Posts Tagged Rusya

28 maddelik plan sonunda kimin olacak?

ABD’nin 28 maddelik Ukrayna planı, havadan bırakıldı ama masaya mı yere mi düşeceği net değil. Zira Alaska planını Ukrayna’ya, daha doğrusu AB’ye kabul ettiremeyen Washington’un ikinci ve genişletilmiş, esnetilmiş planı bu… 

Ancak sızdırılan 28 maddelik plan da Ukrayna ve AB tarafından reddediliyor. Öyle ki ABD bile kendi planını net bir şekilde savunamıyor. 

Örneğin önce “Zelenskiy, barış planımı beğenmek zorunda kalacak. Ona Oval Ofis’te, ‘Kartlar sende değil’ demiştim” açıklaması yapan ABD Başkanı Donald Trump, AB’den gelen tepkilerin ardından plan için “28 maddelik plan nihai teklif değil” dedi.

Örneğin ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio’nun Senatör Mike Rounds’a “Plan bizim değil, bize ulaştırılmış bir öneri” dediği iddia edildi. Nitekim Senatör Rounds benzer çekilde “Bu bizim planımız değil. Aracı olarak ilettik. Biz sızdırmadık” açıklaması yaptı. Yine Rubio’nun görüştüğü senatörlerden Angus King de şöyle dedi: “Sızdırılan belge yönetimin pozisyonu değil; Rusya’nın istek listesi. Metin, Rusya’yı temsil ettiği düşünülen bir kişi tarafından Trump’ın gayriresmî barış temsilcisi Steve Witkoff’a verildi. ABD sadece alıcı konumundaydı.”

Görünen o ki havadaki 28 maddelik plan masaya düşmezse Rusların önerisi olacak, masaya düşer ama sonuç alınmazsa Witkoff planı olacak, sonuç alınırsa Trump planı olacak.

Putin’den AB’ye “kuklanı ikna et” uyarısı

Moskova genel anlamda 28 maddeli planı, Alaska planının gerisinde olsa da, olumlu değerlendiriliyor. Örneğin ABD’yle müzakerelerde yer alan Rusya Doğrudan Yatırım Fonu başkanı Kirill Dmitriev, planla ilgili “Savaş kışkırtıcılarının propagandası nedeniyle, birçok kişi Trump’ın barış planının Ukrayna’yı daha da büyük toprak ve can kaybından kurtarmak için tasarlandığını gözden kaçırıyor” diyor. 

Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vlademir Putin de planın AB ve Ukrayna için şans olduğuna işaret ediyor. Putin “savaş kışkırtıcısı” diye nitelediği AB’ye seslenerek, “Ya planı kabul edersiniz, ya da özel askeri harekatımızın hedeflerine askeri yollarla adım adım ulaşırız. Kuklanızı ikna edemezseniz, bir şekilde işleri halledeceğiz” diyor. 

Çanlar Zelenski için çalıyor

ABD yönetimi içinden isimler planın sahibi konusunda muğlak konuşsa da ABD planla ilgili Ukrayna’ya süre ültimatomu vermiş durumda. ABD “27 Kasım’a kadar barış planını onaylamazsa, Ukrayna’ya silah tedarikini ve istihbarat paylaşımını durdurducağını” açıkladı.

ABD’nin Ukrayna’ya askeri yardımı kesmesi, asıl AB’yi etkileyecek. Zira AB yönetimi, kendi silah yardımı kapasitesiyle Ukrayna’nın cephede savaşı uzatamayacağını kısa zamanda görmüş olacak. Bu durum ise Ukrayna halkına fazladan kayıp verdirmekten ve toprak kaybettirmekten başka bir şeye yaramayacak.

O durumda ise çanlar asıl Zelenski için çalmaya başlayacak ve Ukrayna içinde kritik bir iç siyasi mücadele başlayacak. 

Çin ve İran faktörleri

Gelelim asıl soruya: Trump yönetimi, Biden yönetiminden farklı olarak neden Ukrayna’daki savaşı bitirmeye çalışıyor? 

Buna verilen yanıtların başında ABD’nin “tersine Kissinger yöntemi” ile Rusya’yı Çin’den koparmaya çalışmak istemesi geliyor. Doğru, ABD için baş rakibi Çin’i yalnızlaştırmak, Rusya gibi bir nükleer gücün Çin’le “kapsamlı ortaklık” yapmasını durdurabilmek kritik önemde. ABD’nin bunu istediği zaten sır değil. Hatta ABD yönetiminin, bunun gerçekleşebilmesi için Rusya’ya daha büyük tavizler vermek isteyeceği de görülüyor. Ancak Rusya’nın Çin’le ortaklığının getirisinden vazgeçmeye niyeti yok. Ki Moskova yönetimini ABD-AB-NATO’nun Rusya’yı Ukrayna’dan kuşatma stratejisine karşı direnişinde Çin’in kritik destek rolünü gözardı edebilmesi, unutması, Moskova açısından pek akıllıca olmaz.

Diğer yandan Trump’ın Rusya’yla barış aramasını, İran konusunda pazarlığa bağlayan görüşler var. Buna göre Trump Ukrayna’nın üçte birini Rusya’ya verecek, Putin de ABD-İsrail’in İran’a yapacağı rejim değiştirme operasyonuna sessiz kalacak! Bu da olası görünmüyor. Zira ŞİÖ ve BRICS üyesi İran, son tahlilde Asya’nın, Çin ve Rusya’nın ön cephesidir. Dahası ABD-İsrail’in İran’a yerleşmesi, Rusya’nın bu kez güneyinden tehdit altında kalması demektir ki Moskova böyle bir tuzağa düşmez. 

Trump “uzun savaş stratejisinin” çöktüğünün farkında

Trump’ın Rusya’yla Ukrayna’da barış aramak zorunda kalmasının asıl nedeni şu: ABD hegemonyası zayıflıyor ve Washington’un öyle bir kaç yerde birden savaş organizasyonu yapacak, finanse edecek gücü yok. 

Diğer yandan Putin’in “gerekirse nükleer kartını” kullanacağını net bir şekilde ortaya koyması, ABD açısından önemli bir caydırıcılık anlamına da geliyor. Washington biliyor ki Rusya’nın kaybetmesi demek, aslında hepsinin kaybetmesi demek!

Ayrıca ABD içinde kimi kritik isimler, ABD’nin Ukrayna hatta Suriye’de oyalanmasının, baş rakipleri Çin’e yaradığını düşünüyor. Bu nedenle bu ağırlıklardan kurtularak sağlam bir Asya-Pasifik stratejisinin uygulanmasını istiyor. 

Kısacası ABD’nin Ukrayna’da “uzun savaş” stratejisini sürdürecek gücü yok ve Trump bunu “masa kuran ve barış yapan lider” makyajıyla örtmeye çalışıyor. Putin de Rusya’nın kazancı karşılığında Trump’ın bu şovuna alkışla destek veriyor.

Mehmet Ali Güller
CGTN Türk
26 Kasım 2025

, , , , , , ,

Yorum bırakın

Hangi yeni sayfa?

Erdoğan’ın 6 yıl sonra Beyaz Saray’da kabul edilmesi, Washington’un “geniş Ortadoğu’da” Ankara’dan beklentileri nedeniyleydi. Böyle olduğu için de iktidar partisi ziyareti “küresel ve bölgesel olarak yeni diplomatik sayfalar açacak” diyerek değerlendirildi. 

Peki hangi yeni sayfalar?

Washington’un üç beklentisi

Washington’un Ankara’dan “geniş Ortadoğu’da” üç beklentisi var:

1) Rusya’yla derinleşen işbirliğini azaltması: Enerji ve nükleer ilişkilerini rafa kaldırarak bunları ABD ve Batı’yla değiştirmesi.

2) Suriye’de Washington’un (ve dolayısıyla Tel Aviv’in) hedeflediği çözüme uyum göstermesi.

3) Gazze’de Trump’ın planının hayat bulmasını kolaylaştırması. 

Rusya’yla işbirliğini zayıflatma talebi

1) Erdoğan’ın Beyaz Saray ziyareti sırasında imzalananlarla birlikte, son bir yılda ABD’li ve Batılı şirketlerle yapılan sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) anlaşmaları, yıllık 22 milyar metreküp kapasiteli. Türkiye’nin yıllık tüketiminin 53 milyar metreküp olduğu gözönünde bulundurulursa, bu hayli yüksek bir hacim. Dolayısıyla Trump’ın Erdoğan’a kameraların önünde söylediği “Türkiye’nin yapacağı en iyi şey Rusya’dan petrol ve gaz alımını kesmektir” talebi, hayata geçmeye başlamış oluyor. 

Öte yandan bu ziyaret sırasında Türkiye’nin ABD’yle imzaladığı nükleer işbirliği anlaşması da aynı talebin içindedir.

Suriye’de Washington çözümüne uyum talebi 

2) Suriye’de nasıl bir “çözüm” olacak? ABD, İsrail’in lehine, İsrail’in işgal ettiği toprakların da korunduğu, Şam’ın Tel Aviv’le normalleştiği, İbrahim Anlaşmalarının imzalandığı bir çözüm istiyor. Şam yönetimiyle İsrail arasında bu yönde güvenlik müzakereleri sürüyor. 

Türkiye’yi ilgilendiren asıl boyut ise Şam ile SDG’nin entegrasyonunun nasıl olacağı. Ankara “Suriye’nin birliğini”, Washington ise “SDG’nin özerkliğini” savunuyor. Ama Washington Ankara’nın İsrail boyutlu çözüme itirazsızlığı karşılığında SDG’nin özerkliğini, “federasyon olmayan ama ademi-merkeziyetçiliğe yakın” bir çözüme geriletmiş durumda.

Bu entegrasyonun nasıl olacağı sorunu, Türkiye’deki açılımı ve “demokratik entegrasyonu” da etkiliyor.

Gazze planına destek talebi

3) Trump’ın Gazze planı tuzaklarla dolu. 

Birincisi Avrupalı devletlerin bile Filistin’i tanıdığı şartlarda bu plan Filistin devletinin tanınmasını belirsiz bir tarihe, üstelik olasılık olarak havale ederek, bir nevi tanınmaya fren koymuş oldu.

İkinci olarak bu plan, Trump’ın Gazze’ye “çökmesi” anlamına geliyor. Beyaz Saray’a oturduğu günden bu yana “Gazze’ye sahip olmak istediğini” açıkça söyleyen Trump, plana göre Gazze’yi yönetecek konseyin başkanı olacak. 

Üçüncüsü de plan, İsrail’in işgalini fiilen sona erdirmiyor, uzatıyor. Geri çekilmeleri üç aşamada uyguluyor ve nihai geri çekilmeyi bile İsrail’in Gazze topraklarında tampon hat kuracağı yere kadar planlıyor . Böyle olduğu için de Netanyahu Trump’ın planının hem İsrail’in lehine olduğunu hem de işgali sürdürmeye açık olduğunu savunuyor.

Washington Ankara’dan bu plana destek istedi. 23 Eylül’de New York’ta Trump’ın ev sahipliğinde yapılan ve Türkiye ile 7 ülkenin katıldığı toplantı bunun içindi. Nitekim Trump Netanyahu’yla birlikte Gazze planını açıkladıktan hemen sonra Erdoğan desteğini açıkladı, Fidan da diğer 7 ülkenin dışişleri bakanlarıyla plana ortak destek açıklaması yaptı.

Peki Erdoğan-Fidan tuzaklarla dolu bu plana AKP tabanını nasıl ikna edecek? Yeni Şafak’ın plana itiraz eden dünkü manşeti, bunun çok kolay olmayacağına işaret ediyor.

İran’a karşı cephe planı

Peki sayfalar bu üçünden mi ibaret? Asıl mesele de bu. Zira bu üç sayfa, asıl sayfaya giden yol aslında. 1991-2004 yılları arasında Irak’ı, 2011-2024 arasında Suriye’yi hedef alan ABD’nin şimdiki “geniş Ortadoğu” hedefi İran. 

ABD bu amaçla İsrail hegemonyasında bir yeni Ortadoğu düzeni kurmaya çalışıyor. İşte Ankara’dan asıl beklentisi de bu. Washington, bu düzende, Ankara’nın İran’a karşı cephede yer almasını istiyor. 

İşte “meşruiyet” de asıl bu hedefin gereği olarak veriliyor!

Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
2 Ekim 2025

, , , , , , ,

Yorum bırakın

İngiliz anahtarı

Macaristan Başbakanı Viktor Orban mektubunda şöyle diyordu: “Beş gün önce, Alaska‘da Trump ve Putin arasındaki tarihi görüşmeden hemen önce, Ukrayna, Rusya’daki Drujba petrol boru hattına İHA saldırıları düzenledi. Bu boru hattı, ham petrol ithal etmek için başka bir yolu bulunmayan Macaristan ve Slovakya’ya petrol tedarik ediyor.”

Trump’ın Orban’a yanıtı şöyle oldu: “Viktor, bunu duymak hoşuma gitmedi. Bundan dolayı çok kızgınım. Slovakya’ya da söyle. Sen benim büyük dostumsun.” (Sputnik, 22.8.2025)

Ukrayna’ya asker gönderme çatışması

Trump’ın Putin’le görüşmesinden hemen önce, Zelenski’nin bir nevi son çırpınışıydı bu sabotaj. Ukrayna’nın İHA’lar ile Drujba petrol boru hattına düzenlediği saldırı, kuşkusuz, ne sürecin gidişatını değiştirebilir ne de adı geçen ülkelerin tutumunu… 

Macaristan da Slovakya da başından beri bu meselede AB içinde daha dengeli tutum izleyen ülkelerdi. O nedenle bu sabotaj, Ukrayna’nın iki ülkeyi kızdırmasından öteye gitmeyecektir.

Peki o zaman neden yapıldı? Bu soruya doğru yanıtı bulabilmek, sabotajın arkasındaki asıl kuvveti çözümlemeye bağlı. 

Daha önceki sabotajlarda, Kuzey Akım’a saldırılarda asıl fail ABD’ydi. Bu kez İngiltere görünüyor. Zira “Rusya’ya karşı Ukrayna savaşını sürdürebilme” çizgisinin sahibi Londra. Londra’nın bu sabotajla maksadı ise daha çok AB içindeki “Ukrayna’ya asker gönderme” tartışmasıyla ilgili.

Londra’nın Gönüllüler Koalisyonu

Anımsayacaksınız, Trump’ın başkan seçilmesinin ve Ukrayna-Rusya savaşında farklı pozisyon alacağını ilan etmesinin hemen ardından İngiltere öne çıkmış ve ABD’nin yeni tutumuna karşı, “Geniş Avrupa’dan” Gönüllüler Koalisyonu oluşturmuştu. Ve Londra, Ankara’yı da bu koalisyona dahil etmişti. 

Ankara’nın önüne konulan havuç ise Türkiye’nin Avrupa Güvenlik Mimarisinin bir parçası olmasıydı. İktidar buna dünden hazırdı ve Erdoğan, “Türkiye olmadan Avrupa’nın güvenliği sağlanamaz” iddiasını savunuyordu. 

Oysa bu Türkiye’ye tuzaktı ve tuzağa düşüldüğünde, AB’ye jandarmalık anlamına gelecekti. Çünkü Türkiye AB üyesi olmayacaktı ama Avrupa’nın güvenliğini sağlayacaktı!

Macron-Erdoğan görüşmesi

Tuzak sürüyor. Şimdi Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron üzerinden çağrı geldi; Türkiye’den “Ukrayna’ya asker göndermesi” istendi.

İngiltere ve AB, Ukrayna’yı Rusya’ya karşı savunma hattı ilan ediyor, AB’nin bazı ülkeleri asker göndermiyor ama AB üyesi olmayan Türkiye, Ukrayna’ya asker göndermek istiyor!

Evet, istiyor ne yazık ki… Milli Savunma Bakanlığı, bu tartışmalar ilk başladığında, yaptığı “önce kapsamı bir belli olsun” özetli açıklamasıyla, Ukrayna’ya asker göndermeye yeşil ışık yakmıştı zaten. 

Işık hakikaten de yeşildi. Karşılığında Türkiye’ye uçak satışına izin verilmesi türünden ön anlaşmalar vardı. Türkiye’nin gayriresmi AB toplantılarına davet edilmesi türünden “ıslak diplomasi” vardı. 

İngiltere’nin sabotajcısı

Yeniden sabotaja dönersek, Zelenski, Alaska Zirvesinden hemen önce Macaristan ve Slovakya boru hatlarını vurarak, Ukrayna’ya güvenlik garantisinin nasıl sağlanacağı konusunda çatışmaya “İngiliz anahtarı” sokmuş oluyor. 

Konu bazı AB ülkelerinin Ukrayna’ya kesinlikle asker göndermeyeceğini söylemesiyle sınırlı değil sadece. İngiliz basınının yazdığına göre masada dört ayrı seçenek var. Dört seçenek de İngiltere’nin asli rolüne işaret ediyor öncelikle. Ama aynı zamanda bu türden sabotajlara başvurmaları, dört seçenekle de bir sonuç alamayacaklarını gösteriyor. 

ABD olmadan, İngiltere ve AB’li ortaklarının Ukrayna’da savaşı sürdürebilme şansı yok. Zelenski boynundaki ipin ucunu Washington’dan Londra’ya vererek ne kaybettiklerini geri alabilir artık, ne de kendisine sağlam bir siyasi gelecek çizebilir.

Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
23 Ağustos 2025

, , , , , , , , , , ,

Yorum bırakın

Ukrayna için en sağlam güvenlik garantisi

ABD Başkanı Donald Trump, Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin ile yaptığı Alaska Zirvesi’nin ardından, Ukrayna Devlet Başkanı Vlodimir Zelenski ve Avrupalı liderler ile NATO ve AB şeflerini Beyaz Saray’da topladı. 

Fotoğraflara bakınca “topladı” kelimesi hafif kalıyor. Çünkü görüşmeler daha çok Atlantik şefinin, vasal muamelesi yaptığı müttefiklerine “neler yapılacağını dikte etmesi” havasında geçti.

Rusya’nın Ukrayna’nın ne kadarını işgal ettiğini gösteren haritanın Oval Ofis’te sergilenmesi bile tek başına olanları ve olacakları anlatmaya yetiyor aslında. 

Barışın üç başlığı

Trump ve Putin’in üzerinde uzlaştığı ve Trump’ın şimdi Avrupalılara dayattığı “barış anlaşması” temelde üç başlıktan oluşuyor..

Bu başlıklar 1) toprak tavizi, 2) savaşın ana nedeninin ortadan kaldırılması ve 3) güvenlik garantileri şeklinde… 

1) Toprak tavizi:

a) Ukrayna Kırım iddiasından vazgeçecek. Avrupa da bunu kabullenecek.

b) Ukrayna, büyük kısmı Rusların egemenliğine geçen Donbas’ı bırakacak.

2) Savaşın ana nedeninin ortadan kaldırılması:

a) Ukrayna NATO’ya girmeyecek. (Trump’ın, ABD, NATO ve SSCB anlaşmalarına atıfla bunu ifade etmesi kritik önemde.)

b) Ukrayna zamanla AB’ye girebilir. (Rusya başından beri Ukrayna’nın AB üyeliğine değil NATO üyeliğine karşı çıkıyordu zaten.)

Güvenlik garantileri meselesi

3) Güvenlik garantileri:

a) ABD Ukrayna’ya güvenlik garantisi olarak uçak ve hava savunma sistemi ağırlıklı 90 milyar dolarlık silah satacak.

b) Ukrayna’nın güvenlik garantisi olarak alacağı bu silahların finansmanını Avruplılar karşılayacak.

c) İngiltere, Almanya ve Fransa güvenlik garantisi kapsamında Ukrayna’ya asker gönderecek. (ABD Ukrayna’ya kesinlikle asker göndermeyecek.)

Avrupa’nın ABD’siz yapabileceği bir şey yok

Avrupalılar açısından gerçek şu ki ABD’nin olmadığı bir Ukrayna savaşını sürdürebilmeleri mümkün değil. Dolayısıyla ABD askerlerinin olmadığı şartlarda İngiltere, Almanya ve Fransa askerlerinin varlığı, Rusya açısından büyük sorun anlamına gelmiyor. Kuşkusuz Rusya onların da varlığını kolay kolay kabul etmeyecektir.

Avrupalı liderler de bunun farkında ve o nedenle NATO’nun 5. maddesine benzer, ABD’nin de desteğini alacak bir güvenlik garantisi peşindeler. Bu nedenle İngiltere’nin öncülüğünde kurulan Gönüllüler Koalisyonunu sürece aktif katmak istiyorlar. (Bu Türkiye’nin de kısmen sorumluluk alması anlamına geliyor.)

Ukrayna’nın vasallığı sorunu

Ukrayna için en sağlam güvenlik garantisi, Ukrayna’nın NATO üyesi olmayacağının garanti edilmesidir. Savaşın ana nedeninin ortadan kalkması, Ukrayna için en büyük güvenlik garantisidir.

Avrupalıların Ukrayna’daki askeri varlığı, Ukrayna için güvenlik garantisi anlamına gelmeyecektir, tersine Ukrayna’yı Avrupa’nın sömürgesi haline getirecektir. 

ABD iki yıl boyunca Ukrayna’ya verdiği yardımların karşılığında nasıl “nadir element” anlaşması yaparak bu ülkenin madenlerine kısmen el koyduysa, Avrupalı ülkeler de zamanla finansmanını sağladıkları silahların karşılığını Ukrayna’dan çıkaracaktır.

Avrupa Ukrayna’yı tampon olarak görüyor, AB liderleri açık açık “Ukrayna ordusu Avrupa’nın ilk savunma hattıdır” diyor. Bu anlayış Ukrayna’nın güvenliğini garanti etmez, tersine Ukrayna’yı vasallaştırır.

Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
21 Ağustos 2025

, , , , , , , , , , , , , , ,

Yorum bırakın

Alaska’daki CCCP’nin anlamı

Rusya Federasyonu Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un Alaska’ya CCCP yani Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) tişörtüyle gitmesi, amaçlandığı gibi fazlasıyla dikkat çekti ve tartışıldı. 

Batılılar bunu daha çok, Rusya’nın SSCB topraklarına göz dikme mesajı olarak yorumladılar. Bunun gerçekçi olmadığı ortada. Konu zaten Alaska’nın kendisiyle ilgili de olamazdı, çünkü Alaska Rus Çarlığı tarafından ABD’ye verildi, hiç SSCB toprağı olmadı. Öte yandan kişisel olarak Lavrov’un ya da Putin hükümetinin sosyalist bir Rusya hedefinin olmadığı da ortada. 

CCCP’nin tek bir anlamı var bana göre: Rusya ABD’ye, SSCB dönemindeki gibi küresel sorunlarda belirleyen konumda olduğunun mesjını verdi. 

ABD ile Rusya uzlaştı

Trump ile Putin’in Alaska zirvesi, CCCP’yle verilen mesaja uygun olarak, hem ABD ile Rusya arasında bir uzlaşmaya hem de küresel sorunların başında gelen Ukrayna konusunda bir anlaşma arayışına sahne oldu. Bu yönüyle Alaska zirvesini “ABD-Rusya uzlaşısı tamam, Ukrayna anlaşması pişiriliyor” diye özetleyebiliriz.

Öyle ki Trump, ABD-Rusya uzlaşısının kabul edilmemesi halinde sorumluluğun Ukrayna ve Avrupa ülkelerinde olacağının işaretlerini verdi. İngiltere ve AB rahatsız ancak ABD’nin olmadığı bir Ukrayna savaşını sürdürebilmeleri hiç gerçekçi değil. Dolayısıyla günün sonunda onlar da ABD-Rusya uzlaşısını kabul etmek zorunda kalacaklar.

Dombas karşılığı barış

Trump, “Putin’le bir çok konuda anlaşmaya vardıklarını, geriye çok az mesele kaldığını” açıkladı. Ancak bunların ne olduğu resmi olarak belirtilmedi. 

Ancak iki ABD’li yetkilinin Washington Post’a yaptığı sızdırma, ABD’nin İngiltere ve AB’ye mesajı gibi okunabilir. Habere göre Putin’le Aslaska zirvesi yaptıktan sonra Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski’yi telefonla arayan Trump ona şöyle dedi: “Halihazırda Rusya’nın kontrolünde bulunan bölgelere ek olarak Donbas’ın tamamının Rusya’ya bırakılması karşılığında savaş sona erecek.”

Önceki ABD yönetiminin çıkarları için kullandığı ve şimdiki ABD yönetiminin yeni çıkarları gereği kenara ittiği Zelenski’ye verilen ültimatomdur bu aslında. Süresi dolan ve seçim baskısı altındaki Zelenski’nin Berlin-Londra hattına güvenerek yapabilecekleri sınırlı… 

Dünya güvenliği konusu

ABD ile Rusya uzlaşısında, masada ekonomik çıkarların da olduğu anlaşılıyor. Nitekim görüşmenin ikinci aşamasında liderlere ekonomi kurmayları da eşlik etti. Sızan bilgilere göre iki lider Arktik Okyanusunda işbirliği yapmayı kararlaştırdı ve ABD’nin Alaska’daki enerji operasyonları için Rusların nükleer enerjili buzkıran gemilerini kullanmasında anlaştı.

Alaska zirvesinde kimin daha çok taviz elde ettiği ve kimin daha çok taviz verdiği elbette tartışılmaya devam edecektir. Ama Alaska  Zirvesinin asıl kazananının Putin olduğu tartışma götürmez durumda. 

Zira ABD’nin diplomatik kuşatma uyguladığı, tecrit etmeye çalıştığı Putin, tecriti doğrudan ABD topraklarında geçersiz kılmış oldu. Buna ek olarak Putin’in Alaska’ya davet edilmesi, ABD’nin Rus ekonomisini çökertme planının da başarısızlığının kabulü anlamına geliyor.

Putin bu avantajla Trump’tan üç talepte bulundu: 1) Ukrayna krizinin temel nedenlerinin ortadan kaldırılmasını istedi. 2) Rusya’nın meşru endişelerinin dikkate alınmasını istedi. 3) Avrupa ve dünya güvenliğinde adil bir dengenin sağlanmasını istedi. 

İşte, daha önce sık sık ifade ettiği Avrupa güvenliği meselesine Putin’in şimdi “dünya güvenliğini” eklemesi, CCCP tişörtüyle verilen mesajın somut haliydi.

Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
18 Ağustos 2025

, , , , , , ,

Yorum bırakın

BOP-KYG çatışması

Önceki yazımızda güncellenen BOP’a, Trump’ın BOP’una işaret etmiştim. Önceki BOP, ABD’nin belirlediği Büyük Ortadoğu coğrafyasında “sınır ve rejim” değiştirme hedefliydi, “yeni ulus inşa etmeyi” amaçlıyordu. 

Trump’ın BOP’unda, “yeni ulus inşası” yok. Daha doğrusu, önceki gibi bir ulus inşası programı yok, doğrudan ABD’nin üstlendiği bir ulus inşası yok. Ne var peki? Federasyonlar var, konfederasyonlar var, Büyük İsrail var, ABD’nin “esas düşmanlarına” karşı bölgesel (federatif) işbirlikleri var, ittifaklar var. Ve bunların sonuçları olarak elbette yine dolaylı olarak yeni ulus inşası var.

ABD’nin hedefi: Çin-Rusya-İran

ABD Büyükelçisi Tom Barrack’ın sıraladığı o ülkeleri anımsayalım: İsrail, Türkiye, Irak, Suriye, Ürdün, Lübnan, Körfez ülkeleri, Azerbaycan, Ermenistan… 

Dikkat ederseniz İran (ve de Mısır) yok. Çünkü İran hedef. Dahası listeyi oluşturan coğrafyadan, İran ile birlikte Rusya’nın da hedef alındığı anlaşılıyor. 

Kimi ABD belgelerinden biliyoruz ki ABD’nin “büyük stratejisi”, Çin-Rusya-İran işbirliğini hedef alıyor.

İşte meselenin esası da budur: 

– Trump’ın BOP’u Çin-Rusya-İran’ı hedef alıyor. 

– Trump’ın BOP’u, Çin’in liderlik ettiği Kuşak ve Yol Girişimi’ni (KYG) ve onun sonucu olacak Büyük Avrasya Ortaklığını hedef alıyor. 

– Trump’ın BOP’u, KYG’yi Büyük Ortadoğu coğrafyasında durdurmaya çalışıyor.

Nasıl mı? Madde madde anlatayım:

Enerji-politik tablo

1) ABD, KYG’ye karşı IMEC’i, yani Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Koridoru’nu hayata geçirmek istemişti. Aksa Tufanı, o projeyi rafa kaldırmıştı. Trump “Gazze Planı” ile raftan indirmeye çalışıyor.

2) İsrail, doğusundaki Hindistan-Körfez ve batısındaki Kıbrıs-Avrupa hatlarının merkezi yapılmaya çalışılıyor. 

3) Katar gazının hem Suriye’ye hem de İsrail’e ulaştırılması projesi hazırlanıyor.

4) ABD, Irak Kürdistanı bölgesi ile 110 milyar dolarlık enerji anlaşması imzaladı. (Bağdat anlaşmaya karşı çıktı.) ABD Suriye’nin kuzeydoğusundaki petrol alanları için de benzer hazırlığı yapıyor.

5) İsrail, Doğu Akdeniz’de İsrail-Kıbrıs-Yunanistan hattı inşa ediyor. (İsrail medyasında son dönemde KKTC’yi ve adadaki Türk askerini hedef alan haber analizlere ve tehditlere dikkat.)

ABD’nin Zengezur müdahalesi

6) Güçlendirilmiş Azeri gazının bir yandan Suriye ve İsrail’e, diğer yandan da Karadeniz üzerinden LNG gemileriyle Ukrayna’ya ulaştırılması anlaşmaları yapıldı.

7) ABD, Zengezur Koridoru’nu işleterek Kafkasya’ya girmenin peşinde. ABD Büyükelçisi Tom Barrack koridorun ABD’li şirket tarafından 100 yıllığına işletilmesini talep etti. Tarafların ne yazık ki bu talebi uygun gördüğü anlaşılıyor. ABD böylece hem Rusya ile İran’ın arasına hem de Kuşak ve Yol’la entegrasyonu kritik önemde olan Orta Koridora yerleşmiş oluyor.

Paranın akış yönü

Bu tür çok boyutlu meselelerin analizindeki en önemli veriler; boru hatlarının yönü, gemilerin rotası, ticaret koridorlarının konumu ve paranın akış şeklidir. 

Esasa gelirsem: Emperyalist ABD ve ileri karakolu siyonist İsrail, çıkarlarını gözetiyor. Ülkelere demokrasi, toplumlara barış, halklara özgürlük elbette ve gerçekten umurlarında değil. Tersine bu kavramlar, emperyalist ABD’yi bölgeden atarak hayata geçirilebilir. Bu coğrafyada bu kavramların kör-topal kalmış olmasının asıl sorumlusudur emperyalist saldırılar, işgaller, sömürüler… 

Son 150 yıl, Britanya İmparatorluğunun, Çarlık Rusya’sının ve emperyalist ABD’nin çıkarları için bölge halklarını kullanmasının tarihidir aynı zamanda. Tarihi doğru okumak, bugün dünden daha da kritik önemde.

Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
4 Ağustos 2025

, , , , , , , , , ,

2 Yorum

Trump’ın silah bağı

NATO’nun son liderler zirvesini, “kısa bildiri, yüksek savunma” diye özetleyebilmek mümkün. 

Kısa sonuç bildirileri, nadiren her şeyin yolunda olduğuna ama genellikle işlerin yolunda olmadığına işaret eder. Lahey’deki zirve de işlerin NATO açısından pek yolunda olmadığına işaret etti.

Öncelikle NATO, son yıllarda sonuç bildirilerinde sürekli yer alan bazı konuları, bu yıl sonuç bildirisine almayarak, bu alanlarda geri adım attığını göstermiş oldu. Ki o konulardan bazıları, NATO 2030 stratejik konseptinin de önemli başlıklarıydı. Bu nedenle Trump’ın ikinci döneminin bu ilk NATO liderler zirvesinde, “NATO stratejisinden geriye çekilmeye“ işaret edebiliriz. 

Çin bu kez bildiride ‘baş rakip’ değil 

Örneğin Çin, daha önceki NATO belgelerinde, “kurallara dayalı düzeni tehdit etmekle” suçlanıyordu, “mücadele edilecek baş rakip” görülüyordu. Lahey’deki sonuç bildirgesinde Çin yok. 

NATO liderlerine göre, NATO’ya karşı iki tehdit var: Rusya ve terörizm. Üstelik Rusya “acil tehdit” olmak yerine “uzun vadeli tehdit” olarak görülüyor.

NATO liderler zirvesinin son yıllardaki değişmez Asya-Pasifik ortak-konuklarının bu kez zirvede olmaması önemliydi. Japonya, Güney Kore ve Avustralya gibi ABD’nin Çin’e karşı Asya-Pasifik stratejisinde temel dayanakları olan ülkelerin liderlerinin yokluğu ve yerine dışişleri bakanlarının yan oturumlardaki varlığı dikkat çekiciydi.

Ukrayna NATO desteğini kaybediyor

NATO liderler zirvesinin bir diğer çarpıcı farklılığı da Ukrayna meselesiydi. Zelenski bu yıl daha önceki ilgiyi göremedi, üstelik öncesinde “Rusya, NATO topraklarını hedef alacak, Rusya’ya karşı NATO’yu savunuyoruz” gibi iddialarda bulunmasına rağmen. 

Evet, daha önce baş konuk olarak ağırlanan Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski bu yıl zirvenin hiçbir resmi toplantısına katılamadı. 

Diğer yandan sonuç bildirisinde de Ukrayna’ya daha hafif bir destek açıklanmış oldu. Üstelik ifade, NATO’nun kurumsal desteği yerine, NATO ülkelerinin tercihsel desteğine işaret eder nitelikteydi. 

Ayrıca NATO-Ukrayna Konseyi de bu yıl liderler düzeyinde değil, dışişleri bakanları düzeyinde ve çalışma yemeği formatında yapıldı.

Ve en önemlisi: Rusya’nın müdahalesinden önce başlayan ve sonuç bildirilerinde her yıl yer alan “Ukrayna’nın NATO üyeliğine” atıf yapılması, bu yıl kesintiye uğradı!

NATO’nun babacığı

Zirvenin en önemli sonucu, ABD Başkanı Trump’ın isteğiyle NATO ülkelerinin savunma harcamalarını yüzde 5’e çıkarmayı kabul etmeleriydi. 

NATO Genel Sekreteri Rutte’nin, Trump’ın isteğini gerçekleştirmek için nasıl çalıştığını ve ülkelerin nasıl kabul ettiğini Trump’a müjdelemesi, Trump’ın da Rutte’nin müjdesini zirve öncesi sosyal medyasında paylaşması, öncelikle ikilinin çapsızlığına işaret ediyordu. Öyle ki bu çapsızlığı, Rutte’nin Trump’ın küfürbazlığını “Babacık sert bir dil kullanmak zorunda” diyerek savunması türünden bir başka çapsızlık izledi. 

Buna ek olarak NATO aile fotoğrafı çekimi sırasındaki tokalaşmalar ve mimikler de Atlantik’te ciddi bir “devlet adamı erozyonu” yaşandığına işaret ediyordu.

Trump’ın iki yönlü taktiği

Evet, NATO liderleri, Trump’ın baskısıyla, savunma harcamalarını Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’nın (GSYH) yüzde 5’ine çıkarmayı kabul etti. Karara göre bunun yüzde 3.5’u doğrudan askeri harcamaları, yüzde 1.5’u da altyapı savunma harcamalarını oluşturacak. 2029’da gözden geçirilecek hedefe, 2035’te ulaşılacak. (Bazı ülkeler açısından bunun kağıt üzerinde kalacağını şimdiden söyleyebiliriz.)

Peki Trump neden NATO ülkelerinin savunma harcamalarını yüzde 5’e çıkarmalarını istedi? NATO neden silahlanıyor? Büyük savaşa mı hazırlanıyor? 

Daha ziyade Trump’ın ABD ile Atlantik müttefikleri arasındaki bağı, silah bağıyla korumak istediğine işaret ediyor bu karar. Böylece ABD silah şirketleri hem NATO ülkelerine silah satacak, hem de ABD “silah bağı” üzerinden Avrupa üzerindeki denetimini sürdürecek. 

Sonuç bildirgesinde yer alan “savunma sanayi işbirliği” ve “savunma ticareti önündeki engellerin kaldırılmaı” maddesi, kuşkusuz en çok ABD şirketlerine yarayacak. Zira savunma payını yüzde 2’den yüzde 5’e çıkaracak NATO ülkelerinin çoğu, bu artışı ancak ve ancak ABD silahı alarak artırabilir. Çoğunun fabrika kurup, kısa zamanda kendi silahlarını üreterek savunma payını artırabilmesi mümkün değil. 

Trump da böylece bir taşla iki kuş vurmuş olacak.

Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
30 Haziran 2025

, , , , , , , , , , ,

Yorum bırakın

Hangi güvenlik mimarisi?

Bu köşede zaman zaman “güvenlik mimarisi” konusunu ele alıyoruz. Özellikle Rusya-Ukrayna savaşı sonrası bu konu, Türkiye açısından da kritik hale geldi. 

Konu AB’nin de gündeminde. Şu anda Rusya’ya karşı bir “Avrupa güvenlik mimarisi” inşa etmeyi planlıyorlar. Dahası, Türkiye’yi de Avrupa’nın savunmasına katkı sağlayacak bir ülke olarak sisteme entegre etmek istiyorlar. İktidar da “Avrupa’nın güvenliği Türkiye’siz sağlanamaz” diyerek sistemde yer alma niyetini ortaya koymuş durumda.

Bunun Türkiye-Rusya ilişkileri açısından sakıncalarını daha önce tartışmıştık.

ABD de Moskova’daki forumda

Konu, Rusya’nın ev sahipliğindeki bir forumda, şu anda etraflı bir şekilde ele alınıyor. Moskova’da iki gün önce başlayan ve bugün tamamlanacak 13. Uluslararası Güvenlik Konularından Sorumlu Yüksek Temsilciler Toplantısına, BRICS, ŞİÖ, ASEAN, BDT, Arap Ligi, Afrika Birliği, KGAÖ ve diğer uluslararası örgütlere üye 105 ülkeden 129 temsilci katılıyor.

Hatta ABD’nin Moskova Büyükelçiliği’nin Siyasi ve Ekonomik İşler Danışmanı Eric Jordan ve İkinci Katip Jeremy Ventuzo’dan oluşan bir ABD heyeti de forumda yer alıyor (Harici, 28.5.2025).

Putin: Eşit ve bölünmez olmalı

Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin, foruma mesajında, Moskova’nın yeni güvenlik mimarisine nasıl baktığını şöyle açıkladı: “Yeni güvenlik mimarisinin eşit ve bölünmez olması gerektiğine inanıyoruz. Yani tüm ülkeler kendi güvenlikleri için sağlam garantiler almalı, ancak bu diğer ülkelerin güvenliği ve çıkarları pahasına olmamalı” (Sputnik, 28.5.2025)

Putin, Avrasya coğrafyasında Şanghay İşbirliği Örgütü, Avrasya Ekonomik Birliği, Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü, Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği gibi çeşitli örgüt ve platformları, yeni güvenlik mimarisinin temeli olarak gördüklerini belirtti. 

’AB askeri bloğa dönüştü’

Toplantının katılımcılarından Rusya Güvenlik Konseyi üyesi Aleksandr Yakovenko, yöneticiliğini yaptığı ”Dünyanın Dönüşümü: Rusya’dan Bakış” başlıklı oturumda iki temel soruna işaret etti: 

1) NATO, bugün itibariyle Kuzey ve Doğu Avrupa ülkelerinin neredeyse tamamını bünyesine kattı.

2) Rusya ile çatışmada Kiev rejimini destekleyen AB, bir askeri bloğa dönüştü (Sputnik, 27.5.2025).

Yakovenko, bu nedenle Rusya için bir Avrupa güvenlik mimarisinin söz konusu olmadığını, yeni bir Avrasya güvenlik mimarisinin yaratılması gerektiğini belirtti. 

Rusya’nın temel hedefi

Rusya Güvenlik Konseyi üyesi Aleksandr Yakovenko, Rusya açısından en önemli hedefin militarizasyonu önlemek olduğunu, Avrasya sahasını adım adım militarize etmeye çalışan NATO ülkelerinin politikalarından kaynaklı çeşitli tehditleri azaltmak olduğunu kaydetti. 

Peki önerilen sistemin maddi zemini ne? Yakovenko bunu şöyle açıklıyor: “Avrasya güvenlik sistemine üye devletler arasındaki saldırmazlık anlaşmaları, Avrasya güvenliğinin maddi temeli olabilir.”

Yakovenko, sistemin kimlere açık olabileceğini de şöyle açıkladı: “Bu sürece kimler katılabilir? Avrasya güvenliğinin, Batı Avrupa ülkeleri de dahil olmak üzere, Avrasya toplumunun karşı karşıya kalacağı hedef ve amaçları paylaşmaları koşuluyla tüm devletlere açık olması gerektiği gerçeğinden hareket ediyoruz.”

Türkiye ne yapmalı?

Rusya Güvenlik Konseyi üyesi Aleksandr Yakovenko’nun “AB askeri bloğa dönüştü” tespiti önemli. Zira bu durum ülkemizi etkiliyor. 

Askeri bloğa dönüşen AB, şimdi Türkiye gibi AB üyesi olmayan NATO ülkelerini de dahil ederek, bir Avrupa güvenlik mimarisi oluşturmaya çalışıyor. Brüksel, sistemi “Rus tehdidine” göre şekillendiriyor. Yani tersinden Avrupa güvenlik mimarisinin esas hedefi Rusya oluyor.

Ülkemiz açısından asıl mesele de işte bu: Rusya’yı hedef alan bir güvenlik mimarisinde yer almanın Türkiye’ye yararı yok ama zararı çok. Türkiye, 30 yıldır kapısında bekletildiği AB’ye bir gün üye olabilmek hayaliyle Avrupa güvenlik mimarisine jandarma olmayı kabul etmek yerine, Avrasya (Asya+Avrupa) güvenlik mimarisini savunmalıdır. 

Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
29 Mayıs 2025

, , , , , , ,

1 Yorum

Emperyalizmin iki karakolu

Emperyalizmin siyasi sözcüleri bazen öyle net konuşurlar ki, bir kitapta anlatacağınız konu, çırıl çıplak ortaya seriliverir.

İngiliz Muhafazakar Parti lideri Kemi Badenoch’un sözleri de öyle oldu. Badenoch, Hamas tartışmalarına değindiği konuşmasında aynen şöyle dedi: “Tıpkı Ukrayna‘nın Batı adına Rusya’yla savaşması gibi İsrail de İngiltere adına savaşıyor” (Odatv, 25 Mayıs 2025).

İngiltere’nin ileri karakolu olarak Ukrayna

Bir grup gazeteci olarak birlikte yazdığımız Ukrayna: Tarih Yapan Savaş (Kırmızı Kedi, 2022) kitabında işte tam olarak bunu anlatmaya çalıştık: Öyle iddia edildiği ve medyada işlendiği gibi diktatör bir Rus liderin komşusuna sebepsiz saldırısı değildi bu, ABD’nin NATO’yu genişletme planının artık Moskova’ya dayanmasıydı, emperyalizmin stratejistlerinin ifadeleriyle Rusları Asya içlerine doğru çekilmeye mecbur etme stratejisiydi. Putin, Rusya’yı kuşatan bu çevrelemeye karşı, zorunlu bir “yarma harekatı” yapmıştı. Öncesinde Batı’ya ortak güvenlik mimarisi ve güvenlik garantileri anlaşması gibi seçenekleri sunmuş ama yanıtsız kalmıştı. 

Bu gerçek, kimi sol kesimlerde bile anlaşılmadı. Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından Rusya’nın kapitalist modelde örgütlenmesinden hareketle, bu ülkeyi emperyalist ilan ederek, olayı Batı’nın penceresinden bile okuyanlar oldu.

İşte İngiliz Muhafazakar Parti lideri Badenoch, gerçeği çırılçıplak ortaya koyuyor, “Ukrayna, bizim adımıza Rusya’yla savaşıyor” diyor. Böylece Ukrayna’nın Atlantik cephesinin Rusya’ya karşı “ileri karakolu” olduğunu belirtmiş oluyor.

İsrail karakol ülke olarak tasarlandı

İngiliz lider, aynı şekilde İsrail’in de İngiltere adına savaştığını belirtiyor.

Evet, İsrail önce İngiliz emperyalizminin, ardından da ABD emperyalizminin Ortadoğu’daki ileri karakolluğunu yaptı. Bu ülke, en başından itibaren, emperyalizmin Ortadoğu’daki çıkarları için tasarlandı. 

İsrail’in “kurucu babası” Theodor Herzl, daha yola çıkarken Yahudi devletinin misyonunu “ileri karakol” olarak ilan etmişti. Ünlü Der Judenstaat (Yahudi Devleti) kitabında aynen şöyle diyordu: “Avrupa için biz, orada (Filistin) Asya’ya karşı korunma duvarının bir parçası, barbarlığa karşı uygarlığın ileri karakolu olabiliriz.” (Walter Hollstein, Filistin Sorunu, Yücel Yayınları, 1975, s. 69)

İşte İngiliz Muhafazakar Parti lideri Badenoch tam olarak Herzl’i doğrulamış oldu. İsrail, emperyalizm adına, Batı adına, sözde uygarlık adına barbar gördükleri Asya’ya karşı bir ileri karakoldur.

ABD için İsrail’in anlamı

Önceki ABD başkanı Joe Biden’ın sözleri de gerçeği çırılçıplak ortaya koyan türdendi. 

Başkanlığı sırasında İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu’nun Gazze’de Filistinli soykırımına tam destek veren Biden, Senatörken 1986’da aynen şöyle demişti: 

“Eğer İsrail olmasaydı, ABD bölgede kendi çıkarlarını korumak için bir İsrail yaratmak zorunda kalacaktı. Tekrar söylüyorum, ABD, bölgede bir İsrail üretmek zorunda kalacaktı!”

Evet, Ortadoğu’yu İngilizlerden devraldıktan sonra ABD, ileri karakolu olan İsrail üzerinden bölgedeki çıkarlarını geliştirmeye çalıştı hep…

Emperyalist gözlükten görünen

Görüleceği üzere Ukrayna Doğu Avrupa’da Ruslara karşı, İsrail Ortadoğu’da Asya’ya karşı Atlantik cephesinin, ABD’nin, İngiltere’nin “ileri karakolu” durumundadır. 

Batı, Ukrayna ve İsrail’e kendi adlarına rakipleriyle çarpışarak onları zayıflatsın, kendi çıkarlarını uygulayacakları alan açsın diye yatırım yapıyor.

Bu olguyu atlayarak yapılacak analizler, hem gerçeği ıskalar hem siyaseten yanlış pozisyon alınmasını sağlar ama hem de ABD-İngiltere gözlüğüyle Rusya ve İran karşılığına yol açar. 

Mehmet Ali Güller
CGTN Türk
27 Mayıs 2025

, , , , , , , , , , , ,

1 Yorum

Amerikan zorbalığına karşı Çin-Rusya ortaklığı

Küresel güç mücadelesinin çok boyutlu ilerlediği süreçte, Moskova’da kritik önemde bir zirve vardı: Çin-Rusya liderleri zirvesi.

Avrupa’nın Hitler zorbalığından ve Nazilerden kurtuluş günü töreni için Moskova’ya giden Çin Devlet Başkanı Xi Jinping, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile birlikte ABD başta tüm dünyayı ilgilendiren çok önemli mesajlar verdi. 

Önce mesajları tek tek inceleyelim, ardından da bu mesajlardan hareketle küresel güç mücadelesindeki son durumu ele alalım:

Tarihteki en yüksek seviye

Putin’in kapsamlı işbirliği ve ortaklık mesajı:  “Rusya-Çin ilişkileri, tarihteki en yüksek seviyeye ulaştı.”

Putin’in ABD’nin küresel ticaret savaşına karşı ortaklık mesajı: “Rusya ve Çin, üçüncü ülkelerin etkisine karşı koruma altına alınmış, sürdürülebilir bir karşılıklı ticaret sistemi kurdu.”

Putin’in ABD’nin dolar silahına karşı dolarsızlaşma hamlesi mesajı: “Rusya ve Çin arasındaki neredeyse tüm ticareti operasyonlar ruble ve yuan cinsinden gerçekleşiyor.”

Sakin ve kendinden emin ortaklık

Xi’nin Amerikan zorbalığına karşı ortaklık mesajı: “Çin ve Rusya, tek taraflılık, güç politikası ve zorbalığa karşı özel sorumluluk üstlenecek.”

Xi’nin ortaklığın niteliği mesajı: “Çin ve Rusya arasında bağ, ‘daha sakin, kendinden emin, istikrarlı ve dirençli hale’ geldi.”

Xi’nin çok kutupluluk ve ekonomik küreselleşmenin niteliği mesajı: “Eşit ve düzenli çok kutuplu dünya, yararlı ve kapsayıcı bir ekonomik küreselleşme için Çin ve Rusya el ele çalışacak.”

Trump’ın Altın Kubbe’sine ortak tepki

Xi ve Putin, imzaladıkları ortak bildiriyle, ABD’nin “Altın Kubbe” füze savunma sistemi projesine sert tepki gösterdiler. İki lider, Trump’ın bu projesinin “istikrarı derinlemesine bozacak bir niteliğe sahip olduğunu” belirterek, “ABD’nin bu projeyle uzaya silah konuşlandırmayı öngördüğü” uyarısı yaptı. 

Altın Kubbe, ABD Başkanı Donald Trump’ın göreve başlar başlamaz ilan ettiği ve 27 milyar dolar bütçe ayırdığı bir proje. Trump bunu bir ihtiyaç diye savunabilmek için “Çin’in hipersonik füzelerine karşı savunma sistemi” diye tanıttı. 

Nükleer risk uyarısı

Xi ve Putin, imzaladıkları ortak bildiride hem “nükleer riske” işaret ettiler hem de ABD ve müttefikleri ile askeri ittifakları olan NATO konusunda uyarılar yaptılar:

”Nükleer beşli içindeki bazı ülkeler, Soğuk Savaş zihniyetinin terk edilmesine bağlı kalmıyor.”

”Askeri ittifaklar, güce dayalı baskı uygulamak için nükleer devletlerin sınırlarına kadar genişliyor. Bu genişlemeyle beraber gelişmiş saldırı silahları sistemlerinin konuşlandırılmasına yönelik adımlar da atılıyor.”

ABD’nin durduramayacağı süreç

Mesajlar böyle, gelelim bu mesajlardan hareketle küresel güç mücadelesindeki son duruma…

ABD’nin hegemonyasının zayıfladığı ve küresel liderliğinin erozyona uğradığı şartlarda çok kutuplu/merkezli bir dünya adım adım inşa oluyor. ABD ve Çin, “belirleyen” iki merkezi, AB, Rusya ve Hindistan ise “etkileyen” üç merkezi oluşturuyor. 

Trump, her ne kadar Ukrayna’da “tavizli barış” üzerinden Rusya’yı Çin’den koparmayı amaçladıysa da bunu başaramayacağını sanırım görmeye başladı. ABD Dışişleri ve Savunma Bakanlıklarından gelen kimi işaretler, ABD’nin Rusya’yı AB ve İngiltere’nin dengeleyiciliğine bırakarak, doğrudan Çin’e yönelmek istediğine işaret ediyor. Amerikan devlet aygıtı, Asya Pasifik’te Hindistan’dan Japonya’ya uzanan bir zincirle Çin’i çevreleme stratejisini derinleştirmenin peşinde…

Sonuç mu? Washington’un hiçbir hamlesi, çok merkezli dünyanın inşasını durduramayacak.

Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
10 Mayıs 2025

, , , , , , , , , , ,

Yorum bırakın

WordPress.com ile böyle bir site tasarlayın
Başlayın