet Davutoğlu sadece merkez medyada değil, AKP ve Cemaat içinde de tepki topluyor.

Başbakan Erdoğan’ın danışmanı olan milletvekili Yalçın Akdoğan’ın “Suriye’nin kuzeyindeki gelişmelerin öngörülmemesine” yönelik eleştirilere Star’da verdiği “ABD gibi süper güçler bile her gelişmeyi planlama ve yönlendirme kabiliyetine sahip değildir” yanıtı, bir AKP savunması olduğu kadar, içten içe bir Davutoğlu uyarısıdır aynı zamanda…

Hüseyin Gülerce’nin Zaman’daki “stratejik derinlik ve romantizm” başlıklı makalesindeki şu sözleri, Davutoğlu’nun cemaat yayın organlarında da hedef tahtasına oturtulacağına işaret ediyor: “Romantizm, biliyorsunuz duygu, heyecan ve hayalin etkisinde kalmaktır. Bir de işin içinde kendinize çok güven varsa uçar gidersiniz… Edebiyatta, sanatta romantizm olur. Ama dış politika, romantizmi asla kaldırmaz.”

ERDOĞAN, TERAZİ KEFELERİNİ Mİ TARTIYOR?

Tamam, “komşularla sorunlar sıfırlanmadı” tersine Ahmet Davutoğlu sıfırlandı… Tamam, AKP’nin Suriye politikası muhafazakâr kesimlerde de tepki toplamaya başladı… Tamam, AKP’nin dış politikasının çuvalladığı iyice somutlaştı…

Ama bütün bu çöküş içerisindeki tek sorumlu Ahmet Davutoğlu mu ki, bir tek o koltuğunu koruma çabasına yönelsin?

Örneğin Başbakan Erdoğan’ın Suriye’nin kuzeyindeki gelişmeleri “bu aynı zamanda Kuzey Irak’taki yapılanmanın Akdeniz’e açılımı noktasında kendilerine göre bir plan da olabilir” demesi anlamlı değil mi? Erdoğan’ın “Putin’e, bizi Şangay Beşlisi’ne dâhil edin, biz de AB’yi gözden çıkaralım’ şeklinde bir latife yaptım” demesi, sadece bir latife mi?

Göreceğiz, ama Ağustos’un daha da sıcak geçeceği ortada!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
28 Temmuz 2012

, , , , , , ,

Yorum bırakın

AKP’NİN SURİYE STRATEJİSİ ÇÖKTÜ

Son 6 aydır, ayda en az bir kez, “birkaç gün içinde Türkiye’nin Suriye’ye müdahale edeceğini” iddia edenlere kaşı, “hayır, kısa vadede Suriye’ye dış müdahale yok” yanıtı veriyoruz. Başbakan Erdoğan’ın Ahmet Davutoğlu aracılığıyla Beşar Esad’a 15 gün süre tanıdığı 9 Eylül görüşmesinden beri, böyle sürüyor…

Bu hafta yeniden savaş tamtamları çalınmaya başlandı… Ayağına postal giyen kimi TSK karşıtları, “Suriye’ye ha girdik, ha gireceğiz” demeye başladılar.

Ancak zaman tersine AKP’nin aleyhine işliyor. Mehmet Ali Birand gibi deneyimli gazeteciler gerçeği görmeye başladılar. Birand, Başbakan Erdoğan’ın geçen yıl dile getirdiği “Esad birkaç aydan fazla dayanamaz” sözlerini anımsattığı dünkü yazısına şu başlığı atmıştı: “Esad’a biçilen süre 2 yıla çıktı.”

AKP’yi sahaya sürmeye çalışan ABD bile “Kasım 2012 başkanlık seçimlerinden önce benden bir şey istemeyin” dedi açıkça. Washington’un zorluklarını belirtmek durumunda kalmasından çıkar sağlamaya çalışan AKP, yeni bir propagandaya soyundu. Başbakan Erdoğan’ın medyadaki sözcüsü Yalçın Akdoğan, Obama – Erdoğan görüşmesinden bir şey çıkmamasını “Türkiye’nin Suriye politikasını ABD dayatması olarak görenlere” yanıt gibi sunmaya çalıştı.

AKP, SURİYE MUHALEFETİNİ BİRLEŞTİREMEDİ

ABD’nin Çin – Rusya – İran bloğu nedeniyle Suriye’ye dış müdahaleyi rafa kaldırdığı süreçte, AKP’ye verilen strateji özetle şöyleydi: AKP, Suriye muhalefetini birleştirecek, muhalefet Batı tarafından silahlandırılacak, ele geçirilen bir merkez üzerinden Esad’ın üzerine yürünecek, iç çatışma dolayısıyla Türkiye’ye kaçan mülteciler gerekçe gösterilerek “tampon bölge” oluşturulacak ve Suriye’ye müdahale edilecek!

