Posts Tagged Mazlum Abdi

Öcalan’ın CHP ısrarının anlamı

TBMM Komisyonu’nun 24 Kasım’da İmralı’ya gidip Öcalan’la görüşmesinin kritik önemde olduğunu söylediler ama Öcalan’la ne konuştuklarını bırakın kamuoyuna açıklamayı, TBMM Komisyonu’nda bile ele almadılar. Komisyon toplantısını ertelediler, dahası araya DEM’in bir İmralı ziyaretini daha koydular. 

Evet, Komisyon toplanmadan önce DEM heyeti bir kez daha Öcalan’la görüştü. Heyetin açıklamasına göre Öcalan “darbe mekaniği” riskine dikkat çekti.

Halbuki TBMM Komisyonu’nun ziyareti sonrasında AKP’li Şamil Tayyar da bu yönde bir mesaj olduğunu iddia etmiş, Öcalan’ın “Bahçeli’ye karşı bir darbe uyarısı” olduğunu gündeme getirmiş ama bizzat Bahçeli tarafından yalanlanmıştı.

TBMM Komisyonu toplantısının geciktirilmesinden ve araya DEM’in yeni bir İmralı ziyaretinin eklenmesinden anlamamız gereken nedir? Öcalan’ın mesajları, kamuoyu tarafından daha rahat sindirilebilmesi için devletin üst katlarında inceltiliyor mu? 

Öcalan’ın siyasal mutabakat beklentisi

Evet, Öcalan’ın TBMM Komisyonu heyetine ne söylediğini devlet biliyor, iktidar biliyor, hatta Kandil biliyor ama TBMM Komisyonu ve kamuoyu bilmiyor. 

Öcalan’ın mesajları, DEM’li heyet üyesi Gülistan Koçyiğit’in ağzından kamuoyuna parça parça aktarıldı sadece. Belli ki parça parça olması da bir çeşit rahat sindirilmesi için. Koçyiğit’in aktardığına göre “Öcalan’ın temel arayışı siyasal mutabakat.”

Hangi siyasal mutabakat bu peki? Öcalan’ın siyasal mutabakattan kastının, CHP’nin AKP, MHP ve DEM’le uyumlu bir “açılım” ortağına dönüşmesi elbette. Nitekim DEM’li Koçyiğit’in İmralı’daki görüşmeden aktardığı şu değerlendirme de buna işaret ediyor: “Öcalan’ın CHP’yi önemsediğine, bu süreçte mutlaka olması gerektiğine dair değerlendirmeleri malum. Bu görüşmede özel olarak CHP’nin gelmemesine dair bir değerlendirmesi oldu ve ‘keşke CHP de gelseydi’ dedi.”

PKK’nin iki şartı

TBMM Komisyonu’nun İmralı ziyareti, taraflarca süreci ivmelendirecek bir adım olarak pazarlandı. Ama sonuçlarına bakılırsa, tersine TBMM Komisyonu’nun İmralı ziyareti, bir nevi “2. Habur” etkisi yaratmış durumda.

O sonuçlardan biri TBMM Komisyonu’nun Öcalan’la görüşmesinin ardından Kandil’den gelen “kırmızı çizgi”ydi: Önce KCK Eş Başkanı Bese Hozat “İktidarın sürece dönük yaklaşımı çok zayıftır; aslında kararsızdır” dedi, ardından da PKK’li Amed Malazgirt “Bizden bu kadar, adım atma sırası Türkiye’de. Öcalan serbest bırakılmadıkça başka adım atmayacağız” dedi.

Bahçeli, Bese Hozat’ın “af istemiyoruz” sözlerine tepki gösterdiyse de, bu daha çok Cumhur İttifakı tabanına olumsuz etkisini sönümlendirme amaçlı görünüyor. Zira diğer mesaj, PKK’nin “Öcalan’ın serbest bırakılması” şartı yerinde duruyor.

Açılıma entegrasyon düğümü

“Darbe mekaniği” tartıştırılıyor ama asıl önemli konu olan SDG’nin entegrasyonu ve Öcalan’ın bu konuda nasıl bir tutum alacağı konusu geçiştiriliyor. Hatta şu gelişmelere bakılırsa, Ankara ile SDG arasında dolaylı bir müzakere yürütüldüğü bile söylenebilir:

Suriye’deki özerk yapının Dış İlişkiler Sorumlusu İlham Amed, DEM tarafından İstanbul’daki bir konferansa davet edildi ve DEM, onaylanması için AKP’yle görüşüyor. Diğer yandan İlham Ahmed’in Mazlum Abdi’yle birlikte Barzanilerin Kızey Irak’taki konferansına katılabilmesinin de Ankara’nın onayıyla mümkün olduğu belirtiliyor.

SDG komutanı Mazlum Abdi’nin açık açık “Öcalan’la görüşmek için Türkiye’ye gelmek istediğini” söylemesi de Ankara-SDG müzakerelerinin bir parçası olarak değerlendirilebilir.

Bahçeli’nin “SDG Öcalan’ın 27 Şubat çağrısına ve Şam’la imzaladığı 10 Mart mutabakatına riayet etmeli” mesajı ile onu tamamlayan AKP Sözcüsü Ömer Çelik’in “SDG, 10 Mart Anlaşması’na uyarsa terör örgütü olmaktan çıkar” mesajı ise Ankara’nın SDG’yle müzakereyi nereye evirmek istediğine işaret ediyor.

Özetle Türkiye’deki açılım, Suriye’deki entegrasyona düğümlenmiş durumda.

Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
4 Aralık 2025 

, , , , , , , ,

Yorum bırakın

Yeni Ortadoğu için yeni PKK

Türkiye ve komşularında, Ortadoğu’nun geleceğini etkileyecek önemde görüşmelerin yapıldığı zorlu bir hafta yaşanıyor: Suriye’de ABD ve Fransa’nın gözetiminde Şam ile SDG/YPG görüşmesi, Lübnan’da ABD Büyükelçisi Barrack’ın Hizbullah’ı silahsızlandırma görüşmeleri, Türkiye’de Öcalan’ın mesajı ve açılım görüşmeleri, Irak’ın kuzeyinde PKK’nin silah bırakma töreni…

Dört ülkede yaşanan bu gelişmelerin hepsi birbiriyle ilgili, ABD’nin yürütücülüğünde ilerliyor ve aslında merkezinde İsrail var.

ABD ve Fransa var, Türkiye yok

ABD, 10 Mart’ta Suriye Cumhurbaşkanı Ahmet eş-Şara ile SDG/YPG Komutanı Mazlum Abdi’yi masaya oturtmuş ve bir anlaşma imzalatmıştı. 26 Nisan’da ise PKK’nin Suriye kolu PYD/YPG ile Barzanilerin Suriye kolu ENKS “Kürt Ulusal Konferansı”nı toplamış ve birlikte “ademi merkeziyetçi bir bölge” hedefi belirlemişlerdi.

İşte bu gelişmenin ardından Şam ile SDG yeniden masaya oturdu dün: Suriye Cumhurbaşkanı Şara başkanlığındaki heyetin karşısında, SDG/YPG Komutanı Mazlum Abdi dışında, örgütün Dışilişkiler Eş başkanı İlham Ahmed, Kuzey ve Doğu Suriye Temsilciliği Eş Sözcüleri Foza Yusif ve Abid Hamid Mihbaş yer aldı.

Taraflar arasındaki müzakere, ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack ile Fransa’nın Suriye Özel Temsilcisi Jean-Baptiste Febvre gözetiminde yapıldı.

Peki taraflar Suriye’de 2. perdeye neden ihtiyaç duydular? Çünkü SDG 10 Mart anlaşmasının bazı maddelerinde değişiklik istedi, ABD de o değişiklikleri onayladı.

Öcalan’ın mesajı ve silah bırakma

Suriye’de bu görüşme olurken, aynı gün Öcalan’ın yedi dakikalık görüntülü mesajı servis edildi. PKK’ye yine silah bırakma talimatı veren Öcalan “Son günlerde bölgede yaşanan gelişmeler, attığımız bu tarihi adımın önemini ve aciliyetini açıkça teyit ediyor” dedi. 

Öcalan’ın bu açıklamasının servis edilmesinden önce DEM heyeti önce Öcalan’la, ardından da Cumhurbaşkanı Erdoğan’la görüşmüştü. 

Türkiye’de bu görüşmeler yapılırken, Irak’ın kuzeyinde de PKK’nin silah bırakma töreni için hazırlık yapılıyordu. DEM Parti, 11 Temmuz’da Süleymaniye’de bir grup PKK’linin silah bırakacağını açıkladı.

Burada kritik konu, bizzat Öcalan’ın talimatıyla, PKK’nin zaten ana gövdesinin parça parça Irak’tan Suriye’ye geçtiği gerçeğidir.

Barrack’ın Hizbullah’ı silahsızlandırma planı

ABD’nin Ankara Büyükelçisi Tom Barrack, ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi sıfatıyla Şam’daki Şara-Abdi görüşmesinde gözetmenlik yapmadan önce, Lübnan’ın başkenti Beyrut’taydı. Barrack Beyrut’a, “Hizbullah’ı silahlansızlandırma planı”yla gitmişti.

Lübnan basınına bakılırsa, Barrack temaslarından bir sonuç alamamış görünüyor. Zira Lübnanlı yetkililer kendisine özetle “İsrail‘in geri çekilmesi ve silahın devletin tekelinde toplanması adımları eşzamanlı olmalı” mesajı verdiler.

İsrail hegemonyasında yeni Ortadoğu

Görüleceği üzere bölgedeki tüm bu gelişmeler birbiriyle bağlantılıdır ve yürütücüsü de ABD’dir.

ABD, “İsrail hegemonyasında yeni bir Ortadoğu” dizayn etmeye çalışıyor. Washington’a göre İran bu projenin önündeki engel. Bu nedenle bölgede İran’a karşı bir Türk-Kürt-Arap ittifakı oluşturmaya çalışıyor. 

Arka planda ise daha küresel bir strateji var: ABD, Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi’ne karşı Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Koridoru’nu (IMEC) hayata geçirmeye çalışıyor. İsrail, bu koridorda merkezi bir rol oynuyor. Trump, “Gazze Planı” üzerinden İsrail’in rolünü daha da yükseltmeye çalışıyor.

ABD açısından İran’ın etkisizleştirilmesi, Çin’in önünün kesebilmesinin ve IMEC’in hayata geçirebilmesinin kolaylaştırıcısı durumunda….

Kısacası ABD barış diyerek savaşı örgütlüyor, silah bırakma adı altında “silahlıları” yeni cepheye transfer ediyor. Yani PKK, ABD için artık SDG’dir.

Ankara ise bu gelişmeler karşısında “ikili bir yol” izlemeye çalışıyor. “Planın içinde kalarak planı çıkarlara uyarlayabilmek” diye özetlenecek bir taktik bakış bu…  

Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
10 Temmuz 2025

, , , , , , , , , , , , , ,

Yorum bırakın

Şara İsrail’le anlaşma yolunda

ABD, yaptırımların kaldırılması için Suriye’nin geçici Cumhurbaşkanı Ahmet el Şara’dan 8 şartı yerine getirmesini istemişti. HTŞ lideri Şara (Colani) 8 şartın 5’ini kabul ettiklerini, diğer üçünü de görüşmeye hazır olduklarını Washington’a yazılı olarak iletti (cumhuriyet.com.tr, 26.4.2025)

Şara’nın kabul ettiği şartlardan ikisi kritik önemde: 

1) “Suriye’deki Filistinli grupların faaliyetlerini izlemek için bir komite kurulacak.” (Bu, adım adım Filistinli gruplara Suriye’nin yasaklanması demek.)

2) “Suriye’nin, İsrail de dahil olmak üzere hiçbir taraf için tehdit kaynağı haline gelmesine izin verilmeyecek.”

Geçen hafta ABD Kongre Üyesi Cory Mills Şam’ı ziyaret edip Şara’yla görüşmüş, dönüşünde de izlenimini aktarmıştı: “Mills, Şara’nın ABD’nin endişelerini gidermeye açık olduğunu, İsrail ile ilişkilerin normalleştirildiği Abraham Anlaşmalarına katılmakla ilgilendiğini aktardı.” (Harici, 24.4.2025).

Bu arada İngiltere Suriye’ye uygulanan yaptırımları parça parça kaldırmaya başladığını duyurdu.

Mazlum Abdi’den Ankara’ya mesaj

Suriye’de Türkiye’yi ilgilendiren bir gelişme daha vardı. PKK’nin Suriye kolu PYD ile Barzani’lerin Suriye’deki kolu ENKS, “Rojova Birlik ve Ortak Tutum Konferansı” düzenledi. 

Konferans konrasında açıklanan sonuç bildirgesinde, “ortak Kürt heyeti” oluşturulacağı ilan edildi. Yine sonuç bildirgesinde “Suriye’deki Kürt sorununa demokratik ve ademi merkeziyetçi adil çözüm” ile “Kürtlerin anayasal haklarının güvence altına alınması” hedefleri yer aldı. 

Suriye’deki Kürt konferansını, Türkiye’den DEM ve DBP ile Irak’tan KDP ve KYB izledi.

Bu arada DEM heyeti, PYD’nin askeri birimi olan YPG’nin komutanı (aynı zamanda SDG lideri) Mazlum Abdi’yle de görüştü. Abdi, DEM üzerinden Ankara’ya “Öcalan’ın çağrısının başarısı için elimizden geleni yapacağız” mesajı verdi.

Ankara SDG’yi kabullenme yolunda

Böylece Suriye’de önce HTŞ ile SDG (Omurgasını PYD/YPG’nin oluşturduğu örgüt) arasında, ardından da PYD ile ENKS arasında anlaşmalar sağlandı. Sırada HTŞ’nin İsrail’le anlaşması var. 

Bu üç anlaşmayı da esas olarak kotaran ABD’dir. Nitekim HTŞ lideri ve Suriye’nin geçici Cumhurbaşkanı Ahmet El Şara (Colani) ve SDG Komutanı Mazlum Abdi arasında yapılan 12 maddelik anlaşma için iki taraf da ABD’nin sponsorluğuna işaret etmişti. 

Bu sürecin Türkiye’ye yansıması da oldu. Örneğin PYD yöneticilerinden Salih Müslim ile röportaj yaptığı için gazeteci Nevşin Mengü “alenen terör propagandası yapma” suçlamasıyla daha iki ay önce ”1 yıl 3 ay hapis cezası“ almıştı. Oysa Ankara şimdi SDG’yi kabullenme yolunda. Örneğin Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, “PKK’nin Suriye kolu PYD/YPG” yerine “Suriye Demokratik Güçleri (SDG) demeye başladı bile.

ABD-İsrail-Kürt ittifakı kazandı

Kısacası Ankara’nın 8 Aralık 2024’te Beşar Esad’ın devrilmesini bir zafer diye propaganda etmesinin üzerinden daha 5 ay geçmeden, hem İsrail, hem de PYD/YPG kendi zaferlerini ilan etmeye başladılar.

Şam’ın İsrail’le anlaşması ve bu ülkeyi tanıması üç ciddi sonuç doğuracaktır:

1) İsrail, 1967’den beri işgal ettiği Suriye topraklarına meşruiyet sağlayacaktır.

2) Filistin’i destekleyen “direniş ekseni” içindeki kilit role sahip Suriye eksenden düşmüş olacaktır.

3) İsrail’le anlaşan Arap ülkeleri sayısı arttıkça, Filistin devletinin tanınması şartı ve baskısı zayıflayacaktır.

Sonuç mu? Ankara’nın “Halep 82, Kudüs 83” propagandası ile Suriye’de yürüttüğü mücadeleden kazançlı çıkan ABD-İsrail-Kürt ittifakı oldu. Üstelik, Esad karşıtlığı ve Astana oyalaması ile sürecin böyle sonuçlanabileceği konusunda yapılan onca uyarı varken…

Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
28 Nisan 2025

, , , , , , , , ,

Yorum bırakın

Federal Suriye ön anlaşması

HTŞ lideri Ahmet Şara ile SDG lideri Mazlum Abdi’nin imzaladığı 8 maddelik anlaşma, Suriye’yi federalizme götürecek sürecin ön anlaşmasıdır, ABD’nin mimarlığıyla projelendirilmiştir ve PYD’yi Suriye devletine ortak yapmaktadır. İnceleyelim:

1) Anlaşmanın mimarı ABD

Şara ile Abdi’yi masaya oturtan kuvvet ABD’dir. Abdi, ABD Merkez Kuvvetleri (CENTCOM) Komutanı Michael Kurilla ile görüştükten sonra ABD helikopteriyle Şam’a götürüldü ve Suriye’nin geçiş dönemi Cumhurbaşkanı Şara’yla imza masasına oturtuldu.

Nitekim önce SDG Sözcüsü Ferhad Şami “ABD bu anlaşmanın ana taraflarından biri” dedi, ardından SDG Komutanı Mazlum Abdi ”ABD’nin aktif arabulucu” olduğunu doğruladı.

2) Federal anayasanın ön kabulü

Bu ön anlaşma ile Suriye’nin siyasal birliğinin yerini önümüzdeki süreçte federasyonun alacağı görülmektedir. Anlaşmanın 2. maddesinde “Kürt toplumu Suriye’nin ayrılmaz bir parçası olarak tanınacak ve anayasal hakları garanti altına alınacak” denilerek, yeni anayasaya kimliklerin gireceği kabul edilmiş oluyor. 

Böylece anayasada Araplık, Kürtlük, Türklük, Ermenilik, Çerkezlik şeklinde etnisiteler yer bulmuş olacak.

Nitekim Mazlum Abdi de anlaşmayı değerlendirdiği açıklamasında “toprak bütünlüğü, tek başkent, tek bayrak” dedi. Yani Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunduğu ama siyasal birliğinin kalktığı bir federasyona işaret etmiş oldu.

3) Tek ordu değil, birleşik ordu

Anlaşmanın 4. maddesinde “askeri kurumların devlet yönetimi altında bütünleştirileceği” belirtiliyor. Bu SDH/YPG’lilerin tek tek Suriye ordusuna entegre edilmesi anlamına gelmiyor. Nitekim Mazlum Abdi de “toprak bütünlüğü, tek başkent, tek bayrak” dediği açıklamasında “tek ordu” ifadesini kullanmadı, “birleşik ordu” dedi. 

Abdi ayrıca “Savunma Bakanlığının parçası olma yöntemi ve uygulamasında söz sahibi olacaklarını” söyledi.

“Tek ordu” yerine “birleşik ordu” denmesi, SDG ordusunun Suriye ordusu içinde dağıtılmadan yer alacağı, dahası SDG’nin son tahlilde Suriye ordusuna ortak olacağı anlamına gelir.

4) PYD devlete ortak oldu

SDG Sözcüsü Ferhad Şami’nin altını çizdiği gibi bu 8 maddelik anlaşma “ön hazırlık” niteliğinde. Nitekim Mazlum Abdi “mevcut özerk yönetim sisteminin olduğu gibi kalmasında ısrarcı olmadıklarını, konunun anayasa tartışmalarında ele alınacağını” belirtiyor.

Sonuçta taraflara göre önemli olan imzalanan ”ön hazırlık” anlaşmasının, ABD’nin mimarlığıyla çizilen projenin ruhunu yansıtıp yantımadığıdır.

Bunun yanıtını da PYD’nin deneyimli yöneticilerinden Salih Müslim’in anlaşmayı yorumladığı açıklamasında görüyoruz:  “Bu devletin her şeyine ortak oluyoruz. Yönetimine, anayasasına, yaşamına, ekonomisine ortak oluyoruz.”

Sonuçlar

1. Sonuç: ABD ve İsrail’in “Suriye’yi parçalamak üzere federalleştirmesi” projesi, tıpkı Irak’ta olduğu gibi, yine Türkiye’nin “kullanışlı desteğiyle” hayata geçiriliyor: Ankara, önce Esad’ı devirme hedefiyle federal Suriye’ye gidecek kapıyı açtı, sonra terörle mücadele üzerinden ABD’nin “nüfuz bölgesini” kabule zorlandı, şimdi de Öcalan’la “silah bırakma” müzakeresi üzerinden PKK/PYD’nin Suriye ordusuna ve devletine ortak yapılmasını onaylıyor. PYD yöneticisi Salih Müslim “anlaşma Öcalan’ın mektubuyla uyumlu” derken, Erdoğan da anlaşmayı “doğru yönde atılmış bir adım” olarak yorumladı.

2. Sonuç: Saddam’a diktatör deyip aşiret lideri Barzani’ye komşu olundu, Esad’a diktatör deyip Öcalan’ın manevi evladı Mazlum Abdi’ye komşu olunuyor.

3. Sonuç: Türk-Kürt-İslam sentezli yeni Cumhur İttifakı, Türkiye tarihinin en antidemokratik rejiminin taşlarını döşüyor.

Demokratik yaşam sorunu, ne yazık ki bölgenin en temel sorunlarının başında gelmektedir. Sadece Türkiye’deki Kürtlerin değil, Türklerin de demokratik yaşam sorunu vardır. Türkiye’nin komşularındaki demokratik yaşam sorunu çok daha büyük sorundur. Ama mesele şu ki ABD’nin mimarlığını yaptığı projelerle, ABD-İsrail’in etnik ve mezhep haritalarıyla, demokrasinin ana bileşeni olan laiklikliğin budanmasıyla, saray rejimiyle demokratik yaşam sağlanmaz, tersine, olan demokrasinin de gerisine düşülür.

Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
13 Mart 2025

, , , , , , , , , , , , , ,

Yorum bırakın

Yeni Ortadoğu haritası

İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, ABD Başkanı Donald Trump’la görüşmeye giderken, havaalanında açıkladı: “Başkan Trump’la yakın çalışarak, haritayı daha iyi bir şekilde, yeniden çizebileceğimize inanıyorum.” (AA, 2.2.2025).

Netanyahu’ya bu sözleri söyleten, elbette doğrudan Trump’ın açıkladığı Filistinlileri Gazze’den sürme hedefiydi. 27 Ocak’ta bu köşede “Trump’ın Gazze planı” başlığıyla yazdım. Trump Gazze’deki Filistinlileri zorla Mısır ve Ürdün’e kabul ettirip, İsrail-Kıbrıs hattına dayanan yeni bir haritalama peşinde. 

İsrail’in “yeni komşu” hedefi

Ancak konu bununla sınırlı değil. ABD-İsrail’in yeni Ortadoğu haritası, Suriye’yi de içeriyor. 

İlk günden beri ısrarla vurguladım: Ankara’daki zafer havası aldatıcıdır. Çünkü Beşar Esad’ın temsiliyetindeki BAAS yönetimi, Suriye’nin birliğinin garantisiydi. HTŞ ile toprak bütünlüğü olan ama siyasal birliği olmayan bir Federal Suriye hedefleniyor. Bu Türkiye’nin çıkarlarına aykırıdır. Suriye’de asıl kazanan İsrail’dir. İsrail Dürzilere ve Kürtlere özerklik veren bir Federal Suriye için ABD ile birlikte çalışıyor.

Bunları bu köşede defalarca yazdım. İşte Netanyahu’nun “yeni harita” çıkışı ikinci olarak bununla, Suriye’nin parçalanmasıyla ilgilidir. Çünkü İsrail, doğrudan Suriye Arap Cumhuriyeti ile komşu olmak yerine Lübnan ve Suriye’deki Dürzilerle komşu olmak istiyor.

PYD/YPG’den açılıma destek

Ankara, ne yazık ki bu “yeni harita” sürecinden yararlanabileceğini hayal ediyor. Öncelikle Suriye’nin kuzeybatısında İdlib merkezli bir “nüfuz bölgesisi”ni kendisine bağlayabileceğini düşünüyor. Ayrıca koşullar oluştuğunda Suriye Kürt bölgesine de hamilik yapabilmeyi umuyor. (Fidan başta yetkililerin son dönemde hami, himaye kelimelerini sıklıkla kullanmalarına dikkat.)

Yeni açılım, “Türkiye’yi Kürtlerle genişletme” amacı, Ahmet Türk’ün “Irak ve Suriye Kürtleri tıpkı Osmanlı’daki gibi Türklerle birlikte yaşamak istiyor” sözleri, Öcalan’la yürüttükleri müzakere, o müzakerelerin dış ayağındaki gelişmeler… 

Ankara’nın müttefiki Barzani, ABD’nin planlamasıyla, Ankara’nın hedefindeki YPG/SDG komutanı Mazlum Abdi ile görüşüyor, Kürt birliği için pazarlık yapıyor…

Mazlum Abdi ise Öcalan’ın hangi tarihte hangi açıklamayı yapacağını duyuruyor ve AKP-MHP’nin açılımına destek veriyor. Abdi ayrıca Alman gazetesi Frankfurter Allgemeine Zeitung’a ”Bu sürecin olumlu etkileri olacak. PKK ile anlaşacaklar” diyerek Ankara’nın yeni açılımına destek veriyor!

Açılımın amacı

Görüldüğü üzere Ankara, İsrail karşıtlığı propagandası altında, İsrail’in Suriye’de istediği sonucun oluşmasına katkı yaptı: HTŞ’nin önünü açarak Esad yönetiminin devrilmesini sağladı. İsrail böylece Suriye’nin güneyini işgal etti.

Ankara şimdi de, yine İsrail’e karşı konumlanma diye sunarak, Suriye’nin kuzeyine dair planlamalar yapıyor. Ne yazık ki o planlama da İsrail’in istediği yola çıkıyor!

Irak’tan sonra Suriye’de bir Kürt özerk bölgesinin resmiyet kazanması, ABD-İsrail’in 40 yıllık hedefidir. PKK’ye karşı mücadele üzerinden Türkiye’ye önce Irak’ın kuzeyindeki yapıyı resmen kabul ettirdiler, şimdi de PKK’nin silah bırakması / ad değiştirmesi üzerinden Suriye’nin kuzeyindeki yapıyı kabul ettirmeye çalışıyorlar.

İşte, Açılım’ın dış ayağı özetle budur: Ankara’ya PYD bölgesini kabul ettirmek. PKK’nin ad değişikliği ve silah bırakması konusu ise iktidarın bunu içeriye pazarlayabilmesinin dayanağı içindir.

Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
3 Şubat 2025

, , , , , , , , , ,

Yorum bırakın

Bahçeli-Öcalan’ın ABD formülündeki rolü

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un “DEM’lilerin Öcalan’la görüşme talebine olumlu yanıt verdik” açıklamasından sonra Pervin Buldan ve Sırrı Süreyya Önder İmralı’ya gittiler ve iki saatlik görüşmeden sonra Öcalan’ın “Erdoğan ve Bahçeli’ye olumlu yanıtıyla” döndüler. 

Gerçi Adalet Bakanı “DEM’lilerin talebiyle” diyor ama talebin asıl sahibi MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ydi. Önce “Öcalan gelsin TBMM’de konuşsun” demişti, ancak bunun doğuracağı siyasi faturayı görünce, talebini “DEM’liler gitsin İmralı’da Öcalan’la görüşsün” şeklinde güncellemişti. 

Bahçeli’nin rolü

O nedenle bugün asıl üzerinde durulması gereken soru şudur: Bahçeli’nin 1 Ekim’de TBMM’de DEM sıralarına gidip tokalaşması ve sonra 22 Ekim’de “Öcalan gelsin TBMM’de konuşsun” demesi ile HTŞ’nin 27 Kasım’da başlattığı “Esad yönetimini devirme” harekatı arasında bir ilişki var mı?

Çerçeveyi genişletelim: Ecevit hükümeti, ABD’nin “Irak’a saldırıda Türkiye üzerinden kuzey cephesi açılması” talep ve baskılarına karşı koydu. Başbakan Ecevit’in yardımcısı Bahçeli ise 7 Temmuz 2002’de bırakın koalisyon ortaklarını, kendi parti yöneticilerini bile bilgilendirmeden 3 Kasım 2002 için erken seçim ilan ederek ABD’ye direnen hükümeti dağıttı. Sonuç? ABD’nin kuzey cephesi talebini kabul eden AKP hükümetinin yolu açıldı!

ABD’nin Irak’a harekatının en temel sonucu ise “Federal Irak” ile Barzani devletinin Türkiye’ye komşu yapılması oldu.

Öncesinde, 1999’da, Başbakan Ecevit bile şaşırmış, “ABD Öcalan’ı bize niye teslim etti, anlamadım” demişti. Bahçeli anlamıştı muhtemelen. Kolayca hem “asılmaması şartını” kabul etti, hem de Türkiye’nin AB kapısına bağlanarak kurumlarının çökertilmesini… 

1 Ekim’de düğmeye basıldı

Evet, Bahçeli’nin “Öcalan açılımı”nın elbette Suriye’yle de ilgisi var. Nitekim Öcalan, kendisine gönderdiği yanıtı, “Gazze ve Suriye’de hadiseler göstermiştir ki… “ diyerek şekillendiriyor ve şöyle diyor: “Sayın Bahçeli’nin ve Sayın Erdoğan’ın güç verdiği yeni paradigmaya, ben de pozitif anlamda gerekli katkıyı sunacak ehil ve kararlılığa sahibim. Heyet (Buldan ve Önder) bu yaklaşımımı gerek devletle gerekse siyasi çevrelerle paylaşacaktır. Bunlar ışığında gereken pozitif adımı atmaya ve çağrıyı yapmaya hazırım.”

Çağrı? Bahçeli “Öcalan gelsin TBMM’de PKK’yi tasfiye ettiğini açıklasın” demişti ya… 

Kim ne kazanacak?

İlk “çözüm” sürecinin tıkaçlarının başında PKK’nin Suriye’deki özerklik kazanımı geliyordu zaten. Bugünkü “çözüm” süreci ise bu bakımdan “kaldığı yerden devam” anlamına geliyor.

Planları şu: Öcalan PKK’nin kendini tasfiye ettiğini açıklayacak, PKK’nin Suriye kolu PYD/YPG ise Federal Suriye içinde özerkliğin kabulü üzerinden silahlı güçlerini Suriye Savunma Bakanlığına devredecek…

Karşılığında DEM yeni anayasaya destek verip Erdoğan’a sınırsız başkanlık yolu açacak. Böylece ilk “çözüm” sürecinin bir başka tıkacı olan Selahattin Demirtaş’ın “seni başkan yaptırmayacağız” çizgisi de tamamen silinmiş olacak. 

ABD’nin formülü

Tabloyu daha iyi anlayabilmek için YPG komutanı Mazlum Abdi ile HTŞ lideri Colani’nin son açıklamalarını birlikte değerlendirmemiz gerekiyor. 

YPG komutanı Mazlum Abdi, “yeni Suriye ordusuna entegre olmaya hazırız” diyor, “Suriye’nin birleşik olarak kalmasını ama siyasi sisteminin şeklinin değişmesini” istiyor, “ademi merkeziyetçi ve çoğulcu bir devlet inşası” talep ediyor, “özerk bölge temsilcilerinin söz sahibi olması gerektiğini” belirtiyor. 

HTŞ lideri Colani ise PYD/YPG ile görüştüklerini belirtip, “Kürt güçleri ordu saflarına entegre edilecek. Kürtler Suriye’nin ayrılmaz bir parçasıdır” diyor.

Özetle PKK’nin Suriye kolu, silahlı güçlerini Suriye ordusuna entegre etme karşılığında, Federal Suriye içinde özerk bölgenin tanınmasını amaçlıyor. Bu ABD’nin formülüydü. İşte Bahçeli-Öcalan açılımı, bu formülün gerçekleştirilmesi içindir.

ABD’nin stratejik formülü dün Federal Irak’tı, bugün Federal Suriye; yarın mı?

Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
30 Aralık 2024

, , , , , , , , , ,

Yorum bırakın

WordPress.com ile böyle bir site tasarlayın
Başlayın