Posts Tagged Zübeyr Aydar

6 MADDELİ AKP-PKK MUTABAKATI

Başbakan Erdoğan’ın “görüşüyoruz ama masaya oturmuyoruz” diyerek, AK medyanın “barış ve çözüm” diyerek, medyanın akil adam ilan ettiği isimlerin de “sorunun bir şekilde bitmesi”  diyerek Türkiye’yi içine soktukları süreç barış değil savaş sürecidir!

Her üç ifade de savaşı perdeleme argümanlarıdır.

AKP’NİN 4 DÜĞMELİ DELİ GÖMLEĞİ

AKP’nin hiç taviz vermeden şu dört aşamalı “barış planını” PKK’ye dayattığı işlenmektedir: 1. PKK önce çatışmasızlık ilan edecek. 2. Ardından PKK sınır dışına çekilecek. 3. PKK silahlı mücadeleyi bıraktığını ilan edecek. 4. PKK silahları tamamen bırakacak.

Bu dört madde, AKP’nin Türk milletine giydirmek istediği 4 düğmeli deli gömleğidir. Hükümet kamuoyunu müzakereye ikna etmek ve “asıl planı” hayata geçirmek için yılbaşından beri bu “4 düğmeli deli gömleğini” vitrinde sergilemektedir. AK medya her gün bu deli gömleğinin reklamını yapmaktadır.

Oysa PKK’nin üst düzey yöneticileri bırakın silah bırakmayı, gerçekte sınırları bile terk etmeyeceklerini ilan etmektedirler.

MASADAKİ ASIL PLAN

Başbakan Erdoğan’ın “görüşüyoruz ama masaya oturmuyoruz” diyerek perdelediği ve masada olan “asıl plan” ise şudur:

1. KCK tutukluları kamuoyunu rahatsız etmeyecek şekilde parça parça serbest bırakılacak. Kaldı ki bu sözün daha Oslo sürecinde PKK’ye verildiği görülüyor. Oslo’da Hakan Fidan’ın karşısında masada oturan Zübeyir Aydar, “görüşmelerde KCK operasyonlarının gündeme geldiğini, kendilerine ‘bu hükümetin tavrı değildir, bazı savcıların kendi başlarına yaptıklarıdır, kısa sürede bırakılacaklardır’ dendiği” belirtiyor.

KCK tutuklularının serbest bırakıldığı koşullarda PKK fiili çatışmasızlık sağlayarak AKP hükümetinin kamuoyu nezdinde elini güçlendirecek.

Toplumda “barış” havası estirilmesi için, örgütün elinde rehin tutulan 16 kişi adım adım ve PKK’ye resmiyet ve itibar kazandıracak şekilde teslim edilecek.

Bu süreçte medyada “barış” ve bunun ekonomiye olumlu etkisi işlenecek.

2. PKK’nin alt örgütlerine siyaset yapma alanı açılacak. Bunun için hem seçim yasalarında kimi düzenlemelere gidilecek hem de Kürt siyasetçilerine açılmış davalar adım adım düşürülecek.

Bu aşamada Avrupa’da olan yönetici düzeyindeki kimi Kürt siyasetçiler Türkiye’ye getirilecek ve “kardeşlik rüzgârları” estirilecek.

3. Anadil meselesi çözülecek. İki dilli eğitim modeli hayata geçirilecek.

4. Adım adım “demokratik özerkliğe” gidecek bir yerel yönetimler reformunda mutabakat sağlanacak. “Bölge belediyeler birliği merkezi” türünden yapılarla Diyarbakır’a merkez olma özelliği sağlanacak.

5. Vatandaşlık formülüyle ve AKP-BDP mutabakatıyla Anayasa süreci tamamlanacak. Başkanlık modeli ile demokratik özerklik arasındaki bağa dayalı bir konsensüs sağlanacak.

