Posts Tagged Mesud Barzani

ABD, PKK’NİN ÖNÜNÜ AÇIYOR

Türk devletinin Suriye’de PYD’ye karşı El Nusra’yı kullandığı, artık bir PKK iddiası olmaktan çıkmış ve “iyi kulak” Cengiz Çandar gibilerce de telaffuz edilmeye başlamıştır.

Beşar Esad’ı devirme göreviyle Eylül 2011’de kurulan Sünni İslamcı El Nusra’nın, PYD’ye karşı operasyonlarının ardından ABD tarafından terör örgütleri listesine alınması, sis perdesi arkasında kalmış kimi konuları da berraklaştırdı.

Ki o konuların başında Esad-PKK/PYD ilişkisi gelmektedir.

ESAD’IN AKILLI HAMLESİ

Meseleye “merkezin zayıflaması” ve “güç boşluğu” gibi ana etkenleri soyutlayarak salt “PYD’nin,  ‘kolayca’ Suriye’nin kuzeyine yerleşmesi” üzerinden bakarsanız, haliyle ortaya “PYD, Esad’ın kartıdır” gibi bir sonuç çıkar.

Oysa PYD’nin Suriye’nin kuzeyindeki kimi alanlarda otorite olması, öncelikle merkezin zayıflaması, ardından bu nedenle kuzeyde ortaya çıkan güç boşluğu ve son olarak da Esad’ın “topu AKP’nin kucağına bırakması” nedeniyleydi.

Esad, birkaç cephede savaşmaktansa, cephelerden birinin sıkıntısını AKP’nin omuzlarına bıraktı; ABD’nin stratejik kartı PYD’yi, ABD’nin müttefiki Ankara’yla karşı karşıya bırakmış oldu. Neticede Esad, öncelikle Suriye’nin çıkarlarını düşünüyor…

ABD’NİN İKİ HEDEFİ

ABD’nin El Nusra’yı terör örgütü listesine almakta iki hedefi var:

1. ABD, Suriye sorunun esası olan “Kürt Koridoru” konusunda, PYD’nin önünü açmakta, PYD karşısında engel yaratan konuları ayıklamaktadır.

Washington’un ana stratejisi, Basra’dan Akdeniz’e bir Kürt Koridoru inşa etmektir; Irak’ın kuzeyini, Suriye’nin kuzeyi üzerinden Akdeniz’e bağlamaktır.

İki Kürt bölgesi arasında kalan Türkmen ağırlıklı alanın son dönemde Nuri El Maliki ile Mesud Barzani arasında soruna dönüşmesi ve Ahmet Davutoğlu’nun Kerkük düğümünde ABD ve Barzani’nin çıkarlarına uygun hamleler yapması, ana stratejiye bağlılıktandır.

Keza Davutoğlu’nun son günlerde PYD’ye sıcak mesajlar vermesi, yol haritası sunması, “federal Suriye” çekinceleri olmadığını ilan etmesi de bu ilişki nedeniyledir.

PYD de karşılık olarak “Suriye’de 3. yol” taktiğini bir kenara bırakmayı ve SUKO’ya katılmayı kabul etmiştir.

‘ÖZEL SAVAŞ’ ARAYIŞI

2. ABD’nin El Nusra’yı terör örgütü listesine almasının taktik nedeni ise “özel savaş” arayışıdır!

Bilindik yöntem şudur: Suriye’de bir örgüt terör örgütüyse, ABD bu örgüte karşı mücadele etmelidir!

Mücadele kuşkusuz konvansiyonel araçlarla değil, “özel savaş” yöntemleriyle olacaktır.

HİZBULLAH DERSİ ALINMAMIŞ!

Bitirirken, Türk Devleti’nin PYD’ye karşı El Nusra’yı kullanması konusuna da değinelim.

Komşularının toprak bütünlüğü ve siyasal birliği konusunda net bir tutumu olmayan, daha doğrusu AKP hükümetinden ötürü “tek” bir tutumu olamayan Türk Devleti’nin, sorunlara karşı mücadelede değil stratejik bir program, taktik bir yöntem bile yaratamaması normaldir.

Geçmişte PKK’ye karşı Hizbullah’ın kullanılması türünden alışkanlıkların devam ettiği ancak başarısızlıktan bir ders alınmadığı ortada…

Yanlış cephede, doğru hamle yapılmaz!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
18 Aralık 2012

, , , , , , , , , , , ,

Yorum bırakın

ANKARA’NIN IRAK’TA 5 HATASI

ABD askerlerinin Irak’tan geri çekilmesine ilişkin anlaşmanın imzalandığı gün, Dr. Engin Selçuk da Bağdat’tadır. Görevliler Selçuk’u Irak Başbakanı Nuri El Maliki’ye takdim eder. Maliki sertçe Selçuk’un elini sıkar ve sitemle sorar: “Türkiye Irak’ın toprak bütünlüğünü savunmuyor mu artık?

Dr. Engin Selçuk bu soru karşısında “kem küm” eder. Maliki, Selçuk’un “gevelemesi” karşısında konuşmanın vakit kaybı olacağını düşünmüş gibi hızla uzaklaşır.

Bunun üzerine Maliki’nin Şii Türkmen kökenli siyasi danışmanı Dr. Engin Selçuk’un kulağına şu çarpıcı saptamayı yapar: “Kürtlerle fiili bir ittifak düşünüyorsanız, ileride elinizdeki topraklardan da olursunuz. Sizi de parçalarlar!

IRAK’IN İÇİŞLERİNE MÜDAHALE

AKP Hükümeti’nin Irak’ın toprak bütünlüğünü savunmaktan vazgeçerek Mesud Barzani’yle ittifak kurduğu ve Maliki’nin Ankara’yı “Suriye bölünürse Irak da bölünür, Irak bölünürse Türkiye de bölünür” diye uyardığı şu günlerde oldukça düşündürücü bir anekdot.

Dr. Engin Selçuk bu anekdotu Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM için yazdığı bir makalede anımsatıyor. Selçuk “Türkiye Irak’ın Toprak Bütünlüğünü Savunmaktan Vazgeçiyor” başlıklı makalesinde Ankara’nın hatalarını inceliyor.

Oldukça önemli olan bu saptamaları Aydınlık okurları için paylaşalım dedik:

1. Türkiye, ABD’nin 2005’te Irak’a dayattığı Anayasa’nın kodlarını kavrayamadı. Bağdat’ı güçsüzleştiren, Erbil’e aşırı yetki tanıyan Anayasa, parçalanmanın temellerini attı. ABD bu Anayasa ile “sürekli ve kontrol edilebilir bir istikrarsızlık” hedefliyordu. Selçuk’a göre Türkiye bu iradeyi deşifre edemedi.

