Posts Tagged İdris Naim Şahin

TUZLA’DA CIA GEMİSİNE OPERASYON

Önceki gün Hürriyet’te okudunuz: “Türkiye’den giden binlerce silah son anda yakalandı.”

Dinçer Gökçe’nin haberine göre Türkiye’den Libya’ya gönderilmek üzere yola çıkan bir gemide yapılan aramada 990 tüfek ve 410 tabanca ile binlerce mermi ele geçirildi. El İntizar (Al Antisar) isimli geminin Libyalı kaptanı ve silahları tedarik eden bir Türk tutuklandı.

Ancak haber eksikti. Çünkü geminin sahibi CIA’ydı ve silahlar da Libya’ya değil, Suriye’ye gidecekti.

Nereden mi biliyoruz? Gelin arşive başvuralım.

PETRAEUS DEVREYE GİRDİ

El İntizar gemisini Aydınlık okurları iyi anımsayacaktır:

21 Ağustos 2012’de “İnsani yardım gemisiyle Libya’dan militan getirdiler” haberinin konusuydu El İntizar…

19 Kasım 2012 tarihli Ufuk Ötesi’nde, El İntizar’ın sadece militanları değil, Suriye’ye sevk edilecek uçaksavar, RPG ve MANAD tipi füzeleri de getirdiğini yazdık. Ancak İskenderun açıklarında demirleyen El İntizar’ın İHH alıcılı “tıbbi malzeme” görüntülü 400 tonluk yükü, bazı yetkililerin çıkardığı “yasal izin” problemi nedeniyle bir türlü boşaltılamıyordu.

Devreye yükün sahibi ABD’nin Bingazi Büyükelçisi Chris Stevens girdi ve Bingazi Konsolosu Ali Sait Akın ile görüştü. Hatta o görüşme, Stevens’ın “son akşam yemeği” diye basına yansıdı. Zira Chris Stevens, ABD elçiliğine düzenlenen bir saldırıda üç diplomatla birlikte öldürüldü.

Sonra 2 Eylül’de CIA Başkanı David Petraeus Türkiye’ye geldi ve El İntizar’daki yük 6 Eylül’de “yasallık” kazandı!

AKP DOĞRULAMAK ZORUNDA KALDI

Konu TBMM’de gündeme gelince dönemin İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin açıklama yapmak durumunda kaldı.

Bakan Şahin, Libya bandıralı geminin, 14 Ağustos’ta İskenderun Limanı demir sahasına gelerek demirlediğini, 29 Ağustos günü İskenderun limanına yanaşıp, Bingazi’den getirdiği 353 ton yükü boşalttığını, alıcının da İHH Vakfı olduğunu açıkladı.

Geminin boş ve yolcusuz olarak 3 Eylül günü Türkiye’den ayrıldığını söyleyen Şahin, 24 Libyalının izni konusunda da topu Dışişleri Bakanlığı’na attı.

Bakan Şahin, ayrıca El İntizar’ı “balıkçı” gemisi olduğu için denetlemediklerini söyledi.

11 Aralık 2012 tarihli Ufuk Ötesi’nde İdris Naim Şahin’e El İntizar’ın fiilen “balıkçı” gemisi olamayacağını belirttik. Zira El İntizar, kendisinin de açıkladığı gibi yükünü boşalttıktan sonra yolcusuz olarak Türkiye’den ayrılmıştı.

Demek ki 24 kişi mürettebat değil yolcuydu ve El İntizar da Suriyelilere insani yardım diye avladığı balıkları getirmemişti!

AKP OPERASYONU BİLİYOR MU?

Şimdi artık şunları sormalıyız:

Daha önce Suriye’ye silah ve terörist götürmesine izin verilen El İntizar’ın bu kez yüküne neden el kondu? El İntizar neden deşifre edildi?

Geminin 14 Ağustos 2012’de yük boşaltmasına AKP’ye rağmen izin verilmemişti. Bugün de Tuzla operasyonu yine AKP’ye rağmen mi yapıldı?

Yoksa bu kez AKP hükümetinin bilgisi vardı ve operasyon başka pazarlıklar için mi yapıldı?

GEMİ SURİYELİ’NİN, YÜK TÜRK’ÜN, SİLAHLAR LİBYA’NIN

Bizi yanıtlara götürecek bir başka haberi anımsayarak bitirelim:

İstanbul’dan Libya’ya gittiği belirtilen bir gemi Ege’de fırtınaya yakalanmış ve Yunanistan’ın Volvos Limanı’na sığınmıştı. Ancak bu esnada gemide taarruz silahları olduğu ortaya çıktı!

İşin ilginç yanı şuydu: Resmi olarak geminin sahibi Suriyeli, yükün sahibi Türk ve yükün gideceği adres Libya’ydı!

Yükün sahibi Cenk Barçın silahları doğruluyor fakat “hepsi İçişleri Bakanlığı’ndan izinli. Bu bir resmi ihracat” diyordu. (Hürriyet, 30 Ocak 2013)

Sonra bu silahların Libya’ya değil de, aslında Yemen’e gideceği iddia edildi. Zira Yemen’de kısa aralıklarla tam üç kez Türkiye’den gelen silahlar yakalanmıştı.

Gerçi Libya, Yemen ya da Suriye olup olmadığı artık fark etmiyor. Zira ABD’nin “özel savaşında” kullanılan teröristler ve silahlar oradan oraya dolaştırılıyor; tabii ölene kadar…

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
27 Nisan 2013

, , , , , , , , ,

Yorum bırakın

KIBRIS-İSKENDERUN-LÜBNAN ÜÇGENİ

Libya bandıralı Al Entisar teknesinin gizemini incelemeyi bugün de sürdürüyoruz. Daha önceki yazıları okumayanlar için kısaca anımsatalım:

BAKAN’IN SORU ÖNERGESİNE YANITI

İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, Al Entisar teknesiyle ilgili haberlere dair verilen soru önergesini şöyle yanıtladı:

“Al Entisar isimli Libya bandıralı “balıkçı” teknesi 14 Ağustos’ta İskenderun Limanı demir sahasına girdi ve demirledi.

“Tekne, 29 Ağustos’ta limana yanaşıp, yükünü boşalttı.

Yükün alıcısı İHH Vakfı’ydı.

“Yük 353 tonluk, giyecek, yiyecek ve tıbbi malzemeydi.

“Tekne, 3 Eylül günü boş ve yolcusuz olarak limandan ayrıldı.

“Teknedeki 26 kişiden 24’üne Dışişleri Bakanlığı’nın onayıyla çift transit giriş-çıkış izni verildi. 24 kişiden 23’ü, 19 Ekim 2012 tarihine kadar farklı zamanlarda yurtdışına çıktı, biri hâlâ Türkiye’de…

“Al Entisar, Balıkçı teknesi olduğu için Uluslararası Denizde Can Güvenliği Sözleşmesi SOLAS kuralları gereği denetimden muaftı, denetlenmedi.”

AL ENTİSAR SİLAH TAŞIYOR

21 Ağustos tarihli Aydınlık haberinde ve 19 Kasım tarihli Ufuk Ötesi köşesinde, Al Entisar’ın 24 militan ile içinde uçaksavar füzesi, RPG ve MANAD tipi füzeler içeren 400 tonluk bir kargoyu Hatay’a getirdiğini yazdık. Al Entisar’ın demirli olduğu süreyle yük boşalttığı süre içerisinde CIA Başkanı’nın Türkiye’ye geldiğini, yük boşaltma izninin öyle çıktığını da belirttik.

İdris Naim Şahin‘in açıklamasından da görüldüğü üzere Bakanlık yükün cinsi dışında haberimizi kabul ediyor. Bu konuda ise bir mevzuatın arkasına (Balıkçı teknesi SOLAS’a göre denetimden muaftır) saklandıkları anlaşılıyor.

Önceki gün Ufuk Ötesi’nde mevzuata dair şu ayrıntıya dikkat çekmiştik: Balıkçı teknesi 12’den fazla yolcu taşıyorsa, artık Balıkçı teknesi değil Yolcu teknesidir ve denetime tabidir! Tekne 24 kişiyi 3 Eylül’de bırakarak İskenderun’dan ayrılıyorsa, o 24 kişi mürettebat değil yolcudur, dolayısıyla denetim şarttır!

TEKNE NEDEN DENETLENMEDİ?

Bugün bir başka ayrıntıya daha dikkat çekeceğiz: Konunun uzmanı bir Gemi Mühendisi’nin bize ilettiği notlarla açıklayalım:

“Balıkçı tekneleri SOLAS’tan muaftır; bunun anlamı sadece SOLAS gereksinimlerini sağlamak zorunda değildir. Yani can kurtarma, yangın ve bölmeleme ile ilgili donanımları SOLAS gereksinimine uygun olmak zorunda değildir. Bir teknenin SOLAS’a tabi olup olmaması sadece SOLAS gereksinimlerinin denetlenmesini bağlar. Yani gemi hem teknik anlamda ve hem de diğer anlamlarda (emniyet, yük) denetlenebilir. SOLAS’a tabi olmaması, denetlenemeyeceği anlamına gelmez.”

Dolayısıyla İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin “SOLAS’a tabiydi, denetimden muaftı” diyerek konuyu kapatamaz!

AL ENTİSAR KIBRIS AÇIKLARINDA

Öte yandan Al Entisar isimli teknenin son birkaç ayda nerelerde olduğuna bakarak da teknenin balıkçılık yapmadığını, silah taşıdığını saptayabiliriz. Nitekim deniz trafiğiyle ilgili yerlerde yaptığımız incelemeler neticesinde Al Entisar’ın Kıbrıs-İskenderun-Lübnan üçgeninde dolaştığını görüyoruz.

Al Entisar son olarak 27 Kasım’da, Güney Kıbrıs’ın Limasol Limanı açıklarında, Lübnan’a doğru ilerlerken görülüyor. Peki, Al Entisar şimdi ne taşıyor? Libya bandıralı balıkçı teknesi, Kıbrıs-Lübnan arasında balıkçılık yapamayacağına göre..?

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
13 Aralık 2012

, , ,

Yorum bırakın

LİBYA GEMİSİNİN GİZEMİ

Haber önce 21 Ağustos tarihli Aydınlık’ta “İnsani yardım gemisiyle Libya’dan militan getirdiler” başlığıyla çıktı. El Entisar isimli bir gemi Libya’dan İskenderun’a gelmiş ve gemiden inen 24 militan bir otele yerleşmişti.

Sonra 19 Kasım’da biz bu köşede, geminin sadece militanları değil, uçaksavar füzesi, RPG ve MANAD tipi füzeler içeren 400 tonluk kargoyu da getirdiğini yazdık. 24 militan karaya çıkmıştı ancak İHH’nin teslim alacağı “tıbbi malzeme” görüntülü yük, “izin” nedeniyle boşaltılmamıştı. Gemi bir süre açıkta beklemişti.

Sonra 2 Eylül’de CIA Başkanı David Petraeus Türkiye’ye geldi ve El Entisar’daki yük 6 Eylül’de “yasallık” kazandı!

Bu süreçte Bingazi Konsolosu Ali Sait Akın, Başbakan Erdoğan’ın görevlendirmesiyle ABD Büyükelçisi Chris Stevens’le görüşmüştü. Hatta bu görüşme, Stevens’ın öldürülmeden önceki “son yemeği” olarak basında yer almıştı.

İÇİŞLERİ BAKANLIĞI DOĞRULADI

CHP Hatay Milletvekili Mehmet Ali Ediboğlu bu konuyu TBMM’ye taşıdı ve İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in yanıtlaması istemiyle bir soru önergesi verdi.

Önergeyi yanıtlayan İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in açıklamaları olayı, yükün cinsi dışında doğruluyor.

Bakan Şahin, Libya bandıralı geminin, 14 Ağustos’ta İskenderun Limanı demir sahasına gelerek demirlediğini, 29 Ağustos günü İskenderun limanına yanaşıp, Bingazi’den getirdiği 353 ton giyecek, yiyecek ve tıbbi malzeme boşalttığını, alıcının da İHH Vakfı olduğunu açıklıyor. Bakan Şahin, geminin boş ve yolcusuz olarak 3 Eylül günü Türkiye’den ayrıldığını söylüyor.

İÇİŞLERİ TOPU DIŞİŞLERİ’NE ATTI

Yükün silah değil tıbbi malzeme olduğunu savunan Bakanlık, 24 Libyalının (hatta 26 Libyalının) varlığına itiraz edemiyor. İdris Naim Şahin gemideki 24 Libyalının izni konusunda da topu Dışişleri Bakanlığı’na atıyor:

“Gemiden indirilen 26 yabancı uyruklu şahıs hakkında gerekli incelemeler yapıldığı sırada 17 Ağustos 2012 tarihli Dışişleri Bakanlığı’nın İçişleri Bakanlığı’na hitaben yazdığı yazının İlçe Emniyet Müdürlüğü’ne intikal ettiği ve Dışişleri Bakanlığı’nın söz konusu 24 Libya uyruklu şahsa ülkemize girişte çift transit giriş-çıkış izni verilmesinin bildirilmesi üzerine şahısların yurda girişlerine 18 Ağustos 2012 tarihinde müsaade edilmiştir.”

Bakan’a göre bu 24 kişiden 23’ü, 19 Ekim 2012 tarihine kadar farklı zamanlarda yurt dışına çıkmışlar, biri ise hala Türkiye’deymiş!

Bu arada 23 kişinin çıkış yaptığı “yurt dışı” acaba Suriye midir, diye soruyoruz elbette…

HATAY CASUS KAYNIYOR

Öte yanda Bakan İdris Naim Şahin soru önergesine yanıtta son 6 ayda Hatay’a giriş yapan yabancıların bilançosunu da veriyor: 158 ABD’li, 40 Yemenli, 46 Afgan, 32 Mısırlı, 174 Faslı, geri kalanı da AB vatandaşları olmak üzere toplam 3 bin 210 kişi!

Resmisi bu kadarsa, Hatay’a gelen gayrı resmi yabancı sayısını siz düşünün artık…

GEMİ NEDEN DENETLENMEDİ?

Görüldüğü gibi İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, yükün cinsi dışında, yazdığımız her şeyi doğruluyor. İşin bam teli de burası zaten.

Bakan Şahin soru önergesine yanıtında bakın ne diyor: “Adı geçen El Entisar isimli geminin cinsinin ‘Balıkçı’ olması nedeniyle Uluslararası Denizde Can Güvenliği Sözleşmesi SOLAS kuralları gereği denetimden muaf tutulması, ayrıca insani yardım amaçlı yük getirmesi nedeniyle herhangi bir denetime tabi tutulmadığı…”

Yani Türk Devleti, Libya bandıralı tekne “Balıkçı” olduğu için gemiyi denetlememişti.

Tamam, uluslararası kural öyle; Balıkçı tekneleri SOLAS’tan muaftır. Ancak, bu gemi Balıkçı teknesi midir?

Eğer 26 kişinin tamamı mürettebatsa, tekne Balıkçı’dır! Ancak 24 kişinin mürettebat olmadığı anlaşılıyor. Zira öyle olsaydı, gemi 3 Eylül’de Hatay’ı terk ederken, 24 mürettebatını 40 günlüğüne (19 Ekim’e kadar) Hatay’da bırakamazdı!

Dolayısıyla 24 kişi mürettebat değil, yolcudur!

O zaman da kural şöyle der. Eğer Balıkçı gemisi, mürettebatı dışında 12’den fazla yolcu taşıyorsa, artık Yolcu gemisi statüsündedir! Yani denetlenmeyi gerektirir!

Artık soru şudur: AKP Hükümeti, Libya Bandıralı bu gemiyi neden denetlememiştir?!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
11 Aralık 2012

, , , , , , ,

Yorum bırakın

ULUDERE İSTİHBARATINI KÜRTAJCI DOKTORLAR VERDİ

Başbakan Erdoğan’ın “her kürtaj bir Uludere’dir” sözleri büyük ilgi çekti. Başbakan Erdoğan’ın sezaryene karşı çıkmasını yerinde buluyoruz ancak kürtaj ile Uludere arasında bağ kurmasını, en iyimser ifadeyle, İdris Naim Şahin’e verilmiş, “her alanda en iyi benim” mesajı olarak anlıyoruz!

Yalnız mesele kürtaj ile Uludere bağı kurularak kapanmayacak gibi anlaşılıyor. Zira Uludere’yi Suriye’ye, kürtajı da Ergenekon’a bağlamaları yakındır!

KÜRT SORUNU BİTMİŞ!

Erdoğan’ın o konuşması, haliyle bu tarihe geçecek saptaması üzerinden konuşuldu hep. Ancak o konuşmada bizi daha çok ilgilendiren, Erdoğan’ın “Kürt sorunu bitmiştir” demesiydi.

Oysa PKK’nin saldırılarını, üstelik yeni bir tarzla tırmandırması, Erdoğan’ın iddiasıyla çelişiyor. Ya da Hakan Fidan’ın Oslo müzakerelerinde belirttiği üzere, Erdoğan ile Öcalan yüzde 95 mutabıktır ve Başbakan buna dayanaraktan kesin konuşmaktadır.

CIA – MOSSAD TARZI

PKK’nin Kayseri Pınarbaşı Emniyet Müdürlüğü’nde patlattığı bomba, kuşkusuz yeni bir saldırı tarzına işaret ediyor. Nitekim Mehmet Faraç 10 gün önce uyarmış ve bu yeniliğe dikkat çekmişti.

PKK’nin Muş – Varto’da bir astsubayı sırtından vurması, Hakkâri’de işçi öldürmesi bu tarz değişikliğinin başka işaretleridir. Öte yandan PKK, devlet görevlilerini hatta AKP’li yöneticileri de kaçırmaktadır.

Öncelikle saptayalım: Bu tip eylemler, CIA – MOSSAD tarzıdır!

Ve hem PKK’yi kimin kontrol ettiğini ortaya koymaktadır hem de bu eylemlerle asıl neyin amaçlandığını…

MÜZAKEREDE EL GÜÇLENDİRME HAMLESİ

PKK’nin bu yeni tarzı ile saldırılarını yükseltmesi zamanlaması bakımından önemlidir ve öncelikle “acaba PKK hükümeti yeniden masaya mı oturtmaya çalışıyor?” diye düşündürtmektedir.

Ancak birincisi Başbakan Erdoğan’ın son dönemde sık sık “terörle mücadele, siyasetle müzakere” mesajı vermesi, ikincisi bir AKP’li milletvekili üzerinden “PKK’ye genel af meselesinin” gündeme getirilerek kamuoyu tepkisinin ölçülmesi ve üçüncüsü de hükümete yakın kimi kalemlerin iki aydır PKK’yle müzakerenin yeniden başladığını belirtmeleri, bu saldırılara başka bir anlam yüklüyor.

Açık ki, PKK müzakere masasında elini bu saldırılarla güçlü tutmaya çalışıyor! Yeni Anayasa’da, Yeni Türkiye’de yer istiyor.

ABD BU İŞİN NERESİNDE?

Ancak hükümet PKK saldırılarını başka türlü görmek istiyor, daha doğrusu başka türlü yorumlanmasını istiyor. Örneğin İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, Kayseri’deki bombalı saldırıyı düzenleyen teröristlerin Suriye’den giriş yaptığını, sınır ötesi bağlantıları tespit ettiklerini açıkladı.

Sanki PKK bugüne kadar Kayseri’de ikamet ediyordu da, sınır dışından giriş yapması o yüzden şaşırttı! Şahin’in açıklamalarının “canlı bombalar Suriye’den” başlığıyla verilmesi, zaten asıl niyeti ortaya koyuyor.

PKK Kandil’de, Kandil Kuzey Irak’ta, Kuzey Irak Barzani kontrolünde, Barzani Ankara’da, Gül ve Erdoğan’ın kanatları altında, Ankara Washington kontrolünde… Ama Suriye’ye saldırmak isteyenler, PKK’yi Beşar Esad’ın yönettiğinde ısrarlı!

O nedenle elbette “her kürtaj bir Uludere’dir!”

Ki zaten Uludere istihbaratını da kürtajcı doktorlar vermiştir!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
28 Mayıs 2012

, , , , , , , , , ,

Yorum bırakın

VAN’DA AKP DEPREMİ

1.) AKP Hükümeti 23 Ekim’deki 7,2’lik birinci depremden sonra, uluslararası yardıma karşı çıktı. Deprem için arama kurtarma ekipleri başta olmak üzere yardıma hazır bekleyen ülkelere, “gelmeyin” denildi.

Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, durumu “öncelikle kendi potansiyelimizi görmek amacıyla arama kurtarma yardım ekipleri bekletildi” dedi! Zamanla yarışan Vanlı yurttaşlarımız Bakan’ın bu “potansiyeli” nedeniyle enkaz altında yardım bekliyorlardı…

Günler sonra AKP Hükümeti “uluslar arası yardım talebinde” bulundu!

DEPREMZEDELERE SOĞUK ŞAKA

2.) İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, bir depremzedenin “tatlı da geldi bugün” sözleri üzerine, “ne tatlısı?” diye sordu. Şahin, “tulumba, baklava, bülbül yuvası” yanıtı üzerine Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’e dönerek “biz de bir çadırla burada bir mekan tutalım” dedi. Şahin, bir başka çadırın önünde de “koskocaman sarayda oturuyorsunuz, hiç gel dediğiniz yok” diyerek aklı sıra depremzedelere “şaka” yaptı!

VANLILARA TERÖRİST MUAMELESİ

3.) Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, “bu kadar çadır talebi beklemiyorduk” dedi. İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin ise tüm Vanlıları PKK’li diye itham edercesine şöyle savundu beceriksizliklerini: “Terör örgütü, Van’da izlediğimiz gibi, olmayan talebi oluşturarak, talep patlaması yaparak, adeta yardımın yetersizliği gibi bir algılamayı oluşturmak şeklinde de devam etmektedir.”

BAKAN’IN DEPREM FETVASI

4.) Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar, deprem fetvası verdi: “Büyük depremin olduğu yerde bir daha deprem olmaz. Dünyada bunun bir örneği görülmemiştir. Bugün diyebilirim ki Van merkez ve Erciş en güvenir bölgedir. Çünkü buradaki fay kırılmıştır, enerjisi boşalmıştır. Onun için burada özellikle ağır hasarlı binalara girilmesin. Yıkık binalara yaklaşılmasın. Bunun dışındaki binalara girilebilir.”

Depremzede Bakan’a itibar etti ve evlerine girdi. Van 9 Kasım gecesi ikinci kez sallandı: 30 ölü!

HASAR TESPİT FELAKETİ

5.) Depremzedelere yardım için Japonya’dan gelen bir doktor, bölgeye yardım seferberliğine katılmış olan yurttaşlarımız ve bölgeyi tüm dünyaya duyuran gazeteciler, 5,6 ile yıkılan Bayram Oteli’nin altında kaldı.

1964 tarihli otelin, 7,2’lik ilk depremden sonra “acil yıkılacaklar” raporuna bile girmediği anlaşıldı. Otelin sahibi, ilk depremden sonra “hasar tespiti için başvurduklarını, ancak hiçbir işlem yapılmadığını” söyledi.

Bu arada TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası, hasar tespit çalışmalarının dışında tutulduklarından şikâyet ediyordu.

Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, günler sonra, 12 Kasım’da “Bugünden itibaren ekipler Van’da, baştan sona hasar tespitine başlayacaklar” diyordu.

DEPREMZEDELER İKİ KEZ COPLANDI

6.) “Vali istifa” diyen depremzedeler, Beşir Atalay’ın önünde coplandı. Bölgeye kurtarma ekiplerinden önce çevik kuvvetin gelmiş olması manidardı! Biber gazı ile “açık hava işkencesine” uğrayan depremzedelerin, polisin yanlış refleksiyle dayak yemediği ertesi gün anlaşıldı. Çünkü depremzedeler, bir gün sonra da coplandı!

7.) AKP Hükümeti, tüm uyarılara rağmen Van’ı afet bölgesi ilan etmedi. Bakan Erdoğan Bayraktar, hükümetin kararını şu sözlerle savundu: “Van’da 1 milyonun üstünde insan var. Eğer Van’ı afet bölgesi ilan edersek, bütün şehri boşaltmamız lazım. Bunun için ilan edilmiyor. Van’da hayat devam ediyor.”

Evet, Van’da hayat, biz sıcak yataklarımızda uyurken, gece -15 derecede devam ediyor! Ve AKP hâlâ bu ülkeyi idare ediyor!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
13 Kasım 2011

, , ,

Yorum bırakın

AKP, PARTİ DE DEĞİLMİŞ!

Okurlar haklı olarak soruyorlar: Aynı anda İsrail’le, Yunanistan’la, Kıbrıs Rum Kesimi’yle, Suriye’yle, İran’la, Irak’la, Ermenistan’la hatta Azerbaycan’la sorunlu olmak akıl işi mi?

Kestirmeden söyleyelim: Akıldan ziyade çaresizliğin eseri! Ama AKP hükümetinden ziyade, ABD’nin çaresizliğinin eseri…

Çünkü AKP’nin dış politikası bağımsız değil ve Atlantik’e çıpalı.

Bağımsız olmadığı için de “NATO’nun Libya’da ne işi var” deyip, NATO’nun Libya’ya saldırısına Türkiye’yi karargâh yaparlar; Anders Fogh Rasmussen’e itiraz edip, sonra NATO Genel Sekreterliği’ni onaylarlar; Beşar Esad’a “kardeşim” deyip, sonra diktatör ilan ederler; İsrail’e diklenip, sonra İran’a karşı İsrail’e kalkan olurlar vs.

ABD ise üretmeyen ekonomisiyle, bölgede inisiyatifi kaybetmesiyle, dünya liderliğini sürdüremeyeceği gerçeğiyle ve en önemlisi
askeri başarısızlıkları nedeniyle çaresiz durumda!

SAVAŞA KİMİN İHTİYACI VAR?

Dolayısıyla ABD gibi projesinin eşbaşkanlığı da bu çaresizliği paylaşıyor. Çok değil daha üç ay önce yüzde 50 oy almış bir partinin,
şimdiden patlak lastikli kamyon görüntüsü vermesi başka nasıl açıklanır?

O yüzden Obama kadar Erdoğan’ın da savaşa ihtiyacı var; iktidarı için…

Hükümetin çaresizlikten kaynaklı savruk politikaları, üyelerinin sözlerine de yansıyor. Son 10 günde söylenilen şu sözlere bakınız:

HÜKÜMETİN PKK ÇARESİZLİĞİ

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, BM’de düzenlenen Terörizmle Uluslararası Mücadele Sempozyumu’nda yaptığı konumada Avrupa’ya şöyle seslendi: “PKK’nin faaliyetleri tolere edilmemeli.”

Avrupa, PKK ile görüştüğü ortaya çıkan AKP hükümetinin bu sözlerini acaba ne kadar ciddiye aldı!?

“PKK ile MİT değil hükümet görüştü” diyenlere yanıt vermeye çalışan Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, “Başbakanlık Müsteşar yardımcısı sıfatıyla bu toplantıya katılıyor olması, onun (Hakan Fidan) Başbakanlıkla ilgili olduğunu göstermez” dedi.

Peki Arınç’ın Başbakan Yardımcısı olması, Başbakanlıkla ilgili olduğunu gösterir mi bu durumda?

GAF DEĞİL ZİHNİYET

AKP’li Burhan Kuzu BDP’nin Diyarbakır’da toplanmasını Kuvva-i Milliye’ye benzetti: “Osmanlı’dan kopup Ankara’ya gelen Atatürk ve arkadaşları Kuvva-i Milliye ruhunu oluşturmuşlardı. Sanki onun bir benzerini yapıyorlar gibi bir halleri var. Ama bu mantık ve bu yöntemle olayı çözemezler. Bir de onların Diyarbakır’da çok fazla kalacaklarına inanmıyorum. Ben öyle tahmin ediyorum ki 1 Ekim’de gelecekler.”

İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin ise vatandaşlarını “tane” hesabıyla sayıyor artık. Bakan Şahin, Ankara’daki patlama sonrası şöyle bilgilendiriyordu kamuoyunu: “3 adet maalesef vatandaşımızın patlamadan dolayı can kaybına maruz kaldığı bilgisi var.”

AKP’nin Genel Başkan Yardımcısı ve Adana milletvekili Ömer Çelik ise liderinin Suriye’yi iç mesele görmesiyle yetinmemiş olmalı ki şöyle tweet yazıyordu New York’tan: “Filistin, Doğu Türkistan, Kerkük, Bosna; bizim için Ankara, Istanbul, Adana, Erzurum, Diyabakır gibidir.”

AKP NEDİR?

Doğu Perinçek önceki gün yazdı ve AKP’nin aslında hükümet olmadığını ortaya koydu. Muhtemelen Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in sözleri Silivri zindanına ulaşmadı. Ulaşsaydı, AKP “parti de değilmiş” diyecekti kuşkusuz!

Çünkü Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’e, AKP’nin İngiltere’de bulunan  hangi partiye benzediği sorulduğunda evlere şenlik şu yanıtı veriyordu: “Muhafazakarız, liberaliz ve sosyalistiz.

AKP’nin aslında “hiçbir şey” olduğu, bundan daha güzel özetlenemezdi herhalde!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
25 Eylül 2011

, , , , , , ,

Yorum bırakın

WordPress.com ile böyle bir site tasarlayın
Başlayın