Posts Tagged Soner Yalçın
İYİ Kİ DARBEYE TEŞEBBÜS ETMEMİŞLER
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 29/12/2012
Anımsarsınız, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç Ergenekon tertibiyle tutuklanan generaller için “iyi ki bunların zamanında savaşa girmemişiz” demişti. Biz de önceki günkü Ergenekon duruşması sırasında benzer bir düşünceyi geçirdik zihnimizden: “İyi ki bu generaller darbe yapmaya teşebbüs etmemiş, zira rezil olurlardı.”
Neden böyle düşündüğümüzü açıklayalım.
Bildiğiniz gibi Silahlı Ergenekon Terör Örgütü iddiasıyla açılan davada beş yıl geride kaldı ancak bırakın terörü, ne örgüt bulabildiler ne de silah?!
Durum böyle olunca haliyle davaya silah yerleştirmeye karar verdiler. Şöyle ki, 2006 yılındaki bir davayı, üstelik neticelenmişken, Ergenekon davasıyla birleştirdiler. Akıllarınca, bu davada yargılanan dört kişi üzerinden Ergenekon Örgütü’ndeki silahı bulmuş olacaklar!?
ERGENEKON’A İKİ SİLAH BULUNDU!
Hâkimin okuduğu(!) ek iddianameye göre bu dört kişi Ergenekon örgütüne silah temin etmekle suçlanıyor. İddianameyi dinledik; 1. kişi 2. kişiye “silah var mı” diye sormuş, o da “ben de yok ama 3. kişide vardır” demiş. 3. kişi de “ben de yok ama size bulurum” deyip aramaya başlamış. Birkaç kişiyi silsileyle atladıktan sonra 4. kişiden silah bulunmuş.
Yapılan pazarlıklar neticesinde iki adet tabanca 5 bin 400 liraya alınmış! İşte Silahlı Ergenekon Terör Örgütü’nün silahları!
Bu arada sanıklar savunma için kürsüye çağrıldıklarında yaşlarını da öğrenmiş olduk. En büyüğü 1980 doğumlu. Olay olduğunda, yani 2006 yılında en büyüğü 26 yaşındaydı.
Haliyle şunu düşündük. 100 yıl önceki olayların bile müsebbibi ilan edilen, içinde Genelkurmay Başkanı’nın, Genelkurmay 2. Başkanı’nın, Jandarma Genel Komutanı’nın, 1. Ordu Komutanı’nın, sayısız madalyalı özel kuvvet subaylarının, Öcalan’ı sorgulayan Albay’ın, PKK’ye aman vermeyen binbaşıların, yüzbaşıların, özel harekatçı polis şeflerinin yer aldığı bu örgüt silah bulamamış da, 2006 yılında bu dört gence mi silah temin etmek için başvurulmuş?!
Dilerseniz İnönü’nün tabiriyle “hadi canım sende” deyin, dilerseniz internet fenomeni olan belediye emekçisinin tabiriyle “oğlum bak git” deyin!
KEYFİ MUHAKEME KANUNU
Yukarıda ünlemle bırakmıştık, yeniden vurgulayalım: Ek iddianameyi hâkim okudu! Haliyle “iddia makamı olan savcı ne yaptı peki” diye soruyorsunuzdur. O da, reddi hâkim talebinde bulunan avukatların dilekçesi için mütalaa verdi!
“İddianameyi neden hâkim okuyor” itirazına verilen yanıt ise şöyleydi: “CMK’de hâkim okuyamaz diye bir madde yok.” Pekala bir avukat da okuyabilir demek ki, nasılsa “avukat okuyamaz” diye bir ifade de yok!
Verilen ilk arada durumu İstanbul Baro Başkanı Ümit Kocasakal’a sordum. “CMK değil, KMK uygulanıyor” dedi ve KMK’nin ne olduğunu açıkladı: “Keyfi muhakeme kanunu.” Bir avukatın “İngilizcede C harfi K okunur” demesi duruma hem ironik hem de trajik bir anlam kattı.
SİLİVRİ NOTLARI
Gelelim sanıklardan notlara… Deniz Yıldırım ve Mehmet Perinçek, artık Hikmet Çiçek’i Galatasaraylı kabul etmiyormuş çünkü Çiçek’te hafiften Aziz Yıldırım hayranlığı başlamış. Çiçek hayranlığını bizzat teyit etti.
Daha önce Babalar ve Kızları’nı yazmıştık biliyorsunuz, hani Veli Küçük’ü kızı Zeynep Küçük’ün, Dursun Çiçek’i kızı İrem Çiçek’in savunuyor oluşunu… Şimdi bir de Baba ve Oğlu var. Erkan Önsel’in oğlu stajını bitirmiş, ruhsatını almış ve o gün ilk defa avukat olarak duruşmada yer alıyordu. Erkan ağabeyin haklı gururu gözlerinden okunuyordu.
Mustafa Balbay Ankara’daki evinin ODTÜ’nin 100.yıl girişinin yanında olduğunu belirtti ve ekledi: “O nedenle ben de ODTÜ’lüyüm, hepimiz ODTÜ’lüyüz.”
Bitirirken belirtelim; iki de birbirine zıt şey dikkatimizi çekti. Biri çok sanıklı bu davanın o gün duruşmada bulunan tek müdahil avukatının uzun uzun Sözcü okuması… Diğeri de Şükran Soner’in Çağlayan’da Odatv davasını izleyip, öğleden sonra da koştura koştura Silivri’deki davaya yetişmesi… Şükran ablanın bu zahmetli yolculukları belediye otobüsüyle yaptığını da belirtelim ki, Silivri’ye bir türlü gelemeyen büyük köşelerin küçük yazarları bir parça utansın!
HOŞGELDİN SONER YALÇIN
Hukuk skandalları içinde bir de güzel haber vardı aynı gün. Soner Yalçın nihayet tahliye oldu. Böylece Odatv davasında tutuklu Odatv’ci kalmadı!
Kalan iki tutuklu sanık olan Yalçın Küçük ve Hanifi Avcı için artık durum daha da abes. Küçük, yöneticisi olduğu iddia edilen Ergenekon davasında tutuksuz ama üyesi olmakla suçlandığı Odatv davasında tutuklu!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
29 Aralık 2012
FAŞİZMLE AK’LAŞAN TÜRKİYE
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 08/09/2012
Başbakan Erdoğan’ın, BDP’li milletvekillerinin dokunulmazlığıyla ilgili olarak söylediği “Yargıya zaten gerekenleri söyledik, gereğini yapıyorlar” sözleri, kuvvetler ayrılığı ilkesi üzerinden değerlendiriliyor. Hatta Anayasa Hukukçusu olan eski AKP milletvekili Zafer Üskül, Erdoğan’ın sözlerini “açıkça anayasa ihlalidir” diye eleştiriyor.
Ancak mesele kuvvetler ayrılığı ilkesinin ihlal edilmesinin ötesindedir ve faşizmin, yani emperyalizmin en gerici kesimlerinin diktatörlüğünün açık bir göstergesidir!
Nitekim yasama, yürütme ve yargı erklerinin ayrılığı 5 yıl önce tahrip edilmeye başlamış ve geçen birkaç yıl içinde de ayrılık ortadan kaldırılmıştı!
2012 Türkiye’si, AKYasama, AKYürütme ve AKYargı üçlüsüyle, daha doğrusu üçünün bir arada olduğu tek başlı bir rejimle yönetilmektedir.
ÜÇ KRİTİK DÖNEMEÇ
Türkiye bu tabloya, yargının adım adım tahrip edildiği onlarca uygulamayla geldi. Ancak tüm bu uygulamalar içindeki üçü, büyük dönüşümün kritik virajını oluşturmaktadır. Anımsayalım:
1.) Anayasa Mahkemesi, AKP’yi Anayasa’ya aykırı bulmasına rağmen gereğini yapamadı. Zira “bağımsız” yargı Atlantik cephesinin baskısı altındaydı.
2.) Abdullah Gül, “bulun bir savcı, delillendirin” diyerek TSK’yi hedef alan saldırıyı fiilen başlattı. Bulunan F tipi savcı ile sadece Ergenekon soruşturması başlamadı, aynı zamanda özel yetkili savcılık türünden uygulamalarla Türk yargısı adım adım tahrip edildi. Nitekim Tayyip Erdoğan da kendisini bu davanın savcısı ilan ederek yargıya ağır bir darbe vurdu!
3.) AKP Hükümeti, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun yapısını değiştirerek, yargı bağımsızlığına son darbeyi vurdu. Artık AKYargı vardı!
TİPİK GÖSTERGE: ODATV KARARI
AKYargı döneminin son uygulaması, Odatv davasındaki tahliye talebinin reddedilmesidir.
Anımsayacağınız gibi Odatv tutuklamaları, bilgisayarda bulunan(!) bir dosya nedeniyle başlamıştı. Ancak sanıkların avukatları, daha ilk günden, daha sanıklar hâkim karşısına çıkmadan, bu dosyanın virüsle bilgisayarlara bulaştırıldığını bilirkişiye dayanarak kanıtladı.
Ancak, Hâkim “ben teknik işlerden” anlamam diyerek Soner Yalçın ve arkadaşlarını tutukladı.
Odatv sanıkları ve avukatları, iki yıldır bu virüslü dosyayı, başka bilirkişi kurumlarına ispatlattırıyor. Yerli ve yabancı bu bilirkişiler içinde Türkiye’nin en saygın üniversiteleri de var. Ancak AKYargılı bu süreçte sanıklar yine tahliye olamadı…
TÜBİTAK raporu belki etkili olurdu… Başvuruldu, beklendi, rapor bir türlü sonuçlandırılmadı… En sonunda TÜBİTAK raporunu verdi, o dosya sanıkların bilgisayarında oluşturulmamış ve virüslü e-postayla gelmiş ve bilgisayara saklanmıştı!
Kamuoyunda haliyle tahliye beklentisi oluştu. Tamam, hâkim en başında, “ben teknik işlerden anlamam” demişti ama işte Türkiye’nin teknik konusundaki en otorite kurumundan rapor gelmişti…
Ama dedik ya dönem AKYargı dönemiydi diye… Soner Yalçın, Barış Pehlivan ve Barış Terkoğlu’nun tahliye talebi yine reddedildi! Hâkimin gerekçesi bu kez “TÜBİTAK’ın iddiası doğrulanmadı” şeklindeydi…
TÜBİTAK’ı doğrulamaya muktedir daha yukarıda hangi otorite varsa artık… Kim bilir, belki de ulemaya sordular!
AKMEDYA
Medya dördüncü kuvvettir. Yasama, yürütme ve yargı kadar etkili olduğu için böyle nitelendirilmiştir. Bağımsız olması bu nedenle önemlidir.
Ancak tıpkı diğer üç erkin AK’laşması gibi, medya da AKMedya’ya dönüşmektedir!
Yürütmenin, yasamanın ve yargının başı olan Erdoğan, bir süredir neyin haber olacağına ya da olmayacağına tek başına karar vermektedir. Erdoğan, artık açıkça gazete sahiplerinden yazılarını beğenmediği kalemleri kırmasını istemektedir!
Türk medyası, AKMedya sürecine Aydınlık’ın da içinde yer aldığı bir grup medya organıyla ve AK’laşan medyadaki dürüst ve vicdanlı gazetecilerle direnmektedir!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
8 Eylül 2012
HUKUK YOK, FAŞİZM VAR!
Posted by Mehmet Ali Güller in Odatv Yazıları, Politika Yazıları on 14/02/2011
Ergenekon tertibinin en başından beri değişmeyen tek bir hedefi var: ABD’nin bölgesel planlarına direnecek kuvvetleri tasfiye etmek! AKP ve Cemaat de, tertibin sahibi değil, ABD adına uygulayıcılarıdır!
Odatv yöneticileri, “Ergenekon Terör Örgütü” üyesi olmakla suçlanıyorlar! Çünkü Odatv büyüdü, önemli bir kuvvet oldu!
Tertibin uygulayıcılarından, “hukukçuluk” oynayan doğal müttefiklerine kadar tüm kesimlere sesleniyoruz buradan: Soner Yalçın, Barış Pehlivan, Barış Terkoğlu, Ayhan Bozkurt, yeni mi üye oldu bu örgüte? Bu isimler, üç yıldır soruşturması süren bir örgüte, sonradan üye olacak kadar akılsızlar mı sizce? Hayır şimdi değil, en başından beri üyeyseler eğer, buysa iddianız, şimdiye kadar neden beklediniz evlerini basmak ve gözaltına almak için?
Kimse kendini kandırmasın. En basit mantık bile, ortada bir örgüt olmadığını, tam tersine, Türkiye’nin ABD karşıtı olan, sağdan sola tüm kesimlerine tertip uygulandığını çırılçıplak göstermektedir! Dahası yaşananlar artık faşizmdir!
Bugüne kadar, “suçları yoksa zaten serbest kalırlar”, “hukuk her şeyi çözer”, “hukuka güvenmek zorundayız” diyerek kendini kandıran (!) ama bu tavırlarıyla tertibe “doğal müttefik” olanlara sesleniyoruz özellikle: Böyle giderseniz, bir gün sıra size de gelecek!
Tarihten de mi ders çıkarmıyorsunuz hiç? Alman Rahip Martin Nemoer’i de mi duymadınız hiç?
“Almanya’da önce komünistleri yok etmek için geldiler. Ses çıkarmadım çünkü komünist değildim. Sonra Yahudileri yok etmeye geldiler. Ve yine ses çıkarmadım. Çünkü Yahudi değildim. Adından sendikacıları yok etmeye geldiler. Ve ses çıkarmadım, çünkü sendikacı değildim. Sonra Katolikleri yok etmeye geldiler. Ve yine ses çıkarmadım. Çünkü ben bir Protestan’dım. Sonra beni yok etmeye geldiler. Ve o an geldiğinde… geriye sesimi duyacak kimse kalmamıştı…” diyen Alman Rahip hiç mi bir şey ifade etmiyor sizin için?
Sizce yaşadığımız şu günler, 1933 Almanya’sına hiç mi benzemiyor?
Sıra ona, şuna, buna, son olarak da sana gelmeden, açmayacak mısın gözlerini?
Cevap ver…
Vicdanına, yarınına, geleceğine hesap ver!
MEHMET ALİ GÜLLER