2. Dr. Engin Selçuk’a göre Türkiye’nin ikinci hatası kendisini “oyun kurucu” görüp, açıkça Irak’ın içişlerine müdahale etmesiydi. Örneğin Büyükelçi Murat Özçelik, 2009 genel seçimleri öncesinde İyad Allavi önderliğinde bir seçim ittifakı oluşturmuştu.

Hem Allavi kaybetti, hem de Maliki bunu affetmeyerek görevden alınana kadar Türk Büyükelçiyle görüşmeyi reddetti.

MALİKİ, IRAK CUMHURİYETİ’Nİ YARATIYOR

3. Türkiye Tarık Haşimi’yi koruyarak önemli bir hata yaptı. Dr. Engin Selçuk’a göre Türkiye’nin Balyoz davasında unuttuğu “masumiyet karinesini” Haşimi için “anımsaması” ironikti.

4. Türkiye’nin dördüncü hatası Maliki’yi anlayamamasıydı. Dr. Selçuk’a göre Jakobenlikle suçlanan Maliki “etnik, dinsel, mezhepsel ve dilsel farklılaşmışlıklar üzerinde bir Irak kimliği ve bir Cumhuriyet yaratmak” istiyordu. Selçuk’un Maliki’ye yönelik jakoben suçlaması karşısında verdiği şu örnekler oldukça öğreticidir: “Fransız Ulusu’nun inşası jakoben değil miydi? İtalya 19. yüzyılda birliğini demokratik yöntemlerle mi gerçekleştirmişti? Ya da Mustafa Kemal I. Meclis ve 1921 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu ile Cumhuriyeti kurabilir miydi?”

Dr. Selçuk, “Türkiye, Maliki’nin Irak’ta geçici olduğunu düşündü. Oysa Maliki’yi yaratan Irak’ın kendisiydi” diyerek önemli bir saptama da yapıyor.

5. Selçuk’a göre Türkiye’nin beşinci hatası Irak’ta kendisine dostlar ve düşmanlar yaratmasıydı. Oysa dış politikada dostlar ve düşmanlar olmaz, sadece ulusal çıkarlar olurdu. Selçuk’a göre Barzani dost olmadığı gibi Maliki de düşman değildir.

Selçuk’a göre seçilen yanlış dost ve düşman, örneğin Telafer’de yaşamsal sonuçlar doğuruyordu. Barzani “dostluğu” ile Telafer’in Türkmen kimliği ortadan kalkıyor ve Kuzey Irak Kürtleri ile Suriye’deki Kürt Kamışlı bölgesi arasındaki bu “ayrık otunun” temizlenmesi, Kürt bölgesini kesintisiz hale getiriyor.

Türkiye’nin yanlış dost ve düşman algısı, örneğin Maliki’nin Dicle Operasyon Gücü’ne karşı körlük oluşturuyor. Bu ordu gerçekte Tuzhurmatu-Kerkük-Telafer yayının Kürt istilasına karşı savunulmasıdır.

Türkiye’nin yanlış dost ve düşman algısının en somut örneklerinden biri de Dr. Selçuk’a göre Ankara’nın Erbil’le imzaladığı petrol anlaşmaları…

Bugün yalnızca Dr. Engin Selçuk’un saptamalarını paylaştık. Bu önemli konuyu incelemeyi ve tartışmayı sürdüreceğiz. Zira taktik hatalar telafi edilebilir ama stratejik hata affetmez!

NOT: Bugün Ankara Ticaret Odası Kongre Merkezi’nde okurlarla buluşup, kitaplarımızı imzalıyoruz. Saat 13.00’ten itibaren sizleri Söğütözü’ne bekliyoruz…

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
9 Aralık 2012

, , , , , , ,

Yorum bırakın

KÜRT MESELESİ VE İSTİHBARAT OPERASYONLARI

Biliyoruz ki İmralı-Diyarbakır-İstanbul üçgeninde yeni bir Oslo süreci başlatıldı. Bu sürece dair görünen temasları beş grupta toplayabiliriz:

1) Abdullah Gül-BDP, Cemil Çiçek-BDP, Mahir Ünal-BDP görüşmeleri. Böylece Cumhurbaşkanlığı, TBMM ve AKP, BDP ile görüşmüş oldu.

2) Başbakan Erdoğan’ın “İmralı ile görüşülür” sözleri Erdoğan-Öcalan müzakeresine yani yeni bir Başbakanlık-PKK pazarlığına işaret etmektedir.

3) “Temas grubu” isimli Diyarbakır merkezli akil adamların görüşmeleri…

4) Mesud Barzani-Leyla Zana görüşmesi de yeni Oslo sürecinin Kuzey Irak ayağına işaret etmektedir.

5) CIA Başkanı, ABD Genelkurmay Başkanı ve Pentagon’un sıralı yetkililerinin Türkiye ziyaretini de doğrudan bu süreç içerisinde değerlendirebiliriz.

Zira Kürt meselesini Türkiye-Irak-Suriye üzerinden “çözmek” ABD’nin planıdır ve hedef, Irak’ın kuzeyini Suriye’nin kuzeyi üzerinden Akdeniz’e açmak ve ardından Türkiye’nin güneydoğusu ile birleştirerek Diyarbakır başkentli Büyük Kürdistan kurmaktır.

EYMÜR NEDEN SAKIK’I HEDEF ALDI?

Sürecin “istihbarat operasyonları” bölümü de elbette yürürlükte. Bakın son günlerde neler oldu:

1) Savcılık, Taraf gazetesi çalışanlarını dinleyen ve izleyen MİT personeli için Başbakanlık’tan soruşturma izni istedi.

İlginçtir, konu hükümet çevrelerince “2. MİT operasyonu” olarak yorumlandı. Anımsayacağınız gibi Savcılık, Cemaat-AKP savaşı olarak değerlendirilen ilk operasyonda, KCK davası kapsamında Müsteşar Hakan Fidan ile birlikte bazı MİT yetkililerini almak istemiş, AKP adamlarını yeni yasa çıkararak kurtarmıştı.

Taraf gazetesi yöneticilerinin izlenmesi davasında MİT’çilerin yeniden soruşturulmak istenmesi ve bunun hükümet çevrelerinde Kürt meselesiyle irtibatlandırılması oldukça anlamlıdır!

