Posts Tagged Katar

Trump ‘barışı’: İran cephesi inşası

ABD, Ortadoğu’da yeni bir düzen inşa ediyor. ABD bu düzenin işlevselliği için “Türkiye-İsrail normalleşmesi” istiyor. Bu yeni düzenin ana hedefi İran. 

ABD İran’a karşı bir cephe oluşturmaya çalışıyor. Kafkasya’daki Trump Koridoru da, Trump’ın Gazze “barışı” da, Suriye’de Şam-SDG entegrasyonu da, bir yönüyle Türkiye’deki açılım da o cepheye odun taşıyor.

Mesele şu ki hem iktidar hem de ana muhalefet partisi, ABD’nin bu yeni düzeninde rol almaya hevesli. İnceleyelim:

ABD’nin Türkiye-İsrail normalleşmesi hedefi

Trump’ın 20 maddelik Gazze planından sonra, Türkiye, Mısır ve Katar liderleriyle imzaladığı bildiri de gerçek bir barışı hedeflemiyor. Gerçek barışın tek yolu var: Filistin devletinin 1967 sınırlarıyla kabulü. Bunu içermeyen her barış planı, Filistin’in Sevr barışıdır.

Trump’ın Kalıcı Barış ve Refah Bildirisi ismini taşıyan ve Trump’la birlikte Erdoğan, Mısır Cumhurbaşkanı Sisi ve Katar Emiri El-Tani’nin imzaladığı bildiri, Gazze’deki ilerlemeden hareketle “İsrail’in bölgesel komşularıyla ilişkisinin” gelişmesini hedefliyor. 

ABD’nin İsrail’le ilişkisini geliştirmesini istediği “bölgesel komşusu”, esas olarak Türkiye’dir.

ABD Kongresi Araştırma Merkezi’nin 15 Eylül 2025 tarihli, 26 sayfalık “Türkiye: Başlıca Sorunlar ve ABD ile İlişkiler” başlıklı raporu da Türkiye ile İsrail’in “İran’ın etkisini azaltmak şeklindeki ortak çıkarına” odaklanmasına ve iki ülkenin “bölgesel düzende üstleneceği rollere” işaret ediyor.

Suriye’de adım adım Amerikan düzeni

Hem Trump’ın bildirisi hem de ABD Kongresi raporu, Türkiye-İsrail normalleşmesinin Gazze ve Suriye sütunları üzerinde gelişebileceğine işaret ediyor.

Suriye’de Ankara’nın zorladığı “üniter” çözümü ABD adım adım rafa kaldırdı. Şara yaptırım üzerinden Barrack-CENTCOM planına razı edildi. ABD’nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack ile CENTCOM Komutanı Brad Cooper, Suriye Cumhurbaşkanı Şara ile SDG komutanı Abdi’yi uzlaştırdı: 1) SDG, kendi bölgesinde, üç tümen halinde Suriye ordusunun parçası olacak. 2) Suriye, Barrack’ın ifadesiyle “federasyon olmayan ama federasyona yakın bir yapı” olacak.

Bu durum Türkiye’deki açılımı ne oranda etkileyecek, göreceğiz. Ama açılımın “Türk-Kürt-Arap ittifakı” modeliyle ve tarafların Safevi’ye (İran’a) karşı Yavuz-Kürt İdris müttefikliği vurgusuyla, zaten Washington’un istediği gibi İran karşıtı bir görünüm oluşturuyor.

Trump’ın Zengezur Koridoru’nu Trump Koridoru’na dönüştürerek 99 yıllığına ABD şirketi ile paralı askerlerinin kontrolüne alması, yine İran’ı kuzeyden baskılayacak bir mekanizmayı amaçlamasından.

İran’a karşı NATO raporu

Sorun şu ki iktidar da muhalefet de NATO’culuk ve Atlantikçilik zemininde, ABD’nin bu yeni düzeninde İran karşıtı cephede rol almaya hevesli. 

