Posts Tagged Filistin
ABD’nin Şara’dan istedikleri
Posted by Mehmet Ali Güller in CGTN Türk, Politika Yazıları on 23/09/2025
Eski HTŞ terör örgütü lideri Colani’nin geçici Suriye Cumhurbaşkanı Şara ismiyle ABD’de, BM Genel Kurulu’nda boy göstermesi her yönüyle ironiktir.
ABD’nin başına 10 milyon dolar ödül koyduğu Colani, henüz dünyaca meşruiyet kazanmış değil. Nitekim BM Genel Kuruluna katılabilmesi için, 21-25 Eylül tarihlerine özel dört günlük izin ayrıcalığı tanındı.
Şara’nın mesajları
Şara’nın BM Genel Kurulu’nda 25 Eylül günü ne konuşacağı belli. Zaten ABD’de boy gösterdiği etkinliklerde Washington’un istediği mesajları bol bol veriyor.
Örneğin ABD’nin CBS televizyonuna röportaj veren Suriye Cumhurbaşkanı Şara, “İran milislerini ve Hizbullah’ı bölgeden kovduk” dedi.
Kuşkusuz ne İran milislerini ne de Hizbullah’ı Suriye’den kovan, Şara’ya başlı HTŞ’li teröristler değildi.
Suriye ordusunun Halep komutanlığında satın almalar yapılarak ordunun direnci kırıldı. İsrail satın alınmışlar aracılığıyla silah depolarını uçurdu, havalanlarını vurdu. Ve İsrail ABD’nin desteğiyle, HTŞ’nin Şam’a ilerlemesi için yol temizliği yaptı. Putin’in ifadesiyle 30 bin kişilik Halep ordusu 300 kişilik HTŞ’nin önünden çekilince, Rusya’nın da yapabileceği pek bir şey kalmamıştı.
İsrail’le müzakerelerde ileri aşama
HTŞ terör örgütü lideri Colani, yeni geçici Suriye Cumhurbaşkanı Şara, başına 10 milyon dolar ödül koyan ABD’de, eski CIA Direktörü General David Petraeus’un moderatörlüğünde Concordia Zirvesi’nde gündeme ilişkin soruları da yanıtladı.
Şara orada da Washington’un asıl istediği mesajı verdi: “İsrail ile güvenlik anlaşması konusunda müzakereler sürüyor ve ileri aşamalara gelmiş durumdayız.”
Esad’ın devrilmesinde HTŞ’ye önemli destek veren, devrildiği andan itibaren Suriye’ye girerek Golan’ın üstünü işgal eden, işgal ettiği topraklarda 10 askeri üs kuran ve bunları pazarlık konusu yapmadığını söyleyen İsrail, bir süredir Suriye’yle müzakereler yürütüyor!
Ve Şara da bu müzakerelerde ileri aşamaya geçildiğini müjdeliyor.
Şara’nın durumu
İşte Şara budur!
Bir terör örgütü lideri olarak emperyalizmin desteğiyle rejimin başına oturtuldu, şimdi bedelini ödüyor. Suriye-Lübnan Hizbullah’ı bağını keserek, Suriye-İran bağını keserek, Suriye topraklarını işgal eden İsrail’le normalleşerek bedelini ödüyor.
Ve biliyor ki bedel ödemeye ayak direse, kullanılıp atılacak. Bu nedenle zaman zaman Ankara’nın desteği üzerinden pozisyonunu güçlü tutmaya çalışıyor.
Direniş Ekseninin hedef alınmasının sonuçları
Dünya bugün Filistin’e kan ağlıyor, ABD destekli İsrail’in durdurulamamasından yakınıyor.
Çünkü ABD ve onun Ortadoğu’daki ileri karakolu İsrail, uzun yıllar boyunca Filistin için direnenleri yokederek ve İran’ın oluşturduğu direniş eksenini zayıfltarak bunları yapabildi, yapabiliyor.
Saddam Hüseyin’in ve Muammer Kaddafi’nin öldürülmelerinin, ardından Irak ve Libya’nın Filistin’e desteğinin kesilmesinin bugünlerin yaşanmasında payı var.
İran, Irak, Suriye ve Lübnan üzerinde oluşan Direniş Ekseni’nin medyada şeytanlaştırılmasının bugünlerin yaşanmasında payı var. Direniş Ekseni’nin Filistin’i desteklediği gerçeğini perdelediler.
İran ile Filistin arasındaki Irak, Suriye ve Lübnan bağlarının zayıflaması ABD’ye ve İsrail’e yarıyor, Filistinlilere ölüm oluyor…
ABD o eksen tamamen ortadan kalksın diye Lübnan’da Hizbullah’ın silahlarına el konulmasını zorluyor, Suriye’de Şara’nın İsrail’e taviz vererek tanımasını sağlamaya çalışıyor.
Ağır maliyetleri olacak
Bölgemizde değil günlük veya aylık, bazen yıllık projeksiyon tutarak siyaset yapmak bile yetersizdir. Zira emperyalizm uzun yılları hedefleyen stratejiler yapıyor.
15 yıldır bölgede yürütülen Esad karşıtlığına itiraz etmemiz bu nedenleydi.
Bölge liderlerinin, Saddam Hüseyin’in, Muammer Kaddafi’nin, Beşar Esad’ın sıra sıra tasfiye edilmesinin komşularına değil ABD ve İsrail’e yarayacağını uzun yıllardır anlatmaya çalışmamız bundandı.
Esad karşıtlığının ağır maliyetleri Türkiye ve bölge için daha yeni başlıyor ne yazık ki!
Mehmet Ali Güller
CGTN Türk
23 Eylül 2025
İsrail nasıl durdurulur?
Posted by Mehmet Ali Güller in Cumhuriyet Gazetesi, Politika Yazıları on 18/09/2025
Katar’ın başkenti Doha’da yapılan İslam İşbirliği Teşkilatı ve Arap Liği Olağanüstü Zirvesi’nin 25 maddelik sonuç bildirgesi, yaptırım çağrısı dışında, ciddi bir caydırıcılık sergilemekten uzaktı.
Oysa zirve öncesinde kimi ülkeler tarafından “İslam İttifakı”, ”Arap NATO’su”, “Ortak Operasyon Karargâhı” gibi öneriler dile getirildi. Bazı ülkeler tek tek başlıktaki soruya, “İsrail nasıl durdurulur” sorusuna yanıt arıyor ama ortak bildiriler ne yazık ki yanıtın yanından bile geçmiyor.