2) Eski MİT’çi Mehmet Eymür yine ortaya çıktı ve BDP milletvekili Sırrı Sakık’ı zan altında bırakan kimi açıklamalar yaptı. Ergenekon tertibinde de roller üstlenen Eymür, özetle şunları söyledi: “Sırrı Sakık, Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım ile görüşürdü. Ağabeyi Şemdin Sakık’ın da teslim olmak istediğini o söyledi…

Sakık, beklenildiği gibi iddiaları çok sert bir üslupla reddetti. Ancak yine de Ankara kulislerinde şu soru soruluyordu: “Diyelim ki Eymür’ün iddiası doğru ve Sırrı Sakık MİT ile irtibatlı. Peki, o zaman Eymür tam da bu zamanda neden Sakık’ı deşifre etti?”

Soruya yanıt oluşturabilecek bilgilere sahip değiliz. Ancak oğlu intihar eden Sırrı Sakık’ın başsağlığı dileyen Erdoğan’la yaptığı telefon görüşmesinin ardından, Başbakan’ı Leyla Zana’dan sonra “çözümün” adresi olarak sunan ikinci BDP’li olduğunu belirtmeliyiz.

ABD NEDEN KARAYILAN’I FEDA EDİYOR?

3) Önce ABD’nin Ankara Büyükelçisi Francis Riciardone ardından da birlikte basın toplantısı yapan ABD Savunma Bakanı Leon Panetta ve ABD Genelkurmay Başkanı Martin Dempsey, Türkiye’ye “Bin Ladin usulü” terörle mücadele yöntemi önerdiklerini açıkladılar.

Başbakan Erdoğan, Ricciardone’nin ilk ifşaatından sonra, Bin Ladin ile Murat Karayılan’ın farklı şartlarda yaşadığına dikkat çekmişti. Acaba Abdullah Öcalan’ı Türkiye’ye idam edilmemesi artıyla teslim eden ABD’nin Murat Karayılan’ı Bin Ladin gibi yok etmeyi önermesi ne anlama geliyor?

4) Erdoğan’ın “İmralı’yla görüşülür” açıklaması BDP içinde kimi isimleri karşı karşıya getirdi. Örneğin Hasip Kaplan açıklamadan memnuniyetini dile getirdi fakat Selahattin Demirtaş, Kaplan’ın “şahsi düşüncesine” katılmadığını ilan etti.

5) Suriye’nin Halep şehrinde ilginç bir olay yaşandı. Esad karşıtı Özgür Suriye Ordusu, PYD’nin organize ettiği bir yürüyüşe ateş açtı ve 5 kişiyi öldürdü.

PKK’ye yakınlığıyla bilinen Fırat Haber Ajansı, haberi “hem Beşar Esad, hem de Özgür Suriye Ordusu Kürtleri hedef aldı” diye verdi. Ajansa göre önce Beşar Esad kuvvetleri Halep’te Kürtleri hedef almıştı, ardından ise Özgür Suriye Ordusu, Esad’ı protesto etmek için yürüyüş yapan Kürtlere saldırmıştı!

Tüm bu gelişmelerin ne anlama geldiğini önümüzdeki günlerde de incelemeyi sürdüreceğiz…

Mehmet Ali Güller
Aydınlık gazetesi
28 Ekim 2012

, , , , , , , , , , , , , , , ,

Yorum bırakın

2. AÇILIM PAKETİNDEN CHP ÇIKTI

Hüseyin Aygün’ün kendisini kaçıran PKK’liler için kullandığı ifadeler siyasette bir mutabakat tablosu oluşturdu. O tabloda AKP, BDP, Y-CHP ve liberaller var…

AKP milletvekili Galip EnsarioğluAygün’ün barış olsun, kimse ölmesin, dağdakiler insin şeklindeki mesajlarına elbette katılıyoruz” derken, Y-CHP Milletvekili Rıza Türmen daha da ileri gidiyor ve “Dağdakileri terörist olarak görmezsek, o zaman savaşı aşarız” diyordu…

Ahmet Altan’ın “Dağdakiler de bizim çocuğumuz” diyerek katıldığı koronun en dikkat çeken solisti ise istihbarat birimleriydi… Yandaş basına servis ettikleri telsiz “konuşmaları” ibretlikti!

Tamam, “o nasıl bir telsiz ki, Tunceli – Kuzey Irak arasında irtibat kurabiliyor” sorununa girmeyeceğiz ama Bahoz Erdal’ın, Aygün’ü kaçıran PKK’lilere fırçasını kâğıda döken görevliyi tebrik etmeden geçemeyeceğiz. Uzun zamandır kasap olarak sergilemeye çalıştıkları Bahoz Erdal’ı bu kez milletvekili kaçırılmasına itiraz eden, güvenliğinin alınmasını ve derhal serbest bırakılmasını isteyen duyarlı biri olarak resmettiler.

GENÇ PKK’LİLER RAHATSIZ

Hüseyin Aygün’ü kaçıran genç PKK’lilerin dağda bulunmaktan nasıl rahatsız olduğu, demeçlerle, köşe yazılarıyla ballandıra ballandıra anlatılıyor. Neredeyse “haydi onları kurtarmaya gidelim” diyecekler!

Peki, nereden çıktı bu dağdakilere duyulan aşk? Onları terörist olarak değil de insan olarak gördüklerini ilan edenlerin aynı gün hümanist felsefe sahibi olduğuna mı inanacağız?

Gelin birkaç ay geriye gidelim ve bu kampanyanın izlerine bakalım:

‘DİYALOG SÜRECİ YENİDEN BAŞLADI’

AKP’nin 6 maddelik 2. Açılım paketi, 27 Şubat’ta Yeni Şafak’tan duyuruldu: “1. Öcalan kenarda tutulup, sürece sonra eklenecek. 2. İsrail’in arka kapı diplomasi merkezi olan Oslo – Norveç değiştirilecek. 3. Barzani sürece dâhil edilecek. 4.  Türkiye, “Avrupa Konseyi Yerel Yönetimler Özerklik Şartı”na koyduğu şerhi kaldıracak. 5. Anadilde eğitim, seçmeli ders olacak. 6. Af.”

Ardından Nisan ayında müzakereler yeniden başlatıldı. Yeni Şafak’ın Ankara Temsilcisi Abdülkadir Selvi, 28 Nisan günü “Diyalog süreci yeniden başladı” diyor ve Açılım Koordinatörü Beşir Atalay’ın “çok yoğun görüşmeler oluyor” sözlerini müjdeliyordu…

Müzakerelerin sürdüğünü, son olarak ABD Büyükelçisi Francis Ricciardone duyurdu…

HAZİRAN TRAFİĞİ            

Müzakerelerin başladığı günlerde sırasıyla hem Barzani, hem de BDP heyeti Washington’a gitti.

