Posts Tagged Hindistan

BOP-KYG çatışması

Önceki yazımızda güncellenen BOP’a, Trump’ın BOP’una işaret etmiştim. Önceki BOP, ABD’nin belirlediği Büyük Ortadoğu coğrafyasında “sınır ve rejim” değiştirme hedefliydi, “yeni ulus inşa etmeyi” amaçlıyordu. 

Trump’ın BOP’unda, “yeni ulus inşası” yok. Daha doğrusu, önceki gibi bir ulus inşası programı yok, doğrudan ABD’nin üstlendiği bir ulus inşası yok. Ne var peki? Federasyonlar var, konfederasyonlar var, Büyük İsrail var, ABD’nin “esas düşmanlarına” karşı bölgesel (federatif) işbirlikleri var, ittifaklar var. Ve bunların sonuçları olarak elbette yine dolaylı olarak yeni ulus inşası var.

ABD’nin hedefi: Çin-Rusya-İran

ABD Büyükelçisi Tom Barrack’ın sıraladığı o ülkeleri anımsayalım: İsrail, Türkiye, Irak, Suriye, Ürdün, Lübnan, Körfez ülkeleri, Azerbaycan, Ermenistan… 

Dikkat ederseniz İran (ve de Mısır) yok. Çünkü İran hedef. Dahası listeyi oluşturan coğrafyadan, İran ile birlikte Rusya’nın da hedef alındığı anlaşılıyor. 

Kimi ABD belgelerinden biliyoruz ki ABD’nin “büyük stratejisi”, Çin-Rusya-İran işbirliğini hedef alıyor.

İşte meselenin esası da budur: 

– Trump’ın BOP’u Çin-Rusya-İran’ı hedef alıyor. 

– Trump’ın BOP’u, Çin’in liderlik ettiği Kuşak ve Yol Girişimi’ni (KYG) ve onun sonucu olacak Büyük Avrasya Ortaklığını hedef alıyor. 

– Trump’ın BOP’u, KYG’yi Büyük Ortadoğu coğrafyasında durdurmaya çalışıyor.

Nasıl mı? Madde madde anlatayım:

Enerji-politik tablo

1) ABD, KYG’ye karşı IMEC’i, yani Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Koridoru’nu hayata geçirmek istemişti. Aksa Tufanı, o projeyi rafa kaldırmıştı. Trump “Gazze Planı” ile raftan indirmeye çalışıyor.

2) İsrail, doğusundaki Hindistan-Körfez ve batısındaki Kıbrıs-Avrupa hatlarının merkezi yapılmaya çalışılıyor. 

3) Katar gazının hem Suriye’ye hem de İsrail’e ulaştırılması projesi hazırlanıyor.

4) ABD, Irak Kürdistanı bölgesi ile 110 milyar dolarlık enerji anlaşması imzaladı. (Bağdat anlaşmaya karşı çıktı.) ABD Suriye’nin kuzeydoğusundaki petrol alanları için de benzer hazırlığı yapıyor.

5) İsrail, Doğu Akdeniz’de İsrail-Kıbrıs-Yunanistan hattı inşa ediyor. (İsrail medyasında son dönemde KKTC’yi ve adadaki Türk askerini hedef alan haber analizlere ve tehditlere dikkat.)

ABD’nin Zengezur müdahalesi

6) Güçlendirilmiş Azeri gazının bir yandan Suriye ve İsrail’e, diğer yandan da Karadeniz üzerinden LNG gemileriyle Ukrayna’ya ulaştırılması anlaşmaları yapıldı.

7) ABD, Zengezur Koridoru’nu işleterek Kafkasya’ya girmenin peşinde. ABD Büyükelçisi Tom Barrack koridorun ABD’li şirket tarafından 100 yıllığına işletilmesini talep etti. Tarafların ne yazık ki bu talebi uygun gördüğü anlaşılıyor. ABD böylece hem Rusya ile İran’ın arasına hem de Kuşak ve Yol’la entegrasyonu kritik önemde olan Orta Koridora yerleşmiş oluyor.

Paranın akış yönü

Bu tür çok boyutlu meselelerin analizindeki en önemli veriler; boru hatlarının yönü, gemilerin rotası, ticaret koridorlarının konumu ve paranın akış şeklidir. 

Esasa gelirsem: Emperyalist ABD ve ileri karakolu siyonist İsrail, çıkarlarını gözetiyor. Ülkelere demokrasi, toplumlara barış, halklara özgürlük elbette ve gerçekten umurlarında değil. Tersine bu kavramlar, emperyalist ABD’yi bölgeden atarak hayata geçirilebilir. Bu coğrafyada bu kavramların kör-topal kalmış olmasının asıl sorumlusudur emperyalist saldırılar, işgaller, sömürüler… 

Son 150 yıl, Britanya İmparatorluğunun, Çarlık Rusya’sının ve emperyalist ABD’nin çıkarları için bölge halklarını kullanmasının tarihidir aynı zamanda. Tarihi doğru okumak, bugün dünden daha da kritik önemde.

Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
4 Ağustos 2025

, , , , , , , , , ,

2 Yorum

Beyaz Saray’da Pakistanlı komutan

Yakın zamanda bölgemizde Hindistan-Pakistan savaşı vardı. Şimdi de İsrail-İran savaşı sürüyor. Hindistan’ın İsrail’le çok özel ilişkileri var, Pakistan da İran’a açıktan destek açıkladı. 

Öte yandan Pakistan, SSCB’ye karşı Afganistan savaşında ABD’nin çok özel bir müttefikiydi. Ama geride kalan yıllar içinde Pakistan’ın Çin’le çok derin bir ilişkisi oluştu. ABD’yi fazlasıyla rahatsız edecek düzeyde stratejik bir ilişki bu.

Bu girişi neden mi yaptım? Çünkü Beyaz Saray’da çok ilginç bir görüşme vardı.

Trump’ın özel misafiri

ABD Başkanı Donald Trump, Pakistan Kara Kuvvetleri Komutanı Asım Münir ile Beyaz Saray’da görüştü.

Bu görüşme pek çok yanıyla ilginç. Zira ABD Devlet Başkanı, bir başka ülkenin siyasi lideriyle değil, askeri lideriyle görüşüyor. Üstelik o asker Genelkurmay Başkanı değil. 

Görüşmede Trump’a iki isim eşlik etti: ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio ve Beyaz Saray Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff. 

Pakistan Kara Kuvvetleri Komutanı Asım Münir’e ise bir isim eşlik etti: Pakistan İstihbarat Servisi (ISI) Başkanı Korgeneral Asım Malik. Malik aynı zamanda Pakistan Ulusal Güvenlik Danışmanı.

İlginç konular

Katılımcılar kadar konuşulan konular da ilginç. 

Pakistan Silahlı Kuvvetleri Halkla İlişkiler Servisi’nin yaptığı açıklamaya göre Trump ile Münir şu konuları ele almış: “İran-İsrail çatışması, Pakistan-Hindistan gerilimi, Pakistan-ABD ilişkileri, terörle mücadelede işbirliği.”

Tamam, bir devlet başkanının, bir başka ülkenin kara kuvvetleri komutanıyla görüşüyor olması tek başına yeterince ilginç ama yine de bu işaret edilen konular elbette şu süreçte konuşulması “normal” konular, denilebilir. Ancak ya şunlar? 

Pakistan Silahlı Kuvvetleri Halkla İlişkiler Servisi’nin açıklamasında Trump ile Münir’in şu konuları da ele aldığı belirtiliyor: “Ticaret, ekonomik kalkınma, maden ve mineraller, yapay zeka, enerji, kripto para birimleri ve yeni teknolojiler” (AA, 19.6.2025)

Bir devlet başkanı, bir başka ülkenin kara kuvvetleri komutanı ile neden ekonomi konuşur, neden ticaret konuşur, neden maden konuşur, hatta neden kripto para konuşur? Bunda bir tuhaflık yok mu? 

Ziya ül-Hak’ın darbesi

Pakistan Kara Kuvvetleri Komutanı Asım Münir’in ABD ziyareti ve Beyaz Saray’da ABD Başkanı Donald Trump’la görüşmesi, bana Ziya ül-Hak’ı anımsattı. “İslamcı general” denilen Pakistan Genelkurmay Başkanı Ziya ül-Hak, 5 Temmuz 1977’de darbe yaparak Zülfikar Ali Butto’yu devirmiş ve Pakistan’ı iki yıl sonra Afganistan’da SSCB’ye karşı ABD’nin özel operasyon üssüne dönüştürmüştü. 

Bu süreçte CIA, Pakistan İstihbarat Servisi ISI ile özel bir işbirliği yürütmüş, Suudi Arabistan’dan Mısır’a, pek çok ülkeden mücahit getirerek onları birlikte Pakistan’da eğitip Afganistan’a sevketmişlerdi.

Uzun dört yıl

Züya ül-Hak’ın bir darbeyle ülkesini ABD stratejisine eklemlemesi, coğrafyamızın çok özel bir kesitinde ve tarihin çok önemli bir anında olmuştu. 

Öyle ki bu kesiti “uzun dört yıl” diye isimlendirebiliriz: Pakistan’da darbe (1977), SSCB’nin Afganistan’ı işgali (1979), İran’da Humeyni’nin Şah’ı yıkması (1979), Türkiye’de darbe (1980), İran-Irak savaşı (1981).

Bu uzun dört yıl, sonucu günümüze kadar uzanan derin değişimler doğurmuştu. 

ABD askerlerle daha kolay çalışıyor

Elbette doğrudan Ziya ül-Hak – Asım Münir benzetmesi yapmıyorum. Zira Pakistan İsrail’e karşı İran’ı destekliyor ve Münir de Beyaz Saray’daki görüşme öncesinde ülkesinin bu tutumunu açıklamasında sergiledi.

Ama yine de ABD Başkanı’nın Beyaz Saray’da Pakistan Kara Kuvvetleri Komutanı ile görüşmesi, üstelik ancak bir devlet başkanıyla görüşülecek türden konuları görüşmüş olması, elbette ilginç ve dikkat çekicidir. Dahası dikkatle izlenmelidir.

Çünkü ABD açısından Pakistan’ın pozisyonu kritik önemde. Pakistan’ın Çin, İran ve Hindistan ilişkileri, hatta Azerbaycan ve Türkiye ilişkileri ABD açısından çok boyutlu önemde. 

Unutulmamalı: Pakistan Başbakanı İmran Han “kendisine Amerikancı bir darbe yapıldığını” savunmuştu ama yerine gelen Şahbaz Şerif de Çin’le iyi ilişkileri sürdürdü, sürdürüyor. Görünen o ki hangi parti seçimle gelirse gelsin, Çin’le işbirliğini sürdürecek. 

ABD, işte böyle zamanlarda özellikle askerlerle çalışmak ister!

Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
21 Haziran 2025

, , , , , , , , , , , , , ,

Yorum bırakın

Amerikan zorbalığına karşı Çin-Rusya ortaklığı

Küresel güç mücadelesinin çok boyutlu ilerlediği süreçte, Moskova’da kritik önemde bir zirve vardı: Çin-Rusya liderleri zirvesi.

Avrupa’nın Hitler zorbalığından ve Nazilerden kurtuluş günü töreni için Moskova’ya giden Çin Devlet Başkanı Xi Jinping, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile birlikte ABD başta tüm dünyayı ilgilendiren çok önemli mesajlar verdi. 

Önce mesajları tek tek inceleyelim, ardından da bu mesajlardan hareketle küresel güç mücadelesindeki son durumu ele alalım:

Tarihteki en yüksek seviye

Putin’in kapsamlı işbirliği ve ortaklık mesajı:  “Rusya-Çin ilişkileri, tarihteki en yüksek seviyeye ulaştı.”

Putin’in ABD’nin küresel ticaret savaşına karşı ortaklık mesajı: “Rusya ve Çin, üçüncü ülkelerin etkisine karşı koruma altına alınmış, sürdürülebilir bir karşılıklı ticaret sistemi kurdu.”

Putin’in ABD’nin dolar silahına karşı dolarsızlaşma hamlesi mesajı: “Rusya ve Çin arasındaki neredeyse tüm ticareti operasyonlar ruble ve yuan cinsinden gerçekleşiyor.”

Sakin ve kendinden emin ortaklık

Xi’nin Amerikan zorbalığına karşı ortaklık mesajı: “Çin ve Rusya, tek taraflılık, güç politikası ve zorbalığa karşı özel sorumluluk üstlenecek.”

Xi’nin ortaklığın niteliği mesajı: “Çin ve Rusya arasında bağ, ‘daha sakin, kendinden emin, istikrarlı ve dirençli hale’ geldi.”

Xi’nin çok kutupluluk ve ekonomik küreselleşmenin niteliği mesajı: “Eşit ve düzenli çok kutuplu dünya, yararlı ve kapsayıcı bir ekonomik küreselleşme için Çin ve Rusya el ele çalışacak.”

Trump’ın Altın Kubbe’sine ortak tepki

Xi ve Putin, imzaladıkları ortak bildiriyle, ABD’nin “Altın Kubbe” füze savunma sistemi projesine sert tepki gösterdiler. İki lider, Trump’ın bu projesinin “istikrarı derinlemesine bozacak bir niteliğe sahip olduğunu” belirterek, “ABD’nin bu projeyle uzaya silah konuşlandırmayı öngördüğü” uyarısı yaptı. 

Altın Kubbe, ABD Başkanı Donald Trump’ın göreve başlar başlamaz ilan ettiği ve 27 milyar dolar bütçe ayırdığı bir proje. Trump bunu bir ihtiyaç diye savunabilmek için “Çin’in hipersonik füzelerine karşı savunma sistemi” diye tanıttı. 

Nükleer risk uyarısı

Xi ve Putin, imzaladıkları ortak bildiride hem “nükleer riske” işaret ettiler hem de ABD ve müttefikleri ile askeri ittifakları olan NATO konusunda uyarılar yaptılar:

”Nükleer beşli içindeki bazı ülkeler, Soğuk Savaş zihniyetinin terk edilmesine bağlı kalmıyor.”

”Askeri ittifaklar, güce dayalı baskı uygulamak için nükleer devletlerin sınırlarına kadar genişliyor. Bu genişlemeyle beraber gelişmiş saldırı silahları sistemlerinin konuşlandırılmasına yönelik adımlar da atılıyor.”

ABD’nin durduramayacağı süreç

Mesajlar böyle, gelelim bu mesajlardan hareketle küresel güç mücadelesindeki son duruma…

ABD’nin hegemonyasının zayıfladığı ve küresel liderliğinin erozyona uğradığı şartlarda çok kutuplu/merkezli bir dünya adım adım inşa oluyor. ABD ve Çin, “belirleyen” iki merkezi, AB, Rusya ve Hindistan ise “etkileyen” üç merkezi oluşturuyor. 

Trump, her ne kadar Ukrayna’da “tavizli barış” üzerinden Rusya’yı Çin’den koparmayı amaçladıysa da bunu başaramayacağını sanırım görmeye başladı. ABD Dışişleri ve Savunma Bakanlıklarından gelen kimi işaretler, ABD’nin Rusya’yı AB ve İngiltere’nin dengeleyiciliğine bırakarak, doğrudan Çin’e yönelmek istediğine işaret ediyor. Amerikan devlet aygıtı, Asya Pasifik’te Hindistan’dan Japonya’ya uzanan bir zincirle Çin’i çevreleme stratejisini derinleştirmenin peşinde…

Sonuç mu? Washington’un hiçbir hamlesi, çok merkezli dünyanın inşasını durduramayacak.

Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
10 Mayıs 2025

, , , , , , , , , , ,

Yorum bırakın

Hindu cihatçılığı

Hindistan Pakistan’ın Keşmir bölgesine füze saldırısı düzenleyerek riskli bir “sınırlı savaş” başlattı. Pakistan Hindistan’a bağlı Keşmir bölgesine topçu misillemesi yaparak, savaşın sınırlı kalmasını istediğini ortaya koydu. Umarım böyle olur ve iki nükleer güç daha fazla ileri gitmez.

1945’ten bu yana Keşmir nedeniyle defalarca karşı karşıya gelen iki ülke, Anglo-Sakson bakiyesi sorunun girdabı içinde ne yazık ki… 

İngiltere, sömürgeci ve işgalci politikalarıyla etkisi bugün de süren sorunlar bıraktı; Filistin meselesi, Kıbrıs meselesi, Kürt meselesi, Keşmir meselesi… Anglo-Sakson İngiltere’nin sorunlarını devralan Anglo-Sakson ABD de bu sorunları emperyalist ihtiyaçlarına göre kullandı. 

Yeni bir dünya, işte bu tür sorunları çözebilmek için ihtiyaç en başta.

Pakistan’daki CIA örgütleri

Bu kez “sınırlı savaş” 22 Nisan’da 26 kişinin ölümüne yol açan terör saldırısıyla tetiklendi. Saldırıyı Leşker-i Tayyibe örgütünün bir kolu olan Direniş Hareketi üstlendi. Hindistan ise doğrudan Pakistan‘ı sorumlu ilan etti. 

Pakistan suçlamaları reddetti ve uluslararası soruşturma açılmasını istedi ancak Hindistan kabul etmedi. 

Evet, Pakistan’da böyle yüzlerce örgüt var ama bunların Pakistan devletinin doğrudan kumandası altında olduğunu iddia etmek güç. Doğru, bir dönem Pakistan istihbaratı üzerinden pek çok örgütü yönlendirdiler ama o örgütler aslında Pakistan istihbaratından çok ABD istihbaratının kontrolündeydi. Çünkü bu örgütler, ABD’nin yeşil kuşak projesi kapsamında SSCB’ye karşı Pakistan’da eğitip, Afganistan’da harekete geçirdiği örgütlerdi.

Pakistan: ”Cihat, Batı kaynaklı”

Hindistan’ın iddialarının aksine, aslında bu örgütlerin asıl hedefi Pakistan’dır. Son bir yılda bu örgütler Pakistan’daki Çin tesislerine saldırdı, İran’a saldırdı ve Hindistan’a saldırdı. Yani bu örgütler Pakistan’ın komşularıyla ilişkilerini sabote etmeye çalışıyor aslında.

Nitekim Hindistan’a düzenlenen saldırının ardından Pakistan Savunma Bakanı Muhammed Asıf çok net ortaya koydu; “ABD’nin bölge politikaları nedeniyle terörün mağduruyuz” dedi, “Pakistan’ın geçmişte SSCB’ye karşı Afganistan savaşına katılarak ABD adına cihatçıları eğitmek ve yerleştirmek için bir üs haline gelmesi hataydı” dedi, “Batı tarafından icat edilen cihat kavramı, Pakistan toplumunun dokusunu değiştirdi ve bugünkü sorunlara zemin hazırladı” dedi (cumhuriyet.com.tr, 28.4.2025).

Modi’nin iç politika hedefi

Ancak Hindistan tüm bunları görmezden geldi ve riskli bir “sınırlı savaş” başlattı. Çünkü Hindistan Başbakanı Modi için bu savaş, iç politikayı pekiştirme amaçlı dış basınçtır.

“Hindu milliyetçiliği” adı altında “Hindu cihatçılığı” yapan Bharatiya Janata Partisi lideri Narendra Modi, ülkenin adını da Bharat yapmaya çalışıyor. Ülkedeki Müslümanların, azınlık grupların, kast sistemine göre daha altta olanların çareyi Komünistlerin yönettiği eyaletlere kaçmakta bulduğu ağır bir süreç yaşanıyor Hindistan’da… 

İşte Modi’nin terör saldırısını bahane ederek Pakistan’a riskli “sınırlı savaş” açması, bu iç politikasının bir uzantısıdır. 

Modi’nin fırsatçılığı

Hindistan Dışişleri Bakanı Vikram Misri, Sindoor Operasyonu adını verdikleri bu saldırıyı “terör saldırısını önleme” ve “Hindistan’a gönderilmesi muhtemel teröristleri etkisiz hale getirme” amaçlı diye tarif etti. 

“Önleyici vuruş”, jeopolitikçiliğin ürettiği ve sürekli savaş riski doğuran bir yöntem; Alman emperyalizminden ABD emperyalizmine geçti, Bush bir doktrin olarak Irak’ta uyguladı, Şaron ve Netanyahu Filistin’de uyguladı, şimdi Modi bunu Pakistan’da uygulamak istiyor.

Rusya’nın Ukrayna’da Atlantik’le boğuştuğu, Çin’in ABD’nin açtığı ticaret savaşıyla uğraştığı bir süreçte Modi, Pakistan üzerinden içeride Hindu cihatçılığını pekiştirmeye çalışıyor.

Ama eski dünyaya ait bu anlayışlar, yeni dünyanın doğum sancılarını artırıyor son tahlilde… 

Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
8 Mayıs 2025

, , , , , , , ,

Yorum bırakın

Pakistan’daki CIA örgütleri

Keşmir’in Pahalgam bölgesinde, turistleri hedef alan silahlı saldırı Hindistan ile Pakistan’ı karşı karşıya getirdi. 26 kişinin öldüğü 22 Nisan’daki saldırıyı Leşker-i Tayyibe örgütünün bir kolu olan Direniş Cephesi (TRF) üstlendi. 

Hindistan yönetimi bu örgütün Pakistan merkezli bir örgüt olması nedeniyle Pakistan’ı hedef aldı. Pakistan yönetimi ise suçlamaları reddetti. 

Ancak iki ülkenin tarihsel sorunları nedeniyle yine de tansiyon yüksek ve gerilim sınırda karşılıklı askerlerin ateş açmasına kadar vardı. Vizelerin iptalinden hava sahasının kapatılmasına kadar bir dizi karşılıklı karar da alındı. İki ülkenin nükleer güç olması, meseleyi daha da kritik hale getiriyor.

Pakistan’ın komşularını hedef alan örgütler

Peki Leşker-i Tayyibe örgütünün Pakistan merkezli olması Pakistan’ı suçlamaya yeter mi? 

Örneğin bir süre önce Pakistan’daki Çinli işçileri hedef alan bir saldırı olmuş, onu da yine Pakistan merkezli Belucistan Kurtuluş Ordusu üstlenmişti. Öncesinde de Çin’in işlettiği Gwadar Limanı’na yine bir terör saldırı olmuş, Belucistan Kurtuluş Örgütü saldırıyı üstlenmişti. 

Örneğin, yine yakın zamanda, Ceyşu’l Adl isimli Pakistan merkezli örgüt,  İran’ı hedef almış, Tahran yönetimi de bu örgüte ait olduğunu belirttiği Pakistan’daki mevzileri vurmuştu.

Pakistan’da böyle onlarca büyük, yüzlerce küçük örgüt var. Peki bu örgütlerin varlığı ve saldırıları nedeniyle Pakistan yönetimi mi suçlanmalı?

ABD Pakistan’ı üs yapmıştı

Bu örgütlerin varlık zeminini siyasal ve tarihsel olarak anlamadan yapılacak her değerlendirme eksik olur. Zira Pakistan yönetimi de bu örgütlerin hedefinde…

Bu örgütlerin önemli bir kısmı gerçekte CIA örgütleridir!

Evet, Pakistan’ı Afganistan’daki SSCB’ye karşı saldırı üssü yapan, Suudi Arabistan başta pek çok ülkeden “cihatçıyı” Pakistan’a yönlendiren, bu örgütleri kuran, finanse eden, eğiten ABD’dir, CIA’dır, Pentagon’dur.

Bu örgütlerin geride kalan yıllar içinde zaman zaman ABD’yi de hedef almış olması, “made in USA” olma durumunu değiştirmez. Bu ilişkiler böyledir, kurarsınız ama her zaman tam denetiminizde olmaz, kalamaz. Örgüt büyür, bir kolu kontrolden çıkar vb. Nitekim 1979’dan bu yana Pakistan’da yüzlerce örgüt bölünmesi, yüzlerce yeni örgüt kurulması örnekleri yaşandı.

ABD Pakistan’da uyguladığını, Türkiye’de de uyguladı. Suriye’de iç çatışma başladığında Türkiye sınırı da benzer durumu yaşadı. Gündüz Türkiye’deki çadır kentlerde kalan, gece silahıyla sınırı geçip Suriye’de savaşan cihatçı görüntülerini anımsayınız… 

Pakistan: “Cihat, Batı tarafından yaratıldı”

O nedenle bugünkü saldırılarından Pakistan yönetimini sorumlu tutmak doğru değil ama ülkeyi ABD’nin operasyon üssüne çevirmesine izin veren eski Pakistan yöneticileri, CIA’nın şubesi gibi çalışan Pakistan istihbaratı elbette sorumlu. (CIA, Pakistan devlet aygıtı içinde hâlâ etkin, bu da bir başka ciddi sorun oluşturuyor.) 

Bu gerçeği Pakistan’ın şimdiki yönetimi de görüyor ve kabul ediyor zaten. Pakistan Savunma Bakanı Khavaja Muhammed Asıf, “Cihat, Batı tarafında yaratıldı” diyor ve ülkesinin “ABD’nin bölge politikaları nedeniyle terörün mağduru olduğunu” savunuyor. 

Asıf, Pakistan’ın geçmişte “Sovyetler Birliği’ne karşı yürütülen Afganistan savaşına katılarak ABD adına cihatçıları eğitmek ve yerleştirmek için bir üs haline gelmesinin, büyük bir hata olduğunu” belirtiyor ve ekliyor: “Batı tarafından icat edilen cihat kavramı, Pakistan toplumunun dokusunu değiştirdi ve bugünkü sorunlara zemin hazırladı.” (cumhuriyet.com.tr, 28.4.2025).

Üç ülke, üç hedef

Kuşkusuz bu örgütlerin mensupları, hatta üst düzey yöneticileri bile bu ilişkileri bilmez, hatta bu örgütlerin üyeleri ABD’ye karşıdır ama ilişkinin doğası nedeniyle, bu tür örgütler çoğu zaman ABD’nin işine yarayan eylemlerde bulur kendini!

Pakistan’daki bu CIA örgütleri de ABD’nin işine yarayan üç amaca hizmet ediyor:

1) Kuşak ve Yol projesi üzerinden Çin’i hedef alıyor: Gwadar limanı, stratejik öneme sahip. Çin petrol tankerleri, Arap/Fars Körfezi’nden çıktıktan sonra uzun yolu ve kritik Malaka Boğazı’nı geçmeden, körfeze çok yakın olan Gwadar’a boşatıyor yükünü. Petrol, Gwadar’dan boru hattıyla ülkenin kuzeyine iletiliyor ve Çin’in batısındaki Kaşgar’a bağlanıyor. (ABD’nin Sincian-Uygur meselesini kışkırtmaya çalışmasının bir nedeni de budur.)

2) İran-Pakistan ilişkilerini hedef alıyor: Belucistan’ın ayrılığı için hareket eden örgütler zaman zaman İran’ı hedef alarak, İran ile Pakistan’ı karşı karşıya getirmeye çalışıyor.

3) Hindistan-Pakistan savaşının çıkmasını amaçlıyor: Pakistan merkezli bu CIA örgütleri, son olayda da görüldüğü üzere, iki ülkeyi savaştırmak istiyor. İki ülke savaşmasa bile, ilişkilerinin dondurulması hatta soğutulması bile bu örgütlerin (tabii ABD’nin) işine geliyor.

ABD’nin üç amacı

İşte işin bam teli de bu: Hindistan ile Pakistan’ı karşı karşıya getirmek ABD için bir kaç yönlü getiri olarak değerlendiriliyor.

1) Pakistan ve Hindistan savaşırsa, bu yükselen Asya’yı zayıflatır, Şanghay İşbirliği Örgütü’nü (ŞİÖ) dağıtır! Tersine Çin ve Rusya bu iki ülkeyi ŞİÖ içinde barışa taşıyor… 

2) Pakistan ve Hindistan savaşı çıkarsa, Çin-Pakistan ilişkileri nedeniyle ABD Hindistan’ın kendisine daha çok yanaşacağını hesaplıyor. Bu da ABD’nin “Çin’e karşı Hindistan’ı dengeleyeci faktör yapma” stratejisini besliyor.

3) ABD, Pakistan-Hindistan savaşı üzerinden, Rusya-Hindistan işbirliğini de baltalayacağını hesaplıyor.

ABD-İsrail-Cihatçılık bağı 

Görüldüğü üzere Pakistan merkezli örgütlerin Çin’i, Hindistan’ı, İran’ı hedef alması, son tahlilde ABD’ye, ABD’nin amaçlarına yarıyor.

ABD, zaman zaman kendisine zarar veriyorsa bile, işte bu tür stratejik kazançları nedeniyle bu örgütlerle ilişkisini sürdürüyor. Zira “cihatçılık” üzerinden bu örgütleri ve kollarını, ihtiyaç duyduğu coğrafyalarda kullanıyor. 

Suriye sahası, Afganistan sahasından sonra ABD için ikinci büyük vaka alanı oldu. İşte Ankara’nın da desteklediği HTŞ! Bu cihatçı terör örgütü Şam’da iktidar oldu ve şimdi İsrail’le anlaşmaya doğru gidiyor. 

İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu açık açık HTŞ’nin Beşar Esad’ı devirmesini kolaşlaştırdıklarını açıklıyor: “İran Esad’ın devrilmesini önlemek için Şam’a havadan asker indirmeyi planladı, F-16’larla önledik. İran’ın Esad’a gönderdiği silahların yüzde 90’ını da imha ettik.”

Sonuç olarak ABD-İsrail-Cihatçı örgütler bağını kavramak, doğru politik mevzi inşa edebilmenin öncelikli yoludur.

Mehmet Ali Güller
CGTN Türk
29 Nisan 2025

, , , , , , , , , , ,

Yorum bırakın

PASİFİK’E ASKERİ YIĞINAK

ABD’nin Asya – Pasifik merkezli yeni savaş stratejisi Pasifik’i ısındırmaya başladı. ABD Savunma Bakanı Leon Panetta, bu stratejiye uygun askeri konuşlandırmaya başlayacaklarını Singapur’dan ilan etti: “Donanma, 2020 yılına dek yüzde 60 oranında Pasifik’e sevk edilecek. Bu sevkiyata 6 uçak gemisi, kruvazör, destroyer, savaş gemisi ve denizaltılarımızın çoğu dâhil olacak.”

Bu, ABD’nin toplam 285 parçadan oluşan savaş gemilerinin ve denizaltılarının 171’ini doğrudan Çin’e yönlendirmesi demektir!

Pekin’in ilk uçak gemisini, ilk insansız uçağını, ilk insansız helikopterini başarıyla test etmesi, uydu vuracak kapasiteye sahip füzelerini geliştirmesi, 5. nesil savaş uçaklarını başarıyla üretmesi, ABD’yi daha hızlı hareket etmeye zorluyor! Zira zaman Washington’un aleyhine ilerliyor! Çin Washington’un hesaplarından çok önce ABD’yi yakalamış olacak!

ABD’NİN ASKERİ HAMLELERİ

Leon Panetta, geçen yıl bu bölgede 172 tatbikat yapan ABD’nin ikili ve uluslararası askeri tatbikat sayısını daha da artırmaya çalıştığını söyledi.

Avustralya’yla yaptığı askeri anlaşma neticesinde bu ülkeye 2,500 asker gönderecek olan ABD, benzer bir anlaşma için Filipinler’le de görüşüyor. Washington, Bangladeş’e de bir askeri üs açma peşinde…

ABD’NİN HİNDİSTAN’A MECBURİYETİ

ABD’nin bölge ülkeleri Japonya, Güney Kore, Tayland, Filipinler ve Avustralya ile ittifak; Hindistan, Singapur ve Endonezya ile de ortaklık anlaşmaları bulunuyor.

Ancak ABD’nin Çin’le baş edebilmesi, öncelikle Hindistan’la stratejik ittifak kurabilmesine bağlıdır. Çünkü Yeni Delhi’yi yanına çekemeyecek Washington, erken havlu atacaktır.

Panetta’nın Singapur’dan sonra Hindistan’a gitmesi ve Yeni Delhi’yle Çin’e karşı ittifak zemini araması bir yana, ABD’nin en önemli strateji belgeleri de bu gerçeğe işaret ediyor.

Örneğin ABD’nin 2012 tarihli son Savunma Stratejisi belgesinde, Çin’e karşı Hindistan – Güney Kore – Japonya yayının dengeleyici olacağı savunuluyor. ABD, Çin’i güney batısından, güney doğusuna kadar bu yayla kuşatmayı hedefliyor.

Çin’i yakalayan nüfusu ve ekonomik büyüklüğü, Hindistan’ı ABD için stratejik dayanak yapıyor.

Peki, yeterli mi? ABD’nin Çin’i durdurabilmesi için başka ülkelere de ihtiyaçları var.

ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, “Amerika’nın Pasifik Yüzyılı” başlıklı dış politika yol haritasında bu ülkeleri sıralıyor. Clinton, Japonya, Güney Kore, Avustralya, Filipinler ve Tayland’ın ABD’nin pasifik stratejisi için kaldıraç olduğunu, Washington’un bu ülkelere dayanacağını, bu ülkelerle ortak savunma ve hedefler doğrultusunda işbirliği geliştireceğini belirtiyor.

ABD KONUMUNU KORUMA PEŞİNDE

Çin’in ABD’nin bu askeri hamlelerine yanıtı somut: Örneğin Çin Halk Cumhuriyeti Devlet Başkanı Hu Jintao, önceki gün Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile birlikte ABD’ye Suriye’de geçit vermeyeceklerini bir kez daha ilan etti.

Bugün yapılacak Şanghay İşbirliği Örgütü ŞİÖ Zirvesi de ABD’nin hamlelerine yanıt olacak. Zira ABD’nin yanına çekmeye çalıştığı Hindistan, şu anda ŞİÖ’nün özel statülü ortağı!

Ve bitirirken altını çizelim: ABD’nin bu hamleleri aslında savunma hamleleridir, konumunu Çin’e karşı koruma hamleleridir. Ve nafiledir…

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
7 Haziran 2012

, , , , , , ,

Yorum bırakın

İRAN’IN LATİN AMERİKA ÇIKARTMASI

Washington ile Tahran arasında bir yandan gizli görüşme süreci ilerliyor ama bir yandan da Hürmüz Boğazı’na ilişkin gerilim tırmanıyor… ABD Savunma Bakanı Leon Panetta’nın Hürmüz Boğazı geçişlerini kırmızı çizgi ilan etmesi yeni bir aşamaya işaret ediyor.
İran’ın geçişleri kapatma uyarısının ardından Batı’nın bulduğu yeni kanal açma projesi ise uygulanamaz görünüyor. Bloomberg’in haberine göre, Birleşik Arap Emirlikleri toprakları üzerinden açılması planlanan kanalın önünde pek çok engel mevcut. 3,3 milyar dolarlık projenin Nisan ayına kadar yetişmeyeceği belirtiliyor.
ASIL AMBARG DOLARA UYGULANIYOR
Öte yandan AB’nin İran petrollerine karşı aldığı ambargo kararı da Batı’nın toplam tutumu bakımından önem kazanıyor. Ancak AB içinde bu karara önemli itirazlar olduğu da belli, çünkü ambargo kararı var ama ambargonun ne zaman uygulanacağına yönelik bir tarih belirlenemedi.
Batı’nın İran petrollerine ambargo uygulayabilme ihtimalinden daha somut olan gelişme ise Doğu’nun ABD dolarına uyguladığı ambargodur. Son olarak Asya’nın üçüncü büyük devi Hindistan da, İran’la ticaretinde dolar kullanmaktan vazgeçti. Hindistan, artık İran’dan aldığı petrolün karşılığını kendi milli parası olan Rupi ile ödeyecek.
Kuşkusuz bu kararda etkisi olan ise AKP’nin Halkbank tutumudur. Çünkü Hisndistan, daha önce İran’a ödemeyi Halkbank üzerinden yapıyordu. AKP, Batı’dan daha hızlı ambargocu kesilip, Halkbank ödemelerini iptal ettirdi.
AKP, bir yandan Tahran karşıtı bu tür uygulamalara imza atarken, bir yandan da İran’ı Batı ile müzakere masasına oturtabilmek için uğraşıyor. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, BM Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesi ABD, Çin, Rusya, İngiltere ve Fransa ile Almanya’dan oluşan P5+1 ülkeleri ile İran arasındaki nükleer müzakerelerin devamı konusunda mutabakat sağlandığını ve görüşmelerin Türkiye’de olacağını açıklamıştı.
ABD AHMEDİNEJAD’IN ZİYARETİNDEN RAHATSIZ
İşte tüm bu yeni gelişmelerin ortasında İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad Latin Amerika ülkelerine davet edildi. Ahmedinejad, Venezuella’dan başlayarak Nikaragua, Küba ve Ekvador’da temaslarda bulunacak.
Ahmedinejad’a yönelik bu 5 günlük davet, ambargonun ABD ve bazı AB ülkeleriyle sınırlı kalacağının da işareti olarak görünüyor.
Kaldı ki, Tahran bu bölgeye ilişkin son yıllarda önemli bir diplomatik atak seferberliği başlatmış ve Klombiya, Nikaragua, Şili, Ekvador, Uruguay ve Bolivya’da büyükelçilikler açmıştı. İran’ın daha önce açtığı Küba, Arjantin, Meksika ve Venezuella büyükelçilikleri ile birlikte düşünüldüğünde, toplam olarak İran’ın Latin Amerika’da oldukça etkin olduğu ve bölgesel işbirliği geliştirdiği görülecektir. Tek başına Ahmedinejad ve Hugo Chavez’in karşılıklı ziyaret sayıları bile bu gerçeği göstermektedir. Yine İran ile Brezilya arasındaki kapsamlı işbirliği de, yeni dönemin resmidir.
Ahmedinejad, işte bu yeni dönem resmi içinde Latin Amerika’ya bir çıkartma yaparak, ABD ve bazı AB ülkelerinin ülkesine yönelik ambargo kararını tecrit etmeye çalışmaktadır.
ABD’nin bu çıkartmadan rahatsız olduğu da ortada. Nitekim ABD, Venezuella’nın Miami Başkonsolosu Livia Acosta Noguera’yı açıklanmayan bir nedenle istenmeyen kişi ilan etmiş ve ülkeyi terketmesi için kendisine 10 Ocak’a kadar süre tanımıştı.
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
10 Ocak 2012

, , ,

Yorum bırakın

ÇİN’DEN ABD’YE: ASKERİ HARCAMALARI KIS!

ABD’nin A’sının düşmesi, yani kredi notunun AAA’dan AA’ya gerilemesi, ekonomik bir göstergeden ziyade siyasal bir göstergedir! Bu not düşüklüğü Aydınlık’ta ısrarla vurguladığımız, ABD’nin “stratejik savunma” dönemine girmesinin ifadesidir.

Tersinden, ABD-Atlantik cephesi dışındaki dünyanın da atağa geçtiğinin işaretidir. Çeşitli ülke liderlerinin ABD’deki gelişmelere karşı kullandığı yeni üslup bile tek başına bunu ortaya koymaktadır:

ÇİN ABD’DEN BORÇ YAPILANDIRMASI İSTEDİ

Öncelikle belirtmek gerekir ki, ABD’nin notunu Standart&Poors’tan önce Çin kurumu Dagon kırdı! Ve Pekin “ABD’nin borç alışkanlığı dünya ekonomisini tehdit ediyor.” uyarısında bulundu. Daha da önemlisi Pekin, ABD’den acilen borçlarını yapılandırmasını istedi. Bugüne kadar ABD’nin hakim olduğu IMF, diğer ülkelerden borç yapılandırması isterdi.

Çin’in resmi haber ajansı Sinhua’da çıkan analizde de Washington’dan savunma ve sosyal yardım harcamalarında kesinti yapması istendi; kredi notunun düşürülmesine “ABD’deki kısa vadeli görüş açısıyla hareket eden politikacıların kavgalarının sebep olduğu” belirtildi.

Kavga eden politikacılardan kasıt, herhalde ABD zayıfladıkça çelişmeleri artan hakim sınıfların siyasetteki temsilcileridir.

RUSYA ABD’Yİ ASALAK İLAN ETTİ

Moskova da Pekin gibi ABD’nin borçlarına dikkat çekiyor. Rusya Başbakanı Vladimir Putin, daha kredi notu bile düşmeden önce ABD’yi “borçları nedeniyle dünya ekonomisinin asalağı” olarak nitelemişti. Putin, ABD’nin “imkanlarının ötesinde krediyle yaşayan bir ülke” olmasına dikkat çekiyor. Ve daha önemlisi, “ABD’nin borcunun bir kısmını dünya ekonomisinde dinlendirmesine” itiraz ediyor.

Özetle, Rusya artık ABD dolarını tekel konumunda görmek istemediğinin işaretini veriyor.

Putin’den sonra Rusya Devlet Başkanı Dimitri Medvedev de ABD’ye karşı sertleşti. Medvedev, “Gürcistan toprakları Rusya’nın işgali altındadır” diye karar çıkaran ABD’li senatörlerin girişimini, “Bir avuç moruğun inisiyatifiyle alınan karar bizi bağlamaz” diye yorumladı. Medvedev birkaç gün sonra da açıkça “Gürcistan savaşında ABD’nin rolü olduğunu” ifşa etti.

HİNDİSTAN ABD’DEB GÜVENİLİR MALİ PLAN İSTEDİ

Avrasya’nın üçüncü devi Hindistan da artık ABD’ye yol gösteriyor. Hindistan Başbakanı’nın Ekonomik Danışma Konseyi Başkanı C. Rangarajan, “ABD’nin güvenilir bir mali konsolidasyon planına sahip olduğunu göstermesi gerektiğini” belirtiyor. Keza Maliye Bakanı Pranab Mukharjee, not düşürülmesinin ABD açısından “çok ciddi bir durum oluşturduğuna” dikkat çekiyor.

DOLARIN HAKİMİYET DEVRİ TAMAMLANDI

Dünya, artık ABD’nin dolar avantajını kullamasına katlanmayacağını ortaya koyuyor.

Dolar 1944’de “altına bağlı” değişim aracı ilan edildi. ABD 1972’de, “altına bağlı” olma şartını  tek taraflı bozdu ve dolar 39 yıldır Washignton’un en önemli ve etkili silahı oldu.

ABD bu avantajı ikinci dünya savaşını kazanmasıyla sağlamıştı. Şimdi de Afganistan’da, Irak’ta yenilerek, Libya’ya ve Suriye’ye diş geçiremeyerek, İran’a çaresiz kalarak ve herşeyden önemlisi inisiyatifi Çin ile Rusya’ya kaptırarak, kaybediyor!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi / s:6
8 Ağustos 2011 

 

 

, , , ,

1 Yorum

WordPress.com ile böyle bir site tasarlayın
Başlayın