Raportörlüğünü CHP’li Utku Çakırözer’in yaptığı NATO Akdeniz ve Ortadoğu Özel Grubu’nun hazırladığı 28 sayfalık “İran’ın Bölgesel ve Avrupa-Atlantik Güvenliğine Tahdidi” başlıklı rapor, o hevesin göstergelerinden biridir. Ama raportörün kimliği nedeniyle bunun salt ana muhalefetin görüşü olduğu anlaşılmasın. Zira bu raporun ele alındığı NATO Parlamenter Asamblesi Siyasi Komisyonu ile NATO Akdeniz ve Ortadoğu Özel Grubu Ortak Toplantısı İstanbul’daydı ve katılımcı üyeleri elbette ağırlıkla AKP’lilerdi.

Sonuç olarak iktidar da ana muhalefet de “Amerikan Barışı” adıyla inşa edilen “yeni Ortadoğu düzeninde” rol almakta yarış halinde. CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in CNN’e verdiği “Batı ile entegrasyonu ve NATO ile güçlü bir ittifakı biz destekliyoruz ama iktidar bunun önünde bir engel” mesajı, o yarışın tipik bir ifadesiydi ne acı ki…

Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
16 Ekim 2025

, , , , , , ,

1 Yorum

İsrail nasıl durdurulur?

Katar’ın başkenti Doha’da yapılan İslam İşbirliği Teşkilatı ve Arap Liği Olağanüstü Zirvesi’nin 25 maddelik sonuç bildirgesi, yaptırım çağrısı dışında, ciddi bir caydırıcılık sergilemekten uzaktı.

Oysa zirve öncesinde kimi ülkeler tarafından “İslam İttifakı”, ”Arap NATO’su”, “Ortak Operasyon Karargâhı” gibi öneriler dile getirildi. Bazı ülkeler tek tek başlıktaki soruya, “İsrail nasıl durdurulur” sorusuna yanıt arıyor ama ortak bildiriler ne yazık ki yanıtın yanından bile geçmiyor.

Erdoğan’ın önerileri

Cumhurbaşkanı Erdoğan zirvede yaptığı konuşmada, İsrail’in durdurulabileceğini savundu. “İslam âlemi İsrail’in bu yayılmacı emellerini boşa çıkaracak dirayete ve imkâna Allah’ın izniyle sahiptir” diyen Erdoğan, yapılması gerekenleri şöyle sıraladı: Ekonomik  yaptırımlar, diplomatik yaptırımlar, uluslararası hukuk mekanizmalarının kullanılması, caydırıcı savunma sanayii inşası ve bölge ülkelerinin işbirliği…

Oysa bunlar zaten belli ölçülerde yapılıyor ve bunlar ne yazık ki İsrail’i durdurmaya yetmiyor, yetmez. Çünkü “İsrail nasıl durdurulur” sorusunun doğru yanıtı, gerçekte başka sorunun yanıtında…

ABD nasıl caydırılır?

“İsrail nasıl durdurulur” sorunun işlevsel yanıtı, “ABD nasıl caydırılır” sorusunun yanıtındadır.

ABD’nin siyasi, askeri, istihbari ve ekonomik desteği olmazsa, İsrail Filistin’e, Lübnan’a, Suriye’ye, Yemen’e ve İran’a saldıramaz çünkü…

Dahası, ABD Ortadoğu’da İsrail hegemonyasına dayalı bir yeni düzen inşa etmeye çalışmaktadır ve İsrail saldırganlığı haliyle bu stratejinin parçasıdır.

Dolayısıyla İsrail’i gerçekten durdurmak isteyenler, ABD’nin nasıl caydırılacağına kafa yormalıdır.

Katar dersleri

Bu köşede bir kaç kez yazdım, sorun şurdadır: Bölge ülkeleri hem Amerikancılık yapmakta hem de İsrail’e karşı çıkmaktadır! Bu durum İsrail’in şansı ve Filistinlilerin şanssızlığıdır. Çünkü Amerkancılık yaparak İsrail’i durdurabilmenin olanağı yoktur.

İşte Katar! Topraklarındaki ABD askeri varlığı, ABD füze savunma sistemi, ABD uçakları, Katar topraklarına yapılan İsrail saldırısını durdurdu mu? Tersine kolaylaştırdı. 

Katar’ın durumu, tüm Körfez ülkeleri için derslerle doludur. Daha birkaç ay önce ABD’yle toplamda 2 trilyon dolarlık anlaşma yaptılar; güvenlikleri için ABD silahları alıyorlar, güvenliklerini sağlaması karşılığında ABD’ye yatırım yapıyorlar.

Katar’da görüldü ki bu işe yaramıyor. 

Bölgenin kartları

Oysa tersini yapmak işe yarar:

Paralarına karşılık ABD’nin İsrail’e sponsorluğunu kesmelerini istemeleri işe yarar.

Türkiye’den Körfez’e bölgede çok sayıda bulunan ABD üslerini kapatmak, işe yarar. Çünkü o üsler İsrail saldırganlığını destekliyor ve İsrail’e saldırıları önlüyor.

ABD’nin çıkarlarını garanti eden anlaşmaları fesh etmek işe yarar. Çünkü o anlaşmalar, ABD’nin çıkarlarına ek olarak, fiilen İsrail’in çıkarlarını da sağlıyor.

Kafaları esir alan Amerikancılık

Karşılığında ABD’nin açık saldırganlığından korkmaya da gerek yok, zira ABD’nin bugün bölgeye açık işgal uygulayacak gücü yok. Olsaydı, Irak’taki gibi “kendi işini” kendisi yapardı. Olmadığı için Suriye ve Libya’da “vekil güç” kullandı.

Ve önemle belirteyim: Netanyahu’nun İsrail’e karşı “basın ablukası” uyguladığını savunarak Çin’den rahatsızlığını ifade etmesi, aslında bölgenin stratejik dayanaklarına işaret ediyor.

Mesele stratejik düzlemde tehdit nereden geliyor, düşman kim, dost kim, ara güç kim, düşmana karşı müttefik olabilecek kuvvetler kim, bunları hesaplamaktır…

II. Dünya Savaşı’nın ve özellikle Süveyş Krizi’nin ardından bölgeye giren ABD emperyalizminden kurtulmanın yolu, kafaları esir alan Amerikancılıktan kurtulmaktan geçiyor!

Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
18 Eylül 2025

, , , , , , , , ,

Yorum bırakın

ABD ‘dostluğunun’ maliyeti

Türkiye’de planlı yazı yazmak ne mümkün!

Önceki yazımı, “Çin’in Xinjiang-Uygur Özerk Bölgesine yaptığımız geziyle ilgili izlenimlerime devam edeceğim”, diye bitirmiştim. Çin’den döner dönmez, CHP’ye polis ablukası nedeniyle, kendimi Tele1’de 5 saatlik canlı yayında buldum. 

İsrail’in Katar’da Hamas’ı vurması, ABD’nin Venezuela’ya saldırmaya hazırlanması başta birçok önemli dış konu da var. O nedenle hepsini birden yorumlamaya çalışacağım.

ABD-İsrail tuzağı

İsrail, Katar’da Hamas heyetini vurdu. Ama asıl büyük alçaklık, ABD-İsrail işbirliğiyle kurulan tuzaktı!

Trump’ın son ateşkes önerisini konuşmak üzere Hamas Siyasi Bürosu yetkilileri Katar’ın başkenti Doha’ya davet ediliyor. Haberli İsrail, Doha’da Hamas yöneticilerini vuruyor. ABD ise Katar savunmasını engelleyerek İsrail’in saldırısını kolaylaştırıyor.

Böylece ABD ve İsrail ikilisi, dünyanın görüp görebileceği en ahlaksız, en alçak ikilisi konumuna iyice yerleşmiş oluyor!

