Posts Tagged Mehmet Eymür

CIA TUTMADI ALMAN ERGENEKONU VERELİM!

Erdoğan’ın Yeni Şafak’ı Gezi olaylarını bir kez daha aydınlattı! Dünkü nüshasının haber ve köşe yazılarını özetliyorum:

Yayın yönetmeni İbrahim Karagül’ün yazdığına göre Gezi olaylarının arkasında Alman Ergenekon’u var.

Peki, Alman Ergenekon’u ne yapmış? Yakup Kocaman’ın haberi şöyle: Deutche Bank kirli takas yaparak borsayı çökertmiş. Nasıl? Borsada en çok işlem gören 8 şirketin hisselerini Citibank’tan almış! Böylece 187 milyon TL kar yapmış!

Zaten Yeni Şafak’ın Dış Haberler sayfasına göre Gezi olayları haberlerinin nöbetini de Alman medyası devralmış!

Peki, başka kanıt? İmzasız bir habere göre son oyunuyla aslında Gezi olaylarının provasını yapan Mehmet Ali Alabora, meğer OTPOR’la bağlantılı olabilirmiş. İstihbarat birimleri öyle düşünüyormuş. Hatta bu birimler, Alabora’nın 2012 Temmuz’undaki Kahire ve Marsa Alem ziyaretlerini de incelemeye almış.

Sadece Alabora’yla halk galeyana getirilemez elbette. Yeni Şafak haliyle Çarşı’ya da yönelmiş. Cihat Arpacık’ın haberine göre Çarşı’nın tutuklanan üyesi İbrahim Halilullah Turan meğer Kaleşnikof eğitimi almış! Üstelik Turan’ın, “Gezi olaylarında patlayıcı maddeyi kullanmayı düşündüğünü söylediği de belirtilmiş.” Biri düşünmüş, diğerine söylemiş, o da gelip gazeteye belirtmiş yani!

Tahir Alperen de devamını getirmiş. Meğer 3 bin çapulcu 1 Haziran’da Ankara’da Başbakan Erdoğan’ın evini basmaya çalışmış. Çapulcular Erdoğan’ın İstanbul ve Ankara’daki Başbakanlık konutuna, Dolmabahçe çalışma ofisine ve Keçiören’deki evine eş zamanlı girmek istemişler. Neden eş zamanlı? Birine daha sonra girseler olmaz mı?

Sonuçlara bakılırsa çapulcular zamanlamayı tutturamadıkları için becerememişler! Keçiören’de devriye gezen Yunuslar 3 bin çapulcunun ev basma operasyonunu önlemiş. Habere göre zaten evde kimse de yokmuş.

Anlaşılan Karagül ve ekibi bu saçmalıkları yazmaya soyunmadan önce Tamer Korkmaz’a haber vermeyi unutmuşlar. Korkmaz direksiyonun ABD ve CIA’dan Alman Ergenekon’una kırıldığından bihaber yine Paul Wolfowitz’i hedef almış. Ve ekibi de ortaya çıkarmış: “Neo-Conlar, Mister Koç, Nakkaştepe, Divan Oteli, Gezi Parkı; ha, bir de TÜSİAD var…

Sırf Divan Oteli’ne yakın olsun diye eylem yeri Gezi Parkı olarak seçildi herhalde!

Geçiyorum. Üstelik ne son olarak Mehmet Eymür’ün deşifre ettiği Erdoğan-CIA görüşmelerine ne de Erdoğan’ın bugün hedef alınan Paul Wolfowitz’le yakınlığına, mektuplaşmasına değineceğim. İsteyen internetten kolayca erişebilir.

Ama şunları sormalıyım: Günlerdir Gezi olaylarının arkasında ABD ve CIA olduğunu yazan Yeni Şafak neden direksiyonu ansızın Alman Ergenekon’una kırdı? Bu hızlı değişiklikte Francis Ricciardone –Yalçın Akdoğan görüşmesinin bir etkisi var mı?  

Yoksa Amerika’nın, Amerikancı Erdoğan’ı Gezi üzerinden yıkmak istediği masallarını artık okur yemiyor mu? Daha inandırıcı bir hikâyeye mi ihtiyaç duyuldu?

Hadi birkaç soru daha soralım: ABD Erdoğan’ı neden yıksın? Tamam, ABD’deki bölünme Türkiye’ye yansıdı ve Erdoğan ile Gülen o nedenle karşı karşıya geldi ama seçenekler arasında Obama’ya Erdoğan’dan daha uygunu var mı? Ayrıca mesele Erdoğan’ı “hizada tutmak” ise ve ara sıra Gül-Arınç üzerinden bir ayar verilecekse, CIA’nın Gezi tezgâhına neden ihtiyaç olsun? Ayrıca ABD Erdoğan’ı yıkabilmek için neden Gezi gibi büyük ve riskli bir organizasyona başvursun? Anlaşmalar, sözleşmeler hatta Wikileaks belgelerine göre elde tutulan “8 hesap” şantajları varken, Washington neden halk hareketi riskini alsın?

Ve en önemlisi, Türk milletinin 11 yıllık zulme başkaldırmak için ille de ABD’den icazet alması mı gerekiyor? Kendi aklı, gücü yetmiyor mu?

Yanıtlar ortada: ABD’den icazeti Türk milleti değil, ancak Erdoğanlar alır!

Unutmadan, bir de öneri yapayım: Bari Alman Gladyosu deseydiniz, Alman Ergenekonu lafı çok sırıtmış!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
22 Haziran 2013

, , , , , , , , ,

Yorum bırakın

ÇİLLER’İ KİM KORUYOR?

Hani amacınız faili meçhul cinayetleri aydınlatmaktı? Hani hedefiniz çeteleri ortaya çıkarıp, yok etmekti? Hani “derin devletle” mücadele edecektiniz?

Çiller Özel Örgütü bütün kanıtlarıyla ortada, ama sesiniz çıkmıyor?

İttihat Terakki dönemine kadar bile gittiniz ama 15 yıl öncesine gözlerinizi kapatıyorsunuz!

NİMET BAŞ’IN MİSYONU

Çiller Özel Örgütü’nün varlığına, bu amaçla kurulduğu söylenen Meclis Darbeleri Araştırma Komisyonu’nda gözler kapatılmış önce. Milliyet’ten Fikret Bila’ya röportaj veren Tansu Çiller, bakın bu gerçeği nasıl da sergiliyor: “Sanıyorum Mehmet Şeker Bey sordu. Bu soru bana yöneltilince Komisyon Başkanı sayın Nimet Baş orada bana bir not göndererek ‘Cevap vermeyin bunlar mesnetsiz iddialar’ dedi. Anlaşılıyor ki Sayın Nimet Baş da Sönmez Köksal’ın belirttiği gibi gazete haberlerine dayalı bu raporun mesnetsiz ve saçma iddialar taşıdığı sonucuna varmıştı ve kaale almamamı istiyordu.” (Milliyet, 7 Ocak 2012)

Böylece Nimet Baş’ın da misyonunun ne olduğu somut olarak ortaya çıkmıştır. Zaten Komisyonda bu dosyayı perdeleyen Nimet Baş, bir röportajda, asıl hedefini açıklamaktadır: “28 Şubat süreci eğer bir yargılamaya konu olacaksa, bunun en önemli aktörü dönemin Genelkurmay Başkanı’dır.” (Milliyet, 7 Ocak 2012)

Anlaşılan Nimet Baş, eski Genelkurmay Başkanı Em. Org. İsmail Hakkı Karadayı’nın tutuklanmamasını kabullenememiş!

SÖNMEZ KÖKSAL İMZALI RAPOR

Tansu Çiller’e göre dönemin MİT Müsteşarı Sönmez Köksal “Özel Örgüt” raporunun “mesnetsiz ve saçma iddialar taşıdığını” düşünüyor. Köksal için rapor mesnetsizse de kendi imzasını taşıdığını özellikle belirtelim! Üstelik Köksal’ın raporla ilgili açıklamaları, rapordaki olguları yalanlamamaktadır!

Kaldı ki raporun ortaya çıkma serüveni de ortadadır: Doğu Perinçek, 600 sayfalık bir klasörden oluşan Çiller Özel Örgütü dosyasını, örgüt Susurluk’ta kamyona çarpmadan 16 gün önce, 18 Ekim 1996’da Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e sunuyor. Demirel dosyayı inceliyor ve “kişiye özel” damgasıyla, 8 Kasım 1996’da Başbakan Necmettin Erbakan’a gönderiyor. Başbakanlık Müsteşarı Kadri Keskin, “Başbakan, gerekli araştırma yapılarak düzenlenecek raporun çok acele tevdiini emretti” yazısıyla birlikte dosyayı MİT’e yolluyor. Dosyayı inceleyen MİT Müsteşarı Sönmez Köksal, 17 Aralık 1996 günü 60 sayfalık raporunu Başbakan Necmettin Erbakan’a sunuyor.

ÖZAL’DAN ÇİLLER’E DEVREDİLEN ÖRGÜT

Çiller Özel Örgütü raporunun yeniden gündeme gelmesi sonrası yapılan açıklamalar, şu gerçekleri iyice berraklaştırmıştır:

1. 28 Şubat’ın asıl hedefi Çiller Özel Örgütü adını taşıyan Gladyo’ydu. Nitekim Tansu Çiller, Fikret Bila’ya “28 Şubat’ın asıl hedefi bendim” derken bu gerçeği doğrulamaktadır. Pentagon’un 28 Şubat süreciyle ilgili belgelerinde “Türk Ordusu hizadan çıktı” saptamasının yer alması bundandır!

ABD’nin 28 Şubat’ı, Truva atları marifetiyle sakatlamak ve darbeye dönüştürmek istemesi, dersle doludur.

2. “Derin devlet” dedikleri Türk Ordusu değildir; Kontrgerilladır, Gladyo’dur, SüperNATO’dur… Türk Ordusu’nun kimi mensupları da Gladyo üyeliği yapmıştır ancak kurum bütünüyle Gladyo olmamıştır. Gladyo, ABD’nin Türk devletini yönetme aracıdır ve üst düzey üyeleri çoğu zaman sivildir!

3. Çiller, doğru başbakandır ama daha önemlisi Özel Örgüt’ün başıdır. Nitekim sonraki yıllarda hem Mehmet Eymür hem de Mehmet Ağar, CIA ajanlığı da tartışılan Başbakan Çiller’in, MOSSAD’la gizli görüştüğünü doğrulamıştır. Dahası Ağar, Özel Örgüt’ün silahları olan “kayıp silahların” bu görüşmelerdeki anlaşmalarla alındığını belirtmektedir. “Hani başbakanlar başbakanlarla, istihbaratçılar da istihbaratçılarla görüşürdü” diye sormamız bundandır.

4. O dönemde Çiller’in başında olduğu Özel Örgüt, bugün de başka liderlikler altında ayaktadır, faaldir. Üstelik Ergenekon tertibinin de yürütücüsüdür. Tertip, bu nedenle “Türk Ordusu’nu yeniden hizaya sokma operasyonu” olarak ilerlemiştir.

5. Ergenekon davasında 5 yıldır bir türlü örgüt bulunamamıştır çünkü örgüt dışarıdadır ve bugün Yeşil Gladyo’dur!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
8 Ocak 2012

, , , , , , , , , , , , ,

Yorum bırakın

EYMÜR: BALIKÇI, EMNİYET’İN ADAMI

Mehmet Eymür’ün sağ kolu olarak bilinen Cemal Alparslan Ertuğ, iki hafta arayla TvNet’teki İstihbarat isimli programa çıkarak ilginç açıklamalar yaptı.

Ertuğ’un sözleri Eymür’ün mesajları olarak algılandı.

MİT-HADEP GÖRÜŞMESİ

Programda kendisini “MİT’e bilgi veren adam” olarak tanıtan Cemal Alparslan Ertuğ, Ekim 1997’de yapılan MİT-HADEP görüşmesi hakkında konuştu.

Ertuğ, Beşiktaş-Serencebey’deki görüşmeye 8 kişi davetli olduğunu, ancak davetlilerden gazeteci olanının gerekçe bildirmediği halde toplantıya katılmadığını, Ahmet Türk’ün ise sağlık nedenleriyle gelemediğini belirtti. Ancak Ertuğ’a göre Ahmet Türk sonradan bu toplantıların devamı olanlara katılmış.

Ertuğ, ikinci programda, toplantıyaKürtler adına katılan 6 kişinin isimlerini verdi: Sedat Yurttaş, Sırrı Sakık, Güven Özata, Kemal Parlak, Recep Doğan, Selim Okçuoğlu.

MİT-EMNİYET MÜCADELESİ Mİ?

Cemal Alparslan Ertuğ, bu altı isimden özellikle Selim Okçuoğlu üzerinde durdu. Çünkü Okçuoğlu ile İlhami Işık arasında bir bağ vardı!

İlhami Işık, Ergenekon tertibinde Balıkçı kod adıyla yer alan ve Taraf’a yaptığı açıklamalarla bilinen kişiydi! Işık, Balıkçı olduğu ortaya çıkınca, Nagehan Alçı gibi dönem gazetecilerinin programlarında boy göstermiş ve devlet ile Öcalan arasında arabuluculuk yaptığını açıklamıştı.

Cemal Alparslan Ertuğ’un belirttiğine göre MİT, İlhami Işık hakkında bir araştırma yapmış ve onun Emniyet istihbaratla irtibatlı olduğu sonucuna ulaşmıştı!

Ertuğ, Balıkçı’nın kamuoyunu yanılttığını özellikle vurguluyor: “Görüşmelerde Balıkçı kod adı ile bilinen İlhami Işık yoktu. Işık, görüşmeler yapıldıktan ve Kürt aydın ve siyasetçilerin MİT’e verdikleri öneri raporundan sonra oluşturulan Sivil Toplum Kuruluşları’nda bulundu. İlhami Işık burada görüşmeleri farklı bir şekilde Emniyet İstihbarat’a rapor etti.

EYMÜR’ÜN MESAJI

Cemal Alparslan Ertuğ’un bir canlı yayın programına katılmasının esbabı mucibesi, tüm söylediklerine bakılırsa İlhami Işık’ın Emniyet istihbarat bağıydı!

Bu durumda şunu sormalıyız haliyle… Kendisi de Ergenekon tertibinde rol alan Mehmet Eymür, tertibin bir diğer elemanını neden açığa düşürdü? Üç olasılık üzerinde durabiliriz:

1) KONTRGERİLLA’DA ÇATLAK

İlginçtir Mehmet Eymür, son dönemde iki önemli çıkış yaptı. İlki eski Başbakan Tansu Çiller’in MOSSAD’la görüştüğünü açıklamasıydı! Ergenekon Davası’nda “tanıklık” yapan Eymür’ün sözleri şöyleydi: “Çiller ve Ağar MOSSAD’la görüşmeye girdiler. Beni dışarı çıkarttılar. Çiller ve Ağar ikilisi, MOSSAD’la Abdullah Öcalan pazarlığı yaptı. Ama karşılığında ne verdiler, onu bilmiyorum.”

İlginçtir, Eymür’den sonra Mehmet Ağar da geçen hafta bu sırrı ifşa etti ve Çiller’in MOSSAD’la görüştüğünü açıkladı! Ancak Öcalan’dan ziyade silah pazarlığı boyutuyla…

2) SAKIK KARDEŞLER

Mehmet Eymür’ün dikkat çeken ikinci çıkışı ise geçen haftalarda BDP milletvekili Sırrı Sakık’ı MİT’le irtibatlandıran açıklamasıydı! Sırrı Sakık, Eymür’e sert yanıt vermişti.

Ancak daha ilginci Eymür’ün bu suçlamasından kısa bir süre sonra Sırrı Sakık’ın kardeşi Şemdin Sakık’ın Ergenekon davasındaki gizli tanıklığını açıklamasıydı! İzleyen birkaç gün içerisinde, iki kardeşin birbirine ağır sözleri gazetelere yansıdı!

3) AKP-PKK GÖRÜŞMELERİ

AKP ile PKK görüşmelerinin yeniden kamuoyu önünde ısıtıldığı (hatta başladığı!?) bu süreçte, MİT ile HADEP’in 1997 tarihli görüşmesinin gündeme getirilmesi acaba bir anlam ifade ediyor mu?

Zira Ertuğ’un 1997’deki görüşmeye dair değerlendirmesi de mesaj içeriyor: “İlk Oslo görüşmesi (1997’yi kastediyor) siyasi inisiyatif ile başlamadı. Bu inisiyatif devlet tarafından kullanıldı. (…) Görüşmeden sonra bu ekip üç sayfalık çözüm önerisi hazırladı, MİT’e verdi. Bu raporda Kürt aydın ve siyasetçilerin siyaset ve özgürlük alanlarının genişletilmesiyle ilgili talepleri oldu. Bu raporda bir pazarlık söz konusu olmadı. O süreç sabote edilmeden önce Abdullah Öcalan da sürece sıcak bakıyordu.”

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
17 Kasım 2012

, , , , , , , , , , , , , , , ,

Yorum bırakın

GLADYO – ERGENEKON ÇARPIŞMASI

Kemal Burkay gibi isimlere söyletilen “Ergenekon, NATO tarafından kurulan Gladyo’dur” sözleri, ne genel kamuoyunu ikna eder ne de 2001’den beri yaşanan Ergenekon – Gladyo çarpışmasını perdeler! Ancak Burkay’a Türkiye’de açıktan “federasyonu” savunma olanağı sağlar!

Bir de Mehmet Ağar var elbette… Meclis Darbe Komisyonu’na “Türkiye’de kontrgerilla yok” demesi hem Burkay’ı tamamlamakta hem de “ama JİTEM vardı” diyerek asıl saflaşmaya işaret etmektedir!

O saflaşma şöyledir: Gladyo, Kontrgerilla, Susurluk bir tarafta, Ergenekon ve TSK diğer taraftadır!

Saflaşmanın diğer aktörleri de aslında meydandadır.

İŞTE GLADYO’NUN ELEMANLARI

Eski Emniyet Genel Müdürü Refet Küçüktiryaki, açık açık Gladyo’nun elemanı olduğunu söylüyor: “Beni Emniyet Genel Müdürü yapan, Başbakan Süleyman Demirel değildir. Ben, beni keşfeden Amerikan Hükümetinin Ankara temsilcilerince tavsiye üzerine bu göreve atandım.

Peki, bir Gladyo elemanı olarak ne yapmış Küçüktiryaki? Onu da Emniyet Genel Müdürü olduğu sırada Kenan Evren’e yazdığı ve Cumhurbaşkanlığı arşivinden çıkan imzalı mektubundan öğreniyoruz: “Yavuz Sultan Selim’den sonra en büyük Alevi Kızılbaş düşmanıyım. Malatya il merkezindeki 40 bin Alevi’ye kan kusturdum. Türkiye’de ilk defa resmi olarak Alevi soykırımını devlet adına başlatan benim.”

Peki, Küçüktiryaki bu görevleri kiminle birlikte yerine getirmiş? Onu da açıklıyor: “76 yılında ben Malatya’da Valiyken Malatya Emniyet Müdürü olan – ki o da en az benim kadar Alevi-Kızılbaş kasabıdır- Abdülkadir Aksu’yu yardımcım yaptım. Ankara’da Alevi-Kızılbaşların oturduğu ‘Kurtarılmış Bölge’ adlı semtlere kan kusturan Reşat Akkaya’yı Ankara Emniyet Müdürü yapan benim.”

Aksu kim? AKP kurucusu, milletvekili, bakanı, genel başkan yardımcısı; hem Özal’ın hem Erdoğan’ın adamı!

ÖZAL-ÇİLLER-ERDOĞAN’IN ORTAK ÖRÜGÜTÜ

Gladyo’yu sergilemeye Mehmet Ağar’ın ifadeleriyle devam edelim.

Mehmet Eymür’den sonra Mehmet Ağar da, Başbakan Tansu Çiller’in MOSSAD’la görüştüğünü açıklıyor! Hani başbakanlar başbakanlarla, istihbaratçılar istihbaratçılarla görüşürdü!? Çiller başbakan mıydı, yoksa istihbaratçı mıydı?

Ağar, devlette kaydı bulunmayan “kayıp silahların” Başbakanlık talimatıyla alındığını da, Çiller ve MİT müsteşarıyla birlikte MOSSAD’la kapalı kapılar ardında görüştüklerini de açıklıyor.

Heyette bulunan ama içeri sokulmayıp kapıda bekletilen İbrahim Şahin’in konumu öğreticidir. Susurluk sürecinde tüm suçların üzerine yıkılmaya çalışıldığı Şahin, şimdi de Ergenekon Davası’nda tutuklu yargılanmaktadır!

Ağar’ın ifadeleri 28 Şubat ve Susurluk karşıtlığını ve aslında Galdyo – Ergenekon çarpışmasını da berraklaştırıyor. Ağar hem Susurlukçu Abdullah Çatlı’yı kullandıklarını, Bucak’lara ihtiyaçları olduğunu açıklıyor, hem de Çiller’in talimatıyla İsrail’den alınan ve Polis Özel Harekât’a dağıtılan silahlara 28 Şubatçıların el koyduğunu belirtiyor.

Evet, bugün Gladyo ile Ergenekon çarpışmaktadır ve gazeteci Can Dündar Ergenekon Davası’nda tanık olarak dinlenirken o nedenle “benim bahsettiğim Ergenekon bu değildi” demiştir!

Çünkü Gladyo diye yargılananlar, Gladyo’ya karşı 40 yıldır savaşanlardır!

AMERİKAN KEŞİFLERİ

Refet Küçüktiryaki, ABD’nin Ankara temsilciliğince keşfedildiğini ve sonrasında Emniyet Genel Müdürlüğü’ne kadar yükseltildiğini açıklıyor. Galdyo’nun tarihi bu tip ilişkilerle doludur.

Başbakan Tayyip Erdoğan da, daha Refah Partisi’nin Beyoğlu İlçe Başkanı’yken ABD’nin Ankara Büyükelçisi Morton Abramowitz tarafından keşfedilmişti. Abramowitz’in Ruşen Çakır aracılığıyla temas kurduğu Erdoğan, ardından hızla en yukarıya kadar tırmanmıştı!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
13 Kasım 2012 

, , , , , , , , , , , , ,

1 Yorum

SAKIK NEYE TANIK?

PKK’nin eski 2 numarasının TSK’nin yargılandığı Ergenekon Davası’nda tanık olması, kuşkusuz bir Gladyo marifetidir.

Gladyo marifeti, Şemdin Sakık’ın tanıklığının yandaş gazetelerde nasıl yer aldığıyla da sergilendi. Öyle ki bu gazetelere göre Sakık şu üç ilişkiye tanıktı:

1) PKK, Doğu Perinçek ve Yalçın Küçük’le ilişkiliydi. Bu iki isim PKK’nin koordinatörüydü.

2) PKK, İran’la ilişkiliydi öyle ki Tahran örgüte uçak bile verecekti.

3) PKK’nin bilinen en kanlı eylemler, aslında TSK’nindi.

Bu üç saçmalığa inandırıcılık katmak için de yine tipik bir Gladyo taktiğine sarılmışlar ve 99 yalanın içine bir de doğru eklemişler. Sakık, Taraf gazetesinin PKK bülteni gibi çıktığını ve Cengiz Çandar’ın örgüte militanlarından daha yararlı olduğunu savunuyor.

Sakık’ın AKP’ye övgüleri de görevinin karşılığıdır.

Ancak tıpkı Tuncay Güney gibi o da, verilen görevle çapının ters orantılı olmasından ötürü, kendisinde olağanüstü güçler olduğuna inanmaya başlamış! Öyle ki, Öcalan’ı bile kendisinin getirttiğini söylüyor: “Öcalan’ın Şam’dan getirilmesi tamamen benim geliştirdiğim plan çerçevesinde oldu.

YA ABD-PKK İLİŞKİSİ?

Doğu Perinçek ve İran’ı PKK’yle irtibatlandıran Şemdin Sakık’ın ABD-PKK ya da İsrail-PKK bağına dair tek bir şey söylememesi, bu operasyonun hedefini ortaya koymaktadır.

Nazlı Ilıcak gibi en profesyonellerinin, Şemdin Sakık’ı aklamaya dönük ve “Parmaksız Zeki”den bir melek çıkarma gayretli yazıları da, Gladyo operasyonunu ele vermektedir.

F tipi yayın organlarının Sakık’ın tanıklığını MİT servisli fotoğraflarla süslemeleri ise operasyonun araçlarını sergilemektedir.

SAKIK NEDEN TANIK?

Tertibin sahiplerinin böylesi bir rezilliğe soyunması iki telaş ve bir görevle açıklanabilir:

1) 29 Ekim’de Ulus-Anıtkabir hattında ayağa kalkan kesimlere barikat kurabilmek. Ki bu barikatı kurabilmek için dört koldan çalışıyorlar. “Perinçek çalıyor, Kılıçdaroğlu oynuyor” başlıkları ile Şemdin Sakık’ın tanıklığı bu telaşın gereğidir.

Cumhuriyetin yeniden inşası anlamına gelen bu ayağa kalkma eyleminin bu kez 10 Kasım’da önüne geçebilmek, Cumhuriyet yıkıcıları için acil görevdir. Tarih, bu göreve alet olarak Anıtkabir’i 09:05’te kapatanları da yargılayacaktır!

2) Şemdin Sakık’ın tanıklığı, çöken bir tertibe can katma hamlesidir aynı zamanda. Ancak nafiledir!

3) Şemdin Sakık’ın tanıklığıyla, AKP’nin “Kürt Açılımı” görevi arasında da kuşkusuz bir bağ vardır.

Geçmişte TSK’yi PKK’ye pusu kurmakla suçlayanların, “meğer PKK’nin bir numarası Karayılan değil Cemil Bayık’mış” türünden haberleri bugün neden servis ettiği sorgulanmalıdır.

İşi “İyi PKK, kötü PKK” safsatasına kadar vardıran bu çift meslekli gazetecilerin, Kürt Koridoru” planındaki görevleri açıktır.

EYMÜR, SIRRI SAKIK’I NEDEN HEDEF ALDI?

Şemdin Sakık’ın tanıklığının 6 Kasım’da aleniyet kazanmasından bir hafta önce Mehmet Eymür’ün ortaya çıkması ve BDP milletvekili Sırrı Sakık’ı MİT ile irtibatlı ilan etmesi dikkat çekicidir.

Ergenekon tertibinin kilit isimlerinden Eymür özetle şunları söylemişti: “Sırrı Sakık, Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım ile görüşürdü. Ağabeyi Şemdin Sakık’ın da teslim olmak istediğini o söyledi…

Kamuoyuna yansıdığı kadarıyla iki kardeş konuşmuyordu bile. Peki, Eymür neden Sırrı Sakık’ı hedef almıştı?

Atlantik, Suriye’de ve Kürt Koridoru’nda bölünürken, Açılım’da da mı bölünüyordu acaba?

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
8 Kasım 2012

, , , , , , , , ,

Yorum bırakın

KÜRT MESELESİ VE İSTİHBARAT OPERASYONLARI

Biliyoruz ki İmralı-Diyarbakır-İstanbul üçgeninde yeni bir Oslo süreci başlatıldı. Bu sürece dair görünen temasları beş grupta toplayabiliriz:

1) Abdullah Gül-BDP, Cemil Çiçek-BDP, Mahir Ünal-BDP görüşmeleri. Böylece Cumhurbaşkanlığı, TBMM ve AKP, BDP ile görüşmüş oldu.

2) Başbakan Erdoğan’ın “İmralı ile görüşülür” sözleri Erdoğan-Öcalan müzakeresine yani yeni bir Başbakanlık-PKK pazarlığına işaret etmektedir.

3) “Temas grubu” isimli Diyarbakır merkezli akil adamların görüşmeleri…

4) Mesud Barzani-Leyla Zana görüşmesi de yeni Oslo sürecinin Kuzey Irak ayağına işaret etmektedir.

5) CIA Başkanı, ABD Genelkurmay Başkanı ve Pentagon’un sıralı yetkililerinin Türkiye ziyaretini de doğrudan bu süreç içerisinde değerlendirebiliriz.

Zira Kürt meselesini Türkiye-Irak-Suriye üzerinden “çözmek” ABD’nin planıdır ve hedef, Irak’ın kuzeyini Suriye’nin kuzeyi üzerinden Akdeniz’e açmak ve ardından Türkiye’nin güneydoğusu ile birleştirerek Diyarbakır başkentli Büyük Kürdistan kurmaktır.

EYMÜR NEDEN SAKIK’I HEDEF ALDI?

Sürecin “istihbarat operasyonları” bölümü de elbette yürürlükte. Bakın son günlerde neler oldu:

1) Savcılık, Taraf gazetesi çalışanlarını dinleyen ve izleyen MİT personeli için Başbakanlık’tan soruşturma izni istedi.

İlginçtir, konu hükümet çevrelerince “2. MİT operasyonu” olarak yorumlandı. Anımsayacağınız gibi Savcılık, Cemaat-AKP savaşı olarak değerlendirilen ilk operasyonda, KCK davası kapsamında Müsteşar Hakan Fidan ile birlikte bazı MİT yetkililerini almak istemiş, AKP adamlarını yeni yasa çıkararak kurtarmıştı.

Taraf gazetesi yöneticilerinin izlenmesi davasında MİT’çilerin yeniden soruşturulmak istenmesi ve bunun hükümet çevrelerinde Kürt meselesiyle irtibatlandırılması oldukça anlamlıdır!

2) Eski MİT’çi Mehmet Eymür yine ortaya çıktı ve BDP milletvekili Sırrı Sakık’ı zan altında bırakan kimi açıklamalar yaptı. Ergenekon tertibinde de roller üstlenen Eymür, özetle şunları söyledi: “Sırrı Sakık, Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım ile görüşürdü. Ağabeyi Şemdin Sakık’ın da teslim olmak istediğini o söyledi…

Sakık, beklenildiği gibi iddiaları çok sert bir üslupla reddetti. Ancak yine de Ankara kulislerinde şu soru soruluyordu: “Diyelim ki Eymür’ün iddiası doğru ve Sırrı Sakık MİT ile irtibatlı. Peki, o zaman Eymür tam da bu zamanda neden Sakık’ı deşifre etti?”

Soruya yanıt oluşturabilecek bilgilere sahip değiliz. Ancak oğlu intihar eden Sırrı Sakık’ın başsağlığı dileyen Erdoğan’la yaptığı telefon görüşmesinin ardından, Başbakan’ı Leyla Zana’dan sonra “çözümün” adresi olarak sunan ikinci BDP’li olduğunu belirtmeliyiz.

ABD NEDEN KARAYILAN’I FEDA EDİYOR?

3) Önce ABD’nin Ankara Büyükelçisi Francis Riciardone ardından da birlikte basın toplantısı yapan ABD Savunma Bakanı Leon Panetta ve ABD Genelkurmay Başkanı Martin Dempsey, Türkiye’ye “Bin Ladin usulü” terörle mücadele yöntemi önerdiklerini açıkladılar.

Başbakan Erdoğan, Ricciardone’nin ilk ifşaatından sonra, Bin Ladin ile Murat Karayılan’ın farklı şartlarda yaşadığına dikkat çekmişti. Acaba Abdullah Öcalan’ı Türkiye’ye idam edilmemesi artıyla teslim eden ABD’nin Murat Karayılan’ı Bin Ladin gibi yok etmeyi önermesi ne anlama geliyor?

4) Erdoğan’ın “İmralı’yla görüşülür” açıklaması BDP içinde kimi isimleri karşı karşıya getirdi. Örneğin Hasip Kaplan açıklamadan memnuniyetini dile getirdi fakat Selahattin Demirtaş, Kaplan’ın “şahsi düşüncesine” katılmadığını ilan etti.

5) Suriye’nin Halep şehrinde ilginç bir olay yaşandı. Esad karşıtı Özgür Suriye Ordusu, PYD’nin organize ettiği bir yürüyüşe ateş açtı ve 5 kişiyi öldürdü.

PKK’ye yakınlığıyla bilinen Fırat Haber Ajansı, haberi “hem Beşar Esad, hem de Özgür Suriye Ordusu Kürtleri hedef aldı” diye verdi. Ajansa göre önce Beşar Esad kuvvetleri Halep’te Kürtleri hedef almıştı, ardından ise Özgür Suriye Ordusu, Esad’ı protesto etmek için yürüyüş yapan Kürtlere saldırmıştı!

Tüm bu gelişmelerin ne anlama geldiğini önümüzdeki günlerde de incelemeyi sürdüreceğiz…

Mehmet Ali Güller
Aydınlık gazetesi
28 Ekim 2012

, , , , , , , , , , , , , , , ,

Yorum bırakın

EYMÜR PORTRESİ

MİT-CIA-Kontrgerilla üçgenindeki hemen her olayın başoyuncusu durumundaki Mehmet Eymür, önceki gün Silivri’deydi. Mahkemenin tanık sıfatıyla çağırdığı ancak “çok şey biliyorum, ama Ergenekon’u bilmiyorum” dediği andan itibaren neredeyse sanık pozisyonuna düşen bir Eymür izledik biz.

SALLAYAN EYMÜR

İzlenimlerimize, Eymür’ün kişiliğini ve ruh halini ortaya koyan kimi sözleriyle başlayalım. Av. Hasan Basri Özbey soruyor: “Doğu Perinçek’in Hizbullah’ı yönlendirdiğini yazdınız sitenizde. Belgeniz nedir?”

Ermür’ün yanıtı şöyle: “Valla işte siz bazen yazınca, üstüme gelince, işte ben de öyle …”Av. Hasan Basri Özbey tamamlıyor Eymür’ün cümlesini: “Sallıyorsunuz yani.”

Eymür gülüyor, sanıklar gülüyor, avukatlar gülüyor, izleyiciler gülüyor, hatta mahkeme görevlileri gülüyor ama ciddiyeti elden bırakmamaya kurulu Hâkim gülmüyor, üstelik izleyicilere “gülmeyin, atarım” diye kızıyor!

Eymür’ün bu “sallamacı” kişiliği şu itirafa dönüşüyor ardından: “Hizbullah’ı resmi makamlar kurdu ama örgüt sonra kontrolden çıktı.”

EYMÜR’ÜN BELGESİ TİKKO’DAN

Eymür, duruşmanın daha ilk bölümünde mahkeme heyetine Perinçek’le ilgili bir dosya verdi. Sanıkların ya da Avukatların soruları karşısında her çaresizliğe düştüğünde ise o dosyaya sığınıp, “bilgiler orada var” dedi.

Akşama doğru, Perinçek 12 Mart dava dosyasının istenmesini talep ettiğinde, Üye Hâkim Sedat Sami Haşıloğlu “zaten burada” deyip, Eymür’ün sabah verdiği dosyayı havaya kaldırdı. Sonra da teyit etmesi için Perinçek’e verdi.

Muhtemelen o an MİT’in tarihine kara bir leke olarak düşmüştür. Zira Eymür’ün çok önemli dosya diye verdiği şey, TİKKO’nun Perinçek’i hedef alan yazıları çıktı.

Bu durumda şu çelişki haliyle aklımıza takıldı: TİKKO’nun yazdıklarını MİT mi kullanıyordu, yoksa MİT’in yazdıklarını TİKKO mu kullanıyordu?”

EYMÜR’ÜN PERİNÇEK KOMPLEKSİ

Gün boyu incelediğim Eymür’e dair en somut saptamam şu: Eymür, travmaya dönüşmüş bir Perinçek kompleksi içinde! Üstelik Perinçek, kendisini için “düşman olabilecek bir insan değil” demesine rağmen…

Örneğin, müvekkilini “ulusalcı” olmakla itham eden Eymür’e avukat “ulusalcılık nedir” diye soruyor. Eymür’ün yanıtı: “Ulusalcılık, işte malumunuz, Aydınlıkçıların çıkardığı bir şey.”

MİT bu kadar cahil yetiştiremeyeceğine göre, Eymür’ün yanıtı artık psikiyatrinin alanına giriyordur!

Eymür’ün Perinçek kompleksi, belli ki onda ciddi sıkıntılar yaratıyordu. O sıkıntılı kafa da, örneğin Aydınlıkçıların anti-Amerikancılığı mahkemede gündeme geldiğinde, kısa devre yapıyordu.

Eymür’ün şu sözlerine başka bir açıklaması olan lütfen beni bilgilendirsin: “Aydınlıkçıların anti-Amerikancı olduklarına inanmıyorum. Çünkü Aydınlık Dergisi’nin Washington temsilcisi, ABD vatandaşı olan bir Yahudi’yle evliydi.”

ÇİLLER MOSSAD’A NE VERDİ?

Belgesi “sallamalı”, kaynağı TİKKO olan Mehmet Eymür’ün acaba çalışma arkadaşlarıyla, amirleriyle ilişkisi nasıldı?

Gün boyu sorular karşısında mahkûm olan Eymür, son 30 yıldır çalıştığı hemen her ismi suçladı, açığa düşürdü, ihbar etti. Nuri Gündeş, Sönmez Köksal, Şenkal Atasagun, Emre Taner başta olmak üzere tüm eski amirlerini “açığa düşürmekten” çekinmeyen Eymür, eski Başbakan Tansu Çiller’i zor duruma soktu.

Eymür’ün şu itirafı karşısında Çiller açıklama yapmak ve hesap vermek durumundadır artık: “Çiller ve Ağar MOSSAD’la görüşemeye girdiler. Beni dışarı çıkarttılar. Çiller ve Ağar ikilisi, MOSSAD’la Abdullah Öcalan pazarlığı yaptı. Ama karşılığında ne verdiler, onu bilmiyorum.

Başbakanlar başbakanlarla, istihbaratçılar istihbaratçılarla görüşür, kuraldır. O yüzden merak ediyoruz ve soruyoruz: “Çiller MOSSAD’a ne verdi?

Ve izlenimlerimizi bitirirken başka bir kirliliğe dikkat çekiyoruz. Eymür’ün Perinçek’in bir sorusu karşısında söylediği şu söz, belki de “kasetli siyaset” yapılan geçen döneme aslında ışık tutuyordu: “İstihbaratta yatak odaları çok önemlidir.

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
8 Ağustos 2012

, , , , , , , , ,

Yorum bırakın

ASAF GÜVEN AKSEL’İN VİCDANI

Dönekler, döndükleri yere ne zaman ateş açsa, eski kimlikleriyle anılırlar. Çünkü o eski kimlik, döndüren sistemin silahı olur aynı zamanda…

Yani Halil Berktay, varsayalım ki alanı olan tarih konusunda iyi bir çalışma yaptı, o zaman kimliği Prof. Dr.’dur, bilim adamıdır, Sabancı Üniversitesi öğretim üyesidir vs…

Ama Halil Berktay Sol’a küfretse, hemen “eski Aydınlıkçı” oluverir!

İşte bu “eski Aydınlıkçı” Halil Berktay, 1 Mayıs 1977’nin “sol içi çatışmadan ibaret” olduğunu iddia etti geçenlerde. Şimdi açtığı yoldan, en başta 1 Mayıs 77 katliamının tertipçileri ilerliyor!

KONTRGERİLLAYI AKLAMAK, KONTRGERİLLA FAALİYETİDİR

Bu iddia, bir zihnin 35 yıl sonra açılması olayı değildir elbette. Düpedüz “kontrgerillayı aklama” girişimidir. Ve “kontrgerillayı aklama” girişimi nesnel olarak bir kontrgerilla faaliyetidir!

Anlaşılan Türkiye’de “hem gerilla hem de kontrgerilla eğitimi alan” tek kişi, sadece şimdilerde Mehmet Eymür’ün sağ kolu olarak Ergenekon tertiplerinde rol alan eski THKO’lu kişi değilmiş!

Öte yandan, “eski Aydınlıkçı” olarak Halil Berktay’ın bu kontrgerillayı aklama girişimine çok şaşırmadığımı da belirtmeliyim. Berktay’ın diğerlerinden ne eksiği var ki?!

AYDINLIK, KONTRGERİLLAYLA MÜCADELENİN ADIDIR

Ancak yeni bir “eski Aydınlıkçı” olan Asaf Güven Aksel’in, Berktay’ın sıktığı silahın ve attığı merminin izinden giderek “Aydınlıkçılara” ok atması, her şey bir yana, “vicdan” adına üzdü beni…

“Eski Aydınlıkçı” olan Asaf Güven Aksel, Sol Haber’deki 5 Mayıs tarihli yazısında bakın ne diyor: “Berktay’ın ‘bu katliamda devletin rolü yoktu’ demesini çıkarın, kalan kısmı, o zamanlar içinde yer aldığı siyasi oluşumla paralellik gösterir.”

İzninizle, Asaf Güven Aksel’e artık doğrudan seslenerek yazacağım:

İnsaf! Varsayalım ki bu yazdığına inanıyorsun… Hadi Halil Berktay’ın Aydınlıkçılığı çok eski ama sen daha 6-7 yıl önce Aydınlık Dergisi’nin Genel Yayın Yönetmeni’ydin! 1 Mayıs 1977’ye dair bu değerlendirme sende yeni mi ortaya çıktı?

“Aydınlıkçılar” için diyorsun ki: “… biricik sorumlu olarak bu ‘üçlü blok’un ‘tekke şefleri’nin görülmesi gerektiğini o kadar vurguladılar ki, ne MC, ne polis, ne kontrgerilla bu tertipte görülür oldu.

İnsaf! Ortada üçlü blok mu var? Sence Berktay, Sol içindeki meseleler aydınlansın diye mi bu çıkışı yaptı? Sol’a toptan saldırı yapıldığını görmüyor musun? Bu yıl 1 Mayıs’ta da görüldüğü gibi Sol yükselişe geçiyor… Bu dalgaya şimdiden barikat kurmaya çalıştıklarını anlamıyor musun?

İnsaf! Kontgerilla şeflerinin bile anılarında itiraf ettiği şu gerçeği bilmez misin sen: Kontrgerillayla mücadeleden Aydınlık’ı çıkar, geriye mücadele kalmaz!

AYDIN, VİCDANLI İNSANDIR EN BAŞTA

1978’deki kontrgerilla yazı dizisini unuttun mu? Hadi daha yeni tarihlerden anımsatayım: Susurluk konferanslarımızı, Çiller Özel Örgütü’ne karşı mücadelemizi unuttun mu?

Hadi “Resmi Belgelerle Kontrgerilla ve MHP” kitabı ya da Ömer Tanlak’ın veya Ali Yurtaslan’ın “itiraf” kitapları çok gerilerde kaldı. Doğu Perinçek’in yazdığı “Gladyo ve Ergenekon” kitabını ya da Ferit İlsever’in yazdığı üç ciltlik “Kontgerilla” külliyatını da mı görmedin, duymadın?

Gladyo faaliyetlerini, SüperNATO cinayetlerini ortaya çıkarmış “Aydınlık”ı basın tarihinden çıkarsan, geriye ne kalır?!

Hayat elbette hepimizi, bir gün bir yerlere götürür, sürer, taşır… Ama sahile vuran kum, denizden geldiğini inkar etmezken, insan nasıl unutur?!

Lütfen, Asaf Güven Aksel’in içindeki o vicdanı öldürme!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
10 Mayıs 2012

, , , , ,

Yorum bırakın

SUSURLUK DIŞARIDA, ERGENEKON İÇERİDE

Tüm gazetecilik okulları, Mahmut Övür’ün “28 Şubatçılar Susurluk’u unutturdu” başlıklı yazısını, “dezenformasyona örnek olarak öğrencilerine okutmalı! Hatta istihbarat kurumları da örnek uygulama diye incelemeli!

Mahmut Övür, 28 Şubatçıların bir taşla iki kuş vurduğunu, irtica tehlikesi adı altında hem Refah Partisi’ni indirdiklerini, hem de halkın Susurluk’ta ortaya çıkan “kirli devlet”e karşı mücadelesini boşa çıkardıklarını savunuyor! (Sabah, 15 Nisan 2012)

Övür, 30 milyon insanın katıldığı “Sürekli Aydınlık için bir dakika karanlık eylemi”nin, 28 Şubatçıların usta manevrasıyla Refah Partisi’ne yönlendirildiğini savunuyor.

Bu eylemlere “glu glu dansı” diyerek tepki gösteren Başbakan Necmettin Erbakan ile “mum söndü oynuyorlar” diyerek bel altı saldıran Adalet Bakanı Şevket Kazan ise haliyle Mahmut Övür’e göre tezgâha gelmiş oluyorlar!

Nitekim 28 Şubatçıların bu oyunu, Refahyol’un DYP kanadının da işine gelmiş, zira bir ayakları Susurluk’un içindeymiş! Ancak Mahmut Övür, okları Çiller’den ziyade Demirel – Cindoruk ikilisine yöneltmek için şu yola başvurmuş: Güya DYP’nin bu kirli ilişkisi, Refah Partisi ile koalisyonundan önce, SHP ile birlikte iktidarken kurulmuş!

Övür’e göre askerlerin 28 Şubat sürecinde Demirel – Cindoruk ikilisi üzerinden DYP’nin içini oyması, bundanmış!

Böylece 28 Şubatçılar “Sürekli Aydınlık için bir dakika karanlık eylemi”ni rotasından çıkarıp, “şeriata karşı” mücadelenin bir parçası haline getirmiş. Övür, yazısını şöyle bitiriyor:

“Bir anlamda 28 Şubatçılar, Refah’la birlikte DYP’ye de yüklenerek onları mağdur durumuna getirdi. Oysa DYP, Susurluk’u yaratan ve 93’te bir nevi gizli darbeyle kendi komutanlarına suikast yapan, ülkeyi faili meçhuller diyarına dönüştüren zihniyetin siyasi ayağıydı. Belki 28 Şubat’ın mağduru oldular ama Susurluk’un da failleriydi… Peki, bir gün Susurluk’un kara defteri açılmayacak mı?”

Açalım:

SUSURLUK İKTİDARI: REFAHYOL

Susurluk Gladyo’ydu, Tansu Çiller’di, Çiller’in özel örgütüydü!

Tansu Çiller’in danışmanı Mümtazer Türköne’nin bugün 28 Şubat operasyonunu şu sözlerle selamlaması boşuna değildir: “Benim gibi intikam duyguları ile son 15 yılı geçirenlerin yüreği soğusun. Ben intikam istiyorum. Hem de en şiddetlisini…” (Zaman, 15 Nisan 2012)

28 Şubat, Susurluk iktidarını hedef aldı. Susurluk iktidarı, Refahyol’du!

KİM, HANGİ CEPHEDE?

28 Şubat, Susurluk’u hedef aldı. O gün Susurluk’u hedef alanların bugün Ergenekon tertibi ile tutuklanması anlamlıdır.

Susurlukçular dışarıda, Susurlukla mücadele edenler ise içeridedir.

28 Şubatçılar ve Ergenekoncular bir tarafta, Gladyo ve Susurlukçular diğer taraftadır.

Örneğin Doğu Perinçek: 28 Şubat sürecini desteklemiştir, Susurluk’un üstüne gitmiştir; bu nedenle de Galdyo’nun baş düşmanıdır ve bugün Ergenekoncu olarak içeridedir!

Örneğin Süleyman Demirel: 28 Şubat sürecini desteklemiştir, Susurluk’un başta Azerbaycan darbe girişimi olmak üzere pek çok eylemini engellemiştir; bu nedenle bugün hedeftir!

Örneğin Mehmet Eymür: Gladyocudur, Susurlukçudur, bu nedenle 28 Şubat’ta görevden alınmıştır, kovulmuştur ve bugün Ergenekon tertibinde tanıktır!

Örneğin Fethullah Gülen: Gladyo’nun Erzurum şubesidir, 28 Şubat’ta ABD’ye kaçmıştır ve bugün talebeleri Ergenekon tertibinin merkezindedir!

Yani Doğu Perinçek ve Süleyman Demirel Türkiye cephesinde, Mehmet Eymür ve Fethullah Gülen ise Küçük Amerika cephesindedir.

Küçük Amerikacıların dün Azerbaycan’da, bugün Suriye’de Batı adına operasyon yürütmeleri, ayaklarının izidir!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
18 Nisan 2012

, , , , , , , , , , , , , ,

Yorum bırakın

MİT OLAYI VE GLADYO’DA ÇATLAK

Fethullah Gülen’in cemaatine “Bir kere daha kefeni yırtıp, bir kere daha yeniden gömlek giyin” demesiyle yeni bir boyut kazanan AKP – Cemaat mücadelesinin sebebi nedir?

Erdoğan’ın, partisine Atlantik ilişkileri sağlayan Fethullah Gülen’e yargıyı, emniyeti ve mülki idareyi sunması, Cemaate yeterli gelmedi mi?

ABD içindeki Ortadoğu stratejisi çatışmasıyla ve ABD ile İsrail arasındaki çelişmelerle, Erdoğan ile Gülen arasındaki çelişmelerde paralellik var mı? İnceleyelim:

İLK ÇATIŞMA: MAVİ MARMARA OLAYI

AKP ile Cemaat arasında giderek sertleşen mücadelenin başlangıcı Mavi Marmara olayıdır.

9 yurttaşımızı yitirdiğimiz, İsrail’in Gazze’ye gitmek isteyen Mavi Marmara gemisine yaptığı askeri müdahale Erdoğan ile Gülen’i karşı karşıya getirmişti.

Erdoğan İsrail’i “devlet terörü” yapmakla suçlarken, Fethullah Gülen Wall Street Journal’e yaptığı açıklamada, İsrail’le uzlaşılmamasını eleştirmiş ve AKP’nin yol verdiği İHH’nın İsrail’in onayı olmadan yola çıkmasını “otoriteye başkaldırı” olarak nitelemişti.

O gün genel medyanın üzerinde çok durmadığı bu farklı tutum, giderek derinleşecekti…

ABRAMOWİTZ, ERDOĞAN’I HEDEF ALDI

AKP ile Cemaat arasında çelişmelerin derinleştiği bu son dönemde, ABD’den ilginç bir çıkış gelmişti.

Erdoğan’ı bulunduğu makamlara çıkaran isimlerden eski ABD Büyükelçisi Morton Abramotiwz, Hürriyet’te, Başbakan’ı tiranlıkla suçlamıştı!

EYMÜR’ÜN ROLÜ

Gözaltına alınan ve açıklamalarına “resmiyet” kazandırılan eski MİT’çi Mehmet Eymür, ifadesinde, eski Başbakan Tansu Çiller’in MOSSAD’la görüştüğünü ifşa etti. Bu aynı zamanda Türk Gladyo’sunun açığa düşürülmesiydi.

Kâşif Kozinoğlu, şüpheli ölümünden önce Aydınlık’a gönderdiği notlarında, Eymür’ün, Gülen’in 50 bin dolar maaşlı adamı olduğunu belirtmişti!

MOSSAD’IN HAKAN FİDAN’A TEPKİSİ

Erdoğan’ın 26 Mayıs 2010’da MİT Müsteşarı olarak atadığı Hakan Fidan’ı bu makama çok önceden hazırladığı belliydi.

Fidan daha 2008 yılında Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’nda Türkiye temsilcisiyken, İran’ın barışçıl amaçlarla nükleer program geliştirme hakkına sahip olduğunu söylemiş ve İsrail’in tepkisini çekmişti.

İsrail, Türkiye ile İran arasındaki “uranyum takası” anlaşmasının mimarı olarak da Hakan Fidan’ı görüyordu.

Fidan MİT Müsteşarı olduğunda, Haaretz gazetesi, onun Davutoğlu ile birlikte Mavi Marmara olayını planladığını ve Türkiye’nin İran’la ilişkilerini geliştirmesinde rol aldığını yazarak, İsrail’in hoşnutsuzluğunu dile getirdi.

Hoşnutsuzluğun boyutu, İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak’ın 1 Ağustos 2010’daki sözlerinde dana net görülüyordu: “İran destekçisi bir adam Türkiye MOSSAD’ının başına atandı. Onların elinde önemli miktarda sırrımız var. Son iki aydaki izlenimimiz, bu sırları İran’a açabilecekleri şeklinde.”

OSLO GÖRÜŞMESİ

Başbakan Erdoğan’ın özel temsilcisi olarak PKK ile masaya oturan Hakan Fidan’ın Oslo’daki görüşme ses kaydı internete düşmüştü.

Hem MİT hem de PKK, görüşmeyi sızdırmadığını açıklamıştı!

ULUDERE OLAYI

Uludere’de 34 yurttaşımızın yanlışlıkla bombalanması olayında cemaat yazarları, ilk andan itibaren istihbaratın kaynağının MİT olduğunu savunarak, bu kurumu hedef aldı.

Oysa gerçek başkaydı. Aydınlık, istihbaratın kaynağının ABD olduğunu ve ABD Predatörünün, Türk F-16’larından 18 dakika önce ilk bombayı attığını ortaya çıkardı. Bu haber, halen yalanlanmadı!

SURİYE’YE MÜDAHALE SIKINTISI

Çeşitli olgularla açıklamaya çalıştığımız bu çatlağın giderek derinleşmesi, ABD’nin ve dolayısıyla Türkiye’nin İran ve Suriye politikalarıyla ve Irak’ın kuzeyindeki yapının geleceğiyle doğrudan ilgili…

ABD’nin Suriye’ye sokmak istediği Türkiye’nin kararsızlığı, Ankara’nın sıkışması kavgayı büyütüyor.

Bu kavgayı incelemeyi sürdüreceğiz…

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
13 Şubat 2012

, , , , , , , ,

Yorum bırakın

%d blogcu bunu beğendi: