Posts Tagged Kuzey Irak
KUZEY IRAK BÖLÜNÜYOR MU?
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 15/09/2013
Kuzey Irak, 21 Eylül’de yapılacak parlamento ve bölge başkanlığı seçimleri öncesinde bölünme tehlikesiyle karşı karşıya… KDP, KYB’nin güç kaybetmesini lehine kullanmaya çalışıyor, KYB ise KDP’nin bu hamlesine karşı Süleymaniye’yi Kürt Bölgesi’nden ayırmakla tehdit ediyor.
İşte seçimlere bir hafta kala yaşananlar:
KDP-KYB ORTAKLIĞI BİTİYOR
111 üyeli parlamento seçimlerinde daha önce ittifak yapan Mesut Barzani ve Celal Talabani, koltukları 30-29 paylaşmıştı. (Goran’ın 23 koltuğu var.) Ancak 21 Eylül 2013 seçimlerinde ortaklık bozuldu. Barzani’nin Partisi KDP’nin, seçimlere bu kez Talabani’nin Partisi KYB ile ittifak yaparak değil, İslamcı Kürt partileriyle ittifak yaparak girmesi gündemde.
Peki, ortaklık neden bozuldu?
1. Celal Talabani’nin sağlık sorunu nedeniyle KYB güç kaybetti. Talabani sonrası partinin başına kimin geçeceği tartışmaları, yeni bir bölünmeye neden olabileceğinin işaretlerini veriyor.
2. KYB içinden çıkan Goran Hareketi, Talabani’nin partisinin gücünü zaten yarıya indirmişti. Hatta Goran’ın bu seçimlerde, içinden çıktığı KYB’den daha çok oy alabileceği belirtiliyor.
Kuşkusuz bu iki neden de “teknik” nedendir. Bize göre Barzani-Talabani ortaklığını bozan esas neden, Barzani’nin Bağdat’a rağmen AKP ile ortaklık yaptığı süreçte, Talabani’nin Maliki’yle ittifak yaparak Irak’ın birliğini savunmasıydı.
O gün bozulan ortaklık, bugün 21 Eylül seçimleri üzerinden resmileşiyor!
KYB: KÜRDİSTAN’DAN AYRILIRIZ
Ortaklığın bozulmasının, Kuzey Irak’ın bölünmesine yol açacağının işaretini ise KYB verdi. Kurdpress’in haberine göre KYB Siyasi Bürosu Danışmanı Dilşad Abdurrahman, KDP’nin kendileriyle yaptığı stratejik anlaşmaya son vererek İslami partilerle ittifak yapması halinde Süleymaniye kentinin Kürdistan Bölgesinden ayrılabileceğini söyledi.
Irak anayasasının illere federatif bölge oluşturmaları hakkını tanıdığına dikkat çeken Dilşad Abdurrahman KDP’yi açıkça “bölünmeyle” tehdit etti: “KDP, Süleymaniye’de yüzde 10’un altında bir taraftara sahip. KDP eğer buradaki asli partiler olan KYB ve Goran’ı görmezden gelirse, Kürdistan Bölgesinin birliği tehlikeye girer.”
KDP, KYB ile 2006 yılında imzaladığı bu Stratejik Belge’nin bir süredir gözden geçirilmesini istiyordu. KDP’li yetkililer açıkça KYB’nin payının azaltılmasını savunuyordu.
SEÇİM ÇADIRLARI BASILIYOR
Kuzey Irak’taki bu gerilim gün geçtikçe artıyor ve hatta seçim çadırlarının basılıp, tarafların birbirini öldürmesine neden oluyor.
Son olarak Süleymaniye’de KYB’nin seçim çadırı basılmış ve 1 kişinin ölümüne, 3 kişinin de yaralanmasına neden olan bir çatışma yaşanmıştı. Öncesinde de “ölümle sonuçlanmayan” pek çok saldırı yaşanmıştı.
Bu son saldırı sonrası konuşan KYB Milletvekili Gasha Dara Hafid’in şu sözleri ise çatışmanın nedenine işaret ediyor: “Direncimizi kıracaklarını ve partimizi yok edeceklerini sanıyorlar. Mam Celal’in söylediği gibi ‘Sefin Dağı yok olur ama KYB yok olmaz’. Halkımız da bunun en güzel cevabını sandıkta verecektir.”
21 Eylül seçimleri öncesinde gerilimi tırmandıran bir başka gelişme ise “ölü seçmenlerin” varlığı. Çünkü Yüksek Seçim Kurulu, 2001-2013 yılları arasında ölen 178 bin 585 kişiyi hâlâ listelerde tutuyor.
Konuyu Yüksek Seçim Kurulu’na götürdüklerini söyleyen Goran Hareketi Dış İlişkiler Sorumlusu Dr. Süleyman Cafer, “Kurul zaman azlığı ve teknik yetersizlik nedeniyle, listelerden ölü seçmenleri ayıklayamayacağını bildirdi” dedi.
TÜRKMENLER 5 PARÇA
111 üyeli parlamento seçimlerine KDP, KYB ve Goran 100’er adayla, İslami Birlik Partisi 76 ve İslami Hareket Partisi 47 adayla katılıyor.
Azınlık ve gayrimüslimler için ayrılan 11 koltuğun 5’i Türkmenlerin, 2’si Asurilerin, 2’si Ezidilerin, birer koltuk da Keldani ve Süryanilerin. AKP’nin yıllar içinde sürekli böldüğü Türkmenler ise 5 koltuk için 5 ayrı listeyle seçime giriyor!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
15 Eylül 2013
TLZONE KUZEY IRAK İÇİN Mİ?
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 05/11/2012
Başbakan Erdoğan, geçen haftaki Almanya ziyaretinde yaptığı bir konuşmada, İngiltere’nin kendilerine “eurozone’a girmeyin, TLzone kurun” önerisi yaptığını açıkladı.
“Avro para bölgesine” girmeyen İngiltere’nin Türkiye’ye “TL para bölgesi kurmasını önermesi dikkat çekici. Çünkü para birliğine karşı çıkan bir ülkenin, bir başka ülkeye yeni bir para birliği kurmasını önermesi, en azından mantığa aykırı…
İlginçtir, Erdoğan’ın bu müjdeli açıklaması içeride hemen yankı buldu. Hükümete yakınlığıyla bilinen kesimler, “TL para bölgesi” hazırlıklarının başlamasını bile istediler. Haliyle karşı çıkanlar ve Erdoğan’ın sözlerini hayal görenler de vardı…
İngiltere’nin bu önerisini iki düzlemde ele almalıyız. Birincisi, AB’nin bölünmüşlüğü açısından; ikincisi de AKP’nin dış politikası açısından. Zira para birliği, ancak Türkiye dışındaki bazı ülkelerle birlikte kurulabilecektir.
BÖLÜNMÜŞ AB İÇİNDEKİ ABD!
AB’nin derin ekonomik krizinden çok önce de, birliğin geleceğinin bölünme eğilimi içine gireceği görülüyordu. Özelikle İngiltere’nin, AB içinde Almanya-Fransa merkezli ana yapıya yönelttiği itirazlar, daha yıllar öncesinden bir ikili yapıya işaret ediyordu. Nitekim İngiltere AB için hayati anlamı olan “Avro para birliğine” girmedi.
İngiltere bu ve benzeri nedenlerle, ABD’nin AB içindeki birinci Truva Atı olarak değerlendiriliyordu. İkinci Truva Atı mı? Bu ifade, AB kapısına Washington tarafından bağlanan Türkiye için kullanılıyordu.
AB, şimdilerde ikili değil, üç parçalı bir yapı sergiliyor. Zira Almanya ve Fransa artık ayrı eğilimler sergiliyorlar. Almanya, Atlantik bağını zayıflatıyor ve Çin-Rusya merkezli Asya’yla ticaretini büyütüyor. Ama daha önemlisi Almanya, AB’nin doğuya doğru genişlemesini savunuyor.
Fransa ise AB’yi güneye genişletmeyi, Akdeniz’e açmayı ve Akdeniz birliği üzerinden Kuzey Afrika ülkeleriyle çeşitli ortaklıklar kurmayı arzuluyor. Libya konusunda Almanya’nın değil de Fransa’nın saldırgan bir tutum sergilemesi, izlediği bu strateji nedeniyleydi.
Sonuç olarak Erdoğan’a “TL para bölgesi” önerisi yapanın Almanya ya da Fransa değil de İngiltere olması anlamlıdır ve ABD’nin AB politikasıyla kuşkusuz ilgilidir.
ZEROZONE
Gelelim “TL para bölgesi” önerisinin AKP’nin dış politikası açısından incelenmesine.
Türkiye “Türk Lirası para birliğini” kimlerle kuracaktır? Bu soru önemlidir çünkü neredeyse tüm komşularıyla sorunlu olan bir ülkenin komşularıyla parasal birlik kuramayacağı ortadadır. Bu dış politikayla Türkiye, “komşularla sıfır sorunun”, “sıfır komşuya” dönüşmesi misali, olsa olsa “zerozone” kurabilir; yani “sıfır bölge.”
Türkiye milli bağlar nedeniyle, KKTC ve Azerbaycan’la mı parasal bir birliğe yönelecektir? Bu iki ülke bir parasal birlik oluşturmak için yeterli midir? Yetmeyeceği görülüyor…
Peki, Türkiye, Orta Asya’daki Türk Cumhuriyetleri’yle mi parasal birlik kuracak? Mümkün görünmüyor, zira bu ülkeler, Çin ve Rusya’nın liderlik ettiği başta Şanghay İşbirliği Örgütü olmak üzere birçok siyasi, askeri, ekonomik birlik içinde yer almaktadır.
Geriye kim kaldı?
HİMAYE İÇİN PARA BİRLİĞİ
Ekonomik gerçekliği olmayan bu önerinin sadece Atlantik’in siyasal hedefleri açısından bir anlamı olabilir. O da “Türkiye himayesinde Kürdistan planı” gereği, Türkiye ile Irak’ın kuzeyinin entegrasyonudur.
Kuzey Irak’taki Türk şirketlerinin bu ay itibariyle 1020’ye ulaşması, Henri Barkey gibi isimlerin Türkiye’ye önerdiği “Nitelikli Sanayi Bölgesi”nin kurulması, “Belediyeler Birliği” gibi projeler, Kalkınma Ajansları, AKP ile BDP’nin ortak gündemi olan Eyalet Sistemi, PKK’nin istediği “özerklik” ve tüm bunların oturacağı federatif yapının idari şekli olan Başkanlık Sistemini’nin ülkeye dayatılması, ancak para birliği ile taçlandırılabilir!
Yani İngiltere, daha doğrusu ABD Erdoğan’a “TL para birliği kur” derken, aslında AKP’ye “Kuzey Irak’la entegrasyon” görevini anımsatmıştır!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
5 Kasım 2012
BIDEN, AKP’YE HANGİ PLANI VERDİ?
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 06/12/2011
ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden, Obama’nın seçim kampanyası nedeniyle katılamadığı İstanbul’daki Girişimcilik Zirvesi için Türkiye’deydi. Biden zirve dışında birçok ikili görüşme yaptı; Suriye’den İran’a, Ermeni meselesinden Heybeliada Ruhban Okulu’na değin pek çok konuyu muhataplarıyla görüştü.
Peki, Biden’in ajandasındaki esas konu neydi? Biden AKP’yle asıl hangi konuyu bağlamaya geldi? İnceleyelim:
YÜZDE 60: KUZEY IRAK
Joe Biden’in Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile yaptığı görüşmeye dair Cihan Haber Ajansı’nın geçtiği bir ayrıntı dikkat çekiciydi. Ajans, Gül ve Biden’ın basına kapalı ikili görüşmesinin “yüzde 60’ının” Irak’la ilgili olduğunu belirtiyordu. Bu yüzdenin, kuşkusuz taraflardan en azından birinin saptaması olarak Ajans’a verildiği ortada… Bu yüzde 60’lık gündemde de Kuzey Irak’la ilişkilerin konuşulduğu özellikle belirtiliyor.
Gelelim Biden’in hasta yatağındaki Başbakan Erdoğan’ı ziyaretine. Yetkililer bunun bir hasta ziyareti olduğunu söylüyorlardı. Zira Başbakan Erdoğan, görüşmeden birkaç gün sonra yapılacak Bakanlar Kurulu toplantısına bile katılamayacak durumda.
YÜZDE 50: KUZEY IRAK
Biden’in Erdoğan’ı ziyaretinin resmi olarak 45 dakika planlandığı kaydediliyordu. Ancak görüşme tam iki saat sürdü!
İlginçtir, görüşmeye dair ayrıntı servis edilen Cihan Haber Ajansı ve Zaman gazetesi, bu iki saatlik “hasta ziyaretine” dair şu bilgileri geçti: “Amerikalı üst düzey bir yetkiliye göre Erdoğan’ın Kısıklı’daki evinde gerçekleşen görüşmenin yarıya yakın bölümünde ABD’nin yılsonuna kadar tamamen çekileceği Irak konuşuldu.”
ABD’li yetkililerin Cihan Haber Ajansı’na aktardıklarına göre, Biden, Erdoğan’la görüşmesinde İran konusunu bile Irak düzleminde ele aldı: “İkili, İran’ın Irak üzerindeki rolünü de ele aldı. ABD Başkan yardımcısı, İran’ın Irak’taki etkisinin abartıldığını ve Iraklıların, İran başta olmak üzere dış müdahalelerden hoşlanmadıklarını anlattı.”
BİDEN BARZANİ’YLE NE GÖRÜŞTÜ?
Gelin Biden’ın Gül ve Erdoğan’la görüşmesindeki bu dikkat çekici ayrıntıları, bir başka olguyla birlikte değerlendirelim.
Bildiğiniz gibi Joe Biden, Türkiye’ye gelmeden önce Irak’ı da ziyaret etti. Biden, Kuzey Irak’ın başkenti sayılan Erbil’de Mesut Barzani ile buluştu ve basına kapalı önemli bir görüşme gerçekleştirdi.
KUZEY IRAK’LA ENTEGRASYON
Peki, Obama’nın yerine Biden’ın katıldığı Girişimcilik Zirvesi’nde, Başbakan Erdoğan’ın yerine konuşan Ali Babacan ne demişti: “Amacımız Ortadoğu’da sınırları kaldırmak”
Nitekim Babacan’ın bu açıklaması hem Tayyip Erdoğan’ın “Diyarbakır’ı BOP içinde merkez yapma” diye tarif ettiği görevle uyumlu, hem de Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun geçen yıl TÜSİAD’ın dergisine söylediği entegrasyon görüşleriyle uyumlu:
“Haritaya baktığımızda Kürt coğrafyasının dağlar üzerinde doğal olmayan bir şekilde ayrıldığını görüyorsunuz. (…) Dolayısıyla onlarla entegre olmamız lazım.”
TÜRKİYE HİMAYESİNDE KÜRDİSTAN PLANI
ABD biliyor ki, Türkiye’ye himaye ettiremeyeceği bir Kürt Devleti bölgede yaşayamaz. Hele de ABD, Irak’taki askeri gücünü çektikten sonra… İşte bu yüzden Biden, 25 yıldır dayatılan bu planı şimdi AKP’nin eline vermiştir.
Suriye konusu da, İran konusu da, merkezinde Kuzey Irak’ın olduğu konulardır artık!
Ancak ABD açısından asıl soru şudur: 8 yıldır bölgedeki askeri gücüne rağmen planlarını işletemeyen Washington, askersiz bu planları nasıl hayata geçirebilecektir?
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
6 Aralık 2011
DOĞU AKDENİZ – SURİYE – KUZEY IRAK EKSENİ
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 22/09/2011
36. paraleli Kuzey Irak’tan batıya doğru uzattığınızda Suriye’nin kuzeyini ve Doğu Akdeniz’i eksen yapmış olursunuz. İşte bu eksene göre Küçük Ortadoğu’da mevziler oluşturuluyor.
Başbakan Erdoğan’ın ABD Başkanı Barrack Obama’yla büyük beklenti yaratılan görüşmesinden de bu eksene göre hamle yapma kararı çıktı. Açalım:
WASHINGTON ERDOĞAN’I CEPHEYE SÜRDÜ
Erdoğan – Obama görüşmesinden öncelikle ve en önemli olarak Türkiye’nin Suriye’ye yaptırım uygulaması kararı çıktı!
Kuşkusuz iki ülke liderinin görüşmesinden, bu ülkelerden birinin üçüncü bir ülkeye yaptırım uygulaması kararı çıkıyorsa, iki lider arasında eşitlik ilişkisi olmadığı sonucu çıkar. Ki bu da liderlerden birinin, diğerinin projesine eşbaşkan olmasından kaynaklanıyordur!
Durumu aslında en çıplaklığıyla CFR’nin de üyesi olan eski ABD Ulusul Güvenlik Konseyi üyesi Robert Danin şu sözlerle New York Times’da ortaya koydu “Obama’nın Erdoğan’la yakın ilişkisi henüz karşılığı alınmamış bir yatırım, daha oyunun başındayız.”
YAPTIRIMLARI ABD DIŞİŞLERİ DÜZENLEYECEK
Hele şu sözler Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nın ağzından çıkmış olması bakımından ibretliktir: “Bizim yaptırımlarımız neler olabilir, bu konuda dışişleri bakanlarımız müşterek bir çalışmanın içerisine girecekler ve bu çalışmalarla Suriye’deki yaptırımların tarzı şekli ne ise Libya gibi olmayabilir, her türlü yaptırım ülkesine, insanına, demografik yapısına göre değişik olacaktır. Dolayısıyla Suriye’ninki de daha farklı olacaktır. Bizim ön hazırlıklarımız bu noktada var, ama bu ön hazırlıklarımızı Amerika’nın hazırlıklarıyla değerlendirmek suretiyle onların yaklaşımı nedir, Dışişleri bakanlarımızın çalışması neticesinde biz de bir adım atacağız.”
Erdoğan’ın Obama ile görüştükten sonra “Artık Suriye yönetimine güvenimiz kalmamıştır. Ben mevcut Suriye yönetimiyle görüşmeleri kesmiş vaziyettim” demesi, Mısır’da dile getirdiği “Suriye’de alevi – sünni çatışması” vurgusunun da devamıdır.
Ki ikisi birleştirildiğinde ortaya şu temel gerçek çıkmaktadır: ABD’nin AKP üzerinden uygulayacağı “yeni” Suriye planı devreye sokulmuştur. Türkiye bu planda ABD’nin “Küresel antiterörizm forumu”nun eşbaşkanıdır.
ERDOĞAN SINIRA GİDECEK
Ayrıntılarını üç gün önce bu köşede yazdığımız plana göre AKP, ABD’nin Suriye’ye saldırabilmesine gerekçe yaratacaktır.
Erdoğan’ın “alevi – sünni çatışması” diyerek işaretini verdiği bu hazırlığın bir başka işareti de, Obama ile görüşmesinden sonra dile getirdiği şu sözlerde gizlidir: “Dönüşte değerlendirmeleri daha geniş yapacağım ve Hatay kampını gidip yerinde ziyaret edeceğim. Oradaki yaşam koşullarını görmek istiyorum ve ondan sonra oradaki kampa yönelik de bir program açıklayacağız.”
Erdoğan’ın açıklayacağı programın herhalde ayrıntıları ABD’de biçimlendiriliyordur şimdiden…
36. PARALELDE PARÇALANMA EKSENİ
Netice itibariyle ABD’nin Büyük Ortadoğu’sunun tam merkezinde, Küçük Ortadoğu’da, sular ısınıyor. Türkiye, Suriye, İran, Irak, Lübnan, İsrail, Kıbrıs, Mısır ana alanı içinde ama ağırlık merkezi Kuzey Irak, Suriye, Doğu Akdeniz yayı üzerinde olan bir eksenden bölge parçalanmaya çalışılıyor.
ABD’nin kukla devlet inşa etmek için 1991 yılında çektiği 36. paralelin üzerinde olan bu yay, Küçük Ortadoğu için bölünme ve parçalanma eksenidir.
RUSYA-ÇİN KALKANI
Ancak Obama her ne kadar Erdoğan’ı cepheye sürdüyse de, şartlar ve zaman ABD’nin aleyhine çalışmaktadır. Zaman geçtikçe Suriye’nin etrafında Rusya ve Çin merkezli daha sağlam bir kalkan oluşmaktadır.
Bu kalkan Küçük Ortadoğu’da en başta İran’a harekat alanı vermekte ve inisiyatif almasını sağlamaktadır.
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
22 Eylül 2011
KARAYILAN 21 GÜN BOYUNCA NEREDEYDİ?
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 07/09/2011
PKK’nin 2 numarası Murat Karayılan’ın, “yakalandı” iddiasından tam 21 gün sonra, 3 Eylül günü ortaya çıkıp, “İşte buradayım. İşgalciler devrimcileri teslim alamazlar. Bunu iyi bilin” demesi ne anlama geliyor?
21 gün sessiz kalmak, sonra ortaya çıkıp “işte buradayım” demek, Karayılan’ın aslında “yakalandığını” göstermez mi?
Ufuk Ötesi okurları anımsayacaktır, 23 Ağustos 2011’de bu köşede şöyle yazmıştık: “Karayılan yakalandı şeklindeki, sonradan yalanlanan açıklamayla ilgili değerlendirme yapan İranlı kaynaklar, haberin önce duyurulmasına sonra yalanlanmasına önemle dikkat çekiyorlar. Kaynaklar, Karayılan’ın bölge politikalarına baskılandığına, ABD çizgisi dışına çıkarılmaya zorlanmış olabileceğine işaret ediyorlar!”
Karayılan acaba “ABD çizgisi dışına çıkarıldığı” için mi, 21 gün sonra ortaya çıkabiliyor ve “işte buradayım” diye konuşabiliyor, bilmiyoruz, zaman gösterecek!
‘İran’a savaş kararımız yok’
Ama Karayılan’ın 23 Temmuz günü, yani İran’ın Kandil’e yönelik “çelik harekatı”ndan bir hafta sonra dile getirdiği “Aslında biz hareket olarak İran’a karşı herhangi bir savaş kararı almış değiliz” ve “Hatta PJAK’ı, sadece kendini savunma, siyasal ve örgütsel faaliyetlerle yetinme gibi bir doğrultuya ikna için bir hayli çabamız da oldu” sözleri nasıl yorumlanmalı?
Karayılan’ın bu açıklamasından sonra Tahran tarafından “çağrıldığı”, heyette aslında Cemil Bayık’ın da bulunduğu, bu heyetin Tahran tarafından bir süre alıkonulduğu ve baskılandığı iddiası önemlidir.
21 günde neler oldu
Karayılan’ın sessiz kaldığı 21 gün içinde bölge açısından çok önemli 2 gelişme yaşandı:
1.) İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad, Başbakan Erdoğan’ı aradı ve konvoyunu 37 dakika boyunca köprü girişinde durduracak önemde bir telefon görüşmesi yaptı.
İran’ın Fars Haber Ajansı, Ahmedinejad’ın Erdoğan’a “Yeni Ortadoğu’yu ABD değil, İran’la Türkiye belirleyecek” dediğini duyurdu.
2.) Irak Başbakanı Nuri El Maliki, “terörle mücadeleye karşı Irak-İran-Türkiye işbirliğinin gerektiğini” açıkladı.
ABD, PKK ile TSK arasına yerleşiyor
Tahran ve Bağdat’tan gelen bu çağrıların ne derece önemli olduğunun en önemli göstergesi, ABD’nin hemen devreye girmesiydi.
ABD’nin Irak’taki askeri sözcüsü Tuğg. Jeffrey Buchanan, “PKK’nin Türkiye’ye yönelik terörist faaliyetlerini önlemek için Irak ordusu ve peşmerge güçleri ile koordineli olarak ‘hükümet kontrolü altında olmayan’ bölgelerde devriye gezmeye başladık” dedi.
Tuğg. Buchanan aslında “ABD’nin Kandil’le Türkiye arasına asker yerleştirdiğini ve görevin Kandil’i İran’a ve TSK’ye karşı korumak olduğunu” söylemiş bulunuyor!
İran mı, ABD mi?
TSK’nin “PKK’ye karşı mücadele” çağrısına bunca yıldır mazeretler üreten Pentagon’un bir anda sanki o çağrıya yanıt veriyormuş gibi davranması hem gerçek değildir hem de bölge denklemleriyle ilgilidir.
Bölgede “Türkiye-Irak-İran” denklemini oluşturma gayretleri var. Washington ise müdahale edip, denklemden İran’ı çıkarıp, yerine yerleşmeye çalışıyor: “Türkiye-Irak-ABD”
Bölgenin geleceğini de, bu denklemlerden hangisinin kurulacağı belirleyecek.
Denklemin “Irak-İran” ayağı sağlam görünüyor. Hem Irak Başbakanı Maliki’nin açıklamaları hem Tahran ile Bağdat arasında yapılan stratejik anlaşmalar, ikili ittifakın sağlamlığını doğruluyor.
Geriye Türkiye kalıyor. Türkiye hem ittifakları belirleyecek, hem de yer aldığı ittifakla bölgenin geleceğini belirleyecek.
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
7 Eylül 2011
BÖLGENİN DÜĞÜMÜ: KUZEY IRAK
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Odatv Yazıları, Politika Yazıları on 11/08/2011
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’la yaptığı 6.5 saatlik görüşmenin esasını, en çok şu cümle ortaya koyuyor: “Türk Dışişleri Bakanı Davutoğlı, Suriye ve Türkiye arasındaki stratejik ilişkilerin kat ettiği sürecin; iki ülke yönetimlerinin, iki ülkeden birinde yaşanan bir durumu diğerinin iç meselesi olarak düşünmelerine yol açtığını belirtti. Davutoğlu; Türkiye’nin Suriye’de yaşanan durumları iç mesele olarak gördüğü gibi Suriye’nin de Türkiye’nin karşılaştığı bir olayı aynı itibarla gördüğüne işaret etti.”
Anlaşılan o ki, “sabrımızın sonuna geldik, Suriye iç meselemiz” türünden BOP eşbaşkanlığı diklenmeleri, sonuç getirmedi.
SURİYE GERİ ADIM ATMAYACAK
Bizi bu değerlendirmeye götüren iki sözü daha var Davutoğlu’nun. Birincisi, “hiç kimseden hiçbir mesaj taşımadığını” söylemek zorunda kalmasıydı. İkincisi de, “yönetimin kararlaştırdığı reform adımlarını uygulamasının ardından, Suriye’nin Esad yönetiminde Arap aleminde bir model teşkil edeceğini” vurgulamasıydı. Demek “Esad mutlaka gitmeli” noktasından da geri dönüldü!
Tüm bu geri adımların Esad’ın Davutoğlu’na açık olarak söylediği “silahlı terör gruplarına tolerans tanımayacağız” cümlesinden sonra gelmesi, devlet yönetiminde “kararlılığın” önemine işaret ediyor!
İRAN’IN YANITI K. IRAK’TAN
Henüz 6.5 saatlik görüşmenin notları kamuoyuna yansımadan önce, İran Devrim Muhafızları’nın haber ağında dikkat çeken bir yazı yayımlandı. İran Devrim Muhafızları Ana Karargahı’ndan üst düzey askeri bir istihbaratçıya ait olduğu belirtilen isimsiz bir açıklamada, “Suriye’ye saldırması halinde Türkiye’nin (Kuzey Irak’ta) hedef alınacağı” belirtildi.
İranlı yetkili, “ABD ve Türkiye’nin Suriye’ye saldırması halinde, Kuzey Irak’ı Afganistan’a çevireceklerini, ABD ve Türkiye’nin bölgedeki askeri ve ticari üslerini hedef alacaklarını” söyledi. İranlı üst düzey askeri yetkili, “Kandil başta olmak üzere PKK/PJAK denetimindeki bölgenin, İran devleti için Suriye’ye açılan bir kapı olduğunu, bu nedenle Kandil konusunda ısrarcı olduklarını” da ekledi.
Açıklama, ilginçtir, ilerleyen saatlerde yayından kaldırıldı. Ağ, açıklamanın yanlışlıkla yayınlandığını, Devrim Muhafızları’nın görüşlerini yansıtmadığını belirtti. Kimbilir, Şam’dan gelen bilgiler, belki de yazıyı gereksiz kıldı.
Yazının sahibiyle, neden yayınlandığı ya da kaldırıldığıyla ilgilenmiyoruz. Ama yazının içeriği önemli!
İRAN PKK’YLE DEĞİL, ABD’YLE ÇATIŞIYOR
Bölgenin ABD’yle çelişmesinin düğümlendiği adres Kuzey Irak’tır! Çünkü Kuzey Irak, ABD’dir, İsrail’dir! Çünkü Kuzey Irak, ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’nin temel hedefidir!
ABD 1991’de fiilen kurduğu Kuzey Irak’taki Kürt devletini 20 yılda resmileştiremedi. Çünkü bu devletin yaşaması, esas olarak Türkiye’ye sonra da İran’a bağlı. Dolayısyla düğümün nasıl çözüleceği Türkiye ile İran’ı müttefik de yapar, düşman da…
Mevcut ABD planına göre Kuzey Irak’taki yapının Türkiye’ye doğru genişletilerek “Büyük Kürdistan” kurulması isteniyor. Aynı zamanda Suriye’nin kuzeyinden Akdeniz’e açılması planlanıyor.
İran’ın ABD nüfuz alanı olan Kuzey Irak’a, PKK/PJAK nedeniyle operasyon yapması, işte bu planla ilgili… Dolayısıyla İran aslında PKK’yle değil, doğrudan ABD’yle çatışıyor!
SURİYE VE KUZEY IRAK CEPHELERİ
Bölge ile ABD arasındaki çelişmenin Suriye ve Kuzey Irak cepheleri, birbirine sıkı sıkıya bağlı.
ABD’nin Kuzey Irak planı gerçekleşirse, Suriye de, İran da, Türkiye de düşer. Suriye düşerse, Kuzey Irak Türkiye’ye genişler!
Ancak İran’ın ve nesnel olarak Türkiye’nin planı gerçekleşirse, bölge ABD’den kurtulur!
Tek sorun, Ankara’yı kimin yönettiği, daha doğrusu yöneteceği…
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi / s:7
Ufuk Ötesi
11 Ağustos 2011
İRAN, K.IRAK’TA TAMPON BÖLGE OLUŞTURUYOR
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Odatv Yazıları, Politika Yazıları on 25/07/2011
Türkiye’nin yapamadığını, daha doğrusu AKP’nin Türk Ordusu’na yaptırtmadığını, İran Ordusu yapıyor… İran, Kuzey Irak’ta tampon bölge oluşturuyor!
Bir ay önce Kandil dağı eteklerine 10 bin asker yığan İran, 16 Temmuz’dan bu yana Kandil’i bombalıyor.
Tahran yönetimi şimdi operasyonunu daha da derinleştirme kararı aldı. İran ordusu Kandil’den sonra Hakurk, Sinere ve Kelaşin’e de operasyon yapacak. İran Ordusu’nun sonraki hedefi ise, Berdenaze, Berdebızına, Lelikan ve Şekif dağlarını alarak, Sideka üzerinde ikinci bir sınır hattı oluşturmak!
İran Ordusu bu amaçla, İran-Irak-Türkiye sınırlarının birleştiği Dalamper’den, Kandil zirvelerine dek tüm sınır hattına yığınak yapmış durumda… Bölgedeki kaynaklar, İran Ordusu’nun, bu hattaki tüm tepelere tank ve katuşa, obüs ve havan rampaları yerleştirdiğini belirtiyorlar.
Karayılan: İran’ın hedefi Kandil’i ele geçirmek
PKK liderlerinden Murat Karayılan, İran devletinin amacının Kandil’i ele geçirmek olduğunu söylüyor. Karayılan, “10-15 kilometrelik sahada bir cephe savaşı yürütüldüğünü, İran güçlerinin bu hatta ilerlediğini” belirtiyor. İran’ın bölgeye ek askerlerle birlikte, 30 bin asker yığdığını söyleyen Karayılan, tek hedefin kendileri olmadığını, Irak Federal Kürdistan Hükümeti’nin de hedef olduğunu savunuyor…
Ancak Karayılan’ın bu açıklamasına rağmen, Erbil tıpkı Bağdat gibi sessizliğini koruyor… Erbil demişken anımsatalım: İran Ordusu’nun Kuzey Irak’a operasyonunu tetikleyen olay, Barzani’nin PKK’nın İran kolu olan PJAK’a tahsis ettiği bölgeydi… İran Ordusu, “150 km uzunluğa ve 20 km derinliğe sahip bu bölgeyi” operasyonun en önemli gerekçesi yaptı. Ancak Barzani yönetiminin İran’ın operasyonuna karşı ilk birkaç gün yaptığı itirazın arkası gelmedi. Talabani yönetimi ise hiç ses vermedi!
ABD-İran savaşı
Peki, İran neden böylesi büyük çaplı bir operasyon yürütüyor? Tek neden, PJAK’ı etkisizleştirmek mi?
Aslında bölgede adı resmi olarak konulmamış bir ABD-İran savaşı yaşanıyor. Lübnan-Suriye-İran hattının içinde kalan Irak, Tahran için kritik öneme sahip. İran bu nedenle Irak’taki Şii nüfuzuna dayanarak, Bağdat’la ilişkileri hızla geliştiriyor. Tahran son dönemde iki önemli “ekonomik” hamle yaptı: Birincisi, Bağdat’la ticaret hacmini 20 milyar dolara çıkaracak anlaşmalara imza attı; ikincisi de, Irak ve Suriye ile üçlü boru hattı anlaşması imzaladı. Bu anlaşmayla Fars petrolleri, 1500 km’lik boru hattından, Irak üzerinden, Suriye’ye ve Akdeniz’e taşınacak.
ABD bu gelişmeler üzerine, yıl sonunda dolacak “asker çekme takvimini” yeniden masaya sürdü. Bağdat Büyükelçisi James Jeffrey, Washington’un 31 Aralık 2011’den sonra Irak’ta asker bulundurup bulundurmama konusunda karar vermediğini açıkladı.
Washington’un bu çıkışına ilk yanıt, Şii lideri Sadr’dan geldi: “2011 yılından sonra Irak’ta kalmak isteyen Amerikalı güçler, ölecek.”
Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani de, ABD-Irak güvenlik anlaşmasının süresini uzatmanın mümkün olmadığını belirtti. Son olarak Irak Dışişleri Bakanı Zebari de, ABD’yle güvenlik anlaşmasını uzatmanın çok zor biri iş olduğunu söyledi.
Mısır Cephesi
Bölgede ABD-İran savaşı sadece Irak üzerinden yapılmıyor… Mısır bu savaşın bir başka önemli cephesi durumunda. Mısır’da Mübarek’in devrilmesi İran’ın inisiyatif alanını geniletti. Yeni Mısır yönetimi, Tahran’la 30 yıldır kesilmiş olan diplomatik ilişkileri başlattı, İran savaş gemilerine Süveyş Kanalı’nı açtı, Gazze’ye kapattığı sınır kapısını araladı, Tahran’ın gayretiyle Hamas ve El Fetih’i buluşturdu…
En önemlisi İran’ın dengelemeye çalıştığı ABD destekli Mısır-Suudi Arabistan hattı zayıfladı.
Diğer önemli bir cephe de Yemen-Bahreyn hattı… İran, bu iki ülkedeki Şii nüfusa açık destek veriyor. Sözde insan hakları ve demokrasi için Suriye ve Libya muhalefetine destek veren ABD, Yemen ve Bahreyn’de rejimin düşmemesi için silaha bile başvurdu: Suudi askeri birlikleri üzerinden, muhalefeti kanla bastırmaya çalıştı.
ABD’nin Suriye’de ‘savunma’ savaşı
ABD, bir yıl önce İran’a saldırı için geri sayım yapıyordu: BM kararları, ambargolar, casus uçakları, öncü istihbarat saaşları… Ancak Washington şimdi, saldıran değil savunan pozisyonda! Bölgedeki kazanımlarını korumaya çalışan ABD’nin savunma hattının ön cephesi ise Suriye. Ancak ekonomik krizin ağırlaşması, ABD’yi bu hedeften de uzaklaştırıyor…
Washington açısında bu hedefin gerçekleşip gerçekleşmemesi, Ankara’nın tavrına bağlı.
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi / s:7
25 Temmuz 2011