Erdoğan’ın önerileri
Cumhurbaşkanı Erdoğan zirvede yaptığı konuşmada, İsrail’in durdurulabileceğini savundu. “İslam âlemi İsrail’in bu yayılmacı emellerini boşa çıkaracak dirayete ve imkâna Allah’ın izniyle sahiptir” diyen Erdoğan, yapılması gerekenleri şöyle sıraladı: Ekonomik yaptırımlar, diplomatik yaptırımlar, uluslararası hukuk mekanizmalarının kullanılması, caydırıcı savunma sanayii inşası ve bölge ülkelerinin işbirliği…
Oysa bunlar zaten belli ölçülerde yapılıyor ve bunlar ne yazık ki İsrail’i durdurmaya yetmiyor, yetmez. Çünkü “İsrail nasıl durdurulur” sorusunun doğru yanıtı, gerçekte başka sorunun yanıtında…
ABD nasıl caydırılır?
“İsrail nasıl durdurulur” sorunun işlevsel yanıtı, “ABD nasıl caydırılır” sorusunun yanıtındadır.
ABD’nin siyasi, askeri, istihbari ve ekonomik desteği olmazsa, İsrail Filistin’e, Lübnan’a, Suriye’ye, Yemen’e ve İran’a saldıramaz çünkü…
Dahası, ABD Ortadoğu’da İsrail hegemonyasına dayalı bir yeni düzen inşa etmeye çalışmaktadır ve İsrail saldırganlığı haliyle bu stratejinin parçasıdır.
Dolayısıyla İsrail’i gerçekten durdurmak isteyenler, ABD’nin nasıl caydırılacağına kafa yormalıdır.
Katar dersleri
Bu köşede bir kaç kez yazdım, sorun şurdadır: Bölge ülkeleri hem Amerikancılık yapmakta hem de İsrail’e karşı çıkmaktadır! Bu durum İsrail’in şansı ve Filistinlilerin şanssızlığıdır. Çünkü Amerkancılık yaparak İsrail’i durdurabilmenin olanağı yoktur.
İşte Katar! Topraklarındaki ABD askeri varlığı, ABD füze savunma sistemi, ABD uçakları, Katar topraklarına yapılan İsrail saldırısını durdurdu mu? Tersine kolaylaştırdı.
Katar’ın durumu, tüm Körfez ülkeleri için derslerle doludur. Daha birkaç ay önce ABD’yle toplamda 2 trilyon dolarlık anlaşma yaptılar; güvenlikleri için ABD silahları alıyorlar, güvenliklerini sağlaması karşılığında ABD’ye yatırım yapıyorlar.
Katar’da görüldü ki bu işe yaramıyor.
Bölgenin kartları
Oysa tersini yapmak işe yarar:
Paralarına karşılık ABD’nin İsrail’e sponsorluğunu kesmelerini istemeleri işe yarar.
Türkiye’den Körfez’e bölgede çok sayıda bulunan ABD üslerini kapatmak, işe yarar. Çünkü o üsler İsrail saldırganlığını destekliyor ve İsrail’e saldırıları önlüyor.
ABD’nin çıkarlarını garanti eden anlaşmaları fesh etmek işe yarar. Çünkü o anlaşmalar, ABD’nin çıkarlarına ek olarak, fiilen İsrail’in çıkarlarını da sağlıyor.
Kafaları esir alan Amerikancılık
Karşılığında ABD’nin açık saldırganlığından korkmaya da gerek yok, zira ABD’nin bugün bölgeye açık işgal uygulayacak gücü yok. Olsaydı, Irak’taki gibi “kendi işini” kendisi yapardı. Olmadığı için Suriye ve Libya’da “vekil güç” kullandı.
Ve önemle belirteyim: Netanyahu’nun İsrail’e karşı “basın ablukası” uyguladığını savunarak Çin’den rahatsızlığını ifade etmesi, aslında bölgenin stratejik dayanaklarına işaret ediyor.
Mesele stratejik düzlemde tehdit nereden geliyor, düşman kim, dost kim, ara güç kim, düşmana karşı müttefik olabilecek kuvvetler kim, bunları hesaplamaktır…
II. Dünya Savaşı’nın ve özellikle Süveyş Krizi’nin ardından bölgeye giren ABD emperyalizminden kurtulmanın yolu, kafaları esir alan Amerikancılıktan kurtulmaktan geçiyor!
Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
18 Eylül 2025
Gazze‘yi Filistinsizleştirme planı
Posted by Mehmet Ali Güller in Cumhuriyet Gazetesi, Politika Yazıları on 09/08/2025
İsrail Güvenlik Kabinesi, günlerdir süren tartışmaların ardından Gazze’nin tamamının işgali planına onay verdi.
Plan tartışıldı çünkü İsrail ordusu plana karşıydı. Gazze’nin tamamının işgali hem askeri riskler taşıyordu ama hem de rehineleri kurtarma olanağını zayıflatıyordu.
Netanyahu’nun planı
İsrail zaten Gazze’nin yüzde 75’ini işgal etmiş durumda. Buna rağmen İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu neden Gazze’nin tamamını işgal etmek istiyor? Mesele ileri sürüldüğü gibi Hamas’ı silahsızlandırmak mı? Mesele rehineleri kurtarmak mı?
Planın Netanyahu tarafından açıklanan hedefleri, asıl amaca işaret ediyor. Buna göre:
– İsrail Gazze’nin tamamını işgal edecek.
– Yönetimi Filistin / Batı Şeria hükümetine değil geçici olarak bir Arap gücüne bırakacak.
– Gazze’nin genel güvenliğinden İsrail ordusu sorumlu olacak.
Bu hedefler, Netanyahu’nun asıl amacını ortaya koyuyor: Gazze’yi Filistinlisizleştirmek!
İsrail’e merkezi rol
Plan bu ve ABD Başkanı Donald Trump’ın Gazze planıyla da uyumlu. İkili Gazze’nin geleceğini, İsrail’i bölgesinde merkezileştirme planına göre tasarlıyorlar. ABD yeni Ortadoğu düzeni kurmaya çalışıyor ve o düzende İsrail’e merkezi rol oynatmak istiyor. O rol için:
1) İsrail’in Filistin’de, Lübnan’da, Suriye’de ve hatta zamanla Ürdün’de genişlemesi hedefi var.
2) İsrail’in ABD’yle birlikte İran’a basınç oluşturmak amacıyla Kafkasya’da aktif oyuncu yapılması planı var. (Zengezur koridorunun 100 yıllığına ABD’li bir şirkete verilmesi, Türkiye’nin Esad’ı devirme yanlışından sonra ikinci büyük bölgesel yanlışı olacak ne yazık ki.)
3) İsrail’in enerji merkezi yapılması: Körfez, Doğu Akdeniz ve Kafkasya petrol ve gazlarının önemli bölümünün İsrail’de toplanması.
4) İsrail’in Hindistan-Körfez ile Kıbrıs-Avrupa hatlarının kesişimi yapılmasına çalışılıyor.
ABD’nin İsrail işleri
İsrail’in bu misyona kavuşabilmesi için;
– ABD, Arap ülkelerinin İsrail’le İbrahim Anlaşmaları imzalamasını istiyor.