Ardından 2. Açılım’ın haziran trafiği başladı: Barrack Obama ile Tayyip Erdoğan, Mesud Barzani ile Kemal Burkay, Tayyip Erdoğan ile Kemal Kılıçdaroğlu, , Leyla Zana ile Tayyip Erdoğan

Tüm bu trafik yönetilirken, AKP Açılım’ın içini dolduracak hazırlıklar da yapıyordu…

Bu hazırlıklardan biri, tam da bugün Hüseyin Aygün’ün kaçırılması üzerinden başlayan “dağdakileri şirin gösterme” kampanyası içindi…

GENÇ PKK’LİLERE YENİ KİMLİK

“Dağdan kurtarılacaklara yeni kimlik” şeklindeki bu hazırlık, 27 Temmuz günü Bugün gazetesi üzerinden servis edildi.

Emniyet Genel Müdürlüğü dağdakilerin aileleriyle irtibat kuracak, etkin pişmanlık yasasından yararlanmalarını sağlayacaktı… Devlet bu süreçte maddi, manevi her türlü desteği verecekti. İsteyenin yeni kimliği bile olacaktı! Dağdakiler bu yeni kimlikleri ile sosyal hayata daha kolay adapte olacaktı.

Bugün gazetesi, çalışmaların Adana ve Mersin’de başlatıldığını da duyuruyordu…

ŞEMDİNLİ BULUŞMASI                             

Asıl amacın PKK’yi dağdan indirmek olmadığı, Büyük Kürdistan projesine uygun olarak Kuzey Irak’ın Türkiye’ye genişletilmeye çalışıldığı ortada… Uludere’den Şemdinli’ye uzanan süreç iyi incelenmeli…

Bitirirken belirtelim: 1. Açılım, Habur rezaleti sonrasında oluşan milli tepki nedeniyle hız kaybetmişti… Bakalım 2. Açılım, önceki gün sahnelenen ve Habur’dan daha beter olan PKK-BDP buluşması sonrasında nasıl seyredecek?

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi

19 Ağustos 2012

, , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Yorum bırakın

AKP TERÖRÜ DESTEKLİYOR

Suriyeli teröristlerle ittifak kurarak Şam rejimini devirmeye soyunan AKP, kamuoyunu kandırmak için iki temel yalana başvuruyordu: Birincisi PKK’nin, ikincisi de İsrail’in Suriye’yi desteklediği yalanı…

Türk halkının PKK ve İsrail karşıtlığını, komşu bir ülkedeki iktidarı devirmeye araç olarak kullanmaya yeltenmek, kuşkusuz öncelikle ahlaki bir sorundur ama bir yanıyla da AKP’nin Atlantik operasyonundaki çaresizliğinin göstergesidir.

Biz ise ısrarla ABD’nin stratejik aletleri konumundaki kuvvetlerin, son tahlilde aynı cephede yer alacağını belirtmiştik. ABD tek tek kullandığı gibi, AKP ile PKK’yi, PKK ile İsrail’i de çıkarları gereği elbette yan yana getirecekti.

AKP-PKK İTTİFAKI

İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak’ın “Suriye’ye operasyon hazırlığına başladık” demesi, AKP yalanlarından birini ortaya çıkartmıştır. İkincisi de açığa düşmüştür:

Mesud Barzani’nin 12 Temmuz’da Suriyeli Kürt partilerle PKK’yi, Esad karşıtlığında ittifaka hazırlaması, kuşkusuz Washington’un talebi ve emriydi. Suriyeli Kürt partilerinin içinde yer aldığı ve AKP’nin çeşitli toplantılarına da katılan Suriye Kürt Ulusal Konseyi (SKUK) ile PKK’nin Suriye kolu olan PYD’nin kurduğu “Batı Kürdistan Halk Meclisi”, Barzani’nin gözetiminde birleştirilmiş ve “Yüksek Kürt Konseyi”ne dönüştürülmüştü.

Şimdi bu “Yüksek Kürt Konseyi” ama aslında silahlı güce dayandığı için bizzat PYD’nin kendisi, Suriye’nin kuzeyindeki bazı Kürt kentlerinde yönetime el koydu! Afrin, Komani ve Derik gibi yerlerde yönetimi ele geçiren, Kamışlı’yı da almak için yoğun çaba gösteren PKK’nin “Batı Kürdistan otonomisi” kurmaya hazırlandığı belirtiliyor.

PKK’nin bu hamlesinde kısmen başarılı olması, kuşkusuz Şam rejiminin daha güneydeki muhalifleri ezmek üzere başlattığı büyük operasyon dolayısıyla ortaya çıkan güç boşluğundan kaynaklanmaktadır. O nedenle kesin bir sonuç değildir.

Ancak mesele, Suriye kadar Türkiye’yi de ilgilendirmektedir. ABD’nin böldüğü Irak’ın kuzeyindeki Barzanistan’ın yarattığı güvenlik tehdidi ortadayken, bir benzerinin Suriye’de ortaya çıkması, Ankara’nın kabul edebileceği bir durum değildir. Ama Türkiye Ankara’dan değil Washington’dan ve Dolmabahçe’den yönetilmektedir.

Suriye’nin kuzeyindeki Türkiye karşıtı bu gelişmelerin bir numaralı sorumlusu ABD, iki numaralı sorumlusu da AKP’dir. Bu sürece sessiz kalanların sorumluluk sırası başka bir yazının konusudur.

ULUSLARARASI HUKUK TANIMAZLIK

Bu son gelişmeler şu gerçeği artık somutlaştırmıştır. AKP teröre açık destek vermektedir.

1. AKP, Suriye’de PKK’nin müttefikidir. Şam rejimini yıkmaya soyunan AKP, PKK’ye “otonomi” alanı yaratmaktadır.

2. Suriye Ulusal Güvenlik Konseyi’ne yapılan ve Savunma ile İçişleri Bakanları’nın ölümüne sebep olan bombalı saldırı sonrası Abdullah Gül’ün yaptığı açıklama, ülkemizin İsrailleştiğinin işaretidir.

3. AKP yandaşı basının, Suriyeli teröristlerin sınır kapılarını ele geçirmesini sevinçle karşılaması hatta kutlaması ibretliktir! Sınır kapısını savunan Suriyeli 22 askerin teröristlerce katledilmesini ballandırarak anlatmaları, ancak çift meslekli olabilmeleriyle açıklanabilir!

Bu terörist saldırı sırasında 12 Türk TIR’ının yakılmasını gözlerden saklamaları da görevleri gereğidir. Tıpkı geçenlerde Suriyeli teröristlerin ayaklanarak 4 Türk polisini hastanelik etmelerini duyurmadıkları gibi…

SURİYE DEĞİL, AKP YIKILACAK!

Suriye’yi bölmeye soyunanlar, kuşkusuz Türkiye’yi de bölmektedirler. Bu gerçek, AKP’yi Türkiye açısından bir güvenlik sorunu haline getirmiştir.

Denklem artık basit ve sadedir: Ya Suriye yıkılacaktır, ya da AKP.

Suriye’nin direnmesi ve AKP’nin yıkılması, Türkiye’nin çıkarınadır!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
23 Temmuz 2012

, , , , , ,

Yorum bırakın

AKP VE PKK, ESAD DÜŞMANLIĞINDA BİRLEŞTİ

Ufuk Ötesi’nde en az beş kere yazdık: “Esad-PKK ittifakı” diye servis edilen haberler, AKP’nin Suriye karşıtı politikalarına kamuoyunu ikna etmek içindir.

Ancak hiçbir analizimiz, herhalde hafta başında başlayan Barzani–PKK görüşmelerinin ortaya koyduğu gerçek kadar açıklayıcı olmadı. Önce haberi anımsatalım:

AKP’NİN İMDADINA BARZANİ YETİŞTİ

3 Temmuz’da, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun da katıldığı Kahire’deki “Suriye muhalifleri konferansı” başarısızlıkla sonuçlandı. Hatta konferansta “Esad karşıtı cephede” birleştirilmek istenen Kürt temsilcileri yumruk yumruğa kavgaya tutuştu.

AKP’nin imdadına, BOP’taki rol ortağı Mesud Barzani yetişti. Barzani 7 Temmuz’da, önce PKK’nin Suriye kolu olan PYD’nin eşbaşkanı Muhammed Salih Müslim ile görüştü. Barzani ardından, 16 Kürt partisinin içinde yer aldığı ve AKP’nin desteklediği Suriye Ulusal Kürt Konseyi SKUK Başkanı İsmail Heme ile bir araya geldi. Barzani, son olarak da Müslim ile Heme’yi buluşturdu.

Barzani’nin basına kapalı bu özel buluşmada, PYD(PKK) ve SKUK başkanlarına “aranızdaki ihtilafları bir kenara bırakın, Esad rejiminin değiştirilmesi amacı etrafında birleşin ve ortak hareket edin” dediği belirtildi. (10 Temmuz tarihli gazeteler)

SKUK Başkanı İsmail Heme’nin açıklamalarına göre Barzani her iki kesime de “birlikte hareket ederseniz, size her türlü yardımı yaparım ve sizi kimseye muhtaç ettirmem” demiş.

ABD’NİN STRATEJİK PİYONLARI

Barzani’nin, AKP’nin Esad karşıtı politikalarını desteklemek için PKK ile diğer Kürt partilerini bir araya getirmesi derslerle doludur. Esad karşıtlığında oluşan AKP-PKK-Barzani ittifakından daha öğretici bir veri yoktur.

Israrla altını çizdiğimiz şu projenin tarafları, artık “somut” olarak birliktedir: ABD, Irak’ın kuzeyindeki kukla devleti Barzanistan’ı AKP’ye himaye ettirecek, bu yapı Suriye’nin kuzeyinden Akdeniz’e açılacak ve Türkiye’nin güneydoğusuyla birleşerek Diyarbakır merkezli “Büyük Kürdistan” yani “ikinci İsrail” olacak!

Tabi, bu bir plan, bir proje… Gerçekleşmesinin önündeki kuvvetler ise bugün daha güçlü ve gittikçe de bu coğrafyayı ABD’ye dar ediyorlar.

ZAMAN’IN YALANI

Esad karşıtlığında ortaya çıkan bu kirli ittifak, yani AKP-PKK-Barzani ittifakı, Cemaati haliyle endişelendirdi. Zira aylardır propagandasını yaptıkları “Esad-PKK” ittifakı yalanı, bu gerçek karşısında ellerinde patladı.

Hemen “gri propaganda” yöntemlerine sarıldılar. Cemaatin CİHAN haber ajansının önceki gün servis ettiği haberi Zaman şu başlıkla okurlarına sundu: “Barzani’den PKK’ye: İhanetinize seyirci kalmayacağım.

Barzani’nin AKP’nin talebiyle PKK ile SKUK’u Esad karşıtlığında birleştirmesi girişimi, ancak Cemaatin elinde böyle bir habere dönüştürülebilirdi!

Cemaatin Ergenekon operasyonu sürecinde pazarladığı türden kirli itirafçılara dayandırdığı haberine göre, meğer Barzani, PYD(PKK) Başkanı Salih Müslim’i Erbil’e SKUK’la birleştirmek için değil, Kürtlere yaptığı baskının hesabını sormak için çağırmış ve azarlamış!

Meğer PYD(PKK) Başkanı Salih Müslim o toplantıda “Esad işbirlikçisi ve ihanetten dönmesi gereken bir Kürt piyon olarak” yer almış!

Bayilerde 25 bin satan bir gazetenin, işyeri ve apartman kapılarının altına bedava bırakılarak 900 bin satılıyor gösterilmesi bile bu dezenformasyonun karşısında daha masum kalır!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
12 Temmuz 2012

, , , , , , ,

Yorum bırakın

KÜRDİSTAN NASIL HİMAYE EDİLİR?

Türkiye, Bağdat’ı devre dışı bırakarak, Kuzey Irak’tan doğrudan petrol alımına başladı. (Zaman, 7 Temmuz 2012) Geçen hafta bölgeye giden tankerler, dolum yapıp Türkiye’ye, Mersin rafinerisine döndü…

Bu durum bölge açısından kritik bir sürecin başladığına işaret ediyor: Türkiye himayesinde Kürdistan’a…

Bu süreç nereye gider? Bağdat-Ankara ilişkileri kopar mı? PKK bu sürecin neresinde? Sorulara yanıt vermeden önce bazı olguları anımsayalım:

ANKARA-ERBİL ANLAŞTI

1. Başbakan Erdoğan’a yakın Çalık Holding, Silopi’den Yumurtalık’a uzanan 640 km’lik boru hattı yapmak için Petrol İşleri Genel Müdürlüğü’nden izin istedi. Talep, Resmi Gazete’de yayımlandı. Peki, Silopi’ye petrol nereden gelecek?

2. Kuzey Irak’taki bölgesel yönetimin başbakanı Neçirvan Barzani Türkiye’ye geldi ve 17 Mayıs’ta Başbakan Erdoğan’la “Kuzey Irak-Türkiye boru hattı anlaşması” yaptı.

3. Başbakan Erdoğan 20 Haziran’da Brezilya’ya giderken, uçakta bulunan gazete genel yayın yönetmenlerine “Bağdat yönetiminin Kuzey Irak’taki yönetime işlenmiş petrol ürünü vermeyi azalttığını söyleyerek, Türkiye’nin buna seyirci kalamayacağını” belirtti. Erdoğan, boru hattı kurulana dek uygulanacak yöntemi şu sözlerle tarif etti: “Oradan ham petrol alıp Türkiye’de işleyeceğiz. Ardından Kuzey Irak’a geri göndereceğiz.

DİYARBAKIR MERKEZ

Açık ki, Ankara’nın Bağdat’ı devre dışı bırakarak Erbil’le bu tip bir ilişkiye girmesi Irak’ı bölecektir. AKP, Erbil’i Bağdat’tan koparıp, Diyarbakır’la birleştirmenin peşindedir. Nitekim Mesud Barzani, son üç ay içerisinde birkaç kez, “sonbaharda Kürdistan’a bağımsızlık” işareti verdi.

Peki, bağımsızlığını ilan edecek Kürdistan’ı Bağdat’a ve bölgeye karşı kim koruyacak, kim himaye edecek? AKP hükümetinin yönettiği Türkiye!

Böylece ABD’nin 1965’te ilk kez Türkiye’ye getirdiği plan, Erdoğan’la bir üst aşamaya çıkarılacak. 1991 ve 2003’te bu temel hedefi için Irak’a saldıran ABD, Irak’tan koparılacak Kürdistan’ın büyütülmesini, Türkiye’nin himayesinde Suriye’nin kuzeyinden Akdeniz’e açılmasını istemektedir. Bu yapının Türkiye’den toprak koparıp “Büyük Kürdistan” haline gelmesi, bir diğer aşamadır.

Erdoğan’ın daha 2004 yılı başında “Diyarbakır’ı ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi içinde bir merkez yapacağız” demesi, işte bu görevinin gereğidir.

ERDOĞAN-ÖCALAN-BARZANİ İTTİFAKI

ABD AKP’den 2. Açılım’ı istiyor. AKP PKK’yle yeniden müzakere süreci başlatıyor, Ankara Bağdat’ı devre dışı bırakarak Erbil’le anlaşıyor, Erbil “sonbaharda bağımsızlık” işareti veriyor. PKK lideri Murat Karayılan, “Kuzey Irak’la birleşiriz” diyor.

Yani Erdoğan, Öcalan ve Barzani Kürdistan ittifakında buluşuyor! Yani Türkiye’nin başbakanı bölgedeki bölme görevlileriyle birlikte hareket ediyor!

Oysa Türkiye’nin Başbakanı, ABD’nin Öcalan ve Barzani piyonlarına karşı, Maliki, Esad ve Ahmedinejad’la birlikte hareket etmeliydi. Çünkü Irak, Suriye, Türkiye ve İran’ın toprak bütünlüğünün ve siyasal birliğinin garantisi dört ülkenin ittifakıdır.

ORTADOĞU’DA AMERİKAN VARLIĞI ÇÖKTÜ

Ankara’nın, Tahran-Bağdat-Şam’la ittifak yerine Erbil-Kamışlı-Diyarbakır ekseni kurması, Washington’un 50 yıllık planıdır.

Peki, ABD’nin bu planı gerçekleştirecek gücü kaldı mı? Bölgedeki tüm kuvvetler için sorulması gereken soru budur ve her kuvvet bu sorunun yanıtına göre konumlanmalıdır.

Yanıtı bu kez Zbigniew Brzezinski’den verelim. Amerikan devlet aygıtının politika yapıcılarından Brzezinski, Mısır’ın El Ahram gazetesine “Amerikan nüfuzunun çöktüğüne şüphe yoktur ancak kimse Ortadoğu’da Amerikan varlığının çöküşüne sevinmesin” diyor…

Biz Türk, Kürt, Arap ve Fars halkları adına seviniyoruz ve Amerikan varlığının ardından, taşeronlarının da birer birer çökeceğini biliyoruz.

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
8 Temmuz 2012

, , , , , , , , , ,

Yorum bırakın

AMERİKANCILIĞIN DÜŞÜRDÜĞÜ HALLER

Nasrettin Hoca’nın kazanının doğurması gibi, dün de bu köşede benim yazım iki haber doğurdu. Daha doğrusu yazım uçtu, yerine iki ayrı haber ve de sanki ben yazmışım gibi girdi.

Kim bilir, belki de Aydınlık Genel Yayın Yönetmeni Serhan Bolluk kibarca uyarmıştır beni, “çok yorum seninki, bize haber lazım” diye…

Şaka bir yana, nasıl kaynaklandığını tahmin bile edemediğim bir hata sonucunda, iki ayrı haber, bu köşede sanki benim yazımmış gibi çıktı dün. Hem siz okurlarımızdan hem de o haberlerin sahibi muhabir arkadaşlarımızdan özür dileriz…

Dün ne mi yazmıştık? Anlatalım:

CEMAATİN AHLAKI

Türk basınının durumunu ortaya koyan üç örneği inceleyeceğiz bugün. Üç gazetecinin, gündemdeki üç konuyu nasıl ele aldığına bakacağız. En kıdemlileriyle başlayalım, Nazlı Ilıcak’la…

Sabah yazarı Nazlı Ilıcak, 18 Mayıs günlü “Cemaat – Fenerbahçe” başlıklı yazısında Cemaat yayın organlarının Fenerbahçe’yi hedef alan yazılarının avukatlığına soyunmuş. Ilıcak’a göre cemaat medyası, sadece “Fenerbahçe – Aziz Yıldırım” davasının üzerine değil, Ergenekon, Balyoz ve Odatv davalarının üzerine de aynı anlayışla gidiyormuş.

Neymiş o anlayış? Cemaat yayınları, “ahlaki nedenlerle, daha temiz, daha demokratik bir toplum olalım” diye üzerine gidiyormuş bu davaların… Bu da “Cemaat, Fenerbahçe’yi ele geçirmeye çalışıyor” görüntüsü yaratıyormuş…

Ahlaki nedenlerle bu davaların üzerine giden Cemaatin, haliyle örneğin Deniz Feneri’ni perdelerken de bir ahlaki gerekçesi vardır!

ULUDERE’DE ABD’Yİ AKLAMA YARIŞI

4,5 aydır, Uludere istihbaratının kaynağının ABD olduğunu yazıyoruz. Bu gerçek, WSJ’nin haberiyle Atlantik’ten de doğrulanmış oldu.

Türk basını ise buradan “ABD istihbaratıyla memleket savunulmaz” sonucu çıkaracağına, ABD’yi aklama yarışına soyundu. Yok, İsrail Türkiye’ye silahlı predatör satışını engellemek için bu yayına başvurmuş, yok Murdoch Amerikan hükümetini zorda bırakmak için yapmış vs.

Hem madem İsrail bu yollarla terörle mücadele etmemizi engellemeye çalışıyor, o zaman siz de “İran’ı hedef alan, İsrail’e kalkan olan” radara karşı çıkın! Tabii mesele başka…

Elbette WSJ’nin bu gerçeği 4,5 ay sonra ifşa etmesinin bir takım hesapları vardır. O hesabı da saptayalım, üzerine gidelim. Ama önce bu gerçeği ülkemizin yararına değerlendirelim!

Ama bizimkiler ABD’yi aklama yarışına girdiler. Hatta bazıları, örneğin Yeni Şafak’tan Abdülkadir Selvi 19 Mayıs günlü yazısında, “Predatöre istihbaratı biz verdik” bile diyebildi. Neymiş? ABD TSK’ye değil, TSK ABD’ye istihbarat vermiş? Niyeyse…

Selvi ve benzerlerinin tutumu elbette anlaşılır ama Genelkurmay Başkanlığı’nın tutumunu anlamak mümkün değil! İlk istihbaratın ABD tarafından verildiğinin ortaya çıkması en azından şu sonucu doğurur: “Türk Ordusu, ABD istihbaratının yanlışlığı nedeniyle kendi yurttaşını bombaladı.

Oysa Org. Necdet Özel’in tutumu şu anlama geliyor: “Hayır ABD bizi yanıltmadı, biz kendi vatandaşımızı kendi istihbaratımızla bombaladık!”

‘İSRAİL – İRAN İTTİFAKI, ESAD’I SAVUNUYOR’

Star yazarı Nasuhi Güngör, 18 Mayıs tarihli yazısında, PKK’nin Dörtyol’da 3 askerimizi şehit etmesini şu üç gelişmeyle birlikte değerlendirmek gerektiğini yazdı: “1. Türkiye, KKTC’de sınır ihlali yaptığı öğrenilen İsrail’den konuyla ilgili izah istedi. 2. Esad, ‘Suriye’de kargaşa çıkaranlar, kendi ülkelerinde de benzer durumlara hazırlansın’ dedi. 3. Barzani Ankara’da ve Bağdat bundan rahatsız.”

Güngör’ün üç fotoğrafı doğal olarak şöyle bir cephe çiziyor: ABD, Türkiye, Barzanistan ve Suriyeli muhalifler bir tarafta… İsrail, Suriye, PKK, Irak ve doğal olarak İran diğer tarafta…

ABD ve AKP’nin Suriye karşıtı politikalarına kamuoyu yaratabilmek için “İsrail Esad’ın düşmesini istemiyor” yalanına başvurmalarını hadi anladık ama şu çizilen tabloyu yutturmaya kalkmaları bize pes dedirtti!

Meğer savaşın eşiğinde dedikleri İsrail ile İran omuz omuza Esad’ı savunuyormuş!

ANTİ-EMPERYALİSTLİĞİN ÖNEMİ

Bu üç örnek bize aslında şu büyük gerçeği gösteriyor: Sadece bölgedeki gelişmeleri doğru analiz edebilmek için değil, bazen iki kere ikinin dört ettiğini bilmek için bile önce anti-emperyalist olmak gerekiyor!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
21 Mayıs 2012

, , , , , , , , , , , ,

Yorum bırakın

ÜÇÜNCÜ İSRAİL’İN SURİYE GÖREVİ

Türkiye’nin nasıl bir yakın tehditle karşı karşıya olduğunu gösteren beş olguyu anımsayalım önce:

1.) ABD’li tarihçi-yazar Griffin Tarpley’in İran televizyonuna söyledikleri, Aydınlık’ta da yer almıştı: “Obama Suriye’de mağlup oldu zira bir yıldır seferber olmasına rağmen halkı ayaklandıramadı. Washington bugün Suriye’de öldürülenlerin sayısını şişirerek Türkiye’nin harekete geçmesi ve tek başına müdahale etmesinin peşindedir. Türkiye eğer bunu görmez ve saldırırsa intihar etmiş olacak. Çünkü Türkiye Suriye’ye saldırırsa bölge Kürtleri topyekûn ayaklandırılacak.

Tarpley, dün de konuştu ve Türkiye’nin Suriye’de “tampon bölge” kurması halinde parçalanacağını belirtti!

2.) Önceki gün de BDP lideri Selahattin Demirtaş Taraf’tan Neşe Düzel’e şunları söyledi: “Iğdır’dan Hatay’a kadar, Türkiye’nin tüm güney sınırları resmi olarak Kürdistan olacak.” Yani Selahattin Demirtaş, İran, Irak ve Suriye’den kopacak parçaların tek bir Kürdistan’ı oluşturacağını belirtiyor!

BARZANİ’NİN GÖZÜ SURİYE SALDIRISINDA

3.) Yetmez! PKK’nin manevi lideri, AKP’nin akıl hocası, Fethullah Gülen cemaatinin “Yeni Türkiye” yazarı ve yeminli Kemalizm düşmanı olan CIA eski Türkiye istasyon şefi Graham Fuller ne dedi geçenlerde: “Kürtler bağımsızlık ilan ettiklerinde onları hangi ülke tanıyacak? Bu durumda Türkiye çok çekici bir hale geliyor. Kürdistan’ın Türkiye ile işbirliğine hem politik hem ekonomik açıdan ihtiyacı var. Türkiye ve bölgenin entegre olmuş halinde ise Diyarbakır başkent olur.

4.) Bitmedi! AKP’nin PKK’yle görüşmesinde arabuluculuk yapan Mesud Barzani geçen hafta Washington’daydı. Barrack Obama protokol kurallarını hiçe sayarak, BarzaniBiden görüşmesine dâhil oldu; böylece ABD her iki başkanını birden ve aynı anda Barzani’ye muhatap ederek, Bağdat’a özel bir mesaj verdi! Barzani o hızla Erbil’e dönüp, Maliki’yi yani Bağdat’ı tanımayacağını açıkladı! Nitekim Barzani bir süredir açık açık bağımsızlıklarını ilan etmeye hazırlandıklarını söylüyor: “Gün gelecek Kürt ulusu da birleşecek ve kendi kaderini tayin edecek.”

5.) Türkiye’nin stratejik ortağı ABD ise yanına İsrail ve Yunanistan’ı da alarak karasularımızın sınırında askeri tatbikat yapıyor. Tatbikatın düşman ülkesinin Türkiye olduğunu Rumlar alay ederek gazetelerinde yazıyor!

Bu beş olguyu alt alta koyup Avustralya’daki Aborjin yerlilerine sorsan, modern dünyanın en yeni halkı olarak hiç yabancılık çekmez ve “Türkiye’nin parçalanmaya gittiğini” saptarlar!

HEDEF: BÜYÜK KÜRDİSTAN

Peki, Ankara ne yapıyor? ABD’nin emrini yerine getirebilmek için Esad’ı tehdit ediyor, Suriye’ye saldırmayı planlıyor! Beslediği rejim karşıtlarının sınır kapısını ele geçirme girişimini izliyor; Suriye devletinin haklı müdahalesi sırasında kurşunlar sekince de “sınırımız ihlal edildi” deyip, “gireriz” tehditleri atıyor!

AKP emperyalist plana Türk kamuoyunu ikna edebilmek için de arada PKK kartına sarılıyor; “Esad – PKK ittifakı” yalanına başvuruyor.

Irak’taki “Güney Kürdistan”ın, Suriye’den koparılacak “Batı Kürdistan”la birleştirilip Akdeniz’e açılacağını, ardından Türkiye’deki “Kuzey Kürdistan” parçasıyla birleştirilerek himaye edileceğini, son olarak da İran’daki “Doğu Kürdistan”la “Büyük Kürdistan’ın tamamlanacağını görememeyi siyasi körlükle açıklamak mümkün müdür?

Ankara’da Barzani’nin AKP’ye getirdiği şu iki teklif konuşuluyor: “1. Suriye’ye girin. Kamışlı ve Kürtlerin kontrolünü bana verin. 2. Kamışlı aynı Kuzey Irak’taki özerk Kürt bölgesi gibi anayasal statü almalı.” (Ahmet Takan, Barzani’den Erdoğan’a Suriye teklifleri, Yeniçağ, 11 Nisan 2012)

ÜÇ İSRAİL PLANI İŞLİYOR

Kimse kendini kandırmasın ve geçmişin derinliklerindeki Suriye – PKK ilişkisine yaslanmasın. ABD’nin cephesindeki aktörler bellidir: İsrail, PKK ve Barzani… AKP de o cephededir!

ABD taşeronlarıyla “Üç İsrail” planını yürürlüğe sokmuştur:

ABD’nin birinci İsrail’i İran’a, ikinci İsrail’i yani Barzanistan’ı Irak’a, üçüncü İsrail’i yani AKP Türkiye’si de Suriye hedefine kilitlenmiştir!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
12 Nisan 2012

, , , , ,

Yorum bırakın

ORG. ÖZEL’DE ÖNEMLİ AYRINTILAR

İki ay öncesine dönelim bugün…

Önce Neçirvan Barzani, ardından da Mesud Barzani Türkiye’ye davet edilmiş ve en üst düzeyde ağırlanmışlardı. AKP Hükümeti’nden gazetelere servis edilen haberler, manşetleri süslüyordu. “Barzani, Türkiye’yi PKK’den kurtarmaya geldi” diyenden, “Barzani’yle PKK’ye karşı ortak operasyon dönemi” diyene kadar, özel manşetler, özel haberlerdi bunlar…

Mesud Barzani, Türk kamuoyuna kurtarıcı gibi sunulmuştu adeta…

BARZANİ’DEN HİÇ YARDIM YOK

Ve düne gelelim.

Genelkurmay Başkanı Org. Necdet Özel, Milliyet‘ten Fikret Bila‘ya önemli açıklamalar yaptı. Org. Özel diyor ki: “Bugüne kadar, Irak Merkezi Hükümeti ve IKYY’den henüz somut bir destek alabilmiş değiliz.

İki ay önceki manşetleri yalanlayan Org. Özel, Barzani‘den, değil ortak operasyon, istihbarat katkısı bile gelmediğini belirtmiş oluyor.

Bu arada Org. Necdet Özel‘in IKYY olarak kısalttığı kavramın, “Irak Kürdistanı Yerel Yönetimi” değil de, “Irak’ın Kuzeyindeki Yerel Yönetim” olduğunu varsayıyoruz…

Org. Necdet Özel‘in PKK’yle mücadele konusunda söyledikleri arasında dikkat çeken bir diğer önemli ayrıntı da, TSK’nin PKK’lilere “terörist demeyi arzulamadıklarını” belirtmesidir.

Bu önemli ve olumlu değişikliğe karşın, Org. Özel‘in belirttiği, TSK’nin “terörle mücadeleden”, salt “teröristle mücadeleye” indirgenmiş görev tanımı, Türkiye için olumsuzdur!

AKP’NİN KIRMIZI ÇİZGİSİ OLMAMIŞ

Yine iki ay öncesine dönelim.

Füze Kalkanı konusu bütün ağırlığıyla gündeme geldiğinde Ahmet Davutoğlu yönetimindeki Dışişleri Bakanlığı beş adet kırmızı çizgi çekmişti anımsayacağınız gibi.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Tayyip Erdoğan da bizzat güvence vermişti: “Komuta merkezinde bir Türk general yetkili olacak” diye, “bizden habersiz füze kullanılmayacak” diye, “butona biz basacağız” diye…

Yine düne dönelim ve Genelkurmay Başkanı’nın bu konudaki açıklamasına bakalım: “Füze savunması komuta ve kontrolünde Almanya’daki merkezde görev alacak bir subayın general düzeyinde olmasına yönelik faaliyetlerimiz NATO içinde yoğun bir şekilde devam etmektedir.”

Demek, AKP’nin “komuta merkezinde bir Türk general olacak” kırmızı çizgisi, aslında hiç olmamış!

TSK’NİN SURİYE DEĞERLENDİRMESİ

Öte yandan Genelkurmay Başkanı Org. Necdet Özel‘in açıklamalarında dikkatimizi çeken başka ayrıntılar da oldu. Örneğin Org. Özel‘in Suriye açıklamaları, genel gidişata aykırı gibi duruyor.

Başbakan Erdoğan‘ın bile söz değiştirip, daha önce söylediğinin tersine, bu ülkedeki gelişmeleri Suriye’nin iç meselesi olarak gördüğünü açıkladığı şu günlerde, Org. Özel‘in şu sözleri manidar geldi:

“Suriye’de yaşanabilecek olumsuzluklar nedeniyle, sınır komşusu olan ülkemize gelen sığınmacıların sayısında artış olabileceği değerlendirilmiş ve gereken tüm önlemler alınmıştır.”

Suriye’de henüz hiçbirşey yokken, AKP hükümeti de benzer değerlendirmeyi yapmış ve Hatay’a çadırkent kurmuştu anımsayacağınız gibi. Sonra toplam 15 bin Suriyeli bu kampa gelmiş ama kısa zamanda geri dönüşler başlamıştı, kamp yarı yarıya boşalmıştı…

TSK’nin yeni sığınmacı geleceğini değerlendirmesi, umarız, sadece hatalı bir değerlendirme ya da başarısız bir öngörüdür! Aksi, akıllara başka değerlendirmeler de getirecektir çünkü…

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
6 Ocak 2011

, , , , ,

Yorum bırakın

%d blogcu bunu beğendi: