Posts Tagged Rusya
Pakistan’daki CIA örgütleri
Posted by Mehmet Ali Güller in CGTN Türk, Politika Yazıları on 29/04/2025
Keşmir’in Pahalgam bölgesinde, turistleri hedef alan silahlı saldırı Hindistan ile Pakistan’ı karşı karşıya getirdi. 26 kişinin öldüğü 22 Nisan’daki saldırıyı Leşker-i Tayyibe örgütünün bir kolu olan Direniş Cephesi (TRF) üstlendi.
Hindistan yönetimi bu örgütün Pakistan merkezli bir örgüt olması nedeniyle Pakistan’ı hedef aldı. Pakistan yönetimi ise suçlamaları reddetti.
Ancak iki ülkenin tarihsel sorunları nedeniyle yine de tansiyon yüksek ve gerilim sınırda karşılıklı askerlerin ateş açmasına kadar vardı. Vizelerin iptalinden hava sahasının kapatılmasına kadar bir dizi karşılıklı karar da alındı. İki ülkenin nükleer güç olması, meseleyi daha da kritik hale getiriyor.
Pakistan’ın komşularını hedef alan örgütler
Peki Leşker-i Tayyibe örgütünün Pakistan merkezli olması Pakistan’ı suçlamaya yeter mi?
Örneğin bir süre önce Pakistan’daki Çinli işçileri hedef alan bir saldırı olmuş, onu da yine Pakistan merkezli Belucistan Kurtuluş Ordusu üstlenmişti. Öncesinde de Çin’in işlettiği Gwadar Limanı’na yine bir terör saldırı olmuş, Belucistan Kurtuluş Örgütü saldırıyı üstlenmişti.
Örneğin, yine yakın zamanda, Ceyşu’l Adl isimli Pakistan merkezli örgüt, İran’ı hedef almış, Tahran yönetimi de bu örgüte ait olduğunu belirttiği Pakistan’daki mevzileri vurmuştu.
Pakistan’da böyle onlarca büyük, yüzlerce küçük örgüt var. Peki bu örgütlerin varlığı ve saldırıları nedeniyle Pakistan yönetimi mi suçlanmalı?
ABD Pakistan’ı üs yapmıştı
Bu örgütlerin varlık zeminini siyasal ve tarihsel olarak anlamadan yapılacak her değerlendirme eksik olur. Zira Pakistan yönetimi de bu örgütlerin hedefinde…
Bu örgütlerin önemli bir kısmı gerçekte CIA örgütleridir!
Evet, Pakistan’ı Afganistan’daki SSCB’ye karşı saldırı üssü yapan, Suudi Arabistan başta pek çok ülkeden “cihatçıyı” Pakistan’a yönlendiren, bu örgütleri kuran, finanse eden, eğiten ABD’dir, CIA’dır, Pentagon’dur.
Bu örgütlerin geride kalan yıllar içinde zaman zaman ABD’yi de hedef almış olması, “made in USA” olma durumunu değiştirmez. Bu ilişkiler böyledir, kurarsınız ama her zaman tam denetiminizde olmaz, kalamaz. Örgüt büyür, bir kolu kontrolden çıkar vb. Nitekim 1979’dan bu yana Pakistan’da yüzlerce örgüt bölünmesi, yüzlerce yeni örgüt kurulması örnekleri yaşandı.
ABD Pakistan’da uyguladığını, Türkiye’de de uyguladı. Suriye’de iç çatışma başladığında Türkiye sınırı da benzer durumu yaşadı. Gündüz Türkiye’deki çadır kentlerde kalan, gece silahıyla sınırı geçip Suriye’de savaşan cihatçı görüntülerini anımsayınız…
Pakistan: “Cihat, Batı tarafından yaratıldı”
O nedenle bugünkü saldırılarından Pakistan yönetimini sorumlu tutmak doğru değil ama ülkeyi ABD’nin operasyon üssüne çevirmesine izin veren eski Pakistan yöneticileri, CIA’nın şubesi gibi çalışan Pakistan istihbaratı elbette sorumlu. (CIA, Pakistan devlet aygıtı içinde hâlâ etkin, bu da bir başka ciddi sorun oluşturuyor.)
Bu gerçeği Pakistan’ın şimdiki yönetimi de görüyor ve kabul ediyor zaten. Pakistan Savunma Bakanı Khavaja Muhammed Asıf, “Cihat, Batı tarafında yaratıldı” diyor ve ülkesinin “ABD’nin bölge politikaları nedeniyle terörün mağduru olduğunu” savunuyor.
Asıf, Pakistan’ın geçmişte “Sovyetler Birliği’ne karşı yürütülen Afganistan savaşına katılarak ABD adına cihatçıları eğitmek ve yerleştirmek için bir üs haline gelmesinin, büyük bir hata olduğunu” belirtiyor ve ekliyor: “Batı tarafından icat edilen cihat kavramı, Pakistan toplumunun dokusunu değiştirdi ve bugünkü sorunlara zemin hazırladı.” (cumhuriyet.com.tr, 28.4.2025).
Üç ülke, üç hedef
Kuşkusuz bu örgütlerin mensupları, hatta üst düzey yöneticileri bile bu ilişkileri bilmez, hatta bu örgütlerin üyeleri ABD’ye karşıdır ama ilişkinin doğası nedeniyle, bu tür örgütler çoğu zaman ABD’nin işine yarayan eylemlerde bulur kendini!
Pakistan’daki bu CIA örgütleri de ABD’nin işine yarayan üç amaca hizmet ediyor:
1) Kuşak ve Yol projesi üzerinden Çin’i hedef alıyor: Gwadar limanı, stratejik öneme sahip. Çin petrol tankerleri, Arap/Fars Körfezi’nden çıktıktan sonra uzun yolu ve kritik Malaka Boğazı’nı geçmeden, körfeze çok yakın olan Gwadar’a boşatıyor yükünü. Petrol, Gwadar’dan boru hattıyla ülkenin kuzeyine iletiliyor ve Çin’in batısındaki Kaşgar’a bağlanıyor. (ABD’nin Sincian-Uygur meselesini kışkırtmaya çalışmasının bir nedeni de budur.)
2) İran-Pakistan ilişkilerini hedef alıyor: Belucistan’ın ayrılığı için hareket eden örgütler zaman zaman İran’ı hedef alarak, İran ile Pakistan’ı karşı karşıya getirmeye çalışıyor.
3) Hindistan-Pakistan savaşının çıkmasını amaçlıyor: Pakistan merkezli bu CIA örgütleri, son olayda da görüldüğü üzere, iki ülkeyi savaştırmak istiyor. İki ülke savaşmasa bile, ilişkilerinin dondurulması hatta soğutulması bile bu örgütlerin (tabii ABD’nin) işine geliyor.
ABD’nin üç amacı
İşte işin bam teli de bu: Hindistan ile Pakistan’ı karşı karşıya getirmek ABD için bir kaç yönlü getiri olarak değerlendiriliyor.
1) Pakistan ve Hindistan savaşırsa, bu yükselen Asya’yı zayıflatır, Şanghay İşbirliği Örgütü’nü (ŞİÖ) dağıtır! Tersine Çin ve Rusya bu iki ülkeyi ŞİÖ içinde barışa taşıyor…
2) Pakistan ve Hindistan savaşı çıkarsa, Çin-Pakistan ilişkileri nedeniyle ABD Hindistan’ın kendisine daha çok yanaşacağını hesaplıyor. Bu da ABD’nin “Çin’e karşı Hindistan’ı dengeleyeci faktör yapma” stratejisini besliyor.
3) ABD, Pakistan-Hindistan savaşı üzerinden, Rusya-Hindistan işbirliğini de baltalayacağını hesaplıyor.
ABD-İsrail-Cihatçılık bağı
Görüldüğü üzere Pakistan merkezli örgütlerin Çin’i, Hindistan’ı, İran’ı hedef alması, son tahlilde ABD’ye, ABD’nin amaçlarına yarıyor.
ABD, zaman zaman kendisine zarar veriyorsa bile, işte bu tür stratejik kazançları nedeniyle bu örgütlerle ilişkisini sürdürüyor. Zira “cihatçılık” üzerinden bu örgütleri ve kollarını, ihtiyaç duyduğu coğrafyalarda kullanıyor.
Suriye sahası, Afganistan sahasından sonra ABD için ikinci büyük vaka alanı oldu. İşte Ankara’nın da desteklediği HTŞ! Bu cihatçı terör örgütü Şam’da iktidar oldu ve şimdi İsrail’le anlaşmaya doğru gidiyor.
İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu açık açık HTŞ’nin Beşar Esad’ı devirmesini kolaşlaştırdıklarını açıklıyor: “İran Esad’ın devrilmesini önlemek için Şam’a havadan asker indirmeyi planladı, F-16’larla önledik. İran’ın Esad’a gönderdiği silahların yüzde 90’ını da imha ettik.”
Sonuç olarak ABD-İsrail-Cihatçı örgütler bağını kavramak, doğru politik mevzi inşa edebilmenin öncelikli yoludur.
Mehmet Ali Güller
CGTN Türk
29 Nisan 2025
Trump’ın ‘ara güç’ taktiği mi?
Posted by Mehmet Ali Güller in Cumhuriyet Gazetesi, Politika Yazıları on 14/04/2025
ABD aynı anda hem Rusya’yla hem İran’la müzakere yürütüyor. Bu iki müzakere sorunlara gerçekten çözüm arama amaçlı mı yoksa Washington’un baş rakibinin müttefiklerini “ara güç yapma” hamlesi mi?
ABD’nin asıl hedefi, baş rakibi Çin sonuçta. Bunu yaparken de Çin’in müttefiklerini azaltmak istediği elbette düşünülebilir. Nitekim AB’yi dışlamak pahasına Rusya’yla başlattığı normalleşme, çoğunlukla “tersine Kissinger stratejisi” olarak yorumlandı.
Trump’ın hem Doğu Avrupa’daki hem Ortadoğu’daki temel meseleleri iyi-kötü bir çözüme bağlayarak Çin’e karşı daha net harekete geçmek istediği anlaşılıyor.
Rusya ve İran Çin’e sırtını dönmez
Peki Moskova ve Tahran, Çin’e arkasını döner mi? İşte Washington’un yürüttüğü stratejinin açmazı burada: Putin ve Hamaney, ABD’yle “normalleşmek” pahasına Çin’e sırtını dönmez ama Trump’ın bu çabasından fazlasıyla yararlanırlar.
Öte yandan Trump’ın izlediği çizgi, Çin’in müttefiklerini ara güç yapmaya çalışırken, ABD’nin müttefiklerini ara güce dönüştürebilme olasılığı da taşıyor. Transatlantik bir çatlaktan bahsedebiliriz; bu çatlağın AB’yi özellikle ABD’nin başlattığı küresel ticaret savaşı nedeniyle Çin’le daha yakın olmaya itebileceğini söyleyebiliriz.
Kısacası süreçler karmaşık ve öngörülemez nitelikte. Çünkü yeni bir düzenin doğum sancılarını yaşıyoruz.
ABD’nin Rusya ve İran’la müzakereleri
ABD’nin Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Wittfof geçen hafta önce Moskova’da Vladimir Putin’le görüştü ardında da Umman’da İran Dışişleri Bakanı Abbas Erakçi ile…
Her iki görüşme de olumlu nitelendi:
Kremlin, Moskova’daki 4 saatlik Putin-Witkoff görüşmesinden sonra yaptığı açıklamada “Ukrayna krizinin çözümü, çeşitli yönleriyle ele alındı” dedi. Beyaz Saray ise görüşmeyi “Ukrayna’da ateşkes ve nihai barışa yönelik müzakerede yeni bir adım” diye değerlendirdi.
Umman’daki ABD-İran “dolaylı” görüşmesi için Tahran “iki taraf da kabul edilebilir bir anlaşmaya doğru ilerlemekte istekli” derken, Beyaz Saray “görüşmeler çok pozitif ve yapıcı geçti” dedi.
Güzel. Ukrayna’da barış ve İran’la normalleşme, elbette Türkiye’nin de çıkarına.
Neden Witkoff?
”Müzakereci” açısından bu görüşmelerde bir tuhaflık vardı. Tamam, ABD’nin Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witfoff, İran’la “nükleer meseleleri ve yaptırımları” konuşacak en doğru kişi. Adı üstünde, görevi ABD’nin Ortadoğu işleri…
Ama Witkoff’un aynı zamanda Putin’le müzakere eden kişi de olması tuhaf değil mi? Rusya’yla neden ABD’nin Ortadoğu Özel Temsilcisi görüşür? Kaldı ki ABD’nin “Ukrayna ve Rusya Özel Temsilcisi” sıfatını taşıyan görevlisi var: Keith Kellogg.
Ama nedense Washington, Rusya’yla ilgili görevlisi yerine Ortadoğu’yla ilgili görevlisi üzerinden Moskova’yla müzakere etti.
Kellogg’un çok tartışılan ve sonradan ”sözlerim çarpıtıldı” dediği “The Times röportajı” mı nedeni? Sanmıyorum. O röportaj gazete tarafından “Ukrayna, savaş sonrası Berlin gibi bölünebilir” başlığıyla verildi ve haliyle tepki gördü. Ama aslında Kellogg bir gerçeğe, olası bir sonuca işaret ediyordu röportajında: “Ukrayna’nın batısına ‘güvence gücü’ olarak İngiltere-Fransa yerleşecek, doğusunu Rusya kontrol edecek. Ukrayna ve Rusya askerleri karşılıklı 15 km geri çekelecek ve ortada 30 km genişliğinde bir tampon bölge oluşturulacak.”
Trump’ın tercihi değil zorunluluğu
Sonuç olarak Washington’un Moskova ve Tahran’la müzakerelerinin olumlu sonuçlanıp sonuçlanmayacağı net değil ama ABD’nin muhataplarını müzakere masasına oturtan değil müzakere masasına kendi oturan olması önemli.
Rusya’da ABD açısından sürdürülemez bir durum vardı, Biden’ın “uzun savaş” stratejisi Rusya’yı caydırmaktan uzaktı. Trump için Putin’le barış aramak bir tercih değil zorunluluktu.
Aynısı Tahran için de geçerli. Trump İran’ı müzakere masasına önce şartlı oturtmak istedi, ama tehdit dolu mektubu reddedildi. Ardından “doğrudan müzakere” dedi ama Tahran’ın “doğrudan değil, dolaylı müzakere”sini kabul etmek zorunda kaldı.
Tablo, çok kutuplu dünya inşasında inisiyatifin Küresel Güney’e geçtiğini göstermektedir. Kuşkusuz süreç uzun ve inişli çıkışlı olacak, ileri ve geri adımlar atılacak, zikzaklar yaşanacak ama 500 yıllık bir dönemin kapanmakta olduğunu net bir şekilde söyleyebiliriz.
Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
14 Nisan 2025
Avrasya güvenlik mimarisi
Posted by Mehmet Ali Güller in Cumhuriyet Gazetesi, Politika Yazıları on 15/03/2025
Türkiye’nin güvenliği Avrupa güvenlik mimarisinin mi yoksa Avrasya güvenlik mimarisinin mi içinde olmalıdır? Bu soru, önümüzdeki dönemin en temel sorusudur.
Çok kutuplu dünya inşası, ABD ile AB’nin ilişkilerindeki yeni dönem, Asya’nın yükselişi gibi etkenler, bu sorunun yanıtını daha yakıcı hale getiriyor.
Rusya’yı hedef alan stratejilerin açmazı
Rusya’nın yeri konusu, coğrafyamızın son iki yüzyıldaki en önemli sorunlarından biri olmuştur. 19. yüzyılın başında Napolyon Fransa’sının, 20. yüzyılın ortalarına doğru Hitler Almanya’sının Rusya’yı hedef alan genişleme stratejileri büyük yıkım yarattı. SSCB’nin dağılması sonrasında ABD’nin NATO’yu Doğu Avrupa’da Rusya’ya doğru genişletme stratejisi de benzer niteliktedir.
30 yıldır süren bu genişleme, en sonunda Rusya’nın çevrelemeyi yarma harekatıyla başka bir boyut kazandı. ABD’nin şimdi Ukrayna’da barış aramak zorunda kalmasının bir nedeni de bunun sürdürülemezliği…
Konu, daha önce bu köşede incelediğimiz gibi ABD’nin Rusya-Çin ortaklığını zayıflatma stratejik amacını da içeriyor ama Avrupa’yla ilişkisine olumsuz yansıma potansiyeli de taşıyor. Son tahlilde “nasıl bir güvenlik mimarisi” sorusunun yanıtına dayanıyor elbette.
Türkiye için tuzak
Biden dönemi ABD’si, Avrupa ile Rusya arasına yeni bir demir perde inşa ederek, Ukrayna’da “uzun savaş” stratejisiyle Moskova’yı batısından ve güneyinden geri çekilmeye zorlamayı esas almıştı, tutmadı. Trump dönemi, şimdilik bu stratejiyi değiştirme iradesini ortaya koyuyor, sürdürüp sürdüremeyeceği hâlâ kesin değil.
Avrupa, bu belirsizlik nedeniyle “Avrupa güvenlik mimarisi” için yeni bir savunma yol haritası hazırlıyor. Bunun Türkiye’ye fırsatlar doğurduğunu düşünen iktidarın, güvenlik katkısı sunarak AB üyeliğini zorlamaya çalıştığını daha önce incelemiştik.
Risk şuydu: Avrupa güvenlik mimarisi, tehdidin Rusya olmasına göre bir savunma planı hazırlıyor. Bu, haliyle Ankara’yı Moskova’yla karşı karşıya getiren bir durum.
Nitekim İngiltere “güvenlik koalisyonu” adı altında Türkiye de dahil Ukrayna’ya asker göndermeyi tasarlıyor; Fransa Savunma Bakanı Lecornu “Avrupa’nın savunması Karadeniz’deki güç dengesi dikkate alınmadan düşünülemez” diyor; Polonya Başbakanı Tusk “Ankara, Avrupa’nın güvenlik çabalarına katılım yollarını nasıl artırabilir, Türkiye ziyaretimde bunu masaya yatıracağız” diyerek Ankara’ya geliyor; Almanya Başbakanı Scholz Türkiye’yi 20-21 Mart’ta yapılacak AB liderleri zirvesine davet ediyor…
Tek kıta, tek güvenlik
Görüleceği üzere Türkiye’nin “Avrupa güvenlik mimarisine” katkı koyması demek, Avrupa adına Rusya’yla karşı karşıya gelmesi demektir.
Daha geniş planda şöyle de söyleyebiliriz: Rusyasız bir Avrupa güvenlik mimarisi tasarlamak, yine ve daha büyük savaş riski demek.
Peki bu Brüksel için, Londra için, Paris için, Berlin için, hatta Ankara için bir çıkmaz mı? Bu coğrafyanın güvenlik mimarisi Rusya’ya karşı bir “Avrupa güvenlik mimarisi” olmak zorunda mı?
Değil elbette. Çünkü aslında coğrafi olarak Avrupa başka, Asya başka kıta değil öncelikle. İkisini birbirinden ayıran bir okyanus yok ve ikisi birden tek bir kıtayı oluşturuyor. Buna Avrupa + Asya üzerinden pek tabii ki Avrasya diyebiliriz.
Türkiye’nin stratejik ihtiyacı
İşte “Avrupa güvenlik mimari” yerine “Avrasya güvenlik mimarisi” inşası amaçlanırsa ve buradan hareketle hem Rusya’ya hem de Ukrayna’ya güvenlik garantisi sağlanırsa, çıkmaz denilenden çıkılır. Rusya zaten bunu istiyor. ABD’nin barış masası kurmaya çalıştığı süreçte Moskova bunu yeniden gündeme getirdi. Rusya Federasyonu Dışişleri Bakanı Lavrov, “Avrasya’da tüm kıta ülkelerine açık bir güvenlik mimarisi oluşturulabilir” dedi.
Ankara, AB üyeliği hayaliyle Avrupa’ya güvenlik katkısı sağlayarak Rusya’yla düşman olmak yerine, “Avrasya güvenlik mimarisi” ihtiyacını gündeme taşımalıdır. Aslında Avrasya güvenlik mimarisinin inşasına en çok ihtiyaç duyan ülkelerin başında da coğrafyası nedeniyle Türkiye gelmektedir.
Ankara’nın 21. yüzyılın ikinci çeyreğindeki stratejik yaklaşımı bu olmalıdır. Karadeniz’in güvenliğinin de, Akdeniz’de işbirliğinin de, hatta Kürtlerin ve Türklerin ortak yararına bir bölgesel çözümün de zemini Avrasya güvenlik mimarisidir.
Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
15 Mart 2025
Amerikan mandası
Posted by Mehmet Ali Güller in Cumhuriyet Gazetesi, Politika Yazıları on 06/03/2025
ABD Başkanı Donald Trump Kongre konuşmasında açıkladı: Zelenski kendisine bir mektup göndermişti.
Trump’ın kürsüden bir kısmını okuduğu mektuba göre Zelenski iki geri adım attı: 1) Rusya’yla barış için müzakere masasına oturmayı ve 2) ABD ile nadir elementler için anlaşma imzalamayı kabul ediyordu.
Üç günde değişen bu durum nedeniyle mektubu “Zelenski’nin Trump’a teslimiyeti mektubu” olarak niteleyebiliriz.
Sorun şu ki Zelenski şimdi öncekinden de ağır bir anlaşma imzalamak zorunda kalacak ve bir piyon olarak ülkesini “Amerikan mandası” haline getirecek.
Zelenski’ye darbe tehdidi
Zelenski’nin bu kadar hızlı teslim olmasını sağlayan iki temel faktör var: Darbe sopası ve İngiltere’nin rolü.
Önce darbe sopasına bakalım: 1) Ukrayna Parlamentosu, resmi bir açıklama yaparak, ABD’nin barış girişimini ve nadir element anlaşmasını kabul ettiklerini ilan etti. Böylece Zelenski’nin tutumunun aksine bir pozisyon belirlemiş oldu. 2) Bazı Ukrayna milletvekilleri, ABD’nin desteğini kaybettiği için Zelenski’nin azlini (görevden alınmasını) istedi. 3) Emperyalist ABD’nin görevlisi Elon Musk, barışı kabul etmesi şartıyla Zelenski’ye üçüncü bir ülkede af/sürgün/sığınma teklif etti. 3) ABD liderliği Zelenski’yi seçim yapmadığı için meşru olmamakla, mali yardımları harcama şekli nedeniyle yolsuzlukla ve yüzde 4’e düşen oyuna rağmen diktatörlükle suçladı.
İngiltere’nin ise daha “inceltilmiş” yöntemlerle konuyu ele aldığı anlaşılıyor. The Times’a konuşan üst düzey bir İngiliz yetkilisine göre Londra Zelenski’den 1) Kurallara göre oynamasını, 2) Trump’a saygı göstermesini ve 3) müzakere masasına oturmasını istedi.
Sonuç olarak Zelenski üç gün önce reddettiği iki talebi de yerine getireceğine söz verdiği bir teslimiyet mektubu yazdı. Kuşkusuz sonucu ne acı ki artık Ukrayna halkı için daha ağır olacak.
Trump’ın saldırganlığı
Trump, Kongre’deki uzun konuşmasında Zelenski’nin teslimiyet mektubu nedeniyle keyifliydi. Emperyalist ABD’yi haraç toplayarak ve zorla sınırlarını genişleterek büyüteceğini açık açık ortaya koydu konuşmasında.
Trump, Grönland‘a hem ABD’nin ulusal güvenliği nedeniyle hem de uluslararası güvenlik nedeniyle ihtiyaçları olduğunu iddia ederek, “öyle ya da böyle Grönland’ı bir şekilde alacağız” dedi. Kızılderilileri katlederek topraklarına el koyanların torunları, emperyalist iştahlarıyla aynı kötülükleri sergileme peşindeler yani.
Grönland Başbakanı Mute Bourup Egede ise Trump’ın sözlerine yine tepki gösterdi ve “biz satılık değiliz” dedi.
Trump ayrıca “Geçmişte biz yapmıştık, o nedenle Panama Kanalı’nı geri alacağız” diyerek Güney Amerika’ya saldırganlığını sürdürdü. Kuzeyindeki Kanada’yı ise zaten 51. eyaleti sayıyor ve Kanada Başbakanı Trudeau’ya ABD’nin valisi muamelesi yapıyor.
İngiltere’nin çabası
Trump konuşmasından önce Çin, Kanada ve Meksika’ya tarife arttırarak, ticaret savaşını da yükseltmişti. Üç ülke de aynı şekilde ABD’ye yanıt verecek.
Trump’ın, ABD’nin en önemli müttefiklerini Çin’le yan yana getiren bu uygulamalarının Avrupa’ya da sıçramış olması, İngiltere’yi harekete geçmeye zorlamış görünüyor.
Yukarıda özetlediğimiz İngiltere’nin girişiminin Zelenski’yi “ikna” etmekle sınırlı olmadığı, Londra’nın Atlantik sistemini kurtarmak için çaba sarfettiği, bu amaçla Washington ile Brüksel arasında arabuluculuk yaptığı anlaşılıyor.
Trump ile Avrupa sağının bir tarafta, ABD’nin diğer yarısı ile Avrupa’nın büyük kısmının diğer tarafta cepheleştiği bu tablo hem her iki kıtayı kendi içinde bölüyor hem de iki kıtayı karşı karşıya getiriyor.
Küresel Güney için memnuniyet verici bir durum elbette…
Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
6 Mart 2025
İngiltere’nin sistemi kurtarma rolü
Posted by Mehmet Ali Güller in Cumhuriyet Gazetesi, Politika Yazıları on 05/03/2025
Beyaz Saray’dan kovulan Zelenski, ”ya darbe ya teslimiyet” seçeneğiyle karşı karşıya kaldı.
Güvenlik garantisi verilmediği için Trump’ın “madenlere çökme” anlaşmasını imzalamayan ve bu nedenle basın önünde ABD başkanı ve yardımcısı tarafından azarlanan Zelenski, koltuğunu korumak için teslimiyeti seçti.
Ukrayna Parlamentosu’ndan Trump’a çağrı
Ukrayna Parlamentosu, resmi sitesinden bir açıklama yayınlayarak Trump’tan fiilen özür diledi ve Kiev’in pozisyonunu açıkladı: “Ukrayna Parlamentosu, Başkan Donald Trump’ın barışı güvence altına almayı amaçlayan bir müzakere sürecini başlatma girişimlerini memnuniyetle karşılıyor. Ukrayna Parlamentosu, özellikle kritik minerallerin keşfi alanında ABD ile stratejik ortaklığın daha da geliştirilmesi gerektiğinin altını çiziyor.”
Bu iki konu Zelenski’ye darbe anlamına geliyordu:
1) Zelenski ABD’nin Rusya’yla yürüttüğü ve AB’yi masa dışında tuttuğu müzakereye karşıydı o nedenle Riyad’daki görüşmelere Ukrayna heyeti katılmadı.
2) Zelenski, kritik minerallerle ilgili anlaşmayı güvenlik garantisine bağlamaya çalışıyordu.
Ukrayna Parlamentosu bu iki konuda Zelenski’den farklı bir tutum alarak ABD’ye açıkça “bizi bırakma” mesajı vermiş oldu.
Zelenski’nin görevden alınması istendi
Ukrayna Parlamentosu’nda daha ileri gidenler de oldu. Muhalefet milletvekillerinden Aleksandr Dubinski, Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski’nin görevden alınmasını (azledilmesini) talep etti.
Dubinski, Zelenski’nin Beyaz Saray’daki başarısızlığının ABD’nin koşulsuz desteğini kaybetmesine neden olduğunu, bu nedenle görevden alınması gerektiğini savundu.
Musk’tan Zelenski için sürgün teklifi
Dünyanın en zengini ve ABD Hükümet Verimliliği Bakanlığı sorumlusu Elon Musk ise Zelenski’ye sürgün teklif etti. Musk, Ukrayna’da “barışçıl bir demokrasiye geçiş” karşılığında Zelenski’ye tarafsız bir ülkede af teklifinde bulundu!
Böylece emperyalist ABD, açık açık Rusya’ya karşı kullandığı aletini, Rusya’yla yeni dönemin şartları gereği gözden çıkardığını ortaya koymuş oldu.
Zelenski teslim oldu, geri adım attı
Gerçi Zelenski ABD’nin muamelesi karşısında AB’nin desteğini aldı ama o destek, açık ki Ukrayna’nın “uzun savaş” yürütmesine yetmeyecekti. ABD’nin olmadığı bir savaşı, AB’nin Rusya’ya karşı sürdürebilmesi olası değil.
Avrupalı liderlerin Londra’da toplanarak Zelenski’ye ve Ukrayna’nın savaşı sürdürmesine destek vermelerini Zelenski savaş cephesinden çok, içeride konumunu koruyacak bir kalkan olarak görüyordu ama Ukrayna Parlamentosu’nun açıklaması, pozisyonunun çok kaygan bir zeminde olduğu gerçeğini kendisine gösterdi.
Zelenski bu nedenle geri adım attı ve “Ben ve ekibim, kalıcı bir barış için Başkan Trump’ın güçlü liderliği altında çalışmaya hazırız” dedi.
Daha önce Riyad’a “ABD – Rusya görüşmesine meşruiyet kazandırmamak için” gitmediğini açıklayan Zelenski, bu kez “Ukrayna, kalıcı barış için en kısa zamanda müzakere masasına oturmaya hazırdır” dedi.
Oysa Zelenski Washington dönüşü Londra’ya giderken, Trump’tan özür dilemeyeceğini ve Beyaz Saray’da yaşanan tartışmadan pişman olmadığını söylemişti.
Erdoğan: “Türkiye’siz Avrupa güvenliği düşünülemez”
Trump yönetiminin Rusya’yla müzakere yapmaya yönelmesi, Atlantik’in iki yakasını karşı karşıya getirdi. Öyle ki ABD içinde NATO’dan, hatta BM’den ayrılma seslerinin yükseldiği bu süreçte, Brüksel, gelecekte başının çaresine bakmak zorunda kalabileceğini düşünüyor.
Hatta Erdoğan yönetimi “ABD’nin askeri gücünü Avrupa topraklarından çekme” olasılığını Türkiye için bir fırsat görerek, “AB’nin savunmasını Türkiye kurtarır” ve “Türkiye’siz bir Avrupa güvenliği düşünülemez” açıklamaları yapıyor sık sık…
Elbette ABD, Rusya’yı Çin’den koparma stratejisini izlediği için bu gelişmeler yaşanıyor ama bu ABD’nin AB’den vazgeçeceği ya da AB’nin en azından bu haliyle ABD’siz yapabileceği anlamına gelmiyor.
İngiltere’nin arabuluculuk rolü
Nitekim İngiltere de bu amaçla özel bir rol oynuyor. Londra, ABD-Avrupa saflaşmasında her ne kadar Washington’la karşı karşıya geldiyse de esas olarak Atlantik sistemini kurtarmaya çalıştığı anlaşılıyor.
Cumhuriyet’teki 3 Mart tarihli “Transatlantik yarılma” başlıklı makalemde, Londra’nın politikasını “İngiltere arabuluculuk çizgisi izliyor” diye yorumlamıştım.
Nitekim The Times’a konuşan üst düzey bir İngiliz yetkili de Londra’nın Zelenski’den ABD ile ilişkileri düzeltmesini istediğini açıkladı. İngiliz yetkili, Zelenski’nin yapması gereken üç şey olduğunu açıkladı: Zelenski 1) kurallara göre oynamalı, 2) ABD Başkanı Donald Trump’a saygı göstermeli ve 3) müzakere masasına oturmalı.
Trump’ın stratejisinin zayıflığı
Tüm bu yaşananlar emperyalizmin piyonlarını nasıl kullanıp atabildiğini, o piyonlara inanan halkların nasıl büyük acılar yaşayabildiğini ve en önemlisi de herşey biterken nasıl da ülkelerin sömürgeleştirildiğini ortaya koyması bakımından derslerle doludur.
Biden yönetiminin savaşa kışkırttığı Ukrayna, Trump yönetimi tarafından adım adım “Amerikan mandası” yapılıyor.
ABD, Rusya’yı Çin’den koparabilmek için gerekirse AB’yi de karşısına aldı. Ama bu bir yarılma da olsa, kopmaya dönme olasılığı zayıf. Çünkü 1945 düzeni, Avrupa’yı ABD’ye bağımlı hale getirdi. Avrupa küresel güç mücadelesinde ABD’ye sırtını dönüp kendi başına hareket edecek kadar güçlü değil, ABD de Avrupa’dan vazgeçecek kadar güçlü değil.
Ama Trump’ın stratejisinin asıl dayanaksız yanı şu: Çin ve Rusya ilişkilerini zayıflatabilmesi pek olası görünmüyor.
Mehmet Ali Güller
CGTN Türk
5 Mart 2025
Transatlantik yarılma
Posted by Mehmet Ali Güller in Cumhuriyet Gazetesi, Politika Yazıları on 03/03/2025
Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski’nin Beyaz Saray’da uğradığı muamele, hem ABD ile Ukrayna arasındaki vasallık ilişkisini ortaya koydu ama hem de Transatlantik cephesindeki yarılmayı resmetti.
İlkini uzun uzun konuşmaya gerek yok: ABD parası ve silahıyla, aslında ABD’nin olan bir savaşa girmenin faturası özetle. Emperyalist devlet, kullandığı aletine, “350 milyar dolar harcadım, 500 milyar dolar geri almak için madenlerini sömüreceğim” diyor.
Ama ikincisi, yani Transatlantik cephedeki yarılma, Türkiye ve dünya açısından kritik önemde.
ABD ve AB BM’de karşı karşıya
Transatlantik yarılmayı ortaya koyan gelişmeleri özetleyelim önce:
– ABD ve AB, önce Münih Güvenlik Konferansı’nda ağır bir tartışmayla karşı karşıya geldi. ABD liderliğinin AB’deki aşırı sağcı partilerle ilişkisi ve ABD Başkan Yardımcısı JD Vance’in AB’yi “demokrasiniz zayıflıyor” diye suçlaması, yarılmanın su yüzüne çıkışı olarak değerlendirilebilir.
– Trump’ın Putin’le uzun telefon görüşmesi yapması ve Ukrayna’daki savaşı bitirme kararı alması, ABD ve Rusya heyetlerinin bu amaçla Riyad’da görüşmelere başlaması, Washington’un bu süreçte AB’yi masa dışında tutması, yarılmanın derinliğine işaret ediyordu.
– Ardından ABD ve AB BM’de karşı karşıya geldi. AB ülkelerinin hazırladığı ve Rusya’yı suçlayan, Ukrayna’yı destekleyen tasarıya ABD BM Genel Kurulu’nda “hayır” dedi! Öyle ki Çin ve İran bile tasarıya “çekimser” kalmıştı. Ardından ABD bir başka tasarı hazırladı ama içeriği AB ülkelerinin önergeleriyle tamamen değişti. ABD bu tasarıya Çin ve İran ile birlikte “çekimser” kaldı. ABD üçüncü olarak BM Güvenlik Konseyi’nde oylanmak üzere “Rusya’yı rahatsız etmeyecek” bir tasarı hazırladı; 10 ülke “evet” dedi, 5 ülke “çekimser” kaldı. ABD bu oylamada da yine BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyeleri İngiltere ve Fransa’yla karşı karşıya kaldı.
”ABD BM’den çekilmeli” tasarısı
– Cumhuriyetçilerin ABD Kongresi’ne sunduğu “Başkan ABD’nin BM üyeliğini tamamen sona erdirmeli” çağrılı tasarı ise ABD içindeki büyük çelişkiye işaret ediyordu.
– ABD ve AB, “en zengin kapitalistler” kulübü olan G7’de de karşı karşıya geldi. ABD, Rusya’yı saldırgan diye tanımlayan bildiriye karşı çıktı.
– İngiltere ise bu süreçte arabuluculuk çizgisi izliyor görüntüsü veriyor. Beyaz Saray’dan kovulan Zelenski’yi Londra’ya davet eden İngiltere Başbakanı Starmer, Ukrayna’ya “uzun savaş” stratejisini sürdürebilmesi için siyasi, ekonomik ve askeri destek açıkladı. Londra’nın Trump’ı Biden’ın “uzun savaş” stratejisine yeniden dönmeye ve Zelenski’yi de Trump’tan ”özür diletmeye” çalıştığı anlaşılıyor.
Yeni dünya düzeni sancıları
Bu tablo, aslında“yeni dünya düzeninin” inşa sancılarıdır. ABD, uzun zamandır küresel liderliğini nasıl sürdüreceğinin mücadelesini veriyor. Trump’ın iktidarı ile “büyük savaşsız çözüm” arayışının öne çıktığı anlaşılıyor.
Hatta Trump cephesi içinde “ABD’nin dünyayı Çin’le paylaşması gerektiği” görüşü de bir eğilim olarak belirmiş durumda. ABD’nin Atlantik ve Pasifik Okyanusu arasındaki tüm bölgeyi nüfuz alanı olarak gördüğünü ve diğer bölgelerdeki yeni durumu kabul edilebileceğini ortaya koyduğu bir görüş bu…
ABD içindeki farklı eğilimlerin nereye evrilebileceğini kestirmek güç. Zira Trump kabinesi aslında bir koalisyondur ve bu nedenle Trump’ın II. dönemi, JD Vance’in I. dönemi olarak da okunabilir.
ABD-AB yarılması dünyanın yararına
Özetle Trump-Vance-Musk koalisyonu, Rusya’yı Çin’den koparma stratejisi izliyor. Ancak ABD’nin Çin-Rusya stratejik işbirliğini zayıflatabilmesi çok olası görünmüyor, tersine bu çizginin ABD-AB işbirliğini zayıflatması daha olası. Yani ABD Rusya’yı Çin’den kopartayım derken, AB’yi kaybedebilir.
Bu süreci iyi değerlendirebilirse, AB de buradan kazançla çıkar. AB’nin stratejik özerklik başlatıp, adım adım ABD’ye bağımlılıktan kurtulması, Brüksel’i çok kutuplu yeni dünyada önemli bir güç merkezi haline getirir.
En önemli boyutuyla bitirelim: Bu yarılma Türkiye’yi, bölgemizi, Küresel Güney’i nasıl etkiler? Transatlantik yarılma ve ABD-AB müttefikliğinin bozulması, elbette dünyanın büyük çoğunluğunun yararınadır.
Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
3 Mart 2025
ABD, Çin-Rusya ortaklığını bozabilir mi?
Posted by Mehmet Ali Güller in Cumhuriyet Gazetesi, Politika Yazıları on 22/02/2025
Küresel ölçekte, Avrupa güvenlik mimarisinde ve Transatlantik ilişkilerde çok hızlı gelişmeler yaşıyoruz. Bu baş döndürücü trafik, özellikle Avrupa açısından önem kazanıyor.
Avrupalı liderlerin temel endişesi, II. Dünya Savaşı ile birlikte kotarılmış Transatlantik düzen ve ilişkilerin, ABD Başkanı Donald Trump’ın politikaları nedeniyle zayıflamakta olduğudur.
Avrupa’nın üç endişesi
Trump-Musk merkezli Silikon Vadisi iktidarının üç uygulaması Avrupa’da bu endişeleri artırmış durumda:
1) ABD hükümetinin Avrupalı sağ partilerle ilişkisi ile Brüksel’e dönük demokrasi ve ifade özgürlüğü eleştirisi.
2) ABD’nin Avrupa’yı pek dikkate almadan Rusya’yla Ukrayna savaşını bitirmek üzere müzakerelere başlaması.
3) ABD hükümetinin Avrupa ülkelerini daha da olumsuz etkileyecek ek vergi hazırlığı.
Trump ve Putin “ittifak” mı kuruyor?
Avrupalı liderlerin çoğunluğu, Trump-Putin telefon görüşmesiyle başlayan yeni süreci kabaca “ABD’nin AB’ye sırtını dönmesi” olarak yorumluyorlar. Bundan daha önemlisi ise bir kısmının olanları “Trump-Putin ittifakı” inşası diye yorumlamasıdır.
Önceki yazımda da işaret etmiştim, Fransa Başbakanı François Bayrou bu görüşü en net şekilde ortaya koydu: “Putin ve Trump arasında düşünülemez bir ittifaka tanık oluyoruz, bu da Avrupa’yı kendi topraklarında marjinalleştiriyor. AB’nin bu konuda ne kadar zayıf olduğunu görmek korkunç” (Sputnik, 19.2.2025).
Burada temel soru şudur: Paris’in ve AB’nin çoğunluğunun endişe ettiği “Trump-Putin ittifakı”, “ABD-Rusya ittifakı”na dönüşür mü?
Rusya’ya Batı kapısı açma hamlesi
Trump’ın Ukrayna merkezli politikalarını daha önce bu köşede “Kissinger’ın dönüşü” metaforu ile incelemiştim. ABD’li ünlü stratejist Henry Kissinger, ölmeden önce yaptığı pek çok konuşmada, Ukrayna‘yı NATO üyesi yapma çabası üzerinden ABD’nin Rusya’yla karşı karşıya gelmesinin ”Rusya’yı Çin’in Avrupa’daki ileri karakolu” yapacağını, bunun da ABD’nin çıkarlarına aykırı olduğunu belirtiyordu. Kissinger, özetle, 50 yıl önce ABD nasıl SSCB’yi yalnızlaştırmak için Çin açılımı yaptıysa, 50 yıl sonra bu kez Çin’i yalnızlaştırmak için Rusya açılımı yapması gerektiğini savunuyordu.
İşte Trump’ın yapmaya çalıştığı budur. Trump tıpkı Kissinger gibi Ukrayna’nın NATO üyeliği konusunun bu savaşın ana nedeni olduğunu söylüyor, “Rusya G7’ye dönmeli” diyerek tıpkı Kissinger’ın işaret ettiği gibi Rusya’ya Batı kapısı açmaya çalışıyor.
Peki bu politikalar sonuç alabilir mi? Yani ABD, Çin-Rusya ortaklığını bozabilir mi?
Putin Yeltsin değil
Bu soruyu ”Rusya, Yeltsin dönemindeki gibi Putin döneminde de aynı tuzağa yeniden düşer mi?” diye sorabilir ve yanıta şu iki ilişki düzlemine bakarak ulaşabiliriz:
1) Rusya, bir Atlantik ekonomi saldırısı altında, esas yaslanacağı adresin Çin ve Asya olduğunu çok iyi deneyimledi. Biden hükümeti yaptırımları başlattığında Rusya ekonomisinin çökeceğini, bunun da Putin yönetiminin yıkılmasına yol açacağını hesaplıyordu. Çin’in Rusya’yla yürüttüğü petrol ve doğalgaz merkezli ticaret, ABD’nin hesabının tutmamasını kolaylaştırdı.
2) Xi Jinping ile Putin’in derinleştirdiği çok boyutlu işbirliği, hem Pekin’de hem de Moskova’da Mao ile Stalin’in kurduğu stratejik ortaklığı aşan bir işbirliği olarak nitelendiriliyor. Çünkü iki ülkenin işbirliği 1+1‘in 2’den fazla etmesi ölçeğindedir. İki ülkenin işbirliği, ŞİÖ ve BRICS platformlarının etkisini artırarak, çok kutuplu dünya inşasını sağlamaktadır.
Elbette bu iki temel ilişki düzlemine başka düzlemler de ekleyebiliriz ve bu, şu sonucu daha da pekiştirir: Trump’ın Rusya-Çin ortaklığını bozabilme olasılığı yok ama Putin’in Trump’ın hamlesinden yararlanma olasılığı çok.
Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
22 Şubat 2025
Amerikan piyonluğunun sonu
Posted by Mehmet Ali Güller in Cumhuriyet Gazetesi, Politika Yazıları on 20/02/2025
Üç başkentte üç zirve…
Riyad’da, Trump ve Putin’in uzun telefon görüşmesinin ardından ABD ve Rusya heyetleri bir araya gelerek, Ukrayna savaşını sona erdirme görüşmelerini başlattı.
Paris’te Avrupalı liderler toplanarak ABD’nin Ukrayna barış masasından Avrupa’yı dışlamasına tepki gösterdiler.
Ankara’da Erdoğan ve Zelenski ise buluşup dışlanmaya tepki gösterdiler.
Zelenski üç yıldır neredeydi?
Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski, Ankara’da, Erdoğan’la ortak basın toplantısında konuştu: “Suudi Arabistan’a gitmeyi erteledim, arkamızdan bir şeylere karar verilmesi doğru değil.”
Reuters’e bilgi veren Ukraynalı resmi kaynaklar, “Zelenski’nin ABD-Rusya görüşmesine meşruiyet kazandırmamak amacıyla görüşmeye katılmadığını” kaydettiler.
Trump’ın Zelenski’ye tepkisi ise sert oldu: “Bugün duydum ki ‘biz davet edilmedik’ diyorlarmış. Üç yıldır oradaydınız, üç yıl önce bunu bitirmeliydiniz. Hiç başlamamalıydınız. Daha önce bir anlaşma yapabilirdiniz” (AA, 19.2.2025)
Trump haksız mı? Hakikaten neredeydi üç yıldır? Oysa daha savaş henüz başladığında Belarus sınırındaki görüşmelerde bir anlaşmaya varılmış ama CIA-MI6 talebiyle masadan kalkmıştı Zelenski… Sonra İstanbul’da bir anlaşmaya varmıştı heyetler ama Boris Johnson – Antony Blinken talimatıyla anlaşmayı kabul etmemişti Zelenski…
Neden İstanbul yerine Riyad?
Trump ile Putin’in Ukrayna barış görüşmelerinin ilkinin Riyad’da yapılmasından rahatsız olan Erdoğan, Zelenski’yle ortak basın toplantısında taraflara seslendi: “Önümüzdeki dönemde gerçekleştirilmesi muhtemel görüşmeler için ülkemiz ideal bir ev sahibi olacaktır” (cumhuriyet.com.tr, 18.2.2025).
İstanbul yerine Riyad’ın seçilmesinde, ABD’nin İsrail nedeniyle Suudi Arabistan’la arayı iyi tutma isteği, hatta Türkiye’nin Suriye’deki rolü nedeniyle Rusya’nın memnuniyetsizliği neden olmuş olabilir.
Ama Ankara’nın şu aşamada bile tarafsız olmaması asıl neden gibi görünüyor. Zira ABD yönetiminin bile Ukrayna’nın taviz vermesi gerektiğini düşündüğü şartlarda Erdoğan’ın “Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü“ neredeyse Türkiye’nin kırmızı çizgisi ilan etmesi ve Kırımlılardan çok Kırımcılık yapması, İstanbul’un ev sahibi olma şansını esas azaltan faktör görünüyor.
Avrupa’nın ABD-Rusya ittifakı endişesi
Trump ile Putin’in savaşı ikili görüşme ile sona erdirme hamlesinden en rahatsız olan ise Brüksel. ABD Başkan Yardımcısı JD Vance’in Münih Güvenlik Konferansı’nda AB’yi “azarlamasının” ardından ABD’nin Ukrayna ve Rusya Özel Temsilcisi Keith Kellogg’un da “Rusya-Ukrayna barış görüşmelerinde Avrupa yer almayacak” demesi (AA, 15.2.2025) Avrupalı liderleri endişeye sevk etti. Macron’un çağrısıyla Riyad’a karşı Paris’te zirve yapan Avrupalı liderlerin buluşmasından, elbette hiçbir somut sonuç çıkmadı.
