Posts Tagged Graham Fuller

TERÖR, GİZLİ SERVİS FAALİYETİDİR

Londra’dan sonra Paris’te de üniformalı bir asker saldırıya uğradı. 35 yaşlarında, uzun boylu ve geleneksel Arap kıyafetli olduğu söylenen erkek saldırganın elindeki bir maket bıçağıyla devriye gezen askere arkadan yaklaştığı ve boynunu kestiği belirtiliyor.

Birkaç gün önce de Londra’da Michael Adebolajo isimli saldırgan, elindeki satırla bir askeri öldürmüş, üstelik yakalanma kaygısı duymadan eylemini filme çektirmişti. Video tüm dünyada yoğun paylaşıldı.

Boston saldırısını da aynı kulvarda sayabilir miyiz? Henüz kanıtlanamayan iddiaya göre Çeçen Tsarnayev kardeşler, 15 Nisan’da Boston Maratonu’na bombalı saldırı düzenlemiş, üç kişinin ölümüne 260 kişinin de yaralanmasına neden olmuşlardı.

YENİ BİR TERÖRİZM TÜRÜ MÜ?

Fransız Liberation gazetesi konuyu manşetine taşıdı ve şu değerlendirmeyi yaptı: “Dünyada özellikle İslam adına cinayet işleyen, yalnız başına hareket eden, internet üzerinden radikalleşen ve yakınlarının yardımı ile silah temin eden yeni bir terörizm türü ve ‘yalnız kurtlar’ fenomeni doğuyor.”

Gazeteye konuşan Sorbone Üniversitesi Profesörü Jean Pierre Filiu, “Asıl kâbus, yalnız kurtların internetle birleşmesi ve internet siteleri üzerinden dünyanın öbür ucundaki cihatçı örgütle her gün temasa geçebiliyor olması” diyor.

Terör uzmanı soruşturma hâkimi Marc Trevidiç ise “Bu yeni tarz terörizm adliye ve polis ile halledilecek bir boyutun ötesinde bir büyüklüktedir. Gençlerimizin bir bölümü radikal İslam tarafından ele geçirilmiş durumda.” diyor.

Boston saldırısı sonrasında konu ABD’de de çokça tartışılmıştı. 10 yıldır ABD’de eğitim gören Tsarnayev kardeşlerin nasıl böyle bir saldırı düzenleyebildiği sorgulandı. ABD eğitim sistemi, bu gençleri 10 yılda neden sisteme entegre edememişti?

SALDIRGANLARIN CIA, MI5 BAĞLANTILARI

Peki, gerçekten de internet üzerinden örgütlenen yeni tür bir radikal İslamcı terör dalgasıyla mı karşı karşıyayız?

Böylesi bir genellemede bulunmak Liberation için kolaysa da bizim için oldukça zor. Zira hem Boston hem de Londra saldırılarında bazı tuhaflıklar var.

Örneğin Boston saldırganları olduğu iddia edilen Tsarnayev kardeşlerin biri çatışmada öldürüldü, diğeri ise gırtlağından vurularak konuşamaz hale getirildi! İki kardeşin arkadaşı ve zanlı adayı olarak FBI’nın sorguladığı bir başka genç ise sorgu sırasında öldürüldü! FBI, gencin kendilerine saldırdığı için vurulduğunu açıkladı!

Daha da ilginci, Tsarnayev kardeşlerin yengesi, ünlü CIA ajanı Graham Fuller’in kızı çıktı! Amca Ruslan Tsarnayev, ABD’nin Rusya’ya karşı Çeçen kartını kullandığı 90’lı yıllarda ABD’nin bu tip kirli işlerini yapan yardım kuruluşu USAID’e danışmanlık yapmış. Bu sırada da, CIA’nın eski Ankara istasyon şefi olan Graham Fuller’in kızı ile evlenmiş!

Londra’daki satırlı saldırganın durumu da ilginç, zira İngiliz gizli servisi MI5’in Michael Adebolajo’ya bu saldırıdan 6 ay önce iş teklif ettiği ortaya çıktı!

