Posts Tagged SUK
ANKARA’YA BOMBALI MESAJ
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 13/02/2013
Suriyeliler, Suriyeli plakalı bombalı bir araçla sınır kapısına geliyor, aracı patlatıyor ve Suriye’ye geri kaçıyor. Suriye karşıtı AK medya da anında faili saptıyor: Suriye yaptı! Üstelik çok da somut bir delilleri var: Patlayan araç Rus ya da İran yapımı binek tipi bir araçmış! Bu araçları El Muhaberat kullanırmış!
F tipi medyaya göre ise hedef, Suriyeli sığınmacılara moral vermek için sınırın her iki tarafındaki kamplara gidecek olan George Sabra ve Abdülbasit Seyda’nın yer aldığı SUK heyetiydi. Ancak verdikleri 15 dakikalık mola hayatlarını kurtarmıştı. Fail büyük ihtimalle PKK’ydi, çünkü Seyda’nın ortadan kaldırılmasını istiyorlardı.
Merkez medyasının amiral gemisine göre ise hedef SUK değil SUKO’ydu. SUKO Başkanı Muaz El Hatip’in de yer aldığı heyet Türkiye sınırını geçtikten 10 dakika sonra bomba patlamıştı.
Merkez medyanın bir başka kesimine göre ise Suriyeli muhalifler, patlamanın meydana geldiği saatlerde Cilvegözü’ne gelecek olan “bazı komutanlarla” buluşacaktı.
Atlantikçi kesimler ise koro halinde “İmralı süreci hedef alındı” diyordu. Öyle ki, bu aralar “İmralı sürecini hedef alabilir” diye, çıkan sivilcelerini bile patlatmıyorlar!
ÖSO’NUN BOMBA ATÖLYELERİ
Peki, patlama Özgür Suriye Ordusu ÖSO’nun işi olamaz mıydı? Tek fail adayı Şam mıydı?
Patlayan araç, kapının Suriye tarafına çıkıştaki alanda meydana geldiğine göre elbette mümkündü. Ancak Suriye’ye seferin en hararetli savunucu olan Aslı Aydıntaşbaş, sosyal medyada bu kuşkuyu dile getiren kimi gazetecilere anında yapıştırıyordu yanıtı: “Türkiye’den Suriye’ye giden silah, kapılardan değil gizli yollardan gidiyor. Sınır kapısında çok sıkılar.”
Öğrenmiş olduk. Kuşkusuz Aydıntaşbaş’ın niyeti ifşaat değil, ancak belli ki Esad karşıtlığı, dil denetimini yitirtecek denli travmatik hale gelmiş…
Bu arada 16 Ocak’ta Hatay’da, 23 Ocak’ta Gaziantep’te Suriyelilerin kaldığı evlerde meydana gelen patlamaların pek üstünde durulmamasını dikkatinize sunuyoruz. Örneğin BBC, 30 Ocak’ta o evlerden birine girmiş ve “bomba atölyesi” dediği bu yerlerde muhaliflerin savaş hazırlığı yaptığını propaganda mahiyetinde aktarmıştı.
SORUMLU, SINIRI ÖSO’YA EMANET EDEN AKP’DİR
Saldırının arkasından hangi güç çıkarsa çıksın, asıl sorumlu kuşkusuz ülke sınırını kevgire döndürenlerdir. Patlamanın olduğu kapı 4 ay önce Ankara tarafından tek yanlı olarak kapatıldı ve sınır fiilen ÖSO’nun denetimine verildi!
Her ne kadar Başbakan Erdoğan “Sınır kapısı insani yardım dışında giriş-çıkışa kapalıydı” dese de, bölge kaynaklarına göre giriş-çıkış kontrolsüz bir şekilde yapılıyordu. Kaldı ki yukarıdaki haberlere bakılırsa, sınır yolgeçen hanı gibiydi.
Haliyle bu durum, bomba yüklü bir araca kolayca oraya park etme rahatlığı sağlıyordu!
‘SURİYE SAHNESİNDEN ÇEKİLEMEZSİN’ MESAJI
Saldırıyla ilgili kamera kayıtlarına yayın yasağı getirilmesi, mutlaka soruşturmanın selametinin ötesinde bir anlam içeriyordur. Bir süre sonra anlaşılacaktır.
Ancak grup toplantısında konuya değinen Başbakan Erdoğan’ın temkinli bir dil kullanmasını, hassas bir olayla karşı karşıya bulunduklarını söylemesini ve fail belirleyenleri uyararak “spekülasyonlar yanlış ve art niyetli” demesini not etmeliyiz.
Çünkü her şeyden önce Cilvegözü patlamasının zamanlaması dikkat çekiciydi, anımsayalım: Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, SUKO Başkanı Muaz El Hatip’le görüştü. El Hatip, “diyaloga hazırız” mesajı verdi. ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, “Suriye’de diplomatik çözümden umutluyuz” dedi. NATO Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen, “dış müdahalenin krizi çözmeyeceğini” belirtti. Suriye krizinin çözümü için İran-Mısır-Türkiye görüşmeleri başladı. “Suriye krizi İsrail’e yarıyor” diyen AKP Genel Başkan Yardımcısı Numan Kurtuluş, “demokratik ve bölge içi çözümden yana olduklarını” ilan etti.
Ve tüm bunların ardından Cilvegözü Sınır Kapısı’nda 14 kişinin ölümüne neden olan bir patlama meydana geldi. Yani mesaj netti: Suriye krizi çözülmemeli! Ankara’ya da “Suriye sahnesinden çekilemezsin” deniyordu!
Peki, bu mesajı kim verebilirdi?
Newsweek, CIA’nın Suriye muhalifleriyle Gaziantep’te Ağustos ayında yaptığı bir toplantıyı yazdı geçenlerde. O toplantıda verilen sözlerin tutulmadığını belirten muhalifler, CIA’nın kendilerine ihanet ettiğini söylüyordu.
Demek ABD, lehine çözemediği krizin uzamasını istiyordu!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
13 Şubat 2013
ABD SUKO’YU NEDEN TANIMIYOR?
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 02/12/2012
Türkiye’nin Suriye sınırına konuşlandırmak üzere NATO’dan Patriot istemesi ile ABD ve Türkiye Özel Kuvvetleri’nin tatbikat mutabakatına vardığının ortaya çıkması, Washignton’un artık Suriye konusuna ağırlık vermeye başladığı şeklinde yorumlanıyor. Hatta bazı çevrelere göre Esad’ın düşmesi bu kez an meselesi!
Peki, öyle mi? Yani Atlantik cephesi bu kez Çin, Rusya, İran, Irak, Suriye, Lübnan bloğunu yardı mı?
Hayır! Bırakın yarmayı, Washington daha istediği gibi bir Suriye muhalefet cephesi bile oluşturamadı! ABD bu nedenle Doha’da kurduğu Suriye Ulusal Koalisyonu SUKO’yu bile hâlâ resmi olarak tanımadı!
Oysa ABD, Türkiye merkezli Suriye Ulusal Konseyi SUK’u yetersiz gördüğünü açıkça belirtmiş ve ardından Doha’da bir hafta süren konferansta SUKO’yu inşa etmişti!
ABD kendi kurduğu SUKO’yu henüz tanımazken, Arap Birliği, Fransa, İngiltere ve Türkiye’nin tanıması, meseleyi daha da ilginç kılıyor.
ABD’NİN ZORUNLU KARARSIZLIĞI
ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, hem Associated Press’in duyurduğu “ABD’nin yeni oluşturulan Suriye muhalefet cephesini resmen tanımaya hazırlanıyor” haberini, hem de New York Times’ın gündeme getirdiği “ABD’nin Suriyeli muhaliflere doğrudan silah yardımı yapmayı planladığı” iddiasını doğrulamadı.
Clinton Hürriyet’ten Tolga Tanış’ın aktardığına göre, 2013’te ülkesinin dış politika önceliklerini açıkladığı konuşmasında şöyle dedi: “Düzenli olarak durumu değerlendiriyor ve bazı adımlar atıyoruz. Eminim önümüzdeki haftalarda daha fazlasını yapacağız. Fakat henüz bir karar verilmiş değil ve günlük olarak bunu değerlendiriyoruz.”
Clinton silah yardımı konusunun ise 12 Aralık’ta Fas’ta yapılacak “Suriye (muhaliflerinin) dostları” toplantısında ele alınabileceğinin sinyalini verdi.
ABD’NİN NETLEŞEMEYEN POZİSYONU
ABD’nin Suriye Büyükelçisi Robert Ford’un açıklaması Washington’un neden SUKO’yu henüz tanımadığını ortaya koyuyor: “SUKO Suriye halkının arzularının meşru temsilcisidir. Onlarla işbirliği yapacağız. Suriye için bir vizyonları var. İlerleme kaydediyorlar, onlar geliştikçe bizim pozisyonumuzun da evrilmesini bekliyorum.”
Ford’un muhaliflere silah yardımı konusunda söyledikleri de önemli: “Birçok kişi, aktif olmayı silahlarla bağlantılandırıyor. Bunun bir hata olduğunu söylemeliyim. Silahlar bir strateji değildir, silahlar bir taktiktir. Bunu çok net söyleyeceğim; askeri çözümün Suriye için en iyi yol olmadığını düşünüyoruz. Bir tarafın diğer tarafı ele geçirerek kazanma çabaları sadece şiddeti uzatacaktır ve zaten korkunç vaziyette olan insani durumu daha da ağırlaştıracaktır.”
SURİYE MUHALEFETİNDE YARILMA
Clinton ve Ford’un açıklamalarından ortaya iki gerçek çıkıyor. 1. ABD silahlı mücadelenin başarı getirmeyeceğini saptıyor. 2. ABD, Suriyeli muhaliflerinin başarı şansı artıkça arkalarında duracak.
Peki, Suriye muhalefeti, ABD’nin daha somut pozisyon almasını sağlayacak işaretler veriyor mu? Yanıt hayır!
Üstelik Suriye muhalefetinin önünde artık daha büyük sorunlar var:
1. Tek parçalı Suriye muhalefeti bir türlü oluşturulamadı. Örneğin Ulusal Koordinasyon Kurulu UKK, Moskova’yla temasları artırıyor, Şam’la müzakereye hazır olduğunu ilan ediyor.
2. SUKO hafta içi Kahire’de yaptığı son toplantıda da uzlaşamadı. SUKO’yu oluşturan gruplar arasındaki anlaşmazlık sürüyor hatta Kürt meselesi boyutu üzerinden derinleşiyor. Suriye’deki Barzaniciler ile PKK/PYD’nin yeniden anlaşması, Araplarda endişe yaratıyor.
Clinton’un “Türkiye, Suriye’de hiçbir şey yapılmamasının özelikle PKK uzantısı olan Kürtleri güçlendirmesinden inanılmaz biçimde endişeli” demesi dikkat çekici.
3. Doha’da ABD, Türkiye, Katar ve SUKO arasında imzalanan ve İsrail’i gözeten gizli anlaşma muhalefet içinde kırılma yarattı. Ayrıntılarını bugün Aydınlık’ın dış haberler sayfasında okuyacağınız 12 maddelik bu gizli anlaşmayı, Suriyeli muhalefetin bir bütün olarak kabul etmesi mümkün görünmüyor.
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
2 Aralık 2012
AKP – EL KAİDE BAĞI
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 17/08/2012
Dün ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’un neden Suriye Ulusal Konseyi SUK yöneticileriyle değil de “bağımsız aktivistlerle” görüştüğüne yanıt aramıştık.
Anımsayacağınız gibi SUK sözcüsü Muhammed Sarmini, Clinton’un tutumunu “ABD, SUK’u bir kenara atıyor” sözleriyle değerlendirmişti.
Washington ile Ankara arasında, hangi muhalif grubun başta olması gerektiği konusunda bir çelişki mi var? Yoksa Washington ile Ankara, Suriye’deki Libya stratejisinin tutmaması üzerine başka yöntemlere mi geçiyorlar?
Bizi bu sorunun yanıtına götürecek olguyu inceleyelim…
EL KAİDE, ESAD’A KARŞI SAVAŞIYOR
Şam rejiminin Halep’teki taarruzu sonrası, çatışmalarda bazı Türk vatandaşlarının da öldüğü ortaya çıktı. Örneğin Osman Karahan.
Bu şahsın kimliği AKP Hükümeti’nin nasıl bir organizasyon içinde bulunduğuna işaret ediyordu. Zira Osman Karahan, El Kaide’nin avukatıydı!
Öte yandan bir başka Türk’ün, Metin Ekinci’nin de Suriye’de öldüğü ortaya çıktı dün. Peki, Suriyeli yetkililer tarafından nüfus cüzdanı da gösterilen Metin Ekinci kimdi?
Suriye’de ölen Metin Ekinci ile Azad Ekinci’nin kardeşi olan Metin Ekinci aynı kişi mi?
HSBC BOMBACILARI SURİYE’DE
Gelin karışıklığa neden olmaması için baştan anlatalım:
15 ve 20 Kasım 2003 tarihlerinde İstanbul’da El Kaide tarafından HSBC binasına, İngiliz Konsolosluğu’na, Neva Şalom ve Beth İsrail Sinagoglarına bombalı intihar saldırıları düzenlendi. Dört saldırıda toplan 63 kişi öldü, 750 kişi de yaralandı.
Olay sonrasında çok sayıda kişi yakalandı ancak planlayıcılar başka kişilerdi. Türk El Kaide örgütünün yöneticileri olan bu kişiler Bingöl nüfusuna kayıtlı Azad Ekinci, Gürcan Baç, Burhan Kuş, Abdurrahman Karakuş ve Habip Akdaş’dı…
Bu beş kişi Hatay’ın Cilvegözü Sınır Kapısı’ndan Suriye’ye, oradan da Irak’a geçerek Zerkavi komutasındaki El Kaide saflarında çeşitli eylemlere katıldılar.
Azad Ekinci’nin daha önce Afganistan’daki kamplarda da bulunduğu anlaşıldı sonradan.
Soruşturma sırasına ortaya çıkan bilgilerden biri de bombalı intihar saldırılarında kullanılan araçlardan birinin, Azad Ekinci’nin kardeşi Metin Ekinci’nin üzerine kayıtlı olmasıydı.
İstanbul’daki El Kaide saldırılarından bir yıl sonra, Azad Ekinci’nin Irak’ın El-Anbar bölgesinde bir intihar saldırı düzenleyerek öldüğü iddia edildi. Ancak bu bilgi Türk istihbarat kayıtlarına hiçbir zaman kesinleşmiş bir bilgi olarak girmedi.
Azad Ekinci ve diğerleri kaçmıştı ama İstanbul saldırıları nedeniyle yakalanan başka El-Kaide üyeleri de vardı… İşte o El-Kaide’cilerin avukatlığını, Osman Karahan yapıyordu.
Yani geçen günlerde Halep’te öldürüldüğü ortaya çıkan Osman Karahan!
ABD TERÖRE YÖNELDİ!
Şimdi asıl sorulması gereken şu. Türk El-Kaidesi olarak bilinen bu kişilerin, AKP’nin desteklediği Özgür Suriye Ordusu saflarında çatışıyor olması ne anlama geliyor?
Suriye Ulusal Konseyi’ni kuran, Özgür Suriye Ordusu’nu Beşar Esad’ı devirmesi için destekleyen AKP Hükümeti’nin, bu yapının içinde savaşa giren Türk vatandaşlarından bilgisi olmaması kuşkusuz mümkün değildir.
Bu durumda ortaya ilginç bir ilişki çıkmaktadır: AKP ile El Kaide bağı!
Anlaşılan Washington, SUK gibi yapılarla ilerleyemeyince, El Kaide tipi ve türevi örgütlerle teröre yönelmektedir. Zira 18 Temmuz’da Suriye Milli Güvenlik Konseyi’ni hedef alan bombalı saldırı, El Kaide tarzı, ABD imzalı bir terörist faaliyettir!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
17 Ağustos 2012
CLINTON SUK’LA NEDEN GÖRÜŞMEDİ?
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 16/08/2012
ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’un programında Suriyeli muhaliflerle görüşmek de vardı. Ancak Clinton Suriyeli muhaliflerin çatı örgütü olan Suriye Ulusal Konseyi SUK’la değil, “bağımsız aktivistlerle” görüştü. Peki, bu ne anlama geliyor?
TAMPON BÖLGE GÜNDEMDE DEĞİL
Sorumuza yanıtı iki konudaki gelişmeyi inceleyerek arayalım:
Clinton-Davutoğlu görüşmesinden önce, ABD ve Türkiye’nin “tampon bölge” ya da “uçuşa yasak bölge” konusunu karara bağlayacağı ileri sürüldü. Hatta ikilinin basın toplantısındaki sözlerinden bu anlamı çıkarabilenler bile vardı. Ama gerçekte bu konuda bir adım atılmamıştı.
Örneğin ABD’nin Ankara Büyükelçisi Francis Ricciardone bu görüşmelerden üç gün sonra Türk gazetecilere özellikle vurguluyordu: “Tampon bölge zor!” Üstelik Ricciardone, ülkesinin askeri çözümden yana olmadığını yineliyordu.
ABD Savunma Bakanı Leon Panetta da, “uçuşa yasak bölge” konusunun gündemlerinde olmadığını belirtiyordu.
Kaldı ki, AKP Hükümeti de Clinton-Davutoğlu görüşmesinden iki gün sonra gerçeği açıklıyordu. 4 saatlik Bakanlar Kurulu toplantısının ardından basının karşısına çıkan Hükümet Sözcüsü ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, “Tampon bölgenin söz konusu olmadığını” belirtiyordu.
SUK KİMİN ÖRGÜTÜ?
Hillary Clinton’un SUK’la görüşmemesinin anlamını, bu kez SUK’un yapısını inceleyerek araştıralım:
SUK’un merkezi İstanbul’dadır ve kurucusu da AKP Hükümeti’dir.
SUK, ilk olarak Antalya’da ve İstanbul’da yapılan iki toplantıda inşa edildi. O zamanki adı Kurtuluş Kongresi’ydi. SUK’un bu ilk hali, yüzde 80’i Müslüman Kardeşler olan bir örgüttü.
AKP’nin oluşturduğu bu yapı, ardından bazı müdahalelerle farklı çevrelere açılmaya çalışıldı. Ancak 20 Ağustos 2011’deki toplantıda, bu kez Müslüman Kardeşler yoktu! Hatta en büyük muhalif grup olan “Şam Deklerasyonu” ile Solcular da yoktu!
Süren pazarlıklar, yapılan görüşmeler, Esad’ı devirmeyi amaçlayan Batı ülkeleriyle süren müzakerelerin ardından 2 Ekim 2011’de Suriye Ulusal Konseyi SUK ilan edildi.
SUK, İKTİDAR ODAĞI OLAMADI
Ancak bu tarihten sonra da SUK içinde sıkıntılar oluştu. Son olarak SUK’a Kürtleri de dâhil etmek için Kürt Başkan bile seçtiler.
Şu anda SUK’un 314 üyesi var. 20 kişilik kontenjanı bulunan Kürtler, Seküler gruplar ve Müslüman Kardeşler, SUK’un en büyük kesimini oluşturuyorlar.
Ancak başa kimin geçeceği ve hangi ülkenin etkin olacağı gibi çıkar çatışmaları nedeniyle bir türlü “birlik” oluşturulamıyor. Bu durum, ABD Kongresi’nde “silahların farklı ellere gidebileceği” tartışmalarına bile dönüşmüş durumda.
Suriye cephesi direndikçe ve Rusya-Çin ikilisi ABD’ye karşı inisiyatif geliştirdikçe, bu birlik çalışması daha da zorlaşıyor!
TARAFLAR BİRBİRİNİ SUÇLUYOR
Aslında SUK sözcüsü Muhammed Sarmini’nin sözleri Clinton’un neden kendileriyle görüşmediğini açıklıyor: “SUK’u bir kenara atıyorlar. Bence bu, Konsey’e, artık Amerikalılar tarafından desteklenmediklerini söylemektir.”
ABD ise durumu daha diplomatik şekilde ifade ediyor. Örneğin Washington Yakın Doğu Politikaları Enstitüsü’nden Andrew Tabler, “SUK, öngörülen işlevi edinemedi” diyor.
Esad’ı devirmeyi başaramayan Atlantik ülkeleri topu birlik oluşturamayan muhaliflere, muhalifler ise topu, kendilerini yeterince desteklemeyen ve silah vermeyen Atlantik ülkelerine atıyor!
Özgür Suriye Ordusu’nun son açıklaması bu bakımdan anlamlı: “Libya’dan bize gönderilen, parasını Katar’ın verdiği silahlar hâlâ Türkiye’de ve elimize ulaşmadı!”
Bu arada Müslüman Kardeşler’in SUK’tan tamamen ayrıldığı iddia ediliyor. Bu iddia, El Kaide tipi bombalı saldırıların artması ve kontrgerilla faaliyetlerinin öne çıkmasıyla birleşince anlam kazanıyor. Bunu da bir başka yazıda inceleyeceğiz.
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
16 Ağustos 2012