Posts Tagged Mustafa Balbay
DUVAR PKK İÇİN DEĞİL, SİLİVRİ İÇİN YIKILDI
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 17/12/2013
Mustafa Balbay’ın tahliyesini bu köşede “Duvar yıkıldı, ilk Balbay çıktı” başlığıyla değerlendirmiş ve devamının da geleceğini belirtmiştik.
Gerekçemizin dayanağı neydi? 6 aydır Türkiye yeni ve devrimci bir sürece girdi; AKP zayıfladı ve dağılmaya başladı, milli kuvvetler ise daha güçlü bir şekilde siyasete ağırlık koymaya başladı.
Bu süreci öncesinden başlayarak dört grup eylemle tanımlayabiliriz:
1) Örgütlü öncülerin Cumhuriyet’in önemli günlerinde, 29 Ekim’de, 19 Mayıs’ta, 10 Kasım’da halkı seferber etmesi ve alanlarda kitlesel gövde gösteri yapması.
2) Öncü örgütlerin önderliğinde halkın Silivri zindanlarını kuşatma hamleleri yapması.
3) Haziran Ayaklanması ile Erdoğan iktidarının sarsılması.
4) Kritik seçimli 18 ay öncesinde Arslan Yol’un yani Haziran Ayaklanması’nın daha örgütlü ve programlı halinin belirmeye başlaması.
DEVRİMCİ EYLEMLERİN İKİ BÜYÜK SONUCU
Bu dört grup eylemler, Türkiye’yi devrimci bir sürece soktu ve hem AKP’ye ajandasındaki kimi işleri öteletti, hem de AKP’yi oluşturan kuvvetlerin iç çelişkilerini derinleştirip, çatışmayı hızlandırdı:
1) Türkiye’nin devrimci süreci öncelikle AKP-PKK ortaklığıyla ilerletilen Açılım Süreci’ni yavaşlattı. AKP ile PKK’nin mutabık olduğu takvimleri erteletti. Hatta bu durum iki kuvvetin birbirini suçlamasına bile dönüştü. Devrimci ve milli olan bu süreç, Erdoğan’ı, daha ağır ve temkinli adımlar atmaya mecbur etti.
2) Erdoğan ile Abdullah Gül’ün, Erdoğan ile Fethullah Gülen’in çelişmeleri derinleşti. Gül ile Gülen, Erdoğan’a karşı direnebilmek için cephe kurdu. Fethullah Gülen’in Mavi Marmara itirazı ile su yüzüne çıkan çelişmeler, 7 Şubat’ta MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın KCK davasına dâhil edilmeye çalışmasıyla zirve yaptı ve son olarak dershanelerin kapatılması girişimiyle birlikte açık bir kasetli, belge servisli savaşa dönüştü.
ERGENEKON DAVASINI SAVUNAN KALMADI
AKP ile Cemaat’in çarpışmaya başlamasının ilk sonucu ise ortak operasyonları olan Ergenekon tertibinin bu kez tamamen, o cephenin taraftarları nezdinde de çökmesidir. Erdoğan ile Fethullah Gülen, karşılıklı açıklamalarında, tertibi birbirlerinin omuzlarına yüklemeye çalışmaktadır.
ABD’nin 2001’de başlattığı ve 2007’de AKP ile Cemaat’in Emniyet ve Yargı içindeki ekibine uygulattığı tertip, artık uygulayıcıları nezdinden de sahiplenilememektedir.
Daha dün manşetlerden ve köşelerden önüne geleni darbecilikle suçlayanların, Ergenekon savcılarının tutuklama listelerini tehdit amacıyla sayfalarında yayımlayanların, kişilik katline ve linç operasyonlarına soyunanların, sahte tapelere dayanarak birçok insanı itibarsızlaştırmaya çalışanların bugün düştükleri hâl önemlidir ve derslerle doludur. Tüm bu isimler, bir haftadır eski yazılarından araya sıkıştırdıkları satırları çıkararak, “ben yapmamıştım” demeye çalışmaktadır!
Ergenekon davasını savunan kimsenin kalmaması sürecin nereye evirileceğini görmek bakımından önemlidir. Bu gerçeklik, duvarın yıkıldığını ve ilk Balbay’ın çıktığını anlatmaktadır. Nitekim daha sonra Yalçın Küçük ile Hanefi Avcı da Odatv davasından tahliye olmuştur! Devamı gelecektir, göreceksiniz!
SİLİVRİ’NİN BOŞALMA ŞARTLARI OLUŞTU
Anayasa Mahkemesi’nin kararı, devrimci Türkiye’nin dayattığı bir gerçekliktir ve bu nedenle, o niyeti taşıyan planlar olsa bile, “PKK’ye affın hazırlığı” şeklinde okunamaz.
Üstelik KCK davası ile PKK’ye af aslında birbirinden özenle ayrılması gereken bir konudur. Kaldı ki, BDP’li milletvekillerinin tahliye taleplerinin reddedilmesi de duvarın devrimci Türkiye adına yıkıldığını göstermektedir.
Dolayısıyla buradan yüklenmek ve “PKK’ye af mı olur” kaygısına düşmeden Silivri zindanlarını boşaltacak siyasi ağırlığı oluşturmak gerekir.
Çünkü Türkiye’yi Silivri’den özgürleştirecek şartlar oluşmuştur!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
17 Aralık 2013
İYİ Kİ DARBEYE TEŞEBBÜS ETMEMİŞLER
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 29/12/2012
Anımsarsınız, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç Ergenekon tertibiyle tutuklanan generaller için “iyi ki bunların zamanında savaşa girmemişiz” demişti. Biz de önceki günkü Ergenekon duruşması sırasında benzer bir düşünceyi geçirdik zihnimizden: “İyi ki bu generaller darbe yapmaya teşebbüs etmemiş, zira rezil olurlardı.”
Neden böyle düşündüğümüzü açıklayalım.
Bildiğiniz gibi Silahlı Ergenekon Terör Örgütü iddiasıyla açılan davada beş yıl geride kaldı ancak bırakın terörü, ne örgüt bulabildiler ne de silah?!
Durum böyle olunca haliyle davaya silah yerleştirmeye karar verdiler. Şöyle ki, 2006 yılındaki bir davayı, üstelik neticelenmişken, Ergenekon davasıyla birleştirdiler. Akıllarınca, bu davada yargılanan dört kişi üzerinden Ergenekon Örgütü’ndeki silahı bulmuş olacaklar!?
ERGENEKON’A İKİ SİLAH BULUNDU!
Hâkimin okuduğu(!) ek iddianameye göre bu dört kişi Ergenekon örgütüne silah temin etmekle suçlanıyor. İddianameyi dinledik; 1. kişi 2. kişiye “silah var mı” diye sormuş, o da “ben de yok ama 3. kişide vardır” demiş. 3. kişi de “ben de yok ama size bulurum” deyip aramaya başlamış. Birkaç kişiyi silsileyle atladıktan sonra 4. kişiden silah bulunmuş.
Yapılan pazarlıklar neticesinde iki adet tabanca 5 bin 400 liraya alınmış! İşte Silahlı Ergenekon Terör Örgütü’nün silahları!
Bu arada sanıklar savunma için kürsüye çağrıldıklarında yaşlarını da öğrenmiş olduk. En büyüğü 1980 doğumlu. Olay olduğunda, yani 2006 yılında en büyüğü 26 yaşındaydı.
Haliyle şunu düşündük. 100 yıl önceki olayların bile müsebbibi ilan edilen, içinde Genelkurmay Başkanı’nın, Genelkurmay 2. Başkanı’nın, Jandarma Genel Komutanı’nın, 1. Ordu Komutanı’nın, sayısız madalyalı özel kuvvet subaylarının, Öcalan’ı sorgulayan Albay’ın, PKK’ye aman vermeyen binbaşıların, yüzbaşıların, özel harekatçı polis şeflerinin yer aldığı bu örgüt silah bulamamış da, 2006 yılında bu dört gence mi silah temin etmek için başvurulmuş?!
Dilerseniz İnönü’nün tabiriyle “hadi canım sende” deyin, dilerseniz internet fenomeni olan belediye emekçisinin tabiriyle “oğlum bak git” deyin!
KEYFİ MUHAKEME KANUNU
Yukarıda ünlemle bırakmıştık, yeniden vurgulayalım: Ek iddianameyi hâkim okudu! Haliyle “iddia makamı olan savcı ne yaptı peki” diye soruyorsunuzdur. O da, reddi hâkim talebinde bulunan avukatların dilekçesi için mütalaa verdi!
“İddianameyi neden hâkim okuyor” itirazına verilen yanıt ise şöyleydi: “CMK’de hâkim okuyamaz diye bir madde yok.” Pekala bir avukat da okuyabilir demek ki, nasılsa “avukat okuyamaz” diye bir ifade de yok!
Verilen ilk arada durumu İstanbul Baro Başkanı Ümit Kocasakal’a sordum. “CMK değil, KMK uygulanıyor” dedi ve KMK’nin ne olduğunu açıkladı: “Keyfi muhakeme kanunu.” Bir avukatın “İngilizcede C harfi K okunur” demesi duruma hem ironik hem de trajik bir anlam kattı.
SİLİVRİ NOTLARI
Gelelim sanıklardan notlara… Deniz Yıldırım ve Mehmet Perinçek, artık Hikmet Çiçek’i Galatasaraylı kabul etmiyormuş çünkü Çiçek’te hafiften Aziz Yıldırım hayranlığı başlamış. Çiçek hayranlığını bizzat teyit etti.
Daha önce Babalar ve Kızları’nı yazmıştık biliyorsunuz, hani Veli Küçük’ü kızı Zeynep Küçük’ün, Dursun Çiçek’i kızı İrem Çiçek’in savunuyor oluşunu… Şimdi bir de Baba ve Oğlu var. Erkan Önsel’in oğlu stajını bitirmiş, ruhsatını almış ve o gün ilk defa avukat olarak duruşmada yer alıyordu. Erkan ağabeyin haklı gururu gözlerinden okunuyordu.
Mustafa Balbay Ankara’daki evinin ODTÜ’nin 100.yıl girişinin yanında olduğunu belirtti ve ekledi: “O nedenle ben de ODTÜ’lüyüm, hepimiz ODTÜ’lüyüz.”
Bitirirken belirtelim; iki de birbirine zıt şey dikkatimizi çekti. Biri çok sanıklı bu davanın o gün duruşmada bulunan tek müdahil avukatının uzun uzun Sözcü okuması… Diğeri de Şükran Soner’in Çağlayan’da Odatv davasını izleyip, öğleden sonra da koştura koştura Silivri’deki davaya yetişmesi… Şükran ablanın bu zahmetli yolculukları belediye otobüsüyle yaptığını da belirtelim ki, Silivri’ye bir türlü gelemeyen büyük köşelerin küçük yazarları bir parça utansın!
HOŞGELDİN SONER YALÇIN
Hukuk skandalları içinde bir de güzel haber vardı aynı gün. Soner Yalçın nihayet tahliye oldu. Böylece Odatv davasında tutuklu Odatv’ci kalmadı!
Kalan iki tutuklu sanık olan Yalçın Küçük ve Hanifi Avcı için artık durum daha da abes. Küçük, yöneticisi olduğu iddia edilen Ergenekon davasında tutuksuz ama üyesi olmakla suçlandığı Odatv davasında tutuklu!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
29 Aralık 2012
1 NOLU TANIK, 2 NOLU SANIK
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 04/08/2012
Genelkurmay 1. Başkanı’nın tanık, 2. Başkanı’nın da sanık olduğu dünyadaki ilk mahkemenin dünkü duruşmasındaydık… Hilmi Özkök tanık olarak, o dönem 2. Başkan olan İlker Başbuğ da sanık olarak Silivri’deydi…
Hilmi Özkök, ilk günkü tanıklığının ardından dün de avukatların ve sanıkların sorularını yanıtlamak üzere mahkemedeydi. Özkök her ne kadar Fikret Bila’ya “Silah arkadaşlarımı acı çektiğim için Silivri’de ziyaret etmedim” dediyse de, aslında yüzünde farklı bir “acı” işareti vardı…
ÖZKÖK’ÜN PERFORMANSI
Nasıl bir acı olduğunu tarif etmeye çalışayım. Örneğin Hâkim üye Sedat Sami Haşıloğlu, Özkök’e “hangi gazeteler sizi yıpratmaya çalıştı” diye soruyor. Özkök bazı yayınları sıraladıktan sonra belirtiyor: “O yayınlar nedeniyle, görev performansım olumsuz etkilendi.”
“Performansı gazete haberleriyle düşen bir Genelkurmay Başkanı, kim bilir başka nelerden etkileniyordur” diye düşünmeden edemedim doğrusu… Umarım Özkök 1 numarayken, kimi devletler de böyle düşünmemiştir!
Hâkim üye Sedat Sami Haşıloğlu “2001-2002’de ABD Ecevit hükümetine darbe yaptı ve size Genelkurmay Başkanı olma yolunu açtı” diye özetleyebileceğimiz Doğu Perinçek tespitlerini sordu Hilmi Özkök’e… Özkök, “Perinçek’in görüşlerine saygı duyuyorum ama Genelkurmay Başkanı olmam rutindir” diyerek, o acıyı biraz daha sergiledi!
Özkök sonrasında, Perinçek’in yazılı sorusu karşısında da “Kıvrıkoğlu’nun süresinin bir yıl uzatılmak istendiği konusundan haberdar olmadığını” belirtti! Haber Tanzanya’da bile duyulmuştu ama demek o sırada Kara Kuvvetleri Komutanı olan Hilmi Özkök duymamıştı!
ÖZKÖK’ÜN TUNCAY ÖZKAN’A AÇTIĞI DAVA
Ardından Hâkim üye Sedat Sami Haşıloğlu, Özkök’e Mustafa Balbay’ın günlüklerinden bazı satırlar okudu. Özkök aktarılanların çoğundan ya haberdar değildi, ya da katılmıyordu o görüşlere… Balbay, “o zaman ben neden sanığım” diye sormuştur kendine eminim…
Bir ara Hilmi Özkök, Tuncay Özkan’ın KanalTürk’te Cüneyt Arcayürek’le birlikte yaptığı programda, kendisine “salak” dediğini söyledi. Özkök’ün bu “tanıklığı” üzerine Tuncay Özkan sinirlenerek bulunduğu en arka sıradan öne doğru yürüdü ve Hâkim’den söz hakkı istedi.
Pek söz vermeyen, verince tek soruyla sınırlayan Hâkim’in dalgınlığına gelmiş olmalı ki, Tuncay Özkan’a söz hakkı verdi. Muhtemelen pişman da oldu.
Çünkü Tuncay Özkan, programda öyle bir söz söylemediğini, o sözün söylenmediği halde programın deşifresine bilerek koyulduğunu, bunun mahkemede tespit edildiğini, bu nedenle açılan davadan beraat ettiğini anımsattı!
Hâkim, Hilmi Özkök’e sordu: “Bu davadan ve beraattan haberiniz var mı?”
Hilmi Özkök’ün yüzündeki acı dev ekrana yansıyor ve eski 1 numara “hayır” yanıtı veriyordu! Oysa Özkök, emekli olmasından bir gün önce 30 Ağustos’ta o davayı hem de 301’den açtırmıştı!
O an Özkök’ün yüzüne yansıyan acıyı gören herhangi biri, 1 numaranın “tanık mı, yoksa sanık mı” olduğunu, eminim anlamazdı!
Biz de anlamadık…
Ama iki günün ardından Özkök’ün tanık olmadığından artık emindik. Zira Hilmi Özkök herhangi bir darbe girişimine tanık olmamıştı!
O zaman dava da bitmiştir!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
4 Ağustos 2012
SİLİVRİ’DEKİ ZAFER İŞARETLERİ
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 20/07/2012
Özel Büro isimli internet sitesi, Kürt mafyasına karşı mücadele etmek için 1 milyon motorize ekip kuracakmış. Tamamı silahlı ve telsizli bu hareketli birlik, mafyayı çökertecekmiş.
İnsan duyunca gülümsüyor haliyle ve aklına şu soru geliyor. Hadi 1 milyon kişiyi buldunuz, hadi oldu da 1 milyon silahı da buldunuz. Peki, 1 milyon telsizi ve motoru nasıl buluyorsunuz?
Bir motor firmasının kulağa fısıldadığı reklam maksatlı balon değilse, bir deli saçmasıdır en fazla.
Ama yok, biri ciddiye almış, bir gazeteci! 2006 yılında haber yapmış, şimdi o haberini de Ergenekon davasında tanık olarak mahkemeye anlatıyor. Mahkeme de, Ergenekon örgütünü ortaya çıkaran(!) bu müthiş haberi her ayrıntısıyla inceliyor.
Öyle ki, sanıkların tanığa yönelttiği sorular ve tanığın sorular karşısında “hatırlamıyorum” kaçamağına sarılması, mesleğimiz açısından üzücüydü. Duruşmayı birlikte izlediğimiz Cumhuriyet Gazetesi yazarı Ümit Zileli’yle, mesleğimiz adına utandık!
AYDIN KUCAKLAŞMASI
Evet, dün Silivri’deydim. Türkiye’nin en aydınlık yüzlerinin, en birikimli siyasetçi, gazeteci, akademisyen ve askerlerinin topluca yargılandığı, daha doğrusu onların yargılayanları yargıladığı salondaydım.
Sabah henüz duruşma başlamadan önceki o kısa zamanı büyük kucaklaşmalar dolduruyor. Sanıklar, izleyicilerle kucaklaşıyor. Ama ne kucaklaşma…
İnsanların birbirine dokunmadan nasıl kucaklaşabildiklerini, insanların gözleriyle nasıl anlaştığını ancak Silivri’de öğrenebilirsiniz.
Hele ilk arada Doğu Perinçek ile Tarık Akan ve Rutkay Aziz’in gözleriyle ve sözleriyle kucaklaşmaları görülmeye değerdi. Ayrıntıları Aydınlık muhabiri Sezim Özadalı’nın haberinden okuyacaksınız…
SİLİVRİ’DEKİ ÖĞRETMENLERİM
Ya benim kucaklaşmalarım?
Doğu Perinçek’le kucaklaştım önce… Değerli ustam, Silivri duruşmalarında bile “öğretmeye” ara vermedi. Önceki günkü yazımda yanlış kullandığım bir kelimeyi anımsattı, doğrusunu söyledi. Büyük öğretmenlerin o aydınlatan yüzü ve kalemi, rotamız olmayı, ufkumuzun ötesini bize göstermeyi her şart altında sürdürüyor…
Değerli gazeteci ustalarımdan Hikmet Çiçek, eleştirilerini sıraladı, tavsiyelerde bulundu; her zamanki gibi çok yararlanacağım…
Mehmet Bedri Gültekin, Turan Özlü, Erkan Önsel’le kucaklaştık sonra… Arguvan’dan selam getirdim Bedri ağabeye, eski mücadele arkadaşlarından… Erkan ağabey eczacı ya, her şart altında eczacılık yapıyor, kullandığım ilaçların dozajıyla ilgileniyor…
Mehmet Perinçek’le sarıldık sonra… Motorize ekip masalı anlatılırken kürsüde, o akademisyen titizliğiyle okuyor ve çalışıyordu oturduğu yerde… Birlikte ilk gözaltına alındığımız o eski günlerde, Beyazıt’ta, “çıkınca ilk yapacağımız” şey aynıydı. Yapmıştık da… Şimdi bir daha yapacağız!
Oktay Yıldırım, Levent Göktaş, Mustafa Balbay’la kucaklaştık sonra… İnsan ilk tanışmada nasıl kucaklaşır ki? Düşünün işte…
Sonra en deneyimli Ergenekon sanığı Muzaffer Tekin’le kucaklaştık… Güzel tesadüf; Kıbrıs Barış Harekâtı’nın yıldönümünde…
KAZANACAĞIZ!
Bugün size Ortadoğu’yu, Suriye’yi, Irak’ı, bölgeye yönelik ABD planlarını yazmadım.
O planlara direnecek isimlerin yargılandığı Silivri’yi yazdım. Çünkü Silivri’deki direniş, kazanacağımızı işaret ediyor!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
20 Temmuz 2012