Posts Tagged Ortadoğu

ABD’nin İran planı

Siyaset ve Uluslararası Çalışmalar Enstitüsü’nün (IPIS) İran’ın başkenti Tahran’da düzenlediği “Saldırı Altında Uluslararası Hukuk” konferansına yazılı sunduğum görüşlerimi Ufuk Ötesi’nde siz Cumhuriyet gazetesi okurlarının da dikkatine sunacağım. 

Çünkü İran üzerindeki ABD-İsrail baskısı ve emperyalizmin İran planlaması, doğrudan ülkemizi ve bölgemizi ilgilendiriyor, geleceğimizi etkiliyor. 

1. Nükleer çifte standart

Nükleer silahlanma konusunda endişeli olan tüm ülkeler, öncelikle İsrail’in nükleer silahı olup olmadığını resmileştirmelidir. 

Biliyoruz, İsrail’in nükleer silahları var, uzun yıllar önce ABD desteğiyle geliştirildi ama resmi olarak varlığı gizleniyor. 

Peki nükleer silah sahibi ülkeler, nükleer silahları olduğunu ilan etmişken, İsrail’in nükleer silahları neden gizleniyor? Ortadoğu’da İsrail’in nükleer silahının olduğu kabul edilirse, bölgedeki diğer ülkelerin de edinme hakkı doğar diye… 

Nükleer silahlanma konusundaki bu çifte standart, uluslararası hukukun şu anda en temel sorunlarının başında gelmektedir.

2. İsrail’i durdurmak isteyen, ABD’ye karşı durmalı

İsrail, ABD Başkanı’nın ifadesiyle ABD emperyalizmin Ortadoğu’daki ileri karakoludur. İsrail, Almanya Başbakanı’nın ifadesiyle, Avrupa’nın kirli işlerini yapan taşerondur.

Bu nedenle Ortadoğu’nun asıl sorunu İsrail değildir, emperyalist ABD’dir. Emperyalist ABD’nin siyasi, askeri, istihbari ve ekonomik desteği olmasa, İsrail saldırganlığı da olmaz. ABD varsa İsrail tehdidi vardır, ABD yoksa İsrail tehdidi yoktur.

O nedenle bölge ülkeleri okun ucunu ABD’ye yöneltmelidir. 

Bölge ülkelerinin Amerikancılık yaparak İsrail’e karşı çıkmaları gerçekçi değildir, işlevsel değildir, etik değildir. 

3. ABD’nin İsrail hegemonyasında yeni Ortadoğu planı

ABD İsrail hegemonyasında yeni bir Ortadoğu düzeni kurmaya çalışıyor.

ABD 1990-2005 arasında 15 yıl Irak’ı hedef aldı, 2010-2025 arasında 15 yıl Suriye’yi hedef aldı, şimdi de 15 yıl boyunca İran’ı hedef almak istiyor. 

Bu amaçla ABD bölgede İran’a karşı bir cephe inşa etmeye çalışıyor: İran’ı kuzeyinden Güney Kafkasya’dan, batısından Türkiye ve Irak’taki üsleri üzerinden, güneyinden Körfez’deki üsleri ile kuşatmak istiyor. Ve ABD Pakistan’ı da İran’ı doğusundan çevrelemekte kullanabilmek için zorluyor. 

4. ABD Kuşak ve Yol’u Ortadoğu’da düğümlemek istiyor

Emperyalist ABD’nin ana stratejik hedefi Çin’dir.

ABD, Çin’in liderlik ettiği Kuşak ve Yol’u, Ortadoğu’da düğümlemek istemektedir. ABD sponsorlu Hindistan-Ortadoğu-Avrupa (IMEC) Koridoru bu amaçladır. 

ABD bunun altyapısı için Arap ülkeleriyle İsrail arasında İbrahim Anlaşmaları yapmaya çalışıyor, bu koridor için stratejik önemde olan Gazze’yi işgal ediyor, Filistinlilerden arındırarak bir emlak merkezi yapmaya çalışıyor. 

5. Beşli güvenlik mekanizması

İsrail hegemonyasına, İsrail saldırganlığına karşı “beşli bölgesel güvenlik mekanizması” oluşturulması tarihi bir ihtiyaçtır. 

Türkiye, İran, Mısır, Suudi Arabistan ve Pakistan’ın oluşturacağı bu beşli mekanizma, İsrail’in Filistin’de, Lübnan’da, Suriye’de, Yemen’de ve İran’da süren saldırganlığına karşı en gerçekçi caydırıcılık olacaktır.

Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
20 Kasım 2025

, , ,

Yorum bırakın

BOP-KYG çatışması

Önceki yazımızda güncellenen BOP’a, Trump’ın BOP’una işaret etmiştim. Önceki BOP, ABD’nin belirlediği Büyük Ortadoğu coğrafyasında “sınır ve rejim” değiştirme hedefliydi, “yeni ulus inşa etmeyi” amaçlıyordu. 

Trump’ın BOP’unda, “yeni ulus inşası” yok. Daha doğrusu, önceki gibi bir ulus inşası programı yok, doğrudan ABD’nin üstlendiği bir ulus inşası yok. Ne var peki? Federasyonlar var, konfederasyonlar var, Büyük İsrail var, ABD’nin “esas düşmanlarına” karşı bölgesel (federatif) işbirlikleri var, ittifaklar var. Ve bunların sonuçları olarak elbette yine dolaylı olarak yeni ulus inşası var.

ABD’nin hedefi: Çin-Rusya-İran

ABD Büyükelçisi Tom Barrack’ın sıraladığı o ülkeleri anımsayalım: İsrail, Türkiye, Irak, Suriye, Ürdün, Lübnan, Körfez ülkeleri, Azerbaycan, Ermenistan… 

Dikkat ederseniz İran (ve de Mısır) yok. Çünkü İran hedef. Dahası listeyi oluşturan coğrafyadan, İran ile birlikte Rusya’nın da hedef alındığı anlaşılıyor. 

Kimi ABD belgelerinden biliyoruz ki ABD’nin “büyük stratejisi”, Çin-Rusya-İran işbirliğini hedef alıyor.

İşte meselenin esası da budur: 

– Trump’ın BOP’u Çin-Rusya-İran’ı hedef alıyor. 

– Trump’ın BOP’u, Çin’in liderlik ettiği Kuşak ve Yol Girişimi’ni (KYG) ve onun sonucu olacak Büyük Avrasya Ortaklığını hedef alıyor. 

– Trump’ın BOP’u, KYG’yi Büyük Ortadoğu coğrafyasında durdurmaya çalışıyor.

Nasıl mı? Madde madde anlatayım:

Enerji-politik tablo

1) ABD, KYG’ye karşı IMEC’i, yani Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Koridoru’nu hayata geçirmek istemişti. Aksa Tufanı, o projeyi rafa kaldırmıştı. Trump “Gazze Planı” ile raftan indirmeye çalışıyor.

2) İsrail, doğusundaki Hindistan-Körfez ve batısındaki Kıbrıs-Avrupa hatlarının merkezi yapılmaya çalışılıyor. 

3) Katar gazının hem Suriye’ye hem de İsrail’e ulaştırılması projesi hazırlanıyor.

4) ABD, Irak Kürdistanı bölgesi ile 110 milyar dolarlık enerji anlaşması imzaladı. (Bağdat anlaşmaya karşı çıktı.) ABD Suriye’nin kuzeydoğusundaki petrol alanları için de benzer hazırlığı yapıyor.

5) İsrail, Doğu Akdeniz’de İsrail-Kıbrıs-Yunanistan hattı inşa ediyor. (İsrail medyasında son dönemde KKTC’yi ve adadaki Türk askerini hedef alan haber analizlere ve tehditlere dikkat.)

ABD’nin Zengezur müdahalesi

6) Güçlendirilmiş Azeri gazının bir yandan Suriye ve İsrail’e, diğer yandan da Karadeniz üzerinden LNG gemileriyle Ukrayna’ya ulaştırılması anlaşmaları yapıldı.

7) ABD, Zengezur Koridoru’nu işleterek Kafkasya’ya girmenin peşinde. ABD Büyükelçisi Tom Barrack koridorun ABD’li şirket tarafından 100 yıllığına işletilmesini talep etti. Tarafların ne yazık ki bu talebi uygun gördüğü anlaşılıyor. ABD böylece hem Rusya ile İran’ın arasına hem de Kuşak ve Yol’la entegrasyonu kritik önemde olan Orta Koridora yerleşmiş oluyor.

Paranın akış yönü

Bu tür çok boyutlu meselelerin analizindeki en önemli veriler; boru hatlarının yönü, gemilerin rotası, ticaret koridorlarının konumu ve paranın akış şeklidir. 

Esasa gelirsem: Emperyalist ABD ve ileri karakolu siyonist İsrail, çıkarlarını gözetiyor. Ülkelere demokrasi, toplumlara barış, halklara özgürlük elbette ve gerçekten umurlarında değil. Tersine bu kavramlar, emperyalist ABD’yi bölgeden atarak hayata geçirilebilir. Bu coğrafyada bu kavramların kör-topal kalmış olmasının asıl sorumlusudur emperyalist saldırılar, işgaller, sömürüler… 

Son 150 yıl, Britanya İmparatorluğunun, Çarlık Rusya’sının ve emperyalist ABD’nin çıkarları için bölge halklarını kullanmasının tarihidir aynı zamanda. Tarihi doğru okumak, bugün dünden daha da kritik önemde.

Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
4 Ağustos 2025

, , , , , , , , , ,

2 Yorum

İsrail’in hedef listesi

İsrail’in geçen yüzyılın başından beri Filistin topraklarını adım adım işgal ederek genişlemesi, artık yeni bir aşamada. İsrail bu yüzyılda, diğer çevre ülkelere doğru genişleme stratejisi izleyecek. Bir yandan Lübnan ve Suriye topraklarında, fırsat bulunca da Ürdün ve Mısır topraklarında genişlemeye çalışacak İsrail.

Kuşkusuz İsrail’in genişleme stratejisinin arkasında ABD var ve bu nedenle mesele “Ortadoğu’nun İsrail sorunu” olmaktan çok, “Ortadoğu’nun ABD sorunu”dur.

ABD, yeni dönemde, “İsrail hegemonyasında yeni bir Ortadoğu” dizayn etmeye çalışıyor. İsrail, ABD emperyalizminin ileri karakoludur ve eski ABD Başkanı Joe Biden’ın ifadesiyle, İsrail olmasaydı, ABD çıkarlarını savunmak için bir İsrail kurmak isteyecekti!

İsrail’in genişleme stratejisi

İsrail, Beşar Esad’ın devrilmesini fırsata çevirip 1967 savaşından sonra işgal ettiği Golan Tepelerini genişletmeye çalışıyor şu anda. En son ABD’nin Suriye valisi rolündeki Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack’ın ifadesiyle, bu topraklar 400 kilometrekareydi. 

Soykırımcıı Netanyahu yönetimi bu toprakları elde tutmak ve adım adım daha da genişletmek üzere sürekli askeri üs inşa ediyor Suriye topraklarında. İsrail’in üs sayısı 10’u buldu ve bunlardan biri Suriye’nin başkenti Şam’a sadece 40 km yakınlıkta. 

İsrail diğer yandan Suriye’nin güneybatısındaki Dürzi bölgesini önce askersizleştirmek, ardından özerkleştirmek istiyor. Böylece Dürzi bölgesini Suriye ile arasında tamponlaştırmayı hedefliyor. İsrail aynı zamanda buradan, SDG’nin (Omurgasını PYD/YPG’nin oluşturduğu örgüt) kontrolündeki kuzeydoğu bölgesine bir koridor açmaya uğraşıyor. Bu koridoru öncelikle SDG bölgesine hamilik yapmakta ama ardından da Irak-Türkiye hattında “savunma basıncı” oluşturmakta kullanmak istiyor. 

İsrail, sadece Suriye’deki Dürzi bölgesine değil, Lübnan topraklarındaki Dürzi bölgesine de hamilik yapma niyetinde. Dahası burada da ABD’nin desteğiyle Hizbullah’ı geriletip, tampon bölge kurmak, bazı bölgeleri de işgalle ele geçirmek niyetinde.

Sıra Mısır’da mı?

Tam da bu süreçte, özellikle ABD’de “yeni muhafazakâr” (Neo-Con) çevrelerde, “İsrail’in yeni hedefinin Mısır” olabileceği tartışılıyor. İsrail’in ABD’yle birlikte yürüttüğü Gazze Planı’nın başarısının Mısır’ı geriletmekten ve Gazze’deki Filistinlileri Mısır’da ele geçirilecek topraklara sürmekten geçtiği hesaplanıyor.

ABD ve İsrail için “Filistinlisizleştirilmiş yeni Gazze”, İsrail’in “Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Koridoru”nda (IMEC) merkezi rol alması demek. Bu koridor ise emperyalist ABD’nin Çin’in liderliğindeki Kuşak ve Yol’u bölgede kesebilmesinin yolu… 

Yine Filistin’de “tam hakimiyet” için, Filistinlileri yerleştireceği Ürdün topraklarında da gözü var İsrail’in.

Barrack: Güçlü ulus-devletler İsrail için tehdit

ABD Başkanı Donald Trump açık açık söyledi: Beyaz Saray’daki masasını gazetecilere gösterip, masanın Ortadoğu olduğunu ve cebinden kalemini çıkarıp, kaleminin de İsrail olduğunu belirtti. 

Yani “Ortadoğu büyük ama İsrail küçüktü” Trump’a göre ve dolayısıyla İsrail’in de yeni toprakları olmalıydı!

Nitekim ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi (ve Ankara Büyükelçisi) Tom Barrack’ın sözleri de Trump’ın hedef gösterdiği genişlemeye işaret ediyor. Barrack, “Güçlü ulus devletler bir tehdittir. Özellikle Arap devletleri, İsrail için bir tehdit olarak görülür” dedi (AA, 21.7.2025).

Barrack’ın kastettiği güçlü ulus devletler hangileri? Bölgedeki en güçlü Arap ulus devleti, Mısır’dır, bu da Neo-Con’ların “sıradaki İsrail hedefi: Mısır” yaklaşımına uymaktadır.

Esad’ın kritik rolü

İsrail’in bu yayılmacılığına çeyrek yüzyıldır barikat kuran bölgedeki esas güç İran’dı. İran, direniş ekseni ile İsrail üzerinde basınç uygulayarak onun “çevre genişlemesine” engel oluyordu. Irak, Suriye, Lübnan hattı üzerinden yapılan bu basınç, ABD’nin operatörlüğünde etkisizleştirilmeye çalışıyor.

Burada kritik önemdeki ülke Suriye’ydi. Beşar Esad’ın rolü tarihiydi. Esad’ın devrilmesi İsrail için altın fırsat oldu. Şimdi “Suriye’deki İran’ı temizlemeye” çalışıyor; böylece İran-Lübnan ve İran-Filistin bağını kesmeye uğraşıyor. 

İsrail, Lübnan ve Suriye’deki genişleme stratejisini önleyemesin diye İran’ı da ABD’nin desteğiyle askeri basınç altında tutmak istiyor.

Batı Asya Birliği

Görüleceği üzere emperyalist ABD ile siyonist İsrail, Ortadoğu’yu yeniden dizayn etmek istiyor. Barrack’ın yüzyıl önceki anlaşmaların “yanlış harita” çizdiğine atıfla “yeni haritaya” işaret etmesi ve bölge için “Osmanlı millet sistemi” önermesi, bu amaçladır. İşte Dürzi meselesi de Kürt meselesi de ABD ve İsrail için bu hedefin içindeki yeri değerindedir.

Ortadoğu ya da daha doğru bir coğrafi isimlendirmeyle, Batı Asya ne yapmalıdır? Asıl mesele budur. 

ABD’nin planlarından fırsat umanlar da günün sonunda aslında ABD’nin hedefidir. Mesele asıl bu ülkelerin doğru konumlanabilmesidir öncelikle.  

Süreç, inişli çıkışlı ilerliyor. ABD ve İsrail’in bu atağı, ne Ortadoğu’daki ne de dünyadaki asıl ilerleme yönüne işaret ediyor. Dolayısıyla bu stratejik saptamaya uygun olarak, bölge ülkelerinin “Küresel Güneyci” bir perspektifle, bölgesel işbirliği amaçlaması, Batı Asya Birliği’ni hedeflemesi gerekiyor.

Mehmet Ali Güller
CGTN Türk
22 Temmuz 202
5

, , , , , , , , , , ,

Yorum bırakın

ABD’nin yeni harita niyeti

Mesele ne rejim meselesidir ne de nükleer meselesidir. Mesele harita meselesidir, mesele İngiltere ve Fransa yerine, yüzyıl sonra bölgenin haritasını ABD’nin çizmek istemesi meselesidir.

Beyaz Saray’daki anlaşma

İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, Beyaz Saray’daki koltuğuna 10 gün önce oturan Donald Trump’la görüşmek üzere Washington’a gitmeye hazırlanıyordu. Uçağa binmeden önce havalimanında şöyle dedi: “Hamas ve Hizbullah’a düzenlediğimiz saldırılarla Ortadoğu’nun haritasını yeniden çiziyoruz. Ancak Başkan Trump ile yakın çalışarak, haritayı daha da iyi bir şekilde yeniden çizebileceğimize inanıyorum” (AA, 2.2.2025).

ABD Başkanı Trump, Netanyahu ile Beyaz Saray’da görüşmesinden bir gün önce Oval Ofis’te gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtlıyordu. Batı Şeria’nın İsrail tarafından ilhak edilip edilmeyeceğine dair bir soruya şu yanıtı veriyordu: “İsrail toprak bakımından kesinlikle küçük bir ülke. Bakın masam Ortadoğu olsun, bu elimdeki harika kalem de, hatta kalemin üst kısmı da İsrail” (AA, 3.2.2025).

Barrack’ın misyonu

Trump, dedesi Lübnan göçmeni olan işadamı arkadaşı Tom Barrack’ı Ankara’ya ABD Büyükelçisi olarak gönderdi ve onu aynı zamanda ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi yaptı. Barrack Suriye’de cumhurbaşkanı Şara ve SDG Komutanı Mazlum Abdi’yle görüştü. Ve kamuoyuna sürekli “Yüzyıl önceki anlaşmalar ve haritalar” yanlıştı mesajı verdi, “Kürtlere haklarının verilmediğini” savundu, Lozan’ı hedef aldı. 

Özetle ABD Büyükelçisi Tom Barrack, bu söyledikleriyle aslında Ortadoğu’da Kürtler ve Yahudiler lehine yeni harita çizilmesini fiilen savunmuş oldu. Öyle ki Barrack “İsrail’in Suriye’de 400 kilometrekarelik tampon bölge kontrolü ele geçirdiğini” söyleyerek “harita çizmeye başladıklarını” bile söylemiş oldu.

İsrail hegemonyasında yeni Ortadoğu

İşte İsrail’in İran’a saldırısı bunun içindir, Ortadoğu’da yeni harita çizmek içindir.

ABD, 90’lar ve 2000’lerde Irak’a karşı, 2010’lar ve 2020’lerin ilk yarısında Suriye’ye karşı ”yeni harita çizme” saldırıları yaptı. Şimdi de İran’a karşı “yeni harita çizme” saldırısı başlattı.

Çünkü Washington “İsrail hegemonyasında yeni bir Ortadoğu” inşa etmek istiyor: İsrail’in genişlediği, Ortadoğu’da enerji ve ticaret yolu merkezi olduğu, Arapların İsrail’i tanıdığı ve gücünü kabul ettiği, Kürtlerin İsrail’e müttefik yapıldığı bir Ortadoğu… 

Peki bu hayata geçer mi? 

ABD’de İran yarılması

İran, büyük Atlantik propagandasına rağmen, Irak ya da Suriye olmadığını sahada gösteriyor. Öte yandan dünya ve küresel güç mücadelesinin yönü değişiyor. 

Ve ABD’de bu konuda “iç cephe bütünlüğü” yok: ABD halkının çoğunluğu Ortadoğu’da yeni bir macera istemiyor. ABD Kongresi Trump yönetiminin İran’a karşı savaşa dahil olmaması için yasaklayıcı bir tasarı çıkarıyor. ABD Ulusal İstihbarat Direktörü Tulsi Gabbard, Trump’ı yalanlayarak “İran’ın nükleer silah üretmediğini” açıklıyor. İran konusunun Trump’a seçim kazandıran MAGA cephesini böldüğü belirtiliyor… 

Türkiye ne yapmalı?

35 yılda Irak, Suriye ve İran… 

İran engeli aşılırsa bu sıranın nasıl takip edeceği ortada. Ankara’nın Irak ve Suriye hatalarını İran’da tekrarlaması, kendi felaketimiz olacaktır.

Türkiye bu gerçeği görerek stratejik pozisyon almalıdır. Tarafsızlık masalı, ABD ve İsrail’e taraf olmaktır fiilen; Türkiye yarını düşünerek bugün komşusu İran’dan taraf olmalıdır. Taraf olarak, İsrail’e dolaylı istihbarat sağlayan Kürecik Radarı ile İncirlik Üssü’ne el konulması bile yeterli olacaktır. 

Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
19 Haziran 2025

, , , , , , , , , , , ,

Yorum bırakın

Emperyalizmin iki karakolu

Emperyalizmin siyasi sözcüleri bazen öyle net konuşurlar ki, bir kitapta anlatacağınız konu, çırıl çıplak ortaya seriliverir.

İngiliz Muhafazakar Parti lideri Kemi Badenoch’un sözleri de öyle oldu. Badenoch, Hamas tartışmalarına değindiği konuşmasında aynen şöyle dedi: “Tıpkı Ukrayna‘nın Batı adına Rusya’yla savaşması gibi İsrail de İngiltere adına savaşıyor” (Odatv, 25 Mayıs 2025).

İngiltere’nin ileri karakolu olarak Ukrayna

Bir grup gazeteci olarak birlikte yazdığımız Ukrayna: Tarih Yapan Savaş (Kırmızı Kedi, 2022) kitabında işte tam olarak bunu anlatmaya çalıştık: Öyle iddia edildiği ve medyada işlendiği gibi diktatör bir Rus liderin komşusuna sebepsiz saldırısı değildi bu, ABD’nin NATO’yu genişletme planının artık Moskova’ya dayanmasıydı, emperyalizmin stratejistlerinin ifadeleriyle Rusları Asya içlerine doğru çekilmeye mecbur etme stratejisiydi. Putin, Rusya’yı kuşatan bu çevrelemeye karşı, zorunlu bir “yarma harekatı” yapmıştı. Öncesinde Batı’ya ortak güvenlik mimarisi ve güvenlik garantileri anlaşması gibi seçenekleri sunmuş ama yanıtsız kalmıştı. 

Bu gerçek, kimi sol kesimlerde bile anlaşılmadı. Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından Rusya’nın kapitalist modelde örgütlenmesinden hareketle, bu ülkeyi emperyalist ilan ederek, olayı Batı’nın penceresinden bile okuyanlar oldu.

İşte İngiliz Muhafazakar Parti lideri Badenoch, gerçeği çırılçıplak ortaya koyuyor, “Ukrayna, bizim adımıza Rusya’yla savaşıyor” diyor. Böylece Ukrayna’nın Atlantik cephesinin Rusya’ya karşı “ileri karakolu” olduğunu belirtmiş oluyor.

İsrail karakol ülke olarak tasarlandı

İngiliz lider, aynı şekilde İsrail’in de İngiltere adına savaştığını belirtiyor.

Evet, İsrail önce İngiliz emperyalizminin, ardından da ABD emperyalizminin Ortadoğu’daki ileri karakolluğunu yaptı. Bu ülke, en başından itibaren, emperyalizmin Ortadoğu’daki çıkarları için tasarlandı. 

İsrail’in “kurucu babası” Theodor Herzl, daha yola çıkarken Yahudi devletinin misyonunu “ileri karakol” olarak ilan etmişti. Ünlü Der Judenstaat (Yahudi Devleti) kitabında aynen şöyle diyordu: “Avrupa için biz, orada (Filistin) Asya’ya karşı korunma duvarının bir parçası, barbarlığa karşı uygarlığın ileri karakolu olabiliriz.” (Walter Hollstein, Filistin Sorunu, Yücel Yayınları, 1975, s. 69)

İşte İngiliz Muhafazakar Parti lideri Badenoch tam olarak Herzl’i doğrulamış oldu. İsrail, emperyalizm adına, Batı adına, sözde uygarlık adına barbar gördükleri Asya’ya karşı bir ileri karakoldur.

ABD için İsrail’in anlamı

Önceki ABD başkanı Joe Biden’ın sözleri de gerçeği çırılçıplak ortaya koyan türdendi. 

Başkanlığı sırasında İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu’nun Gazze’de Filistinli soykırımına tam destek veren Biden, Senatörken 1986’da aynen şöyle demişti: 

“Eğer İsrail olmasaydı, ABD bölgede kendi çıkarlarını korumak için bir İsrail yaratmak zorunda kalacaktı. Tekrar söylüyorum, ABD, bölgede bir İsrail üretmek zorunda kalacaktı!”

Evet, Ortadoğu’yu İngilizlerden devraldıktan sonra ABD, ileri karakolu olan İsrail üzerinden bölgedeki çıkarlarını geliştirmeye çalıştı hep…

Emperyalist gözlükten görünen

Görüleceği üzere Ukrayna Doğu Avrupa’da Ruslara karşı, İsrail Ortadoğu’da Asya’ya karşı Atlantik cephesinin, ABD’nin, İngiltere’nin “ileri karakolu” durumundadır. 

Batı, Ukrayna ve İsrail’e kendi adlarına rakipleriyle çarpışarak onları zayıflatsın, kendi çıkarlarını uygulayacakları alan açsın diye yatırım yapıyor.

Bu olguyu atlayarak yapılacak analizler, hem gerçeği ıskalar hem siyaseten yanlış pozisyon alınmasını sağlar ama hem de ABD-İngiltere gözlüğüyle Rusya ve İran karşılığına yol açar. 

Mehmet Ali Güller
CGTN Türk
27 Mayıs 2025

, , , , , , , , , , , ,

1 Yorum

Trump’ın ‘ara güç’ taktiği mi?

ABD aynı anda hem Rusya’yla hem İran’la müzakere yürütüyor. Bu iki müzakere sorunlara gerçekten çözüm arama amaçlı mı yoksa Washington’un baş rakibinin müttefiklerini “ara güç yapma” hamlesi mi?

ABD’nin asıl hedefi, baş rakibi Çin sonuçta. Bunu yaparken de Çin’in müttefiklerini azaltmak istediği elbette düşünülebilir. Nitekim AB’yi dışlamak pahasına Rusya’yla başlattığı normalleşme, çoğunlukla “tersine Kissinger stratejisi” olarak yorumlandı. 

Trump’ın hem Doğu Avrupa’daki hem Ortadoğu’daki temel meseleleri iyi-kötü bir çözüme bağlayarak Çin’e karşı daha net harekete geçmek istediği anlaşılıyor.

Rusya ve İran Çin’e sırtını dönmez

Peki Moskova ve Tahran, Çin’e arkasını döner mi? İşte Washington’un yürüttüğü stratejinin açmazı burada: Putin ve Hamaney, ABD’yle “normalleşmek” pahasına Çin’e sırtını dönmez ama Trump’ın bu çabasından fazlasıyla yararlanırlar.

Öte yandan Trump’ın izlediği çizgi, Çin’in müttefiklerini ara güç yapmaya çalışırken, ABD’nin müttefiklerini ara güce dönüştürebilme olasılığı da taşıyor. Transatlantik bir çatlaktan bahsedebiliriz; bu çatlağın AB’yi özellikle ABD’nin başlattığı küresel ticaret savaşı nedeniyle Çin’le daha yakın olmaya itebileceğini söyleyebiliriz.  

Kısacası süreçler karmaşık ve öngörülemez nitelikte. Çünkü yeni bir düzenin doğum sancılarını yaşıyoruz.

ABD’nin Rusya ve İran’la müzakereleri

ABD’nin Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Wittfof geçen hafta önce Moskova’da Vladimir Putin’le görüştü ardında da Umman’da İran Dışişleri Bakanı Abbas Erakçi ile… 

Her iki görüşme de olumlu nitelendi:

Kremlin, Moskova’daki 4 saatlik Putin-Witkoff görüşmesinden sonra yaptığı açıklamada “Ukrayna krizinin çözümü, çeşitli yönleriyle ele alındı” dedi. Beyaz Saray ise görüşmeyi “Ukrayna’da ateşkes ve nihai barışa yönelik müzakerede yeni bir adım” diye değerlendirdi. 

Umman’daki ABD-İran “dolaylı” görüşmesi için Tahran “iki taraf da kabul edilebilir bir anlaşmaya doğru ilerlemekte istekli” derken, Beyaz Saray “görüşmeler çok pozitif ve yapıcı geçti” dedi. 

Güzel. Ukrayna’da barış ve İran’la normalleşme, elbette Türkiye’nin de çıkarına.

Neden Witkoff?

”Müzakereci” açısından bu görüşmelerde bir tuhaflık vardı. Tamam, ABD’nin Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witfoff, İran’la “nükleer meseleleri ve yaptırımları” konuşacak en doğru kişi. Adı üstünde, görevi ABD’nin Ortadoğu işleri… 

Ama Witkoff’un aynı zamanda Putin’le müzakere eden kişi de olması tuhaf değil mi? Rusya’yla neden ABD’nin Ortadoğu Özel Temsilcisi görüşür? Kaldı ki ABD’nin “Ukrayna ve Rusya Özel Temsilcisi” sıfatını taşıyan görevlisi var: Keith Kellogg. 

Ama nedense Washington, Rusya’yla ilgili görevlisi yerine Ortadoğu’yla ilgili görevlisi üzerinden Moskova’yla müzakere etti.

Kellogg’un çok tartışılan ve sonradan ”sözlerim çarpıtıldı” dediği “The Times röportajı” mı nedeni? Sanmıyorum. O röportaj gazete tarafından “Ukrayna, savaş sonrası Berlin gibi bölünebilir” başlığıyla verildi ve haliyle tepki gördü. Ama aslında Kellogg bir gerçeğe, olası bir sonuca işaret ediyordu röportajında: “Ukrayna’nın batısına ‘güvence gücü’ olarak İngiltere-Fransa yerleşecek, doğusunu Rusya kontrol edecek. Ukrayna ve Rusya askerleri karşılıklı 15 km geri çekelecek ve ortada 30 km genişliğinde bir tampon bölge oluşturulacak.”

Trump’ın tercihi değil zorunluluğu

Sonuç olarak Washington’un Moskova ve Tahran’la müzakerelerinin olumlu sonuçlanıp sonuçlanmayacağı net değil ama ABD’nin muhataplarını müzakere masasına oturtan değil müzakere masasına kendi oturan olması önemli.

Rusya’da ABD açısından sürdürülemez bir durum vardı, Biden’ın “uzun savaş” stratejisi Rusya’yı caydırmaktan uzaktı. Trump için Putin’le barış aramak bir tercih değil zorunluluktu.

Aynısı Tahran için de geçerli. Trump İran’ı müzakere masasına önce şartlı oturtmak istedi, ama tehdit dolu mektubu reddedildi. Ardından “doğrudan müzakere” dedi ama Tahran’ın “doğrudan değil, dolaylı müzakere”sini kabul etmek zorunda kaldı. 

Tablo, çok kutuplu dünya inşasında inisiyatifin Küresel Güney’e geçtiğini göstermektedir. Kuşkusuz süreç uzun ve inişli çıkışlı olacak, ileri ve geri adımlar atılacak, zikzaklar yaşanacak ama 500 yıllık bir dönemin kapanmakta olduğunu net bir şekilde söyleyebiliriz.

Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
14 Nisan 2025

, , , , , , , , , , , ,

1 Yorum

Trump Erdoğan’la hangi konuda çalışmak istiyor?

“Tek adam rejimi”ne karşı “egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” eylemleri yapılırken dış politika yazmak, konuşmak, okumak zordur… 

Ama bugün içeriyi de etkileyen bir dış politika konusunu dikkatinize getireceğiz: ABD’nin Ortadoğu’daki işleri…

Trump’ın Erdoğan’a mesajı

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan Beyaz Saray’a gitmek istiyor, Beyaz Saray’da vereceği görüntü ile hem içeriye hem bölgeye mesaj vermek istiyor. 

Trump’ın da Erdoğan’ın bu isteğine sıcak baktığı anlaşılıyor: Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, bu ziyaretin altyapısını oluşturmak için Washington’da.

Bu arada Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, 16 Mart’ta ABD Başkanı Donald Trump’la bir telefon konuşması yaptı. İçeriği Ankara ve Washington tarafından detaylı paylaşılmadı ama Abdülkadir Selvi ana mesajı yazdı, hükümetten bir düzeltme gelmedi. Buna göre Trump Erdoğan’a şöyle demişti: “Bölgesel politikalarımızda sizinle çalışacağız” (Hürriyet, 21 Mart 2025).

Peki neydi ABD’nin bölgesel politikaları? ABD Ortadoğu’da önüne hangi işleri koyuyurdu? Türkiye’yle Ortadoğu’daki hangi işlerde birlikte çalışmak istiyordu?

Astana’ya veda mı?

İp uçları Selvi’nin yazısında var. Şöyle ki Türkiye, başardığı işlerin listesini ABD’ye sunuyor o yazıda: “Erdoğan’ın hamlesiyle dengeler değişti: Baas bitti, Şii hilali çöktü, Rusların sıcak denizlere inme rüyası sona erdi.” (Hürriyet, 21 Mart 2025). 

Peki “Erdoğan’ın hamlesi Rusya ve İran politikalarını engelledi” demek, Ankara’nın Washington’a “Astana bitti” mesajı anlamına gelmez mi? Türkiye Astana’ya veda ediyorsa, bölgede Rusya ve İran’la işbirliği yapmak yerine ABD’yle işbirliğini esas alacağı anlamına gelmez mi? 

Gelir. Bir dönüşüm olduğu ortada. Bunu ABD de görüyor. Nitekim Trump’ın Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff, Trump-Erdoğan görüşmesini değerlendirdiği açıklamasında iki kavram kullandı: Muhteşem ve dönüşümsel. (AA, 22 Mart 2025).

Dönüşümsel, Astana’dan Washington’un politikalarına dönüş anlamı taşıyor belli ki… 

S-400 – F35 dosyası

Astana’ya veda etmek ya da Astana’yı feshetmeden etkisiz bir platform olarak tutmak, haliyle Türkiye’nin İran ve Rusya’yla ilişkilerini olumsuz etkileyecektir, etkilemeye de başladı. Nitekim Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın İran’ın bölge politikalarını hedef alan sözleri Ankara ile Tahran arasında ince bir gerilime neden oldu geçen haftalarda… 

Rusya’yla sahaya yansıyacak olumsuzluklardan birinin S-400 olma riski belirmiş görünüyor. Trump’a yakın Fox News, ABD yönetimi yetkililerine dayandırdığı haber analizde şöyle dedi: “Trump, iki tarafın, Türkiye’nin S-400’leri çalışamaz hale getirecek bir anlaşmaya varması halinde Türkiye’ye F-35 uçaklarını satma fikrine açık” (AA, 21 Mart 2025).

Trump, Türkiye-İsrail normalleşmesi istiyor

ABD’nin Ortadoğu’daki en önemli işi İsrail’in güvenliğidir. İsrail’in güvenliği konusu ise birincisi İsrail’in genişlemesine, ikincisi de İsrail’in politikalarına itiraz edenlerin hedef alınmasına dayandırılmaktadır. 

Dolayısıyla bugün pratikte İsrail’in güvenliği, İran’ın güvenliksizliği demektir.

İşte Trump’ın Erdoğan’la çalışmak istediği asıl Ortadoğu işi budur. ABD, İsrail’in güvenliği için, İran’a karşı Türkiye’nin merkezinde olduğu yeni bir cephe inşa etmek istemektedir. Çünkü Suudi Arabistan’ın merkezinde olduğu İran karşıtı cephe, Çin’in Körfez-İran barışını sağlamasıyla işlevsizleşti. 

Trump bu amaçla, Türkiye-İsrail ilişkilerini normalleştirmek istiyor. 

Dolayısıyla Mayıs ayında yapılması planlanan Trump-Erdoğan görüşmesi, Ankara’nın bölge politikaları açısından kritik önemdedir.

Türkiye kabul edemez

AKP Hükümeti, sıcak paraya ihtiyacının kritik düzeyde olması nedeniyle, Batı’yla çalışmaya hevesli. 

Nitekim Avrupa güvenliğinde aktif rol almak istediğini açıkça ilan etti. Diğer yandan İngiltere’nin Ukrayna için oluşturmaya çalıştığı “Gönüllüler Koalisyonu”nda olmayı istediği de anlaşılıyor. Buna bir de ABD ve İsrail için İran’a karşı konumlanma eklenirse, bu Türkiye açısından vahim bir dış politika olur.

Yola Büyük Ortadoğu Projesi Eş Başkanı olarak çıkanlar için mümkün olsa da, bunlar Türkiye için kabul edilemez nitelikte işlerdir. Türkiye’yi Avrupa’ya jandarma, ABD’ye Ortadoğu’da ileri karakol yapmaya kalkmak, iç politikadaki mevcut basıncı daha da büyütecektir.

Mehmet Ali Güller
CGTN Türk
25 Mart 2025

, , , , , ,

Yorum bırakın

Ortadoğu’daki dört düğüm

Ortadoğu’daki sorunlar iki temel düzlemdedir: Ortadoğu ülkeleri ile ABD-İsrail arasındaki sorunlar ve Ortadoğu ülkeleri arasındaki sorunlar. 

ABD ve İsrail, Ortadoğu ülkelerinin kendi aralarındaki sorunları derinleştirebildiği ve kullanabildiği oranda, Ortadoğu’nun bütününe dair stratejisini ilerletebilmektedir.

Bu iki düzlemi birlikte ele aldığımızda, şu anda Ortadoğu’da dört kritik düğüm vardır: 1) Filistin düğümü, 2) İran düğümü, 3) Kürt düğümü, 4) Suriye düğümü.

Bu düğümler hem ABD ve İsrail tarafından kendi çıkarları temelinde ve hem de bölge ülkeleri tarafından kendi çıkarları temelinde çözülmeye çalışılıyor. Haliyle çıkarların çatışması, düğümleri kendi içinde ikili üçlü gruplar halinde de birbiriyle ilintili hale getiriyor.

1) Filistin/Gazze düğümü

İsrail’in ağır saldırısı sonrasında Gazze’nin geleceğinin ne olacağı, Gazze’yi kimlerin yöneteceği bir düğüm durumundadır. 

ABD Başkanı Donald Trump’ın açıkladığı Gazze Planı, özetle Gazze’nin Filistinlilerden arındırılmasını, ABD’nin Gazze’ye sahip olmasını ve burayı İsrail’i Doğu Akdeniz’de merkez haline getirecek bir ticaret üssüne dönüştürmeyi içeriyor.

Arap Birliği ise Trump’ın bu emperyalist planına karşı bölgeci bir Kahire planı açıkladı. Türkiye planı destekliyor. İngiltere, Fransa, Almanya ve İtalya dışişleri bakanları da ortak bir açıklamayla bu plana destek açıkladılar. Plan Gazze’nin imarını ve Fislistinliler tarafından yönetilmesini içeriyor özetle. 

Gazze’deki bu düğümün nihai çözümü ise elbette “iki devletli çözüm”le mümkün olacaktır; Filistin’in 1967 sınırlarıyla bağımsız bir devlet olarak kabul edilmediği hiçbir çözüm, yüzyıllık bu düğümü çözemeyecektir. ABD ile AB arasındaki çelişmelerin yarattığı olumlu konjonktür “iki devletli çözümü” zorlayacak Küresel Güney için avantajdır.

2) İran düğümü

ABD ve İsrail’in Ortadoğu’daki baş düşmanı İran’dır. İki ülke de bölgedeki her adımını, sonucunun İran’ı zayıflatıp zayıflatmayacağına göre atmaktadır. İran bu nedenle Gazze düğümüyle de Suriye düğümüyle de hatta Kürt düğümüyle de ilgilidir.

ABD ve İsrail’in İran’a karşı Irak’taki gibi açık işgale soyunamaması ya da Suriye’deki gibi iç kışkırtmalarla vekalet savaşı yürütememesi, kuşkusuz bu ülkenin gücü nedeniyledir. ABD bu gücü kırabilmek için yaptırım uygulamakta ve İran’ı bölgede yalnızlaştırmaya çalışmaktadır. 

Trump, Obama döneminde İran’la yapılan nükleer anlaşmadan 1. döneminde çekildikten sonra, 2. döneminde Tahran’a “müzakere edebiliriz” mesajı verdi. Hatta Trump bu amaçla İran’ın dili lideri Hamaney’e bir mektup da yazdığını belirtti. Oysa İranlılar kendilerine ulaşan bir mektup olmadığını açıkladılar, ABD’li yetkililer de “Trump mektubu yazdı ama henüz göndermedi” dediler. 

Mesele şu ki Trump’ın mektuptan bahsettiği konuşması, gerçek bir müzakere amacına hizmet etmiyor. Çünkü Trump “Onlara, ‘Umarım müzakere edersiniz çünkü askeri olarak girmemiz gerekirse bu korkunç bir şey olacak’ diyen bir mektup yazdım” demişti. Bu açıkça “ya askeri müdahale ya taleplerim” anlamına gelmektedir.

Nitekim Hamaney de “ABD’nin müzakere ısrarı meseleyi çözmek için değil, tahakküm kurmak için” diyerek kabul etmeyeceklerini ilan etti. 

Emperyalist sopayla Kanada’yı 51. eyalet yapmaya, Grönland’ı parayla satın almaya, Panama Kanalı’na çökmeye, Ukrayna’nın nadir elementlerini ele geçirmeye ve Kongo’nun madenlerine sahip olmaya çalışan Trump, benzer şekilde İran’ı da teslim olmaya zorluyor ki bunun olması mümkün değil.

Dolayısıyla bu zor bir düğüm olarak varlığını sürdürecektir.

3) Suriye ve 4) Kürt düğümleri

İç İçe geçmiş ve bölgeyi ilgilendiren düğümler olarak Suriye ve Kürt düğümlerini ise bir başka yazıda ele alacağız. Bu düğümlerin kimler tarafından ve nasıl çözüleceği konusu hem zıt sonuçlar doğuracaktır hem de yanlış sonuçla daha büyük düğümlere dönüşecektir.

Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
10 Mart 2025

, , , , , , , , ,

Yorum bırakın

Gazze’yi alan, California’yı verir

ABD Başkanı Donald Trump el yükseltti: Daha önce Filistinlileri Gazze’den sürme niyetini açıklayan Trump, İsrail Başbakanı Netanyahu’yla ortak basın toplantısında “ABD Gazze’yi devralacak, oraya sahip olacağız” dedi.

Ama baştan belirtelim: Gazze’yi almaya kalkan, California’yı verir! Çünkü:

Yayılmacı Trump

Evet, Trump “Filistinlileri Gazze’den Mısır ve Ürdün’e sürme” hedefini ilan etti; Netanyahu “Ortadoğu’da Trump’la yeni harita çizeceklerini” söyledi; Trump Netanyahu’ya hak verdi, “masası Ortadoğu büyüklüğünde ise kaleminin İsrail küçüklüğünde olduğunu” belirtti; ardından Trump “ABD’nin Gazze’ye sahip olacağını” açıkladı; Netanyahu bunun “tarihi değiştirecek” önemde bulduğunu belirtti.

Böylece Trump “Amerika’yı yeniden büyük yapma” programının yayılmacı içeriğine Grönland, Kanada ve Panama Kanalı’ndan sonra Gazze’yi de ekledi. Yayılmacı Trump’ın söylemesiyle Google Harita, Meksika Körfezinin adını Amerika Körfezi diye değiştirdi bile…

USAID’ı yayılmacı programa uyarlama

Trump koltuğa oturmasının üzerinden daha 15 gün geçmeden, ABD’yi dört uluslararası organizasyondan çekti: Çin ve Küresel Güney’e tepki nedeniyle Dünya Sağlık Örgütü ve Paris İklim Anlaşması’ndan; Filistin’e destek verdiği için BM İnsan Hakları Konseyi ile BM Yakındoğu’daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındılık Ajansı’ndan (UNRWA) çekildi.

Trump ayrıca “İran’a azami baskı” politikası için bir başkanlık kararnamesi imzaladı. 

Trump ve Devlet Verimlilik Dairesi’nin (DOGE) başına atadığı Elon Musk’ın ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı‘na (USAID) karşı yaptığı hamleler ise kirli geçmişe sahip bu örgütü yok etmek için değil, bu örgütü daha kirli bir şekilde kullanabilmek içindir. 

Evet, emperyalist ABD’nin yumuşak güç aygıtlarından USAİD özellikle 90’larda Doğu Avrupa’daki antikomünist dönüşümde, sonrasında çeşitli renkli darbelerde görev aldıysa da, son yıllarda daha çok kültürel konularda çalışmaktaydı. Bunu yetersiz göre Trump ve Musk’a göre USAID bütçesinin hakkını vermiyor, ağırlıkla LGBT’lileri destekliyor! 

Sonuç olarak Trump ve ekibi, USAID’i Dışişleri Bakanlığı’na bağlayıp (belki adı dahil) yeniden dönüştürerek, yayılmacı programa uygun bir şekilde kullanmak istiyor. Musk’ın USAID’i -öyle olmadığı halde- “ABD’den nefret eden radikal solcu Marksistlerden oluşan bir yılan yuvası” diye nitelemesi ise işte bu dönüşüm için gerekli olan neo-McCarthy’ciliktir.

Dijital/tekno-neoliberalizm

Trump ve ekibi, esas olarak neoliberal programdan daha ötesini temsil ediyor. Trump’ın orkestra şefliğindeki yeni iktidar, ağırlıkla sosyal medya devleri, yeni teknoloji şirketleri, kripto paracılar, yeni finans kapital şirketlerinin doğrudan ya da dolaylı temsilcilerinden oluşuyor. (Bu sermaye ve programı için yeni bir kavramsallaştırma şart; örneğin Yanis Varoufakis’in “tekno feodalizm”i dar kalıyor bu “dijital/tekno-neoliberalizm” için.)

Son 20 yılda adım adım semirerek ABD’nin en büyük sermaye grubu haline gelen ve bugün Trump’ın arkasına dizilen bu kesim, Amerikan devlet aygıtını kendi çıkarlarına göre yeniden biçimlendirmeye çalışıyor. Trump-Musk sağcılığı üzerinde şekillenen bu girişim ise kaçınılmaz olarak ABD içindeki güç mücadelesini sertleştirecektir.

Bu mücadelenin sertleşmesi ise hem bazı eyaletlerin (aslında devletlerin) Amerika Birleşik Devletleri’nden ayrılma eğilimini hem de iç savaş riskini artıracaktır. O nedenle Gazze’yi almaya kalkan, California’yı vermek zorunda kalacaktır.

15 gün içinde Grönland nedeniyle müttefiki AB ile ve Gazze nedeniyle müttefiki Körfez ile gerilen ABD, asıl içeride gerilecek sorunlara gebedir.

Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
6 Şubat 2025

, , , , , , , , , , ,

Yorum bırakın

Yeni paradigmanın iflası

Öcalan’ın mesajı üzerinden “yeni paradigma”nın ne olduğu tartışılıyor. Öcalan DEM’lilerle gönderdiği mesajda “Sayın Bahçeli’nin ve Sayın Erdoğan’ın güç verdiği yeni paradigmaya ben de gerekli katkıyı sunacağım” diyor. Peki Erdoğan ve Bahçeli’nin güç verdiği “yeni paradigma” nedir?

Paradigma, en yalın haliyle ”izlenen mevcut model, yöntem” demektir. Fikret Başkaya’nın ünlü Paradigmanın İflası kitabının alt başlığı “Resmi İdeolojisinin Eleştirisine Giriş” idi ve Başkaya esas olarak Kurtuluş Savaşı’nın antiemperyalist olmadığı iddiası üzerinden “paradigmayla” hesaplaşmaya çalışıyordu. 

Kemalist Devlet karşıtlığı cephesi

Hem “Siyasal İslamcılar” hem de ”Ayrılıkçı Kürtler” açısından yıkılmak istenen paradigma “Kemalist Devlet” idi ve ikisi de iki ayrı koldan Kemalist Devlet ile çarpıştı. En önemli müttefikleri de ABD ve AB oldu. (Kemalist görünümlüler ve sermayenin rolü ayrı bir yazı konusu.)

AKP’liler “100 yıllık parantez”, DEM’liler “100 yıllık yıkım süreci” diyerek Kemalist Devlet’ten arta kalanlara karşı fiilen aynı cepheden saldırılarını sürdürüyorlar. Dolayısıyla Siyasal İslamcı ile Ayrılıkçı Kürt, zaman zaman siyasi kazanç için çatışsa da tarihsel olarak Kemalizme karşı nesnel ittifak halindedir. 

Ülkücü milliyetçiler mi? Kemalist Devrim’in milliyetçiliği etnisiteye dayanmıyordu ve en önemlisi antiemperyalistti. Türkiye’nin yıkım sürecini başlatan NATO’culuk, Türk milliyetçiliğinin bu iki özelliğini, ülkücü milliyetçilik ile adım adım değiştirdi. 12 Eylül ile Türk-İslam sentezciliğinin devlete egemen yapılmaya çalışılması, MHP’den İslamcı-Türkçü BBP’nin çıkması, sonra MHP’nin de İslamcılaşması ve en sonunda Türk-İslam sentezinin AKP-MHP ittifakı eliyle rejim değiştirmesi bir bütün süreçtir.

Türkiye’yi Kürtlerle genişletme

Yeni paradigma dedikleri ise 22 yıldır inişli çıkışlı uygulamaya çalıştıkları “ABD’nin küresel düzeninin altında bir alt bölgesel düzen kurma” hedefidir. Bunun somut ifadesi ise ”Türkiye’yi Kürtlerle genişletme”dir. AKP-MHP koalisyonunun eski Osmanlı vilayetlerine plaka dağıtması da bu yeni paradigmanın karikatür halidir!

Esad yönetiminin yıkılması, AKP-MHP iktidarının yeni paradigmasının yeni aşamasını başlatmış oldu. Suriye’yi yeni paradigmalarının oyun sahası haline getirdiler. Öcalan’ı yeni oyun sahasında yardımcı aktör olarak görüyorlar.

Önceki yazımda belirtmiştim, planları şu: Öcalan PKK’nin kendini tasfiye ettiğini açıklayacak, PKK’nin Suriye kolu PYD/YPG ise Federal Suriye içinde özerkliğin kabulü üzerinden silahlı güçlerini Suriye ordusuna entegre edecek.

Asıl amaç Irak ve Suriye’deki Kürtleri Türkiye himayesine almak elbette… 

ABD’nin İran hedefi

Suriye’deki aktörlerin pozisyonları, mücadeleleri bakımından karışık ama hedefleri bakımından sadedir: ABD ve PYD Suriye’nin kuzeydoğusunda bir cephe. Türkiye ise HTŞ ile yakın ama ABD’nin müttefiki. HTŞ iktidarını aynı zamanda İsrail’e borçlu ve bu nedenle çatışma istemiyor. İsrail hem Suriye’nin güneyini işgal ediyor, hem kuzeydeki PYD’yi kolluyor. HTŞ ise Türkiye’nin desteğine rağmen asıl ABD’nin olurunun peşinde.

Tüm bu güçler Esad’ı devirmede fiilen ittifak yaptılar. Ve hepsi İran’ın Suriye’deki varlığından rahatsızdı. Şimdi direniş ekseninin kara bağlantısının kopmasından topluca memnunlar.

Peki ilerleyen süreçte tüm bu güçler, fiilen İran’a karşı aynı cephede toplanırlar mı? İşte asıl soru ve “yeni paradigmanın son aşaması” budur!

Anımsayın, ABD ve İsrail 90’lardan beri Türkiye’de İran karşıtlığını besliyor. Siyasi cinayetlerde sürekli Tahran’ı işaret ederek kamuoyu oluşturmaya çalıştılar. ABD ve İsrail, bölgede asıl olarak bir Türk-Fars çatışması arzuluyor. 

Geçen yıllardaki pek çok düşünce merkezi raporundan biliyoruz ki Washington, Ankara’nın “Türkiye’yi Kürtlerle genişletme” hevesini, işte bu amacı doğrultusunda kullanmak isteyecektir. 

Önemle uyaralım: 1639 statükosunu bozmaya çalışmak ise daha baştan “yeni paradigmanın iflası” demektir! 

Türk-Kürt birliğinin paradigması bellidir: Atlantik düzeninde yıkıma uğrattıkları cumhuriyetimizi, devrimle yeniden inşa etmek!

Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
2 Ocak 2025

, , , , , , , , , , ,

Yorum bırakın

WordPress.com ile böyle bir site tasarlayın
Başlayın