Posts Tagged Aydınlık

AKP VE PKK’NİN AYDINLIK RAHATSIZLIĞI

Başbakan Erdoğan ile Leyla Zana’nın 1,5 saat görüşmesi, görüşmede Açılım Koordinatörü Beşir Atalay’ın bulunması, Erdoğan’ın Zana’ya fular hediye etmesi, Oslovari bir sürece girildiğine işaret ediyordu.

Nitekim Başbakan Erdoğan, gazetecilere “görüşme gayet iyi geçti” müjdesi veriyor ancak ayrıntıdan kaçıyordu. Erdoğan, görüşmeye dair açıklamanın Zana tarafından bir gün sonra TBMM’de yapılacağını söylüyordu. Demek ki, Zana ya “Açılım sözcüsü” ya da “Açılım Koordinatörü yardımcısı” olmuştu.

ÖCALAN’A EV HAPSİ MASADA

Zana ertesi gün basının karşısına çıktı ve masaya hangi konuların geldiğini, Erdoğan’dan neler istediğini tek tek sıraladı. “Oslo süreci yeniden başlamalı” talepli Erdoğan-Zana görüşmesinde, masaya “Öcalan’ın ev hapsi” konusunun gelmesi, Aydınlık’ın “Öcalan nerede?” haberleriyle 12’den vurduğunu gösteriyordu.

Zaten 2. Açılım süreci başlamıştı: Y-CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Erdoğan’a “Öcalan’ın önerilerini” götürmesi, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın “Öcalan’a ev hapsi konuşulabilir” demesi, BDP’nin 14 Temmuz’da Diyarbakır’da “Öcalan’a özgürlük” mitingine hazırlanması, Barzani’nin Kemal Burkay’la görüşmesi sürecin aşamalarıydı…

ABD CEPHESİ

Aydınlık’ın patlattığı “Öcalan nerede” bombası, ilginçtir AKP ve PKK’de aynı oranda rahatsızlık yarattı.

Örneğin ATV, 30 Haziran akşamı ana haber bültenine bu haberle başlıyor ancak Aydınlık’ın haberini değil de Bahçeli’nin 3 hafta önceki “Öcalan İmralı’da değil mi?” sorusunu gündeme getiriyordu. Sanırsın Adalet Bakanı Sadullah Ergin, Aydınlık’a değil de Bahçeli’ye gecikmeli yanıt veriyordu!

PKK’ye yakın yayın organları da Aydınlık’ın haberinden rahatsız olmuştu. Örneğin Fırat Haber Ajansı ANF, Mehdi Atay imzalı yorum analizinde şu dikkat çeken ifadeyi kullanıyordu: “Kontrolsüz bir biçimde neye hizmet ettiği anlaşılamayan bu gündemleştirme…

Ve tıpkı ATV gibi ANF de Aydınlık’ın adını söylemekten kaçınıyordu. Demek Oslo’da AKP’yle PKK’nin yüzde 95 anlaşmış olması, ortak bakış açısı yaratıyordu!

Aslında Aydınlık’ın haberi karşı cephenin kimlerden oluştuğunu da bir kez daha ortaya koymuş oluyordu: ABD AKP’yle, ABD CHP’yle, ABD Barzani’yle, AKP CHP’yle, AKP Barzani’yle, Burkay Barzani’yle, Burkay CHP’yle, MİT (AKP) Öcalan’la, ABD Öcalan’la görüşüyordu! ABD, hepsini “Büyük Kürdistan” cephesinde toplamış durumdaydı.

AKP ve PKK, ESAD’IN KARŞISINDA!

Haliyle soruyorsunuzdur: Madem hepsi aynı cephede, o zaman AKP’nin yüzde 95 mutabakata vardığı PKK, nasıl oluyor da Suriye’de Erdoğan’ın düşman ilan ettiği Esad’dan yana tutum alıyor?

PKK’nin 1999’dan beri Suriye’nin değil ABD’nin denetiminde olduğu, bu nedenle özellikle yandaş basında çıkan Esad-PKK ittifakı türünden haberlerin yalan olduğunu birkaç kez yazdık.

PKK dün bir basın açıklaması yaparak gerçekte nerede durduğunu ortaya koydu: “Basında yer alan iddialar yalana dayalıdır. Nasıl ki baştan beri biz bu rejimin (Esad rejimi) yanlısı değildiysek, bundan böyle de yanlısı olmayacağız. Birincil derecedeki amacımız Batı Kürdistan’da (Kuzey Suriye) Kürt halkının haklarını savunmak, Suriye’de Kürt ve Arap halklarının geleceğini garanti altına almaktır.”

PKK, basında çıkan bu haberlerle, Suriye’deki partileri PYD’nin, “Suriye rejiminin yıkılarak demokratik toplumun inşa edilmesini hedefleyen barışçıl mücadeledeki öncülük rolünün engellenmek istendiğine” dikkat çekti!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
2 Temmuz 2012 

, , , , , , , , , , , ,

Yorum bırakın

YENİ ORTADOĞU HAYALİ

Önce Başbakan Erdoğan Suriye’ye NATO sopası salladı… Ardından da Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu TBMM’de gündem dışı söz alarak, “Ortadoğu’da değişim dalgasını yöneteceklerini” ve “Yeni Ortadoğu’nun sahibi ve öncüsü” olacaklarını savundu.

Sefer hazırlığı içinde oldukları, Yeni Şafak yazarı İbrahim Karagül’ün “dış müdahale ile Suriye haritasının değiştirilmesi” noktasına gelmesinden de belli…

Karagül’ün son bir yıllık Suriye yazılarındaki zikzaklar, dış baskı meselesinin anlaşılması açısından çok öğreticidir. Ama önceki günkü yazısındaki bir itiraf, boyunlarındaki ağırlığı tam anlamıyla ortaya koymaktadır:

“Suriye’de rejim değişikliği kararı çoktan verilmişti. Üstelik bu karar, Türkiye – Suriye ilişkilerinin iyi gittiği dönemde bile belliydi. Türkiye – Suriye ortak Bakanlar Kurulu toplantılarının yapıldığı dönemlerde bile birileri Türkiye’de ve bütün bölgede organizasyonlar düzenliyor, bizlere kadar gelip destek istiyordu. Süreç ilerletildi ve bu noktaya geldi.”

SURİYE GÖREVİNİ KİM VERDİ?

