Archive for category Politika Yazıları
Trump-Musk çatışmasının analizi
Posted by Mehmet Ali Güller in Cumhuriyet Gazetesi, Politika Yazıları on 09/06/2025
ABD Başkanı Donald Trump ile onun en önemli destekçisi Elon Musk arasındaki çatışmayı izliyorsunuzdur. Taraflar gittikçe birbirine daha ağır şekilde saldırıyor.
Musk, Trump’ın azlini ve yerine ABD Başkan Yardımcısı JD Vance’in getirilmesini savunan bir sosyal medya mesajını onayladı. Dahası, azil gerekçesini de ortaya koydu: “Trump Epstein dosyalarının içinde.” Epstein’ın seks ticareti merkezli suç dosyalarının bazıları işte bu nedenle mühürlüydü!
Musk ayrıca sosyal medyasında yeni bir parti anketi yaparak, Cumhuriyetçi Parti’ye 2026 uyarısı da yaptı.
Trump ise “aklını kaçırmış” dediği Musk’ı, şirketleriyle yapılmış milyarlarca dolarlık federal sözleşmeleri çekmekle tehdit etti. Hatta Trumpçılar açıkça Güney Afrika doğumlu Musk’a “ülkeden kovulması ve şirketine el konulması” sopasını gösterdiler.
Peki Trump ile Musk arasındaki bu çatışma, pek çok yorumcunun dile getirdiği gibi iki zenginin ego savaşı mı? Ben bu çatışmanın, sınıfsal bir çelişme olduğunu, dolayısıyla ideolojik boyutu bulunduğunu, dahası Bush’un son döneminde başlayan ve 2008 kriziyle tetiklenen “Amerikan iç savaşının” devamı olduğunu düşünüyorum.
Musk’ın iki partiyle dansı
Öncelikle belirtelim: Trump-Musk ilişkisi tamamen sınıfsal, çıkarsal ve pragmatiktir. Musk 2016’da Hillary Clinton’a oy vermişti. Ama çıkarları birleşti ve Musk, oy vermediği halde 2016’da seçimi kazanan Trump’ın ekonomi danışma kurulunda yer aldı. Ama Trump Paris İklim Anlaşması‘ndan çekilince 2017’de istifa etti. 2020 seçiminde de Joe Biden’a oy verdi. Yani Cumhuriyetçi olmaktan çok Demokrattı.
Çıkarları 2024’te yine Trump’la birleşti. Musk’ın başını çektiği tekno-dijital neoliberaller, Trump’ı destekledi. Musk, Trump’ın seçim kampanyasının üçte ikisini cebinden verdi, seçildiğinde neredeyse ondan çok sevindi. Ama bir yıl olmadan yine çıkarları çelişti.
Ekonomik çıkar çatışması
Trump ile Musk arasındaki kopuşu sağlayan olay, Trump yönetiminin vergi indirimi yasasıydı. Musk “yasa tasarısının kendisine bir kez bile gösterilmediğinden” yakındı. Bu yasayla “bütçe açığının 2.5 trilyon dolara çıkacağını” ileri sürdü. 28 Mayıs’ta katıldığı bir TV programında, yasa tasarısının başında bulunduğu Devlet Verimlilik Dairesi (DOGE) çabalarını baltalayacağını savundu. Ve 31 Mayıs’ta görevi bıraktı.
Ama bu vergi indirimi yasası, nedenden çok sonuçtu. Trump şu sözleriyle nedene kısmen işaret ediyordu: “Elon yıpranıyordu, ondan gitmesini istedim, herkesi kimsenin istemediği elektrikli arabaları almaya zorlayan yetkiyi elinden aldım. Bunu yapacağımı aylardır biliyordu. Bu yüzden de çıldırdı.”
Yani mesele esas olarak hangi kesimin ekonomik çıkarının kollanacağıydı.
Musk’ın başını çektiği sınıfın ihtiyacı
Trump, “Elon yıpranıyordu” diyor ama Musk’ın DOGE uygulamaları ile aslında kendisi yıpranıyordu. Musk’ın başında olduğu DOGE, mali sermaye (finans kapital) sınıfının içinde yeni saldırgan kesimi oluşturan dijital/tekno-neoliberallerin ihtiyacına göre devleti yeniden biçimlendirmenin aracıydı.
6 Şubat’ta bu köşede şöyle demiştik: “Son 20 yılda adım adım semirerek ABD’nin en büyük sermaye grubu haline gelen ve bugün Trump’ın arkasına dizilen bu kesim, Amerikan devlet aygıtını kendi çıkarlarına göre yeniden biçimlendirmeye çalışıyor. Trump-Musk sağcılığı üzerinde şekillenen bu girişim ise kaçınılmaz olarak ABD içindeki güç mücadelesini sertleştirecektir.”
Bugün artık oradayız: Sertleşme, Trump’ın Musk’ı taşıyamayacağı yere geldi.
Trump’a darbe olasılığı
Kasım 2026’da ABD’de kritik bir seçim var: Senatonun üçte biri ve Temsilciler Meclisinin tamamı değişecek.
Trump, Musk’ın başını çektiği mali sermaye sınıfının saldırgan dijital/tekno-neoliberalleri ile seçimde desteğini aldığı orta sınıf arasında sıkışmış durumda. 2024’ü kazanmasında Musk’ın etkisi vardı ama Cumhuriyetçilerin Musk’ın yönetime maliyeti artan uygulamaları ile 2026’yı kazanması riskli.
Dolayısıyla Trump, dijital/tekno-neoliberaller ile orta sınıfın oyunu isteyen Cumhuriyetçiler arasında bir seçim yaptı. Mesele şu ki bu kaçınılmaz seçim, Trump’ın azli ve JD Vance’in başkanlığı riskini de içeriyor. Bu ”iç darbe” olasılığı, Trump’ı “kurulu düzencilerle” belli konularda uzlaşmaya zorlayabilir önümüzdeki süreçte.
Son tahlilde birbirlerini yemeleri iyidir, Küresel Güney’in yararınadır.
Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
9 Haziran 2025
Avro dolara baş kaldırıyor
Posted by Mehmet Ali Güller in Cumhuriyet Gazetesi, Politika Yazıları on 07/06/2025
ABD’nin küresel hegemonyası iki temel güce dayanıyor: Amerikan silahlarının gücü ve Amerikan dolarının gücü…
ABD 1944’te Bretton Woods sisteminde doları altına sabitledi, 1971’de ise doları altına sabitlemeyi bırakıp, fiilen silaha sabitledi!
Dolar hem küresel ticarette kullanılarak hem de ülkelerin merkez bankalarında rezerv para olarak ABD hegemonyasını sağladı.
Doların payı geriliyor
Fakat durum değişiyor. Doların hem küresel ticaretteki kullanımı hem de merkez bankalarındaki rezerv para olma oranı düşüyor. Bu durum çok kutupluluğun hem sonucudur ama hem de çok kutupluluğu hızlandıran bir nedendir. Öyle ki bu değişim ABD’nin müttefiki AB’yi bile etkilemektedir.
Avrupa Merkez Bankası Başkanı Christine Lagarde, doların küresel döviz rezervlerindeki payının yüzde 58’e gerilediğini, bunun avro için bir fırsat olduğunu savunuyor (Harici, 2.6.2025).
Avronun şu anda küresel döviz rezervlerindeki payı yüzde 20. Lagarde bu oranın üç dayanakla yükselebileceğini düşünüyor:
1) Avro bölgesinin sağlam ve güvenilir bir jeopolitikle temellenmesi.
2) Güçlü askeri kapasitelerle desteklenmesi.
3) AB Sermaye Piyasaları Birliğinin oluşturulması.
Büyük Avrupa projesi
Bu üç dayanak, pratikte AB’nin ABD’den stratejik özerklik kazanması demektir. AB, Trump yönetiminin hem siyasi hem ekonomik uygulamaları nedeniyle yeniden stratejik özerkliği dile getirmeye başladı.
Tabi AB içinde ABD’ye karşı mesafeli pozisyon almak isteyenlerin iki ayrı grup olduğunu belirlememiz gerekiyor. Bir grup, AB’yi küresel güç yapmak için stratejik özerklik kazanmak isteyenlerdir. Diğer grup ise Trump’lı yeni Amerika’ya karşı eski Amerikancılık yapan Atlantikçilerdir. Zaman zaman aralarında geçişkenlik de yaşanmaktadır: Eski Amerikancılık yapabilmek üzere stratejik özerkliği savunanlar gibi…
Ama çok kutuplu dünya inşası, kaçınılmaz olarak en hızlı Atlantikçileri bile bağımsızlık söylemlerine zorlayacaktır, zorlamaktadır.
Örneğin Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, Avrupa’nın ABD’den “bağımsızlığı” için yeni bir “büyük Avrupa projesi”nden yana olduğunu açıkladı. Proje, “yarının dünya ekonomisinde liderlik rolü” üstlenebilmeyi hedeflemektedir (Harici, 2.6.2025).
Dolayısıyla Lagarde “dolara karşı avro” çıkışı, Leyen’in işaret ettiği hedefin gereğidir.
Dolarsızlaşma eğilimi
Avronun dolara baş kaldırması sonuç verir mi, hatta bu politika Atlantik ilişkilerine rağmen sürdürülebilir mi, tartışılır. Ama tartışılmaz yeni gerçeklik şudur: Doların küresel ticaretteki payı da küresel rezerv olma payı da azalıyor. Bunun esas nedeni de Küresel Güney’in güçlenmesidir.
BRICS ülkeleri başta kimi Küresel Güney ülkeleri birbirleriyle ticaretini artık dolar üzerinden değil, ulusal paraları üzerinden yapıyor. BRICS genişledikçe ulusal paralarla ticaret oranı da artmış oluyor. Gün geçtikçe artan bu ulusal paralarla ticaret eğilimi, doların küresel ticaretteki payını yavaş yavaş azaltıyor.
Aynı şekilde Küresel Güney ülkeleri merkez bankalarındaki doların payını azaltıp, çeşitli paralarla çeşitlendirmeye yöneliyor.
AB-Çin ilişkisinin önemi
Bu, çok kutupluluk inşasıdır esas olarak…
Genişleyen ve ulusal paraların rolünü artırarak doların hegemonyasını zayıflatan BRICS merkezli Küresel Güney’in rolü adım adım uluslararası platformlarda artıyor.
Öyle ki ABD’nin geleneksel müttefiki AB bile bunu avro için, stratejik özerklik için, küresel ekonomideki payı için bir fırsat olarak görüyor.
AB’nin bu fırsatı realize edebilmesinin yolu ise ABD’nin ticaret savaşına karşı BRICS ile işbirliği yapabilmesinden geçiyor. Yani AB-Çin ilişkisi, önümüzdeki dönem açısından kritik bir öneme sahip…
Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
7 Haziran 2025
İngiltere ve Almanya’nın Asya-Pasifik hesapları
Posted by Mehmet Ali Güller in CGTN Türk, Politika Yazıları on 03/06/2025
Eski ABD yönetimi Avrupalı liderleri zorla Ukrayna savaşına itti, önce direndiler ama sonra ABD’nin stratejisine eklemlendiler. Sonuç? Ucuz Rus enerjisinden mahrum ekonomileri perişan durumda. Şimdi yeni ABD yönetimi Ukrayna’da barış arıyor ama Avrupa liderleri bu kez barışa direnip, “savaşa devam” diyor!
Bitmedi..
Yeni ABD yönetimi Avrupalı liderlere, “siz bölgenizle ilgilenin, Asya-Pasifik’te Çin’i sıkıştırmak bizim işimiz” diyor özetle ama Avrupalı liderler kabul etmiyor, “Çin asıl bizim düşmanımız, düşmanımıza karşı Asya-Pasifik’te çıkarlarımızı savunmak için asker bulunduracağız” diyor!
Şimdi bu tabloyu nasıl açıklayabiliriz? Avrupalı liderlerin bu politikalarını akılla açıklamak mümkün mü? Politik genlerindeki sömürgecilik mi depreşiyor yoksa?
Alman ordusu neden Asya-Pasifik’te?
ABD Savunma Bakanı Pete Hegseth, “Avrupa kendi bölgesine odaklanmalı ki biz de Çin’den gelen tehditleri ele almaya odaklanabilelim” dedi.
Ama Almanya ve İngiltere, ABD’nin bu “Asya-Pasifik’te Çin’le mücadeleyi bize bırakın” tutumuna karşı.
Singapur’daki Shangri-La Diyalog Konferasında konuşan Almanya Savunma Bakanı Casten Reuer, ABD’nin bu çağrısına rağmen, “Alman ordusu Asya-Pasifik güvenliğinde rol almaya devam edecek” dedi.
Böylece 2021’de ABD’nin zoruyla bölgeye savaş gemisi gönderin Almanya, ABD’nin “artık gerek yok” demesine rağmen Asya-Pasifik’te olmak istiyor.
Peki Çin karasularına yakın denizlerde savaş gemisi bulundurmak, Almanya’nın hangi çıkarının gereği? Tersine Çin, Batı yarımküredeki denizlerde, bu ülkelerin karasularına yakın denizlerde sürekli savaş gemisi dolaştırsa ne olur?
Alman profesörün “çöküş” uyarısı
Almanya bir yandan Rusya’ya karşı Ukrayna’yı daha fazla destekleyerek kendisini neredeyse doğrudan savaşa eklemliyor, bir yandan da Çin’e karşı Asya-Pasifik’te savaş gemisi dolaştırıyor!