AKP’nin, stratejinin daha ilk basamağını çıkamadığı görülüyor. Hafta sonu yapılacak “Suriye’nin düşmanları” toplantısı öncesi muhalefeti birleştirmeye soyunan AKP’nin Pendik toplantıları fiyaskoyla sonuçlandı. Batı’nın muhalefeti silahlandırmak için öncelikle birleşmeyi ve “Suriye Ulusal Konseyi” ile “Hür Suriye Ordusu” bağının kurulmasını şart koşması üzerine harekete geçen AKP yoğun bir çalışma yürüttü. Ancak hem Barzani’nin önderlik ettiği “Suriye Kürt Ulusal Konseyi” hem de “Suriye Ulusal Koordinasyon Kurulu” toplantıdan çekildi. Üstelik “Özgür Suriye Ordusu” da toplantıya katılmadı. Böylece muhalefeti birleştirmekle görevli AKP’nin elinde bir tek İhvan kaldı!

OBAMA – ERDOĞAN BULUŞMASINDAN TELSİZ ÇIKTI

Erdoğan’ın Seul’deki Nükleer Güvenlik Zirvesi’nde görüştüğü ABD Başkanı Barrack Obama da, muhalefete sadece haberleşme ve koordinasyon kurulması için telsiz verebileceklerini söyledi.

Tampon bölge kurulması için gereken mülteci çoğunluğu da bir türlü sağlanamadı! AKP’nin kurduğu çadır kentler hâlâ boş… Toplam 17 bin Suriyeli Türkiye’de.

Diğer yandan “rejim muhaliflerini Esad ile müzakereye zorlayanAnnan Planı’nın Şam tarafından kabul edilmesi, AKP’yi iyice çıkmaza soktu. Annan Planı’nın Rus – Arap Birliği ve Çin inisiyatifinin yarattığı iklimde oluştuğunu anımsatalım. AKP’nin Annan Planı’nı Kıbrıs’ta desteklemesi, Suriye de ise kösteklemesi bu nedenledir…

Diğer yandan Bağdat’ta toplanacak Arap Birliği Zirvesi’ de AKP’yi telaşlandırıyor. Zira Arap Birliği Genel Sekreteri Nebil El Arabi, “Bağdat’tan Esad’a git çağrısının çıkmayacağını” zirve öncesinde ilan etti!

TÜRKİYE YALNIZLAŞIYOR!

Tüm bu gelişmeler, AKP’nin “stratejik derinlik”te çıkmaza girdiğini gösteriyor. İran’ın  “NATO’nun Ortadoğu’daki maşası” olarak nitelediği AKP’nin politikaları, Türkiye’yi hem komşuları İran – Irak – Suriye hattıyla, hem de Rusya ve Çin ile gittikçe daha çok karşı karşıya getiriyor.

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
29 Mart 2012

, , , , , , , ,

Yorum bırakın

PKK KİMİN KARTI?

Başbakan Erdoğan’ın medyadaki sözcüsü olan Yalçın Akdoğan, 6 Mart’ta Star’daki köşesinde “yeni denklem, yeni ittifaklar” başlıklı bir yazı kaleme aldı. Akdoğan yazısında PKK’nin, Suriyeli Kürtleri Erbil’de toplayan Barzani’ye tepki gösterdiğini, Esad’ın da PKK’ye, diğer Kürt grupları baskı altına alma görevi verdiğini ileri sürdü.

AKP Milletvekili Yalçn Akdoğan, Barzani ile PKK’nin, sıraladığı şu nedenlerle gittikçe karşı karşıya geleceğini söylüyordu: 1. ABD Irak’tan çekildiği için, Kürt Bölgesel Yönetimi’nin konumunu koruyabilmeyi artık Türkiye’ye bağlı. 2. Barzani, Suriye – İran konularında ve Irak’taki güç çarpışmalarında Türkiye’den yana. 3. Türkiye’ye yönelik PKK tehdidini Barzani’nin göğüsleyebilmesi artık zor. 4. PKK’nin Suriye ve Kuzey Irak’ta hamle yapması, Barzani’nin nüfuzuna gölge düşürüyor.

