Posts Tagged John Kerry

KERRY’NİN BOŞ ÇANTASI

Yarın Türkiye’yi de kapsayacak Avrupa ve Ortadoğu turuna başlayacak olan ABD’nin yeni Dışişleri Bakanı John Kerry’yi büyük zorluklar bekliyor. Zira ABD dış politikasının dayanağı olan “silahın” zayıflaması, Kerry’nin elini diplomaside Moskova’ya mecbur ediyor.

Kerry’nin bu tura çıkmadan önce kamuoyu önünde yaptığı ilk konuşması da bu türden zorluklara işaret ediyordu. 20 Şubat’ta Virgina Üniversitesi’nde konuşan Kerry’nin sözlerinde üç vurgu vardı:

1. “ABD dış politikasının önündeki en büyük engel, diplomatik çalışmalar değil; engel Kongre’den kaynaklanıyor. Önümüzdeki günlerde yapılacak bütçe kısıntısı, kimsenin görmek istemediği bir durum.”

2. “Günümüzde, diplomatları dış göreve göndermek için yapılan masrafın, yarın asker göndermek için yapılan masraftan çok daha düşük olacağını söyleyebilirim.”

3. “Aslında dış politikanın temeli, yabancı ülkelere asker gönderip göndermememize değil, üniversite mezunlarını verimli şekilde istihdam edip etmemize bağlı.”

Özetle Kerry, küresel dış politika ağırlıklarının mali nedenlerle azalacağını söylüyordu…

PENTAGON PARAYA MUHTAÇ

Bu konuşmadan bir gün sonra Pentagon’dan gelen açıklama da aynı yöndeydi. Amerikan Savunma Bakanlığı, Kongre’nin bütçe üzerinde bir anlaşmaya varamaması halinde 1 Mart’ta çok büyük ölçekli kesintilere gitmek mecburiyetinde kalacağını ilan ediyordu.

Barack Obama’nın Savunma Bakan adayı Chuck Hagel Senato’dan hâlâ vize alamadığı için göreve devam eden Leon Panetta, tabloyu şu sözlerle özetliyordu: “Bütün ülkede 800 bine yakın sivil bakanlık personeline 22 güne kadar ücretsiz izin vermek zorunda kalacağız. Maaşlarında yüzde 20 kesinti olacak. Bunun ekonomimize etkisi olmaması imkânsız.”

Yeni kesintilerin, Pentagon’un mevcut 10 yılda 500 milyar dolarlık kesinti programına ek olacağı gerçeğine dikkat çeken savunma uzmanları, ABD dış politikasının iyice açmaza gireceğini belirtiyorlar.

‘SURİYE KRİZİNİ SONA ERDİRİLMESİ’

İşte John Kerry bu tabloyla Avrupa ve Ortadoğu yollarına düşüyor. Kerry’nin programına dair ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklama da aslında bu zorluğa işaret ediyor. Kimi gazeteler her ne kadar sözcü Victoria Nuland’ın açıklamasını “Kerry’nin çantasında Suriye dosyası var” diye genel geçer ifadelerle verdiyseler de, o çarpıcı ayrıntı örneğin Hürriyet’te vardı: “Nuland, Kerry’nin Türkiye ziyaretinde, Suriye’deki krizinin sona erdirilmesini…

ABD Dışişleri Bakanlığı’nın iki yılın ardından meseleyi “krizi sona erdirmek” şeklinde ifade etmeye başlaması oldukça önemli.

Kerry seçildikten sonra bunun işaretlerini vermeye başlamıştı aslında. Birincisi, “Suriye’de diplomatik çözümden umutlu olduğunu” belirtmişti. İkincisi Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’la yaptığı telefon görüşmesinden sonra Washington ile Moskova’nın “Suriye’de şiddetin sona erdirilmesi ve taraflar arasında diyalog başlatılması konusunda fikir birliği içinde” olduğu açıklanmıştı. Üçüncüsü, SUKO Başkanı Muaz El Hatip’in Moskova’da bu diyaloga başlamasına onay verilmişti.

Amerikan basınında son günlerde sıkça çıkmaya başlayan “Suriyeli muhaliflere silah sevkiyatı azaldı” şeklindeki haberler de bu “zorunlu” eğilime işaret ediyor aslında.

DAVUTOĞLU’NUN DA SONA ERDİRİLMESİ!

Ancak gelişmeler, ABD’nin Suriye cephesini tümden bırakacağı anlamına gelmiyor elbette… Tamam, para yok, silah yok ama Baas Partisi’ni hedef alan bombalı saldırılara bakılırsa “özel savaş” sürüyor!

Bir süre de bu yolu deneyecekler. Zira bir şekilde bölgede istikrarsızlığın sürmesinin, sonrasında kendilerine yeni fırsatlar yaratacağını düşünmektedirler.