Avrupa’nın durumunu en iyi anlatan ise sanırım Fransa Başbakanı François Bayrou oldu: “Putin ve Trump arasında düşünülemez bir ittifaka tanık oluyoruz, bu da Avrupa’yı kendi topraklarında marjinalleştiriyor. Avrupa Birliği’nin bu konuda ne kadar zayıf olduğunu görmek korkunç” (Sputnik, 19.2.2025).
Trump’ın Ukrayna’yı vasallaştırma planı
Ne üzücü… ABD’li bağımsız yorumculardan Max Blumental, durumu şu sözlerle yorumluyor: “Zelenski hizmetçilerin ziyafete davet edilmediğini anladı” (TASS, 19.2.2025).
Zelenski‘nin ülkesini düşürdüğü acı durum ve piyonluğunun sonu. Trump açık açık tehdit ediyor; “Ukrayna’da seçim yapılmadı, Zelenski’nin oyu yüzde 4” diyerek meşru olmamakla, “Verilen paralar nerede, hiç hesap görmedim” diyerek yolsuzlukla suçluyor.
Trump Zelenski’yi şimdi Ukrayna’yı “vasallaştırmakta” kullanacak çünkü. Açık açık “350 milyar dolar verdik, 500 milyar dolarlık nadir element alacağız” diyor…
Bir Amerikan piyonun sonu…
Emperyalizme güvenerek onun stratejisine eklemlenenler, kullanılır, atılır; acısını halk çeker, toprakları sömürüye açılır.
Herkese ders ola…
Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
20 Şubat 2025
Paris’teki masa
Posted by Mehmet Ali Güller in CGTN Türk, Politika Yazıları on 18/02/2025
ABD Başkanı Donald Trump’ın Ukrayna-Rusya savaşını sona erdirmek amacıyla Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin’e açtığı telefon, önce ABD-AB ilişkilerini vurdu.
Zira Trump ile Putin’in “uzun telefonundan” ikili görüşme çıktı. ABD’nin Ukrayna ve Rusya Özel Temsilcisi Keith Kellogg, Avrupa’nın Rusya-Ukrayna barış görüşmelerinde yer almayacağını duyurdu (AA, 15.2.2025).
Nitekim ABD ve Rusya bugün ilk yüz yüze görüşmeyi Riyad’da yapıyorlar.
İngiltere’nin rolü
Avrupa ülkeleri ABD’nin bu tutumuna tepki olarak Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un davetiyle Paris’te toplandı.
Ukrayna konulu olağanüstü güvenlik zirvesine Almanya Başbakanı Olaf Scholz, İngiltere Başbakanı Keir Starmer, İtalya Başbakanı Giorgia Meloni, Polonya Başbakanı Donald Tusk, İspanya Başbakanı Pedro Sanchez, Hollanda Başbakanı Dick Scoof ve Danimarka Başbakanı Mette Frederiksen katıldı.
Zirveye ayrıca AB Konseyi Başkanı Antonio Costa, AB Komisyonu Başkanı Ursula von Der Leyen ve NATO Genel Sekreteri Mark Rutte katıldı.
Görüldüğü üzere Riyad’da AB yok ama Paris’te Starmer ve Rustte ile aslında ABD vardı. İngiltere Başbakanı Starmer, toplantıdan sonra yaptığı açıklamada ABD’ye gidip Trump’la görüşeceğini, sonraAB liderleriyle yeniden bir araya geleceğini açıkladı.
Paris’te fikir birliği yok
Paris’teki toplantıdan çıkan tek ortak sonuç ABD’ye verilen “Avrupa ve ABD arasında güvenlik ve sorumluluk paylaşımında bölünme olmaması gerektiği” mesajıydı.
Ama nasıl bir yol izleneceği konusunda fikir birliği oluşmadı. Fransa’nın başını çektiği kesim Ukrayna’ya asker göndermeyi savunurken, Almanya’nın başını çektiği kesim buna karşı çıktı.
AB Konseyi ve AB Komisyonu başkanları ise yaptıkları ortak basın açıklamasında Ukrayna’nın barış masasına güçlü bir pozisyonda oturması gerektiğini belirterek, barışın ancak Ukrayna’nın bağımsızlığı, egemenliği, toprak bütünlüğü ve güçlü güvenlik garantileriyle birlikte gelebileceğini savundu.
Savaşı ABD başlattı
Masada olma tartışması ABD-AB ilişkilerini nereye götürür ya da AB’nin olmadığı bir masadan barış çıkar mı gibi sorular tartışılıyor.
Öncelikle şu iki saptamayı yapalım:
1) Tamam, savaş Avrupa topraklarında yaşanıyor ama savaşın sahibi Avrupa değil ABD’dir. Nitekim Kissinger başta pek çok ABD’li siyaset bilimci ve uluslararası ilişkiler uzmanı da savaşın “ana nedeninin” NATO’nun genişlemesi olduğunu belirtiyorlar. NATO’nun genişlemesi ise en başında beri bir Washington stratejisiydi.
2) Savaşın Ukrayna’dan sonra en çok kaybedeni ise doğrudan Avrupa ülkeleri oldu. AB-Rusya enerji bağının kesilmesi ve açığın daha pahalı ABD sıvılaştırılmış doğalgazıyla kapatılmaya çalışılması Avrupa ekonomilerini vurdu. Avrupa’nın Ukrayna’ya zorunlu mali ve askeri desteği ile Ukraynalı göçü gibi faktörler de AB ülkelerini olumsuz etkiledi. Ve asıl önemlisi, ABD zoruyla Rusya’ya yapılan yaptırımlar AB ekonomilerini daralttı. Sonuçta Avrupa’nın en büyük ekonomisi olan Almanya başta pek ülkede ekonomik durgunluk yaşanıyor.
Avrupa’nın asıl sorunu
Bu iki sonuçtan hareket edilirse, Ukrayna savaşının bir an önce sona erdirilmesi, öncelikle AB ülkelerinin çıkarınadır. Dolayısıyla masanın olmasının masada bulunulmasından daha önemli olduğu ortada.
Öte yandan AB’nin masada olması hangi sonucu değiştirecek? AB, ABD’den farklı bir tutum alabilecek mi? Savaşları sona erdirme masalarında pozisyon alabilmede belirleyici olan güç, askeri güçtür ve AB’nin böyle bir gücü yok. Nitekim İngiltere Başbakanı Keir Starmer de Paris’teki toplantıdan sonra yaptığı açıklamada net bir şekilde ifade etti: “Ukrayna’da barışa giden tek yol ABD’nin güvenlik garantisidir” (AA, 17.2.2025).
AB’nin asıl sorunu masada olup olmama sorunu değildir, AB’nin asıl sorunu ABD’den stratejik özerklik kazanıp kazanamayacağı sorunudur. Çok kutuplu dünya inşasında Avrupa ABD’nin Asya’ya karşı cephesi mi olacak yoksa başlı başına bir merkez mi olacak? Asıl mesele budur…
Mehmet Ali Güller
CGTN Türk
18 Şubat 2025