Oysa ABD’nin bu politikaları Alman ekonomisini geriletti. Hatta ünlü Alman Prof. Max Otte’ye göre Alman ekonomisi bir gerileme değil, çöküş yaşıyor.
Max Otte, Almanya’nın sistematik olarak sanayisizleştiğini, egemenliğini yitirdiğini ve ABD’nin çıkarlarına hizmet eden politikalar izlediğini vurgulayarak, Rus gazına ve nükleer enerjiye dönüş olmadan toparlanmanın on yıllar alacağını belirtti (Harici, 2.6.2025).
Evet, Almanya ABD’nin çıkarlarına zorlandı, Rusya’dan ucuz gaz temin etme ayrıcalığını kaybetti, bu durum Alman sanayisinin avantajlarını yok etti, ABD’nin zorlamasıyla Rusya’ya yaptırım uygulayıp ekonomisine zarar verdi ama Almanya şimdi bu yanlıştan dönme şansı varken, tersine yanlışı daha da derinleştirme peşinde…
İngiliz savunma raporundaki Amerikancılık
Politik sömürgeci genleri daha baskın olan İngiltere de Çin düşmanlığının tonunu artırıyor.
İngiltere, yeni yayımlanan savunma değerlendirme raporunda Çin’i “karmaşık ve kalıcı bir tehdit” olarak nitelendiriyor.
İngiliz hükümetinin resmi sitesinde yayımlanan belgede şu ifadeler yer alıyor: “Çin, karmaşık ve sürekli bir meydan okumadır. Beijing, Hint-Pasifik bölgesinde hakimiyet kurmak, ABD’nin etkisini zayıflatmak ve uluslararası düzene baskı uygulamak amacıyla ekonomik, teknolojik ve askeri kapasitesini giderek daha aktif biçimde kullanmaktadır” (Sputnik, 3.6.2025).
Ne denilebilir ki! Amerika’dan çok Amerikancılık yapmak, tam da budur! Şöyle ki, ABD’de iki ABD var artık. Bu Londra ve Berlin’e de sirayet ediyor…
Mehmet Ali Güller
CGTN Türk
3 Haziran 2025
Üçlü ittifakın iki amacı
Posted by Mehmet Ali Güller in Cumhuriyet Gazetesi, Politika Yazıları on 31/05/2025
Açılımın dış boyutunu, Suriye ayağını, Türkiye’yi Kürtlerle genişletme amacını bu köşede bir kaç yazıda etraflıca ele aldık.
Açılımın iç boyutunu, Erdoğan’ın devleti dönüştürme hedefi bağlamında yine bir kaç yazıda tartıştık. Bir kaldıraç olarak açılımla hedeflenen rejime işaret ettik. Açılım ile Erdoğan’a sınırsız başkanlık yolu açacak yeni anayasa arasında bir bağ olduğunu da belirttik.
Bugün her iki boyutu birlikte ele alarak çözümlemeye çalışalım:
Paralel üç süreç
Son altı aylık iç ve dış bazı gelişmeleri kronolojik olarak anımsayalım:
1) HTŞ ve SMO grupları, 27 Kasım 2024’te İdlib’den çıkarak Halep, Hama ve Humus üzerinden 8 Aralık’ta Şam’a girdi ve Esad rejimini yıktı. Bu taarruz hazırlığının ekim ayında başladığı anlaşılıyor.
ABD ve Türkiye’nin, terör örgütü kabul ettiği HTŞ ile aslında bir süredir işbirliği yaptığı, daha sonra muhatapları tarafından açıklandı. ABD’nin Eski Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey, göreve başladığından itibaren HTŞ lideriyle çalıştıklarını, onu Esad yönetimine ve Suriye ordusuna karşı koruduklarını açıkladı. Eski ABD Büyükelçisi Robert Ford, HTŞ lideriyle, onu siyasete hazırlama amacıyla görüştüğünü söyledi. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, HTŞ’yle zaten temasta olduklarını belirtti.
2) MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli 1 Ekim 2024’te, TBMM yasama dönemi açılışında, daha önce Meclis’ten atılmalarını savunduğu DEM Partisi sıralarına giderek, milletvekilleriyle tokalaştı. Bahçeli 22 Ekim’de “Öcalan Meclis’e gelsin, terör örgütünü lağvettini açıklasın” dedi. Öcalan 27 Şubat 2025’te PKK’ye çağrı yaptı. PKK o çağrıya uyarak 5-7 Mayıs 2025’te kongresini topladı.
Kimi açıklamalardan, bu süreçte “devlet heyeti” ile Öcalan arasında görüşmelerin yapıldığı anlaşılıyor.
3) CHP Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer, 30 Ekim 2024’te terör soruşturması kapsamında gözaltına alındı. Ardından başka CHP’li belediyelere sıra sıra operasyonlar düzenlendi. Sıra 19 Mart 2025’te İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu‘na geldi.
CHP’li belediyelere iki temel suçlama yapıldı: a) Yolsuzluk suçlaması (Ancak bu konuda iddianamede hiçbir somut veri yok) b) DEM Partisiyle belediye seçimlerinde yapılan kent uzlaşısı üzerinden terörle işbirliği suçlaması.
İki temel sonuç
Bu gelişmelerin şu iki temel sonucu ortaya çıkardığı görülüyor:
1) HTŞ lideri Ahmet eş-Şara, Suriye Cumhurbaşkanı oldu. Şam yönetimi PKK’nin Suriye kolu PYD/YPG’nin oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile anlaştı. (Daha önce Ankara PYD/YPG’nin PKK’nin Suriye kolu olduğunu savunuyor, Washington ise “PKK başka PYD/YPG başka” diyordu. Bu sorun ABD-Türkiye ilişkilerini zorlayınca, Washington PYD/YPG’nin omurgasını oluşturduğu SDG’yi kurdurmuştu). HTŞ-SDG anlaşmasından sonra Ankara pozisyonunu güncelledi. Önce Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, ardından da Cumhurbaşkanı Erdoğan, PYD/YPG yerine SDG demeye başladı.
2) İktidar CHP’yi DEM’le işbirliği üzerinden terörle işbirliği yapmakla suçluyordu, nitekim bu suçlama süren ”belediyeleri silkeleme” operasyonunun da ana suçlaması durumunda. Ama iktidar aynı zamanda DEM’le açılım üzerinden işbirliğine yöneldi.
Yani iktidarın Ahmet Özer’le başlattığı ve İmamoğlu’na uzanan operasyonunun amacı CHP-DEM kent uzlaşısını ortadan kaldırarak, cumhurbaşkanlığı yolunu temizlemekti. İktidar bunu tamamlamak üzere de Bahçeli’nin koçbaşılığında açılımı başlatarak PKK ve DEM ile anayasa-seçim ittifakına yöneldi.
Başkanlığa karşı vatandaşlık tanımı
Erdoğan yeni anayasa için 11 kişilik takımını açıkladı ve AKP-MHP-DEM üçlüsü yeni anayasa cephesi oluşturdu. Amaç yeni anayasa çıkarıp Erdoğan’a sınırsız başkanlık yolu açmak, karşılığında vatandaşlık tanımını güncellemek.
Ancak mesele şu: Bu tablodan demokratikleşme çıkar mı? Bu tablodan toplumsal barış çıkar mı? Bu tablodan yoksullar yararına adil bir ekonomik bölüşüm çıkar mı?
Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
31 Mayıs 2025
Hangi güvenlik mimarisi?
Posted by Mehmet Ali Güller in Cumhuriyet Gazetesi, Politika Yazıları on 29/05/2025
Bu köşede zaman zaman “güvenlik mimarisi” konusunu ele alıyoruz. Özellikle Rusya-Ukrayna savaşı sonrası bu konu, Türkiye açısından da kritik hale geldi.
Konu AB’nin de gündeminde. Şu anda Rusya’ya karşı bir “Avrupa güvenlik mimarisi” inşa etmeyi planlıyorlar. Dahası, Türkiye’yi de Avrupa’nın savunmasına katkı sağlayacak bir ülke olarak sisteme entegre etmek istiyorlar. İktidar da “Avrupa’nın güvenliği Türkiye’siz sağlanamaz” diyerek sistemde yer alma niyetini ortaya koymuş durumda.
Bunun Türkiye-Rusya ilişkileri açısından sakıncalarını daha önce tartışmıştık.
ABD de Moskova’daki forumda
Konu, Rusya’nın ev sahipliğindeki bir forumda, şu anda etraflı bir şekilde ele alınıyor. Moskova’da iki gün önce başlayan ve bugün tamamlanacak 13. Uluslararası Güvenlik Konularından Sorumlu Yüksek Temsilciler Toplantısına, BRICS, ŞİÖ, ASEAN, BDT, Arap Ligi, Afrika Birliği, KGAÖ ve diğer uluslararası örgütlere üye 105 ülkeden 129 temsilci katılıyor.
Hatta ABD’nin Moskova Büyükelçiliği’nin Siyasi ve Ekonomik İşler Danışmanı Eric Jordan ve İkinci Katip Jeremy Ventuzo’dan oluşan bir ABD heyeti de forumda yer alıyor (Harici, 28.5.2025).
Putin: Eşit ve bölünmez olmalı
Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin, foruma mesajında, Moskova’nın yeni güvenlik mimarisine nasıl baktığını şöyle açıkladı: “Yeni güvenlik mimarisinin eşit ve bölünmez olması gerektiğine inanıyoruz. Yani tüm ülkeler kendi güvenlikleri için sağlam garantiler almalı, ancak bu diğer ülkelerin güvenliği ve çıkarları pahasına olmamalı” (Sputnik, 28.5.2025)
Putin, Avrasya coğrafyasında Şanghay İşbirliği Örgütü, Avrasya Ekonomik Birliği, Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü, Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği gibi çeşitli örgüt ve platformları, yeni güvenlik mimarisinin temeli olarak gördüklerini belirtti.
’AB askeri bloğa dönüştü’
Toplantının katılımcılarından Rusya Güvenlik Konseyi üyesi Aleksandr Yakovenko, yöneticiliğini yaptığı ”Dünyanın Dönüşümü: Rusya’dan Bakış” başlıklı oturumda iki temel soruna işaret etti:
1) NATO, bugün itibariyle Kuzey ve Doğu Avrupa ülkelerinin neredeyse tamamını bünyesine kattı.
2) Rusya ile çatışmada Kiev rejimini destekleyen AB, bir askeri bloğa dönüştü (Sputnik, 27.5.2025).
Yakovenko, bu nedenle Rusya için bir Avrupa güvenlik mimarisinin söz konusu olmadığını, yeni bir Avrasya güvenlik mimarisinin yaratılması gerektiğini belirtti.
Rusya’nın temel hedefi
Rusya Güvenlik Konseyi üyesi Aleksandr Yakovenko, Rusya açısından en önemli hedefin militarizasyonu önlemek olduğunu, Avrasya sahasını adım adım militarize etmeye çalışan NATO ülkelerinin politikalarından kaynaklı çeşitli tehditleri azaltmak olduğunu kaydetti.
Peki önerilen sistemin maddi zemini ne? Yakovenko bunu şöyle açıklıyor: “Avrasya güvenlik sistemine üye devletler arasındaki saldırmazlık anlaşmaları, Avrasya güvenliğinin maddi temeli olabilir.”
Yakovenko, sistemin kimlere açık olabileceğini de şöyle açıkladı: “Bu sürece kimler katılabilir? Avrasya güvenliğinin, Batı Avrupa ülkeleri de dahil olmak üzere, Avrasya toplumunun karşı karşıya kalacağı hedef ve amaçları paylaşmaları koşuluyla tüm devletlere açık olması gerektiği gerçeğinden hareket ediyoruz.”
Türkiye ne yapmalı?
Rusya Güvenlik Konseyi üyesi Aleksandr Yakovenko’nun “AB askeri bloğa dönüştü” tespiti önemli. Zira bu durum ülkemizi etkiliyor.
Askeri bloğa dönüşen AB, şimdi Türkiye gibi AB üyesi olmayan NATO ülkelerini de dahil ederek, bir Avrupa güvenlik mimarisi oluşturmaya çalışıyor. Brüksel, sistemi “Rus tehdidine” göre şekillendiriyor. Yani tersinden Avrupa güvenlik mimarisinin esas hedefi Rusya oluyor.
Ülkemiz açısından asıl mesele de işte bu: Rusya’yı hedef alan bir güvenlik mimarisinde yer almanın Türkiye’ye yararı yok ama zararı çok. Türkiye, 30 yıldır kapısında bekletildiği AB’ye bir gün üye olabilmek hayaliyle Avrupa güvenlik mimarisine jandarma olmayı kabul etmek yerine, Avrasya (Asya+Avrupa) güvenlik mimarisini savunmalıdır.
Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
29 Mayıs 2025
Emperyalizmin iki karakolu
Posted by Mehmet Ali Güller in CGTN Türk, Politika Yazıları on 27/05/2025
Emperyalizmin siyasi sözcüleri bazen öyle net konuşurlar ki, bir kitapta anlatacağınız konu, çırıl çıplak ortaya seriliverir.
İngiliz Muhafazakar Parti lideri Kemi Badenoch’un sözleri de öyle oldu. Badenoch, Hamas tartışmalarına değindiği konuşmasında aynen şöyle dedi: “Tıpkı Ukrayna‘nın Batı adına Rusya’yla savaşması gibi İsrail de İngiltere adına savaşıyor” (Odatv, 25 Mayıs 2025).
İngiltere’nin ileri karakolu olarak Ukrayna
Bir grup gazeteci olarak birlikte yazdığımız Ukrayna: Tarih Yapan Savaş (Kırmızı Kedi, 2022) kitabında işte tam olarak bunu anlatmaya çalıştık: Öyle iddia edildiği ve medyada işlendiği gibi diktatör bir Rus liderin komşusuna sebepsiz saldırısı değildi bu, ABD’nin NATO’yu genişletme planının artık Moskova’ya dayanmasıydı, emperyalizmin stratejistlerinin ifadeleriyle Rusları Asya içlerine doğru çekilmeye mecbur etme stratejisiydi. Putin, Rusya’yı kuşatan bu çevrelemeye karşı, zorunlu bir “yarma harekatı” yapmıştı. Öncesinde Batı’ya ortak güvenlik mimarisi ve güvenlik garantileri anlaşması gibi seçenekleri sunmuş ama yanıtsız kalmıştı.
Bu gerçek, kimi sol kesimlerde bile anlaşılmadı. Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından Rusya’nın kapitalist modelde örgütlenmesinden hareketle, bu ülkeyi emperyalist ilan ederek, olayı Batı’nın penceresinden bile okuyanlar oldu.
İşte İngiliz Muhafazakar Parti lideri Badenoch, gerçeği çırılçıplak ortaya koyuyor, “Ukrayna, bizim adımıza Rusya’yla savaşıyor” diyor. Böylece Ukrayna’nın Atlantik cephesinin Rusya’ya karşı “ileri karakolu” olduğunu belirtmiş oluyor.
İsrail karakol ülke olarak tasarlandı
İngiliz lider, aynı şekilde İsrail’in de İngiltere adına savaştığını belirtiyor.
Evet, İsrail önce İngiliz emperyalizminin, ardından da ABD emperyalizminin Ortadoğu’daki ileri karakolluğunu yaptı. Bu ülke, en başından itibaren, emperyalizmin Ortadoğu’daki çıkarları için tasarlandı.
İsrail’in “kurucu babası” Theodor Herzl, daha yola çıkarken Yahudi devletinin misyonunu “ileri karakol” olarak ilan etmişti. Ünlü Der Judenstaat (Yahudi Devleti) kitabında aynen şöyle diyordu: “Avrupa için biz, orada (Filistin) Asya’ya karşı korunma duvarının bir parçası, barbarlığa karşı uygarlığın ileri karakolu olabiliriz.” (Walter Hollstein, Filistin Sorunu, Yücel Yayınları, 1975, s. 69)
İşte İngiliz Muhafazakar Parti lideri Badenoch tam olarak Herzl’i doğrulamış oldu. İsrail, emperyalizm adına, Batı adına, sözde uygarlık adına barbar gördükleri Asya’ya karşı bir ileri karakoldur.
ABD için İsrail’in anlamı
Önceki ABD başkanı Joe Biden’ın sözleri de gerçeği çırılçıplak ortaya koyan türdendi.
Başkanlığı sırasında İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu’nun Gazze’de Filistinli soykırımına tam destek veren Biden, Senatörken 1986’da aynen şöyle demişti:
“Eğer İsrail olmasaydı, ABD bölgede kendi çıkarlarını korumak için bir İsrail yaratmak zorunda kalacaktı. Tekrar söylüyorum, ABD, bölgede bir İsrail üretmek zorunda kalacaktı!”
Evet, Ortadoğu’yu İngilizlerden devraldıktan sonra ABD, ileri karakolu olan İsrail üzerinden bölgedeki çıkarlarını geliştirmeye çalıştı hep…
Emperyalist gözlükten görünen
Görüleceği üzere Ukrayna Doğu Avrupa’da Ruslara karşı, İsrail Ortadoğu’da Asya’ya karşı Atlantik cephesinin, ABD’nin, İngiltere’nin “ileri karakolu” durumundadır.
Batı, Ukrayna ve İsrail’e kendi adlarına rakipleriyle çarpışarak onları zayıflatsın, kendi çıkarlarını uygulayacakları alan açsın diye yatırım yapıyor.
Bu olguyu atlayarak yapılacak analizler, hem gerçeği ıskalar hem siyaseten yanlış pozisyon alınmasını sağlar ama hem de ABD-İngiltere gözlüğüyle Rusya ve İran karşılığına yol açar.
Mehmet Ali Güller
CGTN Türk
27 Mayıs 2025
ABD’nin hakimiyet dönemi bitti
Posted by Mehmet Ali Güller in Cumhuriyet Gazetesi, Politika Yazıları on 26/05/2025
ABD Başkanı Donald Trump, West Point Askeri Akademisi’nde önemli bir konuşma yaptı. Trump, “ABD’nin başka ülkelere silah gücüyle ‘demokrasi yerleştirme‘ politikasına son verdiğini” açıkladı: “Askerlerimiz kendi ülkemizle hiçbir bağlantısı olmayan ülkelere gönderildi. Orada devlet inşası ile uğraşmak zorunda bırakıldılar. Ama şimdi bunların hepsi geride kaldı, artık o tür hataları tekrarlamayacağız.”
Trump, ABD ordusunun bu şekilde birkaç yanlış savaşa itildiğini, bunun da hem ABD’ye büyük maddi kayıpları getirdiğini, hem de çok sayıda insan hayatına mal olduğunu belirtti.
Trump, ABD ordusunun görevinin silah zoruyla devlet kurmak olmadığını, ülkenin güvenliğini sağlamak olduğunu belirtti. ABD Başkanı Trump, bu kararıyla ABD ordusunun uluslararası arenada yeniden saygı ve prestij kazanacağını kaydetti.
Vance’in dile getirdiği gerçek
Peki Trump bu kararı gerçekten de o politikayı yanlış bulduğu için mi, başka ülkelere demokrasi götürmeyi ahlaki saymadığı için mi aldı? Yoksa ABD’nin bu tür operasyonlara artık gücünün yetmediğini gördüğü için mi aldı?
Yardımcısının aynı gün yaptığı bir başka konuşma, aslında bu soruya yanıt veriyor.
ABD Başkan Yardımcısı James David Vance, “ABD’nin tartışmasız hakimiyet döneminin bittiğini” açıkladı. ABD Deniz Harp Okulunun mezuniyet töreninde konuşan Vance, “Bu nedenle artık ucu açık çatışmalara girmeyeceklerini” söyledi.
ABD Başkan Yardımcısı Vance, “çatışmalardan artık bir bedel ödemeden çıkmayı varsayamacaklarını”, bu nedenle “savunma alanında teknolojik atılım yapmak zorunda olduklarını” belirtti.
Amerikan hegemonyasının sonu
Vance’in sözleri, uzunca bir süredir anlatmaya çalıştığım, 2018’de de Amerikan Hegemonyasının Sonu ismiyle bir kitapla işaret ettiğim yakın gelecek, işte geldi…
ABD artık dünyanın “efendisi” değil. Öyle Irak’taki gibi dünyaya “ya bendensiniz, ya düşmanımsınız” diyebilme lüksü yok. Tersine ABD küresel liderliğinin erozyona uğradığı gerçeğini kabul ederek, ona göre yeniden konumlanıyor. Trump’ın Atlantik dünyasında şaşkınlık uyandıran bazı politikalarının esas nedeni de bu.
ABD hegemonyasının zayıflaması, çok kutuplu dünya inşasını kolaylaştırıyor; çok kutuplu dünya inşası da ABD hegemonyasının zayıflamasını hızlandırıyor.
Ve ABD hegemonyasının zayıflaması, Atlantik dışı dünya ülkelerine yarıyor. Bu gerçeği gören ülkeler, işte bu yeni duruma göre pozisyon alıyorlar.
Devrimci cumhuriyet
Türkiye de bu gerçeğe göre konumlanmalıdır. Türkiye’nin çok taraflı politika izleme şansı bugün düne göre daha fazladır, yarın bugüne göre çok daha fazla olacaktır.
Bu durum, Türk siyasetine de yansıyacak: Yarın BOP eşbaşkanlarının, Atlantikçilerin, NATO’cuların, Amerikancıların, katıksız Batıcıların, neoliberalizme bağlananların değil; bağımsızlıkçıların, antiemperyalistlerin, kamucularındır…
Tansu Çiller’in ifadesiyle “son sosyalist devleti yıktık” diyerep kutladıkları, Abdullah Gül’ün ifadesiyle “devletin içindeki Sovyetler Birliği çöküyor” dedikleri, kısacası Menderes’ten Demirel-Özal’a, Çiller’den Erdoğan’a, elbirliğiyle Atlantik’te batırdıkları cumhuriyetimizi yarın “devrimci bir cumhuriyet” olarak yeniden kurmanın arifesindeyiz aslında bugünlerde…
Cumhuriyetçiler, işte bu bilinçle dün “Cumhuriyetçiler Kurultayı”nı yaptılar Ankara’da. Şimdi sıra bunu bir kuvvete dönüştürmekte…
Adım adım…
Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
26 Mayıs 2025