Ancak bu da nafiledir ve her ne olursa olsun, iki yılın ardından ABD’nin “Suriye krizini sona erdirme” noktasına gerilemesi, bölge adına büyük bir zaferdir!

Tabi “Suriye krizini zona erdirmek” demek, pratikte “Davutoğlu’nun da sona erdirilmesi” demektir.

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
23 Şubat 2013

, , , , , ,

Yorum bırakın

AKP VE PKK’NİN BÖLGESEL ORTAKLIĞI

17 Şubat günü görüşen ABD Dışişleri Bakanı John Kerry ile Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un “Suriye’de bütün tarafların şiddeti durdurmaları ve hükümet ile muhalifler arasında diyalog başlatılması üzerinde fikir birliğine vardıkları” açıklandı. Yani Rusya’nın zoru ABD’nin zorunu yendi ve ortaya Lavrov-Kerry mutabakatı çıktı.

Kerry bir mutabakata razı olduklarının işareti geçen zaten hafta vermiş ve “diplomatik çözümden umutlu” olduğunu açıklamıştı.

Lavrov-Kerry mutabakatı ilk sonuçlarını da hemen vermeye başladı:

1. BM, Suriye’yle ilgili hazırladığı raporunda iki tarafı da suçladı!

2. Suriye Ulusal Koalisyonu SUKO Başkanı Muaz El Hatip’in önümüzdeki günlerde hem Washington’a hem de Moskova’ya gideceği açıklandı.

AKP’NİN KÜRDİSTAN BEKÇİLİĞİ

Tam bu süreçte PKK’nin Suriye kolu olan PYD ile Ahmet Davutoğlu’nun koordine ettiği Özgür Suriye Ordusu ÖSO arasında 11 maddelik bir anlaşmaya varılması ise dikkat çekici…

Zira AKP Hükümeti PYD’yi Esad’ın kartı olmakla suçluyor ve Esad-PKK bağı üzerinden Türk kamuoyu nezdinde Suriye politikası için meşruiyet arıyordu. Üstelik PYD ile ÖSO bir süredir başta Resulayn olmak üzere birkaç yerleşim merkezinde şiddetli çatışma da yaşadı. PYD bu süreçte ÖSO içindeki kimi grupların AKP yönlendirmesiyle kendisine saldırdığını açıkladı.

PYD ile ÖSO’nun tüm bunları bırakarak anlaşması ve iki yapının birlikte Kürt bölgesini savunmaya karar vermesi önemli. Anlaşma sonrası Aslı Aydıntaşbaş’a konuşan PYD lideri Salih Müslim iki kritik mesaj veriyor: 1. Kürt bölgesini artık ortak savunacağız. 2. Türkiye ile diyaloga hazırız. (Milliyet, 19 Şubat 2013)

PYD-ÖSO ANLAŞMASININ MİMARI ÖCALAN

Kuşkusuz bu sürecin esas mimarı Abdullah Öcalan’dır. Öcalan bu köşede daha önce de dikkat çektiğimiz şu mesajlarıyla, Suriye’de Erdoğan’a işbirliği önermişti:

Abdülkadir Selvi’nin belirttiğine göre Öcalan, PYD’ye şu mesajı gönderdi: “Diğer oluşumları tasfiye edin. Diğer grupları tasfiye etmek için gerekirse şiddet kullanın. Bunlara vereceğiniz (Esad) enerjiyi, Araplara verin.” (Yeni Şafak, 9 Ocak 2013)

Zaten Öcalan, kardeşi Mehmet Öcalan’a teslim ettiği “açlık grevlerini bitirin” talimatını içeren mektupta da PYD’ye mesaj göndermişti. Öcalan, “6 ili ele geçirmekle sorun çözülmez, hedefiniz demokratik özerklik olsun” demişti! (Hürriyet, 18 Kasım 2012)

PKK’NİN YAKIN KORUMASI: AKP

ABD’nin bir dış müdahaleyi olanaklı bulmadığı, Moskova’nın çözümüne mecbur kaldığı ve bu nedenle “diplomatik çözüm” konusunun fiiliyata geçtiği bir aşamada PKK ile ÖSO’nun “Kürt bölgelerini birlikte koruma” anlaşmasına varması, kuşkusuz bölge karşıtı bir gelişmedir.

Abdullah Öcalan’ın önceki gün görüştüğü kardeşi Mehmet Öcalan’la ilettiği yeni mesajı bu nedenle önemlidir: “Kürtlere, tüm Suriye’de yaşayan halklara söylüyorum, Kürtlerin yaşadığı yerlerde, ekmekten, sudan, yemekten önce, önümüzdeki günlerde olacak büyük şeyler için bunun önüne büyük bentler oluştursunlar. Bunun için büyük güçlerini bu bentlerde kursunlar, uyanık olsunlar. Suriye Kürtlerinin büyük bir zahmetle yaptığı serhıldanı, hürmet ve saygı ile selamlıyorum.” (ANF, 19 Şubat 2013)

Bu mesajdan ne anlamalıyız? Öcalan PYD’ye şu talimatı vermektedir aslında: “Şartlar Şam yönetiminin lehine gelişiyor. Esad yakında kuzeye doğru harekete geçecektir. 2 yıllık boşluktan yararlanarak hâkim hale geldiğiniz yerleşim merkezlerini ve kuzey Suriye’yi savunmaya hazır olun. Bu bölgeyi savunmak için Esad karşıtı tüm güçlerle birlikte hareket edin.”

Yani içeride “Diyarbakır’ı merkez yapma” ortaklığına soyunan AKP ile PKK, Suriye’nin kuzeyinde de artık açık işbirliğine geçmiştir.

Toplamda ilişkilerini şu şekilde tarif edebiliriz: Öcalan ve Barzani, kuzey Irak petrollerinin karşılığında AKP’yi “koruma” olarak tutmuştur!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
20 Şubat 2013

, , , , , , , , , , , , ,

Yorum bırakın

ŞAM’IN PİYON HAREKÂTI

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nın Cilvegözü patlamasıyla ilgili söylediği şu sözler, stratejik derinliğin iflasıdır: “Saldırı, Türkiye’yi Suriye’ye çekmek isteyenlerin işi.”

Sanırsın 2 yıldır Suriye’ye girmek isteyen, Emevi Camisi’nde namaz kılmayı hedefleyen, Esad’a 15 gün süre tanıyan, Esad karşıtı teröristleri Türkiye’de tek çatı altında toplayan, teröristlere koordinatörlük yapan ve Şam yönetimini sürekli tehdit eden başkası…

Bu sözler aynı zamanda Asya’yı Suriye üzerinden hedef alan Altantik kampının da yenilgisinin bir ifadesidir!

ABD’NİN SURİYE PLANI?

Nitekim kampın başındaki kuvvet olan ABD de benzer açıklamalarla yenilgiyi teyit ediyor. Barrack Obama 12 sayfalık Birliğin Durumu konuşmasında dış politikaya bir sayfa ve Suriye’ye sadece iki cümle ayırırken, ABD’nin yeni Dışişleri Bakanı John Kerry de “diplomatik çözüm” demeye başladı.

Türk basınında da yer alan “Kerry’den yeni Suriye planı” başlıklı Washington Post haberi, yeni bir planı değil fakat ABD’nin Rusya planına mecbur kaldığını göstermektedir.

Kerry ayrıntıları açıklamıyor ama yeni planının “diplomatik çözüm” içerdiğini özellikle belirtiyor. Dahası ABD Dışişleri Bakanı, Suriyeli muhaliflerin Şam yönetimiyle diyaloga girme çabasını da övüyor. Kerry ayrıca “barışçı bir değişim” sürecinin kolay olmayacağını, çünkü son aylarda çok sayıda gücün devreye girdiğine dikkat çekiyor.

Mart başında İsrail, Türkiye ve Ürdün’e gelecek olan Kerry’nin yeni planının ayrıntılarını müttefiklerine aktaracağı öngörülüyor.

ABD KRİZİN SÜRMESİNDEN YANA

Kuşkusuz ABD’nin dış müdahale içermeyen ve diplomatik çözümü esas alan “yeni bir plan” için harekete geçmesi, tercih değil fakat zorunluluktur.

Emperyalist ABD krizi lehine çözemeyecekse, krizin sürmesini isteyecektir. Böylece hem bölge kuvvetlerinin bu krize enerji harcamasını sağlamış olacak, hem de şartlar lehine geliştiğinde bu kriz üzerinden bölgeye yeniden müdahil olabilecektir.

Kerry’nin yeni planının esası budur.

Fakat tarihin tekerleğinin Asya lehine döndüğü şartlarda, bu da sonuç vermeyecektir.

KERRY LAVROV’A 48 SAAT ULAŞAMADI!

Rusya’nın ABD’ye karşı kazandığı bu çarpışmanın sonuçları, etkisini diplomasi alanında Asya lehine göstermeye başladı bile… Örneğin:

ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin sözcüsü, gazetecilere Bakanın iki gündür Rus meslektaşına ulaşamadığından yakındı. Öyle ki, gazetecilerden biri sözcüye, “Telefonla ulaşamıyorsanız SMS atın” diye espri dahi yaptı.

Washington adına esas hüsran ise Rus ajanslarında yer alan şu ifadeydi bizce: “Kuzey Kore’nin nükleer denemesiyle başlayan krizi konuşmak için Sergey Lavrov’u arayan Kerry’nin, dört ülkeyi kapsayan yoğun Afrika gezisinde bulunan Rus bakan ile temas kuramadığı belirtildi. Bu arada Kerry’nin telefonlarına çıkmayan Lavrov’un Çin dışişleri bakanı ile aynı konuyu konuşmaya zaman bulduğu belirtildi.”

ESAD SURİYE’Yİ AYAKTA TUTTU

Suriye sahnesindeki Asya-Atlantik çarpışmasının geldiği yer burasıdır.

Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad’ın kendisini ziyaret eden bir Ürdün heyetine, “uzlaşma sağlanırsa çekilmeye hazırım” demesi de işte bu konjonktürde anlamlıdır. Esad özetle, “Batı saldırısına karşı Suriye’yi ayakta tutma görevimi gerçekleştirdim ve esas olan rejimdir” demektedir.

Satranç tahtasına bakınca, Beşar Esad’ın merkeze hâkim olduğunu ve artık piyon “kırışmaya başlayacağını” söyleyebiliriz.

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
16 Şubat 2013

, , , , ,

Yorum bırakın

ANKARA’YA BOMBALI MESAJ

Suriyeliler, Suriyeli plakalı bombalı bir araçla sınır kapısına geliyor, aracı patlatıyor ve Suriye’ye geri kaçıyor. Suriye karşıtı AK medya da anında faili saptıyor: Suriye yaptı! Üstelik çok da somut bir delilleri var: Patlayan araç Rus ya da İran yapımı binek tipi bir araçmış! Bu araçları El Muhaberat kullanırmış!

F tipi medyaya göre ise hedef, Suriyeli sığınmacılara moral vermek için sınırın her iki tarafındaki kamplara gidecek olan George Sabra ve Abdülbasit Seyda’nın yer aldığı SUK heyetiydi. Ancak verdikleri 15 dakikalık mola hayatlarını kurtarmıştı. Fail büyük ihtimalle PKK’ydi, çünkü Seyda’nın ortadan kaldırılmasını istiyorlardı.

Merkez medyasının amiral gemisine göre ise hedef SUK değil SUKO’ydu. SUKO Başkanı Muaz El Hatip’in de yer aldığı heyet Türkiye sınırını geçtikten 10 dakika sonra bomba patlamıştı.

Merkez medyanın bir başka kesimine göre ise Suriyeli muhalifler, patlamanın meydana geldiği saatlerde Cilvegözü’ne gelecek olan “bazı komutanlarla” buluşacaktı.

Atlantikçi kesimler ise koro halinde “İmralı süreci hedef alındı” diyordu. Öyle ki, bu aralar “İmralı sürecini hedef alabilir” diye, çıkan sivilcelerini bile patlatmıyorlar!

ÖSO’NUN BOMBA ATÖLYELERİ

Peki, patlama Özgür Suriye Ordusu ÖSO’nun işi olamaz mıydı? Tek fail adayı Şam mıydı?

Patlayan araç, kapının Suriye tarafına çıkıştaki alanda meydana geldiğine göre elbette mümkündü. Ancak Suriye’ye seferin en hararetli savunucu olan Aslı Aydıntaşbaş, sosyal medyada bu kuşkuyu dile getiren kimi gazetecilere anında yapıştırıyordu yanıtı: “Türkiye’den Suriye’ye giden silah, kapılardan değil gizli yollardan gidiyor. Sınır kapısında çok sıkılar.”

Öğrenmiş olduk. Kuşkusuz Aydıntaşbaş’ın niyeti ifşaat değil, ancak belli ki Esad karşıtlığı, dil denetimini yitirtecek denli travmatik hale gelmiş…

Bu arada 16 Ocak’ta Hatay’da, 23 Ocak’ta Gaziantep’te Suriyelilerin kaldığı evlerde meydana gelen patlamaların pek üstünde durulmamasını dikkatinize sunuyoruz. Örneğin BBC, 30 Ocak’ta o evlerden birine girmiş ve “bomba atölyesi” dediği bu yerlerde muhaliflerin savaş hazırlığı yaptığını propaganda mahiyetinde aktarmıştı.

SORUMLU, SINIRI ÖSO’YA EMANET EDEN AKP’DİR

Saldırının arkasından hangi güç çıkarsa çıksın, asıl sorumlu kuşkusuz ülke sınırını kevgire döndürenlerdir. Patlamanın olduğu kapı 4 ay önce Ankara tarafından tek yanlı olarak kapatıldı ve sınır fiilen ÖSO’nun denetimine verildi!

Her ne kadar Başbakan Erdoğan “Sınır kapısı insani yardım dışında giriş-çıkışa kapalıydı” dese de, bölge kaynaklarına göre giriş-çıkış kontrolsüz bir şekilde yapılıyordu. Kaldı ki yukarıdaki haberlere bakılırsa, sınır yolgeçen hanı gibiydi.

Haliyle bu durum, bomba yüklü bir araca kolayca oraya park etme rahatlığı sağlıyordu!

 ‘SURİYE SAHNESİNDEN ÇEKİLEMEZSİN’ MESAJI

Saldırıyla ilgili kamera kayıtlarına yayın yasağı getirilmesi, mutlaka soruşturmanın selametinin ötesinde bir anlam içeriyordur. Bir süre sonra anlaşılacaktır.

Ancak grup toplantısında konuya değinen Başbakan Erdoğan’ın temkinli bir dil kullanmasını, hassas bir olayla karşı karşıya bulunduklarını söylemesini ve fail belirleyenleri uyararak “spekülasyonlar yanlış ve art niyetli” demesini not etmeliyiz.

Çünkü her şeyden önce Cilvegözü patlamasının zamanlaması dikkat çekiciydi, anımsayalım: Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, SUKO Başkanı Muaz El Hatip’le görüştü. El Hatip, “diyaloga hazırız” mesajı verdi. ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, “Suriye’de diplomatik çözümden umutluyuz” dedi. NATO Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen, “dış müdahalenin krizi çözmeyeceğini” belirtti. Suriye krizinin çözümü için İran-Mısır-Türkiye görüşmeleri başladı. “Suriye krizi İsrail’e yarıyor” diyen AKP Genel Başkan Yardımcısı Numan Kurtuluş, “demokratik ve bölge içi çözümden yana olduklarını” ilan etti.

Ve tüm bunların ardından Cilvegözü Sınır Kapısı’nda 14 kişinin ölümüne neden olan bir patlama meydana geldi. Yani mesaj netti: Suriye krizi çözülmemeli! Ankara’ya da “Suriye sahnesinden çekilemezsin” deniyordu!

Peki, bu mesajı kim verebilirdi?

Newsweek, CIA’nın Suriye muhalifleriyle Gaziantep’te Ağustos ayında yaptığı bir toplantıyı yazdı geçenlerde. O toplantıda verilen sözlerin tutulmadığını belirten muhalifler, CIA’nın kendilerine ihanet ettiğini söylüyordu.

Demek ABD, lehine çözemediği krizin uzamasını istiyordu!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
13 Şubat 2013

, , , , , , , , , ,

Yorum bırakın

SURİYE’DE ÇÖZÜME DOĞRU

Suriye krizinde yeni bir sürece girildi. Dışarıda Moskova’nın belirlediği ve Washington’un artık direnmekten vazgeçtiği bir müzakere sürecine geçildi. İçeri de ise Ahmet Davutoğlu’nun çizgisinin tasfiye edildiği, yerine “demokratik ve bölge içi çözümün” konduğu bir modele geçildi.

KİLİT MÜNİH’TE AÇILDI

Bu yeni sürece, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un Münih Uluslararası Güvenlik Konferansı sırasında Suriye muhalefetinin çatı örgütü olan SUKO’nun başındaki El Hatip’le baş başa görüşmesiyle girildi.

El Hatip’in sonrasında “Şam yönetimi ile diyaloga hazırız” demesi, ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’ın ikili görüşmeyi dörtlü görüşmeye çevirme ısrarını da açıklıyor. Ancak Moskova Washington’un tüm çabalarına karşı Münih’te barikat kurdu ve ikili görüşme ile silahsız çözüm yolunu açmaya çalıştı. Başarılı olduğu da görülüyor…

Suriye muhalefetinin koordinatörü olan Ahmet Davutoğlu’nun ve ekibindeki kimi AK medya yazarlarının El Hatip’e “Moskova’nın oyununa gelme” nasihati vermesi de durumu değiştirmiyor fakat çaresizliklerini ortaya koyuyor!

‘DEMOKRATİK VE BÖLGE İÇİ ÇÖZÜM’ MODELİ

AKP Genel Başkan Yardımcısı Numan Kurtulmuş’un Yeni Şafak’a yaptığı açıklamalara bakılırsa, Ankara, Moskova’nın adımlarına uyumlu olarak, Davutoğlu’nun çizgisini tasfiye etti ve yerine “demokratik ve bölge içi çözümü” koydu!

Kurtulmuş Suriye krizinin en çok İsrail’e yaradığına dikkat çekiyor. Erdoğan’ın yeni gözdesine göre Suriye krizinin sürmesi iki önemli tehlike içeriyor: Hem Türkiye problemin içine çekiliyor hem de bölgedeki Sünni-Şii çatışma potansiyeli canlılığını koruyor.

Kurtulmuş’un “ABD’nin Irak’a müdahalesi lehineydi ama Suriye’ye müdahalesi lehine değil” sözleri de, AKP’nin kuvvet tahlilinde doğru hesaba geldiğini gösteriyor.

Numan Kurtulmuş, Ahmet Davutoğlu çizgisinin artık geçerli olmadığı anlamına gelen yeni politikalarını da ilan ediyor: “Suriye meselesi bir an önce demokratik bir şekilde sonuçlanmalıdır. Temennimiz, sorunu bölge ülkelerinin kendi aralarında halletmesi yönündedir.”

MOSKOVA’NIN SERİ HAMLELERİ

Rusya’nın bu yeni hamleleri, Şam’la istişare ederek ve Şam’ın önerilerine uygun olarak attığı anlaşılıyor. Nitekim Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Basın Danışmanı Dimitri Peskov, Moskova’nın Suriye krizinin çözümü konusunda Cumhurbaşkanı Esad’ın çözüm önerilerini esas aldığını açıkladı. Moskova böylece “ABD ve Rusya, Washington’un lehine uzlaştı” şeklindeki uluslararası dedikoduya da son vermiş oldu.

Peskov’un bu açıklamasından bir hafta sonra Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Münih’te El Hatip’le görüştü. El Hatip, Şam yönetimi ile diyaloga hazır olduklarını söyledi. Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Aleksander Lukaşeviç “Suriyeli muhaliflerin yönetimle diyalog yönünde yaptıkları açıklamaları olumlu karşılıyoruz” diyerek tarafları müzakere masasına oturmaya çağırdı.

Nihayet Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Mihail Bogdanov, Şam yönetimi ile muhaliflerden oluşan birer heyetin çok yakında Moskova’ya geleceğini ilan etti.

DOĞU’NUN ZORU, BATI’YI YENDİ

Tüm bunlar yaşanırken, Atlantik kampından, ABD’nin gidişata boyun eğdiğini gösteren açıklamalar geldi.

ABD’nin yeni Dışişleri Bakanı John Kerry, “Suriye’de diplomatik çözümden umutlu olduklarını” söyleyerek, iki yıllık Suriye politikalarında köklü bir değişikliğe gittiklerinin işaretini verdi.

Bu değişikliğin somut göstergelerinden biri, örneğin Tlass’ın “ABD söz verdiği silahları teslim etmedi, CIA bize ihanet etti” demesiydi.

İhanet kuşkusuz tarihi zorunluluktu; zira Doğu’nun zoru Batı’yı yendi!

NOT: Cilvegözü Sınır Kapısı’ndaki patlama, BBC’nin 30 Ocak’ta görüntülediği “bomba atölyesinde” hazırlanan patlayıcıların Suriye’ye operasyona giderken “kazara” patlaması değilse eğer, Ankara’ya “Suriye sahnesinden çekilemezsin” mesajıdır!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
12 Şubat 2013

, , , , , , , , , , , ,

1 Yorum

ABD İLE AKP ARASINDAKİ ÇATLAK

ABD ile AKP arasında, başta Irak ve Suriye konusunda olmak üzere bir çatlak oluşmaya başladığı görülüyor. Ancak bu çatlağın esas olarak ABD içi çatlağın bir yansıması olduğunu söylemeliyiz. Bu durum AKP’yi oluşturan koalisyon içinde de kırılmalara dönüşüyor.

Bu çatlağın izleri özellikle ABD Büyükelçisi Francis Ricciardone’nin son konuşmasında iyice belirginleşti.

ABD’DE İÇ YARILMA

ABD’deki çatlağın kaynağı ekonomik kriz… ABD için krizin en hasar veren sonucu ise Türkiye’nin milli gelirinden bile büyük olan bütçe açığı vermesidir. Bu açık, bütçe kesintilerini zorunlu kılıyor. Bütçe kısıntıları da en çok askeri harcamalara yansıyor.  Bu da haliyle ABD’nin silahlı dış politikasını etkiliyor.

ABD Savunma Bakanı Leon Panetta durumu şu sözlerle özetliyor: “Kongre, 1 Mart’ta otomatik olarak devreye girecek bütçe kesintilerinin önüne geçecek bir adım atamazsa, ordu ciddi zaafa uğrayacak, dünya genelindeki krizlere yanıt verebilme kabiliyeti azalacak.”

Obama yönetimi ekonomik kriz nedeniyle bir süredir içe yönelmiş ve ağırlığı krizin etkilerini azaltmaya vermiş durumda. Bu durum ABD’yi başta Suriye olmak üzere kimi konulara zorunlu olarak “aktif” müdahale edemez hale getiriyor.

Ancak Obama yönetiminin “geri çekilme” hamleleri hâkim sınıflar içinde şiddeti artan bir çarpışmaya da dönüşmüş durumda.

Örneğin Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, Savunma Bakanı Leon Panetta ve CIA Başkanı David Petraeus üçlüsüne ait Suriye planının Obama tarafından reddedildiğinin kamuoyuna duyurulması önemli. Bu hamle üzerine Senato’da Panetta’ya “Suriye muhalefetine silah yardımı yaptık” dedirtildi. Ancak neticede üç isim de değişik yollarla tasfiye edildi.

SURİYE KONUSUNDA FARKLILIK

ABD, Türkiye’nin Suriye’ye aktif müdahale edilmesi çağrısına olumlu yanıt veremiyor. AKP hükümeti ise Beşar Esad’ı tek başına deviremiyor. Erdoğan ABD’nin tutumunu önce Kasım’daki seçimlere bağladı ama durumun değişmeyeceğini gördü. O yüzden Suriye sahnesinden çekilme arayışlarına girdi ve Esad karşıtı sert sözlerine rağmen, Moskova ve Tahran’ın dâhil olduğu çözüm modellerini gözden geçirmeye başladı.

Abdullah Gül ve Ahmet Davutoğlu ise Suriye sahnesinde aktif bulunma çizgisinde ısrar ediyorlar.

Öte yanda İsrail’in Suriye’yi vurmasının ardından Erdoğan ile Davutoğlu’nun tepkilerinin içerik farklılığı da dikkat çekiciydi. Erdoğan İsrail’i kınarken, Davutoğlu “Esad neden İsrail’e çakıl taşı bile atmadı” diye soruyordu. Nitekim ABD Dışişleri Bakanlığı da Erdoğan’dan ziyade Davutoğlu’na yüklendi ve onu “ortamı kızıştırmaya” çalışmakla suçladı!

ABD’NİN MALİKİ’YE MECBURİYETİ

ABD Büyükelçisi Ricciardone, AKP’nin Irak politikasına yönelik kimi eleştirilere resmiyet kazandırdı. Ricciardone, Türkiye’nin Bağdat’a rağmen Erbil’le yakınlaşmasını ve petrol politikalarını yanlış bulduklarını, Irak’ın bütünlüğünden yana olduklarını belirtti özetle.

Böylece Ankara’da yükselen “Washington neden Nuri El Maliki’ye haddini bildirmiyor” serzenişi de yanıtını bulmuş oldu. Gerçekte Irak’ın birliğini savunmayan ABD, şu aşamada bir alternatifi olmayan ve Irak’ta gücünü artıran Maliki’yi karşısına alamazdı elbette!

RİCCİARDONE İLE ERDOĞAN AYNI ŞEYİ SÖYLEDİ

Ricciardone ayrıca uzun tutukluluğu ve askerlerin terörist ilan edilmesini, toplamda da yargı sistemini eleştirdi.  Kuşkusuz bu sözler normalde bir büyükelçisinin görevi de değildir, haddine de değildir. Ancak yargısının “uyumlulaştırılması” için Adalet Bakanlığı’na ABD’li danışman kabul eden ve polisinin FBI’ya Ergenekon brifingi vermesini isteyen bir hükümet için durum maalesef olağandır, normaldir.

Buna rağmen AKP sözcüsü Hüseyin Çelik çok sert açıklamalar yaptı ve “acemi büyükelçi haddini bilmeyi öğrenememiş” dedi. Oysa Ricciardone’nin eleştirileri Erdoğan’ınkiyle aynıydı ve onu tamamlıyordu. Dahası ABD Dışişleri Sözcüsü Victoria Nuland, Ricciardone’nin sözlerinin daha önce Hillary Clinton tarafından muhataplarına söylendiğini, yeni Bakan John Kerry’nin de aynı şeyleri söyleyeceğini ilan etti.

ERDOĞAN DOĞU’YA BAKIYOR

Sonuç olarak hem ABD’de hem de AKP’de çatlak var. Bu durum ABD’nin bir parçasıyla AKP’nin bir parçasını en temel konularda karşı karşıya getirmeye başladı.

Erdoğan’ın ŞİÖ seçeneği hamlesiyle Batı’ya sırtını dönmeden Doğu’ya da bakması ve bölge kuvvetleriyle ortaklık araması bu nedenle önemli…

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
9 Şubat 2013

, , , , , , , , , , , , , , , ,

Yorum bırakın

AMERİKAN DEVLETİNDE ÇARPIŞMA

Barrack Hüseyin Obama 2008’de ilk kez seçildiğinde, kurduğu hükümetin iki gruptan ve beş bileşenden oluşan bir koalisyon olduğuna dikkat çekmiştik. Amerikan devlet aygıtı, 2007’de başlayan ekonomik kriz ve daha önemlisi 2004’te işareti oluşan siyasal yenilgiye çareyi böyle arıyordu.

1. OBAMA DÖNEMİNDE BEŞ BİLEŞEN

Barrack Obama: Demokrat Parti’nin “Çevre” temsilcisi. İttifakçı, çok taraflı BOP’tan yana.

Hillary Clinton:  Demokrat Parti’nin “Merkez” temsilcisi. Bush döneminde Senato’da olan Hillary Clinton, NeoCon’ların politikalarına destek vermişti! Koalisyon’da aynı zamanda New York ağırlıklı Yahudi sermayesini temsil ediyor.

Joe Biden: Irak merkezli BOP’çu. Irak’ı Şii, Sünni ve Kürtler arasında üçe bölen planın sahibi.

Robert GatesBush’un son bir yılında, ABD yönetimine, BOP revizyonu için monte edildi. Bu nedenle Obama yönetiminde de bu görevini sürdürdü. Afganistan merkezli BOP savunucusu. Irak’tan çekilmeyi savunuyor. İran’la müzakerelerden yana.

James Jones: Koalisyonda Ulusal Güvenlik Konseyi’nin başı olarak yer aldı. Eski NATO komutanı. Demokratlar iktidarda ama o bir Cumhuriyetçi olarak koalisyona girdi. Obama’nın kazandığı seçimlerde Cumhuriyetçi Parti adayı John McCain’i açıkça desteklemişti!

Bu beş bileşeni neden anımsattık? İkinci Obama döneminde de benzer ve hatta daha derin sıkıntıların yaşandığını anlatmak için…

PETRAEUS ELENDİ

CIA Başkanı David Petraeus’un evlilik dışı bir ilişki yaşadığı gerekçesiyle istifa etmesine kuşkusuz kimse ikna olmadı.

Bu ilişkiyi FBI’ın ortaya çıkarması, Petraeus’un İsrail yanlısı olup olmadığının tartışılması da, hatta Petraeus’un ABD Büyükelçisi Chris Stevens’ın  Libya-Bingazi’deki CIA üssünde öldürülmesini sadece “izlediği” suçlamaları aslında tek gerçeğe işaret ediyor: Amerikan devlet aygıtı içinde kıran kırana bir çarpışma var!

Asıl çarpışma ABD’nin dış politikasında yaşanıyor. Hillary Clinton’un yerine kimin dışişleri bakanı olacağı, açık bir savaşa sahne olmuş durumda.

Adaylardan CIA Başkanı David Petraeus, bir “skandalla” elenmiş oldu! Petraeus üstelik savunma bakanlığı için de düşünülen isimdi…

DIŞİŞLERİ’NE 7 ADAY

Eski Başkan adayı ve Senato’nun Dış İlişkiler Komitesi başkanı John Kerry, en güçlü adaylardan biri.

Bir diğer aday ise ABD’nin BM Daimi temsilcisi olan Susan Rice.

Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı Tom Donilon’un bakanlığa geleceği ve Rice’ın ondan boşalan koltuğa oturabileceği de konuşuluyor.

Adaylar arasında Ulusal Güvenlik Konseyi üyesi Samantha Power, Kongre üyesi Keith Ellison ve Chuck Hagel, hatta Colin Powell bile bulunuyor.

TÜRKİYE-İSRAİL EKSENİ ZORLANACAK

İsmi konuşulan adayların tamamının, ABD’nin dış politika merkezinin Ortadoğu olmasını savunan isimler olması ilginç… Zira Clinton’un dışişleri bakanlığında, ABD Asya-Pasifik merkezli bir strateji belirlemişti. (Bu nedenle bu adaylar dışında bir sürpriz çıkabilir.)

Ama daha ilginci adayların birbirleriyle farklı yönelimlere sahip olması… Örneğin Samantha Power, Obama’yı Libya’ya saldırıya ikna eden isim olarak telaffuz ediliyor. Power, Obama’nın izlediği Suriye stratejisinin de mimarı olarak biliniyor. Kerry ile Power ve Ellison, İsrail-Filistin meselesinde birbirilerine karşıt konumlanıyorlar. Donilon, İsrail’in İran’a saldırı olasılığına açıktan karşı çıkıyor.

İsimlerin çokluğu da, isimlerin dış politika konusunda birbirinden farklı olması da ABD’nin siyasal gerilemesiyle ilgilidir. Çünkü gerileyen büyük kuvvetlerde bu denli “çok seslilik” olur.

Ancak Ortadoğu’yu esas alan adaylardan herhangi birinin koltuğa oturmasının, ABD’nin Asya-Pasifik merkezli stratejisinde köklü bir değişikliğe yol açamayacağını belirtmeliyiz. Olsa olsa Washington’un Ortadoğu’yu taşeronlarıyla idare etme dönemine ağırlık verebilmek ve Kürt Koridoru’nu inşa edebilmek için Türkiye-İsrail eksenli bir süreci zorlayacaklardır.

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
14 Kasım 2012

, , , , , , , , , , , , , ,

Yorum bırakın

WordPress.com ile böyle bir site tasarlayın
Başlayın