KARAYILAN: AKP ‘BARAJLAMA’ YAPIYOR

Yalçın Akdoğan’ın tezlerine PKK’den hemen yanıt geldi. Akdoğan, Karayılan’ın açıklamalarını 9 Mart tarihli yazısında, “Kandil’in Suriye hesapları” bağlığıyla değerlendirdi.

Karayılan  “Suriye’de böyle bir ittifaka girmediklerini, bu iddianın Suriye’nin muhtemel desteğini kesmek için ‘barajlama hareketi’ olduğunu, Esad yönetiminin doğrudan Kürtlere karşı bir yönelim içinde olmadığından istemeden bu görüntünün oluştuğunu, Suriye’de PKK’nin değil, destek verdikleri PYD’nin faaliyet gösterdiğini” söylüyor.

Başbakan’ın danışmanı Akdoğan, Karayılan’ın mesajını üç endişeye dayandırıyor: 1. PKK, ‘Suriye kontrgerillası gibi çalıştığı’ söyleminin Türkiye Kürtleri üzerinde olumsuz etki yapacağını düşünüyor. 2. PKK, Suriye Kürtleri üzerinde verilen inisiyatif mücadelesinin, Barzani’yi kendisine karşı farklı bir tutuma iteceğinden kaygı duyuyor. 3. PKK, Esad rejimine koltuk değneği olmakla, ABD’nin hışmına uğrayabileceğinden endişe ediyor.

PKK’DE “İSRAİLCİ – İRANCI KANAT LAR” İDDİASI

Akdoğan bu kadar mantık hatası ve birbiriyle çelişen iddia içeren tezine açıklık getirebilmek için, haliyle yazısının sonuna yeni bir iddia ekliyor: “Örgütün bir kanadı İsrail’in yaklaşımına uygun olarak İran’a karşı zaman zaman mücadele veriyor, diğer kanadı İran’ın da yıkılmasını istemediği Esad rejimine dolaylı destek veriyor.”

Özetle Akdoğan, PKK’nin biri İsrailci, biri de İrancı olan iki kanadı olduğunu söylüyor!

Kuşkusuz, PKK’de farklı görüşler, farklı kanatlar vardır. Ancak kanatlardan birini İsrailci, diğerini de İrancı ilan etmek, en azından ABD’ye hazsızlık olur! Zira Öcalan’ın Suriye’den çıkartılması sürecine dâhil olup, onu asılmamak karşılığında Türkiye’ye teslim eden ABD, o günden sonra PKK’yi tam denetimine aldı ve 1992 – 1998 tarihleri arasında süren “bölge etkisi – Atlantik etkisi” mücadelesine son verdi.

AKP NASIL KURTULACAK?

Aslında Öcalan’ın ve PKK’nin güçten yana tutum aldığını en iyi Ankara bilmektedir. Yine PKK ve Öcalan’ın bu nedenle Atlantikçi çözümlerde yer aldığını, onunla müzakere masasına oturan ve Atlantik’in bir diğer aracı olan AKP bilir.

AKP’nin, Atlantik’in Suriye planında görev almak ve kamuoyuna bu görevi pazarlamak için “Esad – PKK işbirliği” tezine sarılması, içine düştükleri zorluğun göstergesidir.

Ahmet Davutoğlu’nun Moskova’da Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’la görüşmesi ve önemli bir metne imza atması; Erdoğan’ın Çin’in önümüzdeki sene devlet başkanı olacak iki numaralı yetkilisiyle görüşmesi ve “tek Çin” vurgusu yapması; ayrıca Erdoğan’ın bu ay sonunda İran’a gidecek olması, Suriye’ye tek başına müdahaleye zorlanan AKP’nin, ABD baskısına karşı nefes alma arayışları olarak yorumlanabilir.

AKP’nin bir yandan Rusya – Çin – İran ekseni üzerinden baskılara çare araması, bir yandan da müzakere ettiği ve ikinci açılım paketi vaat ettiği PKK’yi Esad’ın kontrgerillası ilan etmesi, içine düştüğü çıkmazı ve aslında AKP’nin içindeki çarpışmayı işaret etmektedir.

Güce tapan PKK’nin Suriye konusunda nasıl bir tutum alacağı da, haliyle bölgesel ve uluslararası güç mücadelesinin nasıl ilerleyeceğine bağlıdır.