6. Tüm bu aşamaların gerçekleşmesinin karşılığı olarak Öcalan’a özgürlük verilecek. Çünkü kamuoyu, ancak “barış” geldiğinde Öcalan’ın özgürlüğüne evet diyebilecektir. Bu aşamaya kadar MİT’in yönlendireceği bir kampanyayla Öcalan adım adım “teröristlikten”, “barışı getiren adama” dönüştürülecek. Medyada Öcalan’ın İmralı’daki günlerinden aşama aşama “insanlık portreleri” çıkarılacak. Kuş ve çiçek sevgisi türünden objeler kullanılacak.

BARIŞ DEĞİL SAVAŞ!

Başta belirttik: Bu bir barış değil savaş planıdır. Çünkü hedef, Kürt meselesi üzerinden sınırların değiştirilmesi ve haritaların yeniden çizilmesidir.

Sonuçlarına bakarak artık daha da net gözükmektedir ki, ABD “Kürt sorunu” yaratmak üzere Irak’a 1991’de ve bu sorunu bölgeselleştirmek üzere 2003’te saldırmıştır. 2011’den itibaren Suriye’de aranan “demokrasi” de bölgeselleşmiş Kürt meselesini Akdeniz’e açma harekâtıdır. 2009’da Türkiye’de başlatılan “Kürt harekâtı” ise aslında PKK’yi bölgede iktidar yapma hamlesidir. 2013’te başlatılan “İran Kürtleri uyanıyor” kampanyası ise Tahran’ın direnişini kırma operasyonudur.

Ancak ne İran, ne Irak ne Suriye ne de Türk milleti “haritaların yeniden çizilmesine” teslim olmayacaktır!

O nedenle AKP’nin estirdiği barış rüzgârı, aslında bir bölgesel savaş çıkarma adımıdır.

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
26 Şubat 2013

, , ,

Yorum bırakın

KÜRT KONFERANSI’NDA KÜRTÇE YOK

AKP Hükümeti’nin Suriye’de Esad karşıtı ve Irak’ta Barzani’yle ittifaka dayanan bölge politikası, sadece bu ülkeleri değil, en başta Türkiye’yi bölünme sürecine sokuyor.

Nitekim önce Beşar Esadbölgede bağımsız bir Kürt devleti kurulması başka devletlerin de kurulmasını tetikler” diyerek, son olarak da Nuri El Maliki, “Suriye bölünürse Irak bölünür, Irak bölünürse Türkiye bölünür” diyerek Ankara’yı dostça uyardılar.

PATRİOT, KÜRDİSTAN İÇİN

Özellikle PKK/PYD’nin Suriye’nin kuzeyindeki boşluktan yararlanarak kimi yerleşim yerlerinde otorite olmaya başlaması, Ankara’da, izlenen politikaya dair soru işaretleri yarattı. Bu durumun başka faktörlerle birleşmesi, AKP içinde bazı kırılmalara yol açtı. Erdoğan ile Gül-Davutoğlu ikilisi arasındaki farklılık, gün geçtikçe daha da belirginleşiyor…

Bu durum, AKP Hükümeti’nin dış halkasına da yansıyor.

Örneğin Ali Bulaç’ın şu saptaması oldukça dikkat çekici: “Fiili durumda Irak gibi Suriye’nin de kuzeyinde bir ‘Kürt federe bölgesi’ teşekkül etmiş durumda. Suriye Kürt federe bölgesi de diğer iki parçanın (Türkiye ve İran) ‘federe’ yapılar kazanıncaya kadar yürüyüşünde acele etmeyecek, ama durmayacaktır da. Sınıra yerleştirilen Patriotlar, bir yandan Kuzey Irak’taki ‘çekiç güç’ görevini görecek, diğer yandan İsrail’i koruyacaklardır. (…) Taktik, birinci aşamada dört ülkede bölgesel Kürt federasyonları kurmak, ikinci aşamada Ortadoğu’da ‘Kürdistan Cumhuriyeti’ni kurmaktır. Suriye’nin alacağı şekil Türkiye ve İran’ı yakından etkileyecektir. Şimdilik görünen şu ki, Türkiye’nin güneydoğusunda bir Kürt federe bölgesinin teşekkülü yolunda ‘emin adımlar’ atılıyor. (…) Suriye olayının üç sebebi; İsrail’i tehdit eden İran ve Hizbullah’ın kanadının kırılması; bölgesel Kürt yönetiminin önünün açılması ve elbette Filistin/Hamas’ın direnişten vazgeçirilmesidir.” (Zaman, 6 Aralık 2012)

‘TÜRKİYE, İSRAİL’E KOMŞU OLACAK’

Bulaç’ın işaret ettiği bu tehlikeye rağmen, AKP destekçisi kalemler ağırlıklı olarak Esad karşıtı ve Barzani yanlısı politikaları destekliyor.

Hatta Tamer Korkmaz gibileri, “Beşar devrildiğinde, Türkiye bir anlamda İsrail’e komşu olacak” diyerek, o ünlü “Türkiye ya büyüyecek, ya küçülecek” havuç-sopa ilişkisine göre konumlandığını ortaya koyuyor. (Yeni Şafak, 7 Aralık 2012)

PKK’NİN STRATEJİK ROLÜ

Aslında Avrupa Parlamentosu’nun düzenlediği Kürt Konferansı’nda dile getirilenler bile Maliki’nin sözlerinin Türkiye’nin yararına olduğunu göstermektedir. Özetleyelim:

PYD eşbaşkanı Salih Müslüm: “Demokratik özerklik bölgede yaşanan sorunlara tek çözüm modelidir.”

İsrailli akademisyen Ofra Bengo: “PKK güçlendi. Bölgede stratejik bir rol kapmış oldu. Bölgedeki devletler önemlerini yitirdiklerinde Kürtlerin gelecekleri parlak olacak.”

Cengiz Çandar: “Güney Kürdistan’da ‘yarı bağımsız’ bir Kürt yönetim bölgesinin var olacak olması, Kürtlerin tarih sahnesine çıkışında anlamlı bir adımdır. Kürtler için iyi olan, Türkiye için de iyidir. Türkiye’yi yöneten irade bunu anlamazsa da, bunu anlayacak irade Türkiye’nin başına gelir.

Hollandalı akademisyen Joost Jongerden: “2005 yılından bu yana PKK ve bağlı örgütler yeniden yapılanma projesine girdi. Bu da toplumsal bir örgütlenmedir. Ulus devlete alternatif olarak kurulmuştur.

AB: TÜRKİYE İKNA EDİLMELİ

Avrupa Konseyi Eski Genel Sekreteri Walter Schwimmer: “Kürt sorununun çözümü için her şeyden önce Türkiye ikna edilmeli.”

AP Kürt Dostluk Grubu Koordinatörü Jürgen Klüte: “Türkiye hiç olmadığı kadar önemli bir dönüm noktasında bulunuyor.” AP Milletvekili Ana Miranda: “Artık bu dönüm noktasında olumlu gelişmeler olmalı.”

AP Türkiye Karma Parlamento Eşbaşkanı Helene Flautre: “Öcalan’ın siyasi rolünü oynamasının yolu açılmalı.”

Leyla Zana: “21. Yüzyılda Kürt halkı mutlaka bir statüye sahip olmalı.”

KCK Yürütme Konseyi Üyesi Zübeyir Aydar, içinde Öcalan’a af da olan 14 maddelik talepte bulundu. Aydar talepleri için “olması gerekenlerin asgarisidir” dedi.

Bu arada Kürt Konferansı’nın sadece Türkçe, İngilizce, Almanca, İspanyolca ve Flamanca dillerinde çevrildiğini belirtelim. Yani Kürt Konferansı’nda Kürtçe yoktu!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
8 Aralık 2012

, , , , , , , , , , , , ,

Yorum bırakın

OBAMA’DAN SOPA, PKK’DEN HAVUÇ

Dün Pentagon’un havuç olarak Türkiye’nin önüne koyduklarını bugün PKK’nin koyuyor olması, birincisi örgütün ABD’nin stratejik piyonu olduğunu ortaya koyması bakımından, ikincisi de “Büyük Kürdistan’ın” stratejik bir hedef olması bakımından önemi var. Ama daha önemlisi, Türk devletinin ne hallere düşürüldüğünü göstermektedir!

AKP’nin Oslo’da masaya oturduğu üç PKK yöneticisinden biri olan Zübeyr Aydar, havucu Aslı Aydıntaşbaş’la söyleşisinde uzatıyor: “Aslında Suriye’nin Kürt bölgesi de, Musul ve Kerkük gibi Misak-ı Milli sınırları içinde. Bunları tartışmalıyız. Türkiye’nin Kürtlerle büyümesi lazım.” (Milliyet, 27 Kasım 2012)

Kuşkusuz bu havuç, Obama’nın Erdoğan’a gösterdiği “beyzbol” ve Washington Post’ta dile getirilen “Kürt Baharı” sopasıyla birlikte değerlendirilmelidir.

BARZANİSTAN, KERKÜK HAVUCUYLA İNŞA EDİLDİ

Musul ve Kerkük havucu ilk Turgut Özal’a sunulmuş ve o da bu havucu, “ABD ile hareket edersek, bir koyup üç alacağız” diyerek TSK’ye yedirmeye çalışmıştı.

Bu havuç, 1992’de ABD Irak’ın kuzeyinde bir Kürt devleti inşa etmeye başladığında, sık sık Ankara’ya uzatıldı. Washington kimi zaman Kerkük havucuyla, kimi zaman da ekonomik kriz gibi, Gazi provokasyonu gibi, siyasal cinayetler gibi sopalarla bu kukla devleti adım adım oluşturdu.

AKP hükümetleri döneminde ise Kerkük havucuna pek gerek kalmadı. AKP, bir ABD kartı olarak Washington’un “Büyük Kürdistan” stratejik hedefine zaten uyumluydu. BOP eşbaşkanlığı tam da bu “uyum” demekti.

Örneğin son olarak Ahmet Davutoğlu, Bağdat’a cephe açmak üzere Kerkük’e gitmiş ve Araplara karşı Türkmen-Kürt ittifakı arayışına girmişti. Bu kez Kerkük’ün kendisi havuç olmaktan çıkmış, Kerkük’ten döşenecek boru hattı AKP için yeterli olmuştu.

BÜYÜK KÜRDİSTAN’IN 4 AŞAMASI

Zübeyr Aydar’ın Suriye’nin Kürt bölgesini de Musul ve Kerkük gibi Misak-ı Milli sınırları içinde sayarak AKP’ye göz kırpması, “Büyük Kürdistan” stratejik hedefi nedeniyledir.

Çünkü dört aşamalı Büyük Kürdistan hedefinin ikinci aşaması, Irak’ın kuzeyindeki yapının Suriye’nin kuzeyinden Akdeniz’e açılmasıdır. Üçüncü aşamada, bu yapının Türkiye ile birleştirilmesi var. İkinci ve üçüncü aşamalar, iç içe ve paralel ilerleyecektir.

Dördüncü aşama ise Diyarbakır merkezli Büyük Kürdistan’ın bağımsızlığını ilan ermesi ve Türkiye’den kopması aşamasıdır.

ATLANTİK’İN HAYALİ SÖNÜYOR

AKP’nin, “Türkiye’nin ABD’nin kanatları altında büyüyebileceği” iddiası ABD’nin Büyük Kürdistan stratejik hedefi içindedir. AKP’nin PKK’yle müzakerelerinden tutun, savurduğu “Türkiye ya büyüyecek ya da küçülecek” tehdidine kadar her hamlesi, Washington’un planıyla uyumludur.

Ahmet Davutolu bu yüzden “Türkiye, küresel yeni düzene, çevresinde alt bölgesel düzenleri yeniden kurarak katkıda bulunacak” demiştir. Hakan Fidan bu yüzden “dış politika konusunda dinamik bir süreçte” olunduğunu belirterek, “Türkiyedüzen kurucu roldedir” demiştir.

Davutoğlu’nun “1911-1923 yılları arasında nereleri kaybetmişsek, 2011-2023 yılları arasında o kaybettiğimiz topraklardaki kardeşlerimizle buluşacağız.” demesi, bir Atlantik projesi söylemidir.

AKP, bölgede Türk-Kürt ittifakına dayanarak büyüyecek(!) ve Türkiye’yi genişletecektir! Bağdat’a karşı Erbil’le mutabakatı, PKK’yle müzakereleri ve Esad’a karşı “Kürt koridoru” işlevli “tampon bölge” arayışları bundandır.

Ancak, bu plan düne göre artık daha zordur. Nitekim Büyük Kürdistan hedefinin birinci aşaması olan ve Irak’ın kuzeyinde Erbil merkezli kurulan küçük Kürdistan, bugün Irak Başbakanı Nuri El Maliki’nin taarruzu altındadır.

Ne ABD’nin Çin-Rusya cephesini yarması mümkündür, ne de AKP-PKK-Barzani ittifakının İran-Irak-Suriye hattını aşabilmesi…

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
28 Kasım 2012

, , , , , , , , ,

Yorum bırakın

PKK’NİN 4 KIRMIZI ÇİZGİSİ

Tüm gelişmeler gösteriyor ki, Abdullah Öcalan’ın hazırladığı ve üzerinde anlaşılan “ikişer sayfalık üç protokol” artık hayata geçiriliyor.

Bu protokollerde yer alan en önemli dört şart şu: 1. Kürt kimliğinin anayasal güvenceye alınması. 2. Anadilde eğitim. 3. Kürtlerin özyönetimi. 4. Öcalan’ın tutukluluk şartları.

Bu şartlar, aynı zamanda PKK’nin AKP’ye sunduğu kırmızı çizgilerdir.

ERDOĞAN İLE ÖCALAN YÜZDE 95 ANLAŞTI

2006’dan beri süren AKP-PKK görüşmelerinde parça parça ele alınan bu şartlar üzerinde bir anlaşma olduğunu biliyoruz. Zira Başbakan Erdoğan’ın özel temsilcisi olarak Oslo’da hükümeti temsil eden Hakan Fidan, muhatapları olan Mustafa Karasu, Sabri Ok ve Zübeyr Aydar’a “Erdoğan ile Öcalan’ın yüzde 95 anlaştığını” söylüyordu!

Ancak tıpkı Başbakan Erdoğan’ın geçen yıl New York’ta buluştuğu Celal Talabani’ye “kamuoyu hazır değil” dediği türden zorluklar yaşanıyordu. Adım adım gidilmeliydi. Başbakan Erdoğan, nasıl bir yöntem izleyeceğini 2009 yılında ABD Princeton Üniversitesi’nde verdiği bir konferansa açıklıyordu: “Hazmettire hazmettire bu süreci devam ettirmemiz lazım.

ÖCALAN’IN PROTOKOLLERİ UYGULANIYOR

Gelin bugün PKK’nin “Öcalan protokollerinde” yer alan 4 kırmızı çizgisinde nasıl ilerlendiğini inceleyelim. AKP’nin ve hatta CHP ile MHP’nin bu kırmızı çizgilerin gerçekleşmesine ne tür katkılar yaptıklarına bakalım:

1. Kürt kimliğinin anayasal güvenceye alınması.

Protokoldeki bu şart, pratikte “Anayasa’dan Türk kimliğinin çıkarılması” şeklinde uygulanıyor.

Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nda yer alan parti taslaklarına bakılırsa, bu konuda AKP, CHP ve BDP arasında bir ölçüde uzlaşma sağlanmış görünüyor.

2. Anadilde eğitim.

Kürtçe yayın yapan devlet televizyonundan sonra, Kürtçe seçmeli ders olarak Milli Eğitim müfredatına girdi.

Kürtçe savunma yapma hakkı da elde edildi. Aynı zamanda “açlık grevlerini” bitirme şartı olan bu konunun AKP kurmaylarınca “biz açlık grevleri öncesinde bu hazırlığa başlamıştık” diyerek savunulması, aslında Öcalan protokollerinin kabul edildiğinin çarpıcı bir itirafıdır.

Son olarak Kürtçenin resmi dairelerde kullanılması için hazırlıklara başlandı!

3. Kürtlerin özyönetimi.

Protokolde “Kürtlerin özyönetimi” denilen şart, BDP’nin 19-20 Haziran 2010’da Diyarbakır’da tartıştığı yerel yönetim modeli toplantısında “demokratik özerklik” olarak bildiride yer aldı ve partinin önüne görev olarak kondu. Ardından Demokratik Toplum Kongresi DTK, 14 Temmuz 2011’de Diyarbakır merkezli demokratik özerklik ilan etti!

Sırada AKP’nin katkıları vardı: Bütünşehir yasası ile “Kürt özerk bölgesinin” temelleri atıldı. Son tuğlayı da “valileri halk seçmeli” diyen Başbakan Erdoğan yerleştirdi!

OPERASYONA MGK’DE KARAR VERİLDİ

4. Öcalan’ın tutukluluk şartları.

“Açlık grevlerini bitiren adam” ilan edilen Öcalan’ın, “bir sözüyle savaşa da son verebileceğinin” topluma enjekte edilmesi, özel bir operasyondur. Operasyona “Öcalan’ın tecrit edildiği 1,5 yıldaki terör olayları ile Öcalan’la diyalogun olduğu sürecin masaya yatırıldığı” son MGK toplantısında karar verildi.

Erdoğan ile Öcalan’ın Türk siyasi hayatının en önemli iki aktörü olduğu şeklindeki yazılar, Öcalan’ı İmralı’dan çıkarma operasyonu hazırlığıdır.

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
27 Kasım 2012

, , , , , , , , , , , , ,

Yorum bırakın

ÖCALAN MODELİYLE YÖNETİM

Özel Yetkili Savcı’nın, Başbakan Erdoğan’ın özel temsilcisi sıfatıyla Oslo’da PKK ile görüşen MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı şüfheli olarak ifadeye çağırması, enine boyuna tartışılıyor. AKP kurmaylarının “Cemaat, Erdoğan’ı ifadeye çağırdı” şeklindeki yorumları çarpıcı…

Cemaat – Polis – Özel yetkili savcılar ile AKP – MİT cepheleşmesinin daha da keskinleşeceği bir döneme, kuşkusuz gireceğiz.

Konu bir yanıyla ABD ile ilişkileri, bir yanıyla Suriye’de sahaya sürülmeyi ve bir yanıyla da Irak’ın kuzeyindeki yapının geleceğiyle ilgili… O nedenle çeşitli boyutlarını uzun süre bu köşeden inceleyeceğiz.

Bugün başlangıç oluşturması için, sizleri geriye, 2005 yılına götüreceğiz.

AKP ÖCALAN’DAN BRİFİNG ALIYOR

Tarih, 30 Kasım 2005. Özel bir savcı, Abdullah Öcalan’a soru sormak için İmralı’ya gider. Öcalan’la baş başa görüşen savcı, Kongra-Gel ve Zübeyr Aydar’la bir ilişkisi olup olmadığını sorar. Yanıtı ortada olan bir soru için, Savcı neden İmralı’ya gitmiştir ki?

Nitekim Öcalan da, yanıtı belli olan bu soru yerine, Savcı’ya tam 2,5 saat boyunca “Demokratik Konfederalizm” konusunda brifing verir. Öcalan da anlamıştır ki, AKP savcıyı bu konudaki görüşlerini öğrenmek üzere görevlendirmiş ve göndermiştir!

ÖCALAN’IN 25 EYALETLİ TÜRKİYE MODELİ

Zira Öcalan, Savcı’nın ziyaretinden bir süre önce bu kavramı ortaya atmış ve tartışılmasını istemiştir. Öcalan bu konuda 4 Mayıs 2005 günü avukatlarına şunları söylemiştir:

“Türkiye’de 81 il var. Ben aslında Türkiye için 25 bölge; 7 eyaleti Kürt, 18 eyaleti Türk nüfusun yoğun olduğu, diğer kimlikleri reddetmeyen bir yapılanma düşündüm, bunların yerel yönetim parlamentoları olur. Bir nevi Almanya’daki eyalet sistemi gibi. 81 il anlamsız. Kültürel, sosyal, anlamlı bir karşılığı yok. Yerel bölgelere dayalı bir Temsilciler Kongresi olabilir. 25 bölge ekonomik, sosyal, kültürel anlamı olan bütünlükler olmalı. Bu bir nevi konfederasyon olur. Devlet var üstte. Arada halkla devlet arasında yerele dayalı temsilciler şeyi var. Bu temsilcilerin seçtiği bir üst temsilciler meclisi olmalıdır. Türkiye Demokratik Konfederalizmini böyle tarif ediyorum.

ÖCALAN, BAŞKANLIK SİSTEMİ İSTİYOR

Abdullah Öcalan 25 eyaletli Türkiye’nin de başkanlık sistemiyle yönetilmesi gerektiğini söyler:

“Türkiye Cumhuriyeti’ne reform gerekiyor. TBMM yerine iki organ öneriyorum. Aslında geçmişinde de var biraz, bir Cumhuriyet Senatosu öneriyorum. MGK yerine Güvenlik ve Savunma Konseyi, Anayasa Konseyi kurulmalı. Bir de yarı başkanlık benzeri, başkanlığın seçtiği hükümet. Halk nedir? İşte bu kongre, Türkiye’ye özgü Temsilciler Meclisi.”

AKP’NİN KALKINMA BAKANLIĞI

Şimdi burada duralım ve AKP’nin son seçimlerden sonra kurduğu yeni bir bakanlığı tanıyalım: Kalkınma Bakanlığı.

Cevdet Yılmaz’ın yönettiği bakanlığın en önemli birimlerinden biri Kalkınma Ajansları.

İnternetten sayfasına girdiğinizde karşınıza 25’e bölünmüş bir Türkiye haritası görürsünüz. Her eyaletin bir de ismi var.

Örneğin, BDP’nin özerk ilan ettiği(!) bölgede, 7 eyalet var: Kuzey Doğu Anadolu Kalkınma Ajansı, Serhat Kalkınma Ajansı, Fırat Kalkınma Ajansı, Doğu Anadolu Kalkınma Ajansı, Dijle Kalkınma Ajansı, Karacadağ Kalkınma Ajansı, İpek Yolu Kalkınma Ajansı.

BDP’nin AKP’ye bıraktığı bölgede de 18 Kalkınma Ajansı var!

ÖCALAN – ERDOĞAN ORTAKLIĞI

Öcalan’ın 4 Mayıs 2005 günü söylediklerini yeniden anımsayalım: “Ben aslında Türkiye için 25 bölge; 7 eyaleti Kürt, 18 eyaleti Türk nüfusun yoğun olduğu, diğer kimlikleri reddetmeyen bir yapılanma düşündüm, bunların yerel yönetim parlamentoları olur.”

Bu tabloya bakarsak, memleketi Erdoğan’dan ziyade Öcalan yönetiyor!

Haklısınız, her ikisini de ABD yönetiyor!

Ama artık yolun sonuna geldiler. Çünkü gerileyen kuvvetler, ancak birbirine düşer!

“Yarı Başkanlık sistemi” ile yönetilecek konfederal yapının müstakbel aktör adayları arasındaki itiş kakışın nereye gideceğini de şimdiden söyleyelim:

Türkiye, yeni bir devrimin eşiğindedir!

Sıra bizde…

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
11 Şubat 2012

, , , , ,

2 Yorum

%d blogcu bunu beğendi: