Posts Tagged Zekeriya Öz

AKP’NİN TANIĞI: CEM UZAN

Cem Uzan’ı bir kez gördüm. 1995 seçimlerinde, İstinye’de seçim sandığı başkanıydım. Salonun kapı tarafında ve sıranın arkasında bir gürültü oldu. Cem Uzan, yanında babası Kemal Uzan ve annesi, eşi Alara Koçibey Uzan, kardeşi Hakan Uzan

Bir polis yanıma geldi ve Uzan ailesinin önden girip oyunu kullanmak istediğini söyledi. Haliyle itiraz edenler, öne doğru ilerlemeye çalışmasına homurdananlar olmuş. Ben polise bunun olamayacağını anlatırken, Uzan ve ailesi de yanımıza kadar geldi.

21 yaşına uygun bir ölçekte öfkelenerek, Uzanlara, “hiçbir ayrıcalıklarının bulunmadığını, herkes gibi sıraya girmeleri gerektiğini”, biraz da sesimi yükselterek belirttim.

İtiraz etmeden sıraya girdiler ve halkın arkasında hizaya geçtiler!

AKP’YE 28 ŞUBAT TANIĞI

Tüm bunları neden mi anlattım? Günlerdir Taraf’ın anons ettiği Cem Uzan söyleşisi başladı. Ve ilk söylediklerine bakılırsa, Cem Uzan yine hizaya geçiyordu. Bu kez Erdoğan’ın işaret ettiği yerde sıralanıyordu…

Şöyle ki Cem Uzan, Erdoğanların hedef almak istediği “28 Şubat’ın sivil ayağına” karşı malzeme vermeye hazır olduğunu ilan ediyordu. Bir nevi “AKP için tanık olurum” demiş oluyordu…

Zaten Taraf da, “darbeci gazeteciler için ifade veririm” başlığını kullanmıştı! (Taraf, 7 Ekim 2013)

Cem Uzan, gazetesini yöneten Fatih Çekirge ve Yılmaz Özdil’i açıkça hedef alıyor ve darbecilikle suçluyordu: “Star, 1999’da yayına başladı. Kuruluşundan itibaren başında Fatih vardı. Ben yayınlara hiç karışmadım. Yayınları Fatih Çekirge ve Yılmaz Özdil belirliyordu. Hurşit Tolon’un talimatları ile her gün manşet atıldığını bilmiyordum. Bilseydim o an kovardım.”

YILMAZ ÖZDİL’İN ŞAŞIRTAN AÇIKLAMASI

Cem Uzan’ın Taraf’a konuştuğu günlerdir biliniyordu. Zaten Taraf birkaç gündür sürekli anons ediyordu. Muhtemeldir ki, hem Çekirge hem de Özdil hedef alınacağını biliyordu.

Şimdi artık soru şudur: Yılmaz Özdil’in okurlarını hayal kırıklığına uğratan Esad yorumu, Uzan’ın açıklamasıyla ilgili mi? Zira Yılmaz Özdil Esad’ı bahane edip, “Kimse Türkiye Cumhuriyeti Başbakanına hakaret edemez” derken, açık ki yeni bir konumlanmaya işaret etmişti.

Acaba bu konumlanma, Cem Uzan’dan önce bir önlem alma girişimi miydi? Cem Uzan üzerinden yürütülecek bir 28 Şubat operasyonuna karşı barikat kurma ihtiyacı mıydı?

Öyle olmadığını düşünmek istiyoruz!

UZAN AK-F ÇATIŞMASINDAN YARARLANABİLECEK Mİ?

Cem Uzan’ın ilk gün söyleşisine damga vuran konu ise Savcı Zekeriya Öz’ün kendisine söyledikleriydi. Öz 2009 yılında Cem Uzan’ı çağırmış ve şöyle demiş: “Eski servetin yok. Fena da yaşamıyorsun. Bunu kapatsan. Bu davalardan vazgeç. Sağlığını düşün, hayatını niye riske atıyorsun.

Kuşkusuz buradaki “ sağlığını düşün” sözleri, bir iyi niyet tavsiyesi değil fakat AK Koalisyonun açık bir tehdididir!

2009’daki bu tehditle Fransa’ya kaçan Cem Uzan, acaba AK Koalisyondaki çatlağı ve çatışmayı görerek yeni bir hamle mi yapıyor? Erdoğan ile Gül-Gülen’in çatışmasından yararlanmayı mı umuyor? Gül-Gülen cephesinden diye değerlendirdiği Öz’ü açığa düşürerek Erdoğangillere “biat etmeye hazırım” mesajı mı vermiş oluyor?

Taraf’taki yazı dizisi belki bizi daha da aydınlatacaktır…

En çok AKP’yi tek başına iktidar yapacak işlere imza atmasının perde arkasını ve o işlerin Atlantik’le bağını merak ediyoruz!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
8 Ekim 2013

, , , , ,

Yorum bırakın

BÖCEK SAVAŞLARI

Başbakan Erdoğan’ın bir yıl önce bulunan böcekleri ansızın konu edinerek “dinlendiğini” ilan etmesi AKP-Cemaat savaşında yeni bir aşamaya işaret ediyor. Bu tür “böcek savaşlarını” doğru okuyabilmek ve analiz edebilmek, öncelikle tüm olguları masaya yatırmaktan geçiyor. İşte -yerimiz yettiği ölçüde- bu savaşta yaşananlar:

1. Fethullah Gülen, İsrail’le Mavi Marmara krizi sonrasında “İsrail’in onayı olmadan hareket edilmesini otoriteye başkaldırı” olarak niteledi ve İHH üzerinden AKP’yi eleştirdi

2. İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak, 1 Ağustos 2010’da “İran destekçisi bir adam Türkiye MOSSAD’ının başına atandı. Onların elinde önemli miktarda sırrımız var” diyerek Hakan Fidan’ı hedef aldı.

3. Başbakan Erdoğan’ın özel temsilcisi olarak PKK ile masaya oturan Hakan Fidan’ın Oslo’daki görüşme ses kaydı internete düştü. Hem MİT hem de PKK, görüşmeyi sızdırmadığını açıkladı!

4. AKP, 12 Haziran 2011 seçimlerinden hemen önce Ergenekon soruşturmasının savcısı Zekeriya Öz ile polisi Ali Fuat Yılmazer’i görevden aldı. Zaman karara sert tepki gösterdi. (AKP bilahare Tufan Ergüder’i de, Hakkâri Emniyet Müdürü yaparak sürgüne gönderdi!)

5. Seçimlerden hemen sonra cemaatin sözcüsü Hüseyin GülerceErdoğan’ın ustalık döneminde iki sınavı olduğunu söyledi. Biri bakanlar kurulunun oluşturulması, diğeri de YAŞ süreciydi.

6. Erdoğan’ın İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ı terörle mücadeleden sorumlu başbakan yardımcısı ve ikinci adam yapması, cemaatin tepkisini çekti. Emre Uslu ve Mehmet Baransu gibi yazarlar, hemen her konuda Atalay’ı hedef aldılar, istifasını istediler! İkiliye göre Atalay, Ergenekon soruşturmasını sekteye uğratıyordu!

7. Zaman gazetesi bu süreçte Usta’yı açıkça hedef almaya başladı. Ali Ünal, “Ustalık dönemi ile ilgili üç endişe” başlıklı yazısında Erdoğan’ı “kendini beğenmişlikle” suçladı, böyle giderse hezimete uğrayacağını ima etti. Ardından Zaman yazarı Bülent Korucu da yine Erdoğan’ı hedef alan yazılar kaleme aldı.

8. Zaman gazetesi 23 Kasım 2011 günü Fethullah Gülen’in Sızıntı’daki bir yazısını yayımladı. 2005 tarihli yazıdaki “kibirli hasta” mesajı yerine ulaştı!

9. Şamil Tayyar’ın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e yazdığı mektupla ortaya çıkan şike yasası kavgasında, cemaat Gül’den yana tavır aldı.

10. Fethullah Gülen, Erdoğan’ın hamleleri karşısında cemaate “Bir kere daha kefeni yırtıp, bir kere daha yeniden gömlek giyin” mesajı verdi.

11. Uludere’de 34 yurttaşımızın bombalanması olayında Cemaat yazarları istihbaratın kaynağının MİT olduğunu yazarak, kurumu hedef alan bir yayın çizgisi izledi.

12. Cemaat, 7 Şubat 2011’de, Oslo görüşmesi ve KCK davası üzerinden Hakan Fidan ile üst düzey MİT yöneticilerini sorgulamaya çalıştı. Erdoğan’ın ameliyat dönemine denk getirilen bu operasyon, karşı operasyonla ve çıkarılan bir yasayla durduruldu.

13. Erdoğan, bu operasyonun ameliyat sürecine denk getirilmesinden şüphelenerek MİT’e ev, araç ve ofislerinde böcek arattı. Erdoğan’ın bugün olduğunu açıkladığı böcekler işte o aramada bulundu.

14. Erdoğan, Başbakanlık korumalarının tümünü birden değiştirdi. Yeni korumalar ile eşyalarını toplayan eski korumalar arasında silah çekmeye kadar varan gerilim yaşandı!

15. Cemaat yazarları bir kez deBaşkanlık Sistemi üzerinden Erdoğan’ı hedef aldılar. Bu dönemde İhsan Dağı gibi yazarların, Erdoğan’ın sık sık referans aldığı Necip Fazıl’ın 12 Eylülcülüğüne gönderme yapması anlamlıydı.

16. Erdoğan Eylül 2012’de dershaneleri kapatma kararı aldı. Dershaneler, Cemaatin en önemli siyasal ve ekonomik faaliyet alanıydı. KPSS başta olmak üzere tüm sınavlarda kopya skandallarının ortaya çıkması, hatta son iki dönemde polis okulu sınav sorularının cemaate verilmemesi de bu savaşın parçasıydı.

17. Cemaat yazarları, dershanelerini kapatma kararı alan Erdoğan’ı “28 Şubat generallerine” benzeten yazılarla hedef aldı. Kimi cemaat yazarları da 4+4+4 sistemi tartışmaları üzerinden karşı atağa geçip, AKP’nin okulları olarak değerlendirilen İmam Hatip’lerin kapatılmasını savundu.

18. Taraf, bertaraf oldu!

19. Cemaat yazarları son günlerde sık sık Erdoğan’ın “tiranlaştığına” vurgu yapan eleştirilerde bulunuyorlar; AKP’nin İslamcılık ile demokrasi sentezinden totalitarizme yakın bir post-otoriterliğin çıktığını savunuyorlar.

ÇÜRÜMENİN GÖSTERGESİ

Böcek savaşları kuşkusuz stratejik piyonluğun sonucudur. ABD’deki iç çarpışmadan ve ABD ile İsrail arasındaki kimi çelişmelerden kaynaklanan bu böcek savaşları, bir yandan çürümenin ve karanlığın göstergesidir fakat diğer yandan da aydınlık yarınların işaretidir!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
26 Aralık 2012

, , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Yorum bırakın

EL KAİDE KİMİN ÖRGÜTÜ?

Ertuğrul Özkök’le Cengiz Çandar, 19 Şubat 2005 akşamı Atina’da bir restoranda buluşur. Çandar, bazı gazete kupürlerini alt alta koyarak Özkök’e gösterir.

Kupürlerden birinde, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Felluce’de ölenler için “şehit” ifadesi kullandığı yazmaktadır.ÇandarErtuğrul Özkök’e “Başbakan bu ifadeyi kullandıktan bir süre sonra bir başkası daha aynı kişiler için şehit ifadesini kullandı. Kimdi bu kişi, biliyor musun?” diye sorar.

ERDOĞAN İLE EL KAİDE’NİN ORTAK İFADESİ

Özkök bilmiyordur, Çandar sorusunu kendi yanıtlar. İstanbul’da iki sinagog ile İngiliz Konsolosluğu ve HSBC binasını bombalayanların duruşmasında, sanıklardan biri kullanmıştır o ifadeyi: “İki arkadaşımız Felluce’de şehit düştü.”

Ertuğrul Özkök 22 Şubat 2005 tarihli yazısında, Soli Özel’in bir saptamasını anımsatır.
Özel, Radikal gazetesindeki röportajında, Kerbela’da öldürülen 145 kişi için Ankara’dan bir ses çıkmamasına dikkat çekmiştir.

Soli Özel’in sorusu şöyledir: “Kerbela’da patlayan bombaya tepki vermeyen Türkiye, konu Felluce olunca neden tepkili hale geliyor?”

Ertuğrul Özkök soruya soruyla yanıt verir: “Acaba birinin Şii, ötekinin Sünni oluşundan dolayı mı?”

EL KAİDECİLER NASIL TAHLİYE OLDU?

7 yıl önceki bu olayı neden anımsattığımızı anlamışsınızdır. Geçen hafta Halep’te Suriye’ye karşı savaşanlar içinde 3 Türk El Kaide üyesi olduğu ortaya çıkmıştı.

Ölen El Kaide militanlarından Baki Yiğit, 15 ve 20 Kasım 2003’te İstanbul’u kana bulayan Sinagog, İngiliz Konsolosluğu ve HSBC saldırısındaki isimlerden biriydi.

Diğer El Kaide üyesi Metin Ekinci, İstanbul bombacılarından Azad Ekinci’nin kardeşiydi, aynı zamanda bombalamalarda kullanılan araçlardan birinin sahibiydi.

Halep’te ölen üçüncü El Kaide üyesi Osman Karahan ise İstanbul bombacılarının avukatıydı.

Biz de haklı olarak sormuştuk: 2003’te 63 kişiyi katleden El Kaide hücresi, 2012 yılında Halep’e nasıl geçmişti? El Kaide’ciler AKP’nin desteklediği Özgür Suriye Ordusu saflarında neden savaşıyordu?

Arşivleri tarayınca, 71 sanıklı bu davada birkaç kez tahliye yaşandığını gördük. Son olarak 2010 yılında SavcıSavaş KırbaşBaki Yiğit için tahliye istemişti! Bu tahliyeyle birlikte, davanın tek tutuklusu Suriye uyruklu Louai Sakka kalmıştı!

Arşivlerde ilginç bir bilgi daha vardı. Kırbaş’tan önceki savcı olan Zekeriya Öz de, 2005 tarihli mütalaasında 71 sanıktan 33’ü için beraat istemişti. Çünkü bu 33 kişiden 31’i, Öz’e göre El Kaide üyesi değil, Ensar El İslam örgütü üyesiydi!

EL KAİDECİLERİ ERGENEKON’A MONTE ETME SORUSU

Gelin bir başka arşiv bilgisine daha başvuralım. Balyoz soruşturmasını yürüten Özel Yetkili Savcı Bilal Bayraktar, 2010 yılında soruşturma nedeniyle karşısında oturan eski 1. Ordu Komutanı emekli Org. Çetin Doğan’a “15 ve 20 Kasım 2003 tarihlerindeki İstanbul bombalamalarıyla bir ilgisinin olup olmadığını” sorar!

Doğan bu tuhaf soruya anlamlı bir yanıt verir: “Sorunuzun muhatabı ben değilim.”

Bu tuhaf sorunun izleri başka ilginç bağlantılara yol açıyor, devam edelim.

ERGENEKON DEĞİL AKP BAĞI ORTAYA ÇIKTI!

Savcı Zekeriya Öz, 20 Haziran 2008 tarihinde Başbakanlık Müsteşarlığı’na “gizli ve çok acele” ibareli bir yazı yazar. 2010 yılında Akşam gazetesinde yayımlanan bu belgede, MİT’in 19 Kasım 2003 günü Başbakan Erdoğan’a Ergenekon yapılanması ile ilgili bir çalışma sunduğu belirtilmektedir.

15 Kasım 2003’teki sinagog saldırılarından 4 gün sonra ve 20 Kasım 2003’teki İngiliz Konsolosluğu ve HSBC binası saldırılarından bir gün önce MİT, Başbakan Erdoğan’a Ergenekon şeması sunmaktadır!

Balyoz soruşturması üzerinden Ergenekon’a bağlanmaya çalışılan Türk El Kaidecilerin AKP’nin desteklediği Özgür Suriye Ordusu saflarında ortaya çıkması, sizce de başka bağlara işaret etmiyor mu?

Devam edeceğiz…

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
20 Ağustos 2012

, , , , , , , , , , , , , ,

1 Yorum

EL KAİDE’CİLER SURİYE’YE NASIL GEÇTİ?

Suriye’ye, Beşar Esad’ı devirmeye gönderilen HSBC bombacılarının izini sürmeye devam ediyoruz.

15 ve 20 Kasım 2003 tarihlerinde dört ayrı bombalı intihar saldırısında 63 kişiyi öldüren bombacıların avukatı Osman Karahan’ın Halep’teki çatışmalarda öldüğü ortaya çıktı önce…

Ardından da Metin Ekinci’nin… Ekinci, HSBC bombacılarından Azad Ekinci’nin kardeşiydi. Aynı zamanda bombalı intihar saldırısında kullanılan aracın da sahibiydi.

Son olarak HSBC bombacılarından Baki Yiğit’in de AKP’nin desteklediği Özgür Suriye Ordusu saflarında çatışmaya girdiği ve öldüğü ortaya çıktı.

Anlaşılan HSBC bombacıları ya da Türk El Kaide’si olarak bilinen isimler, hücre halinde Suriye’ye Beşar Esad’ı devirmeye gitmişlerdi!

Haliyle insan merak ediyor. 2003 yılında dört ayrı saldırıda 63 kişinin ölümüne ve 750 kişinin yaralanmasına sebep olan bu isimler, 9 yıl sonra nasıl oldu da Suriye’de, Esad’a karşı savaşırken ortaya çıktılar? Beraat mı etmişlerdi? Af mı çıkmıştı? Nasıl olmuştu da tahliye edilmişlerdi?

Arşivleri taradık ve karşımıza ilginç haberler çıktı.

USAME BİN LADİN’LE KAHVALTI YAPAN TÜRK

O haberlere geleceğiz ama Suriye’de öldürülen üçüncü El Kaide’ci Baki Yiğit’e mercek tutalım önce…

Türk El Kaide’sinin “istişare üyesi” olan Baki Yiğit, İstanbul’daki dört saldırının sonrasında yakalanmıştı.

Polis ifadesinde önemli bilgiler veren Yiğit, 11 Eylül 2001’den sonra 33 kişilik bir grup halinde Afganistan’daki El Kaide kamplarına gittiklerini söylemişti. Dahası Baki Yiğit, Habip Akdaş ve Adnan Ersöz’le birlikte Usame Bin Ladin’i ziyaret etmiş, Ladin’in Kandahar’daki evinde kahvaltı yapıp sohbet etmişlerdi. Hatta Baki Yiğit, mahkeme dosyasına giren ifadesinde, Türkiye’ye dönüşlerinde Bin Ladin’den 150 bin dolar aldıklarını da söylemişti.

Yiğit, 71 sanıklı Türk El Kaidesi davasında, İstanbul saldırıları nedeniyle suçlanmış ve 2008 yılında ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkûm olmuştu.

YARGITAY’DA TAHLİYE!

Ancak Yargıtay 9. Dairesi’nin 1 yıl sonra başlayan temyiz duruşmasında kararların değişeceği sinyalleri oluştu. Nitekim bazı sanıklar hakkında verilen cezalar onandı, ancak bazılarının cezaları da bozuldu!

İşte Baki Yiğit de, cezası bozulan ve tekrar yargılanan isimlerdendi.

Baki Yiğit, bir yıl sonra, 12 Eylül 2010’da tahliye edildi! Çünkü duruşma Savcısı Savaş Kırbaş, tutukluluğun bir tedbir olduğunu belirterek sanık Baki Yiğit’in tutuklu kaldığı süreyi göz önüne alarak tahliye edilmesini istemişti! Baki Yiğit’le birlikte tahliye edilen isimlerden biri de Hamed Obeysi’ydi.

Tüm tahliyelerin ardından, Türk El Kaide davasının tek tutuklu sanığı kalmıştı: Louai Sakka.

Bu arada El Kaide davasının avukatı Osman Karahan’ın dava sürecinde “tarihi eser kaçakçılığı” nedeniyle tutuklandığını ama onun da 2007 yılında, çıktığı ilk duruşmada tahliye edildiği belirtelim!

ZEKERİYA ÖZ BERAAT İSTEDİ

İlginçtir, Türk El Kaidesi davasının Savaş Kırbaş’dan önceki savcısı, sonradan Ergenekon savcısı olarak ünlenecek olan Zekeriya Öz’dü.

Öz, 26 Haziran 2005’teki 57 sayfalık mütalaasında, yargılanan 71 kişiden 33’ünün beraatını istemişti! Çünkü 2 kişi “topluma kazanma yasasından” faydalanmıştı, 31 kişi de savcıya göre El Kaideci değil, Ensar El İslam örgütü ile bağlantılıydı! (Sabah, 27 Haziran 2005)

SURİYE’YE KAÇ EL KAİDECİ GEÇTİ?

2010 yılında salıverilen Baki Yiğit, çok değil 1,5 yıl sonra davanın avukatı olan Osman Karahan ve Metin Ekici ile birlikte Suriye’ye geçti ve Halep’te öldürüldü.

Ancak merak ediyoruz… Acaba AKP’nin desteklediği Özgür Suriye Ordusu saflarında Beşar Esad’a karşı savaşanlar sadece bu isimler mi?

Acaba HSBC bombacılarından salıverilen, Suriye’ye gönderilen başka kimler var?

Araştırmaya devam edeceğiz…

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
18 Ağustos 2012

, , , , , , , , , , , ,

1 Yorum

GÜL’ÜN ERGENEKON’DAKİ ROLÜ

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün sözcüsü Ahmet Sever’in Vatan’dan Ruşen Çakır’a yaptığı açıklamalar, Cumhurbaşkanlığı için Erdoğan-Gül çarpışmasının başladığını gösteriyor.

Gül, Erdoğan’a ve AKP’ye iki mesaj veriyor: Birincisi, adaylığına karşı olduğunu belirten Erdoğancı AKP’lilere açıkça kızgın olduğunu belirtiyor. İkincisi de 2014 için Erdoğan’la karşı karşıya gelmekten çekinmeyeceğini ilan ederek, AKP’deki destekçilerine “hazırlanın” talimatı veriyor.

2014 Türkiye’sinin Erdoğan’a da Gül’e de mecbur kalmayacağını bildiğimizden, bu konuyu geçiyoruz. Ancak Ahmet Sever’in, Gül’ün Ergenekon operasyonundaki rolünü bir kez daha ortaya koyan sözlerindeki ayrıntılara mercek tutuyoruz.

‘GÜL OLMASAYDI, OPERASYON BAŞARILAMAZDI’

Ahmet Sever, Ergenekon soruşturması sürecinin başarısını, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün sağlam duruşuna bağlıyor. Ruşen Çakır, Ahmet Sever’den bunu biraz açmasını istiyor.

İşte Sever’in yanıtı: “Eğer bazılarının istediği gibi Abdullah Gül’ün yerine daha düşük profilli bir kişi cumhurbaşkanı olsaydı bu süreç bu kadar başarılı olamazdı. Türkiye, bugünkü Türkiye olmazdı, olamazdı. Her şeyi kendisi çıkıp açıklayamıyor, ben de bazı şeyleri açıklamaya mezun değilim, ama şu kadarını söyleyebilirim: Eğer Abdullah Gül o sancılı sürecin sonucunda cumhurbaşkanı olmasaydı bütün bu gelişmeler, ilerlemeler o kadar kolay gerçekleşemezdi.

GÜL’ÜN “ŞEMAYI DELİLLENDİRİN” TALİMATI

Ahmet Sever haklı; çünkü gerçekten de Abdullah Gül, ABD’nin Türk Ordusu’nu ve milli kesimleri hedef aldığı bu operasyonda, önemli bir rol almıştır. Anımsatalım:

17 Mayıs 2006 Danıştay suikastından üç saat sonra, Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin TBMM’de şöyle konuştu: “Bekleyin ve hazırlıklı olun. Sürprizlere şaşıracaksınız. Gladio tipi bir yapılanma var.” Başbakan Erdoğan da “Bu iş başörtüsüyle ilişkili değil. Susurluk, Küre, Sauna bağlantıları var. Saldırı iktidarımıza yöneliktir” diyordu.