Patriot’la savunma olmaz

Bu alçaklığın bizi ilgilendiren kısmı ise şu: 

Biliyorsunuz, ABD’nin Katar-Doha’daki askeri varlığı oldukça büyük. Patriot füze savunma sistemleri de var, uçaklar da, binlerce asker de… 

Ama İsrail’in bu saldırısı sırasında hiçbiri Katar topraklarını savunmadı, tersine Katar’ın savunma yapabilmesini önledi. Benzer durumu ABD’nin her an her “müttefiki” yaşayabilir. 

Örneğin Türkiye parasıyla Patriot almış olsa, ABD, istemediği takdirde onların harekete geçmesi mümkün değil. İşte S-400 bu nedenle önemliydi. Dahası, ilk ihale iptal edilmese ve Çin’in füze savunma sistemi alınmış olsaydı, teknoloji transferi de alınmış olacaktı. Böylece Türkiye kendi savunma sistemini daha kolay yoldan yapabilecekti. Çünkü son tahlilde Türkiye’nin en iyi savunması, ulusal savunma sistemleriyle yapılabilir.

Gerçi Kissinger’in 1968’de Nixon’un başkan seçilmesinin ardından, ülkesi ABD’nin Vietnam’daki rolüne dair bir göndermeydi şu sözü ama çok şey anlatır: “ABD’nin düşmanı olmak tehlikeli olabilir ama dostu olmak ölümcüldür.”

ABD’nin Venezuela yalanı

İşte “dostluğunun” maliyeti böylesine yüksek olan ABD, şimdilerde çok önemli bir isimlendirme değişikliğine gitti. Trump yönetimi Savunma Bakanlığı’nın ismini Savaş Bakanlığı diye değiştirdi. Elbette ABD açısından Savaş Bakanlığı, Savunma Bakanlığına göre daha gerçekçi ama en doğrusu “Saldırı Bakanlığı”dır!

Emperyalist ABD, bugünlerde Venezuela’ya saldırı hazırlığında. ABD Savunma Bakanı Pete Hegseth, bölgeye gönderilen ABD deniz piyadelerine şöyle seslendi: “Karayiplere eğitime değil, cephe hattına gidiyorsunuz.”

Emperyalist ABD’nin Venezuela’ya saldırı gerekçesi ise sözde uyuşturucuyla mücadele! Oysa dünyanın en büyük uyuşturucu mafyası CIA’dır; uyuşturucu baronları CIA’nın kontrolündedir.

Ama son olarak Doha’da “alçaklık” yapan bu emperyalist güç için yalan söylemek, sıradan bir durumdur. Irak’ı “Iraklılara demokrasi getirmek” yalanıyla işgal etmedi mi? Saddam Hüseyin’in kitle imha silahları olduğu yalanını söylemedi mi? 

ABD-İngiltere’nin Uygur yalanları

Uygur yalanları da ABD imalatıdır. ABD-İngiltere ikilisi Uygurların dilini konuşamadığını dünyaya servis eder, ibadetlerini yapamadığını propaganda eder. Uygur Türklerinin Çin’den ayrılmasını ister ama Rumlardan ayrılmış Kıbrıslı Türklerin Rumlarla birlikte yaşamasını zorlar. Çünkü derdi Türklerin durumu değildir, emperyalist çıkarlarıdır. Doğu Akdeniz’deki çıkarı Kıbrıs Türklerinin Rumlarla yaşamasıdır ama Asya’daki çıkarı Uygur Türklerinin Çin’den kopmasıdır. 

Nedeni için haritaya bakmanız yeterli: Uygur bölgesi ve Kaşgar, Çin’in Batı kapısıdır. Ortadoğu Körfezinden çıkan Çin petrol gemileri, Körfezin hemen ağzındaki Pakistan’ın Gwadar Limanına petrolü boşaltmaktadır. Petrol, boru hattıyla Gwadar’dan doğrudan Kaşgar’a çıkmaktadır. Böylece ABD’nin Hint Okyanusunda kurduğu çeşitli barikatlar gereksiz hale gelmektedir. 

ABD, bu başta birkaç nedenle, Uygur ayrılıkçılığı kışkırtmaya çalışmakta, Çin’i bu yolla zayıflatmak istemektedir. Nafile! Atlantik’in kırk yalanı, Xinjiang-Uygur Özerk Bölgesindeki tek gerçeğin üstünü örtemez!

Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
11 Eylül 2025

, , , , , , , ,

Yorum bırakın

Katargate

İsrail’deki Katargate skandalı, aslında Arap ülkelerini ve Türkiye’yi de ilgilendiriyor. Ama konu İsraillileri rahatsız ettiği kadar ne yazık ki Arapları ve Türkleri rahatsız etmiyor!

Önce bilmeyenler için Katargate skandalını anımsatalım: 

İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu’nun yakın çalışma arkadaşlarının Katar’dan 2012 seçiminde 15 milyon dolar, 2018 seçiminde 50 milyon dolar para aldığı ortaya çıktı. Netanyahu’nun sözcüsü Eliezer Feldstein ile Netanyahu’nun danışmanları Jonathan Urich ve Srulik Einhorn’un aldığı paraların açığa çıkması İsrail’de kriz yarattı. Soruşturma başladı, Netanyahu’nun ekibi sanık sandalyesine oturdu ve tutuklandı. Dahası Başbakan Netanyahu da polise ifade vermek zorunda kaldı. 

Netanyahu her ne kadar bunu siyasi rakiplerinin bir oyunu olarak sunsa da ses kayıtları ve itiraflar Katar-Netanyahu hükümeti ilişkisini ortaya koymuş oldu. 

Ankara sessiz

İsrailliler, “Netanyahu hükümeti nasıl olur da Katarlı işadamları üzerinden para alırlar“ diye tepki gösterirken, Araplar, “Katarlı işadamı üzerinden İsrail’in soykırımcı hükümeti nasıl fonlanır” diye bir rahatsızlık duymuyor!

Filistin meselesinde “söylem düzeyinde” en ileri tutumu alan Türk hükümeti de sessiz. Ankara’dan “Katarlı işadamları üzerinden katil Netanyahu nasıl desteklenir” diye bir tepki gelmedi.

Filistin konusunda başından beri bölge ülkelerinin en azından bir kısmının aslında hiç de net bir tutumu olmadığı gerçeği, bu olayla birlikte bir kez daha görüldü. Filistin’in yenilgi tarihi, aynı zamanda bazı Arap ülkelerinin Filistinlileri satma tarihidir çünkü…

Katar İsrail’le ortak tatbikatta

Gelelim konunun bir başka boyutuna… 

Yunanistan’da “Iniochos 2025” hava tatbikatı başladı. Ev sahibi Yunanistan dışında, katılımcıları arasında ABD, Fransa, İtalya, İspanya, Polonya, Karadağ ve Slovenya gibi Batı ülkeleri ile Hindistan var. 

Ve İsrail de var. Ama daha dikkat çekici olanı Katar ile Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) de bu tatbikatta yer alması! Bahreyn ise Güney Kıbrıs ve Slovakya ile birlikte gözlemci. Katar F-15 uçaklarıyla, BAE Mirage 2000 uçaklarıyla İsrail’le ortak tatbikatta…

Gazze’de soykırım bitmedi, sürüyor ama Katar, BAE ve Bahreyn, İsrail’le birlikte tatbikat yapıyor!

Dikkat ederseniz tatbikattaki bu cephenin iki yönü var: Bu ülkeler hem Türkiye karşıtı Doğu Akdeniz’deki enerji işbirliği cephesini oluşturuyor ama hem de Hindistan-İsrail-Güney Kıbrıs üzerinden Avrupa’ya uzanan Kuşak ve Yol’a alternatif projenin ortaklarını biraraya getiriyor.

Türkiye’nin Katargate skandalı

Türkiye karşıtı bu cephede, AKP hükümetinin en önemli ortağı Katar da var yani.

Dolayısıyla tablo şudur: Türkiye’nin askeri, ekonomik, finans, hizmet, turizm ve medya şirketleri ve arazileri Katar’a “satılıyor”, AKP hükümeti Katar’la çok özel bir ilişki sürdürüyor, Katar Türkiye karşıtı Doğu Akdeniz cephesinde yer alıyor, Katarlı işadamı İsrail seçimlerinde Netanyahu hükümetini fonluyor, Katar İsrail’le ortak tatbikat yapıyor ve AKP hükümeti sessiz! 

İşte asıl Katargate skandalı budur ve Türkiye açısından vahimdir!

AKP’nin Katarcılığı

Katar’a 23 yılda nelerin verildiğinin listesi için internette bir arama yaptığınızda, ne yazık ki ”Türk” sandığınız, “yerli ve milli” sandığınız pek çok markanın bile yıllar içinde adım adım Katarlaştığını göreceksiniz.

İktidarın uzun süre İsrail’le ticareti kesmekte ayak sürmesinin ve ancak kamuoyu baskısı karşısında ambargo uygulamak zorunda kalmasının nedenlerinden biri de demek ki bu Katarcılığıymış!

Ortadoğu’da ne yazık ki sahne ve arkası böyledir. İktidarların ne söylediği değil, ne yaptığı önemlidir. İktidarlar yaptıklarını örtmek için tersini söylerler. Katargate skandalı işte budur.

Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
3 Nisan 2025

, , , , , , , ,

Yorum bırakın

SURİYE, ABD İLE S.ARABİSTAN’I AYIRDI

Suriye’nin Batı’ya direnmesi ve Rusya ile birlikte 2,5 yılın ardından ABD’yi savaşsız çözüme mecbur etmesi, Washington ile müttefiklerini ayrıştırmaya devam ediyor.

Daha önce bu köşede Katar’daki değişimi ayrıntılarıyla incelemiştik. Özetlersek: Önce Katar Emiri Temmuz’da devrildi. Ardından yerine geçen oğlu, Ekim’de ülkesinin Suriye politikasını değiştireceğini Filistin Özerk Yönetimi aracılığıyla Beşar Esad’a iletti. Son olarak da yeni Emir, eski Emir olan babasını tutuklattı!

ABD’nin Suriye’deki üç aktöründen biri olan Katar, böylece diğer ikisi olan Türkiye ve Suudi Arabistan’dan ayrıştı.

Ama özellikle belirtelim: Katar güçlü bir manevrayla, aslında politikalarını ABD’nin Suriye ve İran’la girdiği yeni sürece uyumlu hale getirmeye çalışıyor.

S. ARABİSTAN: ABD’YLE HAREKET ETMEYECEĞİZ

Peki ya Suudi Arabistan?

Suudi Arabistan, ABD’nin izlemek zorunda kaldığı yeni Suriye ve İran politikaları nedeniyle, Katar’ın tersine Washington’la sorun yaşıyor.

Nitekim Riyad’ın seçildiği Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) geçici üyeliğini reddetmesi, Washington’a mesaj olarak yorumlanıyor.

Gerçi Beyaz Saray sözcüsü Jay Carney, BMGK geçici üyeliğini kabul etmese de, Suudi Arabistan’la işbirliğini sürdüreceklerini açıkladı. Ancak ABD yönetiminin bu ılımlı mesajına rağmen, ipler oldukça gerilmiş görünüyor.

Zira ülkenin kontrolünü büyük ölçüde elinde tutan istihbarat şefi Prens Bandar, Washington-Riyad hattındaki sorunların çok daha büyük olduğuna işaret ediyor.

Wall Street Journall’ın haberine göre Avrupalı diplomatlarla görüşen Prens Bandar, Barack Obama’nın bölge politikasını protesto etmek için, Suriyeli muhaliflerin silahlandırılması ve eğitilmesi konusunda artık ABD ile birlikte hareket etmeyeceğini, bunun yerine Ürdün ve Fransa’yla çalışacaklarını açıkladı.

KATAR İLE S.ARABİSTAN MISIR’DA DA AYRIŞMIŞTI

Böylece Katar ile Suudi Arabistan, Suriye konusunda farklı uçlara savrulmuş oldular.

Gerçi iki ülke Mısır’daki 3 Temmuz devrimi sırasında da ayrı düşmüşlerdi: Suudi Arabistan, Mısır’da Muhammed Mursi iktidarının yıkılmasını, geleneksel İhvan karşıtı politikaları nedeniyle desteklemişti. Katar ise Türkiye ile birlikte Mursi’yi desteklemiş, İhvan’ın devrime direnmesini istemişti.

O gün Mısır’da ayrışan iki ülke, şimdi Suriye’de de ayrışmış oldu.

Artık son durum şöyle: Katar ABD’nin değişimine ayak uydurarak ve hatta onu aşarak Suriye politikasını değiştirirken, Suudi Arabistan mevcut Suriye politikasında ısrar ediyor. Yani muhalifleri destekleyeceğini, silahlandırmayı sürdüreceğini ve hatta Fransa ile birlikte dış müdahalenin peşinde olacağını ilan etmiş oluyor.

TÜRİYE, KATAR İLE S.ARABİSTAN’IN ORTASINDA

Ya Türkiye?

AKP Hükümeti, ABD’nin üç taşeronu içinde ortada bulunuyor. Yani Türkiye, Katar’ın değişimiyle, Suudi Arabistan’ın mevcudu koruyan Suriye politikası arasında seyrediyor.

Ankara, bir yandan Katar’dan farklı olarak Esad’ı yıkma hedefini koruyor ama diğer yandan Suudi Arabistan’dan farklı olarak ABD’nin radikal grup ilan ettiği muhalif gruplara desteğini, en azında görünüşte adım adım kesmeye başlıyor.

Peki gidişat?

Cenevre-2 süreci Atlantikçi bölge politikalarını daha da zayıflatacak ve Suriye karşıtı blok daha da ayrışacak. Hatta Katar’daki gibi yönetim değişiklikleri de gerçekleşecek.

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
24 Ekim 2013

, , , , , ,

1 Yorum

KATAR SURİYE POLİTİKASINI DEĞİŞTİRİYOR

Washington’un Suriye konusunda Moskova’nın çizdiği rotaya mecbur kalması, en çok taşeronları olan Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan’ı zor durumda bıraktı.

Üç ülkenin içinde en şanslısı Katar. Zira bu ülke, yola yeni bir Emir’le devam etme kararı alınca, Suriye konusunda manevra yapabilme şansı yakaladı.

En zor durumda olan ise maalesef Türkiye… Zira Erdoğan-Davutoğlu ikilisi Esad’ı yıkmayı varlık gerekçesi haline getirdiği için, Ankara’ya bir manevra alanı bırakmamış oldular!

KATAR’DAN ŞAM’A AÇIK MESAJ

Katar’ın Suriye politikasındaki değişimi yansıtan takvimi kısaca anımsayalım:

Katar Emiri El Tani, 26 Haziran 2013’te ani bir kararla görevden çekildi ve koltuğunu oğlu Tamim’e bıraktı! Babasını saray darbesiyle yıkan El Tani de, bir saray darbesiyle yıkılmıştı!

İran Dışişleri Bakanı Ali Ekber Salihi, yönetimi babasından devralan Katar Emiri Şeyh Tamim’e, “Suriye politikanızı gözden geçirin” uyarısı yaptı. (Yeni Mesaj, 28 Haziran 2013)

Katar’ın yeni Emiri Şeyh Tamim, Ağustos ayında Filistin Özerk Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas ile görüştü. Şeyh Tamim Abbas’tan Şam’la temas kurarak Katar-Suriye ilişkilerinin iyileşmesi için zemin hazırlamasını talep etti. Şeyh Tamim Şam’a “Katar’da temel bir strateji değişikliği oldu, Katar’ın dış politikası da aşamalı olarak değişecektir” güvencesinin verilmesini istedi. (Yakın Doğu Haber, 11 Ekim 2013)

Katar Emiri Şeyh Tamim Şam’a ikinci mesajını, 7 Ekim’de görüştüğü el Fetih Merkez Komite üyesi Abbas Zeki aracılığıyla gönderdi. Lübnan’da yayımlanan es-Sefir gazetesine göre Abbas Zeki, 9 Ekim’de Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad ile görüşerek Katar’ın mesajını iletti. (Yakın Doğu Haber, 11 Ekim 2013)

ERDOĞAN’IN KATAR’A MÜDAHALESİ

Bu gelişme haliyle en çok Erdoğan-Davutoğlu ikilisini rahatsız ediyor. Zira Katar’ın Suriye politikasını değiştirmesi AKP Hükümetini hem bölgede iyice yalnızlaştıracak hem de içeride muhalefete karşı elini daha da zayıflatacaktı.

Erdoğan ve Gül, Katar Emiri Şeyh Tamim’e iki kez müdahalede bulundu:

İlki Suriye’ye kimyasal komplonun gerçekleştiği 21 Ağustos gününün akşamıydı. Erdoğan Şeyh Tamim’i telefonla aradı ve 21 Ağustos komplosuyla ortaya çıkan “savaş iklimine” katkı vermesini istedi!

İkinci müdahale ise Şeyh Tamim’in el Fetih Merkez Komite üyesi Abbas Zeki aracılığıyla Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad’a mesaj ilettiğinin kamuoyuna yansımasından hemen sonra gerçekleşti. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, dün Katar Dışişleri Bakanı Halid Bin Muhammed El Atiyye ile görüştü. Basına kapalı görüşme ajanslara şu sözlerle yansıdı: “Ortadoğu politikalarında Türkiye ile yakın politika izleyen Katar’ın devre dışı görüntü verdiği dönemde bu görüşmenin gerçekleşmesi dikkat çekti.” (13 Ekim tarihli ajanslar)

TÜRKİYE NE YAPACAK?

Suriye’deki ortaklarından Suudi Arabistan’la Mısır konusunda ayrı düşen AKP Hükümeti’nin, Katar’ın bu yeni yönelimiyle bölgede iyice yalnızlaşacak olması yeni bir süreç başlatıyor.

Batı basınında artık Suriyeli muhaliflerin Alevi katlettiği, o muhaliflerin Türkiye’yle bağlantılı olduğu şeklindeki haberlerin sıklıkla yer alması, zaten hükümeti oldukça zor bir durumda bırakmıştı.

Erdoğan ve Davutoğlu ikilisi bu zorluğu aşabilmek için her ne kadar sık sık “El Kaide’ye destek vermiyoruz” açıklamasına başvursa da, başta Moskova olmak üzere pek çok başkentin Suriye dosyasında var olan gerçek bilgiler, Erdoğan’ı yakın gelecekte köşeye sıkıştıracak cinsten.

Bu gerçeği gören Washington, Erdoğan’a ve hatta Davutoğlu’na yardımcı olmak için açıkça Hakan Fidan’ı hedef almaya başladı. Suriye konusu Hakan Fidan’a yıkılarak Erdoğan-Davutoğlu rejimi korunmak istenmektedir.

Ancak Fidan’ın feda edilmesi durumu kurtarmaz. Zira Türkiye’nin Suriye konusunda dostluk politikasına dönebilmesinin tek şartı, önce AKP Hükümeti’nden kurtulmaktır!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
14 Ekim 2013

, , , , , , , , ,

Yorum bırakın

WordPress.com ile böyle bir site tasarlayın
Başlayın