– ABD, Türkiye’nin yeni Ortadoğu düzeninde İran’a karşı İsrail’le birlikte hareket etmesini istiyor. Washington, İran-Ermenistan ilişkilerini bozmayı, Rusya’yla İran’ın arasına kama gibi girmeyi ve Kafkasya’da İsrail-Türkiye-Azerbaycan üçgeni kurabilmeyi amaçlıyor. (Açılımın eş zamanlı başlaması da bu nedenle.)
– İsrail’in tüm bu işler için Filistin topraklarında rahat edebilmesi, bunun için de Gazze’nin Filistinsizleştirilmesi isteniyor. ABD’nin Lübnan’da Hizbullah’ı silahsızlandırmak istemesi de bu nedenle.
Geciken tanıma kararı
Yakın zamanda G7’nin dört ülkesi, İngiltere, Fransa, Almanya ve Kanada Eylül’de Filistin devletini tanıyacaklarını açıkladılar. Netanyahu’nun insanlık dışı yeni Gazze planı hayata geçerse, bu ülkelerin tanıyacakları gerçek bir Filistin devleti kalmayacak!
Bugüne kadar Filistin’i tanımayan, dahası İsrail’e bugüne kadar silah satan ve siyasi destek veren bu devletlerin fikir değiştirmesi, elbette doğru şeyi yapma arzularından kaynaklanmıyor. İki nedeni var:
1) Bu ülkelerde İsrail’e karşı ve haliyle İsrail’e destek veren hükümetlerine karşı kamuoyu tepkisi olağanüstü yükselmiş durumda.
2) Trump yönetmiyle ticaret savaşı yaşayan bu “müttefik” ülkeler, Filistin’i tanıma kartı üzerinden ABD’yle mücadele etmeye çalışıyorlar.
Tarih not ediyor
Kısacası, ABD Başkanı’nın ifadesiyle “ileri karakol” olarak kullandıkları, Alman Başbakanı’nın ifadesiyle “kötü işlerini yaptırdıkları” İsrail, çağımızın en büyük soykırımını, dünyanın gözleri önünde yapmayı sürdürüyor.
“Amerikancılık yaparak İsrail’e karşı olmaya” çalışanların, sahada değil belagatta İsrail’e karşı sertleşenlerin, “Gazze’de çocuklar ölüyor” diye ağıt yakıp yeni silah anlaşması yapanların, zar zor İsrail’le ticareti kesenlerin bu soykırımda küçüklü büyüklü paylarını tarih not ediyor…
Ve btirirken önemle belirtelim: Plan uygulamaya girdiğinde, Netanyahu beklemediği iç ve dış gelişmelerle karşılaşabilir!
Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
9 Ağustos 2025
İsrail’in hedef listesi
Posted by Mehmet Ali Güller in CGTN Türk, Politika Yazıları on 22/07/2025
İsrail’in geçen yüzyılın başından beri Filistin topraklarını adım adım işgal ederek genişlemesi, artık yeni bir aşamada. İsrail bu yüzyılda, diğer çevre ülkelere doğru genişleme stratejisi izleyecek. Bir yandan Lübnan ve Suriye topraklarında, fırsat bulunca da Ürdün ve Mısır topraklarında genişlemeye çalışacak İsrail.
Kuşkusuz İsrail’in genişleme stratejisinin arkasında ABD var ve bu nedenle mesele “Ortadoğu’nun İsrail sorunu” olmaktan çok, “Ortadoğu’nun ABD sorunu”dur.
ABD, yeni dönemde, “İsrail hegemonyasında yeni bir Ortadoğu” dizayn etmeye çalışıyor. İsrail, ABD emperyalizminin ileri karakoludur ve eski ABD Başkanı Joe Biden’ın ifadesiyle, İsrail olmasaydı, ABD çıkarlarını savunmak için bir İsrail kurmak isteyecekti!
İsrail’in genişleme stratejisi
İsrail, Beşar Esad’ın devrilmesini fırsata çevirip 1967 savaşından sonra işgal ettiği Golan Tepelerini genişletmeye çalışıyor şu anda. En son ABD’nin Suriye valisi rolündeki Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack’ın ifadesiyle, bu topraklar 400 kilometrekareydi.
Soykırımcıı Netanyahu yönetimi bu toprakları elde tutmak ve adım adım daha da genişletmek üzere sürekli askeri üs inşa ediyor Suriye topraklarında. İsrail’in üs sayısı 10’u buldu ve bunlardan biri Suriye’nin başkenti Şam’a sadece 40 km yakınlıkta.
İsrail diğer yandan Suriye’nin güneybatısındaki Dürzi bölgesini önce askersizleştirmek, ardından özerkleştirmek istiyor. Böylece Dürzi bölgesini Suriye ile arasında tamponlaştırmayı hedefliyor. İsrail aynı zamanda buradan, SDG’nin (Omurgasını PYD/YPG’nin oluşturduğu örgüt) kontrolündeki kuzeydoğu bölgesine bir koridor açmaya uğraşıyor. Bu koridoru öncelikle SDG bölgesine hamilik yapmakta ama ardından da Irak-Türkiye hattında “savunma basıncı” oluşturmakta kullanmak istiyor.
İsrail, sadece Suriye’deki Dürzi bölgesine değil, Lübnan topraklarındaki Dürzi bölgesine de hamilik yapma niyetinde. Dahası burada da ABD’nin desteğiyle Hizbullah’ı geriletip, tampon bölge kurmak, bazı bölgeleri de işgalle ele geçirmek niyetinde.
Sıra Mısır’da mı?
Tam da bu süreçte, özellikle ABD’de “yeni muhafazakâr” (Neo-Con) çevrelerde, “İsrail’in yeni hedefinin Mısır” olabileceği tartışılıyor. İsrail’in ABD’yle birlikte yürüttüğü Gazze Planı’nın başarısının Mısır’ı geriletmekten ve Gazze’deki Filistinlileri Mısır’da ele geçirilecek topraklara sürmekten geçtiği hesaplanıyor.
ABD ve İsrail için “Filistinlisizleştirilmiş yeni Gazze”, İsrail’in “Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Koridoru”nda (IMEC) merkezi rol alması demek. Bu koridor ise emperyalist ABD’nin Çin’in liderliğindeki Kuşak ve Yol’u bölgede kesebilmesinin yolu…
Yine Filistin’de “tam hakimiyet” için, Filistinlileri yerleştireceği Ürdün topraklarında da gözü var İsrail’in.
Barrack: Güçlü ulus-devletler İsrail için tehdit
ABD Başkanı Donald Trump açık açık söyledi: Beyaz Saray’daki masasını gazetecilere gösterip, masanın Ortadoğu olduğunu ve cebinden kalemini çıkarıp, kaleminin de İsrail olduğunu belirtti.
Yani “Ortadoğu büyük ama İsrail küçüktü” Trump’a göre ve dolayısıyla İsrail’in de yeni toprakları olmalıydı!
Nitekim ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi (ve Ankara Büyükelçisi) Tom Barrack’ın sözleri de Trump’ın hedef gösterdiği genişlemeye işaret ediyor. Barrack, “Güçlü ulus devletler bir tehdittir. Özellikle Arap devletleri, İsrail için bir tehdit olarak görülür” dedi (AA, 21.7.2025).
Barrack’ın kastettiği güçlü ulus devletler hangileri? Bölgedeki en güçlü Arap ulus devleti, Mısır’dır, bu da Neo-Con’ların “sıradaki İsrail hedefi: Mısır” yaklaşımına uymaktadır.
Esad’ın kritik rolü
İsrail’in bu yayılmacılığına çeyrek yüzyıldır barikat kuran bölgedeki esas güç İran’dı. İran, direniş ekseni ile İsrail üzerinde basınç uygulayarak onun “çevre genişlemesine” engel oluyordu. Irak, Suriye, Lübnan hattı üzerinden yapılan bu basınç, ABD’nin operatörlüğünde etkisizleştirilmeye çalışıyor.
Burada kritik önemdeki ülke Suriye’ydi. Beşar Esad’ın rolü tarihiydi. Esad’ın devrilmesi İsrail için altın fırsat oldu. Şimdi “Suriye’deki İran’ı temizlemeye” çalışıyor; böylece İran-Lübnan ve İran-Filistin bağını kesmeye uğraşıyor.
İsrail, Lübnan ve Suriye’deki genişleme stratejisini önleyemesin diye İran’ı da ABD’nin desteğiyle askeri basınç altında tutmak istiyor.
Batı Asya Birliği
Görüleceği üzere emperyalist ABD ile siyonist İsrail, Ortadoğu’yu yeniden dizayn etmek istiyor. Barrack’ın yüzyıl önceki anlaşmaların “yanlış harita” çizdiğine atıfla “yeni haritaya” işaret etmesi ve bölge için “Osmanlı millet sistemi” önermesi, bu amaçladır. İşte Dürzi meselesi de Kürt meselesi de ABD ve İsrail için bu hedefin içindeki yeri değerindedir.
Ortadoğu ya da daha doğru bir coğrafi isimlendirmeyle, Batı Asya ne yapmalıdır? Asıl mesele budur.
ABD’nin planlarından fırsat umanlar da günün sonunda aslında ABD’nin hedefidir. Mesele asıl bu ülkelerin doğru konumlanabilmesidir öncelikle.
Süreç, inişli çıkışlı ilerliyor. ABD ve İsrail’in bu atağı, ne Ortadoğu’daki ne de dünyadaki asıl ilerleme yönüne işaret ediyor. Dolayısıyla bu stratejik saptamaya uygun olarak, bölge ülkelerinin “Küresel Güneyci” bir perspektifle, bölgesel işbirliği amaçlaması, Batı Asya Birliği’ni hedeflemesi gerekiyor.
Mehmet Ali Güller
CGTN Türk
22 Temmuz 2025
Erdoğan’ın ‘İslam ittifakı’ neden mümkün değil?
Posted by Mehmet Ali Güller in Cumhuriyet Gazetesi, Politika Yazıları on 23/06/2025
Cumhurbaşkanı Erdoğan, İstanbul’da düzenlenen İslam İşbirliği Teşkilatı’nın (İİT) 51. Dışişleri Bakanları Konseyi Toplantısında yaptığı konuşmada, İsrail saldırganlığına karşı “İslam ittifakı” önerdi.
Erdoğan, İstanbul’un kaderinin, Şam’ın, Gazze’nin, Kudüs’ün, Mekke ve Medine’nin, Tahran’ın kaderinden ayrı olmadığını savunduğu konuşmasında İsrail’in haydutluğuna karşı “2 milyarlık İslam aleminin tek başına bir kutup haline gelmesi şarttır” dedi (Cumhuriyet, 21.6.2025).
Peki, “İslam ittifakı” bir çözüm müdür, ABD destekli İsrail saldırganlığına karşı bir çare midir? Ve daha önemlisi bir “İslam ittifakı” kurmak mümkün müdür?
Amerikancılık yaparak İsrail’e karşı olunamaz
Erdoğan’ın önerdiği bir “İslam ittifakı” hem mümkün değildir çünkü gerçekçi değildir ama hem de çelişkileri nedeniyle “samimi” değildir.
Çünkü bölgemizdeki pek çok İslamcı rejim, hem Amerikancılık yapmakta ama hem de İsrail’e karşı olduğunu söylemektedir.
Doğru, söylem düzeyinde en İsrail karşıtı rejim de Erdoğan rejimidir.
Ama bölgemizdeki tüm İslamcı rejimlerin asıl sorunu şudur: Amerikancılık yaparak İsrail’e karşı sert sözler söyleyebilirsiniz ancak İsrail’e karşı sonuca etki yapacak bir pozisyon alamazsınız. Topraklarınızdaki üslerden kalkan ABD uçakları İsrail’e askeri destek verecek ama siz İsrail’e karşı olacaksınız!
İhvan’da İran çatlağı
Bir İslam ittifakının mümkün olmadığının göstergelerinin başında İhvan (Müslüman Kardeşler) gelmektedir.
İhvan’ın Genel Mürşid Vekili Dr. Salah Abdülhak İran’ın dini lideri Hamaney’e 18 Haziran’da mektup göndererek “tam destek” verdiklerini açıkladı ama İhvan’ın Suriye kolu 19 Haziran’da yayınladığı bildiriyle bu tavrı tanımadığını duyurdu. Suriye İhvan’ı hem İran’ı hem İsrail’i “bölgede hegemonya kurmaya çalışan suçlular” olarak nitelendirerek “her iki taraftan da teberri ettiklerini (uzak durduklarını)” ilan etti (Harici, 20.6.2025).
Oysa Suriye İhvanı, Erdoğan rejiminin Esad karşıtlığının merkezinde duruyordu. Esad, AKP’nin istediği İhvancıları hükümetine ortak etmediği için kardeş olmaktan çıkıp düşman olmuştu! Şimdi o İhvan, “ikisinden de uzak duruyoruz” diyerek, fiilen İsrailcilik yapmış oluyor!
İslamcı rejimlerin İran karşıtlığı
Erdoğan’ın önerdiği bir İslam ittifakının mümkün olamayacağının göstergelerinden biri de Arap-İslam ülkelerinin fiili durumlarıdır. Örneğin Ürdün, İsrail uçakları İran’ı vururken hava sahasını açtı ama İran yanıt verirken kapattı; dahası Ürdün Silahlı Kuvvetleri İran İHA’larını düşürerek İsrail’e pratikte yardımcı oldu.
Uzun örnek listesine gerek yok. Körfez ülkeleri başta pek çok ülkedeki ABD üslerinin varlığı ile “İsrail’e karşı bir İslam ittifakı”nın gerçekçi olamayacağı ortada…
İslamcılık geniş cepheyi böler
Daha önemlisi de şu: İsrail iki yıldır Gazze’de Filistinlilere soykırım uyguluyor. Peki hangi İslamcı rejim Gazze’yi savunmak konusunda İsrail’e karşı gerçek ve etkili bir pozisyon aldı? Daha doğrusu şöyle soralım: Sonuca etkisi bakımından hangi İslamcı rejim, Güney Afrika’dan daha fazla İsrail’e karşı pozisyon alabildi? Hiçbiri.
Dolayısıyla Gazze’yi ya da Tahran’ı savunmak adına, İsrail’e karşı bir “İslam ittifakı” hem mümkün değildir hem de çare değildir. Tersine bu tür girişimler İsrail’e karşı mücadele eden Güney Afrika öncülüğündeki Afrika kıtası ile, Kolombiya ve Venezuela öncülüğündeki Güney Amerika ile, hatta İspanya ve İrlanda gibi Avrupa ülkeleri ile araya “din” koyarak ayrışmak anlamına gelir.
Ne yapmalı?
İsrail’e karşı gerçekten konumlanmak isteyen, din eksenli arayışlarda olmak yerine birincisi antiemperyalist tutum alarak öncelikle ülkesindeki Amerikan askeri varlığına son vermelidir, ikincisi de “İslam ittifakı” gibi arayışlar yerine daha geniş bir cephe olan Küresel Güneycilik yapmalıdır.
Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
23 Haziran 2025
Katargate
Posted by Mehmet Ali Güller in Cumhuriyet Gazetesi, Politika Yazıları on 03/04/2025
İsrail’deki Katargate skandalı, aslında Arap ülkelerini ve Türkiye’yi de ilgilendiriyor. Ama konu İsraillileri rahatsız ettiği kadar ne yazık ki Arapları ve Türkleri rahatsız etmiyor!
Önce bilmeyenler için Katargate skandalını anımsatalım:
İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu’nun yakın çalışma arkadaşlarının Katar’dan 2012 seçiminde 15 milyon dolar, 2018 seçiminde 50 milyon dolar para aldığı ortaya çıktı. Netanyahu’nun sözcüsü Eliezer Feldstein ile Netanyahu’nun danışmanları Jonathan Urich ve Srulik Einhorn’un aldığı paraların açığa çıkması İsrail’de kriz yarattı. Soruşturma başladı, Netanyahu’nun ekibi sanık sandalyesine oturdu ve tutuklandı. Dahası Başbakan Netanyahu da polise ifade vermek zorunda kaldı.
Netanyahu her ne kadar bunu siyasi rakiplerinin bir oyunu olarak sunsa da ses kayıtları ve itiraflar Katar-Netanyahu hükümeti ilişkisini ortaya koymuş oldu.
Ankara sessiz
İsrailliler, “Netanyahu hükümeti nasıl olur da Katarlı işadamları üzerinden para alırlar“ diye tepki gösterirken, Araplar, “Katarlı işadamı üzerinden İsrail’in soykırımcı hükümeti nasıl fonlanır” diye bir rahatsızlık duymuyor!
Filistin meselesinde “söylem düzeyinde” en ileri tutumu alan Türk hükümeti de sessiz. Ankara’dan “Katarlı işadamları üzerinden katil Netanyahu nasıl desteklenir” diye bir tepki gelmedi.
Filistin konusunda başından beri bölge ülkelerinin en azından bir kısmının aslında hiç de net bir tutumu olmadığı gerçeği, bu olayla birlikte bir kez daha görüldü. Filistin’in yenilgi tarihi, aynı zamanda bazı Arap ülkelerinin Filistinlileri satma tarihidir çünkü…
Katar İsrail’le ortak tatbikatta
Gelelim konunun bir başka boyutuna…
Yunanistan’da “Iniochos 2025” hava tatbikatı başladı. Ev sahibi Yunanistan dışında, katılımcıları arasında ABD, Fransa, İtalya, İspanya, Polonya, Karadağ ve Slovenya gibi Batı ülkeleri ile Hindistan var.
Ve İsrail de var. Ama daha dikkat çekici olanı Katar ile Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) de bu tatbikatta yer alması! Bahreyn ise Güney Kıbrıs ve Slovakya ile birlikte gözlemci. Katar F-15 uçaklarıyla, BAE Mirage 2000 uçaklarıyla İsrail’le ortak tatbikatta…
Gazze’de soykırım bitmedi, sürüyor ama Katar, BAE ve Bahreyn, İsrail’le birlikte tatbikat yapıyor!
Dikkat ederseniz tatbikattaki bu cephenin iki yönü var: Bu ülkeler hem Türkiye karşıtı Doğu Akdeniz’deki enerji işbirliği cephesini oluşturuyor ama hem de Hindistan-İsrail-Güney Kıbrıs üzerinden Avrupa’ya uzanan Kuşak ve Yol’a alternatif projenin ortaklarını biraraya getiriyor.
Türkiye’nin Katargate skandalı
Türkiye karşıtı bu cephede, AKP hükümetinin en önemli ortağı Katar da var yani.
Dolayısıyla tablo şudur: Türkiye’nin askeri, ekonomik, finans, hizmet, turizm ve medya şirketleri ve arazileri Katar’a “satılıyor”, AKP hükümeti Katar’la çok özel bir ilişki sürdürüyor, Katar Türkiye karşıtı Doğu Akdeniz cephesinde yer alıyor, Katarlı işadamı İsrail seçimlerinde Netanyahu hükümetini fonluyor, Katar İsrail’le ortak tatbikat yapıyor ve AKP hükümeti sessiz!
İşte asıl Katargate skandalı budur ve Türkiye açısından vahimdir!
AKP’nin Katarcılığı
Katar’a 23 yılda nelerin verildiğinin listesi için internette bir arama yaptığınızda, ne yazık ki ”Türk” sandığınız, “yerli ve milli” sandığınız pek çok markanın bile yıllar içinde adım adım Katarlaştığını göreceksiniz.
İktidarın uzun süre İsrail’le ticareti kesmekte ayak sürmesinin ve ancak kamuoyu baskısı karşısında ambargo uygulamak zorunda kalmasının nedenlerinden biri de demek ki bu Katarcılığıymış!
Ortadoğu’da ne yazık ki sahne ve arkası böyledir. İktidarların ne söylediği değil, ne yaptığı önemlidir. İktidarlar yaptıklarını örtmek için tersini söylerler. Katargate skandalı işte budur.
Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
3 Nisan 2025
Ortadoğu’daki dört düğüm
Posted by Mehmet Ali Güller in Cumhuriyet Gazetesi, Politika Yazıları on 10/03/2025
Ortadoğu’daki sorunlar iki temel düzlemdedir: Ortadoğu ülkeleri ile ABD-İsrail arasındaki sorunlar ve Ortadoğu ülkeleri arasındaki sorunlar.
ABD ve İsrail, Ortadoğu ülkelerinin kendi aralarındaki sorunları derinleştirebildiği ve kullanabildiği oranda, Ortadoğu’nun bütününe dair stratejisini ilerletebilmektedir.
Bu iki düzlemi birlikte ele aldığımızda, şu anda Ortadoğu’da dört kritik düğüm vardır: 1) Filistin düğümü, 2) İran düğümü, 3) Kürt düğümü, 4) Suriye düğümü.
Bu düğümler hem ABD ve İsrail tarafından kendi çıkarları temelinde ve hem de bölge ülkeleri tarafından kendi çıkarları temelinde çözülmeye çalışılıyor. Haliyle çıkarların çatışması, düğümleri kendi içinde ikili üçlü gruplar halinde de birbiriyle ilintili hale getiriyor.
1) Filistin/Gazze düğümü
İsrail’in ağır saldırısı sonrasında Gazze’nin geleceğinin ne olacağı, Gazze’yi kimlerin yöneteceği bir düğüm durumundadır.
ABD Başkanı Donald Trump’ın açıkladığı Gazze Planı, özetle Gazze’nin Filistinlilerden arındırılmasını, ABD’nin Gazze’ye sahip olmasını ve burayı İsrail’i Doğu Akdeniz’de merkez haline getirecek bir ticaret üssüne dönüştürmeyi içeriyor.
Arap Birliği ise Trump’ın bu emperyalist planına karşı bölgeci bir Kahire planı açıkladı. Türkiye planı destekliyor. İngiltere, Fransa, Almanya ve İtalya dışişleri bakanları da ortak bir açıklamayla bu plana destek açıkladılar. Plan Gazze’nin imarını ve Fislistinliler tarafından yönetilmesini içeriyor özetle.
Gazze’deki bu düğümün nihai çözümü ise elbette “iki devletli çözüm”le mümkün olacaktır; Filistin’in 1967 sınırlarıyla bağımsız bir devlet olarak kabul edilmediği hiçbir çözüm, yüzyıllık bu düğümü çözemeyecektir. ABD ile AB arasındaki çelişmelerin yarattığı olumlu konjonktür “iki devletli çözümü” zorlayacak Küresel Güney için avantajdır.
2) İran düğümü
ABD ve İsrail’in Ortadoğu’daki baş düşmanı İran’dır. İki ülke de bölgedeki her adımını, sonucunun İran’ı zayıflatıp zayıflatmayacağına göre atmaktadır. İran bu nedenle Gazze düğümüyle de Suriye düğümüyle de hatta Kürt düğümüyle de ilgilidir.
ABD ve İsrail’in İran’a karşı Irak’taki gibi açık işgale soyunamaması ya da Suriye’deki gibi iç kışkırtmalarla vekalet savaşı yürütememesi, kuşkusuz bu ülkenin gücü nedeniyledir. ABD bu gücü kırabilmek için yaptırım uygulamakta ve İran’ı bölgede yalnızlaştırmaya çalışmaktadır.
Trump, Obama döneminde İran’la yapılan nükleer anlaşmadan 1. döneminde çekildikten sonra, 2. döneminde Tahran’a “müzakere edebiliriz” mesajı verdi. Hatta Trump bu amaçla İran’ın dili lideri Hamaney’e bir mektup da yazdığını belirtti. Oysa İranlılar kendilerine ulaşan bir mektup olmadığını açıkladılar, ABD’li yetkililer de “Trump mektubu yazdı ama henüz göndermedi” dediler.
Mesele şu ki Trump’ın mektuptan bahsettiği konuşması, gerçek bir müzakere amacına hizmet etmiyor. Çünkü Trump “Onlara, ‘Umarım müzakere edersiniz çünkü askeri olarak girmemiz gerekirse bu korkunç bir şey olacak’ diyen bir mektup yazdım” demişti. Bu açıkça “ya askeri müdahale ya taleplerim” anlamına gelmektedir.
Nitekim Hamaney de “ABD’nin müzakere ısrarı meseleyi çözmek için değil, tahakküm kurmak için” diyerek kabul etmeyeceklerini ilan etti.
Emperyalist sopayla Kanada’yı 51. eyalet yapmaya, Grönland’ı parayla satın almaya, Panama Kanalı’na çökmeye, Ukrayna’nın nadir elementlerini ele geçirmeye ve Kongo’nun madenlerine sahip olmaya çalışan Trump, benzer şekilde İran’ı da teslim olmaya zorluyor ki bunun olması mümkün değil.
Dolayısıyla bu zor bir düğüm olarak varlığını sürdürecektir.
3) Suriye ve 4) Kürt düğümleri
İç İçe geçmiş ve bölgeyi ilgilendiren düğümler olarak Suriye ve Kürt düğümlerini ise bir başka yazıda ele alacağız. Bu düğümlerin kimler tarafından ve nasıl çözüleceği konusu hem zıt sonuçlar doğuracaktır hem de yanlış sonuçla daha büyük düğümlere dönüşecektir.
Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
10 Mart 2025
Gazze’yi alan, California’yı verir
Posted by Mehmet Ali Güller in Cumhuriyet Gazetesi, Politika Yazıları on 06/02/2025
ABD Başkanı Donald Trump el yükseltti: Daha önce Filistinlileri Gazze’den sürme niyetini açıklayan Trump, İsrail Başbakanı Netanyahu’yla ortak basın toplantısında “ABD Gazze’yi devralacak, oraya sahip olacağız” dedi.
Ama baştan belirtelim: Gazze’yi almaya kalkan, California’yı verir! Çünkü:
Yayılmacı Trump
Evet, Trump “Filistinlileri Gazze’den Mısır ve Ürdün’e sürme” hedefini ilan etti; Netanyahu “Ortadoğu’da Trump’la yeni harita çizeceklerini” söyledi; Trump Netanyahu’ya hak verdi, “masası Ortadoğu büyüklüğünde ise kaleminin İsrail küçüklüğünde olduğunu” belirtti; ardından Trump “ABD’nin Gazze’ye sahip olacağını” açıkladı; Netanyahu bunun “tarihi değiştirecek” önemde bulduğunu belirtti.
