Posts Tagged İyad Allavi

ORTADOĞU AKP’YE BÜYÜK GELDİ!

Merkezinde “Kürt Koridoru” olan Irak ve Suriye konuları AKP hükümeti ile 2. Obama yönetimi arasındaki en önemli konu olarak ağırlık kazanıyor.

Bu nedenle önce Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, ardından da Başbakan Erdoğan Washington’a gitmeye hazırlanıyor. Dışişleri Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu da bu ziyaretlerin ön hazırlığı olarak ABD’deydi…

Yeni Şafak Ankara Temsilcisi Abdülkadir Selvi, “ABD ile Türkiye, Maliki’nin nasıl gönderileceği üzerinde çalışıyor” diyerek, Sinirlioğlu’nun ziyaretinde konuşulanları dün okurlarıyla paylaştı. Önemli…

ABD’NİN AKP’YE IRAK MESAJI

Selvi’nin belirttiğine göre Türkiye’nin önerisi şu: Maliki’nin Meclis’te gensoru ile düşürülmesi ve seçimler. Ancak Sinirlioğlu’nun temaslarında, ABD’nin bu formüle yeşil ışık yaktığına dair bir sinyal oluşmamış!

Peki, ABD Sinirlioğlu’na ne mesaj vermiş?

1. Türkiye’nin önerisi Maliki sorununu çözmüyor.

2. Biz de bir öneri geliştiremedik.

3. Enerji konusunda yaptıklarınızla (Kuzey Irak’la yapılan anlaşmalar) siz Maliki’yi İran’a itiyorsunuz.

ABD’nin bu üç mesajına bakılırsa ABD, Irak’ta da AKP’nin istediği boyutta “aktif” olamayacak. Tıpkı Suriye’de olamadığı gibi…

Yalnız bunu Washington’un tercihi olarak değil, zorunluluğu olarak okuduğumuzu özellikle belirtmeliyim. Ve pragmatist Washington, Maliki dışında gerçekleşebilir bir seçenek görmediği müddetçe, bu politikasını değiştiremeyecek!

DAVUTOĞLU’NUN DÖRT YENİLGİSİ

AKP Hükümeti önce Maliki’nin başbakan olmasını engellemeye çalıştı, İyad Allavi’yi destekledi. Öyle ki, Cengiz Çandar’dan öğrendiğimize göre Allavi’nin El Irakiye listesi bizzat Davutoğlu’nun evinde hazırlandı! (Bunun uluslararası hukuktaki yeri ayrıca incelenmelidir!)

Ancak AKP Hükümeti amacına ulaşamadı. Davutoğlu daha sonra Allavi-Haşimi-Nuceyfi üçlüsüne dayanarak Maliki’ye darbeye soyundu. Yine kazanamadı!

AKP Hükümeti üçüncü olarak Erbil’le ittifak ederek hedefe yöneldi. Ancak bu kez de Cumhurbaşkanı Talabani’nin engeliyle karşılaştı. Talabani Barzani’yi değil, Maliki’yi, yani Irak’ın birliğini savununca, Davutoğlu’nun hevesi üçüncü defa kursağında kalmış oldu!

Şimdi dördüncü sefere ve bu kez ABD’yle birlikte açık operasyona hazırlanıyor!

Ancak ABD hem Irak’ta hem de Suriye’de aynı mesajı veriyor ve Türkiye’ye sadece “destek” verebileceğini, bizzat müdahaleye girişemeyeceğini söylüyor.

Aaron David Miller’in AKP Hükümeti’ne Suriye için verdiği şu iki mesajı, önemi nedeniyle yeniden anımsatalım:

1. Suriye için önce kendi kamuoyunu ikna et!

2. Madem çok isteklisin, sınıra neden asker yığmıyorsun?

AKP YALNIZ KALDI

AKP Hükümeti’nin, bir ABD projesi olarak, Kürtlere (Barzani, Talabani, Öcalan) dayanması ve “yeni Ortadoğu” haritası çizmeye soyunması hem Suriye’de, hem de Irak’ta kayaya çarptı.

Sadece Irak Türkmenlerinin karşı çıkması ya da KYB ve Talabani’nin Irak’ın birliğinden yana tutum alması nedeniyle değil elbette… Asıl olarak ABD’nin süren güç kaybı nedeniyle!

Irak’ın KDP’li Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari’nin Esad karşıtı Arap liderleri uyarması ve “Irak’ın Suriye’deki olaylar, Suriye yönetimi ve gücü hakkındaki beklentileri doğru çıktı” demesi, ABD’nin güç kaybını göstermesi ve bölgedeki yeni güç dağılımını resmetmesi bakımından önemli.

Öyle ki, “Kürt Koridoru” planının sahibi olan ABD, kendi planının hayata geçebilmesi için Erdoğan’ın söylemiyle “aktif” tutum alamıyor!

Planı sıcak para ihtiyacına ve iktidarının sürmesine dayanak görerek hararetle sahiplenen AKP ise tek başına ortada kalıyor!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
23 Ocak 2013

, , , , , , , , , , ,

Yorum bırakın

DAVUTOĞLU KİMİN BAKANI?

Kerküklü Arapların oluşturduğu Siyasi Konsey, “Türkiye Kerkük’ün Kürdistan bölgesine bağlanmasına olur verdiği” için, Arap Birliği’nden konuya müdahale etmesini istedi.

Bu durum 40 yıllık devlet politikasının AKP yönetimince nasıl ters yüz edildiğinin göstergesidir. AKP dönemine kadar Türk devleti, kimi zaman Barzani’yi Bağdat’ın otoritesinden çıkmaması için zorlayarak, kimi zaman doğrudan Bağdat’la ittifak temelinde Barzani’yi sıkıştırarak “Irak’ın toprak bütünlüğünü ve siyasi birliğini” savunuyordu. Ankara biliyordu ki, Irak’ın bölünmesi, Türkiye’nin de bölünmesidir.

Kerkük ise tüm bu denklemlerin düğüm noktasıydı.

AKP Hükümeti’nin Maliki karşıtlığı da işte bu strateji değişikliği nedeniyleydi. Çünkü Maliki, Irak’ın birliğini savunuyordu!

MALİKİ KARŞITI LİSTE ANKARA’DA HAZIRLANMIŞ

Cengiz Çandar’ın “Mezopotamya Ekspresi” isimli son kitabında, AKP hükümetinin bu yeni strateji nedeniyle Irak’ın içişlerine nasıl da müdahale ettiğinin belgeleri var. Aktaralım:

Ahmet Davutoğlu, 1 Mayıs 2010’da bakanlığının birinci yıldönümü münasebetiyle Oxford’a bir konferans vermeye gider. Özel uçağına, yolda “beyin fırtınası” yapmak üzere bazı gazeteci, yazar ve düşünce adamlarını da davet eder. Çandar da ekiptedir.

Konu Irak’ta 1,5 ay önce sonuçlanan seçimlere ve bir türlü kurulamayan hükümete gelir. Davutoğlu, uluslararası skandal anlamına gelen şu açıklamayı yapar: “El-Irakiyye listesi benim evimde kuruldu. İranlılar bize verdikleri sözü tutmamıştı. Bunun üzerine, İyad Allavi’yi çağırdım. O gece, Amman’daki Sünni direnişçilerle de telefon teması kurdum. Bir araya gelmesi mümkün olmayan kişileri bizden başka kimse bir araya getiremezdi. Allavi’den Usame el-Nuceyfi’ye, Tarık el-Haşimi’ye kadar herkesi el-Irakiyye listesinde ben bir araya getirdim.

Davutoğlu, bu anlattıklarına bir parça meşruiyet katmak amacıyla olsa gerek, şunları da ekler: “El-Irakiyye’nin Amerika’nın listesi olduğu doğru değildir. Liste, benim evimde kuruldu. Amerikalılar sonradan, arkadan geldiler.”

Davutoğlu, sonra Cengiz Çandar’a döner ve bugün Talabani’nin Irak’ın birliği cephesinde neden yer aldığının da izlerini taşıyan şu cümleyi kurar: “Talabani, Iraklılarla fazla oynaşıyor. Gerçi kendisiyle görüşeceğiz ama bunu siz de kendisine söyleyin. Cumhurbaşkanlığına bir Sünni Arap’ın gelmesini destekleyeceğiz.

BAĞDAT-TAHRAN İTTİFAKI KAZANDI

Gerçekten de o dönem Ankara Irak’ta cumhurbaşkanlığı için Tarık el-Haşimi’yi, başbakanlık için de İyad Allavi’yi açıkça desteklemişti. Davutoğlu bu isteğini gerçekleştiremeyince B planını devreye soktu ve Allavi’nin cumhurbaşkanlığı ve Adil Abdülmehdi’nin başbakanlığı için bastırdı. Davutoğlu, Talabani’nin Cumhurbaşkanlığı’nı da Barzani üzerinden engelleyebileceğini hesaplıyordu.

Ancak Ankara’nın (ve de Washington’un) istediği değil, Bağdat ile Tahran’ın istediği oldu. Talabani Cumhurbaşkanı, Maliki Başbakan, Nuceyfi de Meclis başkanı oldu. Bu sonuçla Atlantik cephesi Irak seçimlerinde 2-1 yenilmiş oluyordu.

TÜRKİYE’NİN DEĞİL ABD’NİN POLİTİKASI

Ahmet Davutoğlu’nun Washington adına yürüttüğü bu faaliyetleri sanki kendisininkiymiş gibi sunması, kuşkusuz kişiliğiyle de ilgilidir ancak esas olarak anti-Amerikancı dalgayı aşabilmek adına olduğu anlaşılıyor..

Nitekim Çandar şöyle diyor: “Ahmet Davutoğlu’nun bana ‘Türkiye’nin dış politikası’ olarak anlatmış olduklarının, aynı zamanda ABD politikası olduğunu, 22 Eylül 2012’de New York Times gazetesinde yayımlanan bir haber sayesinde öğrenmiş oldum.

Çandar, Michael Gordon imzalı o haberi de özetlemiş. İnsan ne diyeceğini şaşırıyor! Pes demekle yetinelim!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
6 Ocak 2012

, , , , , , , , ,

Yorum bırakın

ANKARA’NIN IRAK’TA 5 HATASI

ABD askerlerinin Irak’tan geri çekilmesine ilişkin anlaşmanın imzalandığı gün, Dr. Engin Selçuk da Bağdat’tadır. Görevliler Selçuk’u Irak Başbakanı Nuri El Maliki’ye takdim eder. Maliki sertçe Selçuk’un elini sıkar ve sitemle sorar: “Türkiye Irak’ın toprak bütünlüğünü savunmuyor mu artık?

Dr. Engin Selçuk bu soru karşısında “kem küm” eder. Maliki, Selçuk’un “gevelemesi” karşısında konuşmanın vakit kaybı olacağını düşünmüş gibi hızla uzaklaşır.

Bunun üzerine Maliki’nin Şii Türkmen kökenli siyasi danışmanı Dr. Engin Selçuk’un kulağına şu çarpıcı saptamayı yapar: “Kürtlerle fiili bir ittifak düşünüyorsanız, ileride elinizdeki topraklardan da olursunuz. Sizi de parçalarlar!

IRAK’IN İÇİŞLERİNE MÜDAHALE

AKP Hükümeti’nin Irak’ın toprak bütünlüğünü savunmaktan vazgeçerek Mesud Barzani’yle ittifak kurduğu ve Maliki’nin Ankara’yı “Suriye bölünürse Irak da bölünür, Irak bölünürse Türkiye de bölünür” diye uyardığı şu günlerde oldukça düşündürücü bir anekdot.

Dr. Engin Selçuk bu anekdotu Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM için yazdığı bir makalede anımsatıyor. Selçuk “Türkiye Irak’ın Toprak Bütünlüğünü Savunmaktan Vazgeçiyor” başlıklı makalesinde Ankara’nın hatalarını inceliyor.

Oldukça önemli olan bu saptamaları Aydınlık okurları için paylaşalım dedik:

1. Türkiye, ABD’nin 2005’te Irak’a dayattığı Anayasa’nın kodlarını kavrayamadı. Bağdat’ı güçsüzleştiren, Erbil’e aşırı yetki tanıyan Anayasa, parçalanmanın temellerini attı. ABD bu Anayasa ile “sürekli ve kontrol edilebilir bir istikrarsızlık” hedefliyordu. Selçuk’a göre Türkiye bu iradeyi deşifre edemedi.

2. Dr. Engin Selçuk’a göre Türkiye’nin ikinci hatası kendisini “oyun kurucu” görüp, açıkça Irak’ın içişlerine müdahale etmesiydi. Örneğin Büyükelçi Murat Özçelik, 2009 genel seçimleri öncesinde İyad Allavi önderliğinde bir seçim ittifakı oluşturmuştu.

Hem Allavi kaybetti, hem de Maliki bunu affetmeyerek görevden alınana kadar Türk Büyükelçiyle görüşmeyi reddetti.

MALİKİ, IRAK CUMHURİYETİ’Nİ YARATIYOR

3. Türkiye Tarık Haşimi’yi koruyarak önemli bir hata yaptı. Dr. Engin Selçuk’a göre Türkiye’nin Balyoz davasında unuttuğu “masumiyet karinesini” Haşimi için “anımsaması” ironikti.

4. Türkiye’nin dördüncü hatası Maliki’yi anlayamamasıydı. Dr. Selçuk’a göre Jakobenlikle suçlanan Maliki “etnik, dinsel, mezhepsel ve dilsel farklılaşmışlıklar üzerinde bir Irak kimliği ve bir Cumhuriyet yaratmak” istiyordu. Selçuk’un Maliki’ye yönelik jakoben suçlaması karşısında verdiği şu örnekler oldukça öğreticidir: “Fransız Ulusu’nun inşası jakoben değil miydi? İtalya 19. yüzyılda birliğini demokratik yöntemlerle mi gerçekleştirmişti? Ya da Mustafa Kemal I. Meclis ve 1921 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu ile Cumhuriyeti kurabilir miydi?”

Dr. Selçuk, “Türkiye, Maliki’nin Irak’ta geçici olduğunu düşündü. Oysa Maliki’yi yaratan Irak’ın kendisiydi” diyerek önemli bir saptama da yapıyor.

5. Selçuk’a göre Türkiye’nin beşinci hatası Irak’ta kendisine dostlar ve düşmanlar yaratmasıydı. Oysa dış politikada dostlar ve düşmanlar olmaz, sadece ulusal çıkarlar olurdu. Selçuk’a göre Barzani dost olmadığı gibi Maliki de düşman değildir.

Selçuk’a göre seçilen yanlış dost ve düşman, örneğin Telafer’de yaşamsal sonuçlar doğuruyordu. Barzani “dostluğu” ile Telafer’in Türkmen kimliği ortadan kalkıyor ve Kuzey Irak Kürtleri ile Suriye’deki Kürt Kamışlı bölgesi arasındaki bu “ayrık otunun” temizlenmesi, Kürt bölgesini kesintisiz hale getiriyor.

Türkiye’nin yanlış dost ve düşman algısı, örneğin Maliki’nin Dicle Operasyon Gücü’ne karşı körlük oluşturuyor. Bu ordu gerçekte Tuzhurmatu-Kerkük-Telafer yayının Kürt istilasına karşı savunulmasıdır.

Türkiye’nin yanlış dost ve düşman algısının en somut örneklerinden biri de Dr. Selçuk’a göre Ankara’nın Erbil’le imzaladığı petrol anlaşmaları…

Bugün yalnızca Dr. Engin Selçuk’un saptamalarını paylaştık. Bu önemli konuyu incelemeyi ve tartışmayı sürdüreceğiz. Zira taktik hatalar telafi edilebilir ama stratejik hata affetmez!

NOT: Bugün Ankara Ticaret Odası Kongre Merkezi’nde okurlarla buluşup, kitaplarımızı imzalıyoruz. Saat 13.00’ten itibaren sizleri Söğütözü’ne bekliyoruz…

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
9 Aralık 2012

, , , , , , ,

Yorum bırakın

IRAK’IN HAİNLERİ

ABD’nin Irak’tan çekilmesi, en çok Amerikancıları üzdü. Bu bile, ABD’nin Irak’tan “işini bitirdiği için” değil, çıkmak zorunda kaldığı için çekildiğini göstermektedir.

WASHINGTON’A MEKTUPLA YALVARIYORLAR

2010 seçimlerinde Nuri El Maliki’ye karşı Washington ve Ankara’nın adayı olan eski Başbakan İyad Allavi, şimdiki Meclis Başkanı Usame Nuceyfi ve Irakkiye grubunun liderlerinden Rafi El İsavi üçlüsü, New York Times’da yayımlanan bir mektup yazmışlar.

Allavi-Nuceyfi-İsavi üçlüsü, baştan sona Maliki düşmanlığı içeren mektupta, Amerikalı yetkililere yalvarıyorlar; Irak’ın felaketin eşiğinde olduğunu, ülkenin Maliki’ye boyun eğdiğini, ABD askerlerinin çekilmesiyle boşluğun Iraklı askerlerce doldurulduğunu ve kendilerine baskının oluştuğunu, Maliki’ye destek veren grupların ABD karşıtı olduğunu vs. söylüyorlar.

GÜCÜ, ABD SÜNGÜSÜNDE GÖRENLER…

Allavi-Nuceyfi-İsavi üçlüsü, müttefikleri olan Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık El Haşimi’ye tutuklama kararı çıkartılmasını, Başbakan Yardımcısı Salih El Mutlak’ın görevden alınmasını ve Rafi El İsavi hakkında soruşturma başlatmasını, ABD’nin çıkarlarına aykırı olarak bulduklarını belirtiyorlar ama bu operasyonların Maliki’nin Washington’dan döndükten sonra başlamasını da anlayamadıklarını söylüyorlar.

Allavi-Nuceyfi-İsavi üçlüsü, bu durumun “Iraklılarda yanlış bir şekilde ABD’nin Maliki’ye açık çek verdiği izlenimi uyandırdığını” belirtiyorlar.

Meselelerinin vatanları olmadığını ortaya koyan şu cümle ise sadece Irak halkı için değil, ABD’ye biat eden liderlerin bulunduğu diğer bölge halkları için de ibretlik olmalı: “Cesur askerleriniz tatili evde geçirmelerinden dolayı seviniyor, onlara huzur ve mutluluklar diliyoruz. Fakat Irak bir kez daha eşikte sendelerken, Amerikan liderlerinin Maliki’ye kayıtsız-şartsız destek vermelerinin Irak’ı iç savaş yoluna ittiğini anlamalarını saygıyla istiyoruz.”

Saddam Hüseyin’i yıkmak üzere ittifak kurup ABD’ye biat edenler, Washington’un zor dönemlerde kaybeden müttefikleri yerine kazanan karşıtlarıyla yakınlaşmaya çalıştığını hiç öğrenememişler anlaşılan. Tıpkı, bölgede “deliğe süpürülme” sırasının kendisine de geleceğini anlamayanlar ya da o gerçeği görmek istemeyenler gibi…

ABD’NİN İKTİDAR YAPMA GÜCÜ KALMADI

İşin ilginci, ABD’ye mektuplarında yalvaran ve laiklik, demokrasi, liberalizm diyen bu üçlü, Washington’da iktidar yapılmalarını istemektedirler. Peki, neye dayanarak? 2010 seçimlerinde toplam aldıkları oyun yüzde 25 olmasına… Yani, demokrasi deyip, oyların dörtte biriyle, Irak’ın hâkimi olmak istiyorlar!

İsteklerinin saçmalığından daha önemlisi, bu zavallıların, ABD’nin bu isteği karşılayacak kudrete sahip olmadığını görememeleridir…

ABD’ye yalvaran, ABD askerinden medet uman bu üçlü, bağımsız Irak’ın geleceğinde olamama ihtimaline karşı, son söz olarak şunu söylüyorlar: “ABD, başarılı bir birlik hükümeti kurulmasına yardım etmek için hızla hareket etmediği takdirde Irak’ın akıbeti bellidir.”

ABD’yi değil elbette, ABD adına Irak’ı “bölmekle” tehdit ediyorlar akıllarınca…

Artık Allavi de, bölgedeki diğer Amerikancılar da bilmeli ki, Washington’un onlara iktidar sunabileceği bir gücü yok!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
2 Ocak 2011

, , , , ,

Yorum bırakın

IRAK’A DAİR İKİ TEZ

ABD’nin Irak’tan çekilmesi başta bu ülkede olmak üzere, bölgede önemli değişikliklerin başlamasına neden oldu.

Ancak bu değişiklikler, “Irak’ta karışıklık” şeklinde okunuyor ve ABD’nin çekilerek, “bölgeyi kaosa terk ettiği” iddia ediliyor.

Kuşkusuz bu sonuç, bölgeden değil de Atlantik’ten bakmanın eseridir.

Çünkü Irak’a bölgeden baktığımızda, bölge yararına iki önemli sonuçla karşılaşıyoruz:

1. TEZ: IRAK BİRLEŞİYOR

ABD Irak’ı 1991’de ikiye, 2003’te de üçe bölmüştü.

Irak 1991’de Araplar ve Kürtler arasında ikiye, 2003’te de Sünni Araplar, Şii Araplar ve Kürtler arasında üçe bölünmüştü. Bu bölünme Irak’ın yönetiminde de resmi olarak uygulandı. Cumhurbaşkanı’nın Kürt, Meclis Başkanı’nın Sünni Arap ve Hükümet Başkanı’nın da Şii Arap olması yasaya bağlandı.

Kürt Celal Talabani Cumhurbaşkanı, Sünni Arap Usame Nuceyfi de Meclis Başkanı oldu. Hükümet Başkanlığı ise Şii Arap Nuri El Maliki ile Şii Arap İyad Allavi arasında önemli bir yarışa sahne oldu.

Washington, Ankara ile birlikte Allavi’nin başbakan olmasını istiyordu, Bağdat ve Tahran ise Maliki’nin…

Dokuz ay süren mücadeleyi Maliki kazandı. Maliki’nin en önemli icraatı da, ABD’nin Irak’ta kalma girişimlerine engel olmasıydı.

Maliki’nin “birlik” temelli politikalarına karşılık vermeye çalışan ABD, AKP ev sahipliğinde Barzani-Allavi ittifakı oluşturdu. İttifakın üçüncü ayağı ise Cumhurbaşkanı’nın Sünni Arap yardımcısı Tarık El Haşimi’ydi.

Maliki son ABD askerinin de ülkesini terk etmesinden sonra harekete geçti ve Haşimi’yi tutuklatma kararı çıkarttı. Haşimi, kuzeye kaçıp Barzani’ye sığındı.

Haşimi Türkiye’nin siyasal himayesini istedi ve tıpkı özerk Kürt Bölgesi gibi özerk Sünni bölgesi istedi. İyad Allavi de eşzamanlı ortaya çıkarak, erken seçim istedi.

Ancak Allavi-Barzani-Haşimi üçlüsünün başarı şansı görünmüyor, zira Irak’ın en önemli kuvvetleri Maliki’ye destek veriyor.

ABD BÖLDÜ, MALİKİ BİRLEŞTİRİYOR

Aslında Maliki’nin Irak’ı birleştirmeye yönelik hamleleri ABD henüz tamamen çekilmeden başlamıştı.

Maliki’nin kuzeyin petrol anlaşmalarına karşı gösterdiği tepki, sürecin önemli bir işaretiydi.

Ve Nuri El Maliki’nin kuzeydeki özerk yapıya karşı izlediği bu çizgi, ABD’nin böldüğü Irak’ın birleştirilmesi sürecini başlattı.

2. TEZ: BÖLGE BİRLEŞİYOR

Irak Başbakanı Nuri El Maliki ülkesinin birliği gibi, bölgenin de birliğini savunuyor. Maliki, ABD’nin tehdit ettiği komşuları İran ve Suriye’yle hem bölgesel ittifaklar kurdu, hem de iki ülke arasında ekonomik ve siyasal köprü oldu.

Örneğin İran doğalgazının Suriye üzerinden Akdeniz’e taşınmasını sağlayacak 5,200km’lik boru hattı anlaşmasını imzaladı; İran rejim muhalifi Halkın Mücahitleri örgütünün Irak’taki kampını kapatma kararı aldı; ABD’nin Suriye’ye yönelik yaptırım kararlarına uymadığı gibi komşusuna yaptırımlar karşısında açık destek verdi; Arap Birliği’nin Suriye kararlarına muhalefet etti vb.

Kısacası Maliki, komşuları İran ve Suriye’yle bölgesel birlik oluşturdu, hem de ülkesini tam dokuz yıl işgal eden ABD’ye rağmen…

Bölgenin bu yeni gerçeği, Filistin’de de hissediliyor… Hamas’ın FKÖ’ye katılma kararı, Filistin’i birleştiriyor.

ABD’nin askeri varlığının bölme gücü azalınca, bölge ülkelerinin birlik kurma gücü büyüyor.

 

Mehmet Ali Güller

Aydınlık Gazetesi

30 Aralık 2011

, , ,

Yorum bırakın

TÜRKİYE HİMAYESİNDE KÜRDİSTAN

İki gündür bölgedeki cepheleşmenin mezhepsel olmadığını, Türkiye ile İran’ı karşı karşıya getirmek üzere bir ABD planının devrede olduğunu yazıyoruz. O planın “Türkiye himayesinde Kürdistan” olduğunu ve Kürdistan’ı Suriye’nin kuzeyinden Akdeniz’e açmak istediklerini belirtmiştik.

Planın yürürlükte olduğu, planın alt sahiplerinden biri tarafından doğrulandı: Irak Başbakanı Nuri El Maliki’nin tutuklama kararı aldığı, Kuzey Irak’ta Mesud Barzani’ye sığınan Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık El Haşimi’den bahsediyoruz…

Milliyet’ten Aslı Aydıntaşbaş’a konuşan Haşimi “yaşanların mezhepsel boyutu” olup olmadığına ilişkin soruya, “kısmen evet” yanıtı veriyor öncelikle.

Haşimi, Türkiye’nin “Irak’ta yaşanlara seyirci kalmamasını, Irak’a sahip çıkmasını” istiyor. İsteğini somut olarak şöyle tarif ediyor: “Komşuların içişlerimize karışmasını engellemeli.

BÜYÜK AĞABEY: TÜRKİYE

Haşimi bu ABD planını “Türkiye’nin kaderi” olarak değerlendiriyor ve ekliyor: “Ortadoğu’da büyük oyuncu olmanız, Irak halkına sahip çıkmanızı gerektiriyor. (…) Amerikalılar kendi başımıza çözemeyeceğimiz ölçekte büyük sorunlarla bıraktı bizi. Büyük ağabey ve dürüst bir partner olarak Türkiye’ye güveniyoruz. Gerçek bir hukuk devleti, demokrasi ve bağımsız yargı için bu desteğe ihtiyacımız var. Ve de komşuların müdahalesine karşı durabilmek için.

Haşimi döne döne Türkiye’nin “Irak’a komşu müdahalesini engellemesini” istiyor. Kim o komşu?

Irak Başbakanı Nuri El Maliki’ye bakılırsa, Türkiye’dir. Zira Maliki, “Türkiye içişlerimize karışıyor” açıklaması yapmıştı geçenlerde.

Ancak Haşimi’nin rahatsızlığı başka… O İran’dan şikâyetçi.

Ve hatta Maliki’nin “Türkiye’yi suçlamasını” da İran’a bağlıyor: “Bu İran’ın gündemi. Gerçek şu ki, İran, İyyad Allawi gibi, ben gibi Türkiye’yle iyi geçinen siyasetçilere aynı suçlamayı getiriyor. Türkiye’yle iyi ilişkileri olanlar suçlanıyor. Maliki de gazetecilerin ‘Irak’ta İran parmağıyla’ ilgili bir sorusuna ‘İran bize karışmıyor ama Türkiye’den kaygılıyım’ diye cevap veriyor.”

Haşimi İran’ı şu gerekçelerle suçluyor: “Mevut İran stratejisi şu: İran Suriye’yi kaybedecekse eğer, Irak’ta kontrolü iyice eline almak istiyor. Kenarda izlemeyiz olanları diyorlar. Burada da bedel ödeyen Irak’taki Sünni Araplar olacak. Bu stratejiyi gizlemiyorlar. Açıkça Türkiye’ye de, Iraklılara da söylediler. Amerikalılar da biliyor. Suriye’deki kayıplarını Irak’ta telafi edecekler.”

SOYKIRIM İDDİASI, ESAS PLANIN MANİVELASI

Fransa’nın “Ermeni soykırımı” konusunu gündeme getirmesi de aslında ABD’nin “Türkiye himayesinde Kürdistan” planıyla doğrudan ilgilidir.

Mesele ne hükümetin söylediği gibi “Ermeni lobisinin işidir”, ne de kimi komplo teorisyenlerinin belirttiği gibi, İsrail Savunma Bakanı’nın kendisiyle fotoğraf çektirmeyen Abdullah Gül’e karşı kızgınlığıdır!

Ermeni soykırımı iddiası, ABD’nin “Büyük Kürdistan” planının manivelasıdır.

AKP seçmeni, daha dün birlikte Libya’yı bombaladığı, bugün Suriye konusunda ittifak yaptığı Fransa’nın bu tutumundan dersler çıkarmalıdır.

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
26 Aralık 2011

, ,

Yorum bırakın

SÜNNİ – Şİİ KAVGASI YALANI

Bölgemizdeki cepheleşmeyi mezhepler üzerinden açıklamak ne kadar doğru? Başta Cengiz Çandar olmak üzere neredeyse basınımızın dış politika yazarlarının tamamı, meseleyi böyle açıklamaya çalışıyorlar.

Şii hilali ilan ettikleri İran, Irak, Suriye, Lübnan hattına karşı Sünni blokta Türkiye, Suudi Arabistan, Ürdün yer alıyor…

İran, Şii nüfusu üzerinden Irak’ı ve Nusayri yönetimi üzerinden Suriye’yi hilale dâhil edip, kontrol ediyor… Keza İran, Yemen ve Bahreyn’deki Şii nüfusu ayaklandırıyor…

Türkiye ise Irak’taki ve Suriye’deki Sünni nüfusa dayanarak nüfuz oluşturmaya çalışıyor.

Meseleyi bu şekilde açıklamaya çalışanlar, Irak Başbakanı Nuri El Maliki’nin, Cumhurbaşkanı Celal Talabani’nin yardımcısı Sünni Tarık El Haşimi hakkında tutuklama kararı çıkartmasını da bu cepheleşmenin yansıması olarak değerlendiriliyorlar.

Tarık El Haşimi’nin Kuzey Irak’ta Mesud Barzani’ye sığınmasını da yine mezhep ve tarikat faktörü üzerinden açıklıyorlar…

MALİKİ Mİ, ALLAVİ Mİ? İKİSİ DE Şİİ!

Bu zorlama analizlerin nedeni, kuşkusuz İran’ın Irak ve Suriye ile ittifak kurmasıdır, ABD işgalinden kurtulan Irak’ın İran’la yakınlaşmasıdır.

Irak’ta son yapılan seçimlerin ardından tam dokuz ay boyunca hükümet kurulamadı. Washington ve Ankara İyad Allavi’nin başbakan olmasını istiyordu. Bağdat ise Nuri El Maliki’nin… Maliki’ye güçlü bir destek de Tahran’dan geliyordu…

Maliki’nin o gün başbakan olmasıyla başlayan süreçteki uygulamaları, onu Washington’un gözünde İrancı yaptı.  Mukteda Sadr’la ittifak kurarak ABD’nin Irak’ta kalma girişimlerine set çekmesi, İran doğalgazının Akdeniz’e çıkarılması için İran-Irak-Suriye boru hattı anlaşmasını imzalaması, Kuzey Irak’ın petrol gelirlerini merkezi hükümete bağlama iradesi ortaya koyması, Maliki’nin Şii olmasına bağlandı.

Oysa Washington ve Ankara’nın desteklediği İyad Allavi de Şii’ydi!

Ve tek başına Şii Allavi’nin, Nakşibendî Barzani’yle Maliki karşıtı anlaşma imzalaması örneği bile, aslında cepheleşmenin mezheplere dayanmadığını göstermeye yeterli.

HAŞİMİ, ÖNCE ‘MÜSLÜMAN KARDEŞ’

Irak Başbakanı Nuri El Maliki’nin Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık El Haşimi’yi tutuklama kararını ve Haşimi’nin Barzani’yle ve AKP’yle bağını Sünnilik temelinde açıklıyorlar.

Oysa o bağ, Washington’dur. Tarık El Haşimi elbette Sünni’dir ama siyasi pozisyonunu belirleyen Sünniliği değil, Müslüman Kardeşlerin Irak kolu olan Irak İslam Partisi’nin mensubu olmasıdır!

AKP’nin eş zamanlı olarak Irak’ın, Suriye’nin ve hatta Ürdün’ün Müslüman Kardeşler temsilcileriyle dirsek temasında oluşu, Washington’un bölge politikaları nedeniyle anlamlıdır.

ABD’YE KARŞI BÖLGESEL BİRLİK

Aslında Şiilik temelinde bir cepheleşme olmadığının en önemli kanıtı, İran’ın Filistin’de desteklediği Hamas’tır. Zira Hamas Sünni’dir.

Ve Hamas’ın şimdi FKÖ’ye katılma kararı alması da, cepheleşmenin gerçek nedenini ve kaynağını ortaya koymaktadır: ABD, Irak’tan çekilince, bölgedeki askeri gücü azalınca, “birlik” oluşuyor.

İşte bölgedeki gelişmeleri Sünni – Şii kavgası şeklinde sunmaya çalışanların asıl amacı da bu: Birlik oluşmaması, bölgenin ABD’ye karşı tek bir kutup gibi konumlanmaması…

Zira bölgedeki düşmanlıklar en çok Washington’a yarıyor ve ABD’ye müdahale olanağı sunuyor.

Bugün İran, Irak ve Suriye’yi bir cephede buluşturan mezhepleri değil, ulusal çıkarlarıdır; ABD’ye kaşı birlikte mücadele etme zorunluluğudur.

Mahmud Ahmedinejad, Nuri El Maliki ve Beşar Esad Şii oldukları için ittifak kurmuyorlar, ittifak kurmaları gerektiği için mezhepsel yakınlıklarını değerlendiriyorlar.

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
25 Aralık 2011 

, , , ,

Yorum bırakın

Irak’ın Suriye’ye desteği ne anlama geliyor?

Birkaç haftadır, bölgedeki bazı somut gelişmelere dayanarak “İran’ın Irak’ta inisiyatif aldığını, İran ordusunun kuzey Irak operasyonunun Bağdat’ı Washington’dan kopardığını” yazmıştık.

Irak Başbakanı Nuri Maliki’nin Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’a destek açıklaması, bu saptamamızı daha da kuvvetlendirdi. Maliki, Suriye’deki göstericilerden “devleti sabote etmemelerini” istedi.

Peki Maliki’nin Beşar Esad’a bu açık desteği bölgedeki gelişmeler ışığında nasıl okunmalı?

Öncelikle ABD işgali altındaki Irak’tan böyle bir çıkışın yükselmesi; Irak’ın 8 yıllık direnişinden, ABD’nin baş aşağı gitmesinden ve İran’ın bölgedeki aktif tutumundan kaynaklanmaktadır.

ABD-İran savaşı

Daha berraklaştırarak söylersek, bölgede ABD ile İran uzun süredir çatışmaktadır. Çatışmanın başında ABD’nin cephesinde İsrail, Türkiye, Suudi Arabistan, Mısır ve körfez ülkeleri ile işgal altındaki Irak vardı. İran’ın cephesinde ise Suriye ve Lübnan bulunuyordu.

Ancak her iki cephede de önemli değişiklikler yaratan şu gelişmeler yaşandı:

1- Irak: Irak’taki son hükümet kurulma süreci, çok önemli bir güç mücadelesine sahne oldu. ABD ve Türkiye İyad Allavi’nin, İran ise Nuri Maliki’nin başbakanlığını destekledi. Bu çarpışma nedeniyle, Irak’ta hükümetin kurulması 9 ay gecikti.

2- Türkiye: AKP Hükümeti, Suriye ve Lübnan ile Ürdün’ü kapsayan, ikinci aşamada İsrail’i de içine alacak bir “Ortadoğu birliği”ne soyundu. O zaman da vurguladığımız gibi, BOP Eşbaşkanlığı’nın bu girişiminin temel hedefi, Suriye ve Lübnan’ı İran’dan kopartmaktı.

3- Enerji güvenliği: İran, Irak ve Suriye ile doğalgazının Akdeniz’e ulaştırılmasını sağlayan boru hattı anlaşması imzaladı. 5 bin 600 kilometrelik boru hattının güzergâhı, aynı zamanda ABD-İran savaşının da ön cephesini oluşturdu.

4- Kuzey Irak: İran ordusu, Kuzey Irak’a “çelik harekâtı” düzenledi. ABD, Tahran’ın kapsamlı operasyonu karşısında çaresiz kaldı; Tahran’ın sınır sorunlarını Bağdat’la müzakere etmesini istemekten öteye geçemedi.

5- Suriye: Rusya, Suriye’nin Tartus kentindeki deniz üssünü tahkim etti. Ardından Suriye’nin Lazkiye kentinde kurulacak askeri üsse, İran’ın katkısı gündeme geldi.

6- Mısır: ABD, Mübarek’in halk hareketiyle devrilmesine engel olamadı. Washington, “Mübarek’i verip rejmi kurtarmaya” yöneldi. Ancak Mübarek’siz Mısır, İran’la diplomatik ilişkileri yeniden kurma adımları attı, Süveyş Kanalı’ndan İran askeri gemilerinin geçmesine izin verdi, Gazze kapısını araladı vs.

7. Lübnan: İsrail, tek yanlı olarak denizde münhasır ekonomik bölgeyi Lübnan’ın karasularına kadar genişletme planları yapmıştı. Lübnan Parlamentosu, buna karşılık olarak, İran’a kendi karasularında ve ekonomik bölgesinde doğalgaz arama imtiyazı verme kararı aldı.

ABD cephesi daraldı

İşte son 1 yıla damgasını vuran bu gelişmelerden sonra ABD ve İran cephelerinde önemli değişiklikler oldu. ABD’nin Mısır ve Irak’taki etkinliği önemli ölçüde geriledi. Bu iki ülke İran cephesine, daha doğrusu bölge cephesine kayma eğilimi gösterdi.

Başlıktaki sorumuza dönersek…

Irak’ın Suriye’ye desteği şu gerçeği gösteriyor: Emperyalizm, ancak zor kullanılarak püskürtülür!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetes / s: 7
15 Ağustos 2011 

, , , , ,

Yorum bırakın

%d blogcu bunu beğendi: