Posts Tagged Abdülkadir Selvi
ESAD KALIYOR, DAVUTOĞLU GİDİYOR
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 01/08/2012
Gazetelerin Ankara temsilcilerine iftar veren Ahmet Davutoğlu’nun açıklamalarını okumuşsunuzdur. İftarı kendini savunmaya vesile yaptığı anlaşılıyor. Normal, zira CHP’li Gürsel Tekin’in de dikkat çektiği gibi Ankara’da “Davutoğlu’nun gidici olduğu” konuşuluyor… (Milliyet, 31 Temmuz 2012)
Bu durum Davutoğlu’nun ruh halini oldukça bozmuş. Yoksa Davutoğlu, “nasılsınız?” diyen Abdülkadir Selvi’ye “Halep gibiyim”, “her taraftan bombardıman altındayım” der mi? (Yeni Şafak, 31 Temmuz 2012)
Davutoğlu bombardımandan kurtulabilmek için, o çok övündüğü dış politikayı bile kendi eseri saymamaya başladı: “Davutoğlu, bugün yürütülen dış politikanın, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, bakanların, AK Parti’nin emeği olan, sadece kendisiyle özdeşleştirilmemesi gereken bir politika olduğunu söyledi.” (Hürriyet, 29 Temmuz 2012)
Davutoğlu geniş bir yelpaze çizmiş, biz netleştirelim. Mevcut dış politika her ne kadar Orman Bakanlığı imalatı gibi duruyorsa da aslında sahibi Washington’dur! Bu gerçek, Davutoğlu’nu parlatmaya soyunan İsmail Küçükkaya’nın satırlarına bile mecburen giriyor: “Davutoğlu tek başına bir Türkiye politikası tesis etmiyor. ABD ile çok yakın bir müttefiklik ilişkisi içinde bölge stratejileri uyguluyor.” (Akşam, 23 Temmuz 2012)
AKP’NİN YERİ, ABD’NİN KUCAĞIDIR
Orman Bakanlığı benzetmemizden kimse alınmasın, biz sadece “zorba” görüntüler nedeniyle böyle bir benzetme yaptık. Yoksa uygulanan dış politikanın bu ülkenin her hangi bir kurumuna ait olmadığı ortada…
O kadar ortada ki, Ahmet Davutoğlu bile mevcut dış politikayı savunmaya çalışırken, Türkiye’nin çıkarını son sıraya atıyor!
“Bizim için önemli olan şu; öncelikle insanlığın vicdanından kopmayacaksınız. İkincisi bölgedeki dinamikler itibariyle tarihin akışına uygun, doğru tarafta yer alıyor muyuz? Üçüncüsü de Türkiye’nin çıkarları.” (Fikret Bila, Milliyet, 31 Temmuz 2012)
Davutoğlu’nun sözlerindeki “vicdan”, “tarihin akışı”, “doğru taraf” gibi yaldızları kazırsanız, geriye şu gerçek kalır: AKP’nin yeri, ABD’nin kucağıdır!
DAVUTOĞLU’NDAN ÖZERKLİĞE EVET
Bu öyle bir ilişkidir ki, Davutoğlu, Suriye’nin kuzeyindeki gelişmelerin bir özerklikle sonuçlanmasına bile itiraz etmeyeceklerini söylüyor: “İdari yapıya gelince, aylardır süren müzakereler bunun için. Ama de facto bir emri vaki yapılırsa bizim tarafımızdan da Suriye’nin diğer unsurları tarafından da kabul edilemez. Otururlar kendi geleceklerini tayin ederler. Biz de ona çıkıp ‘bu bizim kırmızı çizgimizdir’ demeyiz.” (Fikret Bila, Milliyet, 31 Temmuz 2012)
DAVUTOĞLU ARTIK TARİH VEREMİYOR!
Davutoğlu gerçekten de “Halep” gibi… Bu bombardıman hali, Esad’a gidiş tarihi biçmeye meraklı Davutoğlu’nu hizaya getirmiş.
Olaylar başladığında Esad’a 15 gün süre tanıyan, olmayınca “gelecek ay mutlaka düşer” diyen, ardından “2011’in sonunu bulmaz” diyen, peşinden” 2012’in ilk çeyreğinde rejim yıkılır” diyen Davutoğlu son olarak Şamil Tayyar’ın “Esad, 2013’ü görür mü?” sorusuna “bu yıl içinde yıkılır” yanıtı veriyor. (Star, 30 Temmuz 2012)
Ancak Tayyar’la konuşmasından sonra bir şeyler değişmiş olmalı ki, Davutoğlu iftarda “Esad rejiminin ömrünü” soran gazetecilere şu yanıtı veriyor: “Hiçbir zaman karmaşık süreçlerle ilgili tarih vermem.” (Milliyet, 31 Temmuz 2012)
O zaman bir soru da bizden: “Esad mı, yoksa BOP Eşbaşkanlığı mı yıkılır?”
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
1 Ağustos 2012
KARAYILAN HİKÂYESİ
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 13/10/2011
Yeni Şafak’ın Albülkadir Selvi imzalı, “Yakalanan Karayılan Urumiye’ye götürülmüş” manşeti, önceki gün başkenti heyecanlandırdı. Haberde özetle İran’ın Murat Karayılan’ı yakaladığı ve Türkiye’ye karşı kullanmak üzere pazarlık yapıp, serbest bıraktığı iddia ediliyordu.
Konu dün de Hürriyet’te sürdürüldü. Metehan Demir, “başkentin bu konuda en çok dikkate alınması gereken isimlerinden
birine”, “Karayılan meselesinde aslında ne oldu” diye soruyor ve Karayılan’ın yakalanmadığı yanıtını alıyor.
Demir’in bu bilgiyi aldığı resmi kişi kuşkusuz hükümeti de bilgilendiriyordur. Ancak buna rağmen hükümetin Yeni Şafak manşeti üzerinden İran’ı suçlaması anlamlıdır.
İRANLI KAYNAKLARIMIZIN İDDİASI
Gelelim Karayılan’ın hikâyesine…
Ufuk Ötesi okurları anımsayacaktır. Bu konuya ilk kez 23 Ağustos 2011’de değinmiş ve şöyle yazmıştık:
“Karayılan yakalandı şeklindeki, sonradan yalanlanan açıklamayla ilgili değerlendirme yapan İranlı kaynaklar, haberin önce duyurulmasına sonra yalanlanmasına önemle dikkat çekiyorlar. Kaynaklar, Karayılan’ın bölge politikalarına baskılandığına, ABD çizgisi dışına çıkarılmaya zorlanmış olabileceğine işaret ediyorlar!”
İranlı kaynakların bu bilgisi Karayılan’ın 21 gün sonra, 3 Eylül’de ortaya çıkıp “işte buradayım” demesiyle, aslında daha da kuvvet kazanmıştı.
7 Eylül’de bu köşede şu soruyu sormuştuk: “Karayılan acaba ‘ABD çizgisi dışına çıkarıldığı’ için mi, 21 gün sonra ortaya çıkabiliyor ve ‘işte buradayım’ diye konuşabiliyor?”
ASLINDA NE OLMUŞTU
Yeni Şafak’ın kafa karıştıran manşetini berraklaştırmak için 7 Eylül tarihli Ufuk Ötesi’nden anımsatalım:
İranlı kaynaklarımızın iddiasına göre Karayılan’ın 23 Temmuz tarihli açıklamasıyla başladı her şey… 23 Temmuz’da, yani İran’ın Kandil operasyonundan bir hafta sonra Karayılan “Aslında biz hareket olarak İran’a karşı herhangi bir savaş kararı almış değiliz” demiş ve eklemişti: “Hatta PJAK’ı, sadece kendini savunma, siyasal ve örgütsel faaliyetlerle yetinme gibi bir
doğrultuya ikna için bir hayli çabamız da oldu.”
İranlı kaynaklarımız, Karayılan’ın bu açıklamasından sonra Tahran tarafından “çağrıldığını”, heyette aslında Cemil Bayık’ın da bulunduğunu, bu heyetin Tahran tarafından bir süre alıkonulduğunu ve baskılandığını belirtmişlerdi.
21 GÜNDE NELR OLDU?
Karayılan’ın sessiz kaldığı 21 gün içinde, ikisi bölge adına biri ABD adına, çok önemli üç gelişme yaşandı:
1.) İran’ın Fars Haber Ajansı’na göre, İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad, Başbakan Erdoğan’ı Boğaziçi Köprüsü girişinde telefonla yakaladı ve şu mesajı verdi: “Yeni Ortadoğu’yu ABD değil, İran’la Türkiye belirleyecek.”
2.) Irak Başbakanı Nuri El Maliki, “terörle mücadeleye karşı Irak-İran-Türkiye işbirliğinin gerektiğini” açıkladı.
3.) ABD’nin Irak’taki askeri sözcüsü Tuğg. Jeffrey Buchanan, Türk sınırı ile Kandil arasında devriye gezmeye başladıklarını açıkladı.
KUZEYDE BAĞDAT OTORİTESİ İHTİMALİ
İlginçtir, en az yukarıdakiler kadar önemli bir gelişme daha yaşandı bu hafta başında…
4.) Irak Başbakanı Nuri El Maliki, Yeni Şafak’ın manşetinden bir gün önce, PKK ile mücadelede Irak ordusunun rol oynaması gerektiğini açıkladı.
Irak Ordusu’nun PKK’yle mücadele adı altında kuzeye gitme ihtimali, aynı zamanda Bağdat otoritesinin yeniden tesis edilmesi demek.
ABD 1991’de çizdiği 36. paralelle, bölgeyi sadece uçuşa yasaklamadı, aynı zamanda Irak ordusunu da bölgeye sokmayarak Kürt devletini fiilen kurdu! Saddam Hüseyin son olarak o bölgeye TSK ile ittifak yaparak 1996 yılında girebilmişti…
Dolayısıyla Kuzey Irak’ta Irak ordusunun olması, ABD’nin aleyhine ve bölgenin lehinedir.
Tek sıkıntı AKP hükümetinin de bölgenin aleyhinde olmasıdır!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
13 Ekim 2011
KARAYILAN HİKÂYESİ
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 11/10/2011
Yeni Şafak’ın Albülkadir Selvi imzalı, “Yakalanan Karayılan Urumiye’ye götürülmüş” manşeti, önceki gün başkenti heyecanlandırdı. Haberde özetle İran’ın Murat Karayılan’ı yakaladığı ve Türkiye’ye karşı kullanmak üzere pazarlık yapıp, serbest bıraktığı iddia ediliyordu.
Konu dün de Hürriyet’te sürdürüldü. Metehan Demir, “başkentin bu konuda en çok dikkate alınması gereken isimlerinden
birine”, “Karayılan meselesinde aslında ne oldu” diye soruyor ve Karayılan’ın yakalanmadığı yanıtını alıyor.
Demir’in bu bilgiyi aldığı resmi kişi kuşkusuz hükümeti de bilgilendiriyordur. Ancak buna rağmen hükümetin Yeni Şafak manşeti üzerinden İran’ı suçlaması anlamlıdır.
İRANLI KAYNAKLARIMIZIN İDDİASI
Gelelim Karayılan’ın hikâyesine…
Ufuk Ötesi okurları anımsayacaktır. Bu konuya ilk kez 23 Ağustos 2011’de değinmiş ve şöyle yazmıştık:
“Karayılan yakalandı şeklindeki, sonradan yalanlanan açıklamayla ilgili değerlendirme yapan İranlı kaynaklar, haberin önce duyurulmasına sonra yalanlanmasına önemle dikkat çekiyorlar. Kaynaklar, Karayılan’ın bölge politikalarına baskılandığına, ABD çizgisi dışına çıkarılmaya zorlanmış olabileceğine işaret ediyorlar!”
İranlı kaynakların bu bilgisi Karayılan’ın 21 gün sonra, 3 Eylül’de ortaya çıkıp “işte buradayım” demesiyle, aslında daha da kuvvet kazanmıştı.
7 Eylül’de bu köşede şu soruyu sormuştuk: “Karayılan acaba ‘ABD çizgisi dışına çıkarıldığı’ için mi, 21 gün sonra ortaya çıkabiliyor ve ‘işte buradayım’ diye konuşabiliyor?”
ASLINDA NE OLMUŞTU
Yeni Şafak’ın kafa karıştıran manşetini berraklaştırmak için 7 Eylül tarihli Ufuk Ötesi’nden anımsatalım:
İranlı kaynaklarımızın iddiasına göre Karayılan’ın 23 Temmuz tarihli açıklamasıyla başladı her şey… 23 Temmuz’da, yani İran’ın Kandil operasyonundan bir hafta sonra Karayılan “Aslında biz hareket olarak İran’a karşı herhangi bir savaş kararı almış değiliz” demiş ve eklemişti: “Hatta PJAK’ı, sadece kendini savunma, siyasal ve örgütsel faaliyetlerle yetinme gibi bir
doğrultuya ikna için bir hayli çabamız da oldu.”
İranlı kaynaklarımız, Karayılan’ın bu açıklamasından sonra Tahran tarafından “çağrıldığını”, heyette aslında Cemil Bayık’ın da bulunduğunu, bu heyetin Tahran tarafından bir süre alıkonulduğunu ve baskılandığını belirtmişlerdi.
21 GÜNDE NE OLDU
Karayılan’ın sessiz kaldığı 21 gün içinde, ikisi bölge adına biri ABD adına, çok önemli üç gelişme yaşandı:
1.) İran’ın Fars Haber Ajansı’na göre, İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad, Başbakan Erdoğan’ı Boğaziçi Köprüsü girişinde telefonla yakaladı ve şu mesajı verdi: “Yeni Ortadoğu’yu ABD değil, İran’la Türkiye belirleyecek.”
2.) Irak Başbakanı Nuri El Maliki, “terörle mücadeleye karşı Irak-İran-Türkiye işbirliğinin gerektiğini” açıkladı.
3.) ABD’nin Irak’taki askeri sözcüsü Tuğg. Jeffrey Buchanan, Türk sınırı ile Kandil arasında devriye gezmeye başladıklarını açıkladı.
KUZEYDE BAĞDAT OTORİTESİ İHTİMALİ
İlginçtir, en az yukarıdakiler kadar önemli bir gelişme daha yaşandı bu hafta başında…
4.) Irak Başbakanı Nuri El Maliki, Yeni Şafak’ın manşetinden bir gün önce, PKK ile mücadelede Irak ordusunun rol oynaması gerektiğini açıkladı.
Irak Ordusu’nun PKK’yle mücadele adı altında kuzeye gitme ihtimali, aynı zamanda Bağdat otoritesinin yeniden tesis edilmesi demek.
ABD 1991’de çizdiği 36. paralelle, bölgeyi sadece uçuşa yasaklamadı, aynı zamanda Irak ordusunu da bölgeye sokmayarak Kürt devletini fiilen kurdu! Saddam Hüseyin son olarak o bölgeye TSK ile ittifak yaparak 1996 yılında girebilmişti…
Dolayısıyla Kuzey Irak’ta Irak ordusunun olması, ABD’nin aleyhine ve bölgenin lehinedir.
Tek sıkıntı AKP hükümetinin de bölgenin aleyhinde olmasıdır!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
13 Ekim 2011