Böylece Trump “Amerika’yı yeniden büyük yapma” programının yayılmacı içeriğine Grönland, Kanada ve Panama Kanalı’ndan sonra Gazze’yi de ekledi. Yayılmacı Trump’ın söylemesiyle Google Harita, Meksika Körfezinin adını Amerika Körfezi diye değiştirdi bile…
USAID’ı yayılmacı programa uyarlama
Trump koltuğa oturmasının üzerinden daha 15 gün geçmeden, ABD’yi dört uluslararası organizasyondan çekti: Çin ve Küresel Güney’e tepki nedeniyle Dünya Sağlık Örgütü ve Paris İklim Anlaşması’ndan; Filistin’e destek verdiği için BM İnsan Hakları Konseyi ile BM Yakındoğu’daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındılık Ajansı’ndan (UNRWA) çekildi.
Trump ayrıca “İran’a azami baskı” politikası için bir başkanlık kararnamesi imzaladı.
Trump ve Devlet Verimlilik Dairesi’nin (DOGE) başına atadığı Elon Musk’ın ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı‘na (USAID) karşı yaptığı hamleler ise kirli geçmişe sahip bu örgütü yok etmek için değil, bu örgütü daha kirli bir şekilde kullanabilmek içindir.
Evet, emperyalist ABD’nin yumuşak güç aygıtlarından USAİD özellikle 90’larda Doğu Avrupa’daki antikomünist dönüşümde, sonrasında çeşitli renkli darbelerde görev aldıysa da, son yıllarda daha çok kültürel konularda çalışmaktaydı. Bunu yetersiz göre Trump ve Musk’a göre USAID bütçesinin hakkını vermiyor, ağırlıkla LGBT’lileri destekliyor!
Sonuç olarak Trump ve ekibi, USAID’i Dışişleri Bakanlığı’na bağlayıp (belki adı dahil) yeniden dönüştürerek, yayılmacı programa uygun bir şekilde kullanmak istiyor. Musk’ın USAID’i -öyle olmadığı halde- “ABD’den nefret eden radikal solcu Marksistlerden oluşan bir yılan yuvası” diye nitelemesi ise işte bu dönüşüm için gerekli olan neo-McCarthy’ciliktir.
Dijital/tekno-neoliberalizm
Trump ve ekibi, esas olarak neoliberal programdan daha ötesini temsil ediyor. Trump’ın orkestra şefliğindeki yeni iktidar, ağırlıkla sosyal medya devleri, yeni teknoloji şirketleri, kripto paracılar, yeni finans kapital şirketlerinin doğrudan ya da dolaylı temsilcilerinden oluşuyor. (Bu sermaye ve programı için yeni bir kavramsallaştırma şart; örneğin Yanis Varoufakis’in “tekno feodalizm”i dar kalıyor bu “dijital/tekno-neoliberalizm” için.)
Son 20 yılda adım adım semirerek ABD’nin en büyük sermaye grubu haline gelen ve bugün Trump’ın arkasına dizilen bu kesim, Amerikan devlet aygıtını kendi çıkarlarına göre yeniden biçimlendirmeye çalışıyor. Trump-Musk sağcılığı üzerinde şekillenen bu girişim ise kaçınılmaz olarak ABD içindeki güç mücadelesini sertleştirecektir.
Bu mücadelenin sertleşmesi ise hem bazı eyaletlerin (aslında devletlerin) Amerika Birleşik Devletleri’nden ayrılma eğilimini hem de iç savaş riskini artıracaktır. O nedenle Gazze’yi almaya kalkan, California’yı vermek zorunda kalacaktır.
15 gün içinde Grönland nedeniyle müttefiki AB ile ve Gazze nedeniyle müttefiki Körfez ile gerilen ABD, asıl içeride gerilecek sorunlara gebedir.
Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
6 Şubat 2025
Trump’ın Gazze planı
Posted by Mehmet Ali Güller in Cumhuriyet Gazetesi, Politika Yazıları on 27/01/2025
Başlığı elbette “ABD’nin Gazze planı” diye de okuyabilirsiniz. Birincisi ABD başkanları Donald Trump ile Joe Biden’ın İsrail’e destek politikaları zaten birbirini tamamladığı için, ikincisi de ABD’yi kim yönetirse yönetsin, İsrail’e desteği sürdüreceği için…
Çünkü İsrail ABD’nin Ortadoğu’daki ileri karakoludur ve bu karakolun tahkimatı, ABD başkanlarının en temel görevlerinin başında gelmektedir.
Öte yandan Biden yönetiminin Gazze’de soykırım yapması için İsrail’e tam destek veren politikası, pratikte Trump’ın ilk dönemindeki Abraham Anlaşmaları ve “Kudüs’ü başkent ilan etme” hamlesini tamamlamış oldu.
Gazze’yi Filistinsizleştirme amacı
Şimdi de Trump ikinci döneminde Biden’ın “soykırım sponsorluğunu” tamamlayacak hamlelerin peşinde: Koltuğa oturur oturmaz, ”Gazze’yi Filistinlisizleştirilme planı”nın düğmesine bastı.
Trump, “Gazze’nin temizlenmesi için Ürdün, Mısır ve diğer Arap ülkelerinden daha fazla Filistinli mülteci almasını” istedi (AA, 26.1.2025).
“Yaklaşık 1.5 milyon kişiden söz ediyoruz ve orayı (Gazze) tamamen temizleyip ‘bitti’ demeliyiz” ifadelerini kullanan Trump, “Bazı Arap ülkeleriyle biraraya gelip, Filistinlilerin barış içinde yaşabilecekleri başka bir yerde konutlar inşa etmeyi tercih ederim” dedi.
Sürgün ve vatansızlaştırma planı açıklayan Trump, açık açık insanlık suçu işlemektedir!
Mısır ve Ürdün karşı çıkmıştı
Gazze’yi Filistinlisizleştirme, Washington’un bölge stratejisi içinde bir politik hedeftir. Açalım:
Donald Trump hafta başında yaptığı bir konuşmada Gazze’nin “deniz ve hava açısından olağanüstü konuma sahip olduğunu” belirtmişti. İlk dönemindeki İsrail politikalarının uygulayıcılarından damadı Jared Kushner de, geçen sene yaptığı bir konuşmada Gazze’nin sahil mülkünün değerine dikkat çekmiş ve İsrail’e “Filistinlileri Gazze’den çıkarıp burayı temizlemesini” önermişti!
Nitekim İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu da “Gazze’nin Filistin’den arındırılması” niyetini ortaya koymuş, Kahire buna karşın “İsrail-Mısır ilişkilerini bozar” uyarısını yaparken, Ürdün Kralı Abdullah da “bunu kırmızı çizgi” ilan etmişti.
ABD’nin Kıbrıs-İsrail hattı
Gazze, ABD’nin Kıbrıs-İsrail hattına dayanan bölge stratejisi nedeniyle önemli. Washington Doğu Akdeniz’de “Kıbrıs-İsrail hattı” inşa etmeye çalışıyor. Bu hattı, Girit ve Yunan anakarası üzerinden Avrupa’ya, Körfez üzerinden Hindistan’a bağlamaya çalışıyor.
Bu plan, ABD sponsorlu “Hindistan- Ortadoğu- Avrupa Ekonomi Koridoru” olarak 7 ülke tarafından mutabakat zaptı imzalanarak hayata geçirilmeye çalışılmış ama Hamas’ın Aksa Tufanı ile rafa kalkmıştı.
Hindistan- Birleşik Arap Emirlikleri (BAE)- Suudi Arabistan- Ürdün- İsrail- Kıbrıs- Yunanistan yolu, ABD’nin hem Çin’in Kuşak ve Yolu’na karşı düşündüğü, hem Hindistan’ı Çin’e karşı yanına çekmeyi amaçladığı, hem de İsrail’i Ortadoğu-Doğu Akdeniz’de bir merkez yaparak güvenliğini garantiye almaya çalıştığı bir projeydi.
İki devletli çözüm
Sonuç olarak Biden ya da Trump, Demokratlar ya da Cumhuriyetçiler, hangisi emperyalist ABD’yi yönetirse yönetsin, Beyaz Saray’a oturduğu anda İsrail’in güvenliğini esas alan politikalar izleyecektir.
Farkları şudur: ABD Başkanı’yken İsrail’in Filistin soykırımına her türlü desteği veren Biden, görevi bitince “iki devletli çözüm” demeye başladı. Dün “İsrail’i Gazze’de ileriye gitmemekle” uyaran Trump ve ekibi, göreve başlayınca “iki devletli çözüm diye bir çözüm yok” demeye başladı.
Dolayısıyla Arapların, bölge ülkelerinin ve Küresel Güney ülkelerinin Filistin konusundaki temel politikası, bu yıl “iki devletli çözüm” konferanslarını sonuca götürecek şekilde düzenlemek olmalıdır.
Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
27 Ocak 2025
Trump’ın ana stratejisi ne?
Posted by Mehmet Ali Güller in Cumhuriyet Gazetesi, Politika Yazıları on 18/11/2024
Dünya, Donald Trump’ın yeni döneminde hangi politikaları izleyeceğini tartışıyor.
Trump ve ekibi seçim kampanyası sırasında ilan ettiği gibi Ukrayna savaşına son vermeye çalışacak mı, yoksa ABD’nin “uzun savaş” stratejisi sürecek mi? İsrail yanlısı isimlerin ağırlıkta olacağı bir kabine inşa etmekte olan Trump İsrail-Filistin meselesinde ne yapacak? Asıl önemlisi, Çin’le rekabeti nasıl yürütecek?
Dünya basınında yanıtları aranan bu soruları tartışalım:
Çin’den Biden/Trump’a üç uyarı
Asya Pasifik Ekonomik İşbirliği (APEC) zirvesinde ABD Başkanı Joe Biden ile görüşen Çin Devlet Başkanı Xi Jinping üç mesaj verdi:
1) “Tukidides Tuzağı” tarihsel olarak kaçınılmaz değil.
2) Yeni bir “Soğuk Savaş” yapılmamalı çünkü kazanılamaz.
3) Çin’i çevrelemek akılsızcadır, kabul edilemez ve başarısızlığa mahkumdur.
Kuşkusuz bu üç mesaj, “topal ördek” Biden’dan çok, 20 Ocak 2025’te Beyaz Saray’a oturacak Donald Trump’aydı.
Trump Asya-Pasifik’e odaklanmak istiyor
Başkanlığının ilk döneminde Çin’e “ticaret savaşı” açan Trump’ın yeni dönemde de “Çin’le mücadele” stratejisini izleyeceği öngörülüyor. Ama bu mücadelenin nasıl olacağı, rekabetle sınırlı mı kalacağı, Biden’ın sürdürdüğü ticaret savaşının çıtasının yükseltilip yükseltilmeyeceği, Çin’i çevrelemek üzere ikili, üçlü, dörtlü müttefikler kurma stratejisinin artarak devam edip etmeyeceği tartışılıyor. Bunu Trump’ın koltuğa oturduktan sonra ilan edeceği ulusal güvenlik stratejisiyle daha net anlayacağız.
Ancak hem Trump’ın ilk dönemine bakarak, hem seçim sürecinde söylediklerini dikkate alarak ve hem de Washington’un NATO belgelerine dahil ettiği ifadeleri anımsayarak şunu söyleyebiliriz: Trump döneminde ABD, Asya-Pasifik’e daha fazla odaklanacak. Bunun için de diğer iki konuyu hafifletmesi gerekiyor: Rusya-Ukrayna savaşı ve İsrail’in Filistin soykırımı…
Ortadoğu’da iki konu
Trump’ın Ortadoğu’daki mevcut durumu, ilk döneminde başlattığı “İbrahim anlaşmalarını” yeniden canlandırmakta kullanacağı anlaşılıyor.
1) Trump’ın Filistin sorununa “iki devletli çözüm” yerine Arap-İsrail normalleşmesi zemininde çözüm dayatacağını söyleyebiliriz.
2) Trump’ın geçen dönemden farklı olarak bu kez İran’ı “sistem içine çekme” yolu arayabileceği ihtimal dahilinde.
Elon Musk’ın güçlü ilişkileri nedeniyle Çin, Rusya ve İran konularında Trump’a “özel elçilik” yapacağı anlaşılıyor.
Ukrayna’da barış masası hazırlığı mı?
Trump, Çin ve Asya-Pasifik’e odaklanabilmek için Rusya-Ukrayna meselesini çözmek istiyor. Nitekim seçim süreci boyunca, kazanması halinde bu savaşa son vereceğini söylemişti. Bunu yapabilmek için, öncelikle bu savaştan nemalanan askeri endüstri ve enerji şirketleri ile “çarpışması” gerekiyor; bu da Biden’ın inşa ettiği “uzun savaş” stratejisinin çöpe atılması demek.
Trump ve ekibi, Çin-Rusya işbirliğini derinleştiren zemini ortadan kaldırmayı ve Çin’i yalnızlaştırmayı savunuyor.
Savaşın bir an önce bitmesini isteyen bir başka merkez ise Alman sermayesi. Alman ekonomisinin küçülmesi Berlin’de yeni hükümet formülünü ya da erken seçimi dayatmış durumda. Almanya Başbakanı Olaf Scholz’un iki yıl aradan sonra Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’i telefonla araması bu nedenle. Avrupa’da pek çok ülke artık Ukrayna’da barış masasının kurulmasının zamanının geldiğini düşünüyor.
Tam bu süreçte ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin’in yeni döneme işaret eder nitelikteki şu mesajını not etmeliyiz: “Ortadoğu’da gerilimi azaltmamız ve Ukrayna’da geçişe giden yolu bulmamız gerekiyor. Bu çatışma bir noktada bir tür müzakereyle sona erecek.”
Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
18 Kasım 2024