Posts Tagged Ahmet Davutoğlu
AKP’NİN SURİYE’DE KESİN YENİLGİSİ
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 11/09/2013
ABD Başkanı Barack Obama’nın “tercihim diplomasi” diyerek “savaşsız çözümün” kapısını zorunlu olarak araladığı saatlerde, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu Haber Türk’te “savaşsız çözüme” karşı olduklarını ilan ediyordu. Bu ilan aynı zamanda AKP’nin 2,5 yıllık Suriye’ye düşmanlık politikasının da kesin yenilgisidir.
Bu kesin yenilgi durumu, program boyunca Davutoğlu’nu dayanaksız ve kolayca yalanlanabilecek tezler ortaya atmaya götürdü. Örneğin ABD Başkanı’nın “Suriye’ye müdahale için” Kongre’ye başvurmasını tüm dünya “Obama topu Kongre’ye attı” diyerek yorumlarken, Davutoğlu özetle şu tezi savundu: “Ancak kendisine çok güvenen biri, yetkisi olduğu halde Kongre’ye gidebilirdi.”
İnsan bu sözleri okuyunca, neden dış politikamızın sıfır çektiğini kuşkusuz daha iyi anlıyor.
DAVATOĞLU, DAVUTOĞLU’NU YALANLADI
Davutoğlu son tahlilde “savaşsız çözüm” durumuna da mecbur kalacaklarının işaretlerini verdi. Örneğin Suriye için “savaş çığırtkanı” olmadıklarını iddia etti. Hükümetinin “bir karıncanın bile incinmesini istemeyecek” bir yapıda olduğunu anlattı. Davutoğlu, “uçağımız düşürüldüğünde Suriye’yle savaşalım diye çok provokatif yayınlar yapıldığını ama kendilerinin Suriye’ye savaş açılmasına en başından beri karşı olduklarını” iddia etti. Öyle ki tüm bunları anlatırken hızını alamadı ve “zamanında, ABD Irak’a saldırmadan mesele çözülsün diye çok uğraştıklarını” ileri sürdü!
Kuşkusuz “yalan” kelimesini bile hayretler içinde bırakan bu sözler, yukarıda altını çizdiğimiz “kesin yenilgi” hâlinin yansımalarıydı. Bu hâl, sunucunun “Esad’ın gidişi için bir takvim verebilir misiniz” sorusuna yanıtta da kendini gösterdi. Davutoğlu özetle, “geçmişte de Esad’ın gidişi için bir takvim açıklamadığını, 15 gün süre konusunun çarpıtıldığını, bugün de herhangi bir takvim açıklamayacağını” belirtti!
Davutoğlu’nun bu kadar çabuk çürütülecek bir iddiaya mecbur kalması, önemlidir ve hükümetinin ömrüyle ilgilidir!
KOMŞULARIMIZ SAVAŞA KARŞI
Öte yandan Davutoğlu “savaşsız çözüme” karşı çıkarken, ABD Senatosu da oylamayı ertelediğini ilan ediyordu. Karşı oyların şimdiden 200’ü aştığını belirten gözlemcilere göre ise Temsilciler Meclisi’nde hiç oylamaya başvurulmayabilirdi.
Yani Obama Suriye’ye karşı savaşı göze alamadığı için topu Kongre’ye atıyor, fakat Kongre de bu intihar kararının altına girmek istemeyerek, topu iade ediyordu. İmdada Moskova yetişiyor ve Şam ile Washington arasında arabuluculuğa soyunuyordu!
Peki, ABD’de bunlar yaşanırken ve Davutoğlu “savaşsız çözüme” karşı çıkarken, Türkiye’nin komşuları ne yapıyordu?
İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif ile Irak Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari, ikili görüşmelerinin ardından yaptıkları ortak basın toplantısında, ülkelerinin ABD’nin Suriye’ye müdahalesine karşı olduğunu ilan ediyordu. Cevad Zarif, öncesinde Irak Başbakanı Nuri El Maliki’yle görüşmesinde de aynı taahhüttü alıyordu. Öyle ki bu temaslar, Washington’da “Irak’ı kaybetmenin kesinleşmesi” olarak, Erbil’de ise “Irak için önce İran, sonra ABD” şeklinde yorumlanıyordu.
Mısır’da, Tahrir meydanına toplanan yüzbinler, Nasır posterleriyle ABD’nin Kahire Büyükelçiliğine yürüdü ve Suriye’ye müdahaleye karşı çıktı. Göstericiler hükümetten, ABD Büyükelçiliğini kapatmasını talep etti. Bu arada Mısır Dışişleri Bakanı Nebil Fehmi, Suriye’ye müdahaleye karşı olduklarını yeniden ilan etti.
Bakın bu gelişmeler, hem Mısır’daki 30 Haziran devriminin anlamını, hem de Erdoğan’ın Mursi’nin arkasından neden ağıt yaktığını ortaya koyuyor. 30 Haziran’dan önce Mursi’nin Mısır’ı Suriye’yle diplomatik ilişkileri keserken ve Suriye’ye cihat ilan ederken, ikinci devrim sonrasının Mısır’ı hem Suriye’yle diplomatik ilişkileri yeniden başlatıyor hem de Suriye’ye dış müdahaleye karşı çıkıyordu!
Diğer yandan Azerbaycan’ın Suriye’ye müdahaleye karşı çıkması, hatta KKTC’nin “ada Suriye’ye saldırıya ev sahipliği yapmayacak” çıkışı yapması, AKP’yi bölgede iyice tecrit ediyordu!
ÇÖZÜM CENEVRE-2’DE
Tüm bunlar ne anlama mı geliyor?
Başbakan Erdoğan iddia ettiği gibi Şam’daki Emevi Camisi’nde namaz kılamayacak. Hatta bir süre sonra Ankara’da da namaz kılamayacak. Erdoğan namazını İstanbul Üsküdar’daki evine yakın camilerde kılabilecek!
Diğer yandan Cenevre-2 Konferansı toplanacak ve dünya Rusya-Çin-İran üçlüsünün çözümüne razı olacak!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
11 Eylül 2013
MİT, MOSSAD’IN POSTACISI MI?
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 24/08/2013
Star gazetesi dün “Bölge hareketli, tedbirlerinizi alın” diyerek, MİT’in Mursi’yi “darbeden” önce uyardığını yazdı. Haberi manşet spotundan özetleyelim: “MİT Müsteşarı Fidan darbeden 15 gün önce yaptığı görüşmede Mısır Cumhurbaşkanı Mursi’ye Ankara’nın ‘Bölge hareketleniyor. Dikkatli olun” mesajını iletti. (Star, 23 Ağustos 2013)
Star’a göre Fidan, Başbakan Erdoğan’ın talimatıyla Mursi’ye gitmişti!
Önceki gün de Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu Kanal 24’te, Fidan ile Mursi’nin “darbeden” 10-15 gün önce görüştüğünü açıklamıştı.
Bu açıklamalara ve haberlere bakılırsa, Mursi’nin devrileceğini birileri öngörüyordu. Peki, öngören MİT miydi, yoksa bir başka istihbarat örgütü müydü?
“Ne önemi var, önemli olan tespit edilmiş olmasıdır” diyebilirsiniz kuşkusuz… Ama bizce önemi var! Şundan:
PARDO FİDAN’A, FİDAN MURSİ’YE
Birkaç yazımızda anımsattık. İsrail istihbarat örgütü MOSSAD’ın başkanı Tamir Pardo, 11 Haziran’da apar topar İstanbul’a geldi. (Hürriyet, 12 Haziran 2013)
Basına yansıyan haberlere göre Tamir Pardo, Hakan Fidan’la görüşmüştü. Pardo’nun çantasında İran ve Suriye dosyaları ile Gezi eylemleri dosyası vardı!
Bu görüşme ve konuşulan konular hiç yalanlanmadı. Hatta AK-Medya, Başbakan ve kurmaylarının dile getirdiği “Gezi’nin arkasında faiz lobisi var, Yahudi diasporası var” gibi saptırmaları gölgelememek için hiç üzerinde bile durmadı!
Zira üzerinde durulsa, ortaya Pardo’nun kendi ülkesini AKP’ye ispiyonladığı gibi bir saçmalık çıkacaktı!
Her neyse… Sonraki gelişmelere bakılınca, Pardo’nun çantasında bir Mısır dosyası da olduğu anlaşılıyor! Hatta esas dosyanın Mısır olduğunu bile söyleyebiliriz.
Büyük olasılıkla Mursi’nin devrilebileceğine ilişkin istihbarat MOSSAD’ındı. İsrail, Mursi’yi MİT ve AKP üzerinden uyarıyordu.
Fidan-Pardo görüşmesi 11 Haziran’da, Fidan-Mursi görüşmesi de 30 Haziran’dan 15 gün önce gerçekleşti!
İSRAİL ‘DARBENİN’ DEĞİL, MURSİ’NİN ARKASINDA
Elbette şöyle denilebilir: Tamam, MOSSAD MİT’e Mursi’nin devrilebileceği istihbaratını getirmiş olabilir. Ama bu bilgiyi Mısır’a daha alt düzeyde bir kanal götüremez mi? İlle de Hakan Fidan’ın mı götürmesi gerekiyor?
Birincisi, Star’ın haberine bakılırsa Fidan‘ı Erdoğan göndermiş! İkincisi ve daha önemlisi, Fidan’ın tıpkı Erdoğan gibi tek çalıştığı gerçeği… Geçenlerde tüm müsteşar yardımcılarının ilk defa kurum dışından atandığını da özelikle belirtelim.
Tabii şu da söylenebilir: Mursi’nin devrilebileceği istihbaratını MOSSAD MİT’e, MİT de bizzat Mursi’ye iletmiş olabilir, ne var bunda?
Şu var: Erdoğan’ın “Belge elimizde, Mısır darbesinin arkasında İsrail var” sözlerinin uçurulmuş bir balon olduğunu ortaya koyuyor!
İran’a karşı Kürecik’te İsrail’e kalkan olan, Tel Aviv’in OECD üyeliğine ve Akdeniz diyalogu çerçevesinde NATO çalışmalarına katılmasına onay veren, Suriye’yi vurması için İsrail uçaklarına hava sahasını açan AKP, Mısır’da da İsrail’le aynı cephededir!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
24 Ağustos 2013
SURİYE’Yİ SANDIKLA BÖLMEK!
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 25/07/2013
Türk milletinin Haziran’da “direnme hakkını” kullandığı günlerde sandık ve demokrasi ilişkisi gündeme gelmişti. AKP faşizmine “demokrasi” maskesi takmaya çalışanlara ve Erdoğan hükümetinin sandıktan çıktığını söyleyenlere anımsatılmıştı: “Demokrasi sandıktan ibaret değildir.”
Bu önemli saptama, haliyle en çok Erdoğan’ı rahatsız etmişti. Zira “sandığa ne konulursa, sandıktan onun çıktığını” en iyi kendisi biliyordu! Bu nedenle hemen her gün ekranlardan “sandık namustur” demeye başlamıştı.
Neden mi anımsattık bunları? Geleceğiz…
SURİYE’DE AK-KÜRDİSTAN HAMLESİ
Geçen hafta Türkiye-Suriye sınırının hemen 100 metre altında PKK ile El Kaide çatışmış ve özerklik diyen PKK bayrak asmıştı! Bu tablo üzerine hem Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, hem de Başbakan Erdoğan’ın siyasi başdanışmanı Yalçın Akdoğan esip gürlemişti: “Suriye Özerk Kürt bölgesine kesinlikle göz yumulmayacak.”
Bu sözler üzerine üç noktaya dikkat çekmiştik:
1. PKK’nin özerklik için, El Kaide’nin de şeriat devleti için mücadele eder hale gelmesinin baş sorumlusu kendileriydi… Beşar Esad’ı devirme çabalarının sonucu Suriye’nin kuzeyinde bir boşluk yaratmış, PKK ile El Kaide de o boşluğu doldurmak için egemenlik mücadelesine girmişti.
2. ABD, El Kaide gibi unsurların temizlenmesi halinde Özgür Suriye Ordusu’na silah vereceğini belirtmiş; misyonu sona eren El Kaide’yi temizleme işine ise PKK soyunmuştu!
3. AKP Bağdat’a karşı Irak Kürtleriyle ittifak yaparken ve Türkiye’de PKK ile işbirliği yapıp ABD’nin BOP’unu “Türklerin Kürtlerle Ortadoğu’da büyümesi” diye güncellerken, Suriye’deki Kürtlerin kazanımlarına karşı çıkması hiç inandırıcı değildir!
AKP’NİN BÖLÜCÜ SANDIĞI
Nitekim esip gürleyenlerden Yalçın Akdoğan, ilk üç gün için aldığı gazın yeterli olduğunu düşünmüş olmalı ki, gerçek niyetini dillendirmeye başladı. Şu sözleri BOP’çulukta sınır tanımadıklarının bir kanıtıdır:
“Diyelim ki yarın Suriye’de halk toplandı referandumda üçe bölünmeyi kararlaştırdı, Türkiye ne yapacak, silah zoruyla Suriye halkını birlikte yaşamaya mı zorlayacak? Türkiye’nin bu konudaki tezi bellidir. Türkiye, farklı tüm grupların eşitlik temelinde bir arada yaşadığı bir ve bütün bir Suriye’den yanadır. Bunun için her alanda da çaba gösteriyor, katkıda bulunmaya çalışıyor. Bölgede Kürtlerin, Arapların, Sünnilerin, Türkmenlerin veya Nusayrilerin iradesine ipotek koymak hiçbir ülkenin hakkı olmadığı gibi buna güç yetirebileceği bir mesele de değildir. Kuzey Irak’taki veya Suriye’deki Türkmenlerin tutum ve davranışlarını biz belirleyebiliyor muyuz?” (Yasin Doğan, Yeni Şafak, 24 Temmuz 2013)
Neresinden tutsanız, elinizde kalacak ve Türkiye adına her yurttaşı utandıran sözler… Birkaç noktasına değinelim:
SANDIK HER ŞEY DEĞİLDİR!
1. Suriye’de sandığa itiraz eden kim? Sandıktan çıkan Esad yönetimini devirmek isteyen kim? Suriye’de sandıktan çıkmayacak bir Müslüman Kardeşler iktidarını silahtan çıkarmaya çalışan kim? ABD adına AKP!
2. Hangi ciddi ülke, parçalanmayı ve bölünmeyi referanduma götürür? Çekoslovakya demeyin, hem koşulları farklıydı hem de iki ayrı halk iki ayrı coğrafyada yaşıyordu…
3. 11 yıldır Irak’taki Türkmenlere sırt dönmeyi, hatta Türkmenleri Kürtler lehine etkisizleştirmeyi demokrasi diye yutturmaya kalkmak ancak AKP’ye yakışırdı! Kerkük’ün Kürtleştirilmesinin sorumlusu olan bir hükümetin bugün demokrasi gereği “Türkmenlerin tutum ve davranışlarını biz belirlemiyoruz” demesi utanç belgesidir!
4. Suriye’de halkın sandık sonucuyla üçe bölünmesine itiraz edemeyeceğini söyleyen AKP sözcüsü Yalçın Akdoğan, benzer bir referandumun Türkiye’de yapılmasına ne der?
Sandık her şey midir?
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
25 Temmuz 2013
SURİYE’DE AK-KÜRDİSTAN TEZGÂHI
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 21/07/2013
Hem Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, hem de Başbakan Erdoğan’ın siyasi başdanışmanı Yalçın Akdoğan, “Suriye Özerk Kürt bölgesine kesinlikle göz yumulmayacak” diyor. Güzel. Peki, nasıl göz yummayacaksınız?
Suriye’nin kuzeyinde oluşan bir devletçiğe göz yummamanın yöntemleri şunlardır:
1. Esad’ın ülkesinin kuzeyine egemen olmasının önündeki engelleri kaldırmak.
2. TSK’yi Kuzey Suriye’ye sokmak.
3. PKK’ye üstünlük kurabilmesi için ÖSO’ya desteği artırmak.
Dördüncü bir yöntem yok! Son iki yöntemin de “çözüm” olmadığı ortada!
Türk devleti, Irak’ın kuzeyindeki gibi bir yapının ortaya çıkmaması için Esad yönetimiyle işbirliği yapmaya mecbur!
ESAD DÜŞMANLIĞI, PKK’YE ALAN AÇTI
Gelin meseleyi basit soru ve yanıtlarla aydınlatalım:
1. Suriye ile varılan 20 Ekim1998 tarihli Adana Mutabakatı’ndan, AKP Hükümeti’nin Esad’ı yıkmayı açık açık ilan ettiği son iki yıla kadar geçen sürede, Şam’dan Ankara’ya yönelen bir PKK tehdidi oldu mu?
Hayır olmadı. Tersine Şam yönetimi o mutabakat gereği yakaladığı Türkiye nüfusuna kayıtlı PKK’lileri iade etti, kendi nüfusuna kayıtlı olanları da yargılayıp cezalandırdı.
2. Peki son iki yılda neden Suriye’nin kuzeyinde bir PKK tehdidi oluştu? Bu tehdidin kaynağı Esad mı?
Hayır. Esad en başından beri kendisinin zayıflatılmasının kuzeyde otorite boşluğu dolduracağını ve bu boşluğun ileride Türkiye’yi de hedef alacak PKK tarafından doldurulacağını belirtti, Ankara’yı uyardı.
PKK, ESAD’IN DEĞİL ERDOĞAN’IN KARTI
3. PKK, AKP çevrelerinin ilan ettiği gibi Esad’ın bir kartı mı?
Hayır. PKK ABD’nin kartıdır, Esad’ın değil. Dahası PKK, AKP’nin müzakere ortağıdır. Öcalan’la işbirliği yapan, “Türklerle Kürtler Ortadoğu’da birlikte büyüyecek” diyen, ABD adına Türk-Kürt ittifakı kurarak bölgenin dizaynına soyunan AKP’dir! Dolayısıyla Öcalan ve PKK, Esad’ın değil Erdoğan’ın kartıdır.
Öyle ki, AKP ile PKK’nin anlaştığı “çözüm” de bir yanıyla PKK’nin Suriye’ye sokulması anlaşmasıdır. Erdoğan’ın şu cümlesi PKK’nin pratikte kimin kartı olduğunun itirafıdır: “Türkiye’den Suriyeli olan PKK’lilerin bir kısmı Suriye’deki gelişmeler arttıkça geçmişlerdi.” (Hürriyet, 11 Nisan 2013)
4. Öcalan’ın AKP ile müzakere ederek ortaya çıkardığı yeni PKK stratejisi nedir?
Kendi ağızlarından dinleyelim:
a. Öcalan: “Çekilirsek gerilla biter görüşüne katılmıyorum. Suriye var, İran var. Şu an Suriye’de 50 bin, Kandil’de 10 bin, İran’da 40 bin var.” (Milliyet, 28 Şubat 2013)
b. Aysel Tuğluk: “En az önümüzdeki çeyrek asır boyunca Kürtlerin var olduğu her yerde PKK de çeşitli biçimlerde olacak. Suriye’de bir süre daha silahlı; İran’da yakın gelecekte tekrar silahlı; Avrupa’da kurumsal vs. PKK, Türkiye’de de çeşitli biçimlerde olacak.” (Radikal, 11 Nisan 2013)
c. PKK 9. Genel Kongre: PKK, Suriye’de “üçüncü yol” çizgisini geliştirecek ve “Kürt mahalli idaresini” inşa düzeyine ulaştıracak!
5. PKK’nin Suriye’nin kuzeyinde “ilan ettiği” özerklik AKP için sürpriz mi?
Değil. Açıklamaları, mektupları, siyasetleri MİT’in kontrolünde ve yönlendirmesi altında olan Öcalan, Erdoğan’ın bilgisi dâhilinde Suriye stratejisi belirlemişti:
a. Öcalan’ın PKK-PYD’ye mesajı: “Diğer oluşumları tasfiye edin. Diğer grupları tasfiye etmek için gerekirse şiddet kullanın. Bunlara vereceğiniz enerjiyi, Araplara verin.” (Yeni Şafak, 9 Ocak 2013)
b. Öcalan’ın PKK-PYD’ye mektupla iletilen mesajı: “6 ili ele geçirmekle sorun çözülmez, hedefiniz demokratik özerklik olsun.” (Hürriyet, 18 Kasım 2012)
AKP ve AK-KÜRDİSTAN YIKILACAK
Birlikte müzakere yürüttüğünüz, işbirliği yaptığınız hatta Haziran Halk Hareketi’nde “grev kırıcılığı” yapsın diye medet umduğunuz Öcalan, sizin bilginiz dâhilinde 7 ay önce PYD’ye “Suriye’de özerklik ilan edin” diyor fakat siz bugün sanki sürpriz bir gelişme olmuş gibi ekranlara fırlayıp “Suriye Özerk Kürt bölgesine kesinlikle göz yumulmayacak” diyorsunuz!
Göz yuman sizsiniz! Bugün Suriye’nin kuzeyinde ilan edilen devletçik, AK-Kürdistan’dır, sizin himayenizdedir!
Suriye’deki özerk Kürt bölgesini siz kurdunuz!
Biz, sizinle birlikte yıkacağız!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
21 Temmuz 2013
ERDOĞAN ESAD’A NEDEN DÜŞMAN?
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 29/05/2013
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, politik başarısızlığın da etkisiyle olsa gerek, bu aralar sık sık Beşar Esad’ı zamanında ne kadar uyardığını, işlerin buralara gelmemesi için neler yaptığını anlatıyor. Ancak Beşar Esad, Erdoğan ve Davutoğlu yerine annesini dinlemiş! Yani demokrasiyi değil, katliamı seçmiş!
Böylesi dayanaksız suçlamaların hiç sorgulanmadan manşetlere taşınması, kuşkusuz basının düşürüldüğü durumla ilgilidir. Oysa Davutoğlu’nun iddiaları, aslında daha 10 gün önce çürütülmüştü! Hem de bizzat Başbakan Erdoğan tarafından…
ERDOĞAN’IN ESAD’A DAYATTIĞI BEŞ KONU
16 Mayıs’ta ABD Başkanı Barrack Obama’yla görüşen Başbakan Erdoğan, ortak basın toplantısında şöyle diyordu: “Biz İsrail-Suriye için de adımlar attık. 5 bölümde sürmüştü. Temenni ederim ki adımlar meyve verir, kararlı bir şekilde sürdüreceğiz.”
İşte meselenin esası buradadır: “Kardeş” Esad’ın nasıl “düşman” Esad’a dönüştüğünün sırrı işte bu cümlede gizlidir.
Peki, neydi o beş konu? Erdoğan Esad’dan ne istemişti?
1. Golan Tepeleri’nden vazgeç!
2. İran’la (ve Hizbullah’la) stratejik ortaklığı bitir!
3. İki devletli çözümü kabul et!
4. Ortadoğu Serbest Bölgesi’ne dâhil ol!
5. Rejimi törpüle!
ABD’NİN ESAD’A TEKLİFİ
Gelin şimdi de bu beş konuyu yerimiz yettiğince açalım:
1. İsrail’in 1967’de işgal ettiği Golan Tepeleri, 45 yıldır Ortadoğu sorununun merkezinde bulunmaktadır. İşte Erdoğan Hükümeti Esad’dan, Golan Tepeleri’nden vazgeçmesini talep etti. Kuşkusuz talebin sahibi ABD ve İsrail’di.
2. ABD’nin Ortadoğu planlarının karşısında fiili direniş sergileyen İran’ın hizaya sokulması, öncelikle ittifaklarının bozulmasından geçiyordu. Erdoğan’a, Şam-Tahran eksenini bozma görevi verildi. Esad’ın İran’la stratejik ortaklığı bozması demek, İsrail’e karşı Hizbullah’ı desteklemekten de vazgeçmesi demekti.
Hizbullah lideri Seyyid Hasan Nasrallah, 3 Eylül 2012’de, Lübnan’ın Meyadin televizyonuna çıkarak Atlantik’in Esad’a yaptığı bu teklifi deşifre etti. Nasrallah’ın belirttiğine göre ABD Esad’a, “İsrail’e karşı tutumunu sona erdirmesi, İran ve Hizbullah’la ilişkisini kesmesi” karşılığında, Suriye krizini bitirmeyi teklif etmişti!
ESAD’A MK BASKISI
3. Erdoğan ABD adına Esad’dan, iki devletli çözümü kabul etmesini istedi. Şam’ın bu teklifi kabul etmesi, aynı zamanda Hamas’a ev sahipliği yapmaktan vazgeçmesi demekti. Erdoğan bu nedenle o süreçte Halid Meşal’e el uzattı, onu Türkiye’de ağırladı.
Nitekim Hamas, Esad’ı yıkma düğmesine basıldıktan sonra fazla direnemedi ve Şam’dan Katar’a taşındı. (Ancak durum şimdi yeniden değişiyor ve Hamas’ın içinde bir kanat, Meşal’in çizgisini kabul etmiyor.)
4. Erdoğan ABD tarafından Ortadoğu Serbest Bölgesi kurmakla da görevlendirildi. Türkiye, Suriye, Ürdün, Lübnan ve İsrail bir Serbest Bölge oluşturacaktı. Bu plan, ABD’nin Ürdün-Filistin Federasyonu’nu hayata geçirmesinin yoluydu. Ancak Esad bu plana direndi ve İsrail dışarıda bırakılarak, 10 Haziran 2010’da dört ülke arasında Ortadoğu Birliği kuruldu.
5. Erdoğan Esad’dan reform istedi. AKP’nin reformdan anladığı, Esad’ın Baas’ı etkisizleştirmesi ve iktidara Müslüman Kardeşler (MK) örgütünü dâhil etmesiydi.
Suriye’nin Ankara Büyükelçisi Nidal Kabalan’ın verdiği bilgiye göre Esad 2009’da Türkiye’ye geldiğinde, Erdoğan, Gazi Mısırlı’yı Esad’la tanıştırmış ve ondan arkadaşının faaliyetlerine yardımcı olmasını istemişti! Kimdi Gazi Mısırlı? Erdoğan’ın yakın arkadaşıydı, MK’nin Türkiye’deki lideriydi, MÜSİAD Yüksek İstişare Heyeti üyesiydi.
Esad Erdoğan’ın teklifini geçiştirdi. Erdoğan, teklifini Suriye’de ayaklanma başladıktan sonra da yineledi. Esad’a kabinenin dörtte birine MK üyelerini almasını istedi, karşılığında da ayaklanmanın bastırılmasında Şam’a yardımcı olma sözü verdi.
REDDETTİ, DÜŞMAN OLDU!
Başlıktaki sorunun yanıtına gelirsek…
Esad, Erdoğan’ın Beyaz Saray bahçesinde “beş bölümde sürmüştü” dediği bu talepleri doğal olarak reddetti. Haliyle de Erdoğan’ın düşmanı oldu! Zaten zoraki dosttu…
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
29 Mayıs 2013
ERDOĞAN KAYBETTİ, TÜRKİYE KAZANDI
Posted by Mehmet Ali Güller in Uncategorized on 21/05/2013
Türkiye’ye dönüş yolu üzerinde Atlantik Okyanusu’nun karanlığını izleyen Başbakan Erdoğan, yola çıkmadan hemen önce Cenevre II süreci ile ilgili yaptığı “ipe un sermek” yorumunu düşünüyordu büyük ihtimalle…
Bu “saptamasından” iki gün sonra girdiği Beyaz Saray’dan, “Cenevre II konusunda görüşüm değişti” diyerek çıkmak zorunda kalmış olmasını hazmedemiyor, için için Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’na kızıyor olmalıydı…
ESAD KAZANDI, ERDOĞAN KAYBETTİ
Davutoğlu’nun “Esad’a 6 ay süre biçen” stratejik derinliğine düşmesine mi yanmalıydı, yoksa bu siyasi mücadelenin çıtasını “Ya Esad, ya Erdoğan” mertebesine çekmiş olmasına mı?
İki yılı geride bırakan mücadele hem içeride hem dışarıda artık böyle algılanıyordu: Erdoğan varsa, Esad gider ya da Esad kalırsa Erdoğan gider!
Kim gidecekti?
Hürriyet’e konuşan Uluslararası Kriz Grubu’nun Türkiye Proje Direktörü Hugh Pope, tabloyu net özetlemişti: ABD sırtını sıvazlıyor fakat Erdoğan artık yalnız! (Hürriyet, 20 Mayıs 2013).
Pope aslında hem ABD’nin hem de Erdoğan’ın çaresizliğini resmediyordu…
Erdoğan için daha kötüsü ise bu karanlık tablo içinde kendisine el uzatan yegâne kuvvetin İsrail oluşuydu… Çünkü biliyordu ki, İsrail’in kendisini kurtaracak eli, tabanı tarafından kırılacaktır!
Erdoğan artık durumun farkındaydı ve biliyordu ki, kaderi ABD’nin kaderi gibiydi: Washington yola devam etse de yenilecek, geri adım atsa da yenilecek! Artık mesele hangi sonucun daha “az maliyetli” olduğuydu…
ERDOĞAN’IN YAPACAĞI 9 İŞ
Ancak her şeye rağmen Erdoğan’ı “şerefli bir yenilgiye” taşıyacak yol vardı:
1. Öncelikle Cenevre II sürecini sulandırmayacak; İran’ın katılımına engel çıkarmayacak ve “Esad’sız çözümü” önkoşul yapmayacak!
2. Beyaz Saray’da ilk kez “terörist” demek zorunda kaldığı Suriyeli muhaliflerle ilişkisini hızla kesecek. Balkanlardan, Kafkaslardan, Suudi Arabistan’dan, Libya’dan ve Afganistan’dan gelen Cihadistleri geldikleri yere geri gönderecek.
3. Türkiye’ye zorunlu gelen Suriye halkıyla bu teröristleri kesin çizgilerle ayıracak ve gereğini yapacak.
4. Sınırı ÖSO-PKK-El Kaide üçlüsüne fiilen bırakan anlayışı terk ederek, Türkiye’nin sınırlarını yeniden güvenli hale getirecek.
5. 910 kilometrelik Suriye sınırının yeni kışkırtıcı eylemlere sahne olmaması için Türk Ordusu’na kesin talimat verecek ve tam yetkiyle görevlendirecek.
6. Reyhanlı saldırısına zemin hazırlayan siyasi çizgiyi terk ettiğini fiilen gösterecek ve saldırıya dâhil olanları Türk adaletinin önüne getirecek.
7. MİT’e, Şam’la temasın adım adım sağlanabilmesi için El Muhaberat’la görüşme emri verecek. İstihbarat örgütlerinin teması, kısa bir süre içinde diplomatik teması getirecektir.
8. Ahmet Davutoğlu’nu görevden alacak. Yerine getireceği kişiye vereceği ilk talimat, “Türk Dışişleri Bakanlığı’nı eski iç organizasyonuna döndür” ve “bölge merkezli dış politika uygula” olacak!
9. Ankara’nın Moskova ve Tahran’la üçlü bir müzakere mekanizması kurmasını sağlayacak. Üç ülke önce Suriye’de sonra da Irak’ta barışı sağlayarak, bölge istikrarının dayanağı olduğunu gösterecek.
ERDOĞAN KAYBETTİ, BÖLGE KAZANDI
Gerisi ulusal çıkarlar bağlamında adım adım gelecektir:
Türkiye Washington’dan değil Ankara’dan yönetilecektir.
Türk Ordusu’na yapılan tertip sona erecek, Ergenekon davası düşecek ve Silivri boşalacaktır.
Türksüz yeni anayasa girişimi tümden iptal edilecek ve başkanlık sistemi tartışması bitirilecektir.
Türkiye’yi bölünmeye götüren Açılım süreçleri kesilecek ve Türk milletinin en büyük iki parçası olan Türkmen ve Kürt milliyeti arasına konulan ayrılık hançeri toprağa gömülecektir. Milliyetlere bölme çabası, milletleşme sürecinin hızlandırılmasıyla tarihe gömülecek ve barış gelecektir.
Komşularla barışacak ve komşularda barışa destek verecek Türkiye, yurduna da barış getirecektir.
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
21 Mayıs 2013
0 SORUN, 51 ÖLÜ
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 15/05/2013
Başbakan Erdoğan dün grup konuşmasında, partisinin Reyhanlı tezlerine karşı çıkan hemen herkesi topa tuttu. Erdoğan “Reyhanlı’nın üzerinde kara dumanlar yükselirken” hükümetini sorumlu tutanlara ve saldırının arkasında Esad’ın olamayacağını belirtenlere bozulmuş! “Bekleseydiniz” diyor…
Erdoğan ve kurmaylarının Reyhanlı saldırısına fail “bulmakta” daha hızlı davrandığı ortadayken, muhaliflerini “beklemedikleri” için suçlaması, kuşkusuz sorunlu bir bakış açısını yansıtıyor. Meseleyi salt bu yanıyla, klasik Salı köpürtmesi sayacak ve üzerinde durmayacağız.
BAŞBAKANLIK TEFTİŞKURULU NEDEN DEVREDE?
Ancak sonraki sözlerine bakılırsa, Erdoğan’ı “bekleseydiniz” demeye iten gerçek nedenin hükümet ve devlet açısından çok daha önemli olduğu anlaşılıyor: Erdoğan grup konuşmasında, Reyhanlı saldırısında ihmal olup olmadığını anlamak için Başbakanlık Teftiş Kurulu’nu harekete geçirdiğini ilan etti!
İhmal şüphesi de nereden çıktı? Hani failleri yakalamışlardı? Hani 13 kişi gözaltındaydı ve her şeyi itiraf etmişlerdi? Hani fail El Muhaberat’tı, Acilciler’di?
‘SURİYE’YE SEFER’ PROPAGANDASI
Bu soruların içerdiği anlama bakmak için gelin Reyhanlı saldırısın olduğu cumartesi gününe dönelim ve olayın hemen sonrasından başlayarak kimi gelişmeleri anımsayalım:
1. 51 yurttaşımızın ölümüne neden olan Reyhanlı saldırısından sonra, hükümetten farklı sesler çıktı. Başbakan Erdoğan, saldıranları “çözüm sürecini hazmedemeyenler” diye işaret etti. İçişleri Bakanı Beşir Atalay, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ve Adalet Bakanı Sadullah Ergin ise saldırının arkasında Beşar Esad’ın ve El Muhaberat’ın olduğunu ilan etti! Birkaç saat sonra da El Muhaberat’ın saldırıyı Acilciler örgütüne yaptırdığının anlaşıldığını açıkladılar!
2. MİT ve Emniyet panik halinde gazetelere “biz uyarmıştık” haberleri servis ettiler! Her iki örgüt de topu kucaklarından atma telaşına düşmüştü!
3. Ülkesinin iç ve dış güvenliğinden sorumlu olan Genelkurmay Başkanlığı ise “saldırıyı kınadıklarını” açıkladı! Anlaşılan Ergenekon tertipleri Türk Ordusu’nun ana karargâhını bir sivil toplum örgütüne dönüştürmüş ve Genelkurmay Başkanlığı’nın bir yardımlaşma derneği gibi davranmasına yol açmıştı.
4. Reyhanlı saldırısıyla ilgili hızla yayın yasağı alındı. Bu çağda, bu iletişim ortamında hiçbir anlamı olmayan bu yayın yasağının alınması, kuşkusuz hükümetin paniğini yansıtıyordu.
5. AKP’nin propaganda bürosu elemanları gibi çalışan tüm kalemler, ertesi gün ses birliği etmişçesine aynı şeyleri yazdılar ve Esad’ı, El Muhaberat’ı ve Acilciler’i Reyhanlı saldırısının faili olarak saptadılar! AKP propaganda elemanları, ekranlardan “Suriye’ye sefer” konuşmaları yaptılar.
REYHANLI SENARYOSUNDAN ÇARK
6. Öte yandan AKP’nin yayın yasağına rağmen ve hükümetin tek yanlı bilgi akışına rağmen, Reyhanlı saldırısıyla ilgili ciddi iddialar konuşulmaya başlandı. Özellikle Akşam’dan Levent Albayrak’ın verdiği şu haber çok önemliydi: “Reyhanlı’daki 73 MOBESE kamerasının tamamının birkaç gün önce ‘sistem arızası’ verdiği ve kayıt yapmadığı ortaya çıktı.”
7. Bu arada Ankara’da farklı senaryoların da gündeme geldiği konuşuldu. Erdoğan’ın “Türkiye’yi ateşe çekmek istiyorlar” mesajı vermesinin altı çizildi.
8. Erdoğan’ın mesajından sonra köşe yazarları da çark etmeye başladı. Örneğin Yeni Şafak Ankara Temsilcisi Abdülkadir Selvi, “Mesajı veren kim? Esad ya da Mihraç mı? Onların çapı yetmez. Küresel oyunculara bakmak lazım.” diyordu.
HÜKÜMET REYHANLI’NIN ALTINDA KALDI
Devletin birimlerinin “sorumluluktan kaçan” tavırları ile hükümetin telaşı ve sonrasında manevralara yönelmesi iki gerçeğe işaret ediyor:
1. Hükümet Reyhanlı saldırısının altında kaldı ve çaresizce çırpınıyor!
2. Erdoğan ve Davutoğlu’nun saldırıya zemin yaratan sorumluluğu, hükümetin sonunu getirir!
Çünkü AKP’nin komşularla sıfır sorun politikası sadece sıfır komşu değil, onlarca yurttaşımızın da ölümü demek artık!
ABD’nin Ortadoğu şerifliğini üstlenerek komşularla kapışan AKP’nin sadece Türkiye için değil, bölge için de bir güvenlik sorunu haline gelmesi, bardağı taşırdı. Öyle ki, Devlet Bahçeli bile dün grup konuşmasında Erdoğan’ı istifaya çağırdı!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
15 Mayıs 2013