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
11 Mart 2012


, , ,

Yorum bırakın

ÖCALAN’IN KURYESİ

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın siyasi başdanışmanı Yalçın Akdoğan, Abdullah Öcalan için bazı düzenlemeler yapılacağını duyurdu. Aynı zamanda milletvekili de olan Akdoğan Zaman gazetesine konuştu: “Dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde bir mahkum, cezaevinden tehditler yağdıramaz, terör örgütünü yönetmeye kalkamaz, terör eylemlerine yönelik talimatlar veremez. (…) Öcalan’ın durumu çok iyi irdelenmesi gereken bir konudur. Bu noktada da sanırım bazı düzenlemeler yapılacaktır.”

Bu sözlere bakılırsa, 9 yıldır iktidarda olan AKP büyük bir keşif yapmış oluyor: Meğer Öcalan, İmralı’dan Kandil’i yönetiyormuş!

Toplumsal hafızamızın seviyesine güvenen AKP kurmaylarının bu aldatmacasına yanıtı, haftaya çıkacak “Hükümet – PKK Görüşmeleri (1986 – 2011)” isimli yeni kitabımızdan verelim:

ZANA – ÖCALAN MEKTUPLAŞMALARI

1.) AKP, Leyla Zana ile Öcalan’ın mektuplaşmalarını sağladı. 2004 yılı boyunca süren mektuplaşmaların en dikkat çekeni, Zana’nın Öcalan’a “ateşkese ihtiyaç var” dediği mektubuydu…

2.) MİT Müsteşarı Emre Taner, 2005 yılında AKP adına Öcalan’la görüştü. Taner, İmralı’nın notlarını Mesud Barzani’ye aktardı. Barzani de Kandil’e…

3.) Kandil’in başı Murat Karayılan, 2006 yılında Talabani aracılığyla Başbakan Erdoğan’a mektup yazdı.

4.) Öcalan’ın 2009 yılında yazdığı mektubu “devlet” tarafından Avrupa’daki PKK’ye, oradan da Kandil’e ulaştırıldı.

ÖCALAN’IN PROTOKOLLERİ KARAYILAN’DA

5.) Yine 2009 yılında Öcalan’ın hazırladığı protokoller devlete teslim edildi. Devlet de  tartışılması ve onaylanması için Kandil’e, Karayılan’a ulaştırdı.

6.) AKP hükümeti, Kandil’den Habur’a barış gruplarının gelmesinin “Kürt Açılımı” için önemli olduğunu düşünüyordu. Talep Öcalan’a iletildi. Öcalan önce reddetti ama pazarlıklardan sonuç alınca, Kandil’e çağrı yaptı.

PKK İLE ÖCALAN ARASINDAKİ KURYE:MİT

7.) PKK ile masaya Başbakan Erdoğan’ın özel temsilcisi olarak oturan MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın açıklamaları, MİT’in PKK ile Öcalan arasında kuryelik yaptığının en somut dayanağıdır. 2009 yılındaki 5. Oslo görüşmesinin tutanakları, bu bakımdan ibretliktir!

8.) 2011 Mayıs’ında, AKP ile Öcalan arasında seçim sonuna kadar saldırı olmayacağına dair ön protokol imzalandı. Milletvekili Şerafettin Elçi’nin açıkladığı bu ön protokol, İmralı’dan Kandil’e de ulaştırıldı.

AKP’Yİ DE PKK’Yİ DE ABD YÖNETİYOR

AKP ile PKK arasında, belgeleriyle saptayabildiğimiz tam 37 görüşme var. Ayrıntılarını kitabınızda okuyacağınız bu görüşmelerden yukarıda özetlediğimiz bir bölümünde ise AKP’nin İmralı ile Kandil arasında kuryelik yaptığı görülüyor!

Ancak Başbakan Erdoğan’ın siyasi Başdanışmanı Yalçın Akdoğan ise hiç bunlar yaşanmamış gibi, “Öcalan’ın cezaevinden örgütü yönetmesine izin vermeyeceğiz” diyebiliyor!

ABD’nin Irak’ın kuzeyindeki kukla devletini resmileştirmek istediği, bunun için de AKP hükümetini bu yapının hamiliğine soyundurduğu bu dönemde, kimin kimi nereden yönettiği karışmış durumda…

Ancak karşıklığı giderecek tek formul var: AKP’yi, İmralı’yı, Kandil’i, Talabani’yi, Barzani’yi ve de İsrail’i ABD yönetiyor! AKP’nin Öcalan’a 8 kez kurye olması da, AKP’nin PKK ile 37 kez görüşmesi de bu ilişkinin sonucudur!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
9 Kasım 2011

, , , , , ,

Yorum bırakın

WordPress.com ile böyle bir site tasarlayın
Başlayın