Hemen bu bağı kuracak ve Ergenekon tertibini yürütecek bir savcı arandı. İşte o ilk günlerde Abdullah Gül, Başbakan Yardımcısı ve Terörle Mücadele Yüksek Kurulu Başkanı sıfatıyla emniyet ve MİT yöneticilerini topladı. Burada Gül’ün önüne bir şema kondu. Gül inceledi ve İsmet Berkan’ın iki yıl sonra yazdığı şu “açık talimatı” verdi: “Bana anlattıklarınızı delillendirip savcıya da anlatın, hepsi yakalansın, yargılansın.” (Radikal, 4 Temmuz 2008)

İddianamelerdeki tüm dayanaksız suçlamalar, Gül’ün bu açık talimatı nedeniyledir. Zira görevliler, delillendirebilmek için uydurmuşlardır!

Bunun nasıl bir zorluk olduğunu yine İsmet Berkan’dan öğreniyoruz: “Danıştay saldırısı ile çok sonra İstanbul’da başlayacak olan Ergenekon soruşturması arasında somut bir bağlantı kurulamıyor. Emniyet ilk gün getirip Abdullah Gül’e sunduğu istihbari bağlantıları savcıya sunamıyor, delillendiremiyor.” (Radikal, 9 Nisan 2008)

SAVCI NASIL BULUNDU?

Gül’ün “açık talimatı”nı yerine getirecek savcı da öyle kolay bulunamıyor. Hatta Cemaatçi “güvenlik yetkilileri” Radikal’den Murat Yetkin’e “savcı bulunamıyor” diye yakınıyorlar.

Ama en sonunda bir “savcı” bulunuyor. Onun hikâyesini de İsmet Berkan’dan dinleyelim: “Nasıl olduysa İstanbul’da Zekeriya Öz isimli bir savcı bulundu. Bütün bunların 2003 sonu 2004 başında yaşanan darbe girişimleriyle bağını keşfetti.” (Radikal, 4 Temmuz 2008)

“Nasıl olduysa” konusunu ise Fatih Altaylı aydınlattı. Zekeriya Öz, El Kaide soruşturmasında CIA ekibiyle görüşmeler yaptıktan sonra Ergenekon savcılığına getirilmişti! (HaberTürk TV, 3 Eylül 2008)

GÜL’ÜN ABD’YE MESAJI

İşte Cumhurbaşkanlığı sözcüsü Ahmet Sever’in bugün “Gül olmasaydı operasyon başarılamazdı” dediği meselenin kısa hikâyesi budur.

Peki, Ahmet Sever, Gül adına bunu neden söyleme ihtiyacı duydu? Yoksa Gül ABD’ye, “beni Erdoğan’dan daha iyi değerlendirebilirsiniz” mesajı mı veriyor?

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
31 Temmuz 2102

, , , , ,

Yorum bırakın

ABDULLAH GÜL’E 10 SORU

Çankaya, “Cumhurbaşkanına sorun” diye halkla ilişkiler çalışması yürütüyor. Vatandaşların Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e internetten sorduğu binlerce soru içinden 10’u seçiliyor. Gül soruların sahipleriyle Çankaya Köşkü’nde buluşuyor…

Seçilen sorular içinde medyanın en ilgi gösterdiği şöyleydi: “Sizi hep tebessümle görüyoruz ekranlarda. Çok öfkelenip sinirlendiğinizde ne yaparsınız?”

Abdullah Gül’ün yanıtı şu olmuş: “Her insanın yaratılıştan bir fıtratı vardır. Dolayısıyla insanlar bu konularda rol yapmazlar; rol yaparlarsa yapmacık olur. İnsan ne ise odur. Herkes bazen öfkelenir; ama bazıları da benim gibi kendini zorla kontrol ederek öfkesini içinde tutar.”

KİNDAR NESİL

Kimi korkak demokratlar bu yanıtın üzerine atladı, “devlet güler yüzlü de olabilirmiş işte” diyerek aslında Başbakan Erdoğan’a gönderme yaptı. Başbakan’ın kendilerine parmak sallamasından korkan, Başbakan’ın kendilerini patronlarına şikayet etmesinden ürken bu kişilerin Erdoğan’dan korkup Gül’e sarılması, kuşkusuz bir “ileri demokrasi” görüntüsüdür.

Öfkeyi sürekli içe atmakla kin tutmak arasında bir ilgi olup olmadığı da kuşkusuz incelenmesi gereken bir sorundur. Bu soruya verilecek bilimsel yanıtla da hem şu meşhur “kindar nesil” meselesine hem de Erdoğan’dan başlayarak AKP yönetiminin genel öfke sorununa inilebilir.

Konuyu uzmanlarına bırakıp geçiyoruz ve Gül’e soru meselesine dönüyoruz.

POWELL’LA ANLAŞMANIZ YASAL MI?

Ve Cumhurbaşkanı Gül’e, belki sorulanlar arasında da olan ama seçmediği bazı konuları soruyoruz:

1.) Dışişleri Bakanı olarak dönemin ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell’la 2 Nisan 2003’de “2sayfalık 9 maddelik” bir anlaşma yaptığınızı ağzınızdan kaçırdınız.

“Ağzınızdan kaçırdınız” diyoruz, çünkü varlığını ancak siz Vatan’dan Sedat Sertoğlu’na söylediğinizde öğrendiğimiz bu anlaşmanın maddelerini, tüm ısrarlarımıza rağmen nedense hiç açıklamadınız.

Ayrıca biz araştırdık ama bu anlaşmanın kaydına hiçbir devlet kurumunda rastlayamadık. Sizin var dediğiniz ama devlette olmayan bu anlaşma acaba yasal mıdır?

2.) Başkomutanı olduğunuz ordumuzun, savaşlarda bile esir alınamayacak sayıda komutanı şuanda tutuklu… Başkomutan olarak kendinizi nasıl hissediyorsunuz?

3.) Başkomutanı olduğunuz ordumuzun en seçkin subaylarına yöneltilen suçlamaların kimi delillerinin, sonradan “sehven” dosyaya girdiği ortaya çıktı. Subaylarınıza bu çamuru atanlara hesap soracak mısınız?

ZEKERİYA ÖZ’DEN MEMNUN KALDINIZ MI?

4.) İsmet Berkan’dan öğrendik. Daha ortada Ergenekon operasyonu yokken, size getirilen kimi konularla ilgili “bulun bir savcı, delillendirin” demişsiniz. Zekeriya Öz’den memnun kaldınız mı?

5.) Vekilinize, yani siz yurtdışına çıktığınızda makamınıza vekâlet eden devletin iki numarasına, yani dönemin TBMM Başkanı Bülent Arınç’a suikast planlandığı iddia edilerek başkomutanı olduğunuz ordumuzun kozmik odalarına, yani temsil ettiğiniz devletin en mahrem yerine girilmişti, çeşitli evraklara el konulmuştu…

Milliyet’ten Mehmet Yılmaz’ın da ısrarla sorduğu bu suikast işi ne oldu? Aradan bunca zaman geçmesine rağmen suikast iddiasıyla tek bir kişi bile tutuklanmadı. Yoksa suikast iddiası yalan mı çıktı? Öyleyse kozmik odalara bu iddiayla girilmesinin üzerine gidilmeyecek mi?

6.) Aradan iki yıl geçti… Ancak KPSS sorularını çalanlar bir türlü bulunamadı. Devlet Denetleme Kurulu’nu, bu çeteyi bir türlü bulamayan beceriksiz kurumları incelemesi için harekete geçirecek misiniz?

7.) Deniz Baykal’a kaset komplosunu kimin ya da kimlerin yaptığı aradan geçen iki yıla rağmen bulunamadı. Oysa Ergenekon iddianamesine bakılırsa başında olduğunuz devlet, yüz yıl önceki kimi suçların bile sorumlularını bulabiliyor(!)

Peki, Baykal kasetinin faili neden bulunamıyor? Keza MHP yöneticileriyle ilgili kasetlerin faili de hâlâ yargı önüne çıkarılamadı?!

PKK’YLE MÜZAKERELERDE SİZİN TEMSİLCİNİZ KİM?

8.) Kürt Açılımı’nı 8 Mart 2009 tarihinde Tahran’a giderken, yolda “çok güzel şeyler olacak” diyerek siz başlatmıştınız. O zamandan beridir herkes birbirinin etnik aidiyetini, soyunu sopunu merak eder oldu. Siz sonuçlardan memnun kaldınız mı? Ayrıca “çok güzel şeyler olacak” dediğiniz için soruyorum, 3 yılın sonunda güzel neler oldu mesela?

9.) MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın devletin değil ama Başbakan Erdoğan’ın özel temsilcisi olarak Oslo’da PKK’yle pazarlık masasında yer aldığı ortaya çıktı. Kürt Açılımı’nı başlatan makam olarak sizin bu müzakerelerdeki temsilciniz kim acaba?

10.) Uludere’de 34 yurttaşımızın ölümünde istihbaratı kimin verdiğini hükümete ve Genelkurmay Başkanlığı’na defalarca sorduk. Size de bu vesileyle bir daha soralım dedik: Uludere’de istihbaratı kim verdi?

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
8 Mayıs 2012

, , , , , , , , ,

Yorum bırakın

ERDOĞAN – GÜLEN ÇATIŞMASI

MİT olayıyla ileri bir aşamaya sıçrayan Erdoğan – Gülen çatışmasının nereye varabileceğini görebilmek için, tarafların hangi olaylarda, nasıl karşı karşıya geldiklerini anımsamamız gerekiyor:

1. Erdoğan, Mavi Marmara olayında, İsrail’i “devlet terörü” yapmakla suçlarken, Fethullah Gülen İsrail’le uzlaşılmamasını eleştirmiş ve İsrail’in onayı olmadan yola çıkılmasını “otoriteye başkaldırı” olarak eleştirmişti.

2. AKP, Ergenekon soruşturmasının savcısı Zekeriya Öz ile polisi Ali Fuat Yılmazer’i görevden aldı. Zaman karara sert tepki gösterdi.

3. Seçimlerden hemen sonra cemaatin sözcüsü Hüseyin Gülerce, Erdoğan’ın ustalık döneminde iki sınavı olduğunu söyledi. Biri bakanlar kurulunun oluşturulması, diğeri de YAŞ süreciydi. Cemaat AKP’den açıkça Ergenekon ve Balyoz’da adı geçen tüm subayları emekli etmesini istiyordu. AKP bu talebi yerine getiremedi. Org. Koşaner ve komutanlar bu plana fren koydu.

Gülerce, YAŞ sonucunu Habertürk’te şu sözlerle yorumladı: “Bu nasıl ustalık dönemi, anlayabilmiş değilim.” Gülerce, yeni bakanlar kurulu ile ilgili hoşnutsuz olduğunu da ima etti.

4. Erdoğan’ın İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ı terörle mücadeleden sorumlu başbakan yardımcısı ve ikinci adam yapması, cemaatin tepkisini çekti. Emre Uslu ve Mehmet Baransu gibi yazarlar, hemen her konuda Atalay’ı hedef aldılar, istifasını istediler! İkiliye göre Atalay, Ergenekon soruşturmasını sekteye uğratıyordu!

5. Zaman gazetesi Usta’yı açıkça hedef almaya başladı. Ali Ünal, “Ustalık dönemi ile ilgili üç endişe” başlıklı yazısında Erdoğan’ı “kendini beğenmişlikle” suçladı, böyle giderse hezimete uğrayacağını ima etti. Ardından Zaman yazarı Bülent Korucu da yine Erdoğan’ı hedef alan yazılar kaleme aldı.

6. Zaman, uzun tutukluluk sürelerinden rahatsızlığını dile getiren Bülent Arınç’a tepki gösterdi ve Arınç’ın bu türden açıklamalarına sayfalarında yer vermedi. Hatta Arınç’ı hedef alarak, tutukluluk sürelerinin düşürülmemesini savunan AKP milletvekili Şamil Tayyar’a geniş yer verdi.

7. Ali Fuat Yılmazer’den sonra İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Tufan Ergüder de, Hakkâri Emniyet Müdürü yapılarak sürgün edildi. İlginçtir, Zaman Ergüder’in sürgünüyle ilgili emniyet müdürleri kararnamesini haber yapmadı!

8. Zaman gazetesi 23 Kasım günü Fethullah Gülen’in Sızıntı’daki bir yazısını yayımladı. Durum dikkat çekiciydi, çünkü yazı 2005 yılına aitti. Yazı bir nevi “hatırlatma” mesajı taşıyordu: “Böyle (kibirli) bir hasta her zaman kendini olağanüstü görmenin yanında çok defa, başkalarını, hususiyle de meslek, meşrep, yol-yöntem açısından kendine/kendilerine rakip saydığı kimseleri küçük görür ve gösterir; onlara karşı sürekli faikiyet hezeyanları yaşar; başkalarına ait fazilet ve meziyetleri duymaya asla tahammül edemez; edemez ve duydukça öfkeden çatlayacak hale gelir.”

9. Şamil Tayyar’ın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e yazdığı mektupla ortaya çıkan şike yasası kavgasında, cemaat Gül’den yana tavır aldı.

10. Gülen, cemaatine “yeni gömlek giyin” mesajı verdi: “Bir kere daha kefeni yırtıp, bir kere daha yeniden gömlek giyip, bir kere daha vira bismillah diyerek meseleyi yeniden ele alma, yeniden anlama ve yeniden tahlil etmeye koyulmamız iktiza ediyor.”

11. Erdoğan‘ın birinci ameliyatında Fethulah Gülen’in “geçmiş olsun” mesajı yayınlamaması, AKP kurmaylarınca not edildi.

12. Erdoğan ile Gül arasındaki cumhurbaşkanlığı görev süresi çatışmasında, cemaat açıkça Gül‘e destek verdi.

13. Cemaat yazarları, Uludere bombalamasında açıkça MİT’i suçladı.

14. AKP’yi iyi analiz eden kesimlerde, İlker Başbuğ’un tutuklanması şöyle yorumlandı: “Başbuğ’un tutuklanmasında Erdoğan’ın taraf değil, hedef olduğunu söylemiştik. Başbuğ’u tutuklayan irade Erdoğan’a da dokunur.”

15. Erdoğan ile Gülen arasındaki çatışmanın son perdesinde Özel Yetkili Savcı, Erdoğan’ın PKK ile görüşmelerde özel temsilciliğini yapan MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı ve MİT’in eski üst düzey yöneticilerini şüpheli olarak ifadeye çağırdı. AKP kurmaylarına göre “artık cemaatin hedefinde Erdoğan vardı.”

AKP, operasyonda rol alan ve cemaate yakınlıklarıyla bilinen savcı ve polisleri görevden aldı; Fidan‘ı korumak için “kişiye özel yasa” tasarısı hazırladı.

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
14 Şubat 2012

, , , , , , , , , , , , , , , ,

Yorum bırakın

WordPress.com ile böyle bir site tasarlayın
Başlayın