Posts Tagged Hizbullah
Yeni Ortadoğu için yeni PKK
Posted by Mehmet Ali Güller in Cumhuriyet Gazetesi, Politika Yazıları on 10/07/2025
Türkiye ve komşularında, Ortadoğu’nun geleceğini etkileyecek önemde görüşmelerin yapıldığı zorlu bir hafta yaşanıyor: Suriye’de ABD ve Fransa’nın gözetiminde Şam ile SDG/YPG görüşmesi, Lübnan’da ABD Büyükelçisi Barrack’ın Hizbullah’ı silahsızlandırma görüşmeleri, Türkiye’de Öcalan’ın mesajı ve açılım görüşmeleri, Irak’ın kuzeyinde PKK’nin silah bırakma töreni…
Dört ülkede yaşanan bu gelişmelerin hepsi birbiriyle ilgili, ABD’nin yürütücülüğünde ilerliyor ve aslında merkezinde İsrail var.
ABD ve Fransa var, Türkiye yok
ABD, 10 Mart’ta Suriye Cumhurbaşkanı Ahmet eş-Şara ile SDG/YPG Komutanı Mazlum Abdi’yi masaya oturtmuş ve bir anlaşma imzalatmıştı. 26 Nisan’da ise PKK’nin Suriye kolu PYD/YPG ile Barzanilerin Suriye kolu ENKS “Kürt Ulusal Konferansı”nı toplamış ve birlikte “ademi merkeziyetçi bir bölge” hedefi belirlemişlerdi.
İşte bu gelişmenin ardından Şam ile SDG yeniden masaya oturdu dün: Suriye Cumhurbaşkanı Şara başkanlığındaki heyetin karşısında, SDG/YPG Komutanı Mazlum Abdi dışında, örgütün Dışilişkiler Eş başkanı İlham Ahmed, Kuzey ve Doğu Suriye Temsilciliği Eş Sözcüleri Foza Yusif ve Abid Hamid Mihbaş yer aldı.
Taraflar arasındaki müzakere, ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack ile Fransa’nın Suriye Özel Temsilcisi Jean-Baptiste Febvre gözetiminde yapıldı.
Peki taraflar Suriye’de 2. perdeye neden ihtiyaç duydular? Çünkü SDG 10 Mart anlaşmasının bazı maddelerinde değişiklik istedi, ABD de o değişiklikleri onayladı.
Öcalan’ın mesajı ve silah bırakma
Suriye’de bu görüşme olurken, aynı gün Öcalan’ın yedi dakikalık görüntülü mesajı servis edildi. PKK’ye yine silah bırakma talimatı veren Öcalan “Son günlerde bölgede yaşanan gelişmeler, attığımız bu tarihi adımın önemini ve aciliyetini açıkça teyit ediyor” dedi.
Öcalan’ın bu açıklamasının servis edilmesinden önce DEM heyeti önce Öcalan’la, ardından da Cumhurbaşkanı Erdoğan’la görüşmüştü.
Türkiye’de bu görüşmeler yapılırken, Irak’ın kuzeyinde de PKK’nin silah bırakma töreni için hazırlık yapılıyordu. DEM Parti, 11 Temmuz’da Süleymaniye’de bir grup PKK’linin silah bırakacağını açıkladı.
Burada kritik konu, bizzat Öcalan’ın talimatıyla, PKK’nin zaten ana gövdesinin parça parça Irak’tan Suriye’ye geçtiği gerçeğidir.
Barrack’ın Hizbullah’ı silahsızlandırma planı
ABD’nin Ankara Büyükelçisi Tom Barrack, ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi sıfatıyla Şam’daki Şara-Abdi görüşmesinde gözetmenlik yapmadan önce, Lübnan’ın başkenti Beyrut’taydı. Barrack Beyrut’a, “Hizbullah’ı silahlansızlandırma planı”yla gitmişti.
Lübnan basınına bakılırsa, Barrack temaslarından bir sonuç alamamış görünüyor. Zira Lübnanlı yetkililer kendisine özetle “İsrail‘in geri çekilmesi ve silahın devletin tekelinde toplanması adımları eşzamanlı olmalı” mesajı verdiler.
İsrail hegemonyasında yeni Ortadoğu
Görüleceği üzere bölgedeki tüm bu gelişmeler birbiriyle bağlantılıdır ve yürütücüsü de ABD’dir.
ABD, “İsrail hegemonyasında yeni bir Ortadoğu” dizayn etmeye çalışıyor. Washington’a göre İran bu projenin önündeki engel. Bu nedenle bölgede İran’a karşı bir Türk-Kürt-Arap ittifakı oluşturmaya çalışıyor.
Arka planda ise daha küresel bir strateji var: ABD, Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi’ne karşı Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Koridoru’nu (IMEC) hayata geçirmeye çalışıyor. İsrail, bu koridorda merkezi bir rol oynuyor. Trump, “Gazze Planı” üzerinden İsrail’in rolünü daha da yükseltmeye çalışıyor.
ABD açısından İran’ın etkisizleştirilmesi, Çin’in önünün kesebilmesinin ve IMEC’in hayata geçirebilmesinin kolaylaştırıcısı durumunda….
Kısacası ABD barış diyerek savaşı örgütlüyor, silah bırakma adı altında “silahlıları” yeni cepheye transfer ediyor. Yani PKK, ABD için artık SDG’dir.
Ankara ise bu gelişmeler karşısında “ikili bir yol” izlemeye çalışıyor. “Planın içinde kalarak planı çıkarlara uyarlayabilmek” diye özetlenecek bir taktik bakış bu…
Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
10 Temmuz 2025
Erdoğan’ın Hamas-Hizbullah ayrımı
Posted by Mehmet Ali Güller in Cumhuriyet Gazetesi, Politika Yazıları on 30/09/2024
İsrail terör örgütü, Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Haniye’den sonra Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah’ı da bir terörist saldırıyla öldürdü.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Hizbullah’ın H’sini ve Nasrallah’ın N’sini söylemeden, Lübnan’a başsağlığı diledi. Oysa daha birkaç hafta önce Haniye için yas ilan etmişti.
Erdoğan’ın ikisi de İsrail’e karşı direnen örgütler olan Hamas ve Hizbullah arasında neden bir ayrım yaptığı ortada: Hamas Sünni, Hizbullah Şii.
AKP’nin psikolojik savaşı
Erdoğan’daki bu tutum, haliyle Erdoğan cephesine de yayılıyor. Örneğin AKP’ye yakın A Haber’de Em. Albay Coşkun Başbuğ, Nasrallah’ın MOSSAD’a çalıştığını iddia edebiliyor, Hizbullah yöneticileri için “satılmış kadro” diyebiliyor.
Başbuğ’un gerekçesi ne peki? Hizbullah, Nasrallah ve komutanları sayesinde İsrail’i cehenneme çevirmiyormuş! Çünkü Hizbullah’ın attığı füzeler havai fişek gösterisinden ibaretmiş! O zaman neden öldürülmüşler peki? Kullanım süreleri dolmuşmuş!
Albay rütbesine gelmiş biri, hepsi bir yana, Nasrallah liderliğindeki Hizbullah’ın İsrail’i 2006’da nasıl yenilgiye uğrattığını bilmiyor olamaz. Tüm bu psikolojik savaş argümanları, Erdoğancılığı, yani Sünni Siyasal İslamcılığı savunabilmek için…
Unutmadan; bu cephenin bir kesimi de Nasrallah’ın ölümünü kutlayan İdlib’de besledikleri cihatçı örgütlerdir.
Mezhepçilik ve İran karşıtlığı
Erdoğan cephesi, TV ve gazeteleri ile aylardır İran karşıtlığı yapıyor. İran’ın neden İsrail’e savaş açmadığını, neden İsrail topraklarına sürekli füze fırlatmadığını sorguluyorlar.
Bunları sorgulayanlar, daha düne kadar İsrail’le ticareti bile savunanlar oysa! Çünkü meseleleri İsrail karşıtlığından çok, Sünni Siyasal İslamcı bakışla, Şii İran’a karşı pozisyon almak!
İsrail’e mühimmat taşıyan ABD askeri uçaklarının İncirlik’i kullanmasına itiraz etmezler, İsrail’e istihbrat sağlayan Kürecik Radarı’nın kapatılmasını istemezler, İsrail’e destek için Doğu Akdeniz’e gelen ABD savaş gemisiyle tatbikat yapılmasına itiraz etmezler , İsrail’e destek için İzmir’e demirleyen ABD savaş gemisine karşı ses çıkarmazlar ama İran İsrail’i vurmuyor diye şikayet eder, Nasrallah’ı MOSSAD ajanı olmakla suçlamaya kalkarlar. ABD ve İsrail’e karşı mücadele diye de zincir kahve dükkanlarını basıp insanların elindeki kahveyi dökerler.
Kısacası kahve dükkanlarındaki antisiyonist, gazete manşetlerindeki antiemperyalist maskeleri İncirlik ve Kürecik tesislerine kadardır; orada ABD’nin müttefiki olurlar!
İsrail ABD-İran savaşı istiyor
İsrail, ABD’yi İran’a saldırtabilmek için uğraşıyor. İran’ı önce diplomatik temsilciliğini vurarak, ardından misafiri Haniye’yi öldürerek tahrik etti. Netanyahu’nun amacı ortada: İran saldıracak, ABD İsrail’i korumak zorunda kalacak ve ABD-İran savaşı çıkacak. Tahran bu tuzağa düşmemek için ölçülü yanıt verdi.
Netanyahu bu hedefe ulaşmak için şimdi de Hizbullah’a saldırıyor. Önce Hizbullah komutanlarının çağrı cihazlarını patlattı, ardından Nasrallah’ı öldürdü. Netanyahu’nun amacı yine aynı: Hizbullah ve İran saldıracak, ABD İsrail’i korumak zorunda kalacak ve ABD-İran savaşı çıkacak.
Bunu herkes görüyor ama Sünni Siyasal İslamcı iktidar, “İran neden İsrail’i vurmuyor” diye şikayet ediyor. Netanyahu’dan sonra İran’ın saldırmasını en çok isteyen kesim durumundalar.
Ölmeyi göze alanlar kazanır
Bölgesel savaş riskini görenler için tablo net. Örneğin Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, “İsrail’in İran ve Hizbullah’ı tahrik etmeye çalıştığını”, “İran’ın sorumlu bir davranış sergilemeye devam ettiğini”, “bunun gerekli olduğunu ve kayda geçmesi gerektiğini” belirtiyor.
ABD-İsrail-İngiltere cephesine karşı mücadele uzun soluklu ve inişli çıkışlıdır. Kimse Haniye ve Nasrallah suikastlarıyla aldanmasın: Ölmeyi göze alanlar, öldürenleri en sonunda hep yener!
Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
30 Eylül 2024
İsrail teröründe yeni aşama
Posted by Mehmet Ali Güller in Cumhuriyet Gazetesi, Politika Yazıları on 19/09/2024
İsrail, Lübnan’da (ve bir kısmı da Suriye’de) büyük bölümünü Hizbullah üyelerinin kullandığı 5 bin çağrı cihazını patlatarak yeni bir terör saldırısına imza attı: 12 kişi öldü, 3 bine yakın kişi yaralandı.
Uzmanlar saldırının nasıl yapılabildiği konusunda üç olasılık üzerinde duruyorlar:
1) İsrail üretim sürecinde, çağrı cihazlarına zararlı yazılım yüklemiş olabilir. Böylece internet olmadan da zararlı yazılım üzerinden bataryayı ısıtıp patlatabilir.
2) Cihazlarda yer alan bir açık üzerinden bataryaların ısıtılarak patlatılmasını sağlayacak bir mesaj göndermiş olabilir. (Örneğin bir telefon markası, yazılımdaki bir açık nedeniyle yabancı karakterli mesajla bataryasının aşırı ısınma problemi yaşamış ve ürünlerini geri çekmişti.)
İsrail’in destekçileri
3) Ancak tahribat büyüklüğü, batarya patlamasından öte bir duruma işaret ediyor. Dolayısıyla İsrail yine tedarik ya da üretim sürecinde çağrı cihazlarına patlayıcı yerleştirmiş olabilir. (Daha önce 15 gram patlayıcı yerleştirilmiş cep telefonuyla bir Hamas yöneticisine suikast düzenlemişti.)
Her durumda İsrail bu saldırı için ABD’den üretici firmaya kadar bir dizi iç ve dış aktörle işbirliği yapmış olabilir. (Üretici Tayvan firması, çağrı cihazlarının, lisans verdikleri bir Macar şirketi tarafından Budapeşte’de üretildiğini söyledi.)
Peki İsrail, kendi teröründe yeni bir aşama sayılacak bu insanlık dışı saldırıyı neden yaptı?
Amaç savaşı bölgeselleştirmek
İsrail savaşı bölgeselleştirmek istiyor. Bu nedenle İran’ı iki kez kışkırttı. İran’ın diplomatik temsilciliğini vurarak, kendisine saldırmaya mecbur etmeye çalıştı. Bölgesel bir savaş istemeyen İran ise savaş çıkartmayacak düşüklükte ama İsrail’i de vurabileceğini gösterecek büyüklükte, ölçülü bir yanıt verdi.
Netanyahu hükümeti yeniden İran’ı kışkırtabilmek için, bu kez Hamas lideri Haniye’yi vurdu. Haniye, helikopter kazasında ölen İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin cenaze töreni için İran’a gelmişti. Tahran yönetimi, zamanını ve yöntemini açık tutarak İsrail’e vereceği yanıtı şimdilik bekletiyor.
Netanyahu hükümeti bu nedenle şimdi de savaşı Hizbullah üzerinden Lübnan’a yaymaya çalışıyor. Bu amaçla sık sık Lübnan’a füze saldırısı yaptı. Hizbullah da yine füze saldırılarıyla karşılık verdi. İsrail, ABD’nin de İran gibi bölgesel savaş istemediği şartlarda, savaşı bu yöntemle Lübnan’a yayabilme fırsatına kavuşamadı.
İşte İsrail, çağrı cihazlarını patlatarak düzenlediği terör saldırısıyla, Hizbullah’ın vereceği karşı saldırı üzerinden savaşı Lübnan’a yaymak istiyor. Nitekim hızla Lübnan sınırına bir tümen gönderdi.
Kötülük organizasyonu: İsrail
İsrail, çağımızın gördüğü ve belki de göreceği en büyük kötülük organizasyonudur. Bir terör devletidir, soykırımcıdır, kitlesel katliamları ile en büyük insanlık düşmanıdır.
Binlerce yıllık dini metinler ile toprak işgaline en gerici gerekçeler üreten, ırkçı ve dinci anayasası ile kendini seçilmiş halk görüp buradan hareketle Ortadoğu’da Filistinlilere soykırım uygulayan, emperyalist ABD’nin bölgesel karakolu olarak onun askeri, istihbari, siyasi ve ekonomik desteğiyle coğrafyamızda cinayetler ve suikastler işleyen, 1948’deki kuruluşundan önce terörle başladığı yolda terörle ilerleyen bir büyük kötülük organizasyonudur İsrail…
İsrail’in pervasızlığı ve dokunulmazlığı, ABD’nin gücüdür. Dolayısıyla İsrail’e karşı mücadele, ABD’ye karşı mücadeleden geçmektedir. 75 yıldır İsrail’e karşı bu coğrafyanın çaresiz kalmasının nedeni, Amerikancılık ile İsrail karşıtlığının yapılamayacağıdır.
Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
19 Eylül 2024
ABD’NİN ESAD’A TEKLİFİ
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 06/09/2012
Başbakan Erdoğan CNN’e ABD’nin Suriye konusunda neden “inisiyatifi olmadığını” açıklamış: “Belki de bu seçimler nedeniyledir, belki ABD’deki seçim öncesi ortamından dolayıdır. İnisiyatif eksikliğinin kökeninde bu olabilir. Hiç kimse bize bunun sebepleriyle ilgili bir şey söylemedi, zaten açıklama yapmak zorunda da değiller.”
Ama Erdoğan her halükarda ABD’ye “minnettar olduklarını” bir kez daha vurgulamış!
Anlaşılan Başbakan Erdoğan, ABD Genelkurmay Başkanı Martin Dempsey’in birkaç gün önce basına yansıyan Obama’nın Suriye politikasına yönelik eleştirilerini hiç okumamış! Okusaydı, kuvvet meselesinin seçimlerden daha öncelikli olduğunu anlardı.
İRAN KARŞITI ESAD, EN DEMOKRATTIR!
Erdoğan için değil ama Türkiye’nin bataklığa girmesinden endişe eden AKP’liler için aktaralım. Hizbullah’ın lideri Seyyid Hasan Nasrallah, önceki gün Lübnan’ın Meyadin televizyonuna konuştu ve ABD’nin Esad’a teklifini açıkladı.
Nasrallah’ın belirttiğine göre ABD Esad’a, “İsrail’e karşı tutumunu sona erdirmesi, İran ve Hizbullah’la ilişkisini kesmesi” karşılığında, Suriye krizini bitirmeyi teklif etmiş!
ABD’nin bu teklifini Esad’a, Suriye’de “rejim karşıtlarını” destekleyen Arap ülkelerden biri iletmiş.
Suriye rejimi, daha önce de ABD’nin böylesi bir teklifi olduğunu dolaylı ifadelerle dillendirmişti.
DAVUTOĞLU YALANLARI VE 3 GERÇEK
ABD’nin bu teklifi birkaç nedenle önemlidir, öğreticidir ve AKP tabanı bu gerçeği düşünmelidir:
1.) Bölgedeki ilişkiler incelendiğinde görülecektir ki, ABD’nin çıkarlarına hizmet eden bir liderin demokrat mı, diktatör mü olduğu Washington’u ilgilendirmemektedir. Nitekim ABD’nin bölgedeki çıkarlarının temsilcileri olan Suudi Kralı ve Katar Şeyhi, Suriye’nin devlet başkanından daha demokrat değildir.
Dolayısıyla Tayyip Erdoğan ve Ahmet Davutoğlu’nun Suriye politikasını tabana karşı açıklarken savunduğu “zalimin yanında olmama” ilkesi, aslında taşeronluk gerçeğini perdelemek içindir.
2.) ABD’nin Esad’e teklifi, daha önce bu köşede birkaç kez tartıştığımız bir konuya da açılık getirmiştir. CHP’nin Erdoğan’a yönelik “daha geçen yıl ilişkileriniz çok iyiydi, ne oldu da bir günde Esad’a karşı oldunuz” şeklindeki suçlamanın doğru olmadığını belirtmiştik.
Ve demiştik ki; AKP o zaman da yine ABD’nin istediğiyle, Suriye’yi İran’dan koparmak, Tahran’ı bölgede yalnızlaştırmak için Esad’a “dost eli” uzattı!
LAÇİNER’İN İNTİHARI
3.) ABD’nin Suriye’ye teklifi, AKP’nin kamuoyu yaratmak adına söylediği “İsrail Esad’ı destekliyor” yalanını da çürütüyor.
Bakınız bu yalan öyle bir noktaya geldi ki, koskoca üniversite rektörleri bile, AKP yandaşlığı için hem bilimi hem de itibarlarını riske attılar! Örneğin Çanakkale Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Sedat Laçiner…
Uzman sıfatıyla köşe yazan, büyük teorisyen sıfatıyla her akşam bir ekranda ağırlanan Sedat Laçiner’in 3 Eylül günü Milliyet gazetesine verdiği tam sayfa röportaj, bu açıdan ibretliktir!
Sedat Laçiner pek çok köşe yazarının da iki gündür alıntı yaptığı bu röportajında İran, Irak, Suriye ve İsrail’in, birlikte PKK’yi desteklediğini savunuyor!
AKP yandaşlığı adına İsrail’i hele de İran’la aynı cepheye yerleştirmek, bir akademisyenin normal şartlar altında intiharıdır! Aslıdan bu kadar bariz olmayan bir yalanı gerçek diye yutturmaya çalışmayı salt siyasi yandaşlıkla da açıklayamayız!
Her neyse, böylesi bir yalana başvurduklarına göre, sandığımızdan daha çaresiz olmalılar…
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
6 Eylül 2012
CIA AJANLARI SIKIŞTI
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 16/12/2011
Irak’ta ve Afganistan’da yenilen, güneyde Latin Amerika bloğunun, Pasifik’te Çin’in ve Ortadoğu’da Rusya ile İran’ın baskısı altında olan ABD, siyaseten girdiği gerileme döneminde sadece askeri yenilgiler almıyor!
ABD’nin meşhur CIA’sı da bu gerilemenin ağır kayıplarını yaşıyor.
İRAN, CASUS UÇAĞI ELE GEÇİRDİ
ABD’nin “en son yüksek teknoloji” ürünü olan süper casus uçağı RQ-170 Sentinel uçağı İran tarafından ele geçirildi. ABD önce bu gerçeği sakladı, sonra Afganistan’da görevde olan bir casus uçağıyla irtibatın kesildiğini duyurdu.
Peki, uçak nerede ele geçirilmişti? Afganistan hava sahasında mı, yoksa İran hava sahasında mı? ABD bir türlü resmi açıklama yapamıyordu. Zira yanıt Afganistan olsa, ABD işgali altındaki topraklarda İran’a yenilmiş olurdu.
Eğer yanıt İran hava sahası olsa, bu hem uluslararası anlaşmalara aykırılık oluşturacak, hem de yine ağır yenilgi anlamına gelecekti.
Üstelik birkaç gün sonra İran’ın sergilediği RQ-170 Sentinel, yara da almamıştı. Acaba İran, elektronik casusluk yoluyla Sentinel’i ele mi geçirmişti? Bu üstüne bir de teknolojik yenilgi demekti.
Gerçek ortadaydı ve gizlenemezdi. ABD Başkanı Barack Obama, yenilgiyi kabul etti ve uçağı İran’dan resmen istedi.
İran Dışişleri’nin yanıtı anlamlıydı: “Obama, İran hava sahasının ve uluslararası yasaların ihlal edildiğini, casusluk operasyonları yürütülmüş olduğunu ve İran’ın iç işlerine müdahale edildiğini unutmuş görünüyor. Özür dilemek ve yaptıkları ihlalleri kabul etmek yerine, uçaklarını geri istiyorlar.”
İran Savunma Bakanı General Ahmet Vahidi son noktayı koydu: “ABD’nin avlanan casusluk uçağı İran’a aittir.”
Bu arada ABD’nin Somali operasyonundaki bir MQ-9 tipi insansız hava aracı da (predatör) Şeyseller üzerinde düştü.
TAHRAN, 12 CIA AJANI YAKALADI
İran, ABD’nin casus uçağından önce de, bir CIA şebekesini çökertti.
Şebeke, suikast düzenlemek ve çeşitli devlet birimlerindeki gizli belgeleri ifşa etmek üzere organize olmuştu.
İran İstihbarat Başkanı Haydar Moslahi, İran aleyhinde casusluk yapan 12 kişinin tutuklandığını, bu kişilerin CIA’ya çalıştıklarını belirtti.
HIZBULLAH, 10 CIA AJANI YAKALADI
İran gibi Hizbullah da CIA şebekesi çökertti. Dahası Hizbullah, 10 kişilik CIA ekibinin kimliklerini de kamuoyuna açıkladı.
Hizbullah sözcüsü içinde kadınların da olduğu şebekenin “devlet memurları, güvenlik personeli ve askeri personel ile din adamları, bankacılar ve akademisyenlerden oluştuğunu” belirtti.
CIA sözcüsü Jennifer Youngblood, El Manar’da açıklanan isimlerin gerçekten CIA çalışanı olup olmadığı konusunda bir açıklama yapmayı reddetti.
İran ve Lübnan’da ağır yenilgiler alan CIA, diğer bölge ülkelerinde de kan kaybedecek gibi görünüyor. Zira CIA adına çalışan yerel isimler, bir zamanlar birlikte çalıştıkları isimleri açığa düşürmeye başladılar bile! Hem de Türkiye’de…
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
16 Aralık 2011