Esad’ın yüzüne gülünüp, arkasından neler çevrildiğinin ispatı olan bu itirafa geleceğiz ama şu soruları İbrahim Karagül’e yöneltmeden geçmeyelim: Sizlere kadar gelenler kimlerdi? Sizler, gelenlere ne yanıt verdiniz?

Başta Kemal Kılıçdaroğlu olmak üzere pek çok kişinin Erdoğan’a karşı söylediği “Daha dün kardeşim Esad diyordunuz, bugün ne oldu?” şeklindeki serzenişin yanlış olduğunu, Erdoğan’ın o gün de, tıpkı bugünkü gibi Esad ve Suriye karşıtı olduğunu bu köşede birkaç kez dile getirmiştik.

Suriye ile yakınlaşma denilen süreç, ABD’nin “model ortak” ilan ettiği Türkiye’ye, Obama’nın BOP Eşbaşkanı Erdoğan’a ve Cinton’un “alt bölgesel düzenler kurucusu” Davutoğlu’na verdiği görevdi!

İran’ı yalnızlaştırmak, Suriye’yi ve Lübnan’ı İran’dan koparmak içindi tüm o şovlar… Bu büyük operasyonun başarısı için, Türkiye’nin bölgede “liderlik” yapmasına bile izin vermişti ABD… Ve bu bölgede liderlik yapabilmenin birinci şartı olan İsrail karşıtlığına bile göz yummuştu…

İki yıldır Odatv ve Aydınlık’ta ısrarla altını çizdiğimiz bu gerçeği, hem de o cepheden ve birinci ağızdan doğruladığı için İbrahim Karagül’e teşekkür ederiz.

DAVUTOĞLU’NUN “YENİ ORTADOĞU” GÖREVİ

Gelelim Davutoğlu’nun “Yeni Ortadoğu’nun sahibi ve öncüsü olma” görevine…

Başında “yeni” olan her şeyin Amerikan yapımı olduğunu herhalde bu bölgede en iyi biz Türkler biliyoruzdur. Yeni Dünya Düzeni ile başlayan bu “yenilenme” süreci, son dönemde Yeni CHP, Yeni Anayasa, Yeni Türkiye diye sürüyor…

Mart 2009’da “ABD ile altın bir işbirliği dönemi” vurgusu yaptıktan ve görevini “küresel yeni düzene, çevremizde alt bölgesel düzenleri yeniden kurarak katkı yapacağız” diye açıkladıktan sonra Dışişleri Bakanı olarak atanan Ahmet Davutoğlu’nun “yeni Ortadoğu sahipliğinin” izlerini anımsayalım:

Haziran 2010’da İran’ı yalnızlaştırmak için Suriye, Lübnan ve Ürdün’le “Ortadoğu Birliği” kurdu; Aralık 2010’da “Osmanlı milletler topluluğu” işareti verdi; Mart 2011’de “bölge değişimine yön vermezsek, bundan en olumsuz biz etkileniriz” dedi; Ocak 2012’de “100 yıl sonra Ortadoğu’ya yeniden girme” görevini açıkladı.

BOP DA YENİ ORTADOĞU DA MÜMKÜN DEĞİL

Yeni Ortadoğu’nun ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi içinde olduğu, bu projenin “alt bölgesel düzenlerinden” biri olduğu ortada… Ancak bizimkilerin göremediği büyük gerçek şu: ABD’nin BOP’u çuvallamışken, AKP’nin Yeni Ortadoğu’su mümkün değildir!

Çünkü dünyayı Atlantik değil, artık Asya-pasifik döndürüyor!

Görevleri, dünyayı doğru okuyabilmelerini engellemektedir. Bu yüzden de hâlâ sefer hazırlığı içindedirler! Üstelik Esad’a tanıdıkları 15 günlük süre, 180 gün önce dolduğu halde!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
29 Nisan 2012

, , , , , , , , ,

1 Yorum

AMERİKANCI OLDUĞUMUZA ABORJİNLER BİLE İNANMAZ!

Yandaş medyanın yeni kampanyası ibretlik: 28 Şubat’ın bir ABD operasyonu olduğunu iddia ediyorlar.

Örneğin Yeni Şafak’tan İbrahim Karagül, ABD-İsrail tarafından planlandığını iddia ettiği 28 Şubat’ın hedefini şöyle saptamış: “Öncelikle Türkiye’nin iç politikası yeniden dizayn edildi, ardından bölgesel dizayn başladı. Yeni Ortadoğu dizaynı çerçevesinde İran-Irak-Suriye istikrarsızlaştırılacaktı.” (Yeni Şafak, 17 Nisan 2012)

Karagül’ün, meşhur “Büyük Ortadoğu”yu, “Yeni Ortadoğu” diye isimlendirmesi, kurnazlıktan! Böylece, “Büyük Ortadoğu’nun eşbaşkanı biz değil miydik” diye soracak mahallelisine, şimdiden “yok o başka proje” demiş oluyor!

Gazetecilikle yandaşlığın çelişkisini nasıl yaşadıklarını az çok tahmin ediyoruz ama ölçünün de bir ayarı olmaz mı?!

28 Şubat’ın hedefi iddia ettiği gibiyse, o hedefi bizzat yerine getiren AKP hükümeti değil midir? Bugün İran-Irak-Suriye ekseninin istikrarsızlaştırılmasında görev alan Erdoğan-Gül-Davutoğlu üçlüsü değil, sanırsınız Metin-Ali-Feyyaz üçlüsü! İnsaf!

AYDINLIKÇILARI AMERİKANCI DİYE SUÇLAMA ÇARESİZLİĞİ

Yeni Şafak’ın bir diğer kalemşoru Tamer Korkmaz ise bu mahallede artık ölçü kalmadığını açıkça göstermiş. Korkmaz’ın Allah’tan da korkmayarak sarıldığı yalan dudak uçuklatan cinsten.

Öyle ki Korkmaz, eski MGK Genel Sekreteri Tuncer Kılınç’ın İran ve Rusya’yla ittifaka vurgu yapan sözlerinin, aslında Amerikancılığını gizlemek üzere bir kamuflaj olduğunu bile söyleyebiliyor! (Yeni Şafak, 17 Nisan 2012)

Bugün Irak’a, İran’a, Suriye’ye açıkça saldırı peşinde olanların, İran’la ittifak isteyenleri “gizli Amerikancı” diye suçlayabilmesine tıp bilimi acilen el koymalıdır!

Ancak Tamer Korkmaz, freni patlak kamyon misali, en sonunda duvara tosluyor. 28 Şubat’ı destekleyen Aydınlık’ın Amerikancı olduğuna, bırakın tek bir yurttaşımızı, bir Aborjin’i bile ikna edemezsiniz!

Amerikan emperyalizmine karşı mücadelenin bayrağını onurla dalgalandıran Perinçek’i ve Aydınlık’ı Amerikancılıkla suçlamaya kalkmak, güneşin batıdan doğacağını iddia etmekten bile dayanaksızdır!

Aydınlık’ı, Doğu Perinçek’i Amerikancı diye suçlamaya kalkmanız, aslında çapsızlığınızdan çok çaresizliğinizdendir, biliyoruz!

BİR’İNKİ İSRAİLCİLİKSE, ERDOĞAN’INKİ NE?

Kampanyanın ağır toplarından Cengiz Çandar’ın söyledikleri en azından kendi içinde mantıklı. Nitekim Çandar, Korkmaz’a göre daha profesyonel.

Neşe Düzel’e röportaj veren Cengiz Çandar, 28 Şubat’ın bir Amerikan-İsrail operasyonu olduğunu ispatlayabilmek için bakın neler söylüyor: “28 Şubat’ın simge ismi olan Çevik Bir o dönemde çok muteber biriydi. Amerika’da iki tane aleni İsrail lobisi var. Bir’in bunlarla o kadar yoğun ilişkisi vardı ki, 2000 yılında ilk kez ihdas ettikleri ‘uluslararası devlet adamı’ ödülünü Bir’e verdiler. Bir’in Demirel’den sonra cumhurbaşkanı olması gerektiği fikrini yaydılar.” (Taraf, 16 Nisan 2012)

Peki, Çevik Bir’den sonra o ödülü kim aldı?

Erdoğan, boynuna takılan “Davut boynuzunu” yani “cesaret madalyasını”, anımsayın, Mavi Marmara olayından sonra bile çıkarıp atmadı! Ne ödülmüş!

Çandar’ın koroya dâhil olup 28 Şubat’ı Amerikancı ilan etmeye soyunması, Amerika’yı da şaşırttı! Çandar’ın kanıt diye bahsettiği toplantıda Dışişleri Bakanlığı Siyasi Planlama Dairesi görevlisi olarak yer alan Henry Barkey, iddialara “Şaka mı bu?” diye yanıt verdi!

BİRBİRİNİZİ EN İYİ SİZ BİLİRSİNİZ!

Aslında Çevik Bir’i en iyi, aynı tastan su içtiği Cengiz Çandar bilir; tıpkı Barkey’in de Çandar’ı bildiği gibi…

Bir’in neden 28 Şubat’ın “Truva atı” olduğunu, neden Karadayı tarafından Genelkurmay Başkanlığının engellendiğini, neden Karadayı ve Kıvrıkoğlu “hizadan çıkmış generaller” diye Pentagon’da çizilirken, Bir’in Cumhurbaşkanı adayı yapıldığını, en iyi “Pentagon’un adamı” olan Cengiz Çandar bilir haliyle…

Keza Çevik Bir’in Cumhurbaşkanı olamayınca Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’e danışman yapıldığını da Meral Akşener biliyor!

Tayyip Erdoğan Belediye Başkanıyken 1. Ordu komutanı olan Çevik Bir’le protokol düzeyde elbette görüştü. Ancak asıl görüşme trafiğinin Çevik Bir emekli olduktan sonra başladığını da, en iyi Star yazarı Nasuhi Güngör biliyor!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
19 Nisan 2012

, , , , , , , , , , , , , , ,

Yorum bırakın

RICCIARDONE’NİN ULUDERE ŞİFRELERİ

Gazetelerin Ankara Temsilcileriyle buluşan ABD’nin Ankara Büyükelçisi Francis Ricciardone, Uludere konusunda bazı açıklamalar yaptı. Gazetelerin “Uludere’ye dâhil olmadık”, “Uludere istihbaratını biz vermedik” diye başlık attığı görüşmelerin bütününden aslında başka anlamlar çıkıyor.

Ricciardone’nin şifrelerini çözeceğiz ancak önce bu konudaki iki farklı görüşü anımsatalım:

Resmi açıklamaya göre istihbaratın kaynağı belli değil. Genelkurmay Heron görüntülerini inceliyor. Hükümet tüm imkânlarını seferber ederek olayı çözmeye çalışıyor.

Aydınlık ise Uludere istihbaratın kaynağının ABD olduğunu ve ilk bombayı F-16’lardan 18 dakika önce predatörün attığını yazdı.

Şimdi gelelim şifrelere…

‘HEDEF BELİRLENMESİNE DÂHİL DEĞİLİZ’

1. Ricciardone’ye önce “34 vatandaşımızın yaşamını yitirdiği Uludere’de bir istihbarat zaafı oldu mu?” diye soruyorlar.

Ricciardone’nin yanıtı şöyle: “Bizim bu olayla bir ilgimiz olmamıştır. Hedef belirlenmesinde bizim bir dâhilimiz olmaz. İstihbarat toplanması konusunda ise bu tür ortamlarda kimsenin mükemmel istihbaratı yoktur.

Yani aslında Ricciardone, “istihbaratı biz verdik ama siz bombaladınız” demiş oluyor.

Nitekim Ricciardone’nin şu sözleri bunu teyit ediyor: “Biz PKK’ya karşı istihbarat desteği sağlıyoruz. Fakat hedef belirleme tamamıyla Türkiye’ye bağlı bir konudur. Türkiye, hedef belirlerken kendi yeteneklerini kullanıyor.”

HERON DEĞİL PREDATÖR!

2. Ricciardone’nin “Uludere’de predatör görüntüleri var mı?” sorusuna verdiği yanıt da ilk şifreyi doğruluyor:

“Biz operasyonel istihbarat detaylarıyla ilgili yorum yapmayız. Amerika’nın spesifik katılımları var. İstihbarat diye bakmayın. Biz predatörlerle ilgili istihbarat veriyoruz. Ama bu askeri sırdır. Bunu sizin askerlerinizin güvenliği için yapıyoruz. O nedenle söyleyemem.”

Bu arada Ricciardone’nin ikinci şifresi, Heron’un değil, Predatör’ün istihbarat sağladığını doğrulamış oluyor.

Bu bilgi de, Heron görüntülerinin incelenmesinin neden bir türlü bitirilemediğini de ortaya koyuyor.

ORG. ÖZEL’İN ŞİFRESİ

3. “PKK’ye karşı istihbarat desteği sağlıyoruz” diyen ABD’nin Ankara Büyükelçisi Ricciardone, söyleşinin başka bir yerinde ise “Türkiye’nin sınır ötesi operasyonlarıyla hiçbir ilgimiz yok.” diyor.

Genelkurmay Başkanı Org. Necdet Özel’in, 5 Ocak günü Milliyet’ten Fikret Bila’ya yazılı söyledikleri, Ricciardone’yi yalanlıyor.

Org. Özel, İncirlik’te konuşlu 4 predatörün 23 Kasım 2011’den beri faaliyette olduğunu ama sadece Irak’ın kuzeyinden istihbarat sağladığını belirtmişti. Org. Özel, Bila’ya, ayrıca Uludere olayının sınır ötesinde, yani Irak’ın kuzeyinde gerçekleştiğini vurgulamıştı!

SEFERBER EDİLEN İMKANLAR YETERSİZ Mİ?

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, hafta içi grup konuşmasında Uludure’ye değinmiş ve şöyle söylemişti: “Aradan geçen bir ay içinde Uludere’ye samimiyetsizlikle yaklaşanlar meseleyi unutup kenara çekilirken, biz meseleyi takip ediyoruz. Biz Uludere’de yaşananların aydınlatılması için imkânlarımızı seferber ediyoruz.

İnsan merak ediyor elbette, seferber edilen bunca imkâna rağmen, 34 köylünün bombalanmasına neden olan istihbaratı kimin verdiği neden bulunamıyor?

ABD-AKP AYNI NOKTADA DURUYOR

4. Aslında yanıt yine Ricciardone’nin şifresinde gizli. Ricciardone, Uludere’de 34 yurttaşımızın bombalanmasından sonra, 3 Ocak’ta AKP Genel Başkan Yarımcısı Ömer Çelik’le bir araya geliyor ve çıkışta basına Uludere’yle ilgili şu açıklamayı yapıyor:

Bu konuda Türk hükümetinin durduğu noktada duruyoruz. Şu anda paylaşımlarla ilgili bilgi vermek doğru olmaz. Terörle mücadele sürecektir.”

Kişiler ya da kurumlar, yorumlanabilecek bir konuda ya da bir politikada aynı noktada durabilirler elbette. Ancak, bir olgu konusunda aynı noktada nasıl durulabilir?

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
28 Ocak 2011

, , , , ,

Yorum bırakın

CONDOLEEZZA RICE’IN İTİRAFI

Hürriyet Planet’den İrem Köker, bir grup gazeteciyle birlikte, eski ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice ile görüşmüş. Rice gruba “kayıt dışı” bazı bilgiler vermiş. Görüşme kayıt dışı olduğu için de Köker, şimdiye kadar bu görüşmeden hiç bahsetmemiş.

Ancak Condoleezza Rice yazdığı kitapta bazı bilgiler verince, İrem Köker de Rice’la yaptığı “kayıt dışı” görüşmeden bölümler aktarmaya karar vermiş, iyi de yapmış.

‘IRAK’A SALDIRI HATAYDI’

Stanford Üniversitesi’ndeki o görüşmede Rice’a “8 yıl içinde almış olduğu kararlardan dolayı pişmanlık duyup duymadığını” soruyorlar. İşte Rice’ın yanıtı:

“Evet var. Irak’ın işgalinde acele ettik. Keşke dünyaya kendimizi daha iyi anlatsaydık. Keşke Avrupalı müttefiklerimizi ikna edip bu işe kalkışsaydık. Belki o zaman arkamızda NATO olurdu. Belki o zaman Türkler bizi zor durumda bırakan teskereyi reddetmezlerdi.”

Bu itirafın anlamının büyüklüğünü anlamamız için 8 yıl öncesini anımsamamız gerekir:

GERÇEK, 8 YILDIR ‘AYDINLIK’

8 yıl önce bir yanda ABD’nin dünyanın tek süper devleti olduğu, ABD Başkanı Bush’un tüm eski müttefiklerini büyük bir kibirle tehdit edip, “ya bendensiniz, ya da düşmanımdan yanasınız” dediği, Pentagon’un NATO’yu bile devre dışı bıraktığı, ABD’nin çok kısa bir sürede önüne koyduğu Büyük Ortadoğu Projesi’ni gerçekleştireceği ve dünyayı tek başına yöneteceği iddiası vardı.

Ama diğer yanda, 8 yıl önce, Aydınlık’ın bunun gerçek olmadığında ısrar etmesi ve ABD’nin bu coğrafyada yenileceğini, BOP’a gömüleceğini belirtmesi de vardı.

ABD YENİLDİ

8 yıl önce görünen bugünün gerçeğine ve ABD açısından oluşan tabloya bakacak olursak:

ABD Irak’ta yenildi ve bu ülkeden çekiliyor, 31 Aralık’ta sadece Büyükelçiliği’ni koruyacak 160 askerini bırakarak gidiyor. Geçen hafta sonunda, 8 yıl boyunca Irak’ta işgali yönettiği ve BOP’un ana üssü olan, 46 bin askerinin görev yaptığı ana karargâhını Irak’a teslim etti.

ABD Suriye’ye saldıramadı, saldıramayacak. ABD’nin önceki gün Şam Büyükelçisi’ni yeniden bu ülkeye gönderme kararı almasını Türkiye iyi okumalı, Ankara iyi değerlendirmeli.

Rusya, ABD’ye Suriye’de silah gösterdi. Rusya’nın Suriye’ye destek amaçlı yola çıkardığı uçak gemisi, Moskova’nın Libya’daki hatayı yapmayacağının işareti olarak görülüyor. Kaldı ki ABD, Rusya’ya karşı geçmişte kazandığı Gürcistan, Ukrayna ve Kırgızistan kalelerini tek tek kaybetti; Karadeniz’e giremedi, Doğu Avrupa’ya füze kalkanı yerleştiremedi.

ABD Afganistan’da yenildi. Bunu artık NATO’nun ABD’den sonra Afganistan’da en çok asker bulunduran ülkesi olan Almanya da söylüyor. Alman Bild gazetesi bu gerçeği gösteren ABD-Almanya istihbarat görüşmelerinin notlarını yayımladı.

ABD, Pakistan’ı da kaybetti. Pentagon Özbekistan, Kırgızistan derken, Pakistan’daki askeri üssünden de oldu.

ABD, Kuzey Kore’ye diş geçiremedi. Üstelik Çin, daha da ileri giderek Kuzey Kore’yle ilk kez resmi askeri işbirliği anlaşması imzaladı.

Çin, Batı Pasifik’ten Aden’e kadar geniş bir coğrafyada askeri tatbikatlar yapıyor. ABD’nin Avustralya’yla anlaşma imzalayarak bu ülkeye 2,500 asker gönderme kararı alması, Washington’un Pekin’in hamlelerine nafile karşılığıdır.

Güney Amerika, ABD’ye karşı birleşti. Yeni kurulan CELAC, uluslararası konularda blok olarak hareket etme kararı aldı.

Sonuçlar ortada… Türkiye ABD’nin bu yenilgilerine ortak olmamalı!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
8 Aralık 2011

, ,

Yorum bırakın

TAYYİPSEVERLİK

E-posta kutum, “diğer gazeteler neden Kaşif Kozinoğlu’nun mektuplarına yer vermiyor” sorularıyla dolu… Lafı dolandırmadan yanıtlayalım: Tayyipseverlikten!

Hemen birkaç örnekle “Tayyipseverlik” kavramını açıklayalım:

‘ERDOĞAN’A OY VERMEYEN PUŞTTUR!’

Sabah Gazetesi’nden Ersin Ramoğlu, dün köşesinde “hain puştlar” başlığını kullanmış ve Time dergisinin “yılın adamı” anketine değinmiş. Ramoğlu, seviyeli(!) yazısında, ankette Tayyip Erdoğan’a oy vermeyenleri hain ve puşt olmakla suçlamış!

Ramoğlu, makalesinin sonunda da bir “not” yazmış: “Başarılı bir operasyon geçiren ve sağlığına kavuşan Sayın Başbakan’a geçmiş olsun dileklerimizi iletirken, ameliyatını ‘dalgaya’ alan malum medyanın candaşlarına da ‘Âllah ıslah etsin’ diyorum.”

‘ERDOĞAN TEHLİKEDEN KORUYOR’

Yeni Şafak’tan Yasin Doğan da, meslektaşları arasında Tayyipseverlik konusunda iddialı olanlardan. Doğan, Türkiye’nin tüm komşularıyla savaş pozisyonuna yaklaştığına gözlerini kapatarak şöyle yazabildi dün:

“Lider hem kitleyi aydınlık bir geleceğe doğru ‘sürükleyip götüren’dir, hem de kitlenin yanlış mecralara ‘sürüklenmesini’ önleyendir. Erdoğan, Türkiye’yi doğru mecraya sürükleyip götürüyor ve tehlikeli rotalara sürüklenmesini önlüyor. Başbakan’ın geçirdiği ameliyat, kendisine duyulan ihtiyacı, atfedilen önemi ve büyük sevgiyi bir kez daha ortaya koydu. Allah’tan acil şifalar diliyoruz.”

‘ERDOĞAN’A İHTİYACIMIZ VAR’

Star gazetesinden Ergun Babahan ise “Erdoğan’a ihtiyacımız var” diye başlık atanlardan… Babahan, bol methiyeli yazısında, 1789 Fransız Devrimi ile başlayan dönemin kapandığını ve yeni bir tarihin yazıldığını öne sürerek Erdoğan’ın Türkiye için bir şans olduğunu iddia ediyor: “Türkiye’nin şansı, ne istediğini bilen ve bunu hayata geçirebilen bir lider kadrosu ve iktidar partisine sahip olmasından geçiyor.”

Farklı cenahtan geldiğinden olsa gerek, yandaşlık yarışında en çok gayret eden isim olan Babahan, yazısını şu sözlerle bitiriyor: “Onun için bir yandan Erdoğan’a acil şifa diliyor, diğer yandan da ‘liderinizin kıymetini bilin’ diyorum.”

Gazeteler, böyle onlarca örnekle dolu…

ŞİNASİ GELENEĞİ YAŞAYACAK

Şinasi’nin 1862’de Tasvir-i Efkar’da “padişahın tahta çıkış ve doğum günlerinde övgüler koymayı reddetmesi” mesleğimizde bir dönüm noktasıdır. Artık 1862’nin gerisine düşmüş durumdayız!

Ancak tüm bu kokuşmuşluğun içinde Aydınlık, gerçeği halka ulaştırma görevini tüm engellere, tüm tehditlere, tüm baskılara rağmen başarıyla yerine getiriyor.

Aydınlık sizlerden aldığı kuvvetle, Şinasilerin geleneğini sürdürüyor!

Biliyoruz ki, “Dünyanın bir yanı karanlıkken, bir yanı her zaman aydınlık”tır!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
2 Aralık 2011 

, , , , , ,

Yorum bırakın

Sistemin 4. kuvveti de çürüdü

İşçi Partisi, Aydınlık gazetesi, Ulusal Kanal kanunsuz bir soruşturma nedeniyle basıldı ve 9 kişi gözaltına alındı. Olay dünyanın hangi ülkesinde olsa haberdir, üstelik büyük haberdir. Ancak bu haber Türkiye’nin “en büyük” dört televizonunda yer bulmadı!

Gazeteciler korkuyor mu?

Bunu nasıl açıklamak gerekir? Erdoğan korkusuyla mı? Haberciliğe yönelik baskıların, gazetecileri otosansüre mecbur etmesiyle mi? Ya da işadamı olan gazete patronlarının hükümete mecbur olmalarıyla mı?

Pek çok gerekçe bulabiliriz. Ancak saydığımız hiçbir gerekçe meselenin esasına yanıt vermeyecektir.

Erdoğan meclisi

Basın dördüncü kuvvettir; yasama, yürütme ve yargı şeklindeki kuvvetler ayrılığının dördüncü ayağıdır. Peki birbirinin üzerinde olmayan bir prensibe dayalı kuvvetler ayrılığında durum nedir?

Yasama organı TBMM, Erdoğan‘ın şahsi tercihlerine göre şekillenmektedir artık. Belediyeden iş arkadaşları, davalarına bakan avukatları, cemaatlerden kardeşleri, listenin üst sıralarındalar. Yasamanın halini en iyi anlatan örnek Başbakan’ın cemaat kontenjanından TBMM’ye soktuğu Hakan Şükür‘dür. Türkiye’nin en kritik meselesi sorulan “milletvekili”nin yanıtı ibretliktir. “Ben bilmem, büyüklerim bilir.”

Ki bu prensip, aileden, cemaatten taşınarak TBMM’ye kadar getirilmiştir. Ailede “ben bilmem, beyim bilir”, cemaatte “ben bilmem, şeyhim bilir” diyen bu anlayış, Türkiye’nin yasama organındadır artık. ABD’nin AB’nin, başkalarının yasalarına bilmeden el kaldırmak, bundandır.

Yürütmenin başı aslında Obama!

Yargı BOP eşbaşkanlığının önündeki en önemli hedeflerden biriydi. Adım adım orayı da ele geçirdiler. Anayasa mahkemesi, ardından HSYK… Yeni HSYK’nın belirlediği Yargıtay ve Danıştay üyeleri de, Bülent Artınç‘ın sınıf arkadaşlarını seçti bu kurumların başına!

Gelelim yütütmeye… Yürütmenin başı BOP Eşbaşkanı olduğunu söylüyor. Haliyle gerçek yürütme, bu durumda Ankara yerine Washington oluyor. Washington Libya diyor, bizim “yürütme” karargâh kuruyor; Washington Suriye diyor, bizim “yürütme” savaşa hazırlanıyor…

Sistem çürüdü

Daha fazla olguya ya da uzun tahlillere hiç gerek yok, herşey ortada: Yasaması, yürütmesi, yargısı bu haldeki bir sistem çürümüştür, çökmüştür!

Çürüyen, çöken bir sistemin dördüncü kuvveti de haliyle çürür ve çöker.

Sistem çürümemiş, çökmemiş olsa gazeteci ne Erdoğan’dan korkar, ne kendine otosansür uygular…  Patronunun işten atmasından da çekinmez! Çünkü gazetecilik bir namus işçiliğidir aynı zamanda.

Ama sistem çürüyünce, gazetelerde gazeteci de barınamıyor artık; o köy bu köy diyerek süre dolduruyor.

Dolayısyla haberi görmeyen gazetelere gerekçe diye en başta saydıklarımız, aslında sistemin çürümesinin bir tezahürüdür, sonucudur.

Ama her çöküntü, daha iyinin de zeminidir aynı zamanda!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
22 Ağustos 2011

, , , ,

Yorum bırakın

ABD Aydınlıkçıları geçmeden Suriye’ye saldıramaz

ABD, AKP hükümeti üzerinden yine İşçi Partisi, Aydınlık gazetesi ve Ulusal Kanal’a operasyon düzenledi. Emperyalizm, Erdoğan’ın suç kasetlerini arıyor!

ABD ne zaman bölgeye abanmaya kalksa, önce İşçi Partisi, Aydınlık ve Ulusal Kanal’la hesaplaşmaya soyunuyor. Çünkü emperyalist ABD’nin bölge planlarının önünde en sağlam İşçi Partisi, Aydınlık ve Ulusal Kanal duruyor!

Bu saldırılardan en önemli üç tanesi anımsayalım:

Sosyalist Parti ve Kardeşlik Projesi

ABD yirmi yıl önce Irak’ın kuzeyinde kukla devlet kurmak üzere bölgeye ilk girmeye hazırlandığında, önce İşçi Partisi’ni (Sosyalist Parti) hedef almıştı. Çünkü İşçi Partisi’nin “Kardeşlik Projesi”yle hesaplaşmadan, kukla bir Kürt devleti kuramayacaktı!

ABD emperyalizmi, dünyada yükselen bir eğilim içindeydi; 2-3 yıllık sürece yayılan bu mücadele içinde maalesef hem Sosyalist Parti bir operasyonla kapatıldı, hem de “Kardeşlik Projesi” rafa kalktı.

Ancak Aydınlıkçılar asla pes etmedi! Mücadeleye yeni araçlarla devam etti.

1 Mart tezkeresi

ABD, 2003 yılında Irak’a kuzeyden cephe açmak bahanesiyle Türkiye’ye 80 bin asker yerleştirmeye kalktığında, karşısında yine
Aydınlıkçılar vardı.

Aydınlıkçılar, 1 Mart tezkeresinin önünde siper oldular. Aylarca hem süren pazarlıklara mercek tuttular, hem de tezkerenin geçmesinin doğuracağı sonuçları kamuoyuna sundular. Ve Aydınlıkçıların bu büyük ve kararlı mücadelesi, Türkiye’de çok geniş bir muhalefet oluşturdu ve 1 Mart tezkeresi TBMM’den geçmedi!

Dönemin pek çok TBMM üyesi, bu büyük mücadelede Aydınlıkçıların hakkını teslim ettiler. Bu öyle güçlü bir mücadeleydi ki, Recep Tayyip Erdoğan, grup toplantılarında milletvekillerini Doğu Perinçek’ten etkilenmekle suçluyordu!

Ergenekon süreci

2001 yılında hazırlanan ancak 2007 yılında uygulamaya konulan Ergenekon operasyonunda önce İşçi Partisi ve Aydınlıkçılar hedef alındı. Çünkü ABD biliyordu ki, Aydınlıkçıları aşmadan, operasyonun diğer hedeflerine yönelemeyecekti; Aydınlıkçıları aşmadan Türkiye’de TSK teslim alınamazdı, Aydınlıkçıları aşmadan yargı ele geçirilemezdi vs.

Çünkü Aydınlıkçılar, Türkiye’nin hedef alınmasının önünde 40 yıldır siperdiler!

Suriye’ye saldırı hazırlığı

İşte ABD şimdi yine Aydınlıkçılara saldırıyor. Çünkü hedefte Suriye var.

Bölgeyi yangın yerine çevirecek bu sürece Aydınlıkçılar yine en başından beri direniyor. Suriye’ye yönelik komploları açığa çıkarıyor. Beşar Esad karşıtı rejim muhaliflerini Antalya’da toplayan AKP’yi teşhir ediyor. Sınırdan Suriye’ye sokulan ve Suriye güvenlik kuvvetlerine karşı kullanılan silahları ortaya çıkarıyor. Washington’un Şam’a mesajlarına aracılık yapılmasına itiraz
ediyor.

Birlik ve kardeşlik mücadelesi

ABD’nin hedefinde Suriye var ama asıl hedef Türkiye!

ABD Türkiye’de Türk ile Kürt’ü; bölgede Türk ile Arap’ı, Türk ile Acem’i, Kürt ile Arap’ı karşı karşıya getirmeye, birbirine düşman etmeye çalışıyor.

İşte Aydınlıkçılar hem içeride hem de dışarıda birlik ve kardeşlik çizgisini en kararlı bir şekilde savunuyor.

ABD, Aydınlıkçıların birlik ve kardeşlik tutumunu hedef almak için, binalarında kaset arıyor!

Yine Aydınlıkçılar kazanacak!

Irak’ın bölünmesinin Türkiye’nin bölünmesi olduğunu” bilen Aydınlıkçılar, “Suriye’nin bölünmesinin, yine Türkiye’nin parçalanmasına dönüşeceğini” en baştan tespit ediyor ve bu tezgâha yine siper oluyor.

İşte Emperyalizm, bu yüzden Aydınlıkçıların binalarında “kaset” arıyor!

Çünkü Emperyalizm, Aydınlıkçıları aşmadan Suriye’ye saldıramaz ve Türkiye’yi parçalayamaz!

Üstelik bu kez ABD yükselen değil inişe geçen, baş aşağı giden bir kuvvet!

Bir kez daha biz kazanacağız!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
20 Ağustos 2011

, , , ,

Yorum bırakın

İSTİHBARAT YALANLARI

Pskolojik savaş aygıtı, AKP’nin ABD adına izlediği Suriye politikasına kamuoyu desteği yaratabilmek için çalışmaya başladı. Daha bir yıl önce ortak bakanlar kurulu toplantısı yapılan Suriye’ye düşmanlık yapmaya kamuoyuna ikna etmek için bakın ne yalanlar söyleniyor:

PKK’DEN, DAVUTOĞLU ZİYARETİNE SALDIRI’

Yalan 1:Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Suriye ziyareti öncesiPKK’nin Ergenekon’la irtibatlı olduğu ileri sürülen isimlerinden Fehman Hüseyin’den gözdağı gibi bir talimat geldi. İstihbarat birimlerince tespit edildikten sonra tüm birimlerin uyarıldığı mesaja göre, Doktor Bahoz veBahoz Erdal kod isimli Suriye uyruklu Fehman Hüseyin “Asker, polis, bürokrat farkı gözetmeksizin eylem yapın” talimatı verdi. (Star, 9 Ağustos 2011)

Gerçek 1:Fehman Hüseyin Suriyeli değil, Silopili! Deneyimli gazeteci Saygı Öztürk, Fehman Hüseyin’in Silopili olduğunu akrabalarına ve askeri kaynaklara dayanarak ortaya koyuyor. Ancak Fehman Hüseyin’in hem Suriyeli olduğu hem de Ergenekon’la irtibatlı olduğu yalanı uzun zamandır işleniyor ve ihtiyaç duyulduğunda “derin PKK, iki PKK” tartışmalarında kullanılıyor. AKP’nin PKK ile müzakere yürüttüğü “olumlu” süreçlerde bir PKK saldırısı olursa, bu Fehman Hüseyin üzerinden Ergenekon’a yıkılarak, PKK aklanıyor!

SURİYE, PKK’YE DESTEK VERİYOR’

Yalan 2:Geçtiğimiz hafta Başbakanlık’ta yapılan güvenlik toplantısına MİT’in Suriye ile ilgili raporu damga vurmuştu. Sözkonusu MİT Raporu’nda Suriye’nin PKK ile mücadele konusunda Türkiye ile işbirliğini kestiği ve tam tersine PKK’yi destekleyecek konuma geldiği vurgulanmıştı.MİT raporuna ayrıca bazı PKK liderlerinin 1999 öncesinde olduğu gibi Suriye’de saklanmaya başladığı da yansımıştı… MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın sunduğu rapora göre Kandil Dağı’ndaki 3800 PKK’linin 1500’ü Suriyeli. Başını Fehman Hüseyin’in çektiği grup şiddet yanlısı olarak biliniyor.” (Aktif Haber, 9 Ağustos 2011)

Today’s Zaman’dan Ercan Yavuz’un haberine göre 16 Temmuz’dan beri PJAK’ın Kandil’deki kamplarını bombalayan İran, yaptığı operasyonlar hakkında Türkiye’nin bilgi edinme talebini geri çevirdi. Suriye de PKK ile mücadele konusunda işbirliğini kesti.” (Aktif Haber, 9 Ağustos 2011; İngilizce aslı, Today’s Zaman, 5 Ağustos 2011)

Gerçek 2: Psikolojik savaş aygıtı, Suriye düşmanlığı yapabilmek için Beşar Esad’ın PKK’ye destek verdiği yalanını imal ediyor. Olası bir askeri operasyona şimdiden zemin oluşturmak için, PKK liderlerinin Suriye’ye geçtiği yalanı söyleniyor. Bir parça ciddiyet katabilmek adına da, geçmişteki gerçeklikten yararlanıp, “1999 öncesinde olduğu gibi” deniliyor. 1999 sonrasında tamamen ABD denetimine giren PKK’yi, Suriye’nin şimdi denetleyecek koşulları yok. Ayrıca, Şam karşıtı ayaklanma içinde PKK’nin desteklediği Kürt aşiretleri mevcut!

Öte yandan Türkiye lehine olan İran’ın PKK operasyonu da sanki Ankara’nın arkasından çevrilen bir iş gibi sunuluyor!

İRAN DEVRİM MUHAFIZLARI SURİYE’DE’

Yalan 3: “İran Devrim Muhafızları’na bağlı birlikler Suriye’ye geçti. Halka zulüm yapanlar asıl bunlardır.” (Derin Bakış Programı, STV, 10 Ağustos 2011)

Gerçek 3: Psikolojik savaş aygıtları, Suriye’yle birlikte İran düşmanlığı yaratabilmek için bu tip bir yalana sarılıyor. Gerçek, İran’ın Kuzey Irak’ta PKK’ye karşı çok kapsamlı bir operasyon yaptığı ve Türkiye’nin güvenliğini doğrudan ilgilendiren bir konuda Tahran’ın Ankara’ya nesnel olarak dostluk eli uzattığıdır.

SURİYE ORDUSU BÖLÜNDÜ’

Yalan 4:Beşar Esad Hama’da halka ateş açmak istemeyen Savunma Bakanı’nı görevden alıp, yerine Genelkurmay Başkanı’nı getirdi. Savunma Bakanı görevden alındıktan sonra ölü bulundu.” (9 Ağustos 2011 tarihli gazeteler)

Gerçek 4: Suriye Savunma Bakanı General Ali Habib, bu yalanın ardından ekranlara çıktı ve “yaşadığını, sağlık nedenleriyle görevden ayrıldığını” söyledi. Psikolojik savaş aygıtının bu yalanla hedefi, Suriye ordusunun bölündüğünü düşündürtebilmek… Esad’ı bakanını öldüren bir diktatör olarak resmetmek de ikincil bir hedef.

AYDINLIK’IN TARİHSEL ÖNEMİ

Türkiye’yi ABD-İsrail ekseninde komşularıyla düşman yapacak bir sürece dur demek şimdi en büyük görevdir. Böyle zamanlarda Aydınlık daha da önem kazanıyor. Türkiye’nin en kritik dönemlerinde Aydınlık’ın gerçek haber anlayışı bu tip psikolojik savaş aygıtlarına hep dur demiştir.

Aydınlık Suriye konusunda da en başından beri gerçekleri kamuoyunun önüne getirdi; AKP’nin rolünü, ABD planlarını teşhir etti.

İstihbarat yalanlarının daha da artacağı böyle kritik zamanlarda, Aydınlık’ı sadece okumak değil, okutmak da gerekir.

Mehmet Ali Güller
Ufuk Ötesi
Ayd
ınlık Gazetesi s:7
12 Ağustos 2011

, , ,

Yorum bırakın

WASHINGTON AYDINLIK’I YANITLADI

ABD’deki ekonomik krizin tartışıldığı bir yazı işleri toplantısında, şu soru gündeme gelmişti: “ABD, ya askerine maaş ödeyemezse..?

Sorumuza yanıt en yukarıdan geldi.

ABD Genelkurmay Başkanı Ora. Mike Mullen, Afganistan’a yaptığı sürpriz ziyarette askerlerine seslendi ve “maaşların zamanında ödenip ödenmeyeceğinin belli olmadığını” ilan etti.

İki haftadır “ABD’nin baş aşağı” gittiğini anlatmak için, yineleme pahasına pek çok veri yazdım. Ancak hiçbir veri, Ora. Mullen’ın “asker maaşıyla” ilgili itirafı kadar can alıcı değildi!

Ora. Mullen’ın itirafı, borçlanma tavanının yükseltilmesi konusunda Washington’da uzun süredir varılamayan mutabakata dayanıyordu…

Obama ile Cumhuriyetçilerin, ABD 2 Ağustos’ta temerrüde düşmeden borç tavanında anlaşmaları gerekiyordu.

‘TARAFLAR ANLAŞTI’ YALANI

“Taraflar anlaştı” şeklinde sunulan habere, maaş sıkıntısına giren ABD askerlerinden çok, bizim yandaş medya sevindi! “Kriz aşıldı” diye ballandıra ballandıra yazdılar.

Peki, ABD “borç tavanı” krizini gerçekten atlattı mı? Varılan mutabakata göre kriz aşılmamış, olsa olsa bir parça ötelenmiş görülüyor. Şöyle ki, borç tavanı toplamda 2.1 trilyon dolar yükseltiliyor ama parça parça… 400 milyar dolar şimdi, 500 milyar dolar yıl sonunda, kalan 1.2 trilyon dolar da yine taksitler şeklinde 2012 yılına yayılacak…

Beyaz Saray’ın zorunlu kabul ettiği bu yükseltme dilimlerinin çözüm olmadığı Washington’u iyi izleyen kesimlerin ortak kanaati… Ki “borç tavanı” krizi aşılsa bile, ABD’nin yapısal ekonomik krizi olanca ağırlığıyla sürüyor.

Kısacası, Beyaz Saray’ın istediği olmadı!

MAAŞ ALAMAYAN ASKER, SAVAŞIR MI?

Peki, bu durum ABD’nin dünya çapındaki operasyonlarına nasıl yansıyacak? Afganistan’da, Irak’ta, Libya’da, Somali’de, Lübnan’da süren emperyalist ABD saldırganlığı, ekonomik krizden nasıl etkilenecek?

Anımsayalım: ABD kamuoyu, Libya operasyonunun daha ilk gününde, atılan füzelerin maliyetini sorgulamaya başlamıştı. Füzeler, uçaklar, uçak gemileri, yüksek maliyetli saldırı silahları, ABD’nin orta ve alt kesimlerinin günlük hayatına doğrudan müdahale ediyor artık, kötü ekonomik gidişattan ilk onlar etkileniyor.

Şimdi bir de profesyonel askerlerin maaş sorunu var! Çünkü ABD’de askerlik, zaten en alttak, kesimlerin, canını satmaktan başka çaresi kalmayanların mesleği uzun zamandır… Ve şimdi, zorunlu yaptıkları askerliğin karşılığını da alamama gerçeğiyle yüz yüzeler.

Bu durumda,  maaş alamayan ABD askeri, -ABD emperyalist saldırganlığı vatan savunması olmasa da- , ülkesi için, vatanı için çarpışmayı sürdürecek mi?

Bizim yandaşların yere göğe sığdıramadığı ABD profesyonel ordusu, profesyonel gibi davranıp, “ne kadar para, o kadar savaş” mı diyecek?

VATAN PARAYLA SAVUNULMAZ

Bu modeli Türkiye’ye giydirmek isteyenler neyse de, umarım bu durum iyi niyetli asker-bürokrasi çevrelerine ders olur!

“Ordu profesyonelleşirse siyasete karışmaz” diye saptayan(!) eski Genelkurmay Başkanı Em. Org. İlker Başbuğ’u geçtik, ancak “güneydoğudaki taburları profesyonelleştirirsek, terörle daha iyi mücadele ederiz” diyen diğer kesimler, umarım ABD Genelkurmay Başkanı’nın askerlerine yaptığı acı konuşmadan ders çıkarırlar!

Ve başkomutan Mustafa Kemal’in askerlerine “size ölmeyi emrediyorum” derken, parayla ölçülemeyecek değerlere güvendiğini ve haklı çıktığını anımsarlar!

Not: ABD Genelkurmay Başkanı Ora. Mike Mullen’a ve bizim profesyonelcilere, Oktay Yıldırım’ın Kaynak Yayınları’ndan çıkan “Mehmetçik” kitabını öneriyoruz…

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi / s:8
2 Ağustos 2011

Odatv.com

, , ,

Yorum bırakın

WordPress.com ile böyle bir site tasarlayın
Başlayın