TERÖR ÖRGÜTÜ, İSTİHBARAT ÖRGÜTÜNÜN UZANTISIDIR

İlla bir genelleme yapacaksak, genel olarak terörün, özel olarak da “radikal İslamcı terörün” Batılı istihbarat servisleriyle mutlaka bağlantılı olduğunu söyleyebiliriz. İstihbarat örgütlerinin başka devletlere karşı kurduğu, desteklediği ve büyüttüğü ama o sorun ortadan kalktıktan sonra, kontrolden çıkan terör örgütlerinin en ünlüsü kuşkusuz El Kaide’dir. CIA-Usame Bin Ladin ilişkisi üzerine çok şey yazıldı, çizildi.

Aynı yöntem şimdi de devam ediyor. Örneğin Suriye’de desteklenen pek çok terörist grup var. ABD kimisini kendisi için ileride tehlikeli olur diye ayrı tutmaya çalışsa da, onun ayrı tuttuğunu başka bir ülke yanında tutabilmektedir!

Türkiye’ye karşı PKK, Rusya’ya karşı Çeçen örgütleri, Çin’e karşı Sincian örgütleri, İran’a karşı Halkın Mücahitleri, Suriye’ye karşı Müslüman Kardeşler, Selefiler, Libya’ya karşı El-Kaide… Listeyi uzatabiliriz.

Bu tip ilişkiler, hukuk dışı yöntemler kuşkusuz etki-tepki prensibi gereği karşılığını buluyor. Ya rakip devletler de aynı yöntemi uyguluyor, ya da kullanılan bu örgütlerin içinden, kontrol edilemeyen hücreler çıkıyor.

Devletler hem içerdeki mücadeleyi, hem de dış ilişkilerini, konvansiyonel savaşa gerek kalmadan, bu tip örgütleri kullanan istihbarat kurumlarının mücadelesiyle yürütüyor.

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
27 Mayıs 2013

, , , , , , , , ,

Yorum bırakın

ÖCALAN, YENİ OSMANLICI OLDU

Yeni Osmanlıcılık ABD’nin Türkiye’yi Büyük Ortadoğu Projesi’nde “model ortak” yapmasının adıdır. BOP’un Türk maskelisi de denilebilir…

İlişkiyi tarif eden en özlü açıklamayı da zaten 2004’te BOP’un Eşbaşkanı olarak Tayyip Erdoğan yapmıştır: “ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi içinde Diyarbakır’ı bir merkez yapacağız.”

İşte Öcalan’ın mesajının okunduğu Diyarbakır’daki Nevruz manzarası, “merkez yapma” hamlesidir. Nitekim Öcalan’ın mesajından sonra Erdoğan’ın “söylediklerimizi tekrarladı” demesi, bir özel ilişkiye işaret etmektedir.

Yalnız geçmeden belirtelim: Kimin kimi tekrarladığından ziyade, ikisinin de Graham Fuller’i ve Henry Barkey’i tekrarlamış olmasıdır asıl mesele…

KİME KARŞI İTTİFAK?

Kuşkusuz Öcalan, ABD’ye yaslandığı 1991’den beri nesnel olarak BOP’çuydu, Yeni Osmanlıcı’ydı. Diyarbakır Nevruz’un da ise bunu tüm Kürtlere ilan etmiş oldu!

Hatta diyebiliriz ki Öcalan, bir hafta önce Diyarbakır’da “Büyük Restorasyon: Kadimden küreselleşmeye yeni siyaset anlayışımız” başlıklı bir konuşma yapan Ahmet Davutoğlu’nu tamamlamıştır sadece…

Davutoğlu orada “zihnimizde, fikrimizde ve fiilimizde harekete geçirip, sınırları kaldıracağız” diyerek “genişletilmiş Misakı Milli” tarifi yapıyordu; Öcalan ise adını koydu!

Her iki konuşmanın özeti şudur: ABD adına, Fars ve Arap’a karşı Türk-Kürt ittifakı kurmak! (Kuşkusuz böylesi bir ittifakın Türk’e de, Kürt’e de hayrı olmaz.”

Kim bilir, belki de bu açıklama “kime karşı Türk-Kürt ittifakı” sorusu karşısında yutkunan AKP’lileri ve BDP’lileri rahatlatır. Artık gönül rahatlığıyla ABD taşeronu olduklarını savunabilirler.

TÜRK VE KÜRT, ATATÜRK’TE BİRLEŞİR

Burada asıl düşünmesi gerekenler Öcalan’ın mesajına “Misakı Milli dedi”, “Çanakkale dedi”, “1924 anayasası dedi” diyerek sevinenlerdir. Zira bu vurgulara sevinenlerin Öcalan’ın ve tabi Erdoğan’ın mesajlarını teste sokacağı formül şudur: Türk ve Kürt, Atatürk’te ve Türk bayrağında birleşir!

Bu formülün en somut sonucu Kurtuluş Savaşı’nın kazanılması ve birlikte bir yurt kurulması, yurttaş olunmasıdır!

Bir Kürt, yaşanılan acılara ve yapılan haksızlıklara bakarak, Cumhuriyet’in özgür bireyi olmak yerine feodal beylerin marabası olmayı tercih edemez! Buna çocukları, torunları adına hakkı yoktur!

O nedenle tüm Kürtler Öcalan’ın mesajındaki “ılımlı İslam ortak paydalı yeni Osmanlıcılık anlayışını” sorgulamalıdır: Zira Öcalan mesajında Kürtlere, Cumhuriyet yurttaşı olmak yerine “demokratik modernite sisteminde yer tutacak olan mezhep, cemaat ve tarikat mensubu” olarak bakmaktadır!

Oysa mezhep ve tarikatlarla demokrasi olamayacağı Erdoğan’ın “ileri demokrasi” uygulamasıyla da ortadadır. Hatalarına rağmen Cumhuriyetin yurttaşı olmak, Osmanlı’nın Hamidiye Alayı olmaktan ya da Erdoğan’ın Irak, İran ve Suriye’ye süreceği “kurşun” olmaktan iyidir!

YENİ TÜRKİYE MANZARASI

Atatürksüz ve Türk Bayraksız Misakı Milli, Çanakkale, 1924 anayasası demek gerçekçi değildir. O nedenle de Erdoğan ve Öcalan Atatürk ve Türk bayrağında değil fakat “genişletilmiş Misakı Milli’de” birleşmektedir. Çünkü genişletilmiş Misakı Milli, ABD’nin Türk-Kürt federasyonudur; Büyük Kürdistan ve küçük Türkiye’dir!

Erdoğan ve Öcalan’ın Atatürk’te ve Türk Bayrağı’nda değil, BOP’ta, Yeni Osmanlıcılık’ta, Türksüz anayasada birleştiğinin en somut göstergesi yeni Türkiye manzarasıdır: Yeni Türkiye’de 29 Ekimlerin, 19 Mayısların Türk bayraklarıyla kutlanması yasak fakat Öcalan’ın mesajının okunduğu, PKK bayraklarının taşındığı Nevruzlar serbesttir!

SON ÇARE: İŞÇİ PARTİSİ

Gün bu tabloya teslim olma günü değildir!

Dün Aydınlık’ın manşetinde yer alan iki fotoğraf, aslında yukarıdaki tabloyu değiştirmeye nereden başlayacağımızın fotoğraflarıdır: İlk fotoğrafta Öcalan posterli, PKK bayraklı ve “Başkanım, barışa da savaşa da hazırız” pankartlı Diyarbakır Nevruz’u vardı. İkinci fotoğrafta ise polisin Ankara’da kuşattığı, saldırdığı Türk Bayraklı İşçi Partililer vardı.

Bu iki fotoğraf, Erdoğan ve Öcalan’ın böldüğü Türkiye manzarasıdır; Büyük Kürdistan, küçük Türkiye manzarasıdır.

Kuşkusuz ilk fotoğraftaki “gücün” kaynağı ABD’dir. Ancak Diyarbakır’da toplanan yüzbinlerin varlığının o güce güç kattığını kabul etmeliyiz. İkinci fotoğrafta Türk Bayrağı’nın kuşatılabilmiş olması ise onu taşıyanların o fotoğrafta ancak yüzler mertebesinde sayılabilmesindedir.

Erdoğan’ın “Diyarbakır’da neden Türk Bayrağı taşınmadı” demesi gaz alma amaçlıdır ve yanıtı basittir: Türk Bayrağı Ankara’da taşınabilirse, Diyarbakır’da da taşınır!

Matematik basit: Türk Bayrağı’nı yüzbinlerin taşıdığı bir İşçi Partisi, ülkeyi yeniden birleştirir! İşçi Partisi Türkiye’nin artık son çaresidir!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
23 Mart 2013

, , , , , ,

Yorum bırakın

ERGENEKON TERTİBİNDEKİ KÜRDİSTAN HEDEFİ

Henri Barkey, “Türkiye, Suriye’deki Kürdistan’a da kendini alıştırmaya başlasın” ana fikirli söyleşisinde, aynı zamanda Ergenekon tertibi ile ABD’nin Büyük Kürdistan hedefi arasındaki bağı ortaya koydu.

İşte Barkey’in o cümlesi: “AKP’nin en önemli başarılarından biri 2007’de askerlerin gücü azaldıktan sonra politik açıdan Kuzey Irak’taki Kürt devleti ile Türkiye arasındaki ilişkiyi resmileştirmesiydi.” (Akşam, 30-31 Temmuz 2012)

Türk Silahlı Kuvvetleri neden hedef alınmış yani? Kürt Devleti’ni Türkiye’ye kabul ettirmek için!

ERDOĞAN’IN AKIL HOCASI

Barkey’in bu sözlerini bir itiraf ya da üçüncü tarafın tespiti olarak görmemek lazım. Zira Barkey, birinci taraftır ve icraatın sahibi olarak söylemektedir.

Henri Barkey, Büyük Kürdistan’ın iki mimarından biridir; diğeri CIA’nın Türkiye istasyon şefi Graham Fuller’dir. İkili aynı projenin mimarı olarak, birlikte aynı kitaplara, aynı raporlara, aynı operasyonlara imza atmıştır!

Henri Barkey, aynı zamanda Tayyip Erdoğan’ı yönlendiren 7 Amerikalıdan biridir. Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül’le “teklifsiz bir şekilde ve sık sık görüşen” Barkey, bir konferansta “AKP liderleriyle anlaşarak Türk Ordusu’nu kafeslediklerini” de söylemişti.

ERGENEKON’LA MÜCADELE AÇILIMI

Ergenekon tertibi ile ABD-AKP’nin Kürt Açılımı arasındaki ilişkinin kanıtı, ifşaatı, itirafı sayısız çokluktadır; hem de ilk ağızlardan… Bir kaçını anımsayalım:

Kürt Açılımı’nı dosya yapan “Stratejik Boyut” dergisi Prof. Dr. Doğu Ergil’e soruyor: “Demokratik Açılım şartlarının oluşmasında Ergenekon soruşturmasının bir etkisi var mı? Ergenekon soruşturması başlamasaydı hükümet demokratik açılım sürecini yine de başlatır mıydı?” Açılım’ın etkili isimlerinden Ergil’in yanıtı net: “Başlatamazdı. Başlatsa bile sonuç alamazdı.”

Polis-yazar Önder Aytaç da, aynı dosyada Kürt Açılımı’nı, “Ergenekon ile sonuna kadar mücadele açılımı” olarak niteliyordu.

Dosyaya makale yazan Din ve Hürriyet Araştırmaları Merkezi Direktörü Doç. Dr. Bilal Sambur da Kürt Açılımı’nın İttihatçılıkla mücadele olduğunu savunuyordu: “Kürt Açılımı ya da Demokratik Açılım’la Türkiye tarihinde belki de ilk kez, ülkemizi tekleştirici, baskıcı ve devleti çeteleştirmeyi meşru hale getirmiş olan İttihat ve Terakki zihniyetinin tahakkümünden kurtulabileceği bir yola girmiştir.”

BAAS’IN KÖKLERİNDE İTTİATÇILIK VAR

Kürt Açılımı’nı İttihat ve Terakki karşıtlığı olarak sunmaları anlamlı… Nitekim AKP’nin Baas düşmanlığının gerisinde de İttihat ve Terakki düşmanlığı mevcuttur.

Bugünlerde başta Mehmet Metiner olmak üzere kimi AKP’lilerin Suriye’ye emperyalist müdahaleye karşı çıkanları “Ergenekoncu-Baasçı zihniyet” diye nitelemeleri bundandır. Zira 1940 yılında kurulan Baas’ın ilk üyeleri, 25 yıl önce Osmanlı Ordusu’nda askerdi, çoğu İttihat ve Terakkiciydi…

Kemalizm’in de, Baasçılık’ın da tarihsel kökeni İttihat ve Terakki’ye dayanmaktadır. Hatta İttihat ve Terakki’nin gelişip güncellenerek Türklerde Kemalizm’e, Araplarda Baasçılık’a dönüştüğünü söyleyebiliriz!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
2 Ağustos 2012

, , , , , , , , , , , ,

Yorum bırakın

CHP, HENRİ BARKEY’LE NE GÖRÜŞTÜ?

Faruk Loğoğlu’nun, CHP’nin Dış ilişkilerinden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı olmasına rağmen, Sezgin Tanrıkulu ile birlikte özellikle Kürt meselesine yoğunlaşması ilginç…

Erdoğan ile Öcalan arasındaki Oslo mutabakatının, Kılıçdaroğlu’nun da dâhil edildiği bir Ankara mutabakatına dönüştürülmesinde, Loğoğlu ile Tanrıkulu’nun temasları, özellikle de ABD temasları etkili olmuş görünüyor.

MUTABAKAT HEYETİ

Kılıçdaroğlu, Öcalan’ın önerilerinin yer aldığı Kürt meselesine çözüm paketini, 6 Haziran günü Tayyip Erdoğan’a sunduğunda, yanında Loğoğlu ve Tanrıkulu vardı! Loğoğlu ve Tanrıkulu, aynı paketi 31 Mayıs’ta da TBMM Başkanı Cemil Çiçek’e sunmuştu!

Faruk Loğoğlu’nun ABD temaslarına geleceğiz ama dikkat çeken bir olguyu daha anımsatalım. Loğoğlu, 10 Nisan’da Hüriyet Daily News’a İngilizce “Kürt Sorunu: Bölgesel boyutunun derinleşmesi ve hızının ilerlemesi” başlıklı bir yazı kaleme aldı. Loğoğlu, yazısını şu sözlerle bitiriyordu: “Türkiye, çok geç olmadan, Kürt sorununa demokratik ve geniş kapsamlı çözüm bulmak için hareket etmeli ve etkili adımlar atmalı.”

Acaba “çok geç” olmasından kasıt neydi?

CHP: ANTİ-AMERİKANCI DEĞİLİZ

CHP’nin Oslo mutabakatına dâhil olmasının izi Faruk Loğoğlu’nun başkanlık ettiği parti heyetinin Aralık 2011’deki ABD ziyaretinde gizlidir!

Ziyaret, Loğoğlu’nun 12 Aralık günü, ABD’ye ayak basar basmaz, “CHP’nin anti-Amerikancı olmadığını” ilan etmesiyle başlamıştı!

Faruk Loğoğlu düzenlediği basın toplantısında Türkiye – ABD ilişkilerini “balayı” seviyesinde nitelemiş ve iki ülke iyi ilişkilerinin Suriye’ye yönelik “örtüşen politikalardan” kaynaklandığını belirtmişti. CHP Genel Başkan Yardımcısı Loğoğlu, kendilerinin de “Suriye’de daha demokratik bir yönetim” konusunda AKP’yle benzer düşündüklerini açıklamıştı!

Faruk Loğoğlu Kürecik radarıyla İsrail’in korunmasına itirazları olmadıklarını da vurgulamıştı!

Loğoğlu, Washington temaslarının sonunda da “ABD başkentinde AKP’den duyulan bir rahatsızlık ve hayal kırıklığı olduğunu” belirtmiş ve “herkeste bunun işaretlerini gördük” demişti. (18 Aralık 2011 tarihli gazeteler)

KÜRDİSTAN’IN MİMARIYLA RANDEVU

Faruk Loğoğlu’nun başında bulunduğu CHP heyetinin Pentagon ve ABD Dışişleri Bakanlığı yetkilileriyle yaptığı görüşmelerden daha dikkat çekici olanı ise Woodrow Wilson Center’da Henri Barkey ile basına kapalı toplantı yapmaları olmuştu.

Kimdir Henri Barkey? Türk basını ondan “Türkiye uzmanı” diye söz ediyor. Ama Henri Barkey, Graham Fuller’le birlikte Kürdistan’ın mimarıdır!

İPLERİ ABD’NİN ELİNDE

Loğoğlu’nun ABD temasları ve CHP’nin AKP’yle Oslo mutabakatını genişletmesi ve yerelleştirmesi, kuşkusuz BDP’nin ABD ziyareti sonrası açıklamalarıyla birlikte düşünülmeli!

BDP Eşbaşkanı Gülten Kışanak ABD dönüşü, Obama yönetiminden rol istediklerini açık açık söyledi! (Radikal, 3 Mayıs 2012) Aysel Tuğluk ise rol talep ettikleri ABD’nin dizayn hedefini müjdeledi: “Obama yönetimi yeniden seçilirse, Türkiye’yi ve AKP’yi masaya yatıracak! Bakın oturtacak demiyorum, masaya yatıracak! Bu, bir dizayn olacak.” (Özgür Gündem, 31 Mayıs 2012)

İlginçtir, CIA direktörü Graham Fuller ise geçenlerde yine ortaya çıkmış ve  “Türkiye’nin daha çok sola ihtiyacı var” demişti. (Yeni Şafak, 6 Nisan 2012)

Kuşkusuz CHP için yeşil ışık görüntülü bu açıklamalar, daha çok AKP’ye sopadır! Zira ABD bu türden açıklamalarla her iki partiyi de kritik zamanlarda “istenilen kıvamda” tutmaktadır!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
9 Haziran 2012

, , , , , , , , , ,

Yorum bırakın

ÜÇÜNCÜ İSRAİL’İN SURİYE GÖREVİ

Türkiye’nin nasıl bir yakın tehditle karşı karşıya olduğunu gösteren beş olguyu anımsayalım önce:

1.) ABD’li tarihçi-yazar Griffin Tarpley’in İran televizyonuna söyledikleri, Aydınlık’ta da yer almıştı: “Obama Suriye’de mağlup oldu zira bir yıldır seferber olmasına rağmen halkı ayaklandıramadı. Washington bugün Suriye’de öldürülenlerin sayısını şişirerek Türkiye’nin harekete geçmesi ve tek başına müdahale etmesinin peşindedir. Türkiye eğer bunu görmez ve saldırırsa intihar etmiş olacak. Çünkü Türkiye Suriye’ye saldırırsa bölge Kürtleri topyekûn ayaklandırılacak.

Tarpley, dün de konuştu ve Türkiye’nin Suriye’de “tampon bölge” kurması halinde parçalanacağını belirtti!

2.) Önceki gün de BDP lideri Selahattin Demirtaş Taraf’tan Neşe Düzel’e şunları söyledi: “Iğdır’dan Hatay’a kadar, Türkiye’nin tüm güney sınırları resmi olarak Kürdistan olacak.” Yani Selahattin Demirtaş, İran, Irak ve Suriye’den kopacak parçaların tek bir Kürdistan’ı oluşturacağını belirtiyor!

BARZANİ’NİN GÖZÜ SURİYE SALDIRISINDA

3.) Yetmez! PKK’nin manevi lideri, AKP’nin akıl hocası, Fethullah Gülen cemaatinin “Yeni Türkiye” yazarı ve yeminli Kemalizm düşmanı olan CIA eski Türkiye istasyon şefi Graham Fuller ne dedi geçenlerde: “Kürtler bağımsızlık ilan ettiklerinde onları hangi ülke tanıyacak? Bu durumda Türkiye çok çekici bir hale geliyor. Kürdistan’ın Türkiye ile işbirliğine hem politik hem ekonomik açıdan ihtiyacı var. Türkiye ve bölgenin entegre olmuş halinde ise Diyarbakır başkent olur.

4.) Bitmedi! AKP’nin PKK’yle görüşmesinde arabuluculuk yapan Mesud Barzani geçen hafta Washington’daydı. Barrack Obama protokol kurallarını hiçe sayarak, BarzaniBiden görüşmesine dâhil oldu; böylece ABD her iki başkanını birden ve aynı anda Barzani’ye muhatap ederek, Bağdat’a özel bir mesaj verdi! Barzani o hızla Erbil’e dönüp, Maliki’yi yani Bağdat’ı tanımayacağını açıkladı! Nitekim Barzani bir süredir açık açık bağımsızlıklarını ilan etmeye hazırlandıklarını söylüyor: “Gün gelecek Kürt ulusu da birleşecek ve kendi kaderini tayin edecek.”

5.) Türkiye’nin stratejik ortağı ABD ise yanına İsrail ve Yunanistan’ı da alarak karasularımızın sınırında askeri tatbikat yapıyor. Tatbikatın düşman ülkesinin Türkiye olduğunu Rumlar alay ederek gazetelerinde yazıyor!

Bu beş olguyu alt alta koyup Avustralya’daki Aborjin yerlilerine sorsan, modern dünyanın en yeni halkı olarak hiç yabancılık çekmez ve “Türkiye’nin parçalanmaya gittiğini” saptarlar!

HEDEF: BÜYÜK KÜRDİSTAN

Peki, Ankara ne yapıyor? ABD’nin emrini yerine getirebilmek için Esad’ı tehdit ediyor, Suriye’ye saldırmayı planlıyor! Beslediği rejim karşıtlarının sınır kapısını ele geçirme girişimini izliyor; Suriye devletinin haklı müdahalesi sırasında kurşunlar sekince de “sınırımız ihlal edildi” deyip, “gireriz” tehditleri atıyor!

AKP emperyalist plana Türk kamuoyunu ikna edebilmek için de arada PKK kartına sarılıyor; “Esad – PKK ittifakı” yalanına başvuruyor.

Irak’taki “Güney Kürdistan”ın, Suriye’den koparılacak “Batı Kürdistan”la birleştirilip Akdeniz’e açılacağını, ardından Türkiye’deki “Kuzey Kürdistan” parçasıyla birleştirilerek himaye edileceğini, son olarak da İran’daki “Doğu Kürdistan”la “Büyük Kürdistan’ın tamamlanacağını görememeyi siyasi körlükle açıklamak mümkün müdür?

Ankara’da Barzani’nin AKP’ye getirdiği şu iki teklif konuşuluyor: “1. Suriye’ye girin. Kamışlı ve Kürtlerin kontrolünü bana verin. 2. Kamışlı aynı Kuzey Irak’taki özerk Kürt bölgesi gibi anayasal statü almalı.” (Ahmet Takan, Barzani’den Erdoğan’a Suriye teklifleri, Yeniçağ, 11 Nisan 2012)

ÜÇ İSRAİL PLANI İŞLİYOR

Kimse kendini kandırmasın ve geçmişin derinliklerindeki Suriye – PKK ilişkisine yaslanmasın. ABD’nin cephesindeki aktörler bellidir: İsrail, PKK ve Barzani… AKP de o cephededir!

ABD taşeronlarıyla “Üç İsrail” planını yürürlüğe sokmuştur:

ABD’nin birinci İsrail’i İran’a, ikinci İsrail’i yani Barzanistan’ı Irak’a, üçüncü İsrail’i yani AKP Türkiye’si de Suriye hedefine kilitlenmiştir!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
12 Nisan 2012

, , , , ,

Yorum bırakın

CIA-AKP-PKK MUTABAKATI: DİYARBAKIR BAŞKENT

CIA’nın eski Türkiye İstasyon Şefi Graham Fuller ABD’nin hedefini bir kez daha ve somut kelimelerle açıkladı: “Kürtler bir bağımsızlık ilan ettiklerinde onları hangi ülke tanıyacak? Bu durumda Türkiye çok çekici bir hale geliyor. Kürdistan’ın Türkiye ile işbirliğine hem politik hem ekonomik açıdan ihtiyacı var. Türkiye ve bölgenin entegre olmuş halinde ise Diyarbakır başkent olur.

Kuşkusuz bu açıklama Aydınlık okurlarını hiç şaşırtmamıştır. Çünkü Aydınlık yıllardır bu plana dikkat çekiyor. Yıllar içinde “Pentagon’un Kürt senaryosu”, “ABD’nin Üç İsrail Planı” ve “Türkiye himayesinde Kürdistan” diye isimlendirilen bu plan, son tahlilde Diyarbakır’ın başkenti olduğu Büyük Kürdistan’ı hedeflemektedir.

Biz de “ABD’nin Neo-Osmanlı Projesi: Büyük Kürdistan” isimli kitabımızda bu süreci inceledik uzun uzun.

FULLER – ERDOĞAN ORTAKLIĞI

ABD’nin 1991’deki birinci Irak saldırısında asıl hedefi, Irak’ı bölmek ve kuzey Irak’ta bir kukla devlet kurmaktı. 1992’de 36. paralelin üstünü Saddam Hüseyin’e yasaklayarak sınırı belirlenen bu kukla devlete maalesef Türk hükümetleri katkı sundu, destek verdi.

ABD, 2003’deki ikinci Irak saldırısında ise bu kukla devleti resmileştirmeye yöneldi. Bunun yolunun Türkiye’nin himayesinden geçtiği aşikârdı.

Nitekim dönemin ABD Büyükelçisi Robert Pearson, 2003’te “Türkiye’nin güneydoğusu ile Irak’ın kuzeyinin tek bir ekonomik bölge olduğunu” bu plan gereği dile getirmişti.

Ve yine Başbakan Erdoğan, 2004’te bu plan gereği “ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi içerisinde Diyarbakır bir merkez olur” demişti. (Kanal D, Teke Tek, 14 Şubat 2004)

CIA istasyon şefiyle, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nın “Diyarbakır’ın başkent”  olması konusunda mutabık olması anlamlıdır. AKP’nin PKK ile yüzde 95 mutabık olduğunu da Oslo görüşmelerinde Erdoğan’ın temsilcisi olarak yer alan Hakan Fidan’dan öğrenmiştik.

TSK’YE SURİYE GÖREVİ

Peki, Graham Fuller’in bugün bu açıklamayı yapması ne anlama geliyor? Barzani Washington’da başbakan gibi ağırlanırken, Fuller neden yeniden piyasa çıkıyor?

Çok açık. Türk Ordusu’nu Suriye’ye sürmek isteyen ABD, Türkiye’yi tehdit etmektedir.

Çünkü Washington, Irak’ın kuzeyindeki yapının yaşaması için iki şeye ihtiyacı olduğunu bilmektedir. Birincisi Türkiye’nin himayesi, ikincisi de bu yapının denize açılması.

Bu yapıyı İran, Irak ve Suriye’ye karşı koruyabilecek tek kuvvet Türk Ordusu’dur. Türk subayına Kuzey Irak’ta çuval geçirilmesi, Silivri’de esir edilmesi, bu görevi zorla yapsın diyedir!

Kürtleri Suriye Ulusal Konseyi’ne dâhil etmede ısrar ve tampon bölge için sondaj çalışması yapılması da bu nedenledir. Böylece Irak’ın kuzeyindeki yapı, Suriye’nin kuzeyinden Akdeniz’e açılacak, Türkiye’nin güneydoğusundan da himaye edilecektir!

HARP AKADEMİLERİ KONFERANSLARI

Başbakan Tayyip Erdoğan’dan sonra Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün de Türk subaylarına Harp Akademileri’nde konferans vermesi, esas olarak Suriye’yle ilgilidir.

Nitekim Gül, bunu açıkça dile getirmiştir. “Taşların yerinden oynadığı, kıtalar ve ülkeler arasındaki güç dengelerin değiştiği, tarihin akışının hızlandığı bir süreçten geçildiğini” belirten Gül, “böyle dönemlerin ciddi risklerin olduğu kadar, muazzam fırsatların da doğduğu dönemler olduğunu” vurguluyor.

Nedir o fırsat? Türkiye’nin sınırlarını güneye genişletmek! Dünün Kerkük havucu, bugün kuzey Suriye’dir!

Başbakan Erdoğan’ın rahatsızlığı nedeniyle yerine konuşma yapan Ali Babacan ne demişti Aralık 2011’deki Girişimcilik Zirvesi’nde: “Amacımız Ortadoğu’da sınırları kaldırmak.”

Ve ne demişti Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu TÜSİAD’ın Görüş dergisine: “Haritaya baktığımızda Kürt coğrafyasının dağlar üzerinde doğal olmayan bir şekilde ayrıldığını görüyorsunuz. (…) Dolayısıyla onlarla entegre olmamız lazım.

TEK ÇÖZÜM: DEVRİM

Artık söz tükenmiştir. CIA istasyon şefiyle, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nın ve elbette PKK’nin “Diyarbakır’ın başkent” olması konusunda mutabık olması kelimelerin bittiği yerdir.

Cumhuriyetinin yıkılması ve topraklarının parçalanması karşısında üç maymunu oynuyorsa bu ülkenin merkezi kurumları, milletin artık tek bir çözümü kalmış demektir: Devrim!

Türk’ü, Kürt’ü, Arap’ı ve Acem’i kanlı bir gelecekten sadece Devrim kurtarır!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
7 Nisan 2012

, , , , , , , , , , , ,

Yorum bırakın

%d